nickmickyok Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2007 Her sabah gazatelere şöyle bir göz atan herkesin amacı ya her şeyi unutmak ya da aynı günün akşamüstü, fırsatı çıkarsa başkalarıyla laflamaktır; öyleyse, zamanında kamuoyunda çok tartışılan ünlü Maneco Uriarte ve Duncan olayını kimsenin anımsamamasında ve ya hayal meyal hatırlamasında şaşılacak bir yan yok. Ayrıca, olayın geçtiği 1910 yılı, aynı zamanda kuyrukluyıldız ve Yüzüncü Yıldönüm'e de rastlıyordu; o günden bu yana o kadar çok şey kazanıp katbettik ki! Olay kahramanları artık yaşamıyor, tanık olanlar ise kesinlikle sözünü etmemeye ant içtiler. Ben de dokuz-on yaşımın romantik ciddiyetiyle ant içmek için elimi kaldırmış ve bu eylemin önemini sezmiştim. Ötekiler şeref sözü verdiğimi gçrdüler mi, kendi sözlerinde durdular mı bilemiyorum. Ne olursa olsun, öykü, işte, zamanın ve iyi veya kötü edebiyatının getirdiği kaçınılmaz değişikliklerle kaleme alıyorum. O akşam, ben Los Laureles adlı çiftlikte kırsal bir yemeğe getiren kuzenim Lafinur idi. Tam yerini anımsamıyorum; Kuzey'deki gölgeli, kendi halinde hafif eğimli, ırmağa dik uzanan ve büyük şehirle ve çevresini saran düzlükle hiçbir benzerliği olmayan köylerden birini düşünelim. Tren yolculuğu bana öyle uzun gelmişti ki, hiç bitmeyecek sanmıştım, ama bilindiği gibi, çocukların zamanı yavaşça akar. Çiftlik evinin kapısından girdiğimizde, hava kararmaya başlamıştı. Orada, en eskil temelşeylerin toplandığını duyumsarım: kızaran et kokusu, ağaçlar, köpekler, kuru dallar, insanları yakınlaştıran ateş. Misafirlerin sayısı bir düzineyi aşmıyordu; hepsi yetişkindi. En yaşlılarının henüz otuzuna varmadığını sonradan öğrendim. Bugün bile bir şey öğrenmediğim konularda hepsinin çok bilgili olduğunu anlamakta gecikmedin: yarış atları, giysiler, arabalar, pahalılıkları dillere destan kadınlar. Kimse gelip çekingenliğime bulaşmadı, bana dikkat etmedi. Sığırtmaçlardan birinin yavaş bir beceriyle hazırladığı kuzu, bizi uzun süre yemek odasında tuttu. Şarapların kaç yıllık olduğu tartışıldı. Ortada bir gitar vardı, kuzenim -yanılmıyorsam oydu- Elias Regules'in LA tapera ve El gau-cho'sunu çalmaya başladı ve lunfardo denen ilkel argoyla, Junin Sokağı'ndaki bir evde bıçak dalaşmasını anlatan sözler okudu. Kahve ve purolar getirildi. Eve dönmekten tek söz edilmedi. Aşırı gecikmeninkorkusunu duyuyordum. Duvar saatine bakmak istemiyordum. Büyükler arasındaki çocuğun duyduğu yalnızlığı gizlemek için, hiç zevk almadan bir-iki kadeh yuvarladım. Uriarte, yüksek sesle Duncan'a ikili bir poker önerdi. Biri, bu şekilde oynamanın çekici bir yanı olmadığını söyleyip, dörtlü bir parti yapılmasını istedi. Duncan kabullendi. Üriarte, anlamadığım, anlamaya da uğraşmadığım bir inatla, ikili bir oyunda diretti. Asıl amacı şiirler okuyup şakalar yapmak olan truco ve fal bakmanın sınırlı labirentleri dışında, iskambil oyunlarının hiçbiri hoşuma gitmez. Kimse farkına varmadan sıvıştım. Bir çocuk için tanımadığı karanlık bir ev (yalnız yemek odasında ışık yanıyordu), bir gezginin bilmediiği ülkeden daha anlamlıdır. Adım adım, odaları açınsadım; bir bilardo salonunu, dört köşe v baklava biçimi camlarla süslü galeriyi, bir çift sallanan koltuğu ve bir çardağa bakan pencereyi anımsıyorum. Karanlıkta yolumu kaybettim; yıllardan sonra adını Acevedo ve ya Acebal diye hatırladığım ev sahibi, sonunda beni buldu. İyiliğinden veya kolleksiyoncu gururunu tatmin etmek için, beni cam depolardan birine götürdü. Işıklandırdığı zaman, içinde silahlar bulunduğunu gördüm. Her biri anılmaya değer bir olayda kullanılan bıçaklardı bunlar. Pergamino yakınlarında birkaç karış toprağa sahip olduğunu, bu bölgeye gidip gelirken yavaş yavaş bu nesneleri biriktirdiğini söyledi bana. Vitrini açtı ve üzerine iliştirilmiş etiketlere bakmadan, tek tek her parçanın öyküsünü anlattı, aşağı yukarı hep aynıydı, yalnız yerler ve tarihler değişiyordu. Bu hançerler arasında, sonradan Martin Fierro ve Don Segundo Sombra'nın olacağı gibi, o dönemde gaucho arketioş olan Moreira'nın bıçağı var mı diye sordum. Olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı, ama çok benzer bir tane gösterebilirdi, kabzası U şeklinde bir tane. Bir çekişme gürültüsüyle sözü yarım kaldı. Anında dolabı örttü; ben de peşi sıra yürüdüm. Uriarte, rakibinin hile yaptığını haykırıyordu. Arkadaşlarının hepsi ayağa kalkmış, çevrelerini sarmışlardı. Duncan, anımsıyorum, ötekilerden daha uzun boylu, sağlam yapılı, hafiften kambur, donuk yüzlü, beyaza kaçansarı saçlıydı; Maneco Uriarte ince uzun, esmer, biraz çekik gözlüydü, taşkın ama seyrek bir bıyığı vardı. Sarhoş oldukları su götürmezdi; yerde gerçekten iki-üç şişe varmıydı, yoksa bu aşırı sinemeya gitmenin yarattığı sahte bir anı mıydı bilmiyorum. Uriarte'nin kırıcı sözleri ve terbiyesizce küfürleri dinmiyordu. Duncan kulak asmaz görünüyordu; sonunda, bıkmış olsa gerek, kalkıp bir yumruk patlattı. Uriarte, yattığı yerden, bu hareketin altında kalmayacağını vurgulayıp, onu düelloya davet etti. Duncan reddetti ve açıklama niyetini ekledi: -Korkudan tir tir titriyorum da. Millet kahkayı koyverdi. Ayağa kalkmış olan Uriarte karşılık verdi: -Sizinle hemen kapışacağız, şuracıkta. Biri, Tanrı affetsin, evde silahın eksik olmadığını belirtti. Kimin cam dolabı açtığını bilmiyorum. Maneco Uriarte en gözalıcı ve en büyük silahı, kabzası U şeklinde olanı aradı; Duncan rastlantıyla, çeliğe küçük bir ağaç resmi kazınmış, siperi tahta bir bıçak seçti. Biri, kılıç almanın tam Maneco'ya göre olduğunu söyledi. Kimse, o an elinin titremesine şaşırmadı; buna karşın Duncan'ınkinin de titremesi şaşkınlık vericiydi. Gelenek, döğüşecek adamların ağorlandıkları eve saygısızlık etmemeleri ve dışarı çıkmalarını gerektirir. Yarı şapka, yarı ciddi, nemli geceye çıktık. Ben, şarapla kafayı bulmamıştım, ama bu serüvenden başım dönüyordu; daha sonra anlatabilmek ve anımsamak için, birinin ötekini öldürmesini arzu ediyordum. Belki diğerleri de benden daha olgun değildi. Sanki kimsenin durduramayacağı bu burgaca kapılıp sürükleniyormuşuz gibi geldi bana. Maneco'nun suçlamalarına aldıran yoktu; herkesin kavradığı, içkinin doruğa ulaştırdığı eski bir rekabetti. Ağaçların altında yol alıp, çardağın yanından geçtik. Uriarte ile Duncan önde yürüyorlardı; beklenmedik bir şeyden çekinir gibi, birbirlerini süzdüklerini görünce şaşırdım. Bir çayıra vardık. Duncan, durgun bir güvenle: -Burası uygun görünüyor, dedi. İkisi de ürkek adımlarla alanın ortasına ilerlediler. Bir ses duyuldu. -Bırakın şu demir parçalarını da, ellerinizi kullanın. Ama iki adam kavgaya tutuşmuştu bile. Önce, yaralanmaktan korkar gibi, sakarca davranıyorlardı; önce silahlarına bakıyorlardı, ama ardından hasmın gözlernden başka şey görmez oldular. Uriarte öfkeyi unutmuştu; Duncan ise ilgisizliği veya küçümsemezliği. Tehlike onları güzelleştirmişti: artık kavga eden iki tüysüz değil, iki erkekti. Düelloyu çelikten bir kaos olarak tasarlamıştım, ama neredeyse bir satranç partisi gibi izleyebildim. Elbette yıllar o zaman gördükklerimi abartacak ve ya karartacaktı. Kavganın ne kadar sürdüğünü bilmiyorum; zamanın alışılmış ölçüsünün dışında kalan olgular vardır bazen. Koruyucu yerine ponchoları olmadığından, darbeleri ön kollarıyla savuçturuyorlardı. Çok geçmeden çentiklenen kolları kana bulanmıştı. Böylesine döğüşlere yabancı olduklarını sanmakla yanıldığımızı düşünmeye başladım. Silahlarını belirgin şekillerde kullandıklarını saptamakta gecikmedim. Bıçakların boyları farklıydı. Duncan, açığını kapatmak için, ötekine yakın kalmaya çalışıyordu; Uriarte uzun ve alttan darbelerle yarabilmek için geri çekiliyordu. Cam dolabı araştırmada bulunan ses bağırdı: -Durdurun şunları, birbirlerini öldürecekler. Kimse araya girme cesaretini bulamadı. Uriarte gerilemişti; Duncan üstüne atıldı. Neredeyse, göğüs göğüse gelmişlerdi. Uriarte'nin bıçağı, Duncan'ın yüzünü arıyordu. Aniden bize daha kısa gibi göründü, göğse dalmıştı. Duncan otların üzerine yığıldı. İşte o zaman, çok zayıf bir sesle konuştu: -Ne kadar garip. Her şey bir düş gibi. Gözlerini kapatmadı, kımıldamadı; ben, bir adamın başkasını öldürmesine tanık olmuştum. Maneco Uriarte ölünün üstüne kapandı ve kendini bağışlamasını yakardı. Gizlemeye yeltenmeden, hışkıra hışkıra ağlamaya başladı. Yaptığı boyunu aşıyordu. İşlediği suçtan çok, gerçekleştirdiği eylemin saçmalığından pişmanlık duyduğunu biliyorum şimdi. Daha fazlasını görmek istemedim. Dileğim gerçekleşmişti ve yıkılmıştım. Sonradan Lafinur bıçağı çıkartmakta zorlandıklarını söyledi. Toplanıp fısıldaşmaya başladık. Mümkün olduğunca az yalan söylemeye ve bıçak dalaşını, kılıç düellosuna çevirme kararına vardık. İçimizden dördü tanıklığa gönüllü oldu, aralarında Acebal de vardı. Buenos Aires'te her şeye her kulp uydurulur, dostu olan biri bulunur hep. Maun masasının üzerinde, dağınık halde İngiliz iskambilleri ve kağıt paralar duruyordu, kimse görmek de dokunmak da istemedi. Sonraki yıllarda, birden çok kere öyküyü bir dosta açmak istedim, ama her seferinde bir sır tutmanın, anlatmaktan daha büyük bir doyum sağladığını hissettim. 1929 yılına doğru, rastlantısal bir söyleşi, unun bir sessizliği aniden bozmama neden oldu. Evvelki komiser Jose Olave bana Retiro mahallesinin bıçak kullanmakta ünlü kabadayılarını anlatıyordu; bu adamların hasımlarını yenmek için kalkışmayacakları hainlik olmadığını ve Podesta'lardan ve Gutierrez'lerden önce hemen hemen yasal tek düello yapılmadığını belirtti. Ben de bir düelloya tanık olduğumu söyleyip eskiden ne olduğunu anlattım. Beni mesleki bir ilgiyle dinledi, sonra da: -Uriarte ile ötekinin daha önce hiç bıçak kullanmadıklarından emin misiniz? Köyde geçirdikleri bir tatilde alıştırma yapmaları mümkün değil mi, diye sordu. -Hayır, diye karşılık verdim. Ogece orada bulunanlar uzun zamandır tanışıyordu, hepsi de hayretler içinde kaldılar. Olave, yüksek sesle düşünür gibi, sakin konuştu: -Ağaç işaretli, tahta saplı bir bıçaktan söz ettiniz. Buna benzer binlerce var, ama bir tanesi... Bir an sustu, sonra sürdürdü: -Bay Acevedo'un Pergamino yakınlarında bir arazisi vardı. İşte bu yörede, geçen yüzyıl, başka bir ünlü kabadayı yaşardı. Juan Almanza. On dört yaşında işlediği bir cinayetten sonra, kısa ağızlı bıçağını yanından hiç eksik etmezdi, uğurlu geldiğine inanıyordu. Juan Almanza ve Juan Almada karşılıklı kin besliyorlardı, çünkü insanlar onları karıştırıyordu. Uzun zaman boş yere birbirlerini arayıp durdular. Juan Almanza, seçimler sırasında bir kaza kurşunuyla öldürüldü. Yanılmıyorsam, öteki Las Flores Hastanesi'nde eceliyle öldü. O akşam başka birşey konuşmadık. İkimiz de düşüncelere dalmıştık. Bugün artık yaşamayan dokuz-on kişi benim gördüklerimi görmüştü -bıçağın gövdeye uzun uzun girmesini ve açık havada yatan cesedi- ama gerçekte gördükleri çok daha eski bir öykünün sonuydu. Maneco Uriarte Duncan'ı öldürmedi; döğüşen bıçaklardı, adamlar değil. İnsan elleri gelip uyandırıncaya dek, bir cam dolapta yan yana uyumuşlardı. Uyanırken titremiş olmalıydılar. İşte bu yüzden titredi eli Uriante'nin, işte bu yüzden titredi eli Duncan'ın, Her iki silah da kapışmasını biliyordu -kendilerine alet ettikleri iki adamdan daha iyi- ve o gece yaman kapışmışlardı. Taşranın uzun yollarında, yıllar boyu birbirlerini aramışlardı, sonunda da karşılaştılar, o sırada gaucholar toprak olmuşlardı bile. Çeliklerinin uykusunda, insanca kin uyanık bekliyordu. Nesneler, insanlardan daha dayanıklıdır. Kim bilir bu öykünün burada sona erdiğini, kim bilir bıçakların yeniden karşılaşmayacaklarını? ellerimden alıntıdır 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 daha sonra anlatabilmek ve anımsamak için, birinin ötekini öldürmesini arzu ediyordum. Belki diğerleri de benden daha olgun değildi. Sanki kimsenin durduramayacağı bu burgaca kapılıp sürükleniyormuşuz gibi geldi bana. Maneco'nun suçlamalarına aldıran yoktu; herkesin kavradığı, içkinin doruğa ulaştırdığı eski bir rekabetti:D Tehlike onları güzelleştirmişti: artık kavga eden iki tüysüz değil, iki erkekti. Gizlemeye yeltenmeden, hışkıra hışkıra ağlamaya başladı. Yaptığı boyunu aşıyordu. İşlediği suçtan çok, gerçekleştirdiği eylemin saçmalığından pişman duyduğunu biliyorum şimdi Sonraki yıllarda, birden çok kere öyküyü bir dosta açmak istedim, ama her seferinde bir sır tutmanın, anlatmaktan daha büyük bir doyum sağladığını hissettim Maneco Uriarte Duncan'ı öldürmedi; döğüşen bıçaklardı, adamlar değil. İnsan elleri gelip uyandırıncaya dek, bir cam dolapta yan yana uyumuşlardı. Uyanırken titremiş olmalıydılar. İşte bu yüzden titredi eli Uriante'nin, işte bu yüzden titredi eli Duncan'ın, Her iki silah da kapışmasını biliyordu -kendilerine alet ettikleri iki adamdan daha iyi- ve o gece yaman kapışmışlardı. Taşranın uzun yollarında, yıllar boyu birbirlerini aramışlardı, sonunda da karşılaştılar, o sırada gaucholar toprak olmuşlardı bile. Çeliklerinin uykusunda, insanca kin uyanık bekliyordu :clapping::clapping:balımın ellerıne saglık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 senin de ellerine sağlık çiğböreem Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 copy paste dan baska ne yaptım kı ıctenlıkle tşk ler...edebı metını gecırmek cok zor cunku noktalama vs yoruyor adamı ellerıne saglık:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 copy paste dan baska ne yaptım kı ıctenlıkle tşk ler...edebı metını gecırmek cok zor cunku noktalama vs yoruyor adamı ellerıne saglık:) içine sevgimi katıyorum, kolay oluyor ;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 :rofl:bende sevgı azaldı mı ne bazen ben de yazıyorum ama noktalamayı bıraktım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 yok yafrum üzerine alınma sen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 :Dne alınıcam be..buna dua etsınler:D:D:D yok zor oluyor hakıkaten kolay degıl:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 tmm yaf kolay değil zoru başardım anladım kabul ediyorum tekrar tekrar söyleyip milletin gözünün içine sokmayalım gösterdiğim zahmeti :rofl: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 :rofl:ben konuyu yüzsüzlüge verıcem:D:D:Do hakkını verır senın nesnelerın ınsanı etkılemesıne ınanmadım ama yazar cok hos anlatmıs oyle kı ınanasım var hafıften ama gercekten zor yani:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 :rofl:ben konuyu yüzsüzlüge verıcem:D:D:Do hakkını verır senın nesnelerın ınsanı etkılemesıne ınanmadım ama yazar cok hos anlatmıs oyle kı ınanasım var hafıften ama gercekten zor yani:D yaff aynen aynen... hayır el titremesini almış öyle bir yere bağlamış ki, heyecandan ya da korkaklıktan olabileceği fikrini atıyorsun bir kenara resmen ... bu arada zor yani bilmez miyim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 bırbırıne dusman kısılerın bıcakları baskalarını kendı kavgalarına surukledıler ılgınc.. acıkcası ben zahmet etmem senın degerını bılmelı bu forum:) zor yanı tek kelıme ama olayı bıtırıo:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 saol saol beni sizler yarattınız .. hey ahali değerimi bilin ulleeyynnn Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 :rolleyes:ewt bole uye bulunmaz neden zoru basardı emek verdı ıncelık dolu gonlu ıle yazdı ellerı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 yetmezmiş gibi birde sevgimi kattım aa daha ne isterler anlamamki :D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 ben alttakı cumlede koptum sen koptun mu yazar harıka tarıflemıs erkek doguslerını Tehlike onları güzelleştirmişti: artık kavga eden iki tüysüz değil, iki erkekti ben de anlamadım ne ıstedıklerını Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 kopmammı :D aslında el emeği birşeylerde kavga dövüş ile ilgili yazmıştım ama ilgilenilmedi:D kıymet bilmiyorlar bak söylemedi deme :rofl: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 lınk ver ben kıymetını bıldırırım:D:D:benımde readıng hapıshanesı baladı gume gıttı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2007 http://www.gnoxis.com/forum/showthread.php?t=10859 yüzsüzlüğün böylesi görülmedi yannıs :D bildir bildir :p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.