KATA Oluşturma zamanı: Eylül 5, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 5, 2007 TATYANA'NIN ONEGİN'E MEKTUBU Size yazıyorum –daha ne denir? Hem daha ne söyleyebilirim ki? Şu an, biliyorum, elinizdedir Hor görüp cezalandırmanız beni. Bu benim mutsuz kaderimdir, Bir damla acıyı koruyarak siz, Elbette beni terketmezsiniz. Susmayı tercih ettim ben önce; İnanın: şu rezil yaşamımdan Haberiniz olmazdı hiçbir zaman, Bir ümide kapılmış olsam bile Nadiren, haftada bir sözgelimi Bizim köyde görebilseydim sizi, Yalnız sizi duyarak, işiterek, Size bir sözcük söyleyerek ve Düşünmek, aynı şeyi düşünmek işte Sizinle yeniden görüşünceye dek. Ama derler ki, ürkeğin tekisiniz; Sıkılırsınız ıssız ve köylük yerden, Bizlerse... pek gösterişli değiliz Gerçi hoşnutuz o yalın halinizden. Hem niye ziyaret ettiniz bizi? Terkedilmiş köyün ıssızlığında Ben hiçbir zaman tanımazdım sizi, Tanışmış olmazdım orda acıyla. Acemi gönlümün heyecanını da Zamanla dize getirip (kim bilir?), Belki kalbime göre bir dost bulurdum; Onun için sadık bir eş olurdum Ve erdemli bir anne, ne denir. Başkası!.. Hayır, düyada kimim var, Hiç kimseye kalbimi vermezdim ben! O yüksek bir kurulda alınan karar, O göğün dileği: sana aitim ben! Bütün hayatımın güvencesiydi Sana bağlı kalışı bir buluşmanın; Biliyorum, Tanrı gönderdi seni, Mezara kadar beni koruyansın... Bana rüyalarımda gelmiştin sen, Görünmesen de yakındın canıma, Bakışların baygınlık verirdi bana, Bir ses duyulurdu gönlümde senden Çoktan beri hayır, rüya değildi bu! Sen ancak girdin, tanıdım o an, Kendimi kaybettim, bendim yanan, Düşünerek fısıldadım: ta kendisi! Doğru değil mi? Duymuştum seni: Benimle sessizce konuşmuştun, Fakire elimi uzattığımda Veya duayla rahatlattığımda Hüznünü bu heyecanlı ruhumun? Ve sen o sırada gözüme değdin, Bu şirin görüntü sen değil miydin, Saydam bir karanlıkta sönüp yanan, Ve usulca başucuma yaslanan? Sen değil miydin sevgiyle, hazla Ümidin sözünü bana fısıldayan? Kimsin sen, koruyucu bir melek mi, Veya yoldan çıkaran sinsinin biri? Kuşkularımı çöz, ortadan kaldır. Belki de hepsi boşa gidecek Acemi bir gönlün aldanışıdır: Ve bambaşka bir şeye hükmedilecek... Ama ne olursa olsun! Ben yazgımı Bak senin ellerine veriyorum Karşında dökerek gözyaşlarımı Beni savun diye yalvarıyorum, düşün bir: Ben burda ne çok yalnızım, Kimse beni anlamak istemiyor, Aklın gücünü yitirmiş demiyor, Ve benim sessizce can vermem lâzım. Seni bekliyorum: Bir tek bakışla Şu kalbin ümidine canlılık ver Veya bu ağır rüyayı kesiver, Heyhat, o hak ettiğim sızlanışla! Kesiyorum! Tekrar, dehşet vericidir... Utanç ve korkuyla donakalıyorum. Ama onurunuz benim güvencimdir, Ve ona yiğitçe teslim oluyorum... Şaire Ey şair! kulak asma, sevgisine sen halkın O canım meth ü sena, anlık gürültü geçer; Kuru kalabalığın gülüşünü duyarsın, Ve aptalın hükmünü; fakat metin ol, boşver. Sen çarsın; yalnız yaşa, yolunda yalnız yürü, Yürü, hür vicdanının seni çektiği yere, Olgunlaştır, sevgili meyveyi, tefekkürü; Hizmetine karşılık bir mükafat bekleme. Her şey sendedir, sende; büyük mahkeme sensin; Eserine, elden çok, kıymet biçebilensin, Söyle ey titiz şair, sen ondan memnun musun? Memnunsan, kalabalık varsın küfretsin sana, Tükürsün, ateşini yakan, ulu mihraba Şamdanını, çocukça öfkeyle sarsadursun.... Sen ve Siz Boş siz, serin sen Yerini aldı biri, birinin, bir anda Ve tüm mesut düşleri, birden Sevme hissi uyandırdı ruhta Düşüneyazıyorum O'nu çok önceden de; Gözlerimi O'ndan ayıramıyorum; Ve diyorum O'na: Ne şirinsiniz siz öyle! Ve düşünüyorum kendimce: Seni ne çok seviyorum! A. S. Puşkin (1799 Lida'ya Mektup / A.S. Puşkin -------------------------------------------------------------------------------- Bize karşı iyi davranan Karanlık serince yorganını Ve itince geceye zaman Ağır aksak yelkovanını, Mutluluk içerisinde yüzen Aşk, uykusunu yitirince, Dilsiz zindanımın hemen Duvarını terkederim ben de... Uçup gidince dakikalar Üzüntüye düşerim boş yere, Ne ki bekçiler uyurlar İnanarak hayın kilitlere, Senin konutundayım artık ben... Artık hızlı adımlarımdan, Tutku dolu sessizliğimden, Yankılanan soluğumdan, Cesur ve titrek ellerimden, Ve ateşli dudaklarımdan. Tanı bu sevgiliyi; geldi, Benim coşkum, mutluluğum bu!.. Lida, şayet ölüm gelseydi Mutluluk ve aşktan üstün olurdu. 1817 Aşk Şiirleri Çeviri : Kanşaubiy Miziev-Ahmet Necdet Everest Yayınları 2003 Seviyordum Sizi / Aleksandr S. Puşkin Seviyordum sizi:ve bu aşk belki İçimde sönmedi bütünüyle; Fakat üzmesin sizi artık bu sevgi; İstemem üzülmenizi hiçbir şeyle. Sessizce,umutsuzca seviyordum sizi, Kah ürkeklik,kah kıskançlıkla üzgün; Bu öyle içten,öyle candan bir sevgiydi ki, Dilerim bir başkasınca da böyle sevilin. -------------------- Bulut Dinmiş tufanın son bulutu! Bir sen gezinirsin açık mavi gökte. Senindir, kimsesiz, neşesiz gölge. Sevinç dolu günü, bir tek sen üzersin. Az önce çepeçevrede sarmıştın gökyüzünü, Şimşek de seni sarıverdi dehşetle. Sen ise saçtın gizemli gürlemeni, Ve açgözlü toprağa yağmur içirdin. Yeter, defol! işin bitti artık. Toprak tazelendi, tufan da kaçtı buralardan. Ve işte rüzgar da yaprakçıkları okşarken, Kovuyor seni şu huzurlu göklerden. *** Tüm arzularımı yaşadım ben Hayallerime de soğudum artık Sadece acılarım kaldı içimde Meyveleri kalbimdeki boşluğun. Hayın kaderin fırtınaları altında Soldu güller açan taç yaprağım da Yaşıyorum hüzünlü ve yalnız Ve gelir mi sonum diye bekliyorum. İşte böyle, sonbahar soğuklarına yenik Fırtınanın kış ıslığı duyuluyor gibi Çıplak dalda tek başına Titremekte geç kalmış bir yaprak! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2009 Kleopatra ve Aşıkları Saray pırıl pırıl. Şarkıcılar hep bir ağızdan Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla. Melike sesiyle ve bakışıyla Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde. Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu. Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki uyukluyordu, Davetliler susmuştu. Şarkıcılarda ne ses, ne seda vardı! Ama işte, eğilen başını O kaldırdı yine, Işıklı bir yüzle başladı sözlerine: "Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır, Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz Benimle bir olabilirsiniz. İhtiras alışverişine kim giriyor, kim? Aşkımı satıyorum ben, Hayatı pahasına bir gecemi benim Söyleyin, kim satın alacak içinizden?" Sustu ve korku sardı herkesi, Yürekler burkuldu şehvetle... O, yüzünde soğuk bir cüretle Dinlemektedir şaşkın mırıltıları Ve küçümseyen bakışlarını ağır ağır Hayranlarının üstünde dolaştırmaktadır. Birden bir insanın çıkışıyla yarıldı kalabalık Onun peşinden geldi iki kişi daha Duruşları pervazdı, gözbebekleri ışık. Melike karşılıyor gelenler ve böylece Alışveriş bitiyor: satın alınıyor üç gece. Ölüm odasıdır çağıran onları artık. Şimdi kutsal kâhinler Donakalmış davetliler önünde Uğursuz kâseden Sıra kur'asını çekiyor birer birer. Birinci Flavius, son Roma bölüğünde En yırtıcı asker. Çıldırtabilirdi onu Katlanmak bir kadının azametine, O kabul etmişti zevkin meydan okuyuşunu, Kızgın kavga günlerinde koşar gibi Düşmanın davetine. İkinci, Kriton, genç hakim, Epikür bahçelerindendi, Kharite'lerin, Kıbrıs'ın, Amur'un Şairi ve hayranlarındandı. Üçüncü, yeni açmış bir bahar çiçeği gibi Okşuyordu gözü ve kalbi. Ünlü değildi, adı asırlarda tutmamıştı yer; Yavaşça gölgeliyordu Dudaklarını ilk tüyler; Genç yüreğinde tecrübesiz gücü Kaynıyor ihtirasla; Heyecan ışıldıyor gözlerinde. Mağrur Melike hüzünlü bakışlarını; Dondurdu onun üzerinde. "-Ant içerim... Ey zevklerin anası, Mislini görmediğin gibi hizmet edeceğim sana. Satılık bir cariye gibi gireceğim, Kandırıcı ihtirasların odasına. Dinle beni, gücü büyük Kıbrıslı sen, Ve siz yer altı hükümdarları, Ey gazaplı Ayda'nın ilahları, Yemin ederim ki, sabah şafak sökene kadar Arzularıma hükmedenleri, ben Tatlı ihtiraslarla doyuracağım, Ve bütün esrarlı aşk hünerleriyle Ve misilsiz bir rehavetle onları yoracağım. Ama, kızıl sabah ışıklarıyla, Sökünce ölümsüz şafak, Yemin ederim ki ölümün baltasıyla Bu bahtiyar başlar yuvarlanacak." Ve işte artık gün batıyor, Altın bir yay gibi doğuyordu ay. Örtüldü baygın gölgelerle İskenderiye'de saray. Fıskiyeler coşuyor, meşaleler tutuştu. Buhurdanlar tütüyor ağır ağır, yer yer... Dünya ilâhlarının bekliyor emirlerini Tatlı, ihtiraslı serinlikler. Sessiz ve ihtişamlı karanlıkların, Gönlü çeken mucizeleri arasında, Ve gölgesinde erguvani perdelerin Işıldıyordu altın oda... 1835 Çeviri: Nâzım Hikmet Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.