astrocat Oluşturma zamanı: Mart 31, 2021 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 31, 2021 Cowspiracy: The Sustainability Secret (Sürdürülebilirliğin Sırrı) hayvancılığın çevre üzerindeki etkisini ve çevre kuruluşlarının bu konudaki politikalarını araştıran 2014 yapımı bir belgesel film. Film küresel ısınma, su kullanımı, ormansızlaşma ve okyanus ölü bölgeleri gibi çeşitli çevresel endişeleri inceliyor. Filme göre çevresel yıkımın birincil kaynağı hayvancılıktır. *veganlık.org ,vikipedi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
phoenix34 Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2021 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2021 Bu filmin izlenmesi gereken bir film ama objektif olduğunu düşünmüyorum. İçinde bias (önyargı?) içermekte ve bazı kaynaklar çarpıtılmış. Tek bir kaynak gibi düşünüp e herkes bizden bu gerçeği saklıyor o zaman mantığına girmemenizi tavsiye ederim izlerken. Filmi izlerken şunu da aklınızda tutsanız iyi olur, topluluğun sahip olduğu yüzyıllardan beri süregelen davranışsal ve biyolojik bir alışkanlığı değiştirmek diğerleri kadar kolay değil. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
astrocat Yanıtlama zamanı: Nisan 3, 2021 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 3, 2021 objektif değil derken?? düşünmemizi, görmememizi ve nasıl yaşamamız gerektiğini bize çaktırmadan dayattıkları sisteme farklı bir yönden bakış için mi ? bir senedir istenince gayet de güzel ve kolay bir biçimde alışkanlıkların değiştirtildiğini görüyoruz. bu değiştirilecek alışkanlıklar da kişinin gözünü açmasıyla olabilecektir. bir an'a bakar. bizden gizlenen gerçeklerin olduğunu neden düşünmüyoruz onu anlayamadım??? gözümüzü kapatıp neyi anlayacağız?? değişimden korku neden? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MZ1vdnW0mtQ Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2021 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2021 "Nihayetinde hatırımızda kalan şey düşmanlarımızın lafları değil, dostlarımızın sessizliğidir." Martin Luther King Jr. Kip Andersen (Sıradan Biri)....Sıradan bir Amerikalı çocuk olarak büyüdüm. Annem öğretmendi. Babam da ordudaydı. Bir de kız kardeşim var. Küçükken her türlü sporu yapardım. Açık havayı ve kamp yapmayı severdim. Kolay bir hayattı ve bir tasam yoktu. Ve sonra bu adam ortaya çıktı: Al Gore (Eski ABD Başkan Yardımcısı ve "İklim Değişikliği" aktivisti). Birçoğu gibi küresel ısınmanın etkileriyle ilgili Uygunsuz Gerçek filmini izledim ve ödüm koptu. ....Al Gore, filminde, Dünya'nın niye tehlikede olduğunu anlatıyor. İklim değişikliği tüm dünyayı etkileyecek bir şey. Dev fırtınalardan, orman yangınlarına rekor kuraklıklardan, eriyen buzullara okyanusların asitlenmesinden, sular altında kalan ülkelere kadar her şey insanların Dünya'dan talepleri nedeniyle gerçekleşebilir. Elimden geleni yapmak istiyordum. Yaşayışımı değiştirmeye ve hepimizin bu gezegende sürdürülebilir ve dengeli bir şekilde yaşayabilmemiz için elimden gelen her şeyi yapmaya karar verdim. Al'ın yapmamız gerektiğini söylediği her şeyi yapmaya başladım. OKÇ, yani Obsesif Kompulsif Çevreci haline geldim. Geri dönüşüme ve kompostlamaya başladım, tüm ampullerimi değiştirdim kısa duşlar aldım, dişlerimi fırçalarken suyu kapadım odadan çıkarken ışığı kapadım ve her yere arabayla değil bisikletimle gitmeye başladım. Ama yıllar geçtikçe her şey daha da kötüye gidiyor gibiydi. Ve merak etmeye başladım. Gezegeni tehdit eden ekolojik kriz sırasında hepimiz bu önlemleri almaya başlasak dahi dünyayı kurtarmaya yetecek miydi? Atladığımız bir şey var gibi görünüyordu. Gezegene yardımcı olmak için elimden gelen her şeyi yaptığımı düşünüyordum. Ama sonra bir arkadaşımın paylaşımı her şeyi değiştirdi. Arkadaşım bir Birleşmiş Milletler raporunu paylaşmıştı. Rapora göre besi hayvanı yetiştirmek tüm ulaşım sektörünün yaydığından daha çok sera gazı emisyonuna sebep oluyordu. Yani, et ve süt ürünleri endüstrisi, tüm araba, kamyon, tren tekne ve uçakların egzozundan daha fazla sera gazı üretiyor. İnekler ve diğer çiftlik hayvanları sindirimlerinin sonucunda önemli miktarda metan gazı üretir. Besi hayvanlarının ürettiği metan araçların ürettiği karbondioksit 86 kat daha zararlıdır. Ben emisyonu azaltmak için her yere bisikletle gidiyordum. Ama iklim değişikliğini etkileyen tek şey fosil yakıtları değildi. Araştırmaya başladım. BM ve diğer örgütler besi hayvanlarının küresel ısınmada rol oynadığını bildirmekle kalmıyor aynı zamanda kaynak tüketimi ve çevresel bozulmanın başlıca sebebi oldukları için dünyayı mahvetmekte olduklarını da söylüyorlardı. Nasıl bundan haberim olmazdı? ....Bence bu bilgiler tüm çevreci örgütlerde duyurulmalıydı. Ülkenin en büyük çevreci örgütlerinin sitelerine girdim. 350.org, Greenpeace, Sierra Club, Climate Reality, Rainforest Action Network, Amazon Watch ve hayvancılıkla ilgili neredeyse hiçbir bilgi olmadığını gördüm. Neler oluyordu? Neden bu bilgiler ana sayfalarında bulunmuyordu? Bu grupların çoğunun ana odağı doğal gaz ve yağ üretimiydi. Su kullanımı ve kirlilik nedeniyle hidrolik kırma gündemdeydi. Hidrolik kırma yöntemiyle doğal gaz çıkarma devasa miktarlarda su tüketir. ABD'de her yıl 378,5 milyar litre su bu amaçla kullanılmaktadır. Ama bunu hayvancılıkla karşılaştırdığımda sadece ABD'deki besi hayvanlarının 128,7 trilyon litre su tükettiğini gördüm. Ve bu iki endüstrinin metan emisyonu neredeyse aynıydı. Kaliforniya gibi kuraklık ve su kesintileriyle dolu bir eyalette yaşayan insanlar için su kullanımı önemli bir konudur. Kaliforniya'da sıradan bir vatandaş günde ortalama 5700 litre su tüketir. Heather Cooley (Pasifik Enstitüsü, Su Programı Eşbaşganı) Bunun yarısı et ve süt ürünlerinin tüketimiyle ilgilidir. Yani et ve süt ürünleri yüksek miktarda su tüketir çünkü hayvanlar yoğun su kullanımı gerektiren tahıllar tüketirler. Bu şekilde beslenirler. Yani tahıllardaki su ve hayvanın tükettiği su da o ürünün üretim sürecindeki su tüketim miktarına ilave edilir. ....Sadece 110 gramlık bir hamburger köftesini üretmek için 2500 litre su tüketildiğini öğrendim. Ben de su tasarrufu amacıyla kısa duşlar alıyordum ama öğrendim ki tek bir hamburger iki ay aralıksız duş almaya bedeldi. Evdeki su tüketimimizi azaltmaya çok dikkat ediyoruz. Ancak ev tüketimi, ABD'deki su tüketiminin sadece %5'ini hayvancılık ise %55'ini oluşturuyor. Bunun nedeni 450 gram sığır etinin üretimi için 9500 litre su tüketilmesi. Devlete bağlı Su Kaynakları Dairesi'nin Suyumuzu Kurtarın kampanyasına baktım. Su tasarrufu için ne gibi değişiklikler yapabileceğimizi belirtmişler. Düşük basınçlı duş başlığı tasarruflu tuvaletler, su tasarrufu araçları kullanmak ve akıtan muslukları tamir etmek var ama hayvancılıkla ilgili bir şey yok. Devletin tüm tavsiyelerini yerine getirdiğim zaman hesaplarıma göre, günde 178 litre su tasarruf etmiş oluyordum. Yine de tek bir burgerin harcadığı 2500 litre suya yaklaşamıyordum. Bu konuyu bir şekilde devletle görüşmek istiyordum. Manuçer Alemi (Kalifornya Su Kaynakları Da., Su Tüketimi ve Verimlilik Bölümü Şefi) Şehir ortamında herkesin kendi evinde yapabileceği şeyler var. Düşük basınçlı duş başlıkları düşük basınçlı musluklar tasarruflu tuvaletler tasarruflu su tüketen aletler kullanmak. Tüm bunlar faydası dokunacak şeylerdir. Ama asıl su tasarrufu ev dışında gerçekleşir. Suyu nasıl kullandığımıza dikkat etmemiz gerekir. Fışkiyeleri kontrol etmek gerekir. Sızıntı yapan ve bozuk fışkiyeler bulunabilir. Bu tip şeyler suyu boşa harcar. Bu alanlarda tasarruf edebileceğimiz birçok şey vardır. Kamyar Güvetçi (Kalifornya Su Kaynakları Da., Eyalet Entegre Su Yönetimi) Son derece tasarruflu olmalıyız. Su kalitesini korumalıyız. Suya dayalı çevreye itinayla yaklaşmalıyız. Kip: Birçok yerde karşıma hayvancılık çıktı. Bundan bahsedebilir misiniz? Su tüketimi ve kirlilikte nasıl bir rolü olduğunu söyler misiniz? Gördüğüm bir araştırmaya göre, 450gr sığır eti için 9500 litre su harcanıyormuş. Yumurta için 1800 litre su ve peynir için neredeyse 3400 litre su. Yani basit bir soruyla bu niye "Suyumuzu Kurtarın" kampanyasında belirtilmemiş? Şöyle düşünün, bir komşunuzun evine gidiyor ve musluğunun damlattığını görüyorsunuz ve sonra büyük bir hortumun fışkırarak tüm gücüyle aktığını 2500 litre suyu tüm sokağa taşırarak sele boğduğunu fark ediyorsunuz. Böyle bir şey olsa "Lütfen şunu kapa. " derim. Yapabileceğimiz herhangi bir şeyden çok daha büyük bir şey sanki bu.Yani, böyle bir şey olsa. Kamyar: Hayvancılık için tüketilen suyun miktarı diğer aktivitelerinkinden büyük. Bunun eğeri, şüphesi yok. Kip: Bu çok başarılı olur. Kuraklığı beklemek yerine şu anda bu işe girişmeye ve Suyumuzu Kurtarın'ın sorumlusu kimse o kişiye "İnsanlara daha az et yemelerini tavsiye etmeliyiz çünkü böyle araştırmalar var. " desek? Kamyar: Bence olmaz. Kip: Niye? Kamyar: Bence olmaz. Kip: Niye? Kamyar: Devletin burada yapılanma şekli nedeniyle. Kip: Çok ilginç. Niye ama? Kamyar: Biri su yönetimi, diğeri davranış değişikliği. Kip: Duş alma, çimleri sulama gibi alışkanlıkları değiştirmek de davranış değişikliği. Kamyar: Evet. ....Devlet belli ki bu konuyla ilgili konuşmak istemiyordu. Cevap verememeleri ve çevre örgütünün hayvancılıkla ilgili sessizliği nedeniyle bu işin altında bir iş varmış gibi görünüyordu. Besi hayvanlarının etkilerini araştırmaya devam ettim ve durumun düşündüğümden de kötü olduğunu gördüm. Ulaşım ve enerji sektörlerine doğal olarak çok dikkat ediliyordu çünkü karbondioksit iklimimizi korkunç bir şekilde etkiliyordu. Ama hayvancılık dünyadaki nitroz oksitin %65'ini üretir. Bu gaz, CO2'den metreküp başına 296 kat daha çok küresel ısınma potansiyeli taşır. Ama lafı edilen tek şey fosil yakıtları. Enerjiyle ilgili CO2 emisyonunda 2040'a kadar %20 artış görülmesi beklenmekte. Ama tarımın emisyonlarında 2050'ye kadar %80 artış bekleniyor. Bu akıl almaz sayının sebebi et ve süt ürünü tüketiminde beklenen global artış. Dünya Bankası Grubu'ndan iki çevre uzmanı global standartlara uygun şekilde sera gazı ölçümleri yaptı ve BM araştırmasında hesaba katılmayan karbon emiş kayıpları soluma ve metan hesaba katıldığı zaman hayvancılığın, insan eliyle gerçekleşen iklim değişiminin %51'inden sorumlu olduğuna kanaat getirdiler. Sadece bu da değil.Yiyecek amaçlı hayvan yetiştirmenin dünyanın su tüketiminin %30'undan sorumlu olduğunu gezegendeki toprağın %45'ini işgal ettiğini Brezilya Amazonu'nun yok oluşunun %91'inden sorumlu olduğunu okyanus ölü noktalarının, habitat yok oluşlarının ve soyu tükenen hayvanların başlıca sebebi olduğunu öğrendim. Ama güya dünyamızı koruyan en büyük çevre örgütleri bunu ön plana getirmiyordu. Çevre örgütleriyle görüşmem ve neden bu konuya eğilmediklerini öğrenmem gerekiyordu. Düzinelerce e-posta yolladım, defalarca kez aradım saatlerce telefonda bekledim. Günlerce, haftalarca, aylarca. Ve niyeyse kimse benimle bu konuyu konuşmak istemiyordu. Çok garipti. Bu örgütleri uzun süredir destekliyordum ama şimdi sesleri çıkmıyordu. Ancak yine de bu konuyu ele almayı kabul eden bir grup çevreci yazar ve aktivistle görüştüm. Emektar karavanım Süper Mavi'yi emeklilikten çıkardım ve yola koyuldum. Richard Oppenlander (Çevresel Araştırmacı Yazar, "Confortably Unaware") Hesaplarıma göre bugünden itibaren hiç benzin ya da yakıt kullanmasak bile yine de maksimum karbon dengi sera gazı emisyonları sınırını yani 565 gigatonu, 2030 yılına kadar aşmış olacağız. Üstelik elektrik sektörü ve hatta enerji sektörünü hesaba katmadan. Sadece ve sadece besi hayvanı besleyip yiyerek. Türlerin soyunun tükenmesinden endişe eden araştırmacılar şu anda hayvanların soylarının tükenmesinin başlıca sebebinin fazla otlatma ve habitat kaybı nedeniyle olduğunda hemfikir. Yani, karada besi hayvanı üretimi ve denizde fazla avlanma. Ben buna okyanus balıkçılığı diyorum. Amazon'daki yağmur ormanlarının bugüne kadar kaybolan kısmının %91'inin gördüğü zararın sebebi besi hayvanı yetiştirilmesi.Karadaki besi hayvancılığı nedeniyle, okyanuslarımızda nitrojen altında kalmış 500'den fazla ölü bölgeler yaratmıştır. 246.000km²'den fazla alan tamamen yaşamdan arınmıştır. Yani okyanuslarımızın durumuyla ilgili bir tartışmanın anlamlı olması için konuya mutlaka ama mutlaka karadaki hayvancılıktan başlanması gerekir. Ancak koruma grupları şu anda... Oceana bu grupların en büyüğü ve en etkili olanı. Başkaları da var. Konuşmaların tepe noktasında bu yok. Her yıl oltalar ve balık ağlarında 40 ila 50 milyon köpekbalığı yanlışlıkla öldürülüyor. Ardından yüzgeçleri ya kesiliyor ya da kesilmiyor ama her halükarda balıkçılık nedeniyle yanlışlıkla öldürülüyorlar. Sürdürülebilir bir şekilde yapılan balıkçılık nedeniyle. Hem de "sürdürülebilir" etiketiyle satılan balıklar için. Örneğin Oceana ve sürdürülebilir sertifikası olan örgütler için. Yani köpekbalıklarıyla ilgili endişelerin varsa niye köpekbalığı yüzgeci çorbasını yasaklayasın ki? Tüm bu örgütlerin ve çoğu insanın yaklaşımı da bu yönde. Köpekbalıklarını korumak istiyorsak balıkçılığı yasaklamamız gerek. Soyu tükenmekte olan birçok türün soyu tükendi. Mahvoluyorlar ve miktarları giderek azalıyor. Tüm bunlar Oceana'nın gözetimi altında gerçekleşiyor. Ve Deniz Koruma Konseyi'nin gözetimi altında. Ve tabii Monterey Koyu Akvaryumu Seafood Watch'un gözetimi altında. Bir konuşmamda da dediğim gibi isimlerine uygun bir biçimde tüm bunlara sert bir şekilde engel olmak yerine sadece izliyorlar. Her türlü balıkçılık türlerin kökünü kazıyor. Aynı zamanda zincirleme bir hal alıyor. Bir balık türü azaldığı zaman balıkçılık endüstrisi farklı bir türe geçmeye başlıyor. Buna zincirleme tüketim deniyor. Uygun bir ad tabii.Bu sırada balıklar yok oluyor. Sadece türler yok olmuyor, sıradakiler de yok oluyor. Bu mekanizma son derece yıkıcı. Balık türlerinin kökünü kazıyorlar. Ama unutmayın ki, habitatları da yok ediyorlar. Dünyadaki aç çocukların %82'si yiyeceklerin büyükbaş hayvan sistemlerindeki hayvanlara yedirildiği onların da zengin kişiler tarafından yendiği ülkelerde yaşıyorlar. ABD, İngiltere ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde oluyor bu. Herhangi bir toprakta, bitki temelli kaynaklardan elde edilecek protein miktarı, etten elde edilecek miktarın 15 katı kadardır. Aynı çeşit toprak da olsa ya da dünyanın en verimli topraklarından da olsa ya da kaynakları tükenmiş de olsa. Pazartesi günü et yememe kampanyasına katılıyorsanız haftanın geri kalan altı gününde iklim değişikliğine kirliliğe ve doğal kaynakların tüketilmesine ve kendi sağlığınıza zarar vermeye devam ediyorsunuz demektir. Haftanın altı günü boyunca yaptığınız şeyleri yanlış bir şekilde temellendirmiş oluyorsunuz. Yani başka bir deyişle yedi seferin birinde doğru bir şey yaptınız diye böbürlenmeyin. Güneş ve rüzgar jeneratörleriyle yenilenebilir enerji altyapısı iklim değişikliğini azaltır. Bu çok iyi bir fikir ama en az 20 yıl sürer ve en az 18 trilyon dolar tutar. İklim değişikliğine çözüm olarak hayvanları yemeyi kesebiliriz. Ve bu şu anda yapılabilir. 20 yıl sürmesi gerekmez. 18 trilyon dolar da tutmaz çünkü hiçbir masrafı yoktur. Prof. Kirk R. Smith (Kaliforniya Üni., Küresel Çevre Sağlığı Bölümü) Metan emisyonu miktarını azalttığın zaman atmosferdeki seviye de on yıllarla hesaplanabilecek bir hızla düşer. CO2 böyle değildir. Atmosfere salınımını azalttığın zaman yüz yıldan önce atmosferde bir değişiklik göremezsiniz. Yıllar önce Al Gore ile görüşmek için bir davetiye gelmişti. Metan argümanlarım ciddi tepki görmüştü. Tek argümanı buydu: "İnsanların CO2 ile düşünmesini sağlamak bile çok zor. Kafalarını karıştırma. " Kimileri "Önce CO2'yi halledelim, sonra metanı düşünürüz. " diyor. Bu çok yanlış. Aslında bunun tam tersi daha mantıklı. Önce metanla ilgili bir şey yapalım çünkü hemen sonuç alırız. Demosthenes Marotos (Molloy Y.O., Sürdürülebilirlik Enst.) Bu işin peşini bırakmaması gereken kişiler tarafından görmezden gelinen bir çevresel felaket. Orman kaybı, toprak kullanımı, su azalması halkların yerinden edilmesi, açlık... Listenin sonu yok. Çevresel bozulmanın başlıca sebebi hayvancılıktır. Çoğu büyük çevre örgütüne baktığın zaman görürsün ki farklı bir şey demezler. Hayatını aynı şekilde yaşamaya devam et ama arada bir ampullerini değiştir derler. Daha az araba sür daha az plastik kullan, daha çok geri dönüşüm yap.Bir kurban ve suçlu ortamı yaratmak, fon toplamaları ve profilleri için daha faydalıdır. Bu örgütler bunu nasıl bilmez? Sorun tam karşılarında duruyor. Artık inkar etmek mümkün değil. Ve aynı zamanda bu örgütler ellerinden geleni artlarına koymayarak halka iklim değişikliğinin insan eliyle gerçekleştiğini göstermeye çalışıyorlar. Ve bunu yaparken tam karşılarında duran şeyi görmekten acizler. Hayvancılık, yiyecek amacıyla hayvan beslemek ve öldürmek dünyayı öldürmekte. Otla beslenen bir hayvanın kesilecek boya ve yaşa gelmesi 23 ay sürer. Ama tahılla beslenenlerinki 15 ay sürer. Bu, fazladan sekiz ay boyunca su tüketimi, toprak kullanımı, yem ve atık demek. Karbon ayak izi açısından çok büyük bir fark bu. Herkesin çevre için sessizce ve hatasızca yapabileceği en kuvvetli şey budur. Hayvanları yemeyi kesip vegan yaşam tarzına geçmek kadar olumlu ve derin bir şekilde gezegenimize iyi gelen başka bir hayat tarzı tercihi yoktur. Dr. Will Tuttle ("Çevre ve Ahlak" Yazarı) On bin yıl önce özgür yaşayan hayvanlar, canlıların %99'unu oluşturuyordu. Ve insanlar sadece %1'ini oluşturuyordu. Günümüzde, sadece on bin yıl sonra, yani çok kısa bir sürenin ardından biz insanlar ve mal olarak sahip olduğumuz hayvanlar canlıların %98'ini oluşturuyoruz. Ve özgür yaşayan yabani hayvanlar sadece %2'sini. Yani, dünyayı özgür yaşayan hayvanlardan çaldık. Kendimiz, ineklerimiz, domuzlarımız, tavuklarımız ve fabrikasyon balıklarımız için. Ve okyanuslar darmadağın oldu. Çevresel hasarın bir numaralı sebebi olan hayvancılığı gündeme getirmek istemiyorlar çünkü bunlar ticari kuruluşlar. Ve güvenilir gelir kaynakları bulunsun istiyorlar. 65 milyon yıldır gerçekleşen en büyük soy tükenmesinin ortasındayız. Yağmur ormanları saniyede yarım hektar kesilerek kayboluyor ve tüm bunların arkasındaki güç hayvancılık. Hayvan otlatmak ve soya fasulyesi yetiştirmek için ormanların kesilmesi. Genetiği değiştirilmiş soya fasulyesi. İnekleri, domuzları, tavukları ve fabrikasyon balıkları beslemek için. Yani bu, ailemizdeki sorunlardan ve alkolik babamızdan bahsetmek gibi bir şey. Normalde kimse bundan bahsetmez. Herkes bu sorunu görmezden gelir ama aslında ailedeki tüm sorunların başlıca sebebi budur. Kimsenin bundan bahsetmemesidir. Her gün açlık çeken yaklaşık bir milyar kişi var. Dünya çapında ürettiğimiz tahıl ve baklagillerin %50'si hayvan yemi oluyor. Yani, dev miktarda tahıl ve baklagil yiyorlar. Ve ABD'de bu oran %70, %80'e yakın. Hangi tahıl olduğuna göre değişiyor. Soya fasulyelerinin %90'ı. Yediğimiz miktarı, süt ürünlerini ve yumurtayı azaltsak tüm bu genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesi tarlalarının tekrar ormana döndürülmesini ve hayvanlara yaşam alanı tanınmasını sağlayabiliriz. Toplum olarak vegan olsak ve hayvansal besinlerden uzaklaşsak ve bitki temelli bir diyete geçsek neler olur? İnekleri öldürüp yemesek bu kadar inek büyütmemiz gerekmez çünkü sürekli inek, tavuk, domuz ve balık üretiyoruz. Durmadan onları tekrar tekrar büyütüyoruz. Onları üretmesek beslemek zorunda kalmayız. Beslemek zorunda kalmayınca bunca araziyi, tahılı ve baklagili onları beslemeye adamamız gerekmez. Böylece ormanlar yeniden yeşerir. Yabani hayat geri gelir. Okyanuslar canlanır, ırmaklar tekrar temiz akar. Hava geri gelir. Sağlığımız geri gelir. Tek amacı çevreyi korumak olan dünyanın en büyük çevre örgütlerinin neden bu konuya eğilmediğini bir türlü anlayamıyordum. Böyle bir şey var. "Daha az kömür kullan, bisiklet sür" diyorlar. Michael Pollen ("Etobur-Otobur İkilemi" Yazarı) Kip: "Daha az et ye. " konusuna ne demeli? Mic: Evet. Sanırım siyasi tutarlılığı olmayacağından grup odaklı düşündüler. Evet, çünkü bunların çoğu üyelikle çalışan örgütler. Bağış yapan insan sayısını yükseltmeyi amaçlıyorlar. Ve et tüketimine karşı olurlarsa ya da insanların gündelik alışkanlıklarını, sevdikleri şeyleri zora sokarlarsa, fon toplama çalışmaları zarar görür. Michael Besancon (Whole Foods Market Eski Yöneticisi) Bence başlıca sorun birçok örgütün tek bir noktaya odaklanması. Farklı bir laf ederek bambaşka bir grup insanı kızdırarak hayatlarını zorlaştırmak istemiyorlar. Deniz ürünleri dünyayı besleyecek bir protein kaynağı değil. Dünyadaki insanları sürdürülebilir bir şekilde besleyemez. Bu kadar yeterdi. Artık e-posta yok, telefon yok. Yeterince öğrenmiştim. Cevap almak için bu örgütlerin merkezlerine gitmem gerektiğini fark etmiştim. GreenPeace - San Fransisko ....Onun yerine halkla ilişkiler sorumlusu geldi. Kayda alınmayı reddetti ve kamerayı kapamamızı istedi ama yağmur ormanları, okyanus ve iklim değişikliği birimlerinden birinin nihayet bizimle görüşeceğinin sözünü verdi. Sonraki durağımız Sierra Club'dı. Çat kapı gelmemi biraz daha iyi karşıladılar... Bruce Hamilton (Sierra Başgan Vekili) Dünyanın önde gelen iklim bilimcileri atmosferdeki güvenli karbondiyoksit ve sera gazı emisyon seviyesinin en fazla milyonda 350 olabileceğini söylüyorlar. Biz çoktan 400'e ulaştık. Kuraklık, kıtlık, savaş ve türlerin soyunun tükenmesi gibi ciddi sonuçlar ortaya çıkmadan önceki güvenli noktanın sıcaklığında iki Santigrat derece artışı olduğunu söylüyorlar. Bu noktaya süratle yaklaşıyoruz. Ve halihazırda atmosferde bulunan karbondioksit oranı nedeniyle bu sınırı rahatlıkla aşacağız. Yani dinozorların ortadan kaybolmalarından beri görülmemiş boyutta bir soy tükenmesi olayı bizim gözetimimiz altında gerçekleşecek. Yükselen deniz seviyesi nedeniyle ülkeler su altında kalınca kuraklık nedeniyle hiçbir ülke vatandaşlarını doyuramayınca ve sonuçta çaresizce başka ülkelere göç etmek ya da başka ülkeleri istila etmek zorunda kalınca gelecekte iklim savaşları bizi bekliyor olacak. - İklim değişiminin başlıca sebebi nedir? + Çok fazla fosil yakıtı tüketmek. Yani kömür, doğal gaz, benzin katranlı kum, bitümlü şist tüm bunların karışımı olan yeni ve egzotik yakıtlar. Ama atmosferi zorlayan şey temel olarak bu. Sera efekti nedeniyle sıcaklık hapsoluyor ve ısı, dünya tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir süratle yükseliyor. Çok garipti. Greenpeace bugün bana şöyle bir mesaj yolladı: Greenpeace'in cevabı bana sadece ABD hayvan çiftliklerinde her saniyede 52.600 kilogram bok üretildiği istatistiğini anımsattı. Bu miktarda atığın her yıl kaplayacağı alan San Francisko Nev York, Tokyo, Paris, Yeni Delhi Berlin, Hong Kong, Londra, Rio de Janeiro Delaware, Bali, Kosta Rika ve Danimarka'nın toplamı kadardır. En sevdiğim okyanus koruma örgütü olan Surfrider Vakfı'nın sitesine girdim. Bu konuyla ilgili neler yaptıklarını görmek istiyordum. Sitelerinde plastik poşetler ve çöple ilgili kampanyaları vardı ama hayvancılıkla ilgili hiçbir şey yoktu. Dr. Chad Nelson (Surfrider Vakfı)- Kıyı sularını kirleterek su kalitesini düşüren bir numaralı etken nedir? + Evet, tabii ki çok çeşitli. Aslında mevcut... Ben yani biz buna "zehirli karışım" diyoruz. Çünkü gerçekten yayılmış bir kaynak var. Lastiklerden, frenlerden, arabalardan ağır metaller var. Böcek ilaçları, bitki ilaçları. Yere bıraktığımız her şeyi alıyor ve hepsini toplayıp okyanusa taşıyor. Bu yüzden tek bir şeyi hedef almak mümkün değil. - Bu konuyla ilgili araştırmamızı yaparken ve ne kadar çok kişiyle görüşürsek o kadar çok karşımıza çıkan bir şey var. Hayvancılık bir çeşit... Suyu kirleten bir numaralı şeyin hayvancılık olduğunu anladık. Diğer her şeyden çok daha fazla. + Evet, ilginç. Sanırım odaklandığın bölgelere göre değişiyor. Şu anda Güney Kaliforniya'da bulunduğumuz şehir bölgelerinde bunu görmüyoruz çünkü pek fazla hayvancılık çiftliği yok. Ama Orta Atlantik'e baktığın zaman Maryland, Virginia, Kuzey Carolina, O civarlarda birçok kümes hayvanı ve domuz çiftliği bulunduğunu biliyorum ve atık açısından önemli bir konu. ....Çiftlik atıklarına odaklanmadıkları gibi okyanusların nasıl da yok olmak üzere olduğuyla ilgili kampanyaları da yoktu. BM raporuna göre dünyadaki balıkçılık alanlarının dörtte üçü fazla kullanılmış, tamamen kullanılmış ya da fazla avlanma nedeniyle tükenmişti. Lisa Agabian (Deniz Çobanı Koruma Derneği) Okyanuslar hiç olmadıkları kadar işgal altında. Ve deniz ortamlarının başı dertte. Eğer kendimize gelip bu konuda bir şey yapmazsak 2048 yılına geldiğimizde balıksız okyanuslar göreceğiz. Bu bilim insanlarının tahmini. Sanırım bu "sürdürülebilir balıkçılık" tanımını kendimizi teselli edelim diye buldular. Balık yiyelim okyanuslardan balık toplamaya devam edelim diye. Ancak Deniz Çobanı'nın iddiası sürdürülebilir balıkçılık diye bir şey olmadığı. Kurucumuz Kaptan Watson "Okyanuslar ölürse biz de ölürüz" diyor. Bu slogan değil. Basit bir gerçek. Lauren Ornelas (Yiyecek İyileştirme Proje Müdürü) İnsanlar balıkçılığa baktığı zaman çoğu zaman sadece insanların tükettiği balıklara bakıyorlar. Yani aslında ağlara takılan hayvanları ve bu endüstrinin öldürdüğü diğer hayvanları hesaba katmıyoruz. Susan Hartland (Deniz Çobanı Koruma Derneği) Geçen sene okyanuslardan 28 milyar hayvan çıkarıldı. Toparlanmalarına fırsat verilmiyor. Toparlanamıyorlar çünkü o hızda üreyemiyorlar. Fırsat vermediğimiz için geri gelemiyorlar. Kimse bunu duymak istemiyor. Çünkü bu yüzden harekete geçmek, bir şeyleri bırakmak zorunda hissediyorlar. Çoğu kişi bunu istemiyor. Ve birçok kişi de bunu gündeme getirmek istemiyor çünkü rahatsız edici bir konu. Ne yapılması gerektiğini söylemek istemiyorlar. Ama artık bilinçli olmamız lazım. Ve hareket geçmemiz gerektiğini kabul etmemiz lazım. ....Günümüzde 90 milyon ton balık talebini karşılamak için devasa balık ağları kullanılıyor. Yakalanan her yarım kilo balığa karşılık 2.2 kilo hedef alınmamış tür ağlara takılıyor. Örneğin yunuslar, balinalar, deniz kaplumbağaları, köpekbalıkları. Aynı şey Afrika savanlarında olsa şu şekilde gerçekleşir: Bir ceylanı hedef alırsınız ama ne kadar aslan, zürafa, devekuşu ve fil varsa hepsini alırsınız. Kimse böyle bir şeye izin vermezdi. Ama okyanuslarımızda her gün gerçekleşen şey aynen bu. Dünyanın en büyük okyanus koruma grubu olan Oceana'nın sitesine girdim. Bu konuda ne yaptıklarını görmek istiyordum. Sitelerinde CEO Andy Sharpless'ın TED konuşmasının yanı sıra balıklara yardımcı olmanın en iyi yolunun balık yemek olduğunu dehşet içinde gördüm. Dünyanın balık nüfusunun sona ermekte olduğunu düşünürsek pandalara yardım etmek için panda yemeyi tavsiye etmekten farksız. Oceana'nın yılda 100 milyon ton balığı okyanuslardan çıkarmamızın gayet sürdürülebilir ve hatta okyanuslar için faydalı olacağı iddiasına inanamıyordum. Dr. Geoff Shester (Oceane Kaliforniya Program Müdürü) Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne göre balık yataklarının yaklaşık dörtte üçü ya tamamen kullanılmış durumda ya da aşırı kullanılıyor. Yani eko sistem için sağlıklı sayılabilecek seviyelerde büyük bir balık stoğumuz yok. Andy'nin dünyayı beslemekle ilgili TED konuşmasını izledim. - Dediğiniz gibi 1988 yılında avlanan balık 85 milyon tona çıkmış. Peki, sürdürülebilir olarak 2050 yılında çiftlikte veya okyanusta 100 milyon balık avlayabilmek mümkün olacak mıdır? Avladığın her yarım kilo balık için 2.2 kilo yabani balık avlıyorsan gölde de olsa okyanusta da olsa bunu sürdürülebilir kılmak mümkün mü? + Asıl soru şu. Okyanuslardan sürekli olarak devasa miktarlarda doğal üretim sağlanıyor. Okyanustaki üretim bandından büyük miktarda ürün çıkıyor. Bin yıllık besleyici maddeler ortaya çıkıyor ve eko sistemlerimiz de bunları balığa çeviriyor. Evet, birbirlerini yiyorlar ve yiyecek zincirinde yükseldikçe bu üretimin bir kısmını kaybediyorsun. Ama her yıl daha da fazlası geliyor. Balıkçılık yoluyla bir kısmını avlarsın ama gelecek yıl dahası gelir. Ve bunu doğru şekilde yaparsak ve temeline inmemeyi başarırsak faizle yaşamaya benzer. Değil mi? Ana paraya girmediğin sürece... Bir şeye yatırım yaptıysan ana paraya girmediğin sürece ve ana para yüksek kalırsa potansiyel olarak sonsuza dek faiziyle yaşayabilirsin. Balık konusu da temelde böyle.- Şu anki nüfusa bakınca yaptığımız şeyler %75'i boşalmışsa, ki balıklarda böyle oldu; para benzetmesi bayağı iyi. Faizle yaşamıyoruz. Çok büyük borç içindeyiz. Ve nüfusumuz aynı miktar parayla yaşamaya çalışan bir aile olsa ve dokuz milyar insan için %35 artış olsa... + Evet.- Artık para harcamayı kesmenin zamanı geldi demez miyiz? + Evet.- Balık yemeyi kesmenin zamanı geldi. + Tabii ana parayı geri kazanırsan... ....Dünyada bu kadar hızla yok edilen bir diğer eko sistem de yağmur ormanları. Küresel yağmur ormanları gezegenin akciğerleri gibidir. CO2 solur, oksijen çıkarırlar. Her geçen saniyede yarım hektar yağmur ormanı yok oluyor. Ve bunun başlıca sebebi hayvanların otlatılması ve yem yetiştirilmesi. Yani her saniye bir bütün futbol stadyumu yok oluyor. Tahminlere göre her gün yaklaşık 100 bitki, hayvan ve böceğin soyu yağmur ormanı hasarı nedeniyle yok oluyor. Lindsey Allen (Yağmur Ormancı Hareket Partisi, Müdür)- Yağmur ormanlarının başlıca yok olma sebebi nedir? + İnsanların yağmur ormanlarına girmesi başlıca sebep. Ve bunun sebebi ya kerestecilik ya da çiftlik işleri. Küresel ölçekteki sebeplere baktığın zaman bu böyle. Hangi yağmur ormanından bahsettiğine göre biraz değişiklik gösterebilir. Ama başlıca sebep her halükarda bizim bu doğal kaynakları endüstriyel boyutta nasıl kullanmayı seçtiğimiz. ....Yağmur Ormanı Hareket Ağı'nın internet sitesinde büyükbaş hayvanlarla ilgili bir şey görmeyince şaşırdım. Palmiye yağına karşı büyük bir kampanyaları olduğunu gördüm. Palmiye yağı tarlaları Endonezya yağmur ormanlarında devasa hasara yol açıyorlar. Palmiye yağı nedeniyle 10,5 milyon hektarın kaybolduğu düşünülüyor. Ancak besi hayvanları ve yemleriyle karşılaştırırsak onların bugüne kadar yok ettiği yağmur ormanı miktarı 55 milyon hektar. Ama internet sitesinde büyükbaş hayvanların ele aldıkları başlıca dört sorun arasında olmadığını şaşkınlıkla gördüm. Bunun yerine palmiye, kağıt, kömür ve katranlı kuma odaklanmışlardı. Yağmur ormanlarının yok olmasının başlıca sebebi niye yoktu? Neden büyükbaş hayvanlara değil de fosil yakıtlarına odaklanıyorlardı? - Fosil yakıtları mı, hayvancılık mı daha büyük sebep? + Kıyaslama yapmanın ne anlamı var bilmiyorum?- Merak ediyorum. Hangisi daha etkili? + Hangisi olduğunu biliyorum diyemem. ....Dünyanın en büyük yağmur ormanı koruma gruplarından birinin yöneticisi gerçekten neler olduğunu bilmiyor olabilir miydi? Daha da kötüsü, bilerek gizliyor olabilirler miydi? Öyleyse, niye? Hemen Amazon Watch'a gittim. Yağmur ormanlarını yok eden şeyi söyleyip söylemeyeceklerini görmek istiyordum. Leila Salazar Lopez (Amazon Gözetim Program Müdürü) Dünyanın biyolojik ve kültürel olarak en çok çeşit barındıran yeri şu anda saldırı altında. Amazon yağmur ormanı önümüzdeki on yıl içerisinde yok olabilir...-Yağmur ormanlarının yok olmasının başlıca sebebi nedir? + Yağmur ormanlarının yok olmasının başlıca sebebi bence yani Amazon Watch'un üzerinde çalıştığı şeyler üzerinde durursak ormanların yok olmasına sebep olan birçok farklı sebep vardır. Yağmur ormanlarının birçok yolla yok edilmesinin birçok sebebi vardır. En büyük zararı veren ve en yaygın olan şey mega projelerdir. Petrol boruları ya da madencilik projeleri ya da dev baraj projeleri. Yani bahsettiğimiz şey... ....Bu gruplar yüzünden kuyruğumu kovalıyor gibi hissetmeye başlamıştım. Sanki alacakaranlık kuşağında kimsenin ineklerden bahsedemediği bir inek komplosuna kapılmıştık. Bu örgütlerin yağmur ormanlarının yok olmasının başlıca sebebinden bahsetmiyor olmasına inanamıyordum. Bir kez daha sormak zorundaydım. + Amazon'un orman tahribatına yol açan başlıca sebebi kesin şekilde söylemek zor. Çünkü tüm sebepler yıkıma yol açıyor. Petrol, gaz, madenler, barajlar, tarım... Ama arazi kullanımı açısından yani baktığımız açı toprağı yok eden şey... Orman tahribatına sebep olan şeylere karşılaştırmalı olarak bakarsak örneğin en çok ağaç sökülmesine sebep olan şey kesinlikle çiftliklerdir. Maalesef Brezilya Amazonu'nda görülen orman tahribatının bir numaralı sebebi çiftliklerdir. Özellikle de hayvan otlatma ve soya fasulyesi üretimi.- Olan şey şu. Sizce neden Greenpeace'ten kimse ya da hiç kimse olan biteni dile getirmiyor? + Orman tahribatıyla ilgili olan biteni mi?- Evet. + Bence çok önemli bir soru sordun. Niye kimse bununla ilgili bir şey yapmıyor? Bence özellikle Brezilya'da Orman Yasası kabul edildikten sonra olanlara baktığımız zaman ve lobicilere ve çıkar gruplarına büyükbaş hayvancılığa ve hayvancılık sanayisine itiraz edenlerin başına gelenleri gördükten sonra... Ses çıkaran birçok kişi öldürüldü. José Carlos var, Claudio var. Canlarını ortaya koyan ve büyükbaş hayvancılığın Amazon'u yok ettiğini söyleyen insanlar var. Bu insanlar canlarını ortaya koymuşlardı. Mesela Dorothy Stang'e bak. Pará'da yaşarken öldürülen rahibe. Birçok kişi ses çıkarır. Birçok kişi de susar. Çünkü kafasına kurşun yemek istemez. .....Rahibe Dorothy Stang (1931-2005) Amerika doğumlu bir rahibeydi. Brezilya yağmur ormanlarında yaşıyordu. Hayatını Amazon'u korumaya adamıştı. Yıllar boyunca sığır çiftçiliğinin yağmur ormanlarını yok etmesine karşı sesini çıkarmıştı. Bir gece evine giderken vurularak öldürüldü. Büyükbaş hayvan endüstrisinin tuttuğu biri tarafından vuruldu. Brezilya'da son 20 yılda 1100 aktivist öldürüldü. .....Greenpeace, başta röportaj teklifimi reddetmişti ancak tekrar yazdım ve kararlarını gözden geçirmeleri için ısrar ettim. Greenpeace bana tekrar yazdı ve şöyle dedi:“Size yardımcı olmak için buradaki olasılıkları denedik ve maalesef şu anda bu konuya dahil olamayacağız. Oceana ile görüşmekte olduğunuzu söylemiştiniz. Eminim onlar size okyanusla ilgili çok iyi veriler sağlayacaktır. Bizi düşündüğünüz için sağ olun.” .....İnanılmaz! Greenpeace görüşmeyi reddettiği için cevaplara ulaşmanın başka bir yolunu bulmalıydım. Orada cidden garip bir şeyler dönüyor. Neyse ki, eski bir Greenpeace yönetim kurulu üyesi buldum ve bu endüstriyle ilgili konuşmaktan çekinmiyordu. Will Anderson (GreenPeace Alaska Kurucusu ve Eski ABD yönetim kurulu üyesi) Çevre örgütleri, aynen diğer örgütler gibi dünyanın biz insanlardan neler beklediğini söylemiyor. Çok sinir bozucu. Veriler gözlerinin önünde duruyor. Değerlendirmeden geçmiş makaleler ve yayınlar var. Herkesin elinin altında duruyor. Ama çevre örgütleri harekete geçmeyi reddediyor. Politikalarında da Greenpeace'in amaçlarında da diyetin öneminden ve asıl meselenin hayvancılık olduğundan bahsetmiyorlar. Diğer çevre örgütleri gibi onlar da bu konuya bakmayı reddediyorlar. Çevre grupları bizi de eko sistemleri de yarı yolda bırakıyorlar. Böyle davrandıklarını görmek çok sinir bozucu. Washington eyaletinde büyükbaş hayvanların izinle otladıkları yerlerde saldırıya uğradıkları zaman eyalet tüm Wedge kurtlarını öldürmeye karar verdi. Ve bu kurtları insanlar getirmedi. Kanada'dan göç etmişlerdi ama artık yoklar. Hayvancılık endüstrisinin ısrarcılığı ve lobicilik gücü nedeniyle kurtlar ölmeye devam ediyor. Bu yüzden yırtıcı hayvanların sayısı eko sistemlere katkısı bulunamayacak kadar düşüyor. Bu işin temelinde bu var. Bu yüzden dağ aslanlarını köpekler kovalıyor ve kurt sürüleri yok ediliyor. Yıl boyu av sezonu devam ediyor ve rahat bulmasınlar diye tuzaklar kuruluyor. Hayvancılığı durdurmadan başarılı olamayız. "Başarılı" dediğim eko sistemleri gereken şekilde koruyamayız. Dünyadaki insanlar için yeterince yiyeceğimiz olmaz. Küresel ısınmayı durduramayız. Ölü bölgelerdeki atıkların büyükbaş hayvanları beslemek için üretilen mısır ve soya tarlalarını kirletmesine engel olamayız. Ve kurtların ve diğer yırtıcı hayvanların avlanılmalarını durduramayız. İnsanların bir araya gelmesiyle oluşan bir ivme var. Oluyor. Bu gerçekten oluyor. Asıl haber bu. ...."NRDC, Dünya'nın en iyi savunması." Pekala, bunlar cidden de hayvancılıktan bahsetmişler. Ann Nothoff (Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi, Kaliforniya Savunma Müdürü) Çevresel hasarın başlıca sebebi, çok fazla kirlilik olması ve dünyanın çok fazla yerinde çok fazla motorun aynı anda fazla hızlı çalışıyor olmasıdır.- Worldwatch 2009 yılında sera gazı emisyonlarının %51'inin besi hayvanları, %13'ünün de ulaşım nedeniyle ortaya çıktığını ortaya koydu. Diğer taraftan BM %18'e %30 diyor. Yani tüm ulaşımın toplamından fazla. + Uluslararası mı? Ulusal mı?- Tüm dünya, evet. + Bence, enerji üretimi ve ulaşım hâlâ büyük kaynaklar. Yani bence... Sanırım yorum yapmayacağım çünkü bu rakamlar bana yabancı. Yani... Benim dediğimi söylemeyin ama sebebi inek osurukları. Sanırım bunun sebebi bu. Yani... Bence inek osuruğu. - Gerçeğin bir kısmı bu; ineklerin ve diğer büyükbaş hayvanların çıkardıkları gazların ürettiği metan önemli bir sebep. Ama asıl sebep orman tahribatı ve ürettikleri atıklar çünkü tüm insan nüfusunun ürettiğinden 130 kat daha fazlasını üretiyorlar. Hiçbir atık arıtması da yapılmıyor. + Dediğim gibi NRDC'nin büyük bir yiyecek programı var. Hatta, her yıl Growing Green ödüllerini dağıtarak yiyecekte yenilik yapanları ödüllendiriyoruz. Geçen yıl ödül alanlardan biri sürdürülebilir domuz eti üreticisiydi çünkü antibiyotik kullanmıyordu. Ayrıca ABD'de endüstriyel yiyecek üretiminde kullanılan antibiyotikler... Bizim verdiğimiz ABD'deki antibiyotiklerin büyük kısmı sağlıklı büyükbaş hayvanlara veriliyor. Bu sürdürülebilir çiftliklerden birini ziyaret etmek istedim. Markegard Otlayan Sığır Çiftliğini sisli bir Kaliforniya kıyısında buldum. Erik ve Doniga Markegard ile dört çocuklarıyla tanıştım. Domingo Markegard (Markegar Aile Çiftliği) Lea ve Larry genelde saat altıda kalkıp inekleri sağarlar, domuzları beslerler. Hep birlikte 1800 hektarı gezip otlatırız. Burası bizim çiftliğimiz. Toplam 385 hektar. Ortalama olarak her dört hektara bir inek veya bir inekle, bir buzağı düşüyor. Yılda yaklaşık olarak 36.000 kilo tabağa konmaya hazır et üretiyoruz. Yaklaşık 20 hektarlık bir alanda on tane domuz barındırıyoruz ve onları dört hektarlık bir alanda gezdiriyoruz. Kızları +Kimileri domuzların pis ve iğrenç olduğunu düşünür ama ben çok severim. İnsanları tanırlar ve dost olurlar. Çok tatlılardır. En iyi arkadaşın ya da kız kardeşin gibilerdir. Gördünüz mü? Onları tanırsan onlar da seni tanır. Bağlanmamam gerekiyor ama iyi domuzlar lazım tabii.- Niye bağlanmaman lazım? + Çünkü yakında pastırma olacaklar. Domingo: +Bu domuzlar şu anda yedi aylık kadarlar.- O kadar mı? + Daha büyük olanlar yakında öldürülecek. Şu iki ufak olan birkaç ay daha büyüyebilir. Hayvanları çok severim ve bu yüzden et işine girdim. Erik: + Halkın asıl görmesi gereken şey o paketlenmiş et parçasının aslında canlı bir hayvan olduğu. Yaşayan ve nefes alıp veren bir canlı. Evet, bayağı zor. Ama Doniga'nın da dediği gibi bu işi yapıyor olmamızın sebebi hayvanları seviyor olmamız.- Toprak kullanımını düşününce... Endüstriyel ortamlarda inek başına 0,8 ya da bir hektar düşer. Bazen bu rakam büyür. Burası kadar yeşil olmaz ama 14 hektara kadar çıkar. + Evet, Güney Dakota'da 20 hektarlık bir çiftliğimiz var.- Yani, 20 hektar mı? + Evet, 20 hektar kadar.- Neden? + Aynı sebepten. Çiftçilik yüzünden tüm azot kaynağı tükenmiş. Toprak hor kullanılmış. Ayrıca mevsimlik.- Tüm dünyanın otla beslenen sığır eti tüketmesi mümkün mü, ya da pratik mi? Örneğin Brezilya'da yağmur ormanlarının %80'i sığırlar nedeniyle yok edildi. Bu konuyla düşünceleriniz nedir? + Sığır eti yememeliler. Yaşadıkları çevre, sığır eti üretmeye uygun değilse - sığır eti yememeliler.- Besi hayvanlarının karbon ayak izini nasıl dengeliyorsunuz? + Bizce besi hayvanlarının bir karbon ayak izi yok. ....Oradan ayrıldığımda kafam karışıktı. Otla beslenen sığırların karbon ayak izi olmaması konusu başta mantıklı gibi görünse de toprak kullanımı ve nüfusu da hesaba katınca iş değişti. Markegard'ın hayvan yetiştirme modelini örnek alalım. 36.000 kilo et üretmek için 1800 hektar toprak gerekiyor. Sıradan bir Amerikalı yılda 95 kilo et yiyor. Bunun tamamı otla beslenen sığır olsa sadece 382 kişi beslenebilirdi. Yani, kişi başına düşen 4,7 hektar çarpı 314 milyon Amerikalı. Eşittir 1,5 milyar hektarlık otlak. ABD'nin 48 eyaletinde maalesef sadece 769 milyon hektar arazi var. Şu anda ABD topraklarının neredeyse yarısı zaten hayvancılığa ayrılmış durumda. Otla beslenen sığırlara geçsek ABD'nin her santimetrekaresini dümdüz etmemiz, Kanada'ya girip Orta Amerika'yı kaplayarak Güney Amerika'ya girmemiz gerekir. Tüm bunlar sadece ABD'nin et talebini karşılamak için. Üstelik bu toprakların büyük kısmının hayvan otlatmak için uygun olmamasını da hesaba katmadan. Tüm dağlık alanları çayıra çevirmemiz eski ormanları ve ulusal parkları otlak haline getirmemiz ve her şehri dümdüz ederek inek otlatmaya başlamamız gerekir. Tıpkı Brezilya gibi Amerika da et talebini karşılamaya uygun değil. ....Toprak kullanımı düşünülünce otla beslenen sığırlar fabrika çiftçiliğinden daha bile sürdürülemez. Şu anda dünyanın et talebini karşılamaya yetecek şekilde sürdürülebilir bir hayvancılığın mümkün olmadığını kabullenmem gerekti. Süt ürünleriyle ilgili şüphelerim de vardı. Ama önde gelen bir organik süt ürünleri şirketiyle görüşerek ürünlerinin dünya nüfusu için sürdürülebilir olup olmadığını sormak istedim. Marcus Bendetti (Clover-Stornetta Başgan) Süt üretme sürecinin birçok girdisi var. Yem, su, toprak. Öyle. Tüm dünyayı besleyecek şekilde süt ürünleri üretmenin sürdürülebilir olmasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Bence bu verilmiş bir şey olmayabilir. Bence dünyanın sürdürülebilir bir şekilde süt ürünleriyle beslenmesini beklemek biraz fazla olabilir. Cevabı bilmiyorum ama sağduyulu bakınca zor olacağı görülüyor. ....Bu kadar dürüst bir cevap duymak beni şaşırtmıştı. Bir süt ürünleri CEO'su böyle diyorsa, acaba çiftçiler ne diyecekti? Pazarlama yöntemlerine bakılırsa çiftlikleri inekler için birer vahaydı. Beklediğim gibi değildi... John Taylor (Bivalve Organic Dairy Ortağı) Tipik bir inek günde 60-70 kilo kadar yem tüketir. Ayrıca 113 ila 151 litre su tüketir. Haftada herhalde 20 ton kadar yer. Haftada 20 ton tahıl.- Ne için? + Süt ineklerimiz için. Yani yaklaşık 250 inek. Sürdürülebilirlik konusunda bence şöyle bir şey var. Listenin en başında kâr bulunmalı. Süreç baştan sona şu şekilde işliyor. İneğin süt vermek için yavrulaması gerekiyor. Yani bebeğini doğuruyor ve o bebek en az iki gün annesiyle kalıyor. Bebekler sonra buzağı yetiştirme tesisimize götürülüyor. Böylece tek başına bir kafese konuyor. Süt ürünleri üretiyoruz ve sadece dişi inekler süt veriyor. Süt ürünleri tesislerinde erkekler sığır eti tesislerine satılır. Ama yarısı kadarı kalıyor ve iki yıl boyunca yetiştirip organik otla beslenmiş sığır eti olarak satıyoruz.- Yani, tüm süt ürünleri inekleri nihayetinde et endüstrisine mi gidiyor? + Zaman geçtikçe düşüş gösterecek ve sonuçta ticari bir karar vermek zorunda kalacaksın. Süt vermesi için ona yatırım yapmaya devam mı edeceksin yoksa başka bir süt ürünleri tesisine ya da et endüstrisine mi satacaksın? Dünyada bu tip bir ortamı bulunan çok az yer var. Ama dünyadaki süt bazlı protein talebi bundan böyle yükselecek. Ve dünyada bu tip tesisler için yeterince arazi yok. Yani... Böyle bir ortam bulunamaz. O kadar arazi yok.- Yani global açıdan sonuç şu: Süt ürünleri sürdürülebilir değil. + Binaları yıkıp yerine çayır koymazsak öyle. Binaları yıkıp gelişmeyi durdurmanın tek yolu, da daha az insan olması. Ama biliyoruz ki, nüfus artmaya devam edecek. Bu da, süt ürünleri ticareti artacak demek.- Ya da insanlar talebi azaltacak. + Evet. Ya da yerine başka bir ürün geçecek. Soya sütü, badem sütü gibi farklı birçok ürünün çıktığını görüyoruz. Meyve suları ve protein içeren farklı karışımlar da var. Bunlar da bence artacak. ....Haklıydı. İnek sütü nasıl sürdürülebilirdi? Bir litre süt üretimi için 3,700 litre sudan fazlası gerekiyor. Gezegen topraklarının neredeyse üçte biri çölleşiyor. Bunun sebeplerinden biri de büyükbaş hayvan otlaması. Otla beslenen hayvanlarla ilgili araştırma yaparken sık sık karşıma Allan Savory'nin işleri çıkıyordu. Savory, bu çölleşmeyi tersine çevirmenin yolunun daha çok hayvan otlatmak olduğunu iddia ediyor. Bu da bana Oceana'nın balık yemenin, balıklara yardım ettiği iddiasını hatırlatıyor. Bu adam 1950'lerde şu anda Zimbabve olan yerin av dairesinde araştırma memuru olarak çalışırken çölleşmenin sebebinin filler olduğunu iddia etmiş biriydi. Çözüm olarak da devletin 40.000 tane fili öldürmesini tavsiye etmişti. 14 yıl boyunca aralıksız olarak öldürmeye devam ettiler ama durum gittikçe kötüleşti. Teorisi yanlıştı. Katliam nihayet sona erdi ama on binlerce fil ve aileleri öldürüldü. Yani, bu kişi ekolojiyle ilgili tavsiyesini alacağınız biri değil. Büyükbaş hayvan endüstrisi de ABD'de aynı etkiyi yaratıyor. Deniz Bolbol (Amerikan Yılkı Koruma Mücadelesi) Devlet atları yığın yığın topluyor ve artık devletin eli altındaki yabani at ve eşek sayısı 50.000 yabani at ve eşek devletin kontrolü altında. Özgür yabani atlardan daha çok. Birçok çiftçi devlet arazilerini, değerinin çok altında ücretlerle otlak olarak kullanıyor. Yani 15'te biri kadar bir fiyatla devasa bir vergi indirimi alıyorlar. Ve Toprak Yönetimi Ofisi şöyle diyor: "Arazide ne kadar su ve otlak var?" Hepsini bölüştürüyorlar. Şu kadarını ineklere, şu kadarını yabani hayvanlara şu kadarını da yabani atlara ve eşeklere veriyorlar. Ve görüyoruz ki su ve otlağın aslan payı büyükbaş hayvan endüstrisine gidiyor. Sonra da atları ve eşekleri günah keçisi yaparak "Çok fazla at ve eşek var, bunları toplayalım. " diyorlar. Ben hep yabani atların ve eşeklerin, devlet arazilerinin besi hayvanları için kullanılmasının kurbanları olduğunu söylemişimdir çünkü yırtıcı hayvan katliamın devam ettiğini görüyoruz. Çiftçilerin kurtları hedef aldığını biliyoruz. Tarım Bakanlığı'nın uçaklarının tek işi, yırtıcı hayvanları havadan vurmak. Bir çiftçinin arayıp "Burada kırkurdu var" demesi yeterli. Hemen gelirler ve kırkurdunu vururlar. Dağ aslanları ve vaşakları da. Ve tüm bunların sebebi çiftçilik. Yerel yönetimlerden, Toprak Yönetimi Dairesi'nden başlıyor ama Kongre'ye kadar gidiyor. Kongre hiçbir şey yapmayıp devlet arazilerinin bu şekilde kullanılmasına göz yumuyor. Birçok araziyi gördüm Toprak Yönetimi Dairesi'nin birçok çevresel değerlendirmesine baktım. Çiftlik topraklarının standartlara uymadığını söylüyorlar. Ve net bir şekilde de standartlara uymama sebebinin büyükbaş hayvan otlatma olduğunu da söylüyorlar. Yine de, büyükbaş hayvan otlatılmasına izin vermeye devam ediyorlar. Yabani atları, vahşi yaşamı devlet arazilerini ve çevreyi umursuyorsanız Batı'da büyükbaş hayvan otlatmanın arazi üzerindeki olumsuz etkilerini görmezden gelemezsiniz. Davin Simon (Avukat, "Meatonomics" yazarı) Üreticilerin, kendilerinin üretmediği hayvan yemlerinin masraflarını hesapladım. Bunlar halka empoze edilen gizli masraflar. Bunlar sağlık, çevre hasarı, devlet desteği balık yataklarına verilen zarar, hatta işkence kategorilerinde. Yaklaşık 414 milyar doları bulan bu dışsal masrafları et ve süt endüstrileri kendileri karşılamak zorunda kalsalar içselleştirmek zorunda kalsalar et ve süt ürünlerinin fiyatları fırlardı. Beş dolarlık yumurta 13 dolara çıkardı. Dört dolarlık Big Mac 11 doları bulurdu. Et yeseniz de, yemeseniz de etobur da olsanız, otobur da başka birinin tüketiminin masrafının bir kısmını karşılamaktasınız. Yani birisi McDonald's'a girip dört dolarlık bir Big Mac yediği zaman geri kalan yedi doları halk ödemekte. Bunu ben ödüyorum. Sen ödüyorsun. Et yesen de, yemesen de ödüyorsun. Wenonah Hauter (Gıda ve Su Gözetim Müdürü) Kimin çıkar sağladığına ve bu tarım sistemi için kimlerin lobicilik yaptığına baktığın zaman ülkenin en büyük yiyecek ve et üreticileri olduğunu görüyorsun. O kadar büyüyüp zenginleştiler ki yiyecek üretimiyle ilgili federal kuralları onlar dikte ettiler.Çünkü çok büyük siyasi güçleri var. Bir hayvancılık lobi grubuyla görüşerek söylediklerini dinlemem gerektiğini biliyordum ama devleti bile susturuyorlarsa acaba bu çevre örgütleriyle de bir bağları var mıydı?Amerika'nın en büyük büyükbaş hayvan lobi gruplarından Hayvancılık Birliği görüşmeyi kabul etti. Greenpeace bizimle konuşmuyor ama Hayvancılık Birliği röportaj vermeyi kabul etti. Yani bu bayağı önemli. Emily Meredith (Hayvancılık Birliği, Büyükbaş Lobisi) İnsanlar GDO'yu duyunca çok korkuyorlar. Sanırım bunu anlatmakta zorlanıyoruz ama aslında mahsul ve hayvan yetiştirme yöntemlerimizi teknoloji yoluyla ilerlettik. 100 yıl önceki gibi tüm hayvanların çayırlarda otlamasıyla dünyayı besleyemeyiz. Hayvanları kapalı yerlere taşıyıp dikey entegre sistemlere geçmemizin tek sebebi sürdürülebilirlik değil. Hayvanların refahını ve yiyecek güvenliğini artırırken çevresel etkileri azaltıyor.-Yani, hayvanların kapalı yerlerde bulunmayı sevdiğini mi söylüyorsunuz? Tavuklar ve inekler içerideyken de çayırdakiler kadar mutlu mu oluyorlar? + Çoğu zaman refahlarında ciddi bir artış görülüyor. Sadece gördükleri kişisel bakımda bile...- Et ve süt endüstrisi çevreci grupları destekliyor ya da onlara bağışta bulunuyor mu? + Bu konuda yorum yapmak istemiyorum.- Et ve süt endüstrisi örneğin Greenpeace'e bağışta bulunuyor mu? Tekrar ediyorum, bu konuda yorum yapmayı... Kay Smith (Hayvancılık Birliği YKB) + Evet, bence... Bilemiyorum. Nerelere bağış yapıp yapmadıklarını biz bilemeyiz. Film Destekçisi Aradı:“Selam, daha önce arayamadığım için üzgünüm. Kötü bir haberim var. Maalesef artık film projenizi destekleyemeyeceğiz. Toplantı yaptık ve filmin tartışmalı içeriği nedeniyle endişelendik ve geri çekilmeye karar verdik.” ....Bu konu niye bu kadar tartışmalıydı? Konuşmak için aklıma gelen ilk kişi Oprah Winfrey'nin programında hayvancılıkla ilgili gerçekleri dile getirdiği için mahkemeye verilen Howard Lyman'dı. Howard Lyman (Eski Hayvancı) 1938 yılında Montana'nın en büyük süt çiftliğinde doğdum. Bir sığır çiftliğinde büyüdüm. Montana Eyalet Üniversitesi'nden tarım diploması aldım. Geri dönüp devasa bir tarım girişimine başladım. 4000 dönüm mahsulüm 7000 baş hayvanım ve 30 kadar da çalışanım vardı. Hayatımın 45 yılını hayvancılık yaparak geçirdim. Yani, gördüm geçirdim. Oprah Winfrey'nin programına çıktığımda Gıda Aşağılama Yasası vardı. Bence, Gıda Aşağılama Yasası Anayasaya aykırı. Ama temelde söylenen: Bozulabilir Gıda Maddeleri hakkında bildiğin yanlışları açıklama yasasına aykırı olduğudur. Oprah Winfrey'nin programında doğru olmayan bir şey söylememiştim. Gittim ve gerçekleri söyledim. Beş yılımı aldı ve yüz binlerce dolar tuttu ama büyükbaş hayvan endüstrisinin iddialarından kendimi akladım. Ama Oprah Winfrey'nin programına çıksam ve o zaman söylediğim şeyleri bugün tekrar etsem suçlu olurum. Gıda Aşağılama Yasası'ndan bahsederken bence o zaman asıl meseleleri gerçeği söyleyip söylemediğimdi. Ancak bugün çıkıp gerçeği söyleseniz bile suçlu sayılırsınız çünkü hayvancılık endüstrisinin kârlarına zarar verdiğiniz zaman Vatansever Yasası'na göre suçlu sayılırsınız. Bu belgeseli yaptığımız için endişelenmeli miyiz? Elbette. Kafanızı kesilmeye uzattığınızın şu anda farkında değilseniz o kamerayı atın gitsin. İşin aslı şu ki dünyadaki tüm insanları yeterli bir diyetle beslememiz mümkün. Hayvanlara verdiğimiz yemleri alıp insanlar için yiyecek haline getirmemiz bunun için yeterli. Yani, GDO'yu desteklemeye çalışmak boğulan adama bir bardak su vermeye benziyor. Birisi size hayvan yemi yetiştirilen topraklarda insan için ürün yetiştirilemeyeceğini söylerse Kaliforniya'nın bir numaraları mahsulünü ciddiye almıyor demektir. Bir hayvanın boğazına tıkmak için mısır üretebiliyorsan insan tüketimi için de üretebilirsin demektir. Hem çevreci olup hem de hayvansal ürün tüketemezsiniz. Bu kadar. Kendinizi kandırabilirsiniz, bağımlılığınızı beslemek isteyebilirsin. Ama kendinize çevreci demeyin. Sizce bu sorunu bir anda çözemez miyiz? Şöyle diyeyim. Tek yapılması gereken çevrecilerin lafını ettikleri ilkeleri savunmaya başlamaları. Bu sayede, dünya için yeni bir rota çizecektir. Hayatınızın her gününde yapabildiğiniz şeyi en iyi şekilde yapın. Böylece en mutlu ölen insanlardan biri olabilirsiniz. Dünyayı değiştirebilirsiniz. Dünyayı değiştirmelisiniz! Will Potter (Gazeteci, "Green is the New Red" yazarı) Hayvancılık endüstrisi dünyanın en güçlü endüstrilerinden biri. Sanırım, bu ülkede birçok kişi para ve sanayinin politika üzerindeki etkisini bilir. Bunu bu endüstride net bir şekilde görebiliyoruz. Çoğu kişi FBI'a göre hayvan hakları ve çevreci aktivistlerin bir numaralı yerli terörist sayıldıklarını duyunca şaşırır.- Neden bu böyle? + Cevap vermesi zor.- Neden bu gruplar FBI'ın öncelikleri arasındadır? + Bence, en önemli sebebi diğer herhangi bir sosyal eylemden daha fazla bir şekilde şirket kârlarını gerçekten tehdit etmeleridir. Fabrika çiftçiliğinin ve hayvancılığın çevreyi nasıl kirlettiğini öğrenmeye çalıştığımız zaman ulusal güvenlik, ya da halkın güvenliğini bahane eder. Bunları gizlemeye çalışıyorlar. Marka konuları, sanayi sırları... İnsanların aslında ne yaptıklarını görmelerini engelleme çabaları. Dünyanın en büyük endüstrilerinden biri ve nasıl işlediğini çevresel etkilerini bizden gizlemeye çalışıyorlar. Bilgi Özgürlüğü Yasası sayesinde edindiğim belgelerden terör karşıtı birimin konuşmalarımı takip ettiğini öğrendim. Bu tip medya görüşmelerini, sitemi, kitaplarımı...- Bu filmi çekerek riske mi giriyoruz? + Devasa yasal kaynakları bulunan insanların peşindesiniz. Harcayabilecekleri para miktarı inanılmaz. Ve hiçbir şeyiniz yok. Ve bence bu korku da taktiklerinin bir parçası. ....Will haklıydı. Korkuyordum. Brezilya'da öldürülen aktivistleri öğrendiğim zaman rahatsız olmuştum ama uzak gelmişti. Ama Amerikalı aktivistler ve gazetecilerin FBI tarafından hedef alındığını öğrendiğimde ve fonumu kestiklerinde gerçekten endişelenmiştim. Bu sorun çok yakındaydı. Bu yüzden mi kimse bu konu üzerinde konuşmuyordu? Tüm çektiğim görüntüleri sağlama almaya karar verdim. Bu konunun peşinde neler olabileceğini hayal etmeye korkuyordum. Görünüşe göre, doğru karar kameraları bırakıp dönüp gitmekti. Ama sonra fark ettim ki, bu konu çok daha büyüktü. Kendimle ilgili endişelerimi aşıyordu. Bu konu gezegenimizdeki hayatın yaptıklarımıza bağlı olmasıyla ilgiliydi. Ya bir şey için yaşayacak ya da bir hiç için ölecektik. Ve aslında başka bir seçeneğim yoktu. Bu nedenle sırrın korkusuna teslim olmak yerine gerçeğe doğru ilerlemeye karar verdim. Çevreci örgütler gibi tüm dünya gözlerimiz önünde eriyip giderken sessiz kalamazdım. Ayağa kalkıp devam etmeliydim.....Kimileri sorunun hayvancılık değil aslında insan nüfusunun artışı olduğunu söylüyordu. 1812 yılında dünyada bir milyar insan vardı. 1912 yılında bu sayı 1,5 milyar oldu. Ve sadece 100 yıl içinde nüfusumuz yedi milyar insana yükseldi. Bu sayı doğal olarak büyük dikkat çekiyor ama dünya nüfusunu hesaplarken daha da önemli bir sayı var, o da dünyada insanların yetiştirdiği 70 milyar tane çiftlik hayvanı. İnsan nüfusu her gün 19.6 milyar litre su tüketir ve 9.5 milyon ton yemek yer. Ama dünyadaki 1.5 milyon inek her gün 170 milyar litre su içer ve 61 milyon ton yemek yer. Bu insan nüfusuyla ilgili bir sorun değil. Hayvan yiyen insan nüfusuyla ilgili bir sorun. Çevre örgütlerinin bu konuya eğilmemesi sağlık örgütlerini akciğer kanserini tedavi etmeye çalışırken sigarayı görmezden gelmesi gibi bir şey. Ama burada dünyayı etkileyen konu pasif içicilik değil, pasif yiyicilik. Michael Pollen- İnsanları daha az et yemeye yönlendiriyorsunuz. Dev kaynaklar tükettiği ve çevreyi etkilediği için. + Ve hayvanları.- Ve hayvanları. + Ve çalışan kişileri. Bu baştan aşağı çok acımasız bir sistem.- Dünya nüfusu dokuz milyara yaklaşırken sizce günün birinde tamamen et yemeyi bırakacak mıyız? + Tamamen bırakır mıyız, bilemiyorum. Ama bence et yeme miktarımız gerileyecek. Kişi başına günde 250 gram tüketimi ayakta tutamayız. Amerikalıların tüketim oranı şu anda bu. Çinliler de bu kadar yemeye karar verirlerse ki öyle görünüyor yapamayız. Bu kadar et üretmeye dünyamız yetmez. Bence, bitki temelli bir diyet çok daha sürdürülebilir.- Dünyanın ayakta kalmasını değil gelişmesini görmek isteyen dokuz milyar insana ne tavsiye edersiniz? Bir sayı var mı? Mesela 28 gram. + Et başına mı?- Süt ürünleri de dahil. + Evet, sanırım. Tam olarak bilmiyorum. Ama evet, haftada 28-57 gramı geçmez. Şu anda yediğimiz şekilde olmaz yani. Sürekli et tüketiyoruz. Devasa miktarlarda.- Buna peynir de dahil mi? + Evet.- Yani toplam 57 gram mı? + Evet, peynir ve süt. ....Haftada 57 gram neredeyse yok gibi bir şey. İnsanlar bunu kendi bahçelerinde bile üretebilirler. Belki de, bahçe çiftçiliği sürdürülebilir bir çözümdür. Bill Philips (Bahçe Çiftçisi) 42 ördeğim var. Üç yıl önce üç ördekle başladım. Zaman içinde nüfusları arttı. 34 kilo yem alıyorum ve bu yem paketi şu anda iki hafta kadar gidiyor. Keseceğimiz ördekler iki yaşında. Birlikte yaşadığın zaman insana alışıyorlar. Korkmuyorlar yani. Bu yüzden doğal sesler çıkarıyorlar. Sanırım beş yaşımdaydım. Babam bizi çağırdı ve tavşan öldürürken izlememizi istedi. Her yıl birkaç düzine tavşan yetiştirirdik. Sonra derilerini yüzer temizler ve yerdik. Küçük bir çocukken ben... Zordu demek istemem ama hatırladığım kadarıyla öyleydi. Çünkü bazı tavşanlara isim verirdim. O yüzden biraz... Ama birkaç kez yaptıktan sonra insan öğreniyor. Yapılması gereken bir şey bu. Parmaklara dikkat. ....Ben yapamam. Ben yapamazsam başkasına da yaptıramam. Ben yapamıyorsam başkasının da benim için yapmasını istemem. Ve sürdürülebilirlik... Sürdürülebilirlik söz konusu olunca 35 kiloluk... Yani haftada ördek başına 450 gram. 52 hafta, 50...Yani 50 kilo yemle 450-700 gram et. Yani sürdürülebilirlik açısında 100'e bir. Ve tahıllar. Bu tahılların nereden geldiğini kim bilir. Bu noktada artık konu sürdürülebilirlik de değil. Ben gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum. İlk kez böyle bir şey gördüm. Bu yüzden yani... Hayvancılığın sebep olduğu hasara o kadar odaklanmıştım ki bu hayvanların her birinin öldürüldüğü gerçeği üzerinde durmamıştım. Bağları kopmuş, soyut bir et yeme haliydi bu. Ama yüz yüze gelip kişiselleşince iş değişiyordu. Yumurta vermeyi bırakan bir tavuğun kesilmesini filme çekmek için haftalar öncesinden randevu almıştım. Bir katli daha nasıl kaldırabilirim bilmiyordum. O yüzden yapmadım. David Phinney (Animal Place, Hayvan Bakım Koordinatörü) Animal Place Kuzey Kaliforniya'da bir çiftlik hayvanı barınağı. Hayvancılık sanayisinden hayvan kurtarmaya odaklanıyoruz. Birçok kişi bunun gibi et amaçlı yetiştirilen tavukların çoğunun 42 gün içinde öldürüldüğünü bilmez. Ama yumurta üretimi için kullanılan tavuklar <i>üretimleri gerilemeye başladığı zaman öldürülürler. Daha az yumurta vermeye başladıkları zaman. Yani 18 ila 20 ay içerisinde. Mari Beach (Animal Place, Eğitim Müdürü) Kafesli yumurta mı, kafessiz çiftlik yumurtası mı aldığınızın bir önemi yok. Ya da serbest gezen tavuk yumurtası; farketmez. ....Meğersem Kaliforniya'da hayvanlara alternatif olarak sürdürülebilir yiyecek kaynaklarıyla başarılı bir hareket varmış. Bill Gates ve Biz Stone gibi önemli isimler de destekliyor. Josh Tetris (Bitkisel Yumurta, Hampton Creek Gıda) Yumurtlayan tavukları, tüm o soyayı ve mısırı düşününce enerji dönüşüm oranı yaklaşık 38'e bir. Ama alternatif olarak bitkiler bulabilir ve bu bitkileri büyüterek yiyecek haline getirebilirsiniz. Yumurtanın yerini almak için kullandığımız bitkilerin enerji dönüşüm oranı 38'e bir değil, ikiye bir. Yani bizim ana amacımız küresel yumurta endüstrisini tamamen ortadan kaldıracak yeni bir model yaratmak. Hayvanlardan kurtulunca sera gazı konusundan da kurtuluyorsun. Ve yiyecek güvenliği konusundan. Ve gıda azlığıyla ilgili bazı diğer durumlardan da. Ama asıl önemli olan bence, değerlerimizi geri kazanmak. Şefkat, saygı, nezaket gibi değerler. İnsanlara özgü bu tip değerleri geri kazanıyorsun. Bunları tekrar yiyeceğimize katıyorsun. Ve bence bu ilerledikçe, insanların yumurta yemeden önce, biftek yemeden önce tavuk nugget yemeden önce duraklamasını sağlıyor. Ve kendilerine gerçekten bunu isteyip istemediklerini soruyorlar. Yoksa daha fazlasını mı istiyorlar? Ve bu hareket sadece herkese ucuz yiyecek sağlamakla ilgili değil. Ruhsal bir hareket. Gerçekten kim olduğumuz ve birbirimizle nasıl bağlarımız olduğunu anlamakla ilgili. Toplumun beslenme alışkanlıklarını kökünden değiştirmekle ilgili çünkü bu gereklilik. John Schinder (Bitkisel Süt Ürünleri, Omega Creamery) Biz Omega ürünleriyle süt ürünlerinin harcadığı toprak ve kaynakların 20'de biriyle sağlıklı ve lezzetli ürünler üretilebileceğini kanıtlıyoruz. Eathen Brown (Bitkisel Et, Beyond Meat) Eğer şimdi size etin lifli dokusunda, et gibi his uyandıran etin protein ve diğer besin değerini içeren ama hayvan proteini içermeyen bir şey göstersem ve bu şekilde iklim değişikliğini insan sağlığında gördüğümüz sorunları, hayvan sağlığını ve doğal kaynak koruma konularını halledebiliriz desem değişiklik yapar mıydınız? ....Peki, ya insanlar daha az hayvansal ürün tüketse? Mesela pazartesi günleri et yemese.Tüm hayvansal ürünleri tüketmeyi bırakmam gerektiğini biliyordum. Sürdürülebilir bir dünyaya katkım olsun istiyordum. Ama kendimi beslemem gerekiyordu. Et, süt ve yumurta tüketmeden sağlıklı olmakla ilgili şüphelerim vardı. Tek bildiğim standart Amerikan beslenmesiydi. Dr. Michael E. Klaper (True North Sağlık Merkezi Hekimi)- Sağlıklı bir vejetaryen ya da vegan olmak mümkün mü? + Ben 32 sene önce vegan oldum. Her gün kilometrelerce koşarım. Kırsal alanlarda 70-80 km bisiklet sürerim. Uzun saatler boyunca çalışırım. Kendimi harika hissediyorum. Her gün hafif bir bedenle kalkmak harika. Birçok vegan dostum ve hastam da vegan diyete geçtikten sonra sorunsuzca yaşıyorlar. Yani, evet. Vegan annelerin sağlıklı hamilelik geçirdiklerini ve sağlıklı bebekler doğurduklarını gördüm. Hepsi de uzun boylu, sağlıklı, vegan yetişkinler haline geldiler. Ve evet, bitki dünyasında tüm bunlara yetecek besin var. Doğru bu.- Sizce süt ürünü tüketmesi gereken kimse var mı? + Bence hayır. Düşünürseniz inek sütünün amacı... Çocukluğumun büyük kısmı Wisconsin'de bir süt ürünleri çiftliğinde geçti. İnek sütünün amacı 29 kiloluk bir buzağıyı 181 kiloluk bir inek haline getirmektir. İnek sütü, bebek buzağıları büyüten sıvıdır. Aynen böyledir. O beyaz sıvının içindeki her şey hormonlar, lipidler, proteinler, sodyum, büyüme faktörleri, IGF... Bunların tamamı, buzağıyı büyük bir inek haline getirmek için vardır. Amaçları budur. Bunu kahvaltılık gevreğe sıvı olarak da koysanız yoğurda da koysanız peynir haline de getirseniz dondurup dondurma da yapsanız bebek buzağı büyütme sıvısıdır. Ve kadınlar bunu yediği zaman dokuları harekete geçer ve memelerde kitleler oluşur, rahim büyümeye başlar ve tümör lifleri oluşur, kanama başlar ve histerektomi yapılır mamogram gerekir ve de erkeklerin memeleri çıkar. Bu inek sütü, yeni doğum yapmış kocaman bir büyükbaş hayvanın memesinden çıkan salgılardır. Buzağılar içindir. Hastalarıma "Aynaya bakın. " diyorum. "Kocaman kulakların var mı? Kuyruğun var mı? Sen buzağı mısın? Değilsen, buzağı büyütme sıvısı içme. " Hiçbir insanın asla ihtiyaç duyacağı bir şey değil. ....Sağlıklı olmak için hiçbir hayvansal ürün tüketmem gerekmediğini duymak beni rahatlattı. Ama organik tarım için hayvan tezeği gerektiğini düşünüyordum. Meğerse hiçbir hayvansal ürün kullanmadan yiyecek yetiştiren insanlardan oluşan bir hareket varmış. Detroit'teki Earthworks Şehir Çiftliği'ni ziyaret ettim. Burada düşük gelirli halk için yiyecek yetiştiriyorlar. Shane Bernardo (Earthworks Şehir Çiftliği, Destek Koordinatörü) Kendimizi her şeyden kopuk bireyler olarak görüyorve bu dünyada diğer canlılarla birlikte yaşadığımızı unutuyoruz. Bu nedenle daha çok paylaşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Jah burada. Bahçesi üzerinde çalışıyor. Jah Muhammed (Bahçıvan? + Pek de büyük olmayan bir alanda neler yapabileceğiniz görseniz şaşarsınız. Yaklaşık 120'ye 250 santim...- Bu yıl amacın ne? Ne kadar artırabilirsin? + En az 45 deneyeceğim. En az. En az. 45 kilo.- Müthiş. Shane Bernard: +Burayı inşa ettikten bir yıl sonra mahsulümüzü iki katına, yani 6400 kilo civarına çıkardık.- 6400 kilo mu? Kaç hektar alanda? + Bir hektar kadar. + Yani ne kadar yiyecek üretirsek ve dünya bize yardım ederse biz de bu besin maddelerini toprağa iade ediyoruz. Yaptığımız işin yenileyici olduğunu düşünüyoruz. Hayat verici malzemeleri topraktan aldığımız kadar iade de ediyoruz.- Vejetaryen ya da sebze kompostu kullanmak daha mı sağlıklı oluyor? + Evet, öyle olduğunu gördük. Zaten daha az vakit alıyor ve baş etmesi daha kolay oluyor.- Çok daha kolay, evet. + Evet.- Ve toprak yine zengin mi? + Evet, tabii. Dr. Greg Litus (Vegan Çiftçi) Vegan çiftçilik hem çok daha şefkatli hem de daha verimli. Milyarlarca insanın yaşadığı bu ortamda son derece verimli olmalıyız. Kimileri geri dönüp sadece vahşi hayvanların avlandığı ilkel bir yöntemi benimseyip avcılık ve toplayıcılığa dönmemizi söylüyor. Harika bir şey tabii. Ama o zamanlar kıtanın tamamında toplam on milyon insan vardı. Belki biraz daha az ya da çok ama kesin olarak bilemiyoruz. Bencillikten uzak olmak güzel. Sizin için de, gezegen için de, tüm insanlar için de faydaları var. Bu şekilde yaşamak çok güzel. Ekolojik olarak çok daha iyi. Peki şimdi ne var? ABD'de 320 milyon kişi, Kanada'da 25 milyon kişi, Meksika'da 100 küsür milyon kişi. Yani Kuzey Amerika'nın toplamı neredeyse 450 milyon kişi. Hayvancılığı 450 milyon kişiyi besleyecek şekilde dengelemek imkansız. John Jeavons (Canlı Toprak Çiftçisi, "How to Grow More Vegetables" yazarı) İnanılmaz bir şey. İlk duyduğumda inanamamıştım ama gezegenimizde her gün 216 bin yeni bebek doğuyor. Her gün. Müthiş bir şey. Ama asıl nefes kesici olan şey, gün başına 14.000 hektar çiftlik arazisi gerekiyor. Ama mümkün değil. Organik çiftçilik, doğru yönde atılmış çok önemli bir adım ama yürümeye devam etmeliyiz. Organiği aşıp, sürdürülebilirliğe geçmeliyiz. Bildiğimiz şeylerle hareket ediyoruz. Tüm dünyaya ve diğer insanlara nazik davranıyoruz ve daha iyi yaşamaya çalışıyoruz. Bunu yapabiliriz ama yapmayı seçmemiz gerek. ....Bir kişiyi, bitki temelli bir vegan diyetle yıl boyu doyurmak için sadece 650 metrekare toprak gerekiyor. Aynı kişiyi yumurta ve süt ürünleri içeren vejetaryen bir diyetle doyurmak için üç katı toprak gerekiyor. Ortalama bir ABD vatandaşının et, süt ve yumurta içeren yüksek tüketimli diyeti içinse en az 18 katı toprak gerekiyor. Çünkü 6100 metrekarelik arazide 17 ton sebze üretebilirken aynı boy arazide sadece 170 kilo et üretilebilir. Et yiyen, yüksek tüketimli diyeti olan bir Kaliforniyalı, sığır etini diyetinden çıkararak 1.4 ton CO2 tasarrufu sağlar. Vejetaryen olursa bu sayı 1,6 tona çıkar. Vegan olunca da 1,8 tona. Evinizi güneş enerjisine geçirmekten ve hibrit araba kullanmaktan daha çoktur. Sadece elektrikli arabaya geçmek daha çok tasarruf sağlar ama buna da çoğu kişinin parası yetmez. Ama elektrikli arabaların aksine tek tasarruf sağlanan şey sera gazları değildir. Vegan bir diyet, Amerikalı bir hepçilin yarısı kadar CO2 üretir. 11'de biri kadar fosil yakıtı tüketir 13'te biri kadar su tüketir ve 18'de biri kadar toprak kullanır. Bu hesabı yaptıktan sonra fark ettim ki her gün 4200 litre su 20 kilo tahıl, 2,7 metrekare orman 4,5 kilo CO2 ve bir hayvanın canından tasarruf etme seçeneğim vardı. ....Vardığım sonuç, bu dünyada etik ve sürdürülebilir bir şekilde yedi milyar insanla birlikte yaşamanın tek yolu, tamamen bitki bazlı bir vegan diyete geçmekti. Başkalarını yemek yerine başkaları için yemeye karar verdim. En başta, ben de çevre örgütleri gibi değişiklikten korkuyordum. Ama artık kabulleniyorum. Sürdürülebilirlik lafları nedeniyle dünyamız hayat destek ünitesinde gibi geliyordu. Ve ben sadece hayatta kalmak değil, gelişmek istiyordum. Günümüzde hayat sürdürülebilirlikle ilgili değil, gelişmekle ilgili. Çok uzun süredir bize çok katkısı oldu. Artık bizim bir şey vermemiz gerek. Elimizdekilerin %108 birden. Bir tür aydınlanmaydı ve iyi hissediyordum. https://www.youtube.com/watch?v=k97SY1VxPOU Yazan, Yöneten, Yapım, Kamera ve Editör: Kip Anderson Keegan Khun Çeviri: [email protected] not: 1. dialogları film sırasına göre yapmadım. çünkü spagetti gibi düzenlemişler. insanın beyni dönüyor. 2. taslak kaydederken, bazı yerleri uçmuş olabilir... olmayabilir de... 3. Eğimli yazılar Kip Anderson'un konuşmalarıdır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MZ1vdnW0mtQ Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2021 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2021 Belgeselin tam metni. ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
astrocat Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2021 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2021 On 4/17/2021 at 11:47 PM, MZ1vdnW0mtQ said: Belgeselin tam metni. ? teşekkürler mz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.