nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 29, 2022 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 29, 2022 Mitolojide Asli Günah Asli günah kavramının dinlerdeki anlatımlarını incelemeden önce bu hikâyenin arketiplerine ve çok tanrılı dinlerdeki yerine bakmak gerekir. Tevrat’ta ele alınan Aden’den kovulma hikâyesine benzer anlatımlar köklerini mitolojiden almıştır. Olay örgüsü ve içerdiği imgesel anlatılar, farklı coğrafi bölgelerde oluşan mitler içerisinde görülmektedir. Ancak olay bütünsel olarak değil, çeşitli mitlerle beraber anlatılan arketiplerle doludur. Öğretilerde yer alan unsurlardan ikisi, yaratılış ve farkındalıktır. Mezopotamya mitlerinde insanın yaratılması, çıplaklığından utanması ve farkındalık kazanması Gılgamış metinlerinde karşımıza çıkmaktadır. Mitosa göre, Gılgamış’ın vahşiliğini sonlandırmak için Mezopotamya’nın aşk, cinsellik, bereket tanrıçası Aruru, vahşi Enkidu’yu yaratır. Onu uysal ve bilgi sahibi yapabilmek için rahibelerinden birini onun yanına gönderir. Uruk’a gidene kadar çıplak olduğunun farkında olmayan Enkidu’ya rahibe kendi giysisinden bir parça vererek onun çıplaklığını örter . Asli günahta, Havva ve Âdem’in yasak meyveyi yiyip hikmet sahibi olması arketipsel olarak Gılgamış mitosunda Aruru’nun, rahibelerini göndererek Enkidu ve Gılgamış’ı hikmet sahibi yapmasına benzemektedir. Tek tanrılı gelenekte ceza olarak verilen doğum, Mezopotamya’da Ninhursag’ın cezasına uğrayan Enki’nin doğum sancısı çekmesine benzemektedir. Sümer kökenli mitosa göre, cennette yenmemesi gereken sekiz bitki vardır. Bu bitkiler, tanrıça Ninhursag tarafından filizlendirilmiştir. Tanrı Enki bu bitkileri yemek ister ve ulağı İsimud onları kopartarak Enki’ye getirir. Enki’nin bu bitkileri yediğini öğrenen Ninhursag öfkelenerek onu lanetler. Enki yavaş yavaş rahatsızlanmaya, sağlığı bozulmaya başlar. Enki’nin kötüleşen durumuna yas tutan tanrıların yapacağı hiçbir şey yoktur. Öyle ki hava tanrısı Enlil bile bu duruma bir çare bulamaz. Ancak o an bir tilki ortaya çıkarak, Enlil’e Ninhursag’ı geri getirebileceğinden bahseder. Metnin parçaları eksik olsa da tilkinin kurnazlıkla Ninhursag’ı getirdiği ve Enki’nin vücudundan sekiz bitkiyi birer tanrı olarak doğurduğu anlaşılmaktadır. Tek tanrılı dinlerde kovulmanın ardından ölümle cezalandırılma, çok tanrılı dinlerde de yer almaktadır. Mezopotamya mitlerinden olan Akadya’da benzer bir anlatı bulunur. Babil bilgelik tanrısı Ea’nın oğlu Adapa, balık tutarken Güney Rüzgârı’nın saldırısına uğrar ve onun kanadını kırar. Bunun üzerine tanrılar, Adapa’nın yargılanmasına karar verir çünkü Güney Rüzgârı yeryüzü için çok önemlidir. Adapa, cezasını öğrenmek için Tanrı Anu’nun huzuruna çıkması gerekir. Ea oğlu Adapa’ya, Anu’nun sunacağı hiçbir şeyi yememesini tembihler. Ea’nın yaptığını öğrenen Anu, bir kurnazlık yaparak Adapa’ya ölümsüzlük yiyeceklerini teklif eder. Adapa babasının öğüdünü hatırlayarak bunları reddeder ve ölümsüzlük hakkını kaybeder. Bu mitosta anlatılan olay örgüsü, Tek tanrılı dinlerde Tanrı’nın, Havva ve Âdem’i uyarması metaforuna benzemektedir. İnsanın ölümsüzlük hakkını kaybetmesi, epistemolojik açıdan düşünce dünyasını sarsan bir arketip olarak Gılgamış mitosunda da yer alır. Mitosa göre, Gılgamış ölümsüzlüğü ararken uzunca bir yol katetmiştir. Bulduğu ölümsüzlük otunu yanlışlıkla nehre düşürmüş ve ardından otu bir yılan almıştır . Gılgamış mitoslarında yılan, ölümsüzlüğün önüne çıkan bir metafor olarak yer almaktadır. Ölümsüz olma şansını yılana kaptıran Gılgamış ile ölümsüzlüğü Âdem’den alan yılan figürü ortaktır. Tanrı’nın, Âdem ile Havva’nın itaatsizliğinin bir sonucu olarak insanlığa tarımı bir ceza olarak vermesini Eski Çağ’da da benzer anlatılarda görürüz. Eski Çağ’da toplumlarında (köle ya da özgür insan ayrımı yapılmaksızın) toplumun geneline mal olmuş düşünce, bedensel emeğin boş ve yorucu bir uğraş olmasıdır. Büyük tanrıların angarya işleri ve toprağı işletmeleri için yaratılan küçük tanrılar işlerin zorluğundan dolayı isyan etmiştir. İsyanın ardından Mezopotamya inancına göre tanrılar insanı yaratarak bu sonu gelmez meşakkatli iş için onları kullanmaya başlamıştır. İnsanın günahı ve beraberindeki düşüşü yalnızca Yakın Doğu’ya özgü bir anlatım değildir. Eski Türk mitolojisine göre ilk insanlar Törüngey ve Eje (Torungay ve Ece) dokuz dallı bir ağaçtan yaratılmıştır. Bu ağacın, güneşe bakan beş dalından meyve yenileceği, kalan dört dalının ise meyvesinin yasak olduğu aktarılmaktadır. Ağacın cinsinin ne olduğu ya da meyvesinin neye benzediği bilinmemektedir. Tanrı, yasaklı olan dört dalı koruyabilmesi için yılan ve köpeği görevlendirmiştir . Tanrı’nın tersi olan kötülüğü ve yeraltını sembolize eden Erlik, insanların yanına gelerek onlara neden bu dallardan yemenin yasak olduğunu sorar. Ardından yılan kılığına girerek Eje’yi kandırır ve meyveden yemesini sağlar: “Erlik Körmös bunları duyduktan sonar Törüngey denilen bir kişiyi buldu ve ona: ‘Tanrı yalan söylemiş söz bu dört ağacın meyvelerini de yiyiniz’ dedi. Bekçi yılan uyuyordu. Erlik onun ağzına girdi ve ‘Bu ağaca çık’ dedi. Yılan ağaca çıktı, yasak meyveden yedi. Törüngey ile karısı Eje beraber geziyorlardı. Erlik onlara: ‘Bu meyvelerden yiyiniz’ dedi. Törüngey istemedi fakat karısı yedi. Meyve çok tatlıydı. Meyveyi alıp kocasının ağzına sürdü. O anda her ikisinin tüyleri dökülüverdi. Utandılar, ağacın altına saklandılar. Derken tanrı geldi. Bütün ulus Tanrıdan gizlendi. Tanrı haykırdı: ‘Törüngey Törüngey, Eje Eje neredesiniz?’. Onlar: ‘Ağaç altındayız, sana varamayız’ dediler. Yılan, köpek, Törüngey, Eje kabahati birbirlerine attılar.” Eje meyveyi yemesine rağmen Törüngey yalnızca dudaklarına sürmüştür. Yasağın delindiğini anlayan tanrı, yılanı ve insanları cezalandırmıştır: “Tanrı yılana dedi: ‘Şimdi sen Körmös/Şeytan oldun. Kişiler sana düşman olsun, vursun, öldürsün’. Bundan sonra Eje’ye: ‘Yasak meyveyi yedin, Körmös’ün sözüne uydun. Bundan böyle sen gebe olacaksın, çocuk doğuracaksın. Doğum sancıları çekeceksin’. Törüngey’e şöyle dedi: ‘Körmös’ün aşını yedin, beni dinlemedin. Şeytanın sözüne kandın, onun sözüne kananlar onun olacaklar, onun ülkesinde yaşayacaklar. Benim nurumdan mahrum kalacaklar. Karanlık dünyada bulunacaklar. Şeytan bana düşman oldu. Sen de ona düşman olacaksın. Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun. Şimdi senin dokuz oğul, dokuz kızın olsun. Bundan sonra ben kişi yaratmayacağım. Kişileri sen doğuracaksın’. Tanrı şeytana: ‘Adamları ne için aldattın?’ dedi. Şeytan: ‘Ben istedim sen vermedin, ben de hırsızca almaya karar verdim, ben alacağım. Atla kaçarsa düşürerek alacağım. İçip sarhoş olursa dövüştüreceğim, suya girse ağaca çıksa yine alacağım’ dedi. Tanrı şöyle dedi: ‘Üç kat yerin altında ay ve güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır. Ben seni oraya atıyorum’. İnsanlara da şöyle dedi: ‘Bundan sonra size yemek vermeyeceğim. Kendinizi, kendi gücünüzle kazanarak besleyin. Sizinle konuşmayacağım. Size Maytere’yi göndereceğim”Eje’ye “Yasak meyveyi yedin, bundan sonra gebe olan da sensin çocuk doğuracak olan da doğum sancısı çekecek olan da sensin.” Anlatının devamında yılan ve insan, kovuldukları statüye yeniden dönebilmek için onlara verilen görevleri yerine getirmek zorunda kalmıştır. Eski İran mitolojisine baktığımızda insanın Ahura Mazda tarafından yaratıldığını görürüz. Evreni var eden ve dünyayı yaratan da odur. Birkaç insan yaratma denemesinden sonra ortaya Mashya ve Mashyana adında iki insan çıkmıştır. Her ikisi de yere düşen tohumdan filizlenmiş ve hayat bulmuştur. Mashya ve Mashyana, toprağa ektikleri ürünler ve ağaçtan topladıkları meyveler ile beslenip hayatlarını devam ettirmişlerdi . İnanışa göre ikisi de birbirlerini mutlu etmeli ve desteklemeliydiler. Ahura Mazda’nın karşıtı olan Ahriman, tıpkı onun gibi birçok duygu ve olayın yaratıcısıdır. Ahriman bir gün Mashya ve Mashyana’nın yanına giderek onlara ağaçları kesmelerini, hayvanları öldürmelerini ve suları kirletmelerini söylemiştir. Mashya ve Mashyana, Ahriman’dan etkilenerek onun dediklerini yapmış ve yaşadıkları yere zarar vermişlerdir. Ahura Mazda, çiftin bu davranışından dolayı onları lanetlemiş ve ruhlarını işlediği günahtan ötürü sonsuza dek lanetlenmiştir. Görüldüğü üzere mitolojik anlatılar, asli günahın tek tanrılı dinlerle doktrinleşmesinden çok önce benzer anlatılarla insanın yaratılışını, doğadaki yerini ve amacını açıklamaya çalışmıştır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 Yahudi – Hristiyan Geleneğinde Asli Günah Yahudilik ve Hristiyanlıkta asli günah, bireysel itaatsizliğin bir sonucu olarak insanın cennetteki yerini kaybetmesi ve cezalandırılması olarak anlatılır. Bireysel günahın kolektif bedeli, dinin insan üzerindeki dogmatik normları içerisinde ele alınmıştır. Aynı zamanda bu günah, ödenecek bedelle yeniden cennete kavuşma hayalini de barındırmaktadır. Eski Ahit’te kadim günah ya da insanın ilk günahı olarak geçen kavram, bazı farklılıklara sahiptir. Yahudilik, ilk günahın nesilden nesile geçtiği konusundan Hristiyanlıkla aynı görüşte değildir. Yahudilikte insan günah işleme potansiyeline sahip bir varlık olsa da aktarılan günah kavramını tam anlamıyla kabul etmemektedir . Hristiyanlık aktarılan günaha inanmakta ve bunun arındırılması için bebeğin vaftiz edilmesinin şart olduğunu vurgulamaktadır. Bebeğin ya da çocuğun belli bir ritüelle vaftiz edilmesi, arınmasının tek yoludur. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında Âdem ile Havva’nın kovulması, Tevrat’ın Tekvin kısmının 3. Babında “İnsanın Günahı” başlığıyla yer almaktadır. Tanrı, Âdem ve Havva’yı yarattıktan sonra Aden’e yerleştirmiş ve onlara bahçedeki her şeyden sonsuz yararlanma hakkı vermiştir. Ancak onlardan “iyiliği ve kötülüğü bilme ağacından” uzak durmalarını istemiş, meyvesini yemeyi yasaklamıştır. Hristiyanlar burada Âdem’in bir sınava tabi tutulduğunu düşünmüş ve bu kararı onun hayat ile ölüm arasındaki tercihi olarak yorumlamışlardır. Çünkü onlar Aden’de ne bilgiyi ne de muhakeme etmeyi bilmedikleri için iyi ve kötü arasında kavramsal bir ayrıma da varamamışlardır. Dolayısı ile burada itaatlerinden çok ölüm ve hayat arasındaki tercihin söz konusu olduğuna inanılmaktadır . Anlatıya göre bir gün yılan, Havva’yı yasak ağacın meyvesinden yemek için ikna etmeye çalışmıştır: “RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” (Tekvin 3/1-8). İkna olan Havva, Tanrısal bilgi edinebilmek adına ağacın meyvesinden kopartmıştır: “Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.” (Tekvin 3/6-9). Bilgelik ağacının meyvesinden yiyene kadar ne Âdem ne de Havva çıplak olduklarının farkında değillerdi. Havva yılana inanarak ölümsüz olmak, iyi ruhlara (meleklere) benzemek ve Tanrı gibi hikmet sahibi olma arzusuyla yılana uymuştur. Çift, hatalarının farkına varıp Tanrı’dan gizlenmeye çalışmıştır: “RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.” (Tekvin 3/ 9-13). Tanrı’nın sorgusu üzerine Âdem suçun Havva da Havva ise yılanda olduğunu söyleyerek Tanrı’nın gazabından sakınmaya çalışmışlardır. Tanrı, yılana dönerek: “Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın dedi, Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın (Tekvin). Ardından ise cezalandırma sırası Havva ve Âdem’e gelmiştir: RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim dedi. Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” (Tekvin, 3/14-17). Doğum esnasında meydana gelen sancı, ağrı ve acı Tanrı tarafından ilk günahın bedeli olarak kadına verilmiştir. Erkek ise çalışmadan geçimini sağlayamayacağı bir bedelle cezalandırılmış, ardından ikisi Aden’den kovulmuş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Tanrı ikisinin de ölümlü olmasına karar vererek onları sınava tabi tutmuştur: “RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.”(Tekvin, 3/14-20). Bu ana kadar isimsiz olan kadına, “yaşayan” anlamına gelen Havva adı verilmiştir. Havva ile Âdem, Aden’den kovularak dünyaya gönderilmiştir: “Âdem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.” (Tekvin, 3/20-24). İnsanın ölümsüzlüğü kaybetmesinin sorumlusu Havva ve yılandır. Âdem’i kandırdıkları için suçta daha fazla payları vardır . Enok’ta aktarılan ifade de bu aktarımı desteklemektir: “Onun (Âdem) için bir eş yarattım ki, onun yüzünden ölüm Âdem’e geldi.” ve “Âdem Havva’ya dedi ki bütün ırkımıza hâkim olan büyük azabı (ölümü) bize getiren ne yaptın sen?” . Teologlar yılanı ilk olarak şeytanla özdeşleştirmişler ve yılan kılığına girerek Havva ile Âdem’i etkilediğine inanmışlardır. Ancak şeytanın kovulduğu Aden’e yeniden girebilmesi mümkün olmadığı için bu düşünce çürütülmüştür. Diğer teori ise yılanın Lilith’i sembolize etmesidir. Âdem ile Havva’nın Aden’den kovulmasına neden olan, oradan daha önce kovulmuş olan Lilith’dir (Çınar, 2018: 384). Ancak bu yargı da çok kabul görmemektedir. Günahın; inanç, ibadet ve ahlaki yönden sonuçları bulunmaktadır. İnsanın yeryüzünde terk edilişi Tanrı tarafından tamamen unutulup yüz çevrilmesi olarak değerlendirilmemiştir. Nitekim Hristiyan geleneğinde İsa’nın insanların günahları yüzünden yeryüzüne gönderilmesi, canıyla kefaret ödemesi, Tanrı’nın oğlunun insanların kurtuluşu için kurban edilmesi, insanların Tanrı’nın lütfuna muhtaç olması, vaftiz ile asli günahtan arınma ve son yağlamada günahsız olarak öteki dünyaya gitme umudu ilk günahın sonuçları olarak geleneğe yerleşen inançlardır . Her ne kadar bu günahı inkâr etmek aforoz edilmekle sonuçlanacak kadar ciddi bir durum olsa da Hristiyanlık tarihinde karşıt görüşte bulunanlar olmuştur. Augustinus’un yaşadığı dönemde, onun görüşlerine karşıt fikirleri msavunan Pelagius (MS 354-418) onlardan biridir. Pelagius, çileciliği savunan iyi eğitimli bir teolog ve araştırmacı idi. Ona göre, Tanrı mutlak iyiydi. Yaptığı her şeyi ise yaratılanların iyiliği için yapmıştı. Tanrının doğası gereği yarattıkları da iyiydi, bu nedenle günahla doğan insan inancı kabul edilemezdi. Yeni doğan bebeklerin günahkâr olamayacağını kalıtımsal olarak aktarılan bir kavramın mümkün olmadığını savunmuştur. İncil’de yer alan ifadeyi de “Ne babalar çocuklarının günahından ötürü öldürülecek ne de çocuklar babalarının. Herkes kendi günahı için öldürülecek.” (Tesniye, 24/16) görüşlerine kanıt olarak sunmuştur. Tanrı’nın, yarattığı her şeyin iradesi vardır. Dolayısıyla Âdem ve Havva’nın kendi özgür iradeleri ile günah işlemesinin, diğer insanları etkilemeyeceğini beyan etmiştir . Pelagius’a göre insan zaten ölümlü olarak yaratılmıştır. Günah işlemiş olsa da ölümlü olacağı baştan beri Tanrı tarafından bilinmektedir. İşlediği günah sadece onu etkilemiştir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 İslam Kaynaklarında İlk Günah İslam, asli günahı tam olarak kabul etmemektedir. İslam kaynakları, bu hadiseyi kalıtımsal bir günah olarak görmemekte ancak Âdem’in suçundan dolayı Aden’den kovulmasının bedelinin tüm insanoğlu tarafından ödendiğini kabul etmektedir. Pelagius’un görüşlerine benzer bir şekilde Âdem’in özgür iradesiyle bu eylemi gerçekleştirmiştir. İslam kaynaklarında Âdem, ilk peygamber ve insandır. Açıkça beyan edilmediğinden dolayı Âdem’e yüklenen peygamber vasfı tartışmalı olmakla beraber yaşadığı Yer konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Aden’in nerede olduğu belirsizdir. Havva’nın ne zaman yaratıldığı ve şeytanın Aden’e tekrar nasıl girdiği gibi konular İslam teologları tarafından tartışılmaktadır . İslam geleneğine göre ilk olarak şeytan lanetlenmiş, Aden’den kovulmuş, yerine Âdem getirilmiştir. Âdem uykusundan uyandığında yanında kadını görmüştür. Böylelikle Aden’de beraber yaşamaya başlamışlardır. Tanrı, her şeyi serbest kılıp hizmetlerine vermiş ancak bir uyarıda bulunmuştur: “(Allah buyurdu ki): Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz” (Araf, 7/19). Tanrı tarafından ağaca yaklaşmak yasaklanmış ancak şeytan, Havva’yı meyveden yemesi için kandırmıştır: “Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar” (Araf, 7/ 19-21). Söz konusu ağaca dair bazı fikirler bulunmaktadır. Kültürel etmenlerin yoğun olduğu ve toplumların kendi coğrafi bölgelerinde önem teşkil eden ağaçlar, bu bilgi ağacı ile ilişkilendirilmiştir. En çok kabul edilenler sümbül, buğday, üzüm asması, incir, hurma ya da ilim, iyilik ve kâfur ağacıdır. İslam kaynaklarında Havva’yı kandıran şeytanın, Havva’yı nasıl etkilediği açıkça ifade edilmemiştir. Meyveyi yedikleri andan itibaren işledikleri günahın farkına varan çift, ayıp kavramını öğrenerek o andan itibaren çıplak olduklarının farkına varmış ve bundan dolayı utanarak örtünme gereksinimim duymuşlardır. Tanrı, kendisine karşı geldikleri için onları cezalandırmıştır: “Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız” dedi. (…) Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (Araf, 7/20-27). Ayetler olayı bu kadar açıklamaktadır. Zaman içerisinde din çalışmalarında birçok tefsir ve açıklama getirilmiştir. Bu açıklamalarda yer alan bilgiler, Hristiyanlık ve Yahudilikteki anlatılara örtüşmektedir. Taberi yorumlarına göre Tanrı, yeryüzüne kötülüğü zuhur eder: “Ey Havva, kulumu sen aldattın. Bundan dolayı zorlukla hamile kalacaksın, karnındakini doğurmak istediğinde defalarca ölümle burun buruna geleceksin. Seni hürmetli yaratmışken sefih (aşağılık) yapacağız.” . Kur’an’da yer almayan doğum sancısı, tarihsel süreçte yorumlarda yer almaktadır. Havva’yı doğum sancısı ile cezalandıran Tanrı, yılanı da tıpkı Eski Ahit’te aktarılan gibi ayakları olmadan karnının üstünde dolaşmakla cezalandırmış ayrıca insanlar ile yılanları birbirlerine düşman kılmıştır. Taberi’den aktardığına göre Havva ve yılandan dolayı Aden’den kovuldukları yer almaktadır. Aden’den kovulma konusunda teologlar fikir ayrılığı yaşamaktadırlar. Kovulan şeytanın Aden’e yeniden nasıl geldiği tartışma konusudur. Bu nedenle ilk ortaya atılan düşünce, Aden’in kapısına çıkan Havva ve Âdem’in burada kandırıldığıdır. Ancak ayetlerde bu tür bir anlatım yer almamaktadır. Said b. Müseyyeb tarafından sunulan bir rivayet ise oldukça ilgi çekicidir. Bu rivayete göre Âdem, meyveden yerken aklı yerinde değildir. Havva tarafından sarhoş edilmiş ve meyve zorla yedirilmiştir . Ancak bu aktarım da ayetle örtüşmemektedir. Diğer bir görüş ise Âdem ile Havva’nın yanlış ağacın meyvesini yediğidir. Bazı teologlar böyle bir yanlış anlama olmayacağını, Âdem ve Havva’nın kastedilen yasaklamayı anlamadığını vurgulamaktadırlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 29, 2022 Asli günah kavramı, kökenini mitolojiden alan ve Eski Çağ toplumlarında kabul gören bir olgudur. Anlatılarda insanın neden dünyada olduğu, hayattaki amacı, toplumdaki yeri, nasıl bir hayat sürmesi gerektiği ve yapacağı hataların bir bedeli olduğu vurgulanmaktadır. Her ne kadar din ve mitoloji içerisinde yer alan bir öykü dizini şeklinde gözükse de içerisinde birçok sembolik anlatım barındırmaktadır. Tek tanrılı dinlerde asli günah ve Aden’den kovulma, insanlığın ilk günahıdır. Bu durum acıyı ve ölümü insanlara vermiştir. Bu nedenle tarih boyunca bir suçlu arama ihtiyacı duyulmuştur. Meyveyi ilk yiyen ve Âdem’i ikna eden Havva olduğu için Havva burada doğrudan suçlu gözükmektedir. Nitekim Tanrı’nın her şeyi iyilikle yarattığına yönelik perspektif, Havva’nın suçlu olduğu algısını kırmış ve asıl suçlunun yılan olduğu sonucuna varılmıştır. Yine aynı perspektif ile yılanın da sorumlu olamayacağı düşünülmüş ve yılanın aslında kılık değiştirmiş bir şeytan olduğu kanaatine varılmıştır. Günahın ardından edindikleri farkındalık ve çıplaklıklarından dolayı utanmaları; insani değerlerden uzaklaşma, zayıflık ve acizlik olarak aktarılmaktadır. Yaptıklarından dolayı utanmaları ve beraberinde yaşadıkları korku, insanların yaşadığı her şeyin denetlendiği ve hatalarından korkmaları gerektiğini ifade etmektedir. Âdem ve Havva yaşadıklarının sonucu olarak ölümlü olmaya mahkûm edilmiştir. Böylelikle insanın nasıl “ölümlü” bir varlık olduğu dinler çerçevesinde anlatılmıştır. İtaatsizliğin ve düzene karşı çıkmanın bir bedeli olduğu da bu olay örgüsünde anlatılmıştır. Toplumsal bir norm oluşturulmuş ve yapılacak her hatanın büyük sonuçları olabileceği söylenmiştir. İnsanın, vadedilen cennete yeniden ulaşabilmesi için dinî çerçevede belirlenen kurallara itaat etmesi gerekir. Yalan ve kandırma metaforu bu anlatılarda karşımıza yılan sembolüyle çıkmıştır. Yılan, salt kötülüğün temsili şeytan ile bağlantılıdır. Dolayısıyla kötülük ve itaatsizliğin nedeni şeytandır. Kübra Karaköz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.