Jump to content

Cadı Avı Çağı


nevermore

Önerilen Mesajlar

Orta Çağın kadınları hakkında kabul edilen genel görüşün olumsuz olduğu aşikârdır.
Kadına karşı bu kötü yaklaşım ve her türlü kötülüğün nedeni olarak görme eğilimi Orta Çağ’da yaygın bir olgu olan cadılığın da kadına mal edilmesine neden olmuş ve bütün felaketler ve talihsizlikler, Tanrı’nın bir cezası veya kendini şeytana adayan cadıların suçu olarak kabul edilmiştir. “Cadının cinsiyeti kadındır.” inanışının kökeni, Aziz Augustinus’un Demonlarla İşbirliği öğretisine kadar uzanıp Heinrich Kramer’in Malleus Maleficarum kitabı ile kesinlik kazanmıştır.

Kadınlar güçsüz doğaları ve iradeleri sebebiyle şeytanla ortaklık yapmaya ve dolayısıyla da cadılığa daha yatkın görülmüşlerdir. Aziz Augustinus’un öğretilerinin ortaya çıkışından itibaren Katolik Dünyası’nda çok büyük bir kabul görmüş ve vazgeçilmez bir Kilise doktrini haline gelmiştir. Katolik Kilisesi’nin cadılar, büyücüler, heretikler, deliler, gezginler, işsizler, cüzamlılar, fahişeler gibi sıra dışı kişi ve gruplara karşı takındığı düşmanca tavrın sürdürülmesinde Augustinus’un öğretisinin çok büyük bir etkisi olmuştur. Ancak öğretinin esas gücü, cadı avı yandaşlarının onu koşulsuz sahiplenmesi ve kendi amaçları için yeniden yorumlamalarıyla ortaya çıkmıştır.

Bu bağlamda aradan geçen yüzyıllar içinde, özü değişmese de, yorum farklılıkları ve amaca uygun okumalar nedeniyle Hristiyanlık etiğine aykırı birçok unsur öğretiye eklenmiştir.

Witch sözcüğünden gelen cadı kelimesi, akıllı kadın anlamına gelir ve bilindiği üzere Orta Çağ’ın ilk cadıları bitkisel tedavilerde usta olan akıllı kadınlardır. Bitkileri kullanmayı bilen bu kadınlar aslında Hristiyan Avrupa coğrafyasının ilk doktorlarıydı.

Fakat bu şifacı kadınlar, batıl inançların en ünlü faktörlerden biri olan büyü ile ilişkilendirildi ve XIV. yüzyıla gelindiğinde kilise eğitim almadan iyileştirme faaliyetlerinde bulunan her kadının cadı olduğuna ve acı içinde ölmesi gerektiğine karar verdi. Bir kadının cadı olduğundan şüphelenmek için ise, cinsiyeti çoğu zaman yetiyordu. Kilisenin XIV. yüzyılda aldığı bu karar, aslında kadın cinsiyetini bastırmak, çocuk düşürmeyi de kapsayan doğal tedavilerin kadınlar tarafından bilindiği gerçeğini ortadan kaldırmaya yönelik göstermelik bir gerekçeydi.

Başka bir ifadeyle Orta Çağ’ın rahipleri ve erkekleri değişen sosyo-ekonomik şartlarda kadınların sınırlı rollerinden çıkmalarından endişe duyarak cadı yaftasını kullandılar. Bu şekilde onları cadı olarak suçlamak için dayanacakları sözde bir alan bulmuşlardı.


Toplumsal cinsiyeti kurup uygulama konusunda kilise zaten yüzyıllardır adım adım çalışıyor ve somut tedbirler alıyordu. Kadınlar en başta mirastan, yüksek gelirli ve itibarlı iktisadi faaliyetlerden dışlanmışlardı. Beraberinde kadınların dinsel itibarını yok edecek çalışmalar da hız kesmeden devam ediyordu. Uyguladıkları en iyi yöntem, kadınları tabiatüstü güçlerle bağlantısı olan ve kamunun düşmanı yani şeytanın işbirlikçisi “cadı” olmakla suçlayarak iblisleştirmekti. Tüm bu argümanlar Kutsal Kitap’tan örneklere dayandırılarak sorgulanmasının imkânsız olduğu ataerkil bir dogmayı oluşturdu.


Günümüz tarihçileri, Avrupa’nın 1430-1780 yıllarını kapsayan dönemini  'Cadı Avı Çağı' olarak nitelendirmişlerdir. Orta Çağ sonları ve Yeni Çağ başlarını kapsayan bu 350 yıllık dönemde Avrupa'da cadı avlarının en yoğun olarak yaşandığı dönem 1560-1630 yılları arasına denk düşer. 1580'li yıllar ve 1626-1630 arası yıllar ise av “katliam” boyutlarına ulaşmıştır. XVII. yüzyılın kalan bölümünde de dalgalar halinde cadı avları söz konusu olmuştur.

Orta Çağ sonlarında Avrupa'da yaşayan halklar arasında var olan dinsel, siyasal, kültürel ve ekonomik farklılıklar, cadı avı davalarının özellikle çok sayıda küçük teritoryumdan oluşan ülkelerde, merkezi otoritenin kuvvetli olduğu ülkelere göre daha yoğun yaşanmasında önemli bir rol oynamıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren modern cadı kavramının belirginleşmesiyle birlikte ivme kazanan cadı davalarında XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren patlama yaşanmasının ana nedeni, Avrupa'da her alanda yaşanan köklü ve hızlı değişim sürecinin ekonomik ve toplumsal hayat üzerindeki etkileridir.


Cadı avı, Reformasyon öncesi Orta Çağ sonlarında, Katolik Kilisesi'nin sivil otorite karşısında giderek zayıflayan, tükenen gücünü sürdürebilmesine imkân tanıyan son bir kaos oyunuydu. Ancak bu silah beklenmedik bir şekilde fakat öngörülebileceği üzere, ruhban kesiminin elinden sivillerin eline geçti ve çok daha etkili bir biçimde kullanılmaya başlanarak zamanla kontrolden çıktı ve kanlı sahnelere neden oldu. Toplumsal yaşamadaki hızlı dönüşüm, sınıflaşmaya doğru giden yolun açılması, ideolojik ve hiyerarşik bir ayrışma,muhaliflerin geleneksel yöntemlerle tasfiyesine imkân vermemekte ve yeni yapılanmalar ağırlığını gövde gösterisiyle ilan etmekteydi. Yargı hukukunda sivillerin otorite sahibi olması, verilen cezalarda da karşılığını belirgin bir biçimde gösterdi. Sadece büyücüler ve cadılar değil, katiller, zina yapan kadınlar, fahişeler, hırsızlar, hokkabazlar, dilenciler, soylular, serseriler ve rahipler, kısaca toplumsal huzuru bozduğu düşünülen herkes hızla yargılanarak çeşitli işkencelerle infaz edildi.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...