Jump to content

Batı Kültüründe Cadı


nevermore

Önerilen Mesajlar

Kuzey Avrupa’da doğduğuna inanılan cadı için Batı kültüründe genellikle “witch” kelimesi kullanılmaktadır. “Witch” ile ilgili kaynaklardaki tanım şu şekildedir: “Wicca sözcüğü eski Anglosakson dilinde cadı anlamına gelen bir sözcüktür; bu bağlamda "witch" sözcüğü ile de aynı kökene sahiptir.
Eril hali wicca/ wica ve dişil hali wicce olan bu sözcük günümüzde daha marjinal bir anlam kazanarak, pagan akımlar içinde yer alan bir öğretiyi tanımlamak için kullanılmaktadır”.

Büyü yaptığı düşünülen cadının cinsiyeti zamanla değişiklik göstermiştir.
İlk olarak kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın büyü yaptığı öne sürülen insanlar cadılık ile suçlanırken Orta Çağ Dönemi’nde daha ziyade kadınların cadı olarak itham edilip öldürüldüğü görülmüştür. Anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçiş kadınların cadı olarak suçlanmasında önemli bir etken olmuştur. Ataerkil toplum, kadınları ötekileştirirken erkeklerin üstünlüğünü savunmuştur. Ataerkil toplumda kadına ve erkeğe birtakım sorumluluklar yüklenmiştir. Ataerkil toplumda kadınlara yüklenen sorumluluk babalarına ve eşlerine karşı gelmeyerek erkeğin himayesinde yaşamaktır. Ataerkil topluma karşı gelen, toplumun kurallarını çiğneyen kadınlar cadılık ile suçlanmış ve öldürülmüştür.
Bu konu ile ilgili ilk ve en önemli kitap Heinrich Kramer’in 1487’de yayınlanan “Malleus Maleficarum (Cadıların Çekici)” adlı kitabıdır.

Cadı profili ile ilgili dikkat çeken durum başlangıçta cadıların çirkin, fakir ve çok yaşlı kadınlar olmasıdır. Reform Dönemi sonrası ise cadı profilinin değiştiğini söyleyebiliriz. Reform sonrası süreçte yaşlı-genç fark etmeksizin başta kadınlar olmak üzere birçok kişi cadı olarak yargılanmıştır. “Cadılar erkek olabileceği gibi, genelde hep kadın olarak görülmüşlerdir. Bunun kökeninde kuşkusuz kadının anaerkil toplum yapısından gelen rolü ve en eski çağlardan beri taşıdığı bilgeliğin Yahudi-Hıristiyan kültürü tarafından yadsınması vardır.
En eski mitolojilerden beri kadın bu figürü almıştır. Mezopotamya mitolojisinin en korkunç figürlerinden biri olan Lilitu, dişil karakter taşımaktadır. Mısırda da durum farklı değildir. Gündelik hayat “varlık” larla ve büyücülerle doludur.
Kısaca Antik dünyanın her yanında bu tür figürlere rastlamak olasıdır. Eski Yunanda ise büyücü kadın figürlerine rastlanır. Mitolojide ortaya çıkan bu figürler aynı zamanda günlük yaşamın da bir parçasıdır. Roma geleneğinde de büyüyü yapanlar genelde kadınlardır. Kötülük amaçlı büyü yapan kadınların birçoğu yaşlı ve çirkin kadınlar olarak tariflenmişlerdir” 

Cadının cinsiyeti kültürlerde farklılık göstermekle birlikte cadının genellikle kadın olarak algılanması şu gerekçelerle açıklanmaktadır: “Tarih boyunca dünyanın neresinde olursa olsun, büyü ile uğraşanlar daha çok kadınlar olmuşlardır. Vücut yapılarındaki incelik ve ruh yapılarındaki letafet kadınları büyücülüğe daha yatkın kılmıştır. Şeytanların ve cinlerin kadınlar ile daha kolay diyaloga geçtikleri düşüncesi asırlar boyunca insanoğlunun kabul ettiği bir inanıştır” .

Batı kültüründe gerek filmler gerekse yapılan araştırmalar ile yaşatılan cadı şu özellikleri taşımaktadır: “Hemen hemen her kültürde en canlı folklorik öğelerden biri olan masal cadısı, iri burnu, içine çökmüş kırmızı gözleri, bin bir musibet dağıtmak için üzerine bindiği süpürgesi ve omzundan ayrılmayan karakargası ile yaşlı bir cadalozdur. Ormanların, karanlık bölgelerinde herkesten uzak ve yalnız yaşar. Hayvanlarla konuşabilir, zehirli bitkileri tanır. Cadılar her zaman kadın olarak tasvir edilir” .

Cadının kötü bir varlık olarak algılanmasının sebebi aslında gizeminin çözümlenememesinden kaynaklıdır. Özellikle koca karı ilacı dediğimiz ilaçlar yapan kadınlara önceleri saygı duyulmasına rağmen daha sonra yaptıkları büyücülük olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte birtakım sebepler gerekçe gösterilerek başlarda ebeler, şifacı kadınlar hedef olarak seçilmiştir. “Hekimlerin bulunmadığı köylerde şifa dağıtmaya çalışan, bitkilerin gizemine vâkıf, her şeyden önemlisi kadınlara doğum yaptıran, hastaları bitkilerle tedavi edebilen, geceleri sihirli sözlerle ormandan bitki ve kökleri toplayan kadınlara uzun süre saygı duyulmuş, ama onlardan uzak durulmaya da çalışılmıştır. Özellikle ebelerin, büyü yapımında kullanıldığına inanılan plasentaya sahip olabilmeleri, onların da hedef haline gelmelerine neden olmuştur. O zamanlar kıymetli sayılan plasentanın gençleştirici etkisine inanılıyordu. Ormanda yaşayan bu şifacı kadınların ne zaman cadıya dönüştükleri bilinmemekle birlikte, özellikle erkeklerdeki korkunun hedefine dönüşmeleri her zaman gizemli bir süreç olarak da kalmıştır” .

Batı kültüründe cadı, dine karşı bir tehdit unsuru olarak algılanmıştır. Bu algının sebebi şüphesiz kadınların Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından ötekileştirilmesidir. Ancak cadılığın ayrı bir din olduğu algısı yanlıştır. Cadılığın kökeninde herhangi bir dinin etkisi olmamıştır. Cadı din dışı bir unsurdur.
Cadının büyü vb. ritüellerde bulunması kadını ötekileştiren Yahudi ve Hıristiyanların tepkilerine sebep olmuştur. Cadılık bir güçtür ve dinî otorite hiç kimse ile gücü paylaşmak istememiştir. Reform dönemi sonrası Avrupa’da yaşayan insanlar, yaşanan siyasî boşluktan dolayı sığınacak bir unsur aramış ve cadı gibi mistik unsurlardan medet ummuşlardır. Bu durumu tehdit olarak algılayan Katolik kilisesi, otoritesinin kaybolmasından endişe ederek cadılara karşı cephe almıştır. Orta Çağ Dönemi’nde otoriteyi elinde bulunduran kilise, İncil ve Tevratta büyücülük ile ilgili yer alan söylemleri gerekçe göstererek cadıların cezalandırılmasını talep etmiştir. Cadıları yargılamak için Engizisyon Mahkemeleri kuran kilise, mahkemelerde yüzlerce insanı cadı olduğu gerekçesiyle ölüme mahkûm etmiştir.

Cadılıkla suçlananların cinsiyetlerine göre dağılım tablosu şu şekildedir: Cenevre’de idam edilen cadılardan 74’ü erkek, 240’ı kadın; Güney Batı Almanya’da idam edilen cadılardan 238’i erkek, 1050’si kadın; Kuzey Fransa’da ise 54’ü erkek, 232’si kadındır” . Bu veriler göstermektedir ki Engizisyon Mahkemeleri’nde cadılık ile yargılanıp idam edilenlerin tamamı kadın değildir. Erkekler de cadı olarak suçlanıp idam edilmişlerdir. Verilere bakıldığında büyük çoğunlukla kadınların cadı olarak suçlanıp öldürüldüğü görülmektedir.

Cadıların yakalanması için “cadı bulucular” olarak adlandırılan kimi insanlar XVII. yüzyıl ortalarında görülmeye başlanmıştır. Cadı buluculara göre “Kadınlar şehvetlerinin eseri, kocalarından tatmin olmayıp başkalarıyla yatmaktan zevk alan, şeytanın yeryüzündeki işbirlikçileridir. Kimi zaman şeytanın kılığına girdiği keçi, maymun, domuz gibi hayvanlarla kara büyü ayinlerinde veya fırsat buldukları her ortamda uygunsuz cinsel birliktelikler yaşarlar. Kadınlar cadılığa erkeklere göre daha yatkın, şeytana daha çabuk kanan, kolayca yoldan çıkabilen zayıf varlıklardır. Bu iddialar birçok Hıristiyan cadı avcısı tarafından güçlü bir biçimde savunulmuştur” 

Cadı bulucular ile birlikte mahkemede cadılık ile suçlanan kişi sayısında artış olduğu bilinmektedir. Öyle ki kimi cadı bulucuların işi ticarete döktüğü söylenebilir. Cadı bulucuları arasında önemli olan isimler mevcuttur. “Bu kişilerden en iyi bilineni, Essex, Suffolk ve Norfolk’ta 1645 ile 1647 arasında 100 kişinin idamından sorumlu olan Matthew Hopkins’di. Kuşkulanılan herkesin bedenlerinde belirli izler ve duyarsızlıkları araştırılmıştır”

“İskoçya’da XVII. yüzyılda cadılık suçundan birkaç kişi idam edildi. Orada cadı ve şeytanlar, alışılmışın dışında, periler olarak nitelendirilirdi. Edinburg’da 1670’de Binbaşı Thomas Weir, yetmiş yaşındayken, ensest ilişki ve hayvanlarla cinsel ilişkide bulunmaktan boğularak öldürüldü ve yakıldı. Kız kardeşi Jean, aynı yıl ensest ve cadılıktan asıldı. 1696’da cezaevinde, cadılık suçlamasıyla yargılanacağı duruşmasını bekleyen John Reid, boğularak öldürülmüş olarak bulundu ve bunu şeytanın üstlendiği söylendi” 

Cadı, Batı kültüründe yalnızca dinî kitaplarda değil masallarda da yer almıştır. Batı kültüründeki masallarda yer alan cadının cinsiyeti kadındır. Batı kaynaklı masallardaki cadının en önemli olanı şüphesiz Lucan’ın “Cadı Erichto” adlı masalıdır. Cadının yer aldığı Batı kaynaklı diğer masallar; Hansel ve Gretel, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Külkedisi, Rapunzel, Çingene ve Gadana’dır.
Söz konusu masallar incelendiğinde cadının bu masallarda kötü üvey anne ile eşleştirildiği görülmektedir. Batı kaynaklı masallardaki cadı, yaşlı ve çirkin üvey anne olarak tasvir edilmiştir. Batı kültüründeki masallarda üvey anne tipi ile karşımıza çıkan cadı, üvey kızının gençliğini ve güzelliğini kıskanarak kötülük eden ya da üvey çocuklarını aç bırakan, onları evde istemeyen kötü kalpli kadındır. Batı kaynaklı masallarda kadınlar kılık değiştirerek cadı kılığına girebilmektedir. Cadı, Batı kaynaklı masallarda genellikle çirkin bir varlık olarak resmedilmişse de istediği zaman güzelliğini kullanabilmiştir. Cadı, güzelliğini şeytanî yollar ve büyüler kullanarak erkekleri kendisine bağlayabilmek için kullanmıştır.

Cadı, Batı kültüründe masalların yanı sıra roman ve filmlere de konu olmuştur.  Stoker’ın konu ile ilgili araştırmaları sonucunda çıkardığı “Dracula” adlı romanı bu konuda ilk kabul edilmiştir. Cadın “Dracula” adlı romanda yer alan vampirler gibi taze kan içmektedir. Bu nedenle cadı vampirler ile birlikte anılmıştır. Dracula romanından sonra cadı ve vampirler ile ilgili eserler meydana getirilmiştir. Cadı ile ilgili en önemli film ise Robert Eggers’e aittir. Robert Eggers’e ait olan “Cadı (The Witch)” adlı filmin konusu şu şekildedir:

“Cadı kimliği ile ilgili yönetmenliğini Robert Eggers’in yaptığı 2015 İngiliz yapımı Cadı (The Witch) filmi bütün çarpıcılığıyla yansıtmıştır.
Bu film folklor, masallar ve yazılmış diğer hikâye, haberler ve mahkeme kararlarında yer alan cadılardan esinlenmiştir. Film İngiltere’de Yehova Şâhidi olan bir aile etrafında döner. Aile dindardır. Ancak yaşadıkları köyde Eyalet ve Kilise kurallarına karşı geldikleri için tüm hakları ellerinden alınır ve köyden kovulurlar. Aile köy dışında, ormanın karşısında bir araziye yerleşir. Anne Katherine çocuklarını ormana gitmemeleri konusunda uyarmıştır. Katherine’nin büyük kızı Thomisin filmin başında günahları için Tanrı’dan af diler. Bir gün annesi iş başındayken Thomisin’e henüz çok küçük olan bebeği Samuel’i verir, bakmasını ister. Thomisin ormana yakın bir yerde çocuğu yere koyar ve gözlerini kapatarak ce-ee oyunu oynar. Gözlerini kapatıp açtığında çocuk ortada yoktur. Aile çocuğun kurtların kaçırdığı konusunda kendilerini inandırır. Aslında çocuğu cadı kaçırmıştır. Cadı bebeği öldürür, kanını tüm vücuduna sürer. Cadı çıplak, yaşlı, buruşuk tenli, büyük burunlu olarak resmedilmiştir. Diğer erkek çocukları Caleb, içinde kötülük olduğunu, günahla doğduğunu her fırsatta dile getirir: “Adem’den bana yüklenen günah ve içimde yaşayan bozulmuş doğam.” Samuel’i aramayı bırakırlar. Bu sırada Thomisin artık büyümüş ve kadınlığını göstermeye başlamıştır. Caleb onu her gördüğünde göğüslerine bakmadan duramaz. Katherine’nin biri kız diğeri erkek ikizleri ise, bebeğin cadının kaçırdığını, ormanda siyah pelerinli birini gördüğünü söylerler. Bunu onlara Kara Phillip (keçi) fısıldamıştır.
İkizlerden Mercy, Thomisin’i cadılıkla suçlar. Thomisin ise onu korkutmak için bu yalanı sürdürerek üstüne yürür. Samuel’i kaçırdığını, uyurken ruhunun bedeninden ayrılarak Şeytanla çıplak dans ettiğini, Samuel vaftiz edilmediği için onu efendisine bağlılığını göstermek adına verdiğini uydurur. Katherine (anne), Thomisin’den nefret etmeye başlamıştır. Onu başka bir eve hizmet etmek için göndermek ister. Çünkü hasatları çürümüştür ve yiyecekleri yetmemektedir. Caleb bunu duyar ve sabahın erken saatlerinde ormanda ava çıkmak ister. Thomisin’de onunla gitmek ister. Ormana gittiklerinde Caleb bir tavşanın peşinden gider. Tüfeği ateşlediğinde at korkarak Thomisin’i üstünden atar.
Ardından Caleb ormanda bir kulübeye rastlar. Cadı bu sefer çok güzel bir kadın kılığındadır. Caleb’i baştan çıkarır. Katherine suçu Thomisin’e atar. Thomisin akşam keçilerin yanındayken Caleb’i çıplak bir şekilde çiftliğin kapısında görür. Caleb’e büyü yapılmıştır. Ağzından kanlarla bir elma düşer ve Şeytan’ın sözlerini söyleyerek ölür. Bu sırada ikizler Thomisin’in cadı olduğunu söyler. Thomisin ise şeytanın keçi kılığına girdiğini ikizleri yoldan çıkardıklarını söyler. Baba üçünü ahıra kapatır.
Sabah olduğunda cadıyı yine çıplak bir şekilde siyah keçiden süt emerken görürler. Cadı ikizleri öldürür, keçi ise boynuzlarıyla babayı öldürür.
Anne Thomisin’e saldırınca, Thomisin de anneyi öldürür. Akşam olunca Thomisin Kara Phillip ile konuşur. Kara Phillip siyah pelerinli bir Şeytana (erkek) dönüşür. Thomisin’le bir anlaşma yapar ve karşılığında dünya nimetlerini vaad eder. Thomisin anlaşmayı kabul eder ve soyunarak ormandaki diğer cadıların ayinlerine katılır” 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Cadılık ile suçlanan kişinin birtakım özelliklere sahip olması gerekmekteydi. İnsanların günahlarının fazla olmasından kaynaklı Pazar Ayini’nde çok içten dua etmesi, geceleri şeytan ile işbirliğinde olmasından dolayı uyumayıp gündüzleri uyuklaması ve vücudunun geceleri savaşa girmesinden dolayı yara bere içinde kalması cadı olarak suçlanmalarına neden olmuştur. Güzel kadınların erkekleri büyü ile kendilerine âşık etmeleri de cadı olarak suçlanmalarına zemin hazırlamıştır.

Batı kültüründeki kaynaklar incelendiğinde cadıların Batı kültüründeki en çarpıcı özelliklerinin; bebekleri öldürmek, hayvanları telef etmek, hayvanlar ve şeytan ile cinsel ilişkiye girmek, tarlaları verimsiz kılmak, salgın hastalıklar çıkarmak, eşler arasında huzursuzluk üretmek, iktidarsızlık, kısırlık ve doğal felaketlere sebep olmak, ensest ilişkilerde bulunmak ve süpürge ile uçmaktır. Şeytan ile ilişkiye girmesi ve anlaşma yapması cadının şeytan ile işbirliği içerisinde olduğunu vurgulamaktadır. Bahsettiğimiz özellikleri taşıyan ve cadı olduğuna kanaat getirilen kadınlardan cadı olduklarını itiraf etmeleri istenmiştir. Ağır işkence altında verilen itiraflar kabul edilmemiştir.

Şüphelilere cadı olduklarını itiraf etmek için üç kez hak tanınmıştır. Verilen haklara rağmen cadılığını itiraf etmeyen kişiler için birtakım deneylere başvurulmuştur. İlk olarak kişinin suda batıp batmadığı test edilmiştir. Suda batmama deneyinde eğer cadı olduğu düşünülen kişi kutsal suda batmazsa cadı demektir. İnanışa göre günah işleyen insanları yani cadıları kutsal su kabul etmemektedir.  Kutsal suda batar ise kişinin cadı olmadığı anlaşılmaktadır. Kutsal Cadıların şeytandan bir iz taşıdığı düşünülerek bu iz aranmakta şayet herhangi bir ize rastlanmış ise delme yöntemi ile kişinin acıya dayanıklılığı ölçülmektedir. Çünkü izler şeytandan gelmekte ise acı hissi oluşmamaktadır. Cadı olduğu kesinleşen kişiler Engizisyon Mahkemeleri’nde yargılanıp genellikle yakılarak öldürülmüştür 

Cadıların belirli aralıklar ile geceleri süpürgelerine binerek veya koç, domuz, öküz ya da ata dönüşen şeytanların sırtında cadılar meclisine gittiğine inanılmıştır. Cadıların toplantılarına (meclislerine) “Sabbat” denirdi.

Nitekim daha önce bahsettiğimiz Heinrich Kramer’in “Malleus Maleficarum (Cadıların Çekici)” adlı eserinde cadıların şeytan ile cinsel ilişkiye girmek için “Sabbat” denilen toplantıları seçtiği açıkça görülmüştür. Sabbat adı verilen toplantılarda dikkat çeken en önemli husus cadıların bu toplantılar esnasında şeytanı liderleri olarak görüp şeytana tapmaları ve şeytan ile cinsel ilişkide bulunmalarıdır.
Şeytan ile yaptıkları anlaşmanın sonucunda cadıların vücuduna şeytan tarafından damga bırakıldığı da görülmüştür. “Bazı söylentilere göre, iki tür toplantı olurdu: a-Sık sık yinelenen, on iki cadı (esbat) ve liderleri coven’den (şeytan) oluşan toplam on üç kişilik bir toplantı, ya da kurul. b-Birkaç ya da birçok kurulun bir araya gelmesinden oluşan toplantı (sabbat). Toplantılar her zaman için dışarıda, ıssız ve sapa yerlerde, çoğunlukla yamaçlarda ya da bir ormanlardaki açık arazilerde düzenlenirdi. Megalitik anıtların bulunduğu bölgelerde, oraları yeğlediklerine ilişkin kanıtlar vardır. Gerçekte toplanılacak yere varmadan önce bir kavşakta toplanıyor olabilirlerdi. Toplandıkları yerlerin bazıları peri efsaneleriyle bağlantılıdır. Alt şenlikler Ay’ın görünümüne göre belirleniyor olabilirdi. Toplantılar gece yarısı başlar ve sabah horozu ötmeden önce sona ererdi. Halk inanışlarından bilindiği gibi, periler de cadılar da sabah horozu öttükten sonra görünmez”

Cadıların toplandıkları meclislerde uçabilmek için krem hazırladıkları düşünülmüştür. “Cadıların hazırladığı karışımlarda kullanılan maddelerin içeriğine ilişkin yapabileceğimiz en iyi şey, Shakespeare’nin Macbeth’indeki cadıların kullandıklarından söz etmek olur. Kara kurbağasının zehri, yılan derisi, su kertenkelesinin gözü, kurbağa bacağı, yarasa tüyü, köpek dili, engerek dili, kertenkele bacağı, baykuş yavrusunun kanadı, ejderhanın pulu, kurt dişi, bir cadının mumyası, köpek balığının gırtlağı ve ağzı, keçinin safra kesesi, kaplanın bir bölümü, Habeş maymununun kanı, bir Türk’ün burnu; bir Tatar’ın dudakları, bir Yahudi’nin karaciğeri ve doğarken boğulan bir bebeğin parmağı bunların arasındadır. Kullanılan bitkiler ise, gece kazılarak çıkartılan ağı otu kökü ve ay tutulması sırasında porsuk ağacından elde edilen kıymıklardı” 

Cadılar, toplantıya tüm giysilerini çıkartarak alından ayak topuklarına kadar bedenlerinin her yanına özel bir yağdan sürerdi. “Bu yağ (insan yağı yeğlenirdi) ve önceden söz edildiği gibi uyuşturuculardan oluşurdu. Ayrıca is eklenerek siyahlaştırılabilir ve keçi ya da yarasa kanı eklenerek iğrençleştirilebilirdi hatta öldürülen vaftiz edilmemiş bebeklerin yağlarını ekleyerek (ki anlaşılan bu yaygın olarak yapılıyordu) kötü bir özellik katılırdı.
Ardından cadılar süpürgelerine binerek uçup giderdi. Teologlar, yataklarını bırakıp gidip gitmediklerini geniş bir biçimde tartışmıştır. Belki de birçoğu bir tür baygınlık geçirir ve toplantıya gittiklerini düşlerdi. Öte yandan diğerlerinin gerçekten de her biri uyuşturuculara bağlı olarak sarhoş bir durumda toplandıklarına ilişkin hiçbir kuşku yoktur. Levitasyona inananlar, toplantı yerlerine uçarak gittiklerine inanmakta zorluk çekmeyecektir” 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sonuç olarak Batı kültüründeki şeytan ve kötü ruhlu cinler ile cadının benzer özellikleri tespit edilmiştir. Cadı, tıpkı şeytan ve cinler gibi kötülüğün temsilcisi olan olağanüstü bir varlıktır. Cadı ile cinler şekil değiştirme ve diledikleri canlıya dönüşebilme özelliği ile şeytandan ayrılmaktadır. Konu ile ilgili tespit ettiğimiz diğer bir durum ise cadıların şeytanla; cinlerin insanlarla cinsel ilişkide bulunmasıdır. Cadı netice olarak şeytana tapmış ve şeytanın yardımcısı konumuna yerleşmiştir. Batı kültüründe başlangıçta kötü bir unsur olarak görülmeyen cadının şeytan ve cine benzerliği ve aralarındaki ilişki kötü bir varlık olarak algılanmasında büyük etken olmuştur. Diğer bir etken ise elbette kilise olmuştur. Reform Dönemi Avrupası’nda Katolik kilisesinin içine düştüğü durum cadılara cephe alınmasına sebep olmuştur. Reform Dönemi sonrası bir dayanak arayan insanların büyü yapanlara yani cadılara ilgi duyması kiliseyi endişelendirmiştir. Otoriteyi kaybetmek istemeyen kilise cadı avlarını meşrulaştırmış ve Engizisyon Mahkemleri’nde cadıların yargılanmasını talep etmiştir. Orta Çağ Avrupa’sında birçok insan cadılık ile suçlanmış ve yakılarak öldürülmüştür.

Batı kültüründe cadıların çoğunlukla kadın olmasının sebebi ataerkil toplumdan kaynaklanmıştır. Cadı kadınlar, erkekler tarafından ötekileştirilen zayıf varlıklar olmayı kabul etmemiştir. Cadı kadınlar, güç otoritelerini reddetmiş ve bağımsız olarak hareket etmiştir. Cadı kadınlar, çirkinlik kaygısı taşımamışlardır. Cadı kadının çirkinlik kaygısı taşımaması ataerkil düzene ters düşen bir durum olmuştur. Ataerkil topluma ters düşen kadınların (özellikle ebeler ve şifacı kadınlar) bilgeliği anlaşılamamış ve korkuya neden olmuştur.
Kadınların bu özelliklerini açıklayamayan ataerkil toplum cadı olduğunu iddia ettikleri kişileri şeytanî bir unsur olarak görmüştür. Bunun sonucunda da yüzyıllar boyunca cadılığa karşı cephe alınmış ve yargılanan insanlar öldürülmüştür. Cadıların yargılanarak öldürülmeye başlandığı ve son bulduğu zamana dek cadı diye suçlanıp öldürülen insanların sayısı kesin olarak bilinmemektedir.

Akın, H. (2010b). Ortaçağ Sonları ve Yeniçağ Başlarında Avrupa’da Çocuk
Cadılar ve Çocuk Cadı Avı. Ankara: Phoenix Yayınevi.
Akın, H. (2011). Ortaçağ Avrupa’sında Cadılar ve Cadı Avı. Ankara: Phoenix
Yayınevi.
Akın, H. (2014). Johann Weyer ve Melankolik Cadılar. Tarih Okulu Dergisi, 20
(7). 391-414.

Crow, W. B. (2006). Büyücülüğün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi. Çev. Fulya
Yavuz. İstanbul: Dharma Yayınları.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...