nevermore Oluşturma zamanı: Nisan 24 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 24 Antik Dönem’de bitkilerin çiçekleri, yaprakları, kökleri, yağları ya da sıvıları tedavi amaçlı kullanılmıştır. Bitkisel tedavinin (herbal) yanında parfümeride ve zehir yapımında da bitkilerden yararlanılmıştır. Bitkisel tedavilerde büyü ve dini inanç, teşhiste ve tedavilerin uygulanmasında iç içe olan önemli unsurlardan olmuştur Mezopotamya’daki kil tabletlerden edinilen bilgilere göre; mersin ağacı, şeytanotu, kekik, söğüt, armut, köknar, incir, hurma, haşhaş, banotu, meşe mazısı, nane, rezene, safran, adamotu ve hardal gibi bitkiler tedavi amaçlı kullanılmaktaydı. Bu bitkiler bütün halinde ya da toz edilerek saklanıyor, Sümerler ve Akadlar zamanında bira ve süt gibi sıvıların içinde eritilerek ilaç haline getiriliyordu Mezopotamya’da hastalıkların tanrılar tarafından insanlara bir ceza olarak verildiğine inanılıyor, teşhis ve tedavilerde kâhinlere, rüya yorumu gibi uygulamalara başvuruluyordu Antik Mısır’a ait papirüslerde (Ebers Papirüsleri M.Ö. 1553-1550) bitkisel ilaç yapımında kullanılan bitkilerin hangileri olduğu kayıt altına alınmıştır. Bunlar; haşhaş, keten, myrrh, hint yağı, kimyon, kişniş, sinameki, kına, ardıç, aloe, huş, acımarul, adasoğanı, banotu, çiğdem, hardal, incir, centiyane, mürver, nar kabuğu, pelinotu, safran, sakız, sarısabır, soğan, sarımsak, tarçın, terementi ve üzüm gibi bitkilerdir Antik Mısır tapınakları ve mezarları bitki kullanımı ile ilgili ipuçları vermektedir. Mumyalamada ve diğer alanlarda kullanılan parfüm, esans ve yağlar temelde bitki kökenliydi Mumyalamadan önce yapılan tahnit işleminde iç organlar temizlenirken çeşitli otlardan yararlanılmakta, ceset mumyalanırken ise güzel kokular ve ağaç ya da çalılardan elde edilen reçinelerle sarılmaktaydı Mısır’da kullanımı bilinen bitkisel ilaçlar zaman içerisinde Nubia ve Kuzey Etiyopya’da daha sonra Akdeniz çevresine, Babil’e, Suriye’ye, Lübnan’a, İran’a ve Ermenistan’a yayılmıştır Hatta Grek mitolojisindeki tanrı Asklepios’un gerçekte bir insan olduğu, Mısır’daki Memfis’in yerlisi olup Mısır’daki tıp bilgisini Yunanistan’a taşıdığı söylenmektedir Hitit tabletlerinde bitkisel ilaçlara ‘’waşşi’’ adı veriliyor ve bitkisel ilaçlar sihirle birlikte kullanılıyordu. Bu tabletlerde adamotu, alıç, aksırıkotu, arpa, badem, banotu, buğday, defne, dişotu, hardal, haşhaş, kayısı, köknar, mazı, mersin, meyankökü, safran, sarımsak, sedir, selvi, soğan, üzüm ve zeytin gibi Anadolu bitkilerine rastlanmaktadır Homerik destanlar da bitkisel ilaç kullanımı hakkında bilgiler verilmektedir. İlyada’da Asclepios’un iki oğlu Podalirios ve Machaon, Trojalılar tarafından yaralanmış olan askerlerin yaralarını iyi ederken tasvir edilmektedir. Odysseia’da Helena, Grek askerlerinin kadehlerine onların uzun süren evden ayrılıklarını unutturan bir bitki özütü doldurmaktadır. Bu bitki bir cins haşhaş olabilir. Girit uygarlığının haşhaş kullanımı pişmiş toprak kaplar üzerindeki figürlerden bilinmektedir Bu kaplarda haşhaş kapsülleri aynı günümüzde olduğu gibi çizilmektedir ve uyuşturucu etki bundan sonra ortaya çıkmaktadır. Ancak Odysseia’da bahsedilen bitkilerin gösterdikleri etkilerin tümü hayali olabilir. Mesela molu ve lotus bitkileri hakkında söz edilen durumlar gerçekçi değildir. Söz gelimi lotus yenildiğinde kişi ülkesini unutmaktaydı, molu yendiğinde ise Odysseus Circe’nin büyülerine karşı koyabiliyordu Tragedya ve komedyalarda da bitkilerin etkilerinden bahsedilmiştir. Nitekim Sophokles’in (M.Ö. 496-406) bugün elimize ulaşamamış olan “Kök Sökücüler” tragedyasında Medea’nın ölümcül derecede zehirli bir bitki olan Thapsia Garganica içmesi anlatılmaktadır Aristophanes (M.Ö. 437-385) ise bir komedyasında doğum kontrolünden bahsederek bunu mizahına yansıtmıştır. Sedefotu (Ruta Graveolens) bu amaçla kullanılmıştır ve bu bitkinin kaynatılarak içilmesi adet görmeyi (dekoksiyon) takiben hem hamileliği engellemekte hem de bir hamilelik söz konusu olmuşsa düşük yapmayı mümkün kılmaktaydı Antik Dönem’de bazı bitkiler biyolojik silah (zehirleyerek öldürme) ya da panzehir (antidot) amacıyla da kullanılmıştır. Plinus’un tedavilerde anlattığı “theriac” bir zehir antidotu idi. Bu isim Trajan zamanında Pontus Kralı Mithridates Eupator’un (M.Ö. 135-63) panzehirine verilen isimdi. Mithridates Eupator toksikolojinin en iyi bilinen kişileri arasındadır. Kendisine giderek artan dozlarda zehir vererek sonunda zehirlere karşı etkisiz bir hale geldiğine inanılmaktadır. Pergamon kralı III. Attalus (M.Ö. 170 133), baldıran ve noel gülü (helleborus) gibi zehirli bitkileri, arkadaşlarını ortadan kaldırmak için kullandı. Roma İmparatoru Hadrian (117-138) da aynı şekilde bu zehirli bitkileri düşmanlarına karşı kullanmıştı Grek dünyasında Kök Sökücüler (rhizomatistler) adı verilen bir grup insan, bitki köklerinin bazılarını (öksürükotu kökü) gün doğumunda, bazılarını (ban otu) ay ışığında belirli ritüeller eşliğinde toplardı. Grek hekimler, Kök Sökücüler tarafından yıllar boyu toplanan bitkileri ilaç olarak kullanmaktaydı. Bu bitki ve kökleri tıpta olduğu kadar büyücülükte de kullanmak için toplamışlar ve bir müddet sonra bunları n etkileri hakkında zengin bilgi sahibi olmuşlardı Sonraki yıllarda Aristo’nun öğrencisi ve ilk botanik bilimci olan Theophrastus (M.Ö. 371-287), insanlık tarihinde ilk kez çiçekli ve çiçeksiz bitkileri birbirlerinden ayırmıştır. Theophrastus, her bitkinin bazı kendine has özellikleri olduğunu aktarmış ve bu bilgiler daha sonraki bitkisel tedavilerin (herballerin) oluşturulmasında temel olmuştur Bitkisel ilaçları hastalarının tedavisinde kullanan Mantias (M.Ö. 165-90), her ne kadar bitkisel tedaviler uygulasa da ‘’Tedavi, tanrının eliyle gerçekleşmektedir’’ diyerek bitkisel tedavinin arkasında tanrının gücünün etkili olduğunu ifade etmiştir Klasik Grek-Roma dönemlerinde hastalıkların tedavisinde ve sağlık alanında kullanılan bitkilere bakıldığında genel olarak; jensiyen otu, karakafes otu, hint yağı, rezene, keten tohumu, şeytan otu, ardıç, safran, silphium, defne, acıpelin otu ve ebe gümeci gibi bitkilerin kullanıldığı görülmüştür. Jensiyen otu, yengeç külü ve bir esansla karıştırılarak kuduz köpek ısırığının tedavisinde; Karakafes otu bronşiyal hastalıkların tedavisinde; zehirli bir bitki olan Hint yağı ise uygun dozlarda kullanıldığında bağırsak gevşetici (laktasif) ve bağırsak temizleyici (pürgatif) olarak kullanılmaktaydı. Rezenenin sapları gıda olarak kullanılırken tohumları ise mide ve bağırsak gazlarını giderme tedavisinde kullanılmaktaydı. Keten tohumu bağırsak gevşetici, öksürük kesici ve balgam söktürücü olarak kullanılırken aynı zamanda yanıklarda lapa yapımında da kullanılmıştır. Şeytanotunun köklerinden bir zamk elde edilmekte; spazm çözücü, balgam söktürücü ve bağırsak gazlarını gidermede kullanılmakta; histeriyi çözmekte, besin alerjisinde ve adet öncesi sıkıntıları gidermekte kullanılmaktaydı. Ardıç meyveleri antiseptik amaçlı, bağırsak gazlarını gidermede ve iltihap engelleyici olarak kullanılmaktaydı. Safran bitkisinin dişi organlarından boya elde edilmekte; bağırsak gazlarını giderici, kan dolaşımını arttırıcı amaçlı kullanılmaktaydı. Acıpelinotu iç kanamaları durdurmak için kullanılırken, ebegümeci göğüs yumuşatıcı amaçlı ve gargara yapmak için kullanılmaktaydı Silphium bitkisi, Kyrene (Shattah/Libya) kentinde M.Ö. 6. yüzyılın yarısından sonraki dönemlerde basılan sikkelerde ön yüzde kullanılmış ve bir kent sembolü olmuştur . Küçük yaprak ve sarı çiçeklerden oluşan bu bitki tat verici olarak mutfakta kullanılmakla birlikte soğuk algınlığında, boğaz yumuşatıcı ve öksürük tedavilerinde kullanılmaktaydı Siphium bitkisinin, Theoprastus’un belirttiği gibi doğum kontrolünde de kullanıldığı bilinmektedir Lokman BAĞCIVAN 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.