Jump to content

Nutuk Bölüm 16


vhercle

Önerilen Mesajlar

CUMHURIYET'IN ILANI KARARINI NEREDE VE KIMLERE SÖYLEDIM

Yemek sirasinda : "Yarin Cumhuriyet ilân edecegiz" dedim. Orada bulunan arkadaslar, derhal düsünceme katildilar. Yemegi biraktik. O dakikadan itibaren, nasil hareket edilecegi konusunda kisa bir program yaparak arkadaslar i görevlendirdim.

 

Yaptigim programin ve verdigim talimatin uygulanisini göreceksiniz!

 

Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânina karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaslarimi davet ederek onlarla görüsüp tartismaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onlarin da aslinda ve tabiî olarak benim gibi düsündüklerinden süphe etmiyordum. Halbuki, o sirada Ankara'da bulunmayan bazi kisiler, yetkileri olmadigi halde, kendilerine haber verilmeden, düsünce ve rizalari alinmadan Cumhuriyetin ilân edilmis olmasini bize gücenme ve bizden ayrilma sebebi saydilar.

 

CUMHURIYET'IN ILANI ILE ILGILI KANUN TASARISINI ISMET PASA'YLA BIRLIKTE HAZIRLADIK

O gece birlikte oldugumuz arkadaslar erkenden ayrildilar. Yalniz Ismet Pasa Çankaya'da misafirdi. Onunla yalniz kaldiktan sonra, bir kanun tasarisi müsveddesi hazirladik. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teskilât-i Esasiye Kanunu (Anayasa)'nun devlet seklini tespit eden maddelerini su sekilde degistirmistim : Birinci maddenin sonuna "Türkiye Devleti'nin hükûmet sekli Cumhuriyettir" cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi su yolda degistirdim : "Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafindan idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrildigi idare kollarini Bakanlar vasitasiyla yönetir."

 

Bundan baska Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun temel madelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddelerle de degistirilerek ve açikliga kavusturularak su maddeler yazildi :

 

"Madde - Türkiye Cumhurbaskani Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafindan ve kendi üyeleri arasindan bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaskanligi görevi yeni Cumhurbaskaninin seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaskani yeniden seçilebilir."

 

"Madde - Türkiye Cumhurbaskani devletin baskanidir. Bu sifatla lüzum gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na baskanlik eder."

 

"Madde - Basbakan, Cumhurbaskani tarafindan ve Meclis üyeleri arasindan seçilir. Diger bakanlar, Basbakan tarafindan ve yine Meclis üyeleri arasindan seçildikten sonra Cumhurbaskani tarafindan hepsi birden Meclis'in onayina sunulur. Meclis, toplanti halinde degilse, onaylama, Meclis'in toplantisina birakilir."

 

Bu muddelere, komisyonda ve Meclis'te din ve dil ile ilgili bildiginiz bir madde de eklenmistir.

 

29 EKIM 1923 GÜNÜ HALK PARTISI'NDE YAPILAN GÖRÜSMELER

Saygideger Efendiler, simdi isterseniz yüksek hey'etinize 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara'da geçen olayi kisaca anlatmaya çalisayim.

 

Pazartesi günü saat 10.00'da Halk Partisi grubu, Grup Yönetim Kurulu Baskani Fethi Bey'in baskanliginda toplandi. Bakanlar Kurulu üyelerinin seçimi görüsmelerine baslandi.

 

Baskan - Yönetim Kurulu, hazirlik niteliginde olmak üzere, Genel Kurul'a sunulmak üzere bir Bakanlar Kurulu listesi hazirladi. Yönetim Kurulu, kesin bir sey tespit etmis degildir. Karar saygideger kurulumuzundur. Kabul ederseniz okunsun, sözleriyle, Genel Kurul'a, Baskanliginda Fuat Pasa'nin bulundugu bir hükümet listesi sunar. Okunan bu listede Iktisat Bakanligina aday gösterilen Celâl Bey (Izmir) söz alarak Bakanlar Kurulu'nun önemini belirtmis ve kendisinin seçilmesini teklif etmis. Özellikle "bu listede adlari görülen kimseler çekilenlerden daha kuvvetli degildir. Bizden refah ve islahat isteyen bir millet vardir. Herhalde yeniler eskilerden daha kuvvetli olmalidir. Seçimde acele etmeyelim. Hele Hükumet Baskani'ni seçerken iyi düsünelim" görüsünü ileri sürmüs.

 

Saip Bey (Kozan) - Meclis Baskanligi'na Fethi Bey, Basbakanliga Ismet Pasa seçilmelidir, demis.

 

Ekrem Bey (Rize) - Yeni hükumet eski hükumetin boslugunu doldurabilecek mi? Reis Pasa Hazretleri, mümkünse bu konudaki düsüncelerini ifade buyursunlar; aydinlanalim (ben o sirada Meelis'te bulunmuyordum) seklinde kontismus.

 

Zülfü Bey (Diyarbakir) - Yetki Parti Meclisi'nindir. Bu hak, grup Yönetim Kurulu'nun degildir. Parti Meclisi toplansin! .. isteginde bulunmus...

 

Mehmet Efendi (Bolu) - Seçilecek hükûmet ancak bir ay dayanabilir. Hükûmetin böyle sik sik degismesi, memleket ve milleti kötü ve güç bir duruma sürükler. Hükûmet istifa sebebini açikça anlatmazsa herhangi bir hükûmet seçimine katilmam. Önce sebebi anlayalim sonra seçim yapalim.

 

Faik Bey (Tekirdag) - Listede gösterilen isimler öncekilerden daha kuvvetli degildir. Parti Meclisi toplanip bu meseleyi halletsin.

 

Vasif Bey ( Saruhan ) - ( Ismet Pasa'nin hizmetlerinden bahsettikten sonra) Memleketi, milleti niçin birakiyor? Liderlerimiz bizi aydinlatmamistir. Sayin Baskaniniz (beni kastetmis olacak) bizi niçin aydinlatmiyor, demis ve uzun bir konusma yapmis.

 

Necati Bey (Izmir) - Memleketin güvendigi kimselerin bizi birakip aynlmalarini kabul edemeyiz. Sayin Baskanimiz bizi aydinlatsin ve uyarsin. Içeriye ve disanya karsi kuwetli bir hükûmete kesinlikte ihtiyacimiz vardir.

 

Baskan Fethi Bey - Yönetim Kurulu'nun yaptigi bu liste ne Pasa'nin ve ne de Yönetim Kurulu'nundur, seklinde bir açiklama yapmayi gerekli bulmus.

 

Doktor Fikri Bey ( Ertugrul ) ( 215 ) - Vasif v Necati Bey'lerin düsüncelerine katilinm. Memleket sütliman degildir. Memleket idaresi gelisigüzel yapilacak bir seçime terk edilemez. Kuvvetli sahislardan kurulu bir hükûmet seçilmelidir.

 

Recep Bey (Kütahya) - Arkadaslar sözlerini bitirsinler, sonra Gazi Pasa Hazretleri söylesinler (Henüz toplantida degildir).

 

Ilyas Sami Bey (Mus) - Sayin Baskanimiz Gazi Pasa Hazretleri düsüncelerini ifade buyursunlar. Bunalimin dogdugu gün giderilmesi daha yararhdir. Erteleme siddetlenmesine yol açar. Bir Hükûmet Baskani seçelim. Yirmi dört saatlik bir süre taniyalim. Arkadaslarini bulsun. Kuvvetli bir hükumet kurulsun.

 

Abdurrahman Seref Bey ( rahmetli Istanbul Milletvekili) - Bazi arkadaslar telâs ediyorlar. Bu her memelekette görülen bir seydir. Hepimizin amaci vatanin saadetidir. Bir makine kurup tikir tikir isletemiyoruz. Bu da dogru. Kuwetli bir hükumeti nasil bulmali hastaligi nasil kesfetmeli? Teskilât-i Esasiye Kanunu'muzu göz önüne alalim. Hükumetin görevini belli edelim. Meclis, göri.islerini söylesin. Ondan sonra Reis Pasamiz da görüslerini ifade buyursunlar. Bir sonuca varalim. Herkes bir ise yarar. Herkesi yaradigi iste kullanmali. Sahislardan söz etmeyelim. Vatanin yüksek çikarlarinda birlikteyiz. Reis Pasa Hazretleri görüslerini ifade buyursunlar.

 

Eyüp Sabri Efendi (Konya) - Ne olursa olsun bir seçim zarureti ile karsi karsiya bulunuyoruz. Bundan önceki Hükumet üyelerinin, yeniden seçilmis olsalar bile kabul etmeyeceklerine karar verdiklerini isitiyoruz. Yüce Meclis bu karari kaldirmalidir.

 

Recep Bey (Kütahya) - Üç esasli noktaya dokunacagim. Birincisi sekil, ikincisi çalisma eksikligi, üçüncüsü manevî birligimizde açilan gediktir. Sekillerde eksiklik olursa iyi bir sonuç vermez. Eldeki listede yer alan degerli arkadaslar hangi zamanda hangi sartlar altinda çalisacaklardir; belli degil. Kuvvetli bir sahsin kencii arkadaslarini bularak bir hükûmet kurmasi gerekir. Recep Bey, özellikle bu son nokta üzerinde uzun bir konusma yapmis ve açiklamalarda bulunmus.

 

Talât Bey (Ardahan) - Recep ve Abdurrahman Seref Bey'ler pek güzel açikladilar. Hükumet Baskani'nin görevi nedir? Görev ve yetki Kanununu hâlâ çikarmadik. Gazi Pasa Hazretleri bizi aydinlatmak lutfunda bulunsunlar, demis.

 

BEN GENEL BASKAN OLARAK MESELENIN ÇÖZÜMÜNE MEMUR EDILDIM

Baskan bundan sonra görüsmenin yeterligini oya koymus. Görüsme yeterli görüldükten sonra birtakim önergeler okunmus. Bunlardan Kemalettin Sami Pasa'nin önerisi kabul edilmis. Bu önergeyle, ben Genel Baskan sifatiyla meselenin çözüme baglanmasi için Parti Meclisi tarafindan görevlendiriliyordum.

 

Görüsmeler sirasinda Çankaya'da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Pasa'nin önergesinin kabul edilmesi üzerine, toplantiya davet edildim. Toplanti salonuna girer girmez dogruca kürsüye çiktim ve kisaca su görüs ve teklifi ortaya attim.

 

"Efendiler! dedim, Hükumet üyelerinin seçiminde görüs birligi saglanamadigi anlasilmistir. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacagim çözüm yolunu arz ederim."

 

Baskan Fethi Bey, teklifi oya koydu. Kabul edildi.

 

Efendiler, bu bir saat içinde, gereken kimseleri Meclis'teki odama davet ederek onlara 28/29 Ekim gecesi hazirladigim kanun tasarisini gösterdim ve kendileri ile görüstüm.

 

28/29 EKIM GECESI HAZIRLADIGIM KANUN MÜSVEDDESINI TEKLIF ETTIM

Saat 13.30'da Parti Genel Kurulu yeniden Fethi Bey'in baskanliginda toplandi. Ilk söz bendeydi. Kürsüye çiktim ve su konusmayi yaptim :

 

"Saygideger arkadaslar, üzerinde durdugumuz meselenin çözümünde karsilasilan güçlüklerin sebebi, bütün arkadaslarca anlasilmistir sanirim. Eksiklik ve yanlislik uygulamakta oldugumuz usul ve sekildedir. Gerçekten de, yürürlükteki Teskilât-i Esasiye Kanunu'na göre, bir hükümet kurmaya tesebbüs ettigimiz zaman, bütün arkadaslarin her biri bakanlari ve hükûmeti seçmek mecburiyeti ile karsi karsiya kaliyor. Hepinizin birden hükûmet üyelerini seçmek zoriinda kalmanizda görülen güçlügün giderilmesi zamani gelmistir. Geçen dönemde de ayni sekilde güçlükle karsilasiliyordu. Görülüyor ki, bu usul bazan birçok karisikliklara yol açiyor. Yüksek hey'etiniz bu güçlügün çözülmesi için beni görevlendirdi. Ben de bilginize sundugum bu görüsten hareket ederek düsündügüm sekli tespit ettim. Onu teklif edecegim. Teklifim kabul edilirse kuvvetli ve kendi içinde uyumlu bir hükûmet kurmak mümkün olacak tir. Devletimizin sekil ve niteligini tespit eden ve hepimiz için bir gaye olan Teskilât-i Esasiye Kanunu'muzun bazi noktalarina açiklik kazandirmak gerekir. Teklif sudur dedikten sonra, bilinen tasariyi okutmak üzere kâtip beylerden birine uzatarak kürsüden ayrildim.

 

Teklifimin niteligi anlasildiktan sonra tartismalar basladi.

 

Sabit Bey (Erzincan) - Hükûmetin bu sekilde kurulmasi usulünün lehindeyim. Ancak, Teskilât-i Esasiye Kanunu'nda degisiklik yapilmasi teklifi ile bugünkü bunalimi çözmek mümkün degildir. Biz simdi bir Basbakan seçelim. Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun degistirilmesini sonra düsünürüz, dedi.

 

Hâzim Bey (Nigde) - Su görüsü ileri sürdü : Teskilât-i Esasiye Kanunu'nu biz yapabilir miyiz? Sanirim ki yapamayiz. Yetkimiz varsa, bu partide olmaz. Partide görüsüldükten sonra açik oturumda kimse söz söyleyemiyor. Millet varligini ilgilendiren kanunlarin burada kesin bir sekilde tespit edilmesine taraftar degilim. Bu gibi kanunlar açik oturumda ve serbestçe görüsülmelidir. Biz, her seyden önce hükûmet bunalimina bir çare bulalim.

 

Yunus Nadi Bey, Hâzim Bey'e su yolda cevap verdi : Hangi memleket ilk defa Teskilât-i Esasiye Kanunu yaparsa, o is için bir kurucu meclis kurmustur. Bizde ise bu gibi meselelerde ayrica bir kurucu meclis kurulacagi açikça belirtilmemistir. Bizde her zaman bu gibi degisiklikler olmustur. Bizden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu yolda yürümüstür. Buna yetkimiz vardir. Kararsizlik gösterilmesin. Simdi biz, hükûmet bunaliminin çözümünü Reis Pasa Haziretleri'ne biraktik. O da bize bu teklifi getirdi. Bu teklifte yer alan usulü bütün arkadaslar ayri ayri düvünmüstür. Simdi buna kesin bir sekil vermek gerekir. Teklif edilen sekil, zaten vardir. Buna bir açiklik verip daha belirli sekilde tespit edecegiz.

 

Vehbi Bey (Balikesir) - Bizim, simdiye kadar görüsüldügünü isittigimiz Teskilât-i Esasiye Kanunu hakkinda bir bilgimiz yoktur. Gerçi gazetelerde gördük, ama bu yeter mi? Bu bakimdan biz, bu konuyu bir bütün olarak görüsmek üzere daha sonraya birakip önce bunalima bir çare bulalim.

 

Halil Bey - Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun degistirilerek yeniden yapilmasina yetkimiz vardir. Fakat yapilacak bu degisiklikler, gerçekten vatan ve milletimizin saadetini saglayabilecek midir? Bunu söylemek gerekir. Bunu, hukukçu, hukuk bilgini olan arkadaslarimiz gelip açiklasinlar. Açiklama yapilmadikça bu meselenin derhal halledilmesine taraftar degilim.

 

Üyelerden biri - Teskilât-i Esasiye Kanunu öyle gelisi güzel düzeltilemez.

 

Hamdullah Suphi (Istanbul) - Dört yil önce, bakanlarin ayri ayri seçilmelerinin zararlarini söylemistim. Bugün de ayni durum basgösterdi. Gazi Pasa'nin teklifine gelince, bu yeni degildir. Dört yil önce yapilan bir kanunun daha açik olarak ifadesinden ibarettir. Durum böyle olunca, degisiklik aleyhinde söz söyleyecekler gelsinler düsüncelerini açiklasinlar. Fakat zamanimizin uzun uzadiya beklemeve tahammülü voktur.

 

Ragip Bey (Kütahya) - Kanunlarin en iyisi sartlardan ve ihtiyaçtan dogmus olanidir. Ihtiyaç ise meydandadir. Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun tamamlanmasi ve açikliga kavusturulmasi gerekir. Teklifin derhal görüsülmesine geçelim.

 

Adalet Bakani rahmetli Seyit Bey - Teklif edileii sekil yeni bir sey degildir. Yürürlükteki Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun, açikliga kavusturulmasi ve buna göre tespitidir. Kanunlar ihtiyaçtan dogar teorik görüslerden kaynaklanmaz. Zaman ve olaylar her seye hâkimdi. Gelisme kanunu, degismez kesin bir kuraldir. Teklif edilen sekilde bir yenilik yoktur. Yürürlükteki sekli daha açik ve belirli bir sekilde ifade edersek, elbette millet ve memleketimizin yararina daha uygun olarak hareket etmis oluruz.

 

HÜKUMETIMIZIN SEKLI MUTLAKA CUMHURIYET OLACAKTIR

Rahmetli Seyit Bey'in görüsüne Abidin Cumhuriyet Bey (Manisa) su cevabi verdi : - Önce hükumet bunalimina çözüm getirelim.

 

Eyüp Sabri Efendi (Konya)'nin görüsü söyleydi : Biz Gazi Pasa Hazretleri'ni hakem yaptik. Bizim Teskilât-i Esasiye Kanunu'nu degistirmeye yetkimiz yok demek, gayrimesru oldugumuzu kabul etmek demektir. Meclisin Teskilât-i Esasiye Kanunu'nu degistirme yetkisi meydandadir. Hükûmetimizin sekli mutlaka Cumhuriyet olacaktir.

 

Bundan sonra Ismet Pasa söz alarak su yolda bir konusma yapti :

 

Parti Baskani'nin teklifini kabule ihtiyaç kesindir. Bütün dünya, bizim bir hükumet sekli görüstügümüzü biliyor. Bu görüslerimizi bir sonuca baglayip açiklamamak, güçsüzlügü ve karisikligi sürdürmekten baska bir sey degildir. Bir tacrübemden söz edeyim. Avrupa diplomatlari bu konuda beni uyardilar. Devletin baskani yoktur, dediler. Simdiki idare seklinize göre baskan, Meclis Baskani'dir. Demek ki siz, bir baska baskan bekliyorsunuz. Avrupa'nin düsüncesi iste budur. Oysa, biz böyle düsünmüyoruz. Millet, hâkimiyetini ve mukadderatini fülî olarak eline almistir. O halde bunu hukukî olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz. Cumhurbaskani olmadan Basbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuz olur. Bunda süpheye yer yoktur. Basbakanin seçilebilmesi için, Gazi Pasa Hazretleri'nin teklifinin kanunlasmasi gerekir. Genellesmis olan bir zaafin sürdürülmesinin anlami yoktur. Partinin bütün millete karsi yüklendigi sorumlulugun gereklerine uygun olarak hareket etmek zarurîdir

 

Ismet Pasa'dan sonra, rahmetli Abdurrahman Seref Bey'in konusmasinda su sözler yer aliyordu :

 

Hükûmet sekillerinin teker teker sayilmasina gerek yoktur. Hâkimiyet kayitsiz sartsiz milletindir, dedikten sonra kime sorarsaniz sorunuz, bu Cumhuriyettir. Dogan çocugun adidir. Ama bu ad, bazilaruia hos gelmezmis, varsin gelmesin.

 

Bundan sonra Yusuf Kemal Bey, teklifin kabul edilmesi gerektigi hususunda uzun bilgiler verdi ve bunun derhal kanunlasmasi için gerekli islemin tamamlanmasini teklif ederim dedi.

 

TEKLIFIM PARTI GRUBU'NDA VE HEMEN ARKASINDAN MECLISTE GÖRÜSÜLDÜ VE "YASASIN CUMHURIYET" SESLERI ARASINDA KABUL EDILDI

Abdullah Azmi Efendî'nin, "meselenin önemi meydandadir. Görüsme devam etsin" diye yükselen itirazina ragmen yeterlik teklifi kabul edildi. Ondan sonra teklifimin bütünü ve arkasindan da maddeler birer birer okunarak görüsüldü ve kabul edildi.

 

Efendiler, Parti Grubu toplantisina son verildi ve hemen Meclis toplantisi açildi. Saat 18.00 idi. Kanun teklifi, Kanun-i Esasî Encümeni tarafindan usulen incelenip tutanagi hazirlanirken, Meclis diger bazi islerle mesgul oldu. Sonunda, Baskanlik kürsüsünde oturan Baskan Vekili Ismet Bey (Pasa) Meclis'e su bilgiyi verdi :

 

"Kanun-i Esasî Encümeni, Teskilât-i Esasiye Kanunu'nda degisiklikler yapilmasi ile ilgili tasarinin öncelikle ve derhal görüsülmesini teklif ediyor. "Kabul!" sesleri üzerine, tutanak okundu. Teklif edildigi gibi öncelikle görüsüldü. Nihayet, kanun, birçok konusmacinin "Yasasin Cumhuriyet!" sesleriyle alkislanan konusmalariyla kabul edildi.

 

TÜRKIYE CUMHURBASKANLIGI'NA TÜRKIYE BÜYÜK MILLET MECLISI OY BIRLIGI ILE BENI SEÇTI

Ondan sonra Cumhurbaskani seçilmesi için Meclis'te oylamaya geçildi. Toplanan oylarin sonucunu Baskanlik kürsüsünde oturan Ismet Bey (Pasa) Genel Kurul'a su sekilde bildirdi :

 

"Türkiye Cumhurbaskanligi için yapilan oylamaya yüz elli sekiz kisi katilmis ve Cumhurbaskanligina yüz elli sekiz üye, oybirligi ile Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Pasa Hazretleri'ni seçmislerdir."

 

Efendiler, seçimin hemen arkasindan Meclis'te yaptigim konusmayi tutanaklarda okumussunuzdur. Ancak, tarihî bir hatiranin canlandirilmasi için, müsaade ederseniz, o konusmami burada aynen tekrar edeyim :

 

"Saygideger arkadaslar, dünya çapiiida önemli ve olaganüstü olaylar karsisinda, saygideger milletimizin gerçek uyanikligina ve suurluluguna degerli bir belge olan Teskilât-i Esasiye Kanunu'nun bazi maddelerini açikliga kavusturmak için kurulmus olan özel komisyon tarafindan yüksek hey'etinize teklif edilen kanun tasarisinin kabûlü dolayisiyla, Türkiye Devleti'nin zaten bütün dünyaca bilinen, bilinmesi gereken mahiyeti milletlerarasi adiyla adlandirildi. Bunun tabiî bir geregi olmak üzere bugüne kadar dogrudan dogruya Meclis Baskanligi'nda bulundurdugunuz arkadasiniza, yaptirdiginiz bu görevi, Cumhurbaskani ünvaniyla yine ayni arkadasiniz, bu âciz arkadasiniza tevcih ediyorsuniiz. Bu miinasebetle simdiye kadar hakkirnda gösterdiginiz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle, yüiksek degerbilirliginizi ispat etmis oluyorsunuz. Bundan dolayi yüce hey'etinize gönlüm'iin bütün sainimiyeti ile tesekkürlerini arz ederim."

 

"Efendiler, asirlardan beri Doguda haksizhga ve zulme ugramis olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulundugu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.

 

Son yillarda milletimizin fiilî olarak gösterdigi kabiliyet, istidat ve kavrayis kendi h.akkirida kötü düsünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçegi görmekten uzak, görünüse aldanan msanlar oldugunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasiflari ve degeri, hükumetin yeni adiyla, medeniyet dünyasina çok daha kolaylikla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasinda tuttugu yere lâyik oldugunu eserleriyle ispat edecektir."

 

"Arkadaslar, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yil içinde kazandigi zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandigim çok önemli gördügüm bir noktadaki ihtiyaci arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce hey'etinizin sahsima karsi gösterdigi sevgi, güven ve destegin devamidir. Ancak bu sayede ve Tanri'nin yardimiyla, bana verdiginiz ve vereceginiz görevleri en iyi sekilde yapabilecegimi ümit ediyorum."

 

"Daima sayin arkadaslarimin ellerine çok samimî ve siki bir sekilde yapisarak, kendimi onlarin sahislarindan bir an bile uzak görmeyerek çahsacagim. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gidecegiz. Türkiye Cumhuriyeti mes'ut, muvaffak ve muzaffer olacaktir."

 

Efendiler, Meclis'çe Cumhuriyet karari 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30'da verildi. On bes dakika sonra, yani 20.45'te Cumhurbaskani seçildi. Durum, ayni gece bütün memlekete bildirildi ve her tarafta gece yarisindan sonra yüz bir pâre top atilarak ilân edildi.

 

Ilk kabinenin Ismet Pasa tarafindan kuruldugiinu ve Meclis Baskanligi'na Fethi Bey'in seçildigini biliyorsunuz.

 

CUMHURIYET'IN ILANI ÜZERINE MILLETIN DUYDUGU GENEL VE SAMIMI SEVINCE KATILMAKTAN ÇEKINENLER

Efendiler, Cumhuriyet'in ilâni, bütün milletçe sevinçle karsilandi. Her tarafta parlak sevinç gösterileri yapildi. Yalniz Istanbul'da iki üç gazete ve yalniz Istanbul'da toplanan bazi kimseler, milletin genel ve samimî olan bu sevincine katilmaktan çekindiler.Endiseye düstüler. Cumhuriyet'in ilânina önayak olanlari elestirmeye basladilar.

 

Isaret ettigim gazetelerin ve sahislarin Cumhuriyet'in ilânini nasil karsiladiklarini hatirlamak için sadece o günlerdeki yayinlari gözden geçirmek yeterlidir.

 

Meselâ ''Yasasin Cumhuriyet'' basligi altindaki yazilar bile Cumhuriyet'in kurulus ve duyurulus seklinin garip oldugunu, bunda ''sikbogaza getirilmis gibi bir durum bulundugunu ilan ediyordu. Bu yazilarin sahibi su görüsleri ileri sürüyordu : (. . . Söyle olacagi böyle olacagi söylenip dururken, diger taraftan birdenbire birkaç saat içinde, Kanun-i Esasi degisikligi yapilivermesi en yumusak deyimi ile gayritabiî bir harekettir.''

 

Bizim davranis tarzimiz nmedeniyet dünyasini anlamis, okumus, incelemis ve devlet idaresinde tecrübe kazanmis kafalardan çikacak bir muhakeme eseri'' degilmis...

 

Cumhuriyet'in ilânini Meclis'in alkislarla kabul etmesi, milletin top atislari ile kutlamasi elestiriliyor ve deniyordu ki : ''Cumhuriyet alkis ile,dua ile senlik ve donanma ile yasamaz.'' ''Cumhuriyet bir tilsim degildir.Millet Meclisi'nde bir büyü yapildi. Bundan sonra her is kendiliginden düzelecek, her derdin çaresi kendiliginden bulunacak degildir.''

 

Ben cumhuriyetçiyim diyenlerin, Cumhuriyet'in ilâni günü kaleminden çikacak sözler bunlar mi olmaliydi. En yüksek idare seklinin Cumhuriyet'ten baska bir sey olmayacagina inandigini iddia edenlerin Cumhuriyet kelimesine ''bir put gibi tapmam'' demesindeki anlam ve kasit neydi ?

 

Meclis toplanti hâlinde bulunmadigi zaman, '' Onun güven oyu verdigi bir hükûmetIn düsürülecegi seklinde asilsiz bir fikri kamuoyunda canlandirip böyle bir hak ''padisahlara bile verilmemisti. Simdi o hak,Cumhurbaskani'na mi veriliyor? '' sorusu kime ve ne maksatla yöneltiliyordu?

 

Bu yazilari yazanin maksadi, Cumhuriyet'i halka sevdirmek mi, yoksa bunun put gibi tapilacak bir sey olmadigini anlatmak miydi? Cumhuriyet bize rejim degisikligi ile birlikte zihniyet degisikligi de getiriyor mu? Kabineye girecek olan kimselere birer devlet adami kafasi hediye ediyor mu? sözleriyle daha ilk anda Cumhuriyet'in deger ve önemini azaltmaya kalkismak ''Cumhuriyetçiyim'' diyenlerden beklenebilir miydi?

 

En hafif bir rüzgârdan bile korunmasi gereken yeni dogmus bir çocugun, onu beslediklerini söyleyenler tarafindan bu sekilde hirpalanmasi dogru muydu?

 

Bu düsüncelere yer veren gazetenin baska bir sayfasinda ''Türkiye Cumhuriyeti'nin Ilâni'' basligi altinda yer alan birçok düsünceler arasinda : ''... Bu yeni merhaleye ulasan Türk milleti, acaba burada uzunca bir süre huzur içinde dinlenebilecek, burasi onun için bir canlilik ve güç kaynagi, bir rahatlik ve mutluluk kaynagi olabilecek midir? Bu merhale onun sosyal yapisini kirip dökmeden kucaklayabilecek bir çerçeve niteligi tasimakta midir? Cumhuriyet acaba olaylarin zorlamasi karsisinda çaresizlikten kaçip siginilan bir saçak alti mi olacaktir?. .'' gibi endise ve ümitsizlik veren sözlerin sirasi miydi?

 

Cumhuriyet'in ümit, rahatlik ve mutluluk getireceginden süphe ve endiseye kapilan kimse, ümit, rahatlik ve mutlulugu nereden ve hangi kaynaktan bekliyordu? Cumhuriyet'in, milletimizn sosyal yapisini kirip dökebilecegi ihtimali, Cumhuriyeti benimsemis olan kimselerin kafasinda nasil yer bulabiliyordu.

 

Bir baska gazeteci de, '' Efendiler, acele ediyorsunuz! '' diye bagirmaya basladi.

 

Bu gazeteci efendi, millete su yolda jurnal veriyordu : ''Bunalim yeni bir kabine kurulmasi seklinde giderilecegi yerde, aksine son günlerin bütün gürültülerine ragmen, yine kimsenin çok yakinda ilân edilecegine ihtimal vermedigi Cumhuriyet'in pek delilli ispatli, pek kesin ve pek acele olarak ortaya çikmasina sebep olmustur.

 

''Cumhuriyet ilâninin çok yakin olduguna ihtimal vermeyen yalniz kamuoyu degildi. Belki Ankara'da en önemli ve en yetkili mevkilerde bulunan bazi kimseler de böyle bir ihtimali hatirlarina bile getirmiyorlardi.''

 

Bu sözlerle itiraf edilmektedir ki, son günlerin bütün gürültüleri,Cumhuriyet'in ilânina engel olmak içinmis. . . Böyle bir maksat güdenlerin ''Kararlarin alinmasinda acelecilik'' görmeleri tabiiydi. Fakat ''memleket kamuoyunun da bu görüste, kendileriyle birlikte oldugunu'' sanmalari yanlisti.

 

Gazetesini ''balonu uçurdular ama galiba ucunu kaçiriyorlar! '' ve ''sular bosaninca dolaplar döndü ama... ne yönde?'' gibi çirkin bayagi sözlerle dolduran gazeteci efendi, seslenis ve suçlamalarina söyle devam ediyordu : ''Efendiler, devletin adini taktiniz, isleri de düzeltebilecek misiniz?''

 

Bu seslenisle baslayan yazilari, su satirlarla son buluyordu : Tek dilegimiz... ''Vatan ve millete yararli islere baslanilmasindan ibarettir.Eger dün ilân edilen Cumhuriyet'in liderleri ve o liderleri destekleyenler bunu yapabileceklerinden eminseler, biz de kendilerine - öyleyse Cumhuriyetiniz mübarek olsun Efendiler! - deriz.''

 

Bizi alay edercesine tebrik eden bu son cümleyle, yazar, Cumhuriyet'i benimsemiyor, onunla ilgisi olmadigini bildiriyordu.

 

Baska bir gazeteci yazar da, Cumhuriyet'in ilâni dolayisiyla yaptigi elestiri ve degerlendirmede : ''Bizi üzen nokta, millî önderimizin sahsi ile ilgilidir. En büyük ruhlu adamlar bile, sahsî güç sahibi olmanin çekiciligine karsi koyamamislardir'' diyor ve bu görüsünü, benim nutuklarimdan aldigi sözlerle destekledikten sonra, Amerika'ya istiklâl saglayan Washington'un, nasil çiftligine çekildigini, Amerika Meclisi'nin hiçbir sahsi dikkate almadan yalniz halkin menfaatlerini düsünerek alti yilda anayasayi nasil hazirlamis oldugunu ve ondan sonra da Washington'a nasil baskanlik verilmis bulundugunu anlatiyor ve Kanun-i Esasî'mizin bu sekilde degistirilmesinde benim önayak olmami hos görmüyor. . .

 

Bu yazar ve benzerlerinin, Cumhuriyet'in ilân seklinde ve Cumhuriyet'in esaslari ile ilgili kanunda gördükleri kusur ve eksiklikleri tenkit etmelerini samimî sayabilmek için çok saf olmak lazimdir. Eger bu yazarlar, Cumhuriyet'in ilâni günü yaygarali hücumlara baslamayip, önce Cumhuriyet'in ilânini iyi niyetle ve samimiyetle karsilamis olsalar, kamuoyunu kararsizlik ve karisikliga düsürecek sekilde degil de, Cumhuriyet in iyi yanlarini tanitici ve onun ilâninin pek yerinde oldugunu kamuoyuna telkin eden yazilar yazmis olsalardi, ondan sonra yapacaklari ''her türlü tenkidin samimiyetini iddiada hakli olabilirlerdi. Fakat gördügümüz tutum ve davranis böyle olmamistir. . .

 

RAUF BEY'IN CUMHURIYET'IN ILANI DOLAYISIYLE IKI ISTANBUL GAZETESINE VERDIGI DEMEÇ

Efendiler, Rauf Bey de bu münasebetle, gazetecilere demeç vermistir. Rauf Bey'in Cumhuriyet'le ilgili görüsünü ve millî hâkimiyetten ne anladigini ortaya koyan demecini 1 Kasim 1923 tarihlI Vatan gazetesinde okumustum. Vatan ve Tevhit gazetelerinin sahipleri ve basyazarlari ile Rauf Bey'in basbasa vererek düzenledikleri sorularla bunlarin cevaplarindan bazilarini yeniden birlikte gözden geçirelim :

 

Cumhuriyet konusunda, kamuoyunda, beklenmedik bir durumla karsilasmis olma duygusu varmis. Simdiye kadar bulundugu yüksek makamlar dolayisiyla ve Istanbul milletvekili sifatiyla Rauf Bey'in ne düsündügünü seçmenlerinin sorup ögrenmek haklari imis... Efendiler, bu soruyu düzenleyenlere biz de bir soru soralim :

 

Önce, kamuoyunun ne düsündügünü hangi yolla nasil ögrenmisler? Sonra, Istanbul seçmenleri, yalniz tek iki gazeteciden mi ibaretti; yoksa,bütün seçmenler, iki gazeteciye milletvekillerinin düsüncesini sormak için vekâlet mi vermislerdir? Yoksa bu, Rauf Bey'in : '' Seçmenlerin bu hakkini büyük bir saygiyla kabul edenlerden oldugunu, kendisini seçerken gösterdikleri yüksek güvene tesekkür borcu bulundugunu ve ona lâyik olmaya çalisacagini, kendisine verdikleri emaneti her zaman ve her yerde korumak ve en iyi sekilde idare etmek için kudret ve kabiliyetinin son kertesine kadar çalisacagina güvenmelerini'' söylemeye zemin hazirlamak için miydi? Gerçi, bir milletvekilinin seçmenleri için bu yolda konusmasi pek uygundur. Ancak, yerinde, zamaninda ve samimî olmak sartiyla! Yoksa, Curihuriyet'in ilâninda, kamuoyunun beklenmedik bir durum karsisinda birakilmis oldugu seklindeki kasitli bir soruya karsi ''seçmenlerin verdikleri emaneti her zaman ve her yerde koruyacagi ve en iyi sekilde idare edecegi'' yolunda güvence vermeye kalkismanin anlami nedir?

 

Oysa, Efendiler, 29/30 gecesi Istanbul'da geçmis olan bir olayi açiklarsam bütün millet gibi Istanbul halkinin da gerçek duygularinin ne oldugunu kolaylikla anlarsiniz. Cumhuriyet'in ilân edildigi gece, Istanbul Komutani Sükrü Nailî Pasa, Istanbul halkinin temsilcileri tarafindan, Fatih Belediyesi'nde verilen bir ziyafete davetliydi. Pasa, ziyafet sirasinda Ankara'dan resmî bir bildiri aldi ve onu uygulamaya koymadan önce Istanbul halkinin sayin temsilcilerine okudu. Bildiri suydu :''Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet ilânina karar verdi. Bunu yüz bir pâre top atisiyla ilân ediniz.''

 

ISTANBUL HALKININ TEMSILCILER CUMHURIYET'IN ILANINI NASIL KARSILAMISLARDI

Istanbul halkinin temsilcileri bu müjde ve bildiriyi büyük bir sevinç ve alkislarla karsiladilar. Derhal bütün Istanbul halki adina Komutan Pasa'yi ve birbirlerini kutladilar. Bu bakimdan, Istanbul'un sayin halki adina, Istanbul'un gerçek duygularini baska türlü göstererek demeçler vermenin ve gösterilerde bulunmanin ne kadar küstahça bir davranis oldugu meydandadir.

 

Rauf Bey, ''Bence konuyu Cumhuriyet kelimesi bakimindan ele almak dogru degildir'' sözleriyle Cumhuriyet'ten sözetmek bile istemiyor.

 

Rauf Bey'in kendi görüsü : '' Milletimizin refah ve istiklâlinin korunmasini ve aziz vatanimizin bütünlügünü saglayan rejimin en uygun rejim olacagi'' seklindedir.

 

Efendiler, bu sözler, düzenledikleri sorunun cevabi midir? Rauf Bey'e : ''Hangi hükûmet sekli en uygundur? sorusu mu sorulmustur? Eger soru bu olsaydi, o zaman Rauf Bey'in bu ifadesi yerinde bir cevap olabilirdi. Fakat ondan sonra da Rauf Bey'e söyle bir soru yöneltmek gerekirdi : Düsündügünüz rejimin adi yok mudur? Cumhuriyet rejimi, milletin refah ve bagimsizligini, vatanin bütünlügünü saglayan en uygun rejim degil midir? Eger öyle ise, uzun sözleri bir tarafa birakarak ''ben en uygun rejimin Cumhuriyet rejimi oldugu görüsündeyim''deyiver de, demagojiden kurtulalim. Çünkü söz konusu olan, Millet Meclisi'nce kanunla kabul ve ilân edilen Cumhuriyet'tir. Maksadiniz, dolayli olarak bu ilân olunandan daha uygun bir rejimin bulundugunu anlatmak ve buna isaret etmek ise, onu da söyleyiniz! O tercih ettiginiz rejim ne olabilir?

 

Rauf Bey, kendi görüsünü açiktan açiga söylemekten kaçiniyor. Bilinen birtakim nazariyelerden sözederek : ''Hükumetlerin yalniz biribirinden farkli iki ana temele dayanarak hareket ettiklerine inaniyorum; bu iki temelden biri mutlakiyet rejimidir'' diyor ve söyle bir mantik yürütüyor : '' Sözde, hükümdar, hak ve yetkisini Tanri'dan alir ve bu mesruluga dayanarak hükmünü yürütürmüs. Bu rejimin sakincalari görüldügünden milletler ihtilâl yaparak hükümdarlarin yetkilerini kisitlayip belli sartlara baglamislar... Son yillarda milletimiz de mesrutiyet mücadeleleriyle ise baslayarak, kendi isini kendi bilerek, kendi görerek, kendi karar vererek basarma hedefine dogru yürümüs; Ittihat ve Terakki, Meclis'in agir baskisindan kurtulmak için ''Besinci Sultan Mehmed'e'' Meclis'in dagitilmasi hakkini verdirmis; Vahdettin, bu haktan yararlanarak Meclis'i feshetmis; bilinen felâketler olmus; bu bakimdan mutlakiyet rejimi ve sahsî saltanat yanlisi olmak dogru degilmis.

 

Rauf Bey, ''Millet, kaderini kendinden baska bir kimseye birakmayi kendisi için küçüklük saydi'' dedikten sonra, milletin, millî hâkimiyeti kayitsiz sartsiz uygulayan Büyük Millet Meclisi'ni bir kurucu meclis olarak seçtigini ve bu seklin söz konusu edilen sekillerden ikincisi ve kendi görüsünce de en saglami ve dogrusu oldugunu '' söylüyor... Bundan sonra Rauf Bey su düsünceleri ileri sürüyordu :

 

'' Isim degisikliginin hedefi ve amaci degistirebilecegi inancinda degilim. Bundan baska, daha önceki bir hükûmet seklinin yerini alan yeni bir seklin begenilmesi ve ömürlü olabilmesi, ancak bir sartla mümkündür. O da gideni arattirmayacak sekilde halkin büyük çogunlugunun isteklerine uygun oldugunu, mutlulugunu sagladigini, vatanin seref ve istiklâlinin korundugunu göstermek ve ispat etmektir. Aksi takdirde isim degistirmekle veya üst tabakada sekil degisikligi yapmakla gerçek ihtiyaçlarin karsilanacagini sanmak, özellikle en yakin bir geçmiste gördügümüz en aci denemelerden sonra, çok büyük bir yanilma olur.

 

Efendiler, Rauf Bey'in düsünce ve görüslerini ortaya koyan bu sözler üzerinde biraz durmak isterim. Rauf Bey, yetkileri sinirsiz ve belirli sartlara baglanmamis olan, Millet Meclisi'ni de dagitabilen sahsî saltanat taraflisi degildir. Rauf Bey, öyle bir hükumet sekline taraftardir ki, o rejimde, Millet Meclisi bir kurucu meclis niteligi tasiyacak sekilde, millî hâkimiyeti hiçbir kayit ve sarta bagli kalmadan uygular. Bu sekli açikça ifade edelim. Rauf Bey demek istiyor ki, ''Cumhuriyet'in ilânindan önceki sekil en uygun hükûmet seklidir.'' Gerçekten de Rauf Bey'in uzun sözlerle tasvire çalistigi husus, 20 Ocak 1921 tarihli Teskilât-i Esasiye kanunu'nun üçüncü maddesinde yer alan hükümdür. O madde sudur : ''Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafindan idare edilir ve hükûmet Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adini tasir.''

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

CUMHURIYET'IN ILANIYLA BOSA ÇIKAN ÜMITLER

Bilindigi üzere, bu Teskilât-i Esasiye Kanunu'na göre, Meclis Baskani, Meclis adina imza atmaya, Bakanlar Kurulu kararlarini onaylamaya yetkili ve hükûmetin tabiî baskani olmakla birlikte, devletin de baskani oldugunu belirten bir kayit ve kanunî bir açiklik yoktur. Bu kanunun yapildigi günlerdeki sartlar ve genel durum dikkate alinirsa, kanunun önemli ve esasli bir noktayi ihmal etmis olmasindaki zaruret kendiliginden anlasilir. Bu ihmal, Meclis ve Meclis Hükûmeti var olmakla birlikte devlet baskanligi makaminin, padisahlik kaldirildiktan sonra kendini halifelik makaminda ortaya koyacagi düsünce ve inancinda olanlari, Cumhuriyet'in ilâni gününe kadar ümit içinde yasatti. Bu bakimdan Rauf Bey'in en dogru oldugunu iddia ettigi hükûmet seklinde, devlet baskanligini halifenin sahsinda düsündügüne süphe yoktur. Iste Cumhuriyet'in ilâni üzerine Rauf Bey'i ve kendisi ile ayni düsüncede olanlari telâs ve heyecana sürükleyen gerçek sebep, devlet baskanligi makamina Cumhurbaskani'nin getirilmis olmasidir. Aslina bakilirsa, ''Cumhurbaskani devletin baskanidir'' dedikten sonra, halifeye verilecek sifat ve yetkiyi saglamakla ugrasan, onun sevgi ve iltifatini Tanri'nin lûtfu sayarak memnun olanlarin hayal kirikligina düsmekten duyduklari üzüntü ve kaygiyi tabiî görmek gerekir.

 

Rauf Bey'in Cumhuriyet'e karsi oldugunu itiraf etmemekle birlikte, Cumhuriyet'in ilân edilmis oldugu bir günde, onun begenilip ömürlü olabilmesi için, birtakim sartlarin yerine getirildigini ispat gereginden sözetmesi, Cumhuriyet'in millete mutluluk getirecegine inanmadigini açikça göstermiyor mu?

 

Rauf Bey, yapilan isin sadece bir isim degistirmekten ve üst tabakada bir sekil degisikligi yapmaktan ibaret oldugunu söyleyerek Cumhuriyet'i ilân etmenin çocukça ve aceleye getirilmis bir hareketin eseri oldugunu anlatmaya çalisirken, ''Cumhuriyet idaresiyle gerçek ihtiyaçlarin karsilanmis olacagini zannetmek... affedilmez bir hatâ olur''demekle Cumhnuriyet rejimine ne kadar ilgisiz ve ondan ne kadar uzak oldugunu ispat etmiyor mu? Rauf Bey, son görüsünü pekistirmek üzere, en yakin bir geçmiste gördügümüz en aci tecrübeleri hatirlatiyor. Efendiler, bu türlü bir hatirlatma ile kamuoyuna ne anlatilmak isteniyor? Millet neden kandirilmak isteniyor? Bunu anlamak güç degildir, sanirim. . Rauf Bey, aklinca Devlet Baskanligi makaminin, orada halifenin oturmasi saglanincaya kadar, baska bir ünvanla baska biri tarafindan isgal edilmesini güven altina almak istiyor. Fakat bu makam isgal edilmis olduguna göre, yapilan isten geri dönülmesini saglamak için de kamuoyunu gericilige kiskirtiyor. Cumhuriyet rejiminin kabulünde affedilmez bir hatâ olabilecegini ileri süren kimseye göre hatânin neresinden dönülse kâr sayilmak tabiîdir. Rauf Bey, Cumhuriyet, seklinin kabul ve ilân edildigi noktasina temas ederken söyle diyor:''Görüsleri dagittilar. Sonra, Cumhuriyet'in bir günde kararlastirilip ilân edilmesi, halkta, sorumsuz kimseler tarafindan hazirlanan bir rejimin bir oldu bittiye getirildigi düsünce ve endisesini uyandirdi. Bu endise pek tabiî görülmelidir. Halkimizin, bundan ve geçmis olaylardan ders aldigini ve uyaniklik kazandigini anlayarak memnun olmalidir. Ben sahsen memnunum. Efendiler, Cumhuriyet rejimini bir günde kanun çikararak ilân eden Rauf Bey'in de pek güzel tarif ettigi ve vasiflandirdigi gibi ''istiklâl mücadelemizin biricik temel tasi olan ve millî hâkimiyeti kayitsiz sartsiz uygulamada gösterdigi yüksek güç ve kabiliyet ulastigi fiilî sonuçla ortaya çikmis bulunan Büyük Millet Meclisi'' idi. Söz konusu ettigi sorumsuz kimse, Meclis kamuoyunu Cumhuriyet'in ilânina yönelten ve bu konuda teklifte bulunan kimseyse, o, bendim ve onun ben oldugumu Rauf Bey 'in herkesten daha iyi anlayabilecegini kabul etmekte hatâ yoktur. Eger bunda bir yanlislik varsa, ''yillardan beri aramizda arkadaslik ve kardeslik duygularindan baska, karsilikli güven duygusunun da bulundugunu ve bana karsi yüksek saygi duygulariyla bagli oldugunu'' ifade eden Rauf Bey'in beni hiç tanimamis olduguna hükmetmek gerekir.

 

Benim tesebbüslerimi ve yaptigim isleri, halkta endise uyandirici nitelikte görmek ve sevinç gösterilerinde bulunan halk adina, gereksiz yere bunun aksini söylemek, sun'î olarak halka bu endiseleri asilamaya kalkismaktir. ''Halkin geçirdigi tecrübelerden ders aldigini ve uyaniklik kazandigini anlayarak sevinmelidir, ben sahsen memnunum'' diyen Rauf Bey'e bu münasebetle bir noktayi hatirlatmak mümkündür. Halki uyarmak ve uyandirmak için ömrünü adamis bir adama karsi böyle konusulmaz ve halkta bu duyarligin dogdugunu görmekle, kendisinin benden çok sevindigini söylemeye ne hakki ne de yetkisi vardi. Rauf Bey, bütün vatani düsmanlara isgal alani yapabilecek Mondros Ateskes Anlasmasi'nin stratejiyle ilgili maddesini bir oldubitti seklinde kabul ettigi zaman , milletin nasil kan aglayip iztirap çektigini duyabildi mi? Son zamana kadar, hattâ Cumhuriyet'in ilâninin ertesi günü bile, resminin altina, taraftarlarinin ''Mondros Ateskes Anlasmasi'ni imzalayan fakat Lozan Antlasmasi ile de öcünü alan Rauf Bey'' yazisini yazarak durmadan propagandasini yaptiklari bu zat, Türk milletinin gerçek emellerini, samimî duygularini bizden çok anladigini, o emeller ve duygularla bizden daha çok ilgili ve iliskili bulundugunu iddiaya kadar varmamalidir.

 

Rauf Bey, demecinin bir yerinde diyor ki : '' Sorumlu devlet adamIari, bu gerçekler (yani Cumhuriyet ilâninin gerekçeleri) üzerinde en yetkili görüsme ve karar makami olan Yüce Meclis vasitasiyla milleti aydinlatacak ve zihinlerdeki endiseleri giderecektir. Kamuoyunun bunu bilmesi tabiî bir haktir.'' Efendiler, bu sözlerde mantik yoktur. Bir kere Rauf Bey de demiyor mu ki, ''millî hâkimiyeti kayitsiz sartsiz uygulayan Meclis''tir. O halde hangi sorumlu devlet adamlari, Millet Meclisi'ni, almis ve gerekçesi ile birlikte yayinlayip ilân etmis oldugu pek mesru ve yüce bir karardan dolayi sorguya çekecektir? Bir memlekette bir toplumda bir inkilâp yapildigi zaman, elbette onu gerektiren sebepler vardir. Ancak, o inkilâbi yapanlar, inanmak istemeyen inatçi hasimlarini inandirmaya mecbur mudur? Elbette Cumhuriyet isteyenler de ona karsi olanlar da vardi. Isteyenler ne için ve ne gibi düsünce ve görüslere dayanarak Cumhuriyet'i ilân ettiklerini, ona karsi olanlara anlatsalar, kendi düsünce ve görüsleriyle, yapilan islerin dogru oldugunu onlara ispat etmek isteseler bile, onlari bu kasitli direnmelerinden vazgeçirecekleri, kabul edilebilir mi? Elbette Cumhuriyet taraftarlari muktedir iseler, ülkülerini, herhangi bir yolla, ihtilâlle, inkilâpla veya milletçe benimsenen daha baska yollara basvurarak gerçeklestirirler. Bu, ülkücü inkilâpçilara düsen bir görevdir. Buna karsi yapilan itirazlar, koparilan yaygaralar ve gerilikçi tesebbüsler ise, karsi gelenlerin yapmaktan geri durmayacaklari hareketlerdir. Cumhuriyet rejiminin ilâninda Rauf Bey ve benzerlerinin yaptiklari gibi...

 

CUMHURIYET'IN ILANI ÜZERINE HALIFE'YE YAPTIRILMAK ISTENEN ROL VE HALIFE LEHINE YAPILAN YAYINLAR

Efendiler, o günlerde Istanbul'da bulunan ordu müfettislerimiz de gazetelere demeçler vererek, çesitli vesilelerle düzenlenen ziyafetlerde nutuklar söyleyerek duygularini dile getiriyorlardi. Cumhuriyet'in ilâni üzerine Istanbul'da bazi kimseler ve bazi gazeteciler Halife'ye de bir rol yaptirmak hevesine düstüler. Gazetelerde Halife'nin istifa ettigi veya edecegi yolunda söylentiler, tekzipler (yalanlamalar) yayinlandi.

 

Sonra dendi ki : ''Haber aldigimiza göre, mesele böyle bir rivayetten ibaret olmadigi gibi, bir tekzip ile çözülebilecek kadar basit de degildir. Gerçek olan bir nokta vardir ki, o da Cumhuriyet'in ilâninin yeniden bir halifelik meselesi ortaya çikarmis olmasidir.''

 

Halife, ''yazi masasinin basina oturup ( ! ) Vatan gazetesi yazarina demeç vermistir'' denilerek, Halife'nin bütün mü'minler tarafindan sevildigi, Asya'nin en ücra köselerine varincaya kadar Islâm dünyasindan binlerce mektup ve telgraf aldigi ve birçok yerden hey'etler geldigi yolundaki sözlerle hilâfet mevkiinin kolay kolay sarsilir bir mevki olmadigi anlatilmaya çalisiliyor; Islâm dünyasinca istenmedikçe Halife'nin istifa edip çekilmeyecegi ilân ediliyordu. Ayni zamanda Hükûmet birçok iç meseleleri yoluna koymakla mesgul oldugundan simdiye kadar hilâfetin görevlerini tespitle ugrasma imkânini bulamamistir. Hükûmetin iç meselelerle mesgul oldugunu elbette Islâm dünyasi da bilmektedir ve simdiye kadar halifelik görevleri ile ugrasmaya imkân bulamamasini tabiî görür '' cümleleriyle bizi, hilâfetin görevlerini tespite çagirirken, simdiye kadar bunun yapilmamasini hosgörü ile karsilayan Islâm dünyasinin bundan sonra mazur görmeyecegini de bildirerek bir bakima tehdit ediliyorduk. Bir yandan da bizi etkilemesi için Islâm dünyasinin dikkati çekilmek isteniyordu. Vatan gazetesinin 9 Kasim 1923 tarihli nüshasinda okudugumuz bu yazilardan sonra, 10 Kasim 1923 tarihli Tanin gazetesinde Halife'ye yazilan bir açik mektup yayinlandi. Lütfi Fikri Bey'in imzasini tasiyan bu mektupta, Halife'nin istifasiyla ilgili haberlerden, milletin ne kadar üzüldügünü ve aci çektigini ispat için bir vapur hikâyesi uydurulmustu : ''Vapurda oturanlar, Halife'nin istifasi haberini ögrenince çehrelerine hüzün ve endise çökmüs... Birbirlerini tanimayanlar samimi görüsmeye ve hattâ çok görüsmeye baslamislar. . . Ortak endise bunlari bir dakikada dost etmis...

 

Lütfi Fikri Bey, ''gönül istiyor ki, bu istifa sözü, ebedî olarak gömülsün, kalsin'' diyor; Çünkü ''dünya için felâket olur''mus..

 

Lütfi Fikri Bey, millete sunu da telkin ediyordu : '' Hayretle ve üzüntüyle görülmelidir ki, bugün su manevî hazineye (yani hilâfete) saldirmak isteyenler, disaridan kimseler, Müslüman milletler içinde Türk'ü çekemeyenler degildir. Dogrudan dogruya biz Türkler, kendi dinimizden ebedî olarak bu hazînenin çikarilmasi sonucuna yol açabilecek tesebbüslerde bulunuyoruz.

 

Efendiler, yabancilar hilâfete saldirmiyorlardi. Fakat Türk milleti saldiridan kurtulamiyordu. Hilâfete saldiranlar, Müslüma milletler içinde Türk'ü çekemeyenler degildi. Fakat Çanakkale'de, Suriye'de, Irak'ta Ingiliz ve Fransiz bayraklari altinda Türklerle vurusan Müslüman milletlerdi. Türk milletine kolayca saldirabilmek için korunup devam ettirilmesi tercih edilen hilâfetin ortadan kaldirilmasini ''Türklük için bir intihardir'' diyerek vasiflandirmak; ''hilâfet'i ortadan kaldirmak için biz Türkler tesebbüslerde bulunuyoruz'' sözleriyle Cumhuriyet'in hedefini açiklayip ilân etmek, elbette etkisiz kalmadi.

 

Lütfi Fikri Bey'in Tanin'de yayinlanan açik mektubundaki görüs, ertesi gün, Tanin basyazari tarafindan desteklendi.

 

11 Kasim 1923 tarihli Tanin'in ''Simdi de Hilâfet Meselesi'' baslikli bas makalesi okununca, Cumhuriyet'in ilânina engel olamayanlarin, ne pahasina olursa olsun hilâfet makamini elde tutabilme gayret ve faaliyetine geçtikleri anlasilir. Bu yazida , sehzade mektuplari yayinlanarak halkta hanedan lehinde sevgi uyandirilmaya çalisiliyor. Ayrica, hanedan haklarina karsi çirkin saldirilar yapildigi ve bunu yapanin, partimizin en seçkin zümresinden oldugu belirtildikten ve Cumhuriyet Hükûmeti'ni milletin gözünde kötü göstermek için ne söylemek gerekirse onlar da yazildiktan sonra, Halife'nin istifasi söylentisi üzerinde durularak : ''Arkadan arkaya, verilmis bir karar karsisindayiz'' deniyordu. Daha sonra da : ''Millet Meclisi'nin bu kadar baski altinda kaldigini, disarida verilen kararlari yalnizca onaylamak durumuna düsürüldügünü görmek gerçekten pek üzücü oluyor'' sözleriyle, Meclis bize karsi kiskirtiliyor... Böylece, Cumhuriyet'in ilânini kabul eden Meclis'in hiç olmazsa Hilâfet'in kaldirilmasini bir oldubitti seklinde kabul etmemesinin saglanmasina çalisiliyordu.

 

Tanin basyazari, hilâfetle ilgili düsünce ve görüslerini su satirlarla ortaya koyuyordu : ''Hilâfet bizden giderse, bes on milyonluk Türkiye Devleti'nin Islâm dünyasi içinde hiçbir önemi kalmayacagini, Avrupa siyaseti karsisinda da en küçük ve degersiz bir hükumet durumuna düsecegimizi anlayabilmek için büyük bir kabiliyete gerek yoktur. Milliyetçilik bu mudur? kalbinde gerçek milliyetçilik duygusu yatan her Türk, halifelik makamina dört elle sarilmak mecburiyetindedir.''

 

Efendiler, halifelik konusundaki düsüncelerimi daha önce açikladigim için, bu sözleri burada tahlile gerek görmüyorum. Ancak, hilâfet makamina dört elle sarilmak mecburiyetinde kalan bir rejimin, Cumhuriyet rejimi olamayacagini anlayabilmek için de, büyük bir kabiliyet gerekmedigini söylemekle yetinecegim.

 

Tanin'in incelemekte oldugumuz bas makalesinin daha bir iki noktasina dikkati çekecegim.

 

Osmanli hanedaninca kabul edilmis ve bundan dolayi ebedî olarak Türkiye'de kalmasi güven altina alinmis bulunan Hilâfet'i elden kaçirmak tehlikesini yaratmak, akil ve vatanseverlikle, milliyet duygusuyla zerre kadar bagdastirilamazmis ( !. . .)

 

Tanin basyazari, kendisinin Cumhuriyetçi oldugunu ilân etmisti. Fakat öyle bir Cumhuriyetçi ki, onun istedigi Cumhuriyet idaresinin basinda, halife olarâk Osmanli hanedanindan biri bulunacaktir. Yoksa, yapilan hareket akil ve vatanseverlikle, milliyet duygusuyla zerre kadar bagdastirilamazmis. . . Hilâfeti, elimizden gitmesine hiçbir imkân kalmayacak sekilde korumakla görevliymisiz. . . Onu kaldirmak için girisilen gizli tertipler basarisizliga ugratilmaliymis...

 

Efendiler, bu yazilarin anlami ve bu düsüncelerin nasil bir maksada dayandigi bugün kolaylila anlasilmaktadir. Yarin, daha açik olarak anlasilacaktir. Gelecek nesillerin, Türkiye'de Cumhuriyet'in ilân edildigi gün, ona en insafsizca saldiranlarin basinda, ''cumhuriyetçiyim'' diyenlerin yer aldigini görerek asla sasiracaklarini sanmayiniz! Aksine, Türkiye'nin aydin ve cumhuriyetçi çocuklari, böyle cumhuriyetçi geçinmis olanlarin gerçek düsüncelerini tahlil ve tespitte hiç de kararsizliga düsmeyeceklerdir.

 

Onlar, kolayca anlayacaklardir ki, çürümüs bir hanedanin, halife ünvanini tasiyarak basinin üstünden zerre kadar uzaklasmasina imkân birakmayacak sekilde korunmasini sart kilan bir devlet seklinde, Cumhuriyet rejimi ilân edilse bile, onu yasatmak mümkün degildir. Efendiler, o günlerde yapilan yayinlar arasinda dahi iki nokta yer aliyordu. Bunlardan biri benim hasta oldugum hususu. Digeri de rahmetli Enver Pasa'nin Türkistan'daki hizmetleri ve hayatta oldugu hususu. . Enver Pasa, memleket disinda kaldigi yillarda Islâm birligi için çalisiyormus ve ''Dâmâd-i Hilâfetpenahî (21') '' ünvanini kullanirmis. . . Hattâ Türkistan'da kazdirdigi bir mührün bir tarafina bu ünvani da yazdirmis. . .

 

Boyuna bu iki noktadan da sözetmek elbette maksatsiz degildi.

 

Efendiler, isaret ettigim bu yayinlarla birtakim kimselerin tutum ve davranislari özet olarak su sekilde ifade edilebilir : ''Esas olan milli hâkimiyettir. Millî hâkimiyet Cumhuriyet'in gelismesiyle saglanir. Türk milleti, millî hâkimiyete kavustu. Gumhuriyet'in ilânina lüzum yoktur, yanlistir. Türkiye'de en saglam devlet sekli, millî hâkimiyet esasini korumakla birlikte Cumhuriyet'i ilân etmeyip devlet baskanligindan halife ünvaniyla Osmanli hânedanindan birini bulunduran mesrutiyet idaresidir. Nasil ki, Ingiltere'de millî hdkimiyet mevcut olmakla birlikte devlet baskanliginda bir kral vardir ve o kral ayni zamanda Hindistan imparatorudur.''

 

Efendiler, böyle bir prensip üzerinde birlesmis olan kimseler, kendilerini sözleriyle, tavirlariyla ve yazilariyla göstermis gibiydiler. Bu zümrenin basina Rauf Bey'in seçildigine hükmedilebilirdi. Çesitli soy ve mesleklerden olusan kimselerin meydana getirdigi bu zümre, Rauf Bey'i maksatlarinin açiklanip savunulmasina en uygun bir kimse olarak görmüslerdi. Ondan büyük ümitler beklenebilecegi zannina kapilmislardi. Bundan sonradir ki, Rauf Bey Ankara'ya hareket etti. Vatan gazetesinin bildirdigine göre, büyük bir kalabalik Rauf Bey'i Ankara'ya ugurlamak için toplanmis. Kâzim Karabekir Pasa, Refet Pasa, Ali Fuat Pasa , Adnan Bey bu büyük kalabaligin basinda gösteriliyordu. Vatan gazetesi bu ugurlamadan bahsederken, Rauf Bey'in Ankara'da Meclis'te güdecegi politikayi da millete ilân ediyordu. Rauf Bey'in Meclis'teki çalismalarinin olumsuz yönde ve sahsî olmayacagi, faaliyetinin memleketin iyiligini ve huzurunu, kanunlarin hâkimiyetini saglama amaci güden bir faaliyet olacagi, kendisinin Büyük Millet Meclisi'nde bir iyilik ve düzen unsuru olacagi ve memleket yararina olan prensipleri savunacagi belirtiliyordu.

 

Vatan gazetesi sahibinin bu açiklamalari yapmaya ve kendiliginden garanti vermeye yetkili oldugu elbette kabul edilemezdi. Oysa, Rauf Bey, partimiz adina milletvekili olmustu. Partimizin programina uyacakti. Partiden ayrilmadan kendi basina bir politika takip etmemesi gerekirdi. Rauf Bey,daha partiden ayrildigini da bildirmemisti. Böyle bir düsüncesi olmadigini, daha sonra partiden ayrilmamakta gösterdigi israrla da dogrulamisti. Bu bakimdan, hem partide kalmak ve hem de parti disiplinini bozmak demek olan kendine has bir politikayi tek basina uygulamak, anlasilabilir bir husus degildi.

 

Efendiler, bu yolda hareketle, varilmak istenen sonucu kesfetmek geç ve güç olmadi. Isterseniz, bu noktanin aydinlanmasina yarayacak bazi açiklamalarda bulunayim.

 

 

 

RAUF BEY'IN ANKARA'YA GELEREK BIRTAKIM PROPAGANDALARDA, ARKADASLARI VE PARTI'YI BIZE KARSI KISKIRTMAYA KOYULMASI

Rauf Bey, Ankara'ya geldikten sonra, parti üyeleriyle yakindan ve arkadasça temaslara giristi. Fakat bütün temas ve görüsmelerinden bir maksat güttügü anlasiliyordu.

 

Rauf Bey, '' Cumhuriyet'in ilâninda acele edilmistir. Bu aceleye sebep olanlar sorumsuz kimselerdir. Bu sekilde davranisin içyüzünü anlamak gerekir. Meclis, millî hâkimiyeti hakkiyla koruyabilmelidir. Gizli maksatlarla yönetilmeye ses çikarilmazsa, nereye varilacagi bilinemez. Cumhuriyet ilânini zarurî kilan sebep neymis? Cumhuriyet'in bizim için gerçekten yararli ve lüzumlu oldugu ispat edilmelidir'' yollu birtakim propagandalarla, arkadaslari ve Parti'yi bize karsi kiskirtmaya ve çevirmeye koyuldu.

 

Rauf Bey, Istanbul'daki demecinin sonunda demisti ki : ''Meclis ve Hükûmet, bu acele edisin akla yatkin ve mesru bir sebebi bulundugunu millete göstermeli ve ispat etmelidir ve edecektir.''

 

Böylece pek güzel anlasiliyordu ki, Rauf Bey'in geceli gündüzlü devam ettigi temas ve görüsmelerden maksadi, parti ve Meclis üyelerine bu görüsünü benimsetmekti. Bunu basardiktan sonra, Cumhuriyet'in ilâni konusunu Meclis'te yeniden gündeme getirmek istiyordu.

 

Bununla güttügü maksat da, Meclis'i ve Hükûmet'i Cumhuriyet'in acele olarak ilâninda akla yatkin ve mesru bir sebep olup olmadigini ispata mecbur etmekti. Kendi aklinca ve taraftarlarinin görüsüne göre, akla yatkin ve mesru bir sebep göstermek güçtü. Akla yatkin ve mesru bir sebebe dayanmayan Cumhuriyet'in ilâninda acele edildigi ve yanlislik yapildigi ortaya çikacak ve sözde bu yanlislik düzeltilecekti!

 

RAUF BEY'IN SAHNEYE KOYMAK ISTEDIGI OYUNU FARKEDENLER TARAFINDAN BIR PARTI TOPLANTISINDA KENDISININ IMTIHANA ÇEKILMESI

Efendiler, Rauf Bey'in çalismalarinin nasil bir hedefe yöneldigini ve maksadinin içyüzünü anlamak için, bir haftalik bir süre yetti. Elbette kimin tarafindan yapilmis olursa olsun, Cumhuriyetçiler bu sekildeki bir çalismaya daha fazla göz yumamazlardi. Rauf Bey'in sahneye koymak istedigi oyunu farkedenler, bir parti toplantisinda Rauf Bey'i imtihana çekmeye karar verdiler. Bu toplantiyi hatirlarsiniz. Bu toplantida yapilan görüsmelerde oldugu gibi yayinlanmisti. Onu da okumussunuzdur. Ben burada o toplantinin ayrintilarina girecek degilim. Yalniz, o toplantinin vardigi sonucu gerçek anlam ve kapsamiyla açiklamaya yarayacak bazi tahliller yapmayi, kamuoyunun aydinlanmasi için gerekli ve yararli görüyorum.

 

Önce sunu açikça arz etmeliyim ki, Rauf Bey, saldiriya geçmek için daha hazirligini tamamlamakla ugrasirken, saldiriya ugramistir. Gerçi, bazi gazetelerde yapilan olumsuz yayinlar, Halifeye ve bir sehzadeye aldirilan durumlar, Rauf, Adnan Bey'lerin ve bazi komutanlarin Halife'yi ziyaretleri, Halife ve sehzade hakkinda söz söyleyenlere, yazi yazanlara bazi yerlerden yaptirilan haysiyet kirici hücumlar, memlekette kararsizliklar, kamuoyunda karisikliklar uyandirmaktan geri kalmamisti.Fakat Meclis'te saldiriya geçmek için bu yeterli görülmemis, Ankara'da Meclis üyeleri üzerinde de islemenin gerekli bulundugu anlasiliyordu. Iste bu son hazirliklar yapilirken, Rauf Bey'den önce davranilarak harekete geçilmistir.

 

Parti Grubu Baskanligi'na bir önerge verdirildi. Parti Grubu Baskani Ismet Pasa idi. Verilen önergede : ''Rauf Bey'in Istanbul gazetelerinde çikan Cumhuriyet'in ilânina karsi gelme yolundaki demecinin Cumhuriyet'i sarsintiya ugrattigi ve bu demeç sahibinin çevresinde muhalif bir parti kuruldugu kanaatinin belirdigi'' ileri sürülerek, durumun, Parti Grubu'nun görüslerine sunulmasi teklif edilmisti.

 

Parti Grubu'nun toplandigi 22 Kasim 1923 günü, ben de toplantidan önce, toplanti salonuna bitisik odada bulunuyordum. Rauf Bey yanima geldi. Benden görüsmelere karismamakligimi rica etti. Çünkü, bana karsi söz söyleyemeyecegini bildirdi.

 

Kesinlikle görüsmelere müdahale etmeyecegimi ve 'hiçbir söz söylemek niyetinde olmadigimi, ancak, Parti Baskani sifatiyla, görüsmelerin nasil geçecegini görmek üzere toplanti salonuna girecegimi bildirdim.Toplanti salonunda da bulunmamami rica etti. Bunu kabul etmedim.

 

Rauf Bey'in, benim görüsmelere karismami ve salonda bulunmami önlemek isteyisindeki gerçek maksadi neydi? Benim huzurumda veya benim muhatabim olarak konusmasina ve iddialarda bulunmasina engel olan sey, gerçekten bana karsi duydugu saygi miydi? Buna inanmak mümkün degildir. Benim anladigima göre, Rauf Bey, muhatap ve hasim olarak Ismet Pasa'yi karsisina almak istiyordu. Ben orada bulunmadigim takdirde, parti üyeleri arasindan kendisini destekleyenlerin çikabilecegini zannediyordu.

 

Parti Grubu, Ismet Pasa'nin baskanliginda toplandi. Ismet Pasa, baskanlik kürsüsünden görüsme konusunu açiklayip önemini belirttikten sonra, ''bugünkü toplantida benim de söz almam gerekebilir''diyerek baskanligi baskasina birakti.

 

Önerge sahibinin yaptigi açiklamalardan sonra, söz alan Rauf Bey, uzun bir konusma yapti.

 

Rauf Bey, Istanbul'daki demeci dolayisiyla bir yanlis anlama ortaya çiktigini, bunu düzeltmek için arkadaslarla görüsmelerde bulundugunu söyledikten sonra ''eger bizim elestirmek istedigimiz bir nokta varsa o da eserdir'' dedi.

 

Rauf Bey'in :'' Çok iyi niyetlerle baslanip ugrunda canlar feda edilmis olan pek saglam ilkelerin uygulanmasinda yapilan yanlisliklar yüzünden sakatlandigini da sanirim hiçbirimiz bir kalemde reddedemeyiz''seklindeki sözlerini de oldugu gibi aliyorum.

 

Simdi, bu iki cümle üzerinde bir an duralim. Rauf Bey'in elestirmek istedigi eser hangi eserdir? Cumhuriyet mi, yoksa Cumhuriyet'in ilân edilis tarzi mi?

 

Eser olan Cumhuriyet'tir. Ilân edilis tarzi su veya bu sekilde olabilir.

 

Rauf Bey'in ''saglam ilkeler'' dedigi Cumhuriyet ilkeleri midir? Yoksa, uygulamasinda yapilan yanlislik yüzünden sakatlanmasindan korktugu Cumhuriyet midir?

 

Efendiler, söz konusu olan Cumhuriyet'in kendisi ve onun memlekette ilânidir.

 

Daha Cumhuriyet rejimini uygulama safhalarinda yanlislik oldugunu iddia edecek kadar zaman geçmemisti. Rauf Bey'in telâsi Cumhuriyet ilâninin hemen ertesi günü basliyor ve daha iki üç gün bile geçmeden demeç veriyor.

 

KAZIM PASA'YA "CUMHURIYET'IN ILANINA ENGEL OLABILIRSEN MEMLEKETE BÜYÜK HIZMET ETMIS OLURSUN" DIYEN RAUF BEY ASLA CUMHURIYETÇI OLAMAZ

Rauf Bey, demecinin ne anlama geldigini ve ne gibi düsünceleri içine aldigini, her birini birer evirip çevirme ile yorumlayarak dedi ki : '' Duygularim, Cumhuriyet rejiminden baska hiçbir rejimi benimsemedigim yolundadir.'' Rauf Bey'in bu itirafi Meclis üyelerinde sevinç yaratti ve ''bravo'' sesleri ile karsilandi.

 

Rauf Bey, ''aziz duygularim'', ''kutsal duygularim'' diye söyledigi bu sözlerinde samimî ve ciddî miydi? Ben, hiç çekinmeden hayir diyorum, Efendiler. Çünkü, Ankara'dan ayrilirken, kendisine Cumhuriyet'ten söz açan Meclis Baskani Kâzim Pasa'ya : ''Buna engel olabilirsen, memlekete büyük hizmet etmis olursun'' diyen Rauf Bey oldugunu biliyorum.

 

Rauf Bey, Cumhuriyet'i bir puntuna getirip ilân eden sorumsuz kimselerden, birtakim müsavir ve danismanlari kastettigini de söyleyerek bunda da yanlis anlama oldugunu anlatmak istedi ve ''böyle olunca benim kullandigim ifadeden su veya bu kimse sorumludur seklinde bir anlam çikarilmasin; bunu benden beklemek dogru olmaz dedi.

 

Rauf Bey, sözlerindeki bu evirip çevirme ile de gösteriyordu ki, bugünkü Parti Grubu toplantisinda, Parti'nin simseklerini üzerine çekmeden maksadina ulasabilmek için, gereken noktalarda geri çekilme ve sözlerimi evirip çevirme yolunu tutmustu. Fakat, asil görüsünden vazgeçmis degildi. Örnek olarak su sözlere dikkat buyurunuz : ''Türkiye'de hükümet sekli nedir?'' diye sorulacak sorulara karsi, hatirlarsiniz ki, büyük Baskanimiz, bu kürsüden yapici bir cevap olarak ilân buyurdular ki, ''Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'dir.'' ''Hangi idareye benziyor?'' dediler. 'Bize benziyor. Çünkü biz, bize benzeriz. Bize has bir idaredir'' buyurdular. Bu benim vicdanimi tatmin eden en açik bir ifadeydi ve buna itiraz etmek çok güçtür. Zannetmem ki, insafli olmak sartiyla disarida ve içeride buna itiraz edecek bir tek adam bulunsun. Bu inandirici ve büyük sözlerden sonra, sirf bir kabine bunalimi yüzünden bu hükûmet seklinin idare edilemez bir sekil olarak gösterilip de ad degisikliginden ibaret olan 'Cumhuriyet' kelimesinin konmasini ve eskisine bu kadar güvendigimiz hattâ halkin da güvendigi bir seklin sakat oldugunun bu bunalim devresinde anlasildigi ileri sürülerek yeni bir hükûmet seklinin getirilmesini dogru bulmuyoruz. Bu duygunun etkisi altinda kalanlari gerici olarak kabul etmeyeceginizden emin olarak söylüyorum. Eger bu da eksik görülürse, acaba bunu da tamamlayacak yeni bir sekil var midir diye kararsizlik ve endiseye düsenler vardir.''

 

''... Bir halk ki, Cumhuriyet'i istiyor; bir halk ki, hâkimiyet kayitsiz sartsiz miletin elinde oldukça bunun Cumhuriyet oldugunu biliyor ve onu istiyor; istiyor ama uygulayamayiz da baska bir rejimde kaliriz, diye halk üzüntü ve endise duyarsa... üzülmek mi sevinmek mi gerekir?''

 

SALTANAT DEVRINDEN CUMHURIYET DEVRINE GEÇIS DÖNEMI VE BU DÖNEMDE IKI AYRI GÖRÜSÜN ÇARPISMASI

Efendiler, Saltanat devrinden Cumhuriyet devrine geçebilmek için, herkesin bildigi üzere bir geçis dönemi yasadik. Bu dönemde iki ayri düsünce ve görüs, birbiriyle sürekli olarak çarpisti. O düsüncelerden biri, saltanat devrinin devam ettirilmesiydi. Bu görüsün sahipleri belli idi. Diger bir düsünce, saltanat rejimine son vererek Cumhuriyet rejimini kurmakti. Bu bizim düsüncemizdi. Biz düsüncemizi açikça söylemeyi baslangiçta sakincali buluyorduk. Ancak, düsünce ve görüslerimizi daha sonra zamani geldiginde uygulayabilmek için, saltanat taraftarlarinin görüslerini yavas yavas uygulama alanindan uzaklastirmak mecburiyetinde idik. Yeni kanunlar yapildikça, özellikle Teskilât-i Esasiye Kanunu yapilirken, saltanat taraftarlari padisah ve halifenin hak ve yetkilerinin açikça belirtilmesi için israr ediyorlardi. Biz, bunun zamani gelmedigini veya gerekli olmadigini söyleyerek, o tarafi geçistirmekte yarar görüyorduk.

 

Devlet idaresini, Cumhuriyet'ten söz etmeksizin millî hâkimiyet ilkeleri çerçevesinde her an Cumhuriyet'e dogru yürüyen rejim etrafinda yogunlastirmaya çalisiyorduk.

 

Büyük Millet Meclisi'nden daha büyük bir makam olmadigini telkinde israr ederek, saltanat ve hilâfet makamlari olmadan da devleti idare etmenin mümkün olacagini ispat etmek lâzimdi.

 

Devlet Baskanligi'ndan bahsetmeksizin onun görevini fiilen Meclis Baskani'na yaptiriyorduk.

 

Fiiliyatta, Meclis Baskani Ikinci Baskan'di. Hükumet vardi. Fakat Büyük Millet Meclisi Hükumeti adini tasirdi. Kabine sistemine geçmekten çekiniyorduk. Çünkü saltanatçilar, hemen Padisah'in yetkisini kullanmasi gerektigini ortaya atacaklardi. Iste, geçis döneminin bu mücadele safhasinda, bizim kabul ettirmek mecburiyetinde bulundugumuz orta sekli yani ''Büyük Millet Meclisi Hükumeti sistemini hakli olarak yetersiz bulan ve mesrutiyet seklinin açikça belirtilmesini saglamaya çalisan muhaliflerimiz, bize itiraz ederek diyorlardi ki : 'Bu kurmak istediginiz hükumet sekli, neye, hangi idareye benzer?'' Maksat ve hedefimizi söyletmek için yöneltilen bu türlü sorulara biz de zamanin geregine uygun cevaplar vererek saltanatçilari susturmak zorunda idik.

 

Rauf Bey, bu durumu dikkate alarak verdigimiz bir cevabin, vicdanini tatmin eden, reddi ve itirazi mümkün olmayan bir cevap niteliginde oldugunu söylüyor; bütün görüs ve iddiasini benim o ifademe dayandiriyordu.

 

Rauf Bey, ''bu inandirici ve büyük sözlerden sonra'', Büyük Millet Meclisi Hükûmeti seklinin sakat olacagini kabul etmek istemiyor.Eger bu sakat ise, bu sakat sekli vaktiyle bize kabul ettirenlerin, bu defa da bir gün bu kabul ettirdikleri Cumhuriyet seklini eksik görüp baska bir sekli ortaya atmalarindan endise edilmek gerekir, tarzinda mantik yürütüyor. Bu mantigin ne kadar çürük bir safsatadan ibaret oldugu meydandadir. ''Kutsal duygulari, Cumhuriyet rejiminden baska hiçbir rejimi benimsemedigi yolunda'' olan bir kimsenin, geçis döneminin zaruretlerinden oldugunu çok iyi bildigi Büyük Millet Meclisi Hükumeti seklinde saplanip kalarak, Cumhuriyet seklinin de eksik görülecegi ve baska bir sekil arastirilacagi endisesine düsmesinin yeri midir? Rauf Bey'in burada, Cumhuriyet'ten sonra baska sekil diye ifade ettigi seyle ne anlatmak istedigi bellidir. Rauf Bey demek istiyor ki, Cumhuriyet'i ilân edenler, Osmanli hânedanini bu yolla saltanattan uzaklastirdiktan sonra, acaba cumhuriyetten tekrar saltanat devrine geçerek, saltanat makamini isgal etmeyecekler mi? Bunun tarihte benzerleri yok mudur? diye tereddüt ve endise edenler var.

 

Rauf Bey, oldugu gibi aldigimiz sözlerinin sonunda, halkin Cumhuriyet'i istedigini kaydederken, ''istiyor ama uygulayamayiz ki...'' yolundaki sasilacak ifadesiyle benim isaret ettigim noktayi çok güzel açiklamaktadir.

 

ISMET PASA'NIN MECLIS'TE RAUF BEY'E VERDIGI CEVAPLAR

Efendiler, Rauf Bey'e cevap veren ve degerli görüsler ileri süren konusmacilar çoktu. Bu arada Ismet Pasa da güzel bir konusma yapti. Ismet Pasa'nin, okunmasi her zaman yararli olabilecek ,bazi sözlerini de aktaracagim.

 

Ismet Pasa : ''Köklü bir devlet sekli söz konusu oldugu zaman düsünce ve duygularimiz kendi aramizda kalmaz. Onlari takip eden bütün bir dünya vardir'' dedikten biraz sonra, 'Cumhuriyet'in ilani bir milletin kutsal bir ideali, bir atesi, bir ülküsü gibi ortaligi sarar.

 

Cumhuriyet ilân edildigi zaman, o milletin bütün hararetini gösteren her türlü belirtiler ortaya çikar. Eger bir memlekette Cumhuriyet'in ilân edildigi günlerin üçüncüsünde, besincisinde, haklari ortadan kaldirilmis bir sehzade meydana çikar da Cumhuriyet'e karsi bir tavir takinirsa. . ., dünya ve dünya düsünürleri bu Cumhuriyet'in kuvvetinden süphe eder'' sözleriyle baslayarak Cumhuriyet'in ilani üzerine Istanbul da alinan durumun verecegi zarari açikladi.

 

Ismet Pasa, Rauf Bey'in konusmasini tahlil ederken ''millî hâkimiyet esastir, diyenlerin bu sözlerinden, tereddüt ve endiseye kapildiklari anlamini çikaramayiz'' dedi. Ondan sonra, Ismet Pasa, Rauf Bey'e hitaben : ''Rauf Bey! Siyaset yapiyoruz. Yanlislari birer birer göstermeliyiz. Hattâ siz basit bir is adami gördünüz mü ki, daha ise baslarken sermayesini tehlikeye koydugu düsüncesindedir ve basaramayacagini bile bile parasini tehlikeye atmistir? Bir ise baslayan adam, daima sonundaki basariyi garanti altina alir ve öyle baslar. Kaldi ki, böyle inkilâp zamanlarinda, hükûmet ileri gelenleri ve bir siyaset adami herhangi bir süphe gösteremez. Bu hatâdir. Hatâ ettiniz Rauf Beyefendi!''dedi. Bundan sonra, Ismet Pasa, Rauf Bey'in ''üst tabakada sekil degistirerek devletin çikarlarini gözetmeyi, milletin ihtiyaçlarini gidermeyi düsünmek affedilmez bir hatâdir'' seklindeki sözlerine cevap verirken, ''affedilmez bir hatâ olan, bu kadar hassas günlerde bir noktada yogunlasmasi gereken manevî kuvvetleri, inkilâp kuvvetlerini su veya bu noktada kararsizliga düsürmektir. Bu, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek affedilmez bir hatâ islemek olur'' dedi.

 

Ismet Pasa, Rauf Bey'den sunu da sordu : ''Devlet Baskanligi meselesini çözmek istiyordunuz. Nasil çözecektiniz? Kaç ihtimal vardi?

 

Ismet Pasa, acele edildigi iddiasi ile ilgili cevabinda : ''Arkadaslar'' dedi, ''tabiî sayilan bir sonuç için acele etme söz konusu degildir. Ancak hatâ sayilabilecek olan noktalarda acele etmis olmak söz konusu edilebilir.''

 

''Cumhuriyet aceleye getirilerek ilân edildi denmekle, o gün ilân edilmeyip de alti ay sonraya kalsaydi, belki baska bir sekil ortaya çikardi anlamina yol açiliyor ki, asil bu mânâda acele edilmistir.''

 

Rauf Bey, konusmasinda, bizim Cumhuriyet ilânindaki davranisimizi eski Genel Merkez (218) isleri gibi göstermek istedi.

 

Ismet Pasa, bu noktaya cevap verirken dedi ki : ''Bu memlekette Genel Merkez hayatini yasatmis ve onu yillarca savunmus olan temsilciler ve gazeteciler de kendi görüsünü savunuyorlar. Rauf Bey'in görüsünü ellerinde silâh olarak kullaniyorlar. Bu, bedbahtliktir!'' Rauf Bey, daha sonraki konusmasinda bu sözlere su yolda cevap verdi : ''Genel Merkez ifadesiyle yaptigim imâlari Tanin gazetesi bir silâh gibi kullanmistir; Yemin ederim ki, Efendiler, Tanin kullanmis, Tevhid-i Efkâr kullanmis, ben bilmiyorum.

 

Ismet Pasa, Rauf Bey ve arkadaslarinin Halife'yi ziyaretleri hususuna dokunarak sunlari söyledi : ''Halife'yi ziyaret konusu, halife konusudur.''

 

''Devlet adami olarak, hiçbir zaman hatirimizdan çikaramayiz ki, hilâfet ordulari bu memleketi bastanbasa harabeye çevirmislerdir. Bir gün yeniden hilâfet ordulari kurulabilecegini aslâ gözden uzak tutmayacagiz... Türk milleti en büyük acilari halife ordusundan çekmistir. Bir daha çekmeyecektir.''

 

''Bir hilâfet fetvasinin bizi I. Dünya Savasi felâketine sürükledigini hiçbir vakit unutmayacagiz. Bir hilâfet fetvasinin, millet ayaga kalkmak istedigi zaman, ona düsmanlardan daha alçakçasina hücum ettigini unutmayacagiz.''

 

''Tarihin herhangi bir devrinde, bir halife, kafasindan bu memleketin mukadderatina karisma istegini geçirirse, o kafayi mutlaka koparacagiz!''

 

Ismet Pasa, ''bravo'' sesleri ve alkislarla karsilanan bu sözlerine, sunlari da ekledi :

 

''Herhangi bir halife, düsünce ve davranis olarak, gelenek ve usule uyarak, gizlice veya açiktan açiga Türkiye'nin kaderinde söz sahibi imisçesine bir tavir almak isterse, Türkiye devlet adamlarini ödüllendirirmis gibi bir zihniyetle düsünürse, bunlari memleketin hayat ve varligi ile taban tabana zit sayacagiz, hareketlerini vatan hainligi olarak kabul edecegiz.''

 

Ismet Pasa, konusmasinin sonunda su hususu da söz konusu etti : ''Rauf Bey, konusmalarinda geçen ve bizim taban tabana zit buldugumuz noktalari geri alarak bu parti içinde kalmak kararinda midirlar? Yoksa, siyasî konusmalarinda bizimle tam zit olarak gördügümüz noktalarda israr ederek, partimizin disinda ve Meclis'te bizimle karsi karsiya çalismak kararini mi verecekler? Karar kendilerine aittir.''

 

Rauf Bey, tekrar uzun uzadiya kendini savunarak parti kurmayacagini, partiden çikmayacagini söyledikten sonra, Genel Kurul'un acima ve hosgörme duygularini harekete geçirerek ve konusmasina yumusak sözlerle son vererek, toplanti salonundan ayrildi.

 

Konusmacilar, karsilarinda cevap verecek kimse bulamadilar. Rauf Bey, yanildigini itiraf ederek cumhuriyetçi oldugunu söyledigine göre, görüsmeler yeterli sayildi. Halkin kafasinda uyandirilmis olan süpheleri gidermek için, gazetelerde bildiriler yayinlanmasi, ayrica, görüsmelerin tutanaginin da bastirilip dagitilmasi karariyla yetinildi.

 

Simdi Efendiler, bu karar neyi ifade eder?

 

Rauf Bey'in çaprasik ve iki anlamli sözleri, Parti'yi acaba onun gerçekten cumhuriyetçi olduguna inandirabildi mi? Rauf Bey'in, Parti içinde, bizimle ayni duygu ve görüs sahibi olarak çalisabilecegi kanaati dogdu mu?

 

Partinin bu karari, görüsmelerin gerçek sonucunun gerektirdigi karar miydi? Elbette ki hayir! . .

 

O halde, bu eksik kararla yetinilmesindeki sebep ve tesir neydi? Bu noktayi birkaç kelime ile açiklayayim. Rauf Bey, konusmasinin basindan sonuna kadar, aldigi tavir ve konusma üslûbuyla parti üyelerinin hosgörü ve yumusakligina siginmis gibiydi. Bundan baska, Rauf Bey, konusmasinda o kadar demagoji ve safsata yapiyordu ki, sözlerinin ne dereceye kadar ciddî ve samimî oldugunu hemen anlamak Genel Kurul için kolay degildi. Bu sebeplerin de üstüne çikan en önemli psikolojik sebep, itiraf etmek gerekir ki, ''sorumsuz, oldubitti, Cumhuriyet'ten sonra, sekil'' kelimeleri üzerinde yapilan olumsuz propaganda, duygu ve düsünceleri kararsizlik ve gevseklige sürüklemisti.

 

Durumu, Cumhuriyet tartismasi disinda, Ismet Pasa ve Rauf Bey çekismesi gibi görenlerin düsünüslerinin de anlamsiz bir kararla yetinilmesine yol açtigi süphesizdir.

 

Efendiler, bu karar yüzünden Rauf Bey ve arkadaslarina bir süre daha partinin içinde partiyi yikma firsati verilmis oldu.

 

Istanbul'daki bazi gazetelerin memleket ve Cumhuriyet'in yüksek yararlarina zarar verici nitelikteki yayinlari da, orada öyle bir hava yaratti ki, Meclis, Istanbul'a bir Istiklâl Mahkemesi göndermeyi zarurî gördü.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...