Dolunay Oluşturma zamanı: Eylül 18, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 18, 2007 ZAMAN KIRINTILARI Biz, zaman kırıntıları,Zaman sinekleri,Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlarVe lüzumsuz görenler artıkBu aydınlıkta kendi gölgelerini!Sanki siyah, simsiyah taşlar içindeSiyah, simsiyah kovuklarda yaşadık biz,Sanki hiç görmedik birbirimizi,Sanki hiç tanışmadık! Dünya bize öyle kapattı kendisini... Neye yarar hatırlamak, Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde Hatırlamak geçmiş şeyleri, Bu beyhude akşam bahçesinde Kapanırken üstümüze böyle Zaman çemberi Hatırlıyor yetmez mi Güneşe uzanan ellerimiz! Aynalar sonsuz boşluğa Çoktan salıverdi çehremizi, Yüzüyoruz, İpi kopmuş uçurtmalar gibi. Biz uzak seyircisi bu aydınlık oyunun, Birdenbire bulanlar içlerinde Gülüncün sırrını, Ne kadar benziyoruz şimdi, Aynı tezgâhtan çıkmış testilere Bir şey, bir şey kaldırdı bütün ayrılıkları! Baksak aynalara Tanır mıyız kendimizi, Tanır mıyız bu kaskatı Bu zalim inkârın arasından Sevdiklerimizi. Ben zamanı gördüm, İçimde ve dışımda sessiz çalışıyordu, Bir mezar böyle kazılırdı ancak, Yıldırımsız ve baltasız, Bir orman böyle devrildi! Ben zamanı gördüm, Kaç bakışta bozdu hayalimi, Ve kaç düşüncede! Ben zamanı gördüm, Şimşek gibi bir ânın uçurumunda. Kim tanır bizi şimden sonra, Aydınlığı kıt gecemize Misafir olanlardan başka; Kuru tahta üstünde bizimle Paylaşanlar günlerimizi Ve benim gözlerimle bakanlar güneşe Ancak tanır bizi Mor çemberlerin uçuştuğu akşam sularından! Akşamın tek bir ağaç gibi Dal budak saldığı sular Çocukluk rüyalarının bahçesi! Sakın kimse el sürmesin dallara, Yapraklar, meyvalar olduğu gibi kalsın Benim uykum boyunca! Ben zamanı gördüm, Devrilmiş sütunları arasından Çok eski bir sarayın Alnında mor salkımlar vardı Ve ilâhlar kadar güzeldi. Uçmak için kanatlanmayı bekleyen Yavru kuş gibi doğduğu kayada Ben zamanı gördüm Çırpınırken avuçlarımda. Bak martılar kanat çırpıyor sana Bir rüyadan kopmuş gibi bembeyaz Yelkovan kuşları yalıyor suyu, Sen ki bakışından yumuşak bir yaz Gülümser en yeşil gecesinden Ve sesin durmadan, durmadan örer, Yıldız yosunu bir uykuyu... Bak, martılar kanat çırpıyor sana. Süzülen yelkenler var enginde, Dalgalar var, güneş var. Güneş ayna ayna, güneş pul pul Güneş saçlarınla oynar Omzundan tutar giydirir seni, Sırtında tül olur belinde kemer Boynunda inci Ve dişlerinin zâlim çocuk sevinci Birden Tanrılaşırsın genç adımlarında Mevsimler önünde çözer yükünü Bahçeler yığılır eteklerine! Rüya ile Hayal arasında Hayal ile Hakikat arasında Yalnız sen varsın! Gece ile Gündüz arasında Güneşle Göz arasında Yalnız sen varsın! Niçin sen yaratmadın bu dünyayı? Ellerinin mesut işaretlerinden Daha güzel doğardı eşya! Daha zengin olurdu aydınlık Kendi karanlığından çağırsaydı sesin, Sular başka türlü akardı Sert kayalardan göklere doğru Büyük, mavi, aydınlık sular! Eğilme sakın üstüne Kendi yeşilinde boğulmuş havuzların, Ve bırakma saçlarını tarasın rüzgâr, Durmadan çukurlaşan bu aynada! Bilinmez hangi uzaklara götürür seni Dudak dudağa öpüştüğün hayal! Sokma güneşle arana, İmkânsızın parıltısını! Ve tanımadan, hiç tanımadan sev insanları! Değişmenin ebedî olduğu yerde Güzeldir hayat! Ne kadar uzak, uzak Yollardan gelir bize Ve çok yabancı bir şey gibi sevinçlerimiz, Keder durmadan çiçek açar içimizde. Ne çıkar unuttuk hepsini! Biz ki boş yere gerilmişiz anladık artık, Yıldızların amansız çarkına Ve boş yere sızlamış kemiklerimiz, Bilmiyoruz şimdi, mevsim yaz mı, bahar mı Bahçelerde hâlâ güller açar mı, Bilmiyoruz, kadınlar, kızlar, Şarkılar masallar var mı? Gece ile gündüz, Acıdan kaskatı kesilmiş yüz, Uykusuzluktan harap göz, Öpüşen dudaklar, Çözülmeye razı olmayan eller var mı? Ayrılık var mı gurbet var mı? Biz beyhude yere gecikenler, Çoktan bitmiş bir yolun ucunda Bilmiyoruz şimdi ıssız gecede Ne yapar ne eder, Gidip de gelmeyenler, Beyhude bekleyenler! Biz ayın çıplak arsasında Savrulan zaman kırıntıları. Nerden bilelim bunları! A. HAMDİ TANPINAR Ağlama Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! Tek damla yaşın düşmesin yere. Bak, tek güzelliğimiz yokluk, Sana bir öğüt; ağlama boş yere. Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, Senin bir damla gözyaşına. Ağlayana kimse boyun eğmez. Kimse bakmaz kimsenin yaşına. Ne kadar kötülük, pislik varsa; Sen herşeyi tertemiz öğren. Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa; Seni garip sanır her gören. Ağlama sakın çocuk, ağlama! Korkmayana zarar gelmez, bunu bil. Sevgini hep söyle, sakın saklama. Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil. Ahmet Hamdi Tanpınar Annem İçin Bir günümüz bile sensiz geçmezken Şimdi mezarına hasretiz anne... Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin Bir yığın toprakla bir parça mermer Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin. Bir yığın toprakla bir parça mermer, Üstünde yazılı, yaşınla adın; Baş ucunda matem renkli serviler Hüznüyle titreşir sanki hayatın. Seni gömdük anne yıllarca evvel Gözyaşlarımızla bu ıssız yere Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel Matem dağıtırken hasta kalblere. Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun Hüznüyle erirken Dicle de sessiz, Öksüzlük denilen acıyla vurgun Bir başka ölüydük bu toprakta biz.� Ahmet Hamdi Tanpınar Aşk Aşk dediğin nedir ki Tenden bedenden sıyrık Çocukların içinde Yaşadığı bir çığlık Aşk dediğin nedir ki Histen nefesten varlık Umutsuzluk içinde Karanlığa son ıslık Ahmet Hamdi Tanpınar Avare İlhamlar I Kader cellâdına Sessiz uzat boynunu; Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine Yalnız bir düşünceye yum gözlerini Son darbe inmeden evvel, en son anda Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol; Düşüncen kurtarsın seni senden, Bil! Biraz sonra Ebediyen senindir Senden uzak olan her şey... II Ellerini yüzümde gezdir, Sil alnımdan yorgunluğu, Gözlerimin altından Yaşamak korkusunu al, Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım. Sonra sen de gözlerini kapat, Bırak, ellerin sessizce düşünsün Düşüncende yaşamak isterim ben senin: Bir gün en yalnız saatinde Parmak uçlarından Ve avuçlarından Gelip konuşurum seninle. III Ayrılalım, Sen annen güneşe git, nur ol; Ben toprakta dağılacağım. Bir akşamüstü Ormanı tek bir saz yapan En son dalda Son ışık ol, Gel, beni bul. Ahmet Hamdi Tanpınar Ayna Derin sularında bu ayna her an Sizden bir parıltı aksettirecek Kah çıplak bir omuz sessiz düşecek Eriyen bir kuğu beyazlığından Bazen bir tebessüm, tutuşmuş mercan Rüyasıyla sanki bir kızıl çiçek Ve saçlar öyle ümitsiz yüzecek Olgun akşamların ağırlığından Ahmet Hamdi Tanpınar Başımızın Üstünde Bir Bulutun Başımızın üstünde bir bulutun Güneşe asılmış gölgesi, Uzakta toz halinde dağılan Yoğurtçu sesi, Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi. Ahmet Hamdi Tanpınar Bekleyeceğim Aylar geçip yıllar olsa da Yıllar geçip zaman dolsa da Aşkın arzuları beni boğsa da Bir gün seversin diye bekleyeceğim Bugün nişanlansan, yarın evlensen Benden başka binbir kişi sevsen Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen Bir gün dönersin diye bekleyeceğim Seni beklemekle geçse de ömrüm Şu fani dünyada kalmasa günüm Senden uzakta ölürsem bir gün Ahirette seni bekleyeceğim... Ahmet Hamdi Tanpınar Bir Gül Bu Karanlıklarda Bir gül bu karanlıklarda Sükute kendini mercan Bir kadeh gibi sunmada Zamanın aralığından. Başında bu mucizenin Sesler, kokular ve renkler Ebediyete kadar derin Bir anın vadiyle bekler. Ve diyor fecirden berrak Sesiyle her ürperişte Geceyi yumuşatarak Bütün gözyaşlarım işte. Serinletmesin, ne çıkar Bu ümitsiz yalvarışı Hiç bir meyve ve pınar Ne de günlerin akışı. Yetmez mi bu müjde sana Aydınlatırsam alnını Ben her rüyayı zamana Taşıyan yıldız kervanı. . Ahmet Hamdi Tanpınar Bir Adın Kalmalı bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet isyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı yani ben seni sevdiğim zaman ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın yine de bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç Ahmet Hamdi Tanpınar Bir Gün İcadiyede Bir gün İcadiye`de veya Sultantepe`de, Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde Bir kainat açılır, geniş, sonsuz, büyülü, Bu günün rüzgarında yıkanan mazi gülü Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya. Belki en hulyalısı duyduğun masalların O şafak saltanatı korularda dalların Her ufku tek başına bekleyen eski camlar Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar, Ardıçla kestanenin her yıllık macerası Harap mezarlıklarda ölülerin duası Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka. Ahmet Hamdi Tanpınar Bursa'da Zaman Bursa’da bir eski cami avlusu Küçük şadirvanda şakirdayan su, Orhan zamanindan kalma bir duvar, Onunla bir yaşta ihtiyar çinar, Eliyor dört yana sakin bir günü. Bir rü’yadan arta kalmanın hüznü İçinde gülüyor bana derinden Sanki bir hatıra serinliğinden: Ovanın yeşili, göğün mavisi Ve mimarilerin en ilahisi. Bir zafer müjdesi burda her isim, Yekpare bir anda gün, saat, mevsim, Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın, Hala bu taşlarda gülen rü’yanın. Güvercin bakışlı sessizlik bile Çınlıyor bu eski zaman vehmiyle... Gümüşlü: Bir fecrin zafer aynası, Muradiye: Sabrın acı meyvası, Ömrümün timsali beyaz Nilüfer, Türbeler, camiler, eski bahçeler, Şanlı menkıbesi binlerce erin, Sesi arşa çıkan hengamelerin Nakleder yadını gelen geçene. Bu hayalde uyur Bursa her gece Her sabah onunla uyanır, güler, Gümüş aydınlıkta serviler, güller, Serin hulyasiyle bahçelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtısından Billur bir avize Bursa’da zaman. Yeşil Türbe’sini gezdik dün akşam Duyduk bir musiki gibi zamandan Çinilere sinmiş Kur’an sesini Fetih günlerinin saf neşesini Aydinlanmiş buldum tebessümünle. Isterdim bu eski yerde seninle Baş başa uyumak son uykumuzu Bu hayal içinde... Ve ufkumuzu Çepeçevre kaplasin bu ziya, bu renk, Havayi dolduran bu uhrevi ahenk. Bir ilah uykusu olur elbette Ölüm, bu tilsimli ebediyette Belki de rüyasi eski cedlerin Beyaz bahçesinde su seslerinin. Ahmet Hamdi Tanpınar Bütün Yaz Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede... Sen zambaklar kadar beyaz Ve ürkek bir düşüncede, Sanki mehtaplı gecede, Hülyan, eşiği aşılmaz Bir saray olmuştur bize; Hapsolmuş gibiydim bense, Bir çözülmez bilmecede. Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede Ahmet Hamdi Tanpınar Davet Birden bire sanki çıplak Bir oyunuyla hafızanın Bir kuş sesi çırpınarak Düştü bağrına hazanın. Her bahçenin yabancısı Ve her ümidin üstüne Bir ses ki, sonsuz acısı Güllerin üzüntüsünde. Araştırdı bir baharın Unutulmuş kokusunu. Ay ışığında dalların Rüya dolu uykusunu. Bir akşamın beyaz fecre Gönderdiği kanlı haber: Herkes ömründe bir kere Bu zalim davetle titrer. . Ahmet Hamdi Tanpınar Eşik Bu yekpâre akış, durgun, derinden... Her aynada yalnız kendi görünen Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın Kendi cevherinde mahpus bir ânın Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak, Dalgın, unutulmuş sesleri uzak Bir uykudan bana tekrar dönenler, İçimde, dışımda hep aynı çember! Bin elmas parıltı oyun ve halka Küçük ve hiç değişmez dalgalarla Bende bana meçhul akşamlar yoklar! Gülen ve gömülen gölge ufuklar Acayip davetlerin rüzgârında Her lâhza yine kendi sularında! Uzakta, aya çok yakın bir yerde, Çılgın ve muhteşem harabelerde, Büyük sükûtların fırtınası var. Mermer duvarlarda kırılmış sazlar, Çok genç uçuşunda ve hangi haşin Yıldıza gülerek çarptığı için Alnında bir siyah nokta geceden Kovulanlar ışık bahçelerinden, Bütün ayrılıklar hepsi orada Bu çıplak, ümitsiz ve saf duada. Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü Göğsünde kanıyan bir zaman gülü Mahzun bakışlarla dinler derinde Olup olmamanın eşiklerinde. Garip telâşını, binlerce fecrin Ocağında nezir güvercinlerin Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru Çırpınır bu beyaz mahşere doğru! Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca Gölgesi güneşin üstünde uçan Dişi kuyruğunda ebedî yılan, Ve üstüste rüyâ! Bir ses yavaşça, Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin Zümrüt usaresi maviliklerin Suların üstünde arar kendini Yoklar, ömrün bütün sahillerini Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz Hep birden tutuşur, nârin kemerler Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer, Alevden sütunlar, altın, mücevher, Ah bu çılgın yağma...Orman çatırdar Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar Büyük masalını aydınlıkların. Elele bir oyun bugün ve yarın Bütün pınarlara koştum cevap yok Tekrar bana döndü her attığım ok Her çığlık önümde tutuştu, yandı Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı, Yabanî otlarla örtüldü duvar... İlhamlı çehresi hilkatin sular Kaç kere değişti önümde böyle, Birbiri ardınca gün ve mevsimle... Ve kaç kere bahar güldü derinde Güllerin kanıyan bekâretinde Taze gülüşüyle toprağın suyun... Tılsımlı kadehi her susuzluğun Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayâl Yıldızların bize ördüğü masal Kaç kere yarattım tenhada seni Beyaz kollarını, sıcak buseni... Bakışın, gülüşün, neş'en ve hüznün Ay altında bir gül nağmesi yüzün... Evet çok bekledim, kaç kere hazan, Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan Yeleler alevli, ağız köpüklü, Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü Geçtikçe batıya doğru önümden Zâlim ümitlerle ürperirdim ben, Duyardım her an uzlette bir yeni Âlemin yıkılıp devrildiğini Çılgın mahşerinde ses ve renklerin... Benden sor sırrını mesafelerin Benden sor ve benden dinle akşamı... Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı... Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın, Hayat bu kapıda...ne çıkar varsın, Nakışlar gülmesin beyaz taşında Ölüme benzeyen bu susuzluğun Çağlayan hayâller yeter başında... Bir fikir, bir şekil dalında olgun Bu ağır sallanan hazan meyvası, Gurbet, mendillerin çırpınan yası, Her türlü ışığa kapanmış gözler, Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan Rengiyle toplanır bende ve akşam Rüzgârla tarumar, mevsimle sarhoş Gelir ta kalbimde düğümlenir... -Boş... Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü Bu tenha çeşmede bir an yüzünü Seyredenler altın sazlar içinde Ruh muammasının ürperişinde Kaybolmuş sanırlar kendilerini... Bırak bu tesadüf bahçelerini... Hakikat çok uzak, karanlık, derin Bir dille konuşur, büyük köklerin Toprakla ezelden karışmış dili! Geceyle ölümdür asıl sevgili Bu ikiz aynada toplanır yollar Karanlık yaratır, ölüm tamamlar. Kaçalım seninle biz de geceye Ölümün kardeşi saf düşünceye... Yeter büyüsüne aldandığımız Güneşin...biraz da yalnızlığımız Kendi aynasında gülsün, gerinsin Güvercin topuklu sükût gezinsin. Ahmet Hamdi Tanpınar Gül Ey bâkir cümbüşü her özleyişten sıcak Bin uykuya yaslanmış sessiz kamaşan şafak; Her bahçenin üstünde ve her ufuktan başka, Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka, Bir sır gibi hayattan ve ölümden öteye İlk arzunun toprağa mal olmuş lezzetiyle... Ardından ağlanacak ne varsa ömrümüzde, Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde, Uykusuz geceleri içten kemiren hüzün, Bin azabın çarkında gerilmiş ağaran gün; Öpüşler, gözyaşları, vaitler ve hicranlar; O derin sükutların aydınlattığı anlar Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden Sazlar sustuktan sonra duyulan nağmelerden; Doldurur hiç durmadan uzattığı bu tası, Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyası! . Ahmet Hamdi Tanpınar Günlerimiz İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma! O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz. Kendini yuvasından bırakır ki akşama Benzeyen göle, sessiz... Ruhundaki susuzluk engin mesafelere Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti, Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti. Ahmet Hamdi Tanpınar Hatırlama Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak Rüyaların kadar sade, güzeldin, Başbaşa uzandık günlerce ıslak Çimenlerinde yaz bahçelerinin. Ömrün gecesinde sükun, aydınlık Boşanan bir seldi avuçlarından Bir masal meyvası gibi paylaştık Mehtabı kırılmış dal uçlarından Ahmet Hamdi Tanpınar Her Şey Yerli Yerinde Her şey yerli yerinde; havuz başında servi Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan, Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan, Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak, Serpilen aydınlıkta dalların arasından Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak. Biliyorum gölgede senin uyuduğunu Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin Hazların aleminde yumulmuş kirpiklerin Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu. Belki rüyalarındır bu taze açmış güller, Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde, Bitmeyen aşk türkusü kumruların sesinde, Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner. Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan, Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda. Ahmet Hamdi Tanpınar Karışan Saatler İçinde Karışan saatler içinde hâtırana Bazı sabahlarla ikindiler yan yana, Değişik gülleri sanki tek bir baharın; Bâkir hülyasıyla beyaz ve ürkek yarın, O sükût bahçesi, ufkunda kuş yerine Hasret kanat çırpar düşünen ellerine... Hep aynı nağmede çılgın dolaşan yaylar, Bir yıldız kervanı gibi haftalar, aylar Hep aynı hayalin peşinde bu yolculuk, Hep gül yangını ve bahar sıtması ufuk... Tenha bir ucunda gecenin bir sır gibi Fısıldanan adın kardeş, dost ve sevgili, Durgun havuzların süsü ten rengi çiçek Bir mevsim cümbüşü içinde süzülerek Ömrün gecesinde ve kader rüzgârında Bir ürperme olur çıplak omuzlarında... Ahmet Hamdi Tanpınar Kış Bahçesi'nden Ne güzeldi o kış bahçesinde Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu Sana bir bahar hazırlamak için. Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi Hüzne ve hülyaya gömülmüş Doğmamış çocuklara Ninni söylüyorlardı sanki... Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava İyi mayalanmış hamur gibi Gizli nabızlarla atıyordu toprak Ahmet Hamdi Tanpınar Leyla Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm Derdini ağlarken yanan bir muma; İpek saçlarını elimle ördüm, Ve bir kemend gibi taktım boynuma Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm. Leyla... Ela gözlü bir çöl ahusu Saçları bahtından daha siyahtır. Kurmuş diye sevda yolunda pusu Döktüğü gözyaşı, çektiği ahtır. Leyla... Ela gözlü bir çöl ahusu. Bir damla inciydi kirpiklerinde, Aşkın ızdırapla dolu rüyası Bir başka güzellik var kederinde Bir başka alem ki ruhunun yası Sessiz incileşir kirpiklerinde. Ahmet Hamdi Tanpınar Mavi, Maviydi Gökyüzü Mavi, maviydi gökyüzü Bulutlar beyaz, beyazdı Boşluğu ve üzüntüsü İçinde ne garip yazdı... Garip, güzel, sonra mahzun Işıkla yağmur beraber, Bir türkü ki gamlı, uzun, Ve sen gülünce açan güller. Beyaz, beyazdı bulutlar, Gölgeler buğulu, derin; Ah o hiç dinmeyen rüzgar Ve uykusu çiçeklerin. Mor aydınlıkta bir çınar Veya kestane dibinde; Mahmur süzülen bakışlar İkindi saatlerinde... Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında. Kim bilir şimdi nerdesin? Senindir yine akşamlar; Merdivende ayak sesin Rıhtım taşında gölgen var. Ahmet Hamdi Tanpınar Ne İçindeyim Zamanın Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında, Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sükûtu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen; Içim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş; Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim. Ahmet Hamdi Tanpınar Özlem Kime dokunsam sensin Kimi çağırsa dudaklarım... Başımın tacı, canım efendim. Görünmez çığlıklarımı gören Eğilmez başımı öpensin. Sen bir deniz derinliğisin Uslanmak bilmez kederler ülkesi... Coşup yağan fırtına sessizliğim Kül kedisi yorgunluğunda kalbim Masalcı ninesini arıyor Ahmet Hamdi Tanpınar Raks Tılsımlı çocuğu saf aydınlığın Bu kadın vücudu beyaz ve çıplak. Eşiğinde sanki sonsuz varlığın Her an değişiyor dönüp uçarak. Ve gülümseyerek öyle derinden Her lâhza başka şey ve hep kendisi Bir başka yıldızdan veya alevden Anın ve hareketin mucizesi. Arkasında ritmin geniş rüzgarı Bir gül kasırgası gibi enginde. Savruluyor yüzü, çılgın kolları Yarattığı zaman bahçelerinde. Her an değişiyor, yelken, gül, kanat Bütün burçlarıyla uzanmış gece. Defneler önünde şaha kalkan at Zihnin eşiğinde ürkek düşünce. Her lâhza başka şey ve hep kendisi Yaralı bir ceylân gibi bakarak, Anın ve hareketin mucizesi Uçuyor, duruyor, bekliyor... çıplak. Ve ümitsiz avı bin sonsuzluğun Bekliyor ruhunun eşiklerinde. Tılsımlı kaderi her susuzluğun Bir gül fırtınası gibi derinde. . Ahmet Hamdi Tanpınar Rıhtımda Uyuyan Gemi Rıhtımda uyuyan gemi Hatırladın mı engini? Sert dalgaları, yosunu Suların uğultusunu? N'olur bir sabah vakti Çağırsa bizi sonsuzluk Birden demir alsa gemi Başlasa güzel yolculuk. Yırtılan yelkenler gibi Enginle başbaşa kalsak. Ve bir şafak serinliği İçinde, uykuya dalsak. Rımtımda uyuyan gemi Hatırladın mı engini? Gidip de gelmeyenleri Beyhude bekleyenleri? . Ahmet Hamdi Tanpınar Sabah Serin rüzgârlara pencereni aç! Karşında fecirle değişen ağaç, Bak, seyret ağaran rengini ufkun Mahmur gözlerinde süzülsün uykun. Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr, Gümüş çıplaklığı bir başka bahar Olan vücudunu ondan gizleme. Ne varsa hepsini boyun, saç, meme, Esîrden dudaklar okşasın sevsin Mademki geceden daha güzelsin! Ahmet Hamdi Tanpınar Selâm Olsun Selâm olsun bizden güzel dünyaya Bahçelerde hâlâ güller açar mı? Selâm olsun sonsuz güneşe, aya Işıklar, gölgeler suda oynar mı? Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına Günlerin geçişi ardı ardına. Hasretiz bir kanat şakırtısına Mavi gökte kuşlar yine uçar mı? Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan, Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan, Dönmeyen gemiler olduk açıktan, Adımızı soran, arayan var mı?. Ahmet Hamdi Tanpınar Sen ve Ben İçme, ilk yudumda zehirler seni Bahtın kadehime döktüğü şarap. Her akşam koynunda uyutur beni, Her sabah alnımdan öper ızdırap. Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki Gölgende neş'enin rüzgârı eser. Düşünen alnımda benim her çizgi Baharı olmayan bir kışa benzer Sana ufuklar "Gel!" diye bağırır, Ellerinde çiçek haykırarak Seni gür sesiyle hayat çağırır, Beni de çiğneyip geçtiğin toprak... Ahmet Hamdi Tanpınar Sonbahar Durgun havuzları işlesin bırak Yaprakların güneş ve ölüm rengi, Sen kalbini dinle,ufuklara bak. Düşünme mevsimi inleten rengi Elemdir mest etsin ruhunu yeter Eser rüzgarların durgun ahengi. Yan yana sessizce mevsimle keder Hicrana aldanmış kalbimde gezin Esen rüzgarlara sen kendini ver. Erzurum Ahmet Hamdi Tanpınar Yağmur Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde, Bir parça uzaklaş kederlerinden. Bir ruh gülümsüyor gibi derinden, Mehtabın ördüğü saatler nerde? Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin, Yağmur ince ince toprağa sinsin, Bir başka alemden gelmiş gibisin, Dalmış gözlerinle pencerelerde. Ahmet Hamdi Tanpınar 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sevgisu Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 içten ama düzensizlik var şiirlerinde...... saolasın paylaşımın için... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Amoress Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 tskler paylastigin icin.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.