KATA Oluşturma zamanı: Eylül 20, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 20, 2007 ANLAT BANA ESİR "Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?" Esir, "Efendimdi", dedi. "Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum". “Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?" Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım. Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde, kendimi ona sımsıkı bağlı buldum." Rabindranath Tagore BİR ÖPÜYORSUN AĞZIN ŞARAPLAŞIYOR Aç kapını aç - sabahın eri girsin Bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim Yeter bunca öptüğün Bunca sarıldığın yeter Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor Eriyip kendimi yitiriyorum Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim Geri ver beni - herşey senin olsun Senin olsun - özgür kıl yüreğimi Rabindranath Tagore YOKOLMADILAR Biliyorum, bu yaşam, sevgi olgunluğundan yoksun, bütün bütüne yokolmadı. Biliyorum, gün doğarken solan çiçekler, çölde kuruyan dereler bütün bütüne yokolmadılar. Biliyorum, ne varsa geride kalan, ağır ağır ilerleyen bu yaşamda, bütün bütüne yokolmadılar. Biliyorum, daha gerçekleşmedi düşlerim, şarkılarım söylenmedi, ama Senin çalgının tellerinde geziniyor hepsi, bütün bütüne yokolmadılar. Rabindranath Tagore KOLUNDA SEPETÇİK,YOLUN NERE? Pazar dağılmış- akşam dağlardan iniyor Kolunda sepetin- nereye koşuyorsun Dönen döndü yollar ıssızlaştı Ay vurdu köyde ağaçların üstüne Yaban ördekleri bataklığa çekildiler Dindi kayıkları çağıran seslerin yankıları Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı Uyku bulutlarla yeryüzünü sarıyor Tek ses yok bambu yapraklarında Kara kargalar yuvalarında sinik Irgatlar döneli hani oldu tarlalardan Büyük avluda döşeklerini yayıyorlar. Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı Kolunda sepetçik- yolun nere Rabindranath Tagore YILDIZLAR Bütün yıldızların parladığını duyarım içimde. Bir sel gibi dolar dünya hayatıma. Gövdemde çiçekler açar. Gönlümde toprağın ve suyun bütün gençliği tüter bir tütsü gibi. Ve seslendirir bir kaval gibi bütün nesnelerin soluğu düşüncelerimi. Rabindranath Tagore İZİN VER İzin ver, yanıbaşına bir an oturayım. Elindeki işleri daha sonra bitirirsin. Yüzünü görmesem gönlümün ne rahatı ne huzuru kalır; işim sahilsiz bir çalışma deryasında ucu bulunmaz bir didinme olur. Bugün yaz mevsimi iç çekişleri ve fısıltıları ile penceremdedir ve çiçeklenen bahçemin sarayında, arılar ozanlıklarını deniyorlar. Şimdi seninle karşılıklı sükun içinde oturup, Bu sessiz ve coşkun huzurda hayata bağlılık türküsünü söylemenin zamanıdır. Rabindranath Tagore Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 25, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 25, 2008 HAYATA DAİR... Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek... Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizligimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız... ...Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni? ... Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. İncinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. ... Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, sartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. Rabindranath TAGORE Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sepia Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 ATEŞ BÖCEKLERİ AHayallerim, anlı ışık lekecikleri, Karanlıkta gözkırpıştıran Ateş böcekleridir. O dikkati çekmeyen, Sesleri, yol kıyısı hercailerinin Mırıldanır bu gelişigüzel çizgilerde. Zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde, Rüyalar Günün kervanından dökülen parçalarla, Yuvalarını yaparlar. Bahar, geleceğin meyveleri için değil Fakat bir anın kaprisi için Çiçeklerin petallerini saçar. Neş'e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş Sayısız yapraklara doğru Koşar ve dans eder Bir gün için havada. Hiçbir önem taşımayan kelimelerim Zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler, Mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler. Zihnin derinliklerinde güveler İnce kanatlarını büyütürler; Ve veda ederek uçuşurlar, Gün batımı göğünde. Kelebek ayları değil, fakat an'ları sayar ve yeter zamana sahiptir. Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış Sürprizler üzerinde giderler, Tek bir gülüş taşıyarak. Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz. İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana. Renklendirilmiş kabarcıklardır günler, Dipsiz gecenin yüzüne çıkan, Hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür; Ve bunun için Onları sen hatırlamalısın. Çıkart, at ismimi armağandan; Bir yük olacaksa, Ancak şarkım kalsın. Nisan, bir çocuk gibi, Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yazıyor. Onları siliyor ve unutuyor. Hatıra, rahibe, hali öldürüyor, Ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor. Mabedin kasvetli heybetinden Çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar, Tanrı onların oyununu seyre dalıyor, Ve rahibi unutuyor. Zihnim, düşüncelerinin akışında Birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar, Asla tekrarlanmıyan akıcı notasıyle bir küçük ırmak gibi. Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için kabarmaktadır, Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için hareketsizleşir. Veda eden gecenin Sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük Şafak yıldızında parlıyor. Ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir, Henüz olgunlasmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu. Onun anısını yitiren acı Kuş seslerinden uzak, Fakat yalnız ağustosböceğinin ıslığının duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir. Gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçeği elinde güvenle tutmaya çalışır. Zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece bütün yıldızlarını ışıklandırır. Hernekadar O Dünyayı -Gelini- Kollarında tutuyorsa da, Gök, Sonsuzluğa kadar Uzaktadır. Tanrı, dostlar arar ve sevgi diler, Şeytan, eserler arar ve itaat ister. Toprak hizmetine karşılık Ağacı kendisine bağlar, Gök ise hiçbir şey istemez Ve onu özgür kılar. Çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış Yaşı bilinmiyen zamanın gizliliği içersinde Edebi olarak oturmaktadır. Uzakta olan O, sabahleyin bana geldi, Işık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı. Beyaz ve pembe zakkumlar buluştular Ve, ayrı lehçelerde neş'e ile eğlendiler. Sessizlik Kendi kirlerini Süpürüp yürüyünce Fırtına olur. -- çok hoş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 UNUT GECE BİTİNCE Hadi son türkünü de söyle Söyle son türkünü de gidelim "Gece bitti" de - unut her şeyi unut bunu da gece bitince. Ben kimi sarmak isterim öyle kollarımla Hangi düşler onlar Tutsak edilmeyen hangi? İşte o onmaz tutkuda ellerim Yüreğime boşluğunu bastırıyor Çürük çarık göğsüm bağrım Sensiz. Çeviren: Tarık Dursun K. GİTANJALİ'DEN 3 tanımadığım nice insan tanıttın nice evde bana da verdin bir köşe uzağı yakına çevirensin yabancıyı kardeşe eski evimden ayrılıp düşünce yollara düşünürüm ilkin kara kara eskide de var olan sensin oysa yenide de var olan sen uzağı yakına çevirensin yabancıyı kardeşe ölümde yaşamda bütün evrende nereye götürsen beni tüm doğuşlardan bilinen sen tanıtacaksın bana herkesi yabancı yoktur bilene seni kapılar kapanmaz olur herkesin bağısın bilen bildirensin senden ırak kılma beni uzağı yakına çevirensin yabancıyı kardeşe 7 türlü türlü ahenklerle gel kokularla türkülerle renklerle gel vücudumda duyayım gel seni başımda duyayım şarap gibi örtülü gözlerle büyülü renklerle gel türlü türlü ahenklerle gel gel pırıl pırıl duru ve güzel inceliğinle sessizliğinle gel gel başka başka düzenlerle acınla gel neşenle gel canevime gel günümün bütün işlerine gel işlerden çekince gel türlü türlü ahenklerle gel 8 çeltik tarlasında güneşle bulutların saklambaç oyunu var bu kez mavi gökte ak buluttan sallar kim yüzdürür bilinmez arılar ışıkla esrik balı kovanı unutmuş ırmak kıyısında bir yığın kuş neden toplanır bilinmez girmesek bugün evden içeri dost girmesek evden içeri basıversek de göğü bugün yağma etsek enginleri sularda köpükler gibi rüzgârda gülüşler koşuyor bak boşversek de işi gücü günü türkülerle harcasak 10 altın tepsisinde bugün sana gözyaşlarımı sunacağım mücevher gibi bir gerdanlık dizeceğim onlardan inciler gibi ayaklarındaki halkalar aydan güneşten olabilir benim acımsa göğsüne bir değerli taş gibidir ne varsa senin olur ne dersen ister verirsin alırsın ister acımsa benimdir ancak bilirsin taşın temizini karşılığında bir gülüşün yeter gönendirmeye beni 11 çelenk ördük çiçeklerden otlardan demetler derdik bir sepet sunuyoruz içine taze başaklar serdik gel ey güz Lakşimi'si koşulsun ak buluttan araban gel duru mavi yollarda gel gel bütün karanlığı yıkanmış ışıkla donanmış ormanlardan tepelerden dağlardan gel tacın ak nilüferlerle bezenmiş serin çiğler içinde Ganj'ın sular basmış kıyısına kuştu korularda döşek serilmiş dökülen yaseminlerden sana kuğu dönüp yaymış kanatlarını ayak ucuna fısıltılar yükselir tellerinden senin altın çalgının bal gibi tatlı bir vızıltı derinden eriyiverecek gözyaşlarıyla ansızın kahkaha taşan ahenk denektaşıdır pırıldayan saçının büklümlerinde yer yer bir an için o esirgeyen yeller dolaşsa düşüncemizde altına dönüşür dertlerimiz karanlıktan ışığı çıkıveririz 20 bir yaz akşamıdır karanlık çöküyor gün yok olmuştur kesintisiz boşanır gökten bir tükenmez yağmur çekilmişim evin bir köşesine kurarım kendi kendime bahçede ıslak esen yel kimbilir ne konuşur kesintisiz boşanır gökten bir tükenmez yağmur dalgalar yükseldi gönlümde bugün kıyı görünmez oldu çiçek kokularından ıslak bahçenin gözlerime yaş doldu neylesem bu akşam neylesem ne türküler söylesem büyülü bir el değer belleğime bildiklerim yok olur kesintisiz boşanır gökten bir tükenmez yağmur Çeviren: Bülent ECEVİT ÇAĞIRIŞ Onu aramakla çok dolaştım, Birtek seni çağırabilir... O, kadın lambasını yüzüme kaldırdı Ve bana bilinmiş oldu.... Sen o semavi kıvılcımsın Ey taktis olunmuş tek varlık Cennet haberini sen getirdin Bu dünyevi eve... Senin uzak adımlarının sesi için Ey gizli dost... Sessiz bekleyiş içinde uyanığım Bahçemdeki tenha köşkün içinde. Lambam ateşini arzuluyor, Lirim parmak dokunuşunu hayal ediyor. Benim aç arzum yıldızlara bakıyor Seninle birleşmek için Uykusuz ızdırapta rüya görüyorum. Beni çağıracağın anı Kalbimle biliyorum Benim şarkım tam değildir Senin dokunuşun olmaksızın. Ah! ... Neredesin sen, Ah Kadın! ... Ufukların gerisinde sessizce oturan! ... İlah Siva´nın gürlemesinden Sen aydınlatıcı şuleyi getir Siyah kara gözlerinde Kesif bulutlardaki ateşi tutuştur. Kalbimdeki Sağnaklari dökülüşe istekli Oh! ... Benliğimi al! .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ocak 3, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 3, 2009 Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi "Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. Istiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? Duygularimizi bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni.? Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. incinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız cografya zor, şartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. " Tagore Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2011 Çalışacaksan eğer, testini dolduracaksan gel, gel benim gölüme. Su, ayaklarına sarılıp gizini mırıldanacak sana. Gelen yağmurun gölgesi var kumda; bulutlar, kaşlarının üstüne düşen uzun saçların gibi inmiş ağaçların mavi çizgilerine. Biliyorum adımlarının ezgisini, kalbimde atıyorlar. Gel, gel benim gölüme testini dolduracaksan. Dinleneceksen eğer, kaygısız oturacaksın, testini bırakacaksan sulara gel, gel benim gölüme. Çimenli bayır yemyeşil, sayısız kır çiçeği var. Düşüncelerin, yuvalarından uçan kuşlar gibi çıkacak koyu gözlerinden. Peçen, ayaklarına düşecek. Gel, gel benim gölüme kaygısız oturacaksan. Oyununu bırakacaksan eğer, suda yıkanacaksan, gel, gel benim gölüme. Bırak, kıyıda kalsın mavi şalın, mavi su örter seni, saklar seni. Boynunu öpmek için ayakuçlarında dikilir dalgalar, kulaklarına fısıldar. Gel, gel benim gölüme suda yıkanacaksan. Çıldırtacaksan eğer, ölümüne atılacaksan, gel, gel benim gölüme. Serindir gölüm, derindir de. Düşsüz uykular kadar karanlıktır. Gecelerle gündüzler birdir derinliklerinde, şarkılar sessizliktir. Gel, gel benim gölüme dalacaksan. Rabindranath TAGORE Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.