vhercle Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. Nazım Hikmet Ran KARIMA MEKTUP Bir tanem! Son mektubunda: "Başım sızlıyor yüreğim sersem!" diyorsun. "Seni asarlarsa seni kaybedersem;" diyorsun; "yaşayamam!" Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı. Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgili; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nâzım'a! Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim... Karım benim! İyi yürekli, altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim; ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı. BİR AYRILIŞ HİKAYESİ Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artık biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 bööle güsel olmuş herkes bildiği şiirleri yazmış ama ben bi link veriim bütün şiirleri okuyun: nazım şiirleri Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birikinti Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2006 Kız Çocuğu / Nazım Hikmet Ran Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler. Her dinleyişimde tüylerim diken diken oluyor..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Şaman Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2007 Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Nazımın şiiriydi yanlış hatırlamıyorsam bu da onur akının yorumu çok güzel idi bir de:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hebefrenik Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 güneşi içenlerin türküsü Bu bir türkü:- toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü:- alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü! Yüreğimiz topraktan aldı hızını; altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik! Sıçradık; şimşekli rüzgâra bindik!. Kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını! Akın var güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Düşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! İşte: şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; şu güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, toprak kokuyor bakır sakallarımız! Neş'emiz sıcak! kan kadar sıcak, delikanlıların rüyalarında yanan o «an» kadar sıcak! Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! Haykırdı en önde giden, emreden! Bu ses! Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, onları oldukları yerde durduran kuvvet! Emret ki ölelim emret! Güneşi içiyoruz sesinde! Coşuyoruz, coşuyor!.. Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Toprak bakır gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır Haykıralım! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sensizim Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte. Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. o hayatta iken gereken saygıyı goremeyen vatanını cok sevdıgı halde vatan haını ılan edılen bana gore en buyuk şairdir .... NAZIM HİKMET RAN Kesinlikle Katılıyorum sana gelmiş gecmiş en büyük en iyi şairlerdendir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hebefrenik Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Dayanamam Nazım'a SALKIM SÖĞÜT Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr... Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi. Siyah örtüler indi mavi gözlerine, sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine! Ağlama salkımsöğüt ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama! 1928 Not: "Salkımsöğüt" ile "Bahri Hazer" Nâzım Hikmet'in ününün sanat çevrelerini aşmasını ilk sağlayan şiirleridir. Odeon firmasının şairin kendi sesinden plağa aldığı bu şiirler kahvelerde çalınıp dinlenmeye başlamıştı. Nâzım Hikmet yazarken düşündüğü bir ahenge uyarak şiirlerini çok güzel okurdu. Okunup dinlenmelerine herhangi bir yasal engel bulunmayan bu şiirlerin şairin adını çok yaygınlaştırdığı düşünülerek Odeon firması plağa yeni basımlar yapmaması için uyarılmıştı. Şiiri Nazım Hikmet'in kendi sesinden dinlemek için: http://www.unix-shells.com/~yolgezer/mp3/Nazim Hikmet - Salkim Sogut.mp3 paylaşım için teşekkürler ama acamıyorum. adrestemi yoksa erişimimde mi bir sorun var anlayamadım... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2007 Meşin Kaplı Kitap Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi Okudum saatlerce Yaldızlı meşin kabın Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını Sandımki eşiyorum bir mezar toprağını İnce el yazıları canlandı birer birer Masallarda çizilen yüzleri gösterdiler İblis bir yılan oldu Adem Havvaya kandı Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm Koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh'u gördüm İsmaili'in topuğu kumdan çıkardı zemzem Tur-u Sina da Musa kaldırdı kollarını Asasını vurunca yarıdı bahr-i kulzem Buldu ben-i İsrail Kudüs'ün yollarını Zekeriya zikrini Bir sonsuz aha verdi Doğdu İsa bikrini Meryem Allah'a verdi Kureyş-i Muhammed'e kucak açtı Medine Bir ateş mezar oldu kerbela Hüseyin'e Sayıfalar döndükçe bunlar hep birer birer Doğrulup devrildiler Ay battı güneş doğdu Kalbimde ateş doğdu Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı Varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya Attım kör bir kuyuya Yazık yazık bizeki asırlarca aldandık Karanlıkta çizilen izleri görmek için Görüp yüz sürmek için Yazık yazık bizeki bir çırağ gibi yandık Ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet Çlışan esirlere İsa, Musa, Muhammet Sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi Ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları Yine biz köleleriz efendilerimiz var Yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar Esir efendi diye koymuş da adlarını İki bahta ayırmış arzın evlatlarını Efendi işletiyor esir işliyor gene Yine efendilerin gümüşlü sofrasından Kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından Kırıntı artık bile düşmüyor işleyene Yine biz esir geçen her günün akşamında Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz Gece yağmur inlerken evimizin damında Isınabilmek için güneşi bekler gibi Birbirine sokulan hasta köpekler gibi Yırtık yorganımızın altında titriyoruz Çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla Asırlardır bağrında inleyen kazmamızla Heyecana geldide kara toprağın kalbi Kendini teslim eden taze bir kadın gibi Çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç Biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç Efendiler gösterip sırıtan dişlerini Birer birer topluyor bütün yemişlerini Efendiler ağalar evliyalar keşişler Ebedi karanlığın boğulsun kollarında Artık temiz ruhların aydınlık yollarında Sade bir din bir hak bir kanun varsa O da işleyen dişliler . Nazım Hikmet Ran Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ruhsuz Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2007 basit yaşayacaksın. basit mesela susayınca su içecek kadar basit... dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında. tek düğmesi olacak elindeki cihazın; tek bir düğme, tek bir cümle gibi... sevince lafı dolandırmadan söylediğin ’seni seviyorum’ gibi. basit bir öpücük yetecek sana... basit, sıcak bir öpücük; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin. o öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını, öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını. kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu. el yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın. iki harekette giyiniverecek, iki harekette soyunuvereceksin. kısacık olacak uyanman, ve yola çıkman arasında geçen süre; kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre. kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını; bakışların bile anlatabilecek kendini. beklentilerin de basit olacak: kaf dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar. bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını; ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz aşk romanını. pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini. zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken. bir kaşarlı tost olacak aradığın nasıl oturacağını bilemediğin sofrada, parmakların en kıymetli çatalın. yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri. iskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında. bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir ’fa diyez’in mutluluğunu. makyajı ilk ’a’ sına kadar bilmen yetecek. temizlik kokacak en pahalı parfümün. ’bilmiyorum’ diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak ’onu da’ bilemeyişin. tek dereden su getirmen yetecek, bir ’istemiyorum’ diyebilmeye, ne durduğu fark etmeyecek abanın altında. saatin, sadece saati gösterecek, telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın, küçük bir not defteri olacak ’bilgini’ en hızlı ’sayan’. basit yaşayacaksın, basit. sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
luciferian Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2007 Bir elmanın yarısı biz yarısı bu koskoca dünya. Bir elmanın yarısı biz yarısı insanlarımız. Bir elmanın yarısı sen yarısı ben ikimiz... Kısa oldu ama aklımda kalan en hafif ,kısa ve en anlam yüklü şiirlerinden biri bu...umarım beyenirsiniz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mephisto Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2007 insan ya hayrandır sana ya düşman ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun ya da çıkmazsın bi dakka bile akıldan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2007 Çok yorgunum beni bekleme kaptan Seyir defterini başkası yazsın Çınarlı kubbeli mavi bir liman Beni o limana çıkaramazsın..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2007 ELLERİNİZE VE YALANA DAİR Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz. Arılar gibi hünerli, hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz. Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız. Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan. İnsanlar, ah, benim insanlarım, hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler, Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları ve benim memleketlilerim, yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerikalım benim, uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın... İnsanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa, beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa, ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir. [1949] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nightmore Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2007 Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz. Arılar gibi hünerli, hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz. Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız. Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan. İnsanlar, ah, benim insanlarım, hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler, Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları ve benim memleketlilerim, yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerikalım benim, uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın... İnsanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa, beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa, ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest esmanur Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2007 tesekkurler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boggyhillocks Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2007 güzel..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2007 benimde bi katkım olsun dimi.... İbrahim Balaban’ın “mapushane kapısı tablosu” üstüne söylenmiştir : Altı kadın vardı demir kapının önünde, Beşi toprağa oturmuş , ayakta biri; Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde, Besbelli henüz öğrenmemişler gülmeyi; Altı kadın vardı demir kapının önünde, Ayakları sabırlı , ellerinde keder; Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde, Cin gibi bakıyor kundaktakiler; Altı kadın vardı demir kapının önünde, Sımsıkı gizlemişler saçlarını; Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde, Biri kavuşturmuş avuçlarını; Bir jandarma vardı demir kapının önünde, Ne dost ne düşman , nöbet uzun hava sıcak; Bir beygir vardı demir kapının önünde, Nerdeyse ağlayacak; Bir köpek vardı demir kapının önünde, Burnu kara , tüyü sarı; Kamış sepetlerde yeşil biber vardı, Torbalarda kömür , heybelerde soğan sarımsak; Altı kadın vardı demir kapının önünde Ve demir kapının ardında beşyüz erkek Vardı efendim; Altı kadından biri sen değildin ama Beşyüz erkekten biri bendim. Nazım Hikmet RAN Şiirin hikayesi : Nazım Hikmet Bursa cezaevindeyken pek çok Türk aydınıda cezaevinde yatmaktadır.Bunlardan biri ressam İbrahim BALABAN’dır.Balaban Bursa cezaevinde yaptıgı resimleri ilk N.Hikmet’e gösterip onun fikrini alırmış.Birgün yine yaptığı tablolardan birini N.Hikmet’e gösterir.Herzaman Balaban’ın yaptığı resim üzerine uzun uzun konuşan N.Hikmet bu sefer hiçbirşey söylemez.Sadece bakar.Sonra birden bire çekip gider.Balaban çok şaşırır.Bir süre sonra geri gelen N.Hikmet elindeki kağıdı İbrahim BALABAN’a uzatır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beelze Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 VATAN HAİNİ "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Başlığı görünce ne diyor bu beelze dedim içimden Teşekkürler.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 bende devam ediyorum vatan hainligine... teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SpawN Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 eyw hocam şiir için tsk! saygılarımla!!! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beelze Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 eğer vatan sewerlik buysa ben watan hainiyim lafı olmaz:thumbsup: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beelze Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 buyrun arkadaşlar size bi Nazım Hikmet eseri daha... BU VATANA NASIL KIYDILAR? İnsan olan vatanını satar mı? Suyun içip ekmeğin yediniz, Dünyada vatandan aziz şey var mı? Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Onu didik didik didiklediler, saçlarından tutup sürüklediler, götürüp kâfire: "Buyur..." dediler. Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Eli kolu zincirlere vuruluş, vatan çırıl çıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Gün gelir çark düzüne çevrilir, günü gelir hesabınız görülür. Günü gelir sualiniz sorulur : Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Harika ellerine sağlık... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.