Jump to content

Ölüm Sonrası


vhercle

Önerilen Mesajlar

Ölüm sonrası gerçekten var mı?

 

 

http://www.bilinmeyen.com/uplimages/lifeafter.jpg Televizyonlarda, kitaplarda bol bol duyarız ölüp de geri gelen ve inanılmaz hikayeleri olanları. Bir adam ameliyat masasında ölür, uzun bir tünel görür, sonunda parlak bir ışık vardır ve yoğun bir güven ve sevgi duygusu hisseder.

Tıp dünyası geliştikçe ve teknoloji her geçen gün kaçınılmaz sondan daha çok insanı kurtardıkça bu tip hikayeleri daha sık duyar olduk. Ölüm noktasından dönen Amerikalı’ların % 18 gibi küçümsenemeyecek kısmı garip hikayeler ile dönüyor dünyaya. Bazısı ışıklar, bazısı alevler görüyor, kimi yukarı çekildiğini kimi ise aşağı doğru itildiğini belirtiyor. Bu deneyim ne şekilde olursa olsun geri gelen kişi için çok şey değişiyor. Ateistler camilere, kiliselere koşuyor, alkolikler iyileşiyor, hatta raporlara göre saldırgan kişilkler yardım derneklerine katılıyorlar.

Virginia Tıp Fakültesi’nden psikiyatrist Dr. Bruce Greyson profesyonel hayatının büyük bir kısmını bu araştırmaya harcamış. Dr. Bruce bu araştırmalara dayanarak şaşırtıcı bir şey söylüyor: “ Ölüm ötesi deneyimi yaşayanlar Allah’ın olduğunu düşünmüyorlar, onlar bunu biliyorlar.” Ayrıca Dr. Bruce bir çok insanında deli derler diye yaşadıkları deneyimleri kimseye anlatmadıklarını söylüyor.

1975 yılında Raymond Moody adında bir yazar “Yaşam sonrası yaşam” diye bir kitap yayınladı. Bu kitapta 150 kişiyle röportaj vardı. Bu 150 kişinin hepsi de ölüm sonrası deneyimi yaşamıştı. Deneyimler ilginç, ve birbirinden değişik olmasına rağmen Moody kitabında daha da ilginç olan varılan sonuçlardı. Kişilerin hepsinin deneyim sonrasında daha az materyalistik, daha fedakar ve sevgi dolu olduklarını keşfetmiş.

Bilimsel olarak da ölüm sonrası deneyimlerinde belirli araştırmalar yapılıyor ve sonuçlara varılıyor. Anoxia (Beyindeki oksijen yetersizliği) oluştuğunda beynin kendisini kapattığı ve ölmüş gibi yaptığı ya da beyinde salgılanan ketamine adlı güçlü bir hormonun bu durumda ortaya çıkmasıyla kişinin bazı görüntüler algıladığını ifade ediyorlar. Hatta bu hormon dışarıdan verildiğinde insanda “vücuttan çıkıp gitmiş gibi” bir etki yaratıyor. Yani tıbbi olarak bu deneyimlerde “ esrarengiz” bir durum yok. Bunlar bir çeşit illüzyon ve gerçek değiller.

Tıp her ne kadar böyle açıklamalarda bulunsa da, bu deneyimlerin sadece kimyasal bir durum olduğuna insanı ikna etmeye uğraşsa da işi çok zor. Çünkü hala ölüm sonrasında neler olduğunun cevabını veremiyorlar hatta bu konuda en ufak bir kanıtları bile yok. İnsanlar inançları çerçevesinde ölüm sonrasında bazı senaryolara inanıyor, bu inançlar ile bu derin bilinmezliğe bir anlam katmaya ve ondan korkmamaya çalışıyorlar. Ortada yaşanan bazı deneyimler var ve bu deneyimlerin sonuçları da daha iyi gibi gözüküyor.

Ölüm insanoğlunun anlayamayacağı kadar büyük bir olay. Kimbilir belki de sonrasını bilseydik yaşayamazdık. Kaçılamayacak bir durum olduğuna göre yapılacak en doğru davranış, onu en iyi şekilde karşılamak.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aslında yukarıdaki gibi duygularımıza bakarak gerçeği (truth) değil; gerçekliği (reality) algılayışımızda ,duygularımızdaki karışıklık ve kaosla yarattığımız ortak bir sanrıyı yaratıyoruz. Örneğin "cinleri" ele alın. kendisinin cinler tarafından rahatsız edildiğinden yakınan bazı insanların, cinlerin tasviri, onlarla karşılaşmaları vs. durumların ortak çizgiler taşıdığını görüyoruz. Aslında bu, cinlerin yada ölüm gibi herhangi bir metafizik olgunun kişideki gerçekliği değil, o güne kadar gelen "bilgi yıgınlarının" zamanla insanların kafasında "gerçekliğe" dönüşmesi ve bireysellikten çıkıp o toplumda aynı şekilde görülen bir ilüzyonudur.

 

O değerlere sahip olmayan farklı bir toplumda, bu ilüzyon görülmez. Yada farklı şekilde inanıyorsa ilüzyon da o kadar farklı olacaktır. Eğer gerçeklik, duygularla yada dış dünyadaki etkilerin yada gerçekliğin duygu tarafından bulandırılmasıyla yada o anki bulunduğumuz psikolojik ruh haline göre belirlenebilseydi, o zaman yeryüzünü birbirine zıt milyonlarca gerçek dolduracaktı ki, bu da siyahın hem siyah hem de beyaz olması gibi çok saçma birşey olurdu.

 

Aklın yolu bir diyorlar değil mi? Peki o zaman neden milyarlarca insan, tek bir inanca bağlanmıyor da bir çok farklı dine inanıyor? Akılsız oldukları için mi? Hayır. Aksine... Sadece zihinlerinin, kültürleri ve öğrendiği, benimsediği farklı verileri tarafından çizilmiş olduğundan. Adam, inancına o kadar güveniyor ki, o kadar samimiyetle inanıyor ki, bilinçaltına atılan bir talimatın (dua yada inanç yoluyla) bilinç yada olumlu düşüncenin verdiği moralle yada tesadüflerle farkındalıksız gerçekleştiği zaman metafizikten çıkıp gerçeğe dönüşüyor. O yüzdendir ki başka dinlerden bile olsalar, mucizevi şeyler yaşarlar yada akıllarının bunu mucize, keramet diye yorumlayacagı olaylar...

 

Kıyamet alametleri de öyle... Her toplum, bir şekilde kafasına öyle yerleştirmiş ki, adeta bir şizofreniye dönmüş halde. Kıyametin alametleri neyse, bilinçaltları, inançlarını gerçekleştirmek için insanları o alametlere götürecek şeyler yapmaya itiyor. Yani biraz da inançlarında bahsedilen bu belirtilerin birgün gerçekleşmeyeceğinden ve aslında inanadığı şeyin birgün YALAN olmayacagından, yarın ölümsüzlüğe kavuşamama korkusundan. Farkında olmadan kıyameti yada diğer olayalrı insanlar getiriyor dünyaya. Tüm savaşları, sahte Mehdi'leri, Belirtilen işaretleri... Evangelic Kilise, kendisi itirafe diyor, yaptıklarının İsa'nın gelmesinin çabuklaşması için olduğunu. Yani bir şekilde Kader'e müdahele edip bu vizyonalrı kendi yaratıyorlar.

 

Mesela Armageddon savaşı. Her devlet, buna şöyle yada böyle, farklı bir biçimde de olsa inanıyor. Kendini bu savaşa hazırlıyor. Bu büyük savaşa... Peki böyle bir hazırlığın sonucunu siz düşünün... Bu savaşı sizce Tanrı mı yaratacak yoksa insanalr mı?.........

 

Farkında olmadan, kendi kıyametimizi ve uygarlığımızın sonunu bizler getiriyoruz.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

vhercle güzel bir paylaşım olmuş,bende bir çok yerde okumuştum beyaz bir tünelden geçen insanlar,tünelinm ucunda bir ışık ve huzur duygusu..

ANNA VISSI'nin taseis aftoktonias (intihar eğilimi) adlı şarkısının video klibinde bunlar gösteriliyor (tünel..ışık..)bilgisayar ortamında,, tavsiye ederim :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ölüm sonrası hayat diye bir şey yoktur.

 

bunu sizin söylemeniz beni şaşırttı mayalarla kehanetlerle çok ilgilenmenize rağmen ölümden sonra yaşamı reddediyorsunuz. materyalist misiniz? eğer öyleyseniz kehanetlere neden inanıyorsunuz?:rolleyes:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kimse boşluğa düşmesin elbet herkez göreçek anyayı konyayı ahirete inananda inanmayanda...ben öbür taraf dedikleri ahirete ölümsüz yaşamın olduğu yere inanırımm...oo inanmayanların sorunu benim deill haa sizcede bu benim sorunumm ( yanlış anlaşılmak istemem)

--------------------

dalllar sallansa, rüzgar esse,güneş doğsa,kar yağsa,yağmur yağsa,cicek açsa,çekirge zıplasa,kuşlar kanat çırpsa,kelebekler çiçeklere konsa,arılar bal yapsa,köpekler havlasa,depremler olsa,ben nefes alıosam,sen nefes alıosan o nefes alıosa dunya kusursuz ( insanların mahvettiği yıktığı ve yıkmak için çaba gösterdiği ) bir düzen içinde işliyor ve dönmeye devam ediyorsa ölenler geri gelmiyorsa madem oldukden sonra hayat yoksa bü ölenlerin ruhları nerdeler

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu konuda Michael Newtonun Ruhların yolculuğu ve Ruhların kaderi adında 2 Kitabı mevcut. Hipnoz altında ki denekleriyle ölüm ötesi konusunda diyalogları içeriyor. Bunlar piyasada ki ölüm deneyimiyle ilgili benim bulabildiğim en yetkin eserler. Konuyu ciddi olarak araştıran tüm arkadaşlara tavsiye ederim. Hipnoz altında ki deneklerin ifadeleri hemen hepsi birbiriyle örtüşüyor. Ben her 2 kitabıda bir solukta okudum ve hayretler içinde kaldım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ölüm sonrası hayat yok

iletişim kurabilen geride isteklerini hayallerini ailesini vs. bırakan ruhlar var

ister inanın ister inanmayın hangi yaşta hangi sosyal sınıfta olursa olsun her ölü geride bıraktığı bir şeyi merak eder!

3 kasım 2004-minik bir kız çocuğu gördüm bez bebeğini sordu

12 şubat 2005-orta yaşlı bir beyefendi hisselerini sordu

20 şubat 2005-fraklı bir genç adam nişanlısını sordu

7mart 2005-ayyaş bir adam bir sokağı sordu

16mayıs 2005-doğumda öldüğünü anladığım bir anne bebeğini sordu

30 haziran 2005-yaşlı bir kadın yine doğacak torununa ne isim konulduğunu sordu

bunun gibi bir çok örnek var

hepsi bir şeyler merak ediyorlar ve öğrenene kadar rahat bırakmıyorlar!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

olması gerekir mantıken,ya sonra diyip kalmamalı koca hayat.ama bu hyatı güzel kılan şey kısıtlı olması,eğer sonsuz bir yaşamdan bahsediyorsak,bu kadar tatlı olacağından şüphelyim.yaşamak güzel şey,keyfini çıkarmak gerek.çok fazla düşünmek yoruyor insanı,hayatın hakkını vermeli,sonrasına o zaman bakmalı:D

 

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne

Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa

Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır

Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin

Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar

Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

 

hayat dolu günler:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

eğer aslolan beden değil ruh ise,

eğer acıyı çeken beden değil ruh ise,

eğer mutlu olan beden değil ruh ise (ki ben böyle olduğuna inanıyorum),

elbette bu ruh bu bedenden çıktı mı, kendi hayatı olacaktır,

hem de şu 5 duyu organına, artık bağlı kalmadan tüm her şeyi tüm çıplaklığı ile görecektir.

kendini ve tüm alemi seyr-ü sefer edecektir.

dünyadaki inandığı ve inanmadıkları ile göreceklerini kıyaslayacaktır.

mutlu mu, mutsuz mu o zaman anlayacaktır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

böyle bi şey yok sonsuz karanlık. topraktan geldik toprağa gideceğiz..

 

bu dünya bilimi ile ölçülebilecek deneysel bir bilim değil!

 

kaldı ki, sonsuz karanlık bilimsel literatürde yoktur. zaten bu fiziksel evrende sonsuzluk diye bir şey de yoktur. uzay da sonsuz değildir.

 

bunların hepsini bir köşeye bırakıp, içimize bir sorsak,

 

ölümsüz gibi yaşadığımız, ölümsüz gibi sevdiğimiz, aşık olduğumuz, planlar yaptığımız ortaya çıkacaktır, bu dünya buna iyi bir örnektir de aslında. hayvanlar dışındaki, şu hayvan bedenine sahip insanoğlu, ölmeyecekmiş gibi binalar diker, planlar yapar... herkes öldü gitti.

 

ama şu kalbimize bunu söz geçiremiyoruz. sanki, kalbimiz sonsuz yaşayacak, fikirlerimiz sonsuz yaşacak.

sanki,

şu ruhumuz, bir yerlerde gördü, deneyim etti de sonsuzluğa namzet hem duygularımız, hem düşüncelerimiz yaşayıp duruyor.

 

şu balkonumdaki ölen çiçek dahi, sanki sonsuz yaşacağım diye haykırıyor benim zihnime. o belki orda öldü, tohumlarını saksı toprağına bırakıp çürüdü ama benim zihminde ve duygularımda o çiçek hala yaşıyor.

 

benim gibi basit bir insan dahi sonsuzluğa namzet yaşarken, arzularken, her hayvandan ve bitkiden daha karmaşık bir zihinsel yapım varken, bunca sanat varken;

elbette beni Yaratan, beni bir toprak olarak sonsuza kadar heba etmeyecektir!

 

eğer ki, ölümden sonra bir hayat olmadığının kesin kanıtı elimde olsun, dünya namına hiç bir şeyle uğraşmaz, hiç bir çalışma içine girmez, hatta artık nefes almayı da bırakmak ister, bu boğaz köğrüsünden aşağı kendimi bırakırdım!! yeminle söylüyorum!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

sonsuz karanlık sözünü metafor olarak kullanmıştım zaten.ben de şöyle söyleyeyim ölümden sonra bir şey olduğuna inansaydım bir saniye durmaz köprüden atlardım. ne işim var burda:) şu kalp olayına da takmış durumdayım .kalp kan pompalayan bi organ değil midir? "kalbe söz geçirememek?" "beyin", "bilinç" olmasın söz geçirelemeyen. eskiden beynin ne işe yaradığını bilmediklerinden tasavvufa geçmiş bi deyim.daha fazla polemik yapmadan iyi günler diliyorum:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

sonsuz karanlık sözünü metafor olarak kullanmıştım zaten.ben de şöyle söyleyeyim ölümden sonra bir şey olduğuna inansaydım bir saniye durmaz köprüden atlardım. ne işim var burda:) şu kalp olayına da takmış durumdayım .kalp kan pompalayan bi organ değil midir? "kalbe söz geçirememek?" "beyin", "bilinç" olmasın söz geçirelemeyen. eskiden beynin ne işe yaradığını bilmediklerinden tasavvufa geçmiş bi deyim.daha fazla polemik yapmadan iyi günler diliyorum:)

 

:) belli ki bi işin var, burdasın...

 

bu kalp, tıbbın konusunda giren bedenimizin kan pompalayan (motor) kalbi değil.

bu kalbe, "batınî kalb" kimileri de ruh için kullanmışlar. kısacası, manevi kalptir.

 

yine de bu kalb'ten bizim maddi kalbimiz de nasibini alır (ister hormonlar, ister beyin olsun, sonuca bakıyorum). birine aşık olduğumuzda, korktuğumuzda, bazen başımıza kötü bir şey geleceğinde fiziksel kalbimizde de tuhaf tufah şeyler hissediyoruz. ama asıl etkilenen bu manevi kalp olan "kalb".

 

saygılar..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar neye inanırsanız inanın bu sizin fikriniz değilmi peki bu fikirleri nasıl edindiğiniz önemli . tamamen kendinizmi düşünüp ulaştınız yoksa dış etkiler yoluylamı bu karara vardınız. mantıklı bir akıl için dışarda sürüyle kanıt mevcut gezip dolaşın ve görerek düşünün bukadar nizamlı ve düzenli oluşmuş şeyler var herbiri birbiriyle kusursuz uyum içinde (insanlar hariç) sizce bukadar uyum ve düzen kendi kendinemi oluştu. kendinize bir bakın muhteşem bir biyolojik beden kusursuz işliyor ve her uzuv ve organ olması gerektiği gibi tasarlanmış .. bunların hepsi düşündüğünüzde için sonsuz sayıdaki kanıtlardan sadece birkaçı.topraktan geldiysek kendi kendimizemi geldik bunları bir yaratanın olması kaçınılmaz ve eğer bir yaratan varsa onun vaadleride olması doğaldır ve gerçek demektir. sadece kendiniz düşünün derin derin..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet ben de onu diyorum manevi,gizemli bir şeymiş gibi kullanılıyor . böbrekler,karaciğer de pekala kullanılabilirdi ama onların sesi olmadığı için pek ilginç gelmedi galiba o zamanın insanlarına. ama kalbin yerine beynin yani bilincin oluştuğu yerin ( karar veren ,doğruyla yanlışı ayıran tabii kişiye göre değişir,hoşlanan ,nefret eden vs vs)kullanılması gerekirdi, eğer yeteri kadar anatomi bilgileri olsaydı.bu arada hissettiğimiz şey "adrenalin" hani şu yukarıdan aşağı inen tuhaf duygu, genelde sevdiğim kızı görünce oluyor,bi de kavga ederken:) bohemystic arkadaşıma da birşey söylemek istiyorum.dışardan etkilenmek veya kendin düşünmek bir şeyi değiştirmez.sonuçta son kararı sen verirsin.dışarıdan hiç bir düşünceyi önemsemeyecek olsak kitapların yazılmasına gerek kalmazdı.edebiyatçıları,filozofları susturmamız ,matbaaları kapatmamız gerekirdi.ayrıca herşey sandığın gibi uyum içinde değildir evren kaotiktir.samanyoluna uzaktan baktığında dönen güzel bir manzara görürsün ama gel bi de biliminsanlarına sor:) ayaklarının yere basıyor olması herşeyin uyumlu olduğu anlamına gelmez.muhteşem biyolojik beden mi? insan bedeni dediğimiz şey arıza ötesi bir yapı.budan 2000 yıl önce insan ömrü 30-35 yıldı.o kadar ilerleme ,hastane teknoloji anca 60-70 yıla çıktı. kene ısırıcak diye yere oturamaz olduk. bu nasıl mükemmellik?:)bunlar son sözlerim diyorum ve bu kör dövüşünü bitiriyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

sevgili daydreamer düşüncelerimi tam manada aktaramadığımı görüyorum her ayrıntıyada inemem zaten. biliminsanlarının tek bir sorunu var ne biliyormusunuz herşeyin belli bir kalıba oturması gerektiğine aşırı bağlılar.aynı sebepler aynı sonuçları vermiyorsa bilimsel kabul edilniyor çoğu şey halbuki her olay ve durum gözlemcinin bakışına gore ve gözlenenin durumuna gore değişebilir.telekinezi gibi olaylar buna ornektir. hiçbirşey tam kararlı halde değildir bu evrende.insanın sahip olduğu idrak ve muhakeme yetileri bişey okumadanda bazı bilgilere erişmesine yeterlidir.benim matbaalara ve kitaplara sozum yok.30-35 yıllık ömürde doğa şartlarından kaynaklanıyordu insanların vahşi hayvanlarla dahi boğuşması gerekebiliyordu bir avda. oysa medeniyet sahibi bazı topluluklarda 2000 yıl oncesinde yaşları 60 70i bulabiliyordu yerleşik yaşadıkları için.bahsettiğiniz avcı toplayıcı ufak gruplar olsa gerek.son olarak birşeyi eleştirmek için daha iyisini bilmek lazım insan bedeni bukadar arızaysa daha iyisini buyrun tasarlayın her ayrıntısına kadar.şu gerçekki bilim ne kadar gelişirse gelişsin asla insan bedeninden daha kompleks ve üstün bir yapı tasarlayamaz.o söylediklerininzde arıza değil dış etkilerle oluşan bozulmalar pekala bir motorun içine su kaçıracak olursanızda çalışmaz değilmi bahsettiğim mükemmeliyet asla yokedilemeyen ve zarar verilemeyen bir yapı anlamında değil tasarım anlamındadır.tabi üstün avlanma uçma vb becerilerse kasıt insan aklıyla o açığı kapatır. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...