Jump to content

Felsefe Tarihinde Görüşlerinden En Çok Etkilendiğiniz Filozof ?


Manje_Loa

Felsefe tarihinde görüşlerinden en çok etkilendiğiniz düşünür kim?  

171 üye oy kullandı

  1. 1. Felsefe tarihinde görüşlerinden en çok etkilendiğiniz düşünür kim?

    • Platon
      9
    • Aristoteles
      11
    • Kant
      10
    • Hegel
      1
    • Marx
      12
    • Locke
      1
    • Descartes
      8
    • Nietzsche
      60
    • Sartre
      3
    • Camus
      4
    • Comte
      2
    • Lyotard
      0
    • Foucault
      1
    • Derrida
      0
    • Gazzali
      1
    • Dewey
      0
    • Macchiavelli
      1
    • Socrates
      21
    • Diğer
      26


Önerilen Mesajlar

Çoklu seçenek olabilseydi keşke.

 

(Estetikte),(Etikte) İyi İstenç ve Ödev Ahlakı ile,(Epistemolojide) Kritisizm ile Immanuel Kant.

Varoluşçuluğu ve özgürlük-sorumluluk anlayışı ile J.P.Sartre ,

(Ontolojide) Diyalektik İdealizm ile Hegel en beğendiklerim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kesinlikle Aristoteles, arkadaşımız paylaşmış Spinoza'yı. Ona da çok saygı duyarım. Lakin listedeki Antik Yunan filozoflarını ve Gazali'yi saymazsak kalanların hepsi Aristoteles'in müthiş mantık ve felsefi sistemini, kanıtlarıyla sunduğu kadim öğretilerin temelini taşımıyorlar. Zaten hepsi Cornelius Agrippa ve Hermetik öğretilerin insan doğasına yansıyan anlayış ve enerjilerini taşıyorlar. Hepsi bu Aristoteles tarafından belirtilen, tanımlanan ve ispatlanan kategorilerin birini seçip onu insan doğası üstünden çıkarımlarla tanımlıyorlar. Kısacası aynı ekolün takipçileri olduklarından ve o ekolü felsefi olarak eleştiriye açık gördüğümden...( Hele ki Marx denen adamı filozof olarak anmak diğer filozoflara saygısızlıktır görüşündeyim.) Listedeki kastettiklerimin ''cedel'' denilen tartışma noktasıyla sınırlı çıkarımda bulunduğunu düşünüyorum. Benim için kıstas kadim öğretilere ulaşmak ve onları açıklamak, kısacası bilgeliğe giden yolu açmaktır. Benim felsefeden anladığım budur. Bunu sağlayan da Aristoteles ve tabii ki listede olmayan takipçisi İbn Sina ve İbn Rüşd'tür.

 

Ek olarak: Eleştirdiğim ekolün filozoflarının pek çoğunun özgün olmadığını da yazdığımdan çıkarmak mümkündür. En basitinden örnek vermek gerekirse Machiavelli'nin meşhur eseri Prens tamamıyla İbn Haldun'dan esinlenerek ortaya çıkmıştır. Bahsetmek istediğim nokta da budur: Özden ziyade kategorilere odaklanarak cedel üstünden gitmek bakış açısını ve özgünlüğü sınırlamaktır. Bu yüzden de doğrudan öze ve kadim öğretilere dokunanları daha değerli görmekteyim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şu anlık platon. Biçim ne kadar değişirse değişsin, yaşadığımız dünyaya ne kadar farklılaşırsa farklılaşsın her şey özünde aynıdır zamana rağmen. Öz tektir, zaman biçimi değiştirse de her zaman öz aynı kalacaktır. Ama şimdilik diyorum zira bu bahsettiğim fikre kendim ulaştım, platonun benzer şeyler dediğini görünce sempati duydum. Felsefe derinliğim genişleyince zamanla daha keskin bir fikrim olacaktır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Nietzche..Dinlere,geleneklere, aileye, akla gelebilecek her türlü dayatmaya gönüllü bir şekilde evet diyen onca değersiz sürü insanını görünce üstinsan kavramının muhteşemliğini bir kez daha anlıyorum.

Evet, her şeyi inkar ettiğin sürece her şey oldukça boştur. Her şeyin hiçliğini söyleyebilirsin, zira gözlerin bağlıyken hiçbir şeyi göremezsin. Nietzsche de işte böyle bir zavallıdır, her şeyin ne derece içi boş olduğunu söyler durur ancak esas meselesi her şeyi görmezden gelmesi, inkar etmesidir. Hatta öyle ki; dinlere karşı çıktığını ballandıra ballandıra anlatırken Hristiyanlığın motiflerini kullandığını, hatta ki İsa'yı Zerdüşt olarak tekrar canlandırdığını inkar eder. Nietzsche'nin bütün fikir dünyası, olsa olsa Hristiyanlığın sıfırdan yeniden yorumlanmasıdır ve tıpkı Hristiyanlığın maddeyi inkar ettiği gibi, kendisi de maddeyi inkar eder. Üstinsan dediği de Hristiyan mistisizmin temsil ettiği elini eteğini bütün dünyadan çeken insanın kendisidir, ama aslında içi tamamen boştur ve doldurması sana kalmıştır. Öyle ki, Naziler bile bu üstinsanı bir şekilde kendi faydasına değerlendirmiştir. Ancak bir sorun vardır, Tanrıyı da inkar ettiği için yerine koyacak hiçbir şey bulamaz. Hatta ki, postmodernizmin ilk sancısını kendisi çeker; metafizik olmadığı için hiçbir şey anlamlı değildir. Zira metafizik, bütün bir maddenin açıklamasıdır. Postmodernizm ise tanrıyı inkar eden görüşün son aşamasıdır.

 

Nietzsche ancak fikir dünyası yıkılmak üzere olsa da gözleri kapalı bir şekilde çarmıha sarılanların saygı duyacağı ucuz bir masalcıdır. Bilmek gereken şey saf varlığın kendisi olan Tao'dur, bunu anlayan bir insan böyle hiçlik ve sonsuzluk felsefeleriyle kendisini kandırmaya kalkışmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evet, her şeyi inkar ettiğin sürece her şey oldukça boştur. Her şeyin hiçliğini söyleyebilirsin, zira gözlerin bağlıyken hiçbir şeyi göremezsin. Nietzsche de işte böyle bir zavallıdır, her şeyin ne derece içi boş olduğunu söyler durur ancak esas meselesi her şeyi görmezden gelmesi, inkar etmesidir. Hatta öyle ki; dinlere karşı çıktığını ballandıra ballandıra anlatırken Hristiyanlığın motiflerini kullandığını, hatta ki İsa'yı Zerdüşt olarak tekrar canlandırdığını inkar eder. Nietzsche'nin bütün fikir dünyası, olsa olsa Hristiyanlığın sıfırdan yeniden yorumlanmasıdır ve tıpkı Hristiyanlığın maddeyi inkar ettiği gibi, kendisi de maddeyi inkar eder. Üstinsan dediği de Hristiyan mistisizmin temsil ettiği elini eteğini bütün dünyadan çeken insanın kendisidir, ama aslında içi tamamen boştur ve doldurması sana kalmıştır. Öyle ki, Naziler bile bu üstinsanı bir şekilde kendi faydasına değerlendirmiştir. Ancak bir sorun vardır, Tanrıyı da inkar ettiği için yerine koyacak hiçbir şey bulamaz. Hatta ki, postmodernizmin ilk sancısını kendisi çeker; metafizik olmadığı için hiçbir şey anlamlı değildir. Zira metafizik, bütün bir maddenin açıklamasıdır. Postmodernizm ise tanrıyı inkar eden görüşün son aşamasıdır.

 

Nietzsche ancak fikir dünyası yıkılmak üzere olsa da gözleri kapalı bir şekilde çarmıha sarılanların saygı duyacağı ucuz bir masalcıdır. Bilmek gereken şey saf varlığın kendisi olan Tao'dur, bunu anlayan bir insan böyle hiçlik ve sonsuzluk felsefeleriyle kendisini kandırmaya kalkışmaz.

 

Eleştirinin dozu biraz sert olmuş ama şunu da sormak gerekir: '' Karşı çıkmak ve başkaldırı ne derece bilgelik ile örtüşür veya karşı çıkmanın, başkaldırmanın yerini bilememek ne derece bilgelik ile örtüşür, bu karşı çıkmanın içini ne ile doldurur?'' Bu durumda demeliyiz ki kırılgan, elinin tersiyle itmeye meyilli bir ''felsefi'' görüş ve bunun doğurduğu karşı çıkış ve başkaldırı çoğu zaman korkaklığın ve pasif bir tutumun dışa vurumudur. Nietzsche dediğimiz kişi zaten psikolojik olarak oldukça sorunları olan birisidir. Biz ''modern'' insanlar aykırı, sorunları olan insanları benimser ve kendi içimizde çözemediğimiz sorunları onlara yansıtarak, bir nevi onlar ile özdeşleşerek tatmin oluruz. Birisinin felsefi görüşünün bizi bu şekilde tatmin etmesi bilgelik ile ne derece örtüşür? Nietzsche bunun neresindedir? gibi sorular doğmaktadır. Bunun cevabı ise bilgelikte aranmaya müsait değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evet, her şeyi inkar ettiğin sürece her şey oldukça boştur. Her şeyin hiçliğini söyleyebilirsin, zira gözlerin bağlıyken hiçbir şeyi göremezsin. Nietzsche de işte böyle bir zavallıdır, her şeyin ne derece içi boş olduğunu söyler durur ancak esas meselesi her şeyi görmezden gelmesi, inkar etmesidir. Hatta öyle ki; dinlere karşı çıktığını ballandıra ballandıra anlatırken Hristiyanlığın motiflerini kullandığını, hatta ki İsa'yı Zerdüşt olarak tekrar canlandırdığını inkar eder. Nietzsche'nin bütün fikir dünyası, olsa olsa Hristiyanlığın sıfırdan yeniden yorumlanmasıdır ve tıpkı Hristiyanlığın maddeyi inkar ettiği gibi, kendisi de maddeyi inkar eder. Üstinsan dediği de Hristiyan mistisizmin temsil ettiği elini eteğini bütün dünyadan çeken insanın kendisidir, ama aslında içi tamamen boştur ve doldurması sana kalmıştır. Öyle ki, Naziler bile bu üstinsanı bir şekilde kendi faydasına değerlendirmiştir. Ancak bir sorun vardır, Tanrıyı da inkar ettiği için yerine koyacak hiçbir şey bulamaz. Hatta ki, postmodernizmin ilk sancısını kendisi çeker; metafizik olmadığı için hiçbir şey anlamlı değildir. Zira metafizik, bütün bir maddenin açıklamasıdır. Postmodernizm ise tanrıyı inkar eden görüşün son aşamasıdır.

 

Nietzsche ancak fikir dünyası yıkılmak üzere olsa da gözleri kapalı bir şekilde çarmıha sarılanların saygı duyacağı ucuz bir masalcıdır. Bilmek gereken şey saf varlığın kendisi olan Tao'dur, bunu anlayan bir insan böyle hiçlik ve sonsuzluk felsefeleriyle kendisini kandırmaya kalkışmaz.

 

Nietzcheye tapınacak değilim heralde . Her düşünürün ihtilaf , hatalı ve çelişki de olduğu olgular vardır . Ama bu durum onu zavallı yapmaz . Zavallı tanımını yapmak için filoloji , psikoloji ve felsefe alanlarında baya bir ustalaşmak gerekir . En azından bir hayat hikayesini okusan ve erken yaş da elde ettiği akademik başarılara ve ilişki de olduğu , dikkatini çektiği insanlara bir baksan .Bütün bunları aşırı hassas kronikleşmiş sinir yapısına (Migren rahatsızlığına de sebep ) , frengiye rağmen gerçekleştirdiği gerçeği de var üstelik . Kendisi de itiraf etmiştir zaten yazılarındaki çelişkili ruh halini . Zerdüşilik diye bir din var dostum . Bütün Ten tanrılı dini motifler hristiyanlıktan gelme değil . Ayrıca nietzche isaya karşı muhalif bir tavır sergilememiştir onu kendi halinde onun deyimiyle idiot bir insan olarak görmüştür . Bu kelime ingilizceye gerizekalılık olarak geçmiş ama kelime kökeni daha farklı bunun . Hristiyanlık zaten daha çok devşirme paganizm motiflerini kullanıyor . Nietzche kendi kitabına böyle buyurdu nietzche diyecek kadar egosantrik ve seviyesiz bir insan da değildi . Zerdüşt dediyse etimolojik olarak kullanmıştır . Sonuçta etimoloji onun işiydi . Ayrıca onun kitabı daha çok şamanizm öğelerini içerisinde barındırıyor . Özellikle kullandığı yılan , kartal gibi hayvan sembolizmini hesaba katarsak . Nietzche ile ilgileniyorsan stoa felsefesi ile ve dionysos u bir araştır . Ülkemizde çok güzel bir kitap var . Nietzche : kaplan sırtında felsefe : senail özkan . Bu kitap nietzche görüşlerinin çok güzel bir yorumu .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

Nietzcheye tapınacak değilim heralde . Her düşünürün ihtilaf , hatalı ve çelişki de olduğu olgular vardır . Ama bu durum onu zavallı yapmaz . Zavallı tanımını yapmak için filoloji , psikoloji ve felsefe alanlarında baya bir ustalaşmak gerekir . En azından bir hayat hikayesini okusan ve erken yaş da elde ettiği akademik başarılara ve ilişki de olduğu , dikkatini çektiği insanlara bir baksan .Bütün bunları aşırı hassas kronikleşmiş sinir yapısına (Migren rahatsızlığına de sebep ) , frengiye rağmen gerçekleştirdiği gerçeği de var üstelik . Kendisi de itiraf etmiştir zaten yazılarındaki çelişkili ruh halini . Zerdüşilik diye bir din var dostum . Bütün Ten tanrılı dini motifler hristiyanlıktan gelme değil . Ayrıca nietzche isaya karşı muhalif bir tavır sergilememiştir onu kendi halinde onun deyimiyle idiot bir insan olarak görmüştür . Bu kelime ingilizceye gerizekalılık olarak geçmiş ama kelime kökeni daha farklı bunun . Hristiyanlık zaten daha çok devşirme paganizm motiflerini kullanıyor . Nietzche kendi kitabına böyle buyurdu nietzche diyecek kadar egosantrik ve seviyesiz bir insan da değildi . Zerdüşt dediyse etimolojik olarak kullanmıştır . Sonuçta etimoloji onun işiydi . Ayrıca onun kitabı daha çok şamanizm öğelerini içerisinde barındırıyor . Özellikle kullandığı yılan , kartal gibi hayvan sembolizmini hesaba katarsak . Nietzche ile ilgileniyorsan stoa felsefesi ile ve dionysos u bir araştır . Ülkemizde çok güzel bir kitap var . Nietzche : kaplan sırtında felsefe : senail özkan . Bu kitap nietzche görüşlerinin çok güzel bir yorumu .

 

Madem kafamıza göre herhangi bir bilim alanını kendimize bir ön koşul olarak seçebiliyoruz, o zaman ben de oraya edebiyat ve nöroloji eklemeni isteyeceğim. Neden? Çünkü adam bir beyin hastalığı ile öldü ve roman yazdı. Ancak gerek var mı? Mesele Nietzsche olduktan sonra tek önemli olan ne anlattığı, neyi savunduğu ve ne üzerine ustalaştığı önemlidir. Zira bu konunun saf bilinç ile anlaşılamayacak, görülemeyecek ve aşılamayacak bir yönü yok. Sanırım ihtiyacımız olan şey çeşitli bilim adamları değil, yalnızca idrakın kendisidir. Zira bu adam anlaşılmaz bir gerçekliği anlatsaydı, bu adamı oturup konuşmanın hiçbir anlamı olmazdı. Zira halk tabanından insanların kolayca anladığı, işçilerin bile kendi arasında konuştuğu bir adamdır. Oturup hakkında iki kelam etmek, benim için Fenerbahçe'nin maç analizini yapmaktan çok da farklı değil.

 

“Sen bunu anlamak için şunu, bunu onu bilmelisin” diyerek insanları savuşturmak çok kolaydır ve belki yalnızca korkaklıktır. Zira karşıdaki fikir ne kadar kuvvetli olursa olsun ardına saklanılacak çok güzel bir kalkan yaratır bu ustalık. Ancak Sidar, zayıflığını yüzüne vuracağım. Birbiriyle alakasız bu üç alanda (Hadi diyelim iki, psikolojide felsefenin kendisidir çünkü.) bir şeyler biliyorum diyorsan, sen hiç bunların derinliğine inmemişsin demektir. Zira öğrenmek öncelikle derinlemesine anlamaktan gelir, ben astroloji çalışırken yalnızca tek bir başlık üzerine aylarca düşündüm. Filoloji dediğin alanında, psikoloji dediğin alanında derinlikleri ve ifade ettikleri bambaşka bir yerde. Bunları söylememdeki cesaret de karşındakini "Zerdüştlük diye bir din var" diyerek "idiot" (Yunanca idiotes sözcüğünden gelir, hiçbir uzmanlığı olmayan kişi demektir.) yerine koymandan geliyor, yani oturup bir iki laf ediyorsam adam akıllı bir şeyler anlıyorum demektir bu. En azından adamın tarihini okumuş olmak gerekir benim için.

 

Nietzsche'ye akılsız bir adam diyemem, zavallı demem de onun özel hayatına karşı bir yaklaşım değil. Nietzsche'nin zaten özel hayatı da ne dedikleriyle o kadar ilgili değil. Nietzsche bir zavallıdır, Hristiyanlığın ardından kalan boşlukta tekrar Hristiyanlığın farklı bir yorumu doldurmak istediği ve insanlık için doğru olanın aslında üstü kapalı bir şekilde Hristiyan mistisizmi olduğunu anlattığı için zavallıdır. Zavallılık, kendisini kolektif anlamda yetersiz ve aciz hissetmesinden; Hristiyanlığın zaten kendi içinden gelen boşluğu tekrar kullanmasından gelir. Hristiyanlığın boşluğu maddeyi, tanrının varlığın içerisinde olabileceğini inkar etmekten gelir, Nietzsche ise kolektif toplumun Hristiyanlıktan sonra yaşadığı aciziyeti, sahipsizlik hissini kendinden yola çıkarak tekrar İsa'yı canladırmıştır. Asalak gibi yüzyıllardan beri Avrupa toplumunun üzerine çökmüş olan bu lanet, kendisi sayesinde tekrar ifade kazandı. Bunda kendi suçu yoktur, zira kendi içerisindeki boşluğu tekrar değerlendirerek Hristiyanlığın yeniden yorumlanmasına çıkmıştır ister istemeden. İsa'nın temsil ettiği suçluluğu aşmak yerine onu farklı bir karakterde yeniden doğurmuş, çıkış göstermekten ziyade yine Hristiyanlığın en az uzak kadar boş yaşamına kendisini teslim etmiştir. Hristiyanlık, içi boşluğu abartarak sonsuzluğu var gibi göstermekten ileri gelir; Nihilizm de aynı şekilde hiçliği bir varlık seviyesine çıkartmakla. Ancak bu kusurludur, hatalıdır, kusur da Nihilizm'in derinliklerinden geldiği için temeli de kusurludur. Bütün Balık burcu figürleri gibi, Nihilizm de aynı şekilde özü kusurlu olduğu için yalnızca bir yanılsamadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sadece Nietzsche değil, batı felsefesinin temelinde ''metafizik'' yoktur; ''Haz'' vardır bana göre. Bu da felsefe kavramının kadimlikten ayrılarak modernliğe bürünmesidir. Bunu kabul etmediğim için de filozof yerine düşünür tabirini kullanacağım. Batı anlayışında bu haz ile bütünleşilir, savaşılır, inkar edilir vs. İster Zerdüşilik baz alınsın ister Hıristiyanlık inancı temelde hep haz vardır. Bu haz da zamanla ahlak tartışmalarını doğurmuştur...Bilgiyi işlemek ile haz almak bir yol ayrımıdır. Filozof ve düşünür farkı burada ortaya çıkar benim için.

 

''Tua philosophia quidem in culina, mea molesta est; pudet enim servire voluptatibus.'' çevirisi yaklaşık şöyledir: ''Senin felsefen mutfaktadır, benimki ise zahmetlidir; zira hazların kölesi olmak beni utandırır.''

 

Cicero'nun Cassius'a mektubundan bir kesittir. (Epistulae ad Familiares XV.18 (LCL 276-277) )Cassius Epikurosçu idi. Savunduğu görüş de iyi olanın, iyiliğin midedeki hazdan geçtiğidir veya başladığıdır.

 

Diyeceğim şudur ki Nietzsche'nin İsa'yı idiot görmesi veya Zerdüşilik diye bir inanç olmasının konu ile ilgisi yoktur; başka bir tartışmanın konusudur. Kanımca İsa'nın idiot olarak nitelenmesinin sebebi reddetme ve isyan etme güdüsüdür. Bu noktada işin psikanalitik kısmına girilebilir ve bu güdülerin oluşma sebebi araştırılabilir. Bunun kabaca sonucu da içinde yaşadığı toplum, toplumun kültürü ve toplumun dininin bir bahane olmasıdır.

İsa'ya dair eleştirisinde bilgi ve birikim ön planda değildir Nietzsche'nin. Çünkü İsa ucu açık bir karakterdir. O yüzden de bir turnusoldür, neyse. O yüzden bunları öne sürmek mutfaktan haz almaktır. Daha doğrusu bilgi barındıran kütüphaneden, o kütüphaneyi haz için kullanmak ve bundan keyif duymaktır. Kısacası sağlıklı işlemeyen bir yay etkisidir.

 

Tarihte bu tür sistem ve figürlerin sembolik olarak kullanılışına hep şahit olduk. Zerdüşt kavramı Nietzsche düşüncesinde derin bir dini öğreti anlamına gelmiyor. Bu yüzden Zerdüşilik'in din olmasının belirtilmesinin konu ile pek ilgisi yok bana göre.

 

Bununla beraber Hıristiyan mistisizminin de konu ile ilgisinin derecesi konusunda şüphelerim var. Hıristiyanlık bir bahanedir bu konu için bana göre. Olay Nietzsche'nin bakış açısı ve yaklaşımıdır. Kendisi reddetmek, karşı çıkmak üstüne ilerlemiştir. İsa sidar'ın dediği gibi bir figürdür, ''Zerdüşt'' de öyledir ve kendisi sembolizmden başarılı şekilde yararlanmıştır lakin o figürün arka planındaki bilginin anlamı ve önemi bu konu için yoktur. Çünkü Batı inanç sistemi patatese tapmak olsa Nietzsche patatesi kullanacaktı. Patates ile Zerdüşilik'i aynı kefeye koymak bu sefer takdir edersiniz ki komik görünecektir. Ama teorik bakarsak aynı şey İsa ve Zerdüşilik kıyası için de geçerli olacaktır. Bunun yanı sıra Nietzsche doğuda yaşasa belki Musa'yı kullanacaktı fakat Musa'nın da bir önemi olmayacaktı.

 

Bu yüzden iki ihtimal ön plana çıkıyor. Ya Nietzsche hakkında bir bilgi eksikliği - ki pek ihtimal vermiyorum- ya da Nietzsche'nin bahane edilişi. Konu bu bilgi ile meydan okumaya dönecek ise Nietzsche de bir bahaneye dönüşecektir çünkü Nietzsche felsefesi engin bir bilgi ve birikim barındırmaz. Hangi konu üstüne tartışılması gerektiği iyi tespit edilmelidir bana göre. Bu verimi ve kaliteyi yükseltecektir.

 

Edit: Ay başak geçişinde anca böyle bir entry girilebilirdi:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sadece Nietzsche değil, batı felsefesinin temelinde ''metafizik'' yoktur; ''Haz'' vardır bana göre. Bu da felsefe kavramının kadimlikten ayrılarak modernliğe bürünmesidir. Bunu kabul etmediğim için de filozof yerine düşünür tabirini kullanacağım. Batı anlayışında bu haz ile bütünleşilir, savaşılır, inkar edilir vs. İster Zerdüşilik baz alınsın ister Hıristiyanlık inancı temelde hep haz vardır. Bu haz da zamanla ahlak tartışmalarını doğurmuştur...Bilgiyi işlemek ile haz almak bir yol ayrımıdır. Filozof ve düşünür farkı burada ortaya çıkar benim için.

 

''Tua philosophia quidem in culina, mea molesta est; pudet enim servire voluptatibus.'' çevirisi yaklaşık şöyledir: ''Senin felsefen mutfaktadır, benimki ise zahmetlidir; zira hazların kölesi olmak beni utandırır.''

 

Cicero'nun Cassius'a mektubundan bir kesittir. (Epistulae ad Familiares XV.18 (LCL 276-277) )Cassius Epikurosçu idi. Savunduğu görüş de iyi olanın, iyiliğin midedeki hazdan geçtiğidir veya başladığıdır.

 

Diyeceğim şudur ki Nietzsche'nin İsa'yı idiot görmesi veya Zerdüşilik diye bir inanç olmasının konu ile ilgisi yoktur; başka bir tartışmanın konusudur. Kanımca İsa'nın idiot olarak nitelenmesinin sebebi reddetme ve isyan etme güdüsüdür. Bu noktada işin psikanalitik kısmına girilebilir ve bu güdülerin oluşma sebebi araştırılabilir. Bunun kabaca sonucu da içinde yaşadığı toplum, toplumun kültürü ve toplumun dininin bir bahane olmasıdır.

İsa'ya dair eleştirisinde bilgi ve birikim ön planda değildir Nietzsche'nin. Çünkü İsa ucu açık bir karakterdir. O yüzden de bir turnusoldür, neyse. O yüzden bunları öne sürmek mutfaktan haz almaktır. Daha doğrusu bilgi barındıran kütüphaneden, o kütüphaneyi haz için kullanmak ve bundan keyif duymaktır. Kısacası sağlıklı işlemeyen bir yay etkisidir.

 

Tarihte bu tür sistem ve figürlerin sembolik olarak kullanılışına hep şahit olduk. Zerdüşt kavramı Nietzsche düşüncesinde derin bir dini öğreti anlamına gelmiyor. Bu yüzden Zerdüşilik'in din olmasının belirtilmesinin konu ile pek ilgisi yok bana göre.

 

Bununla beraber Hıristiyan mistisizminin de konu ile ilgisinin derecesi konusunda şüphelerim var. Hıristiyanlık bir bahanedir bu konu için bana göre. Olay Nietzsche'nin bakış açısı ve yaklaşımıdır. Kendisi reddetmek, karşı çıkmak üstüne ilerlemiştir. İsa sidar'ın dediği gibi bir figürdür, ''Zerdüşt'' de öyledir ve kendisi sembolizmden başarılı şekilde yararlanmıştır lakin o figürün arka planındaki bilginin anlamı ve önemi bu konu için yoktur. Çünkü Batı inanç sistemi patatese tapmak olsa Nietzsche patatesi kullanacaktı. Patates ile Zerdüşilik'i aynı kefeye koymak bu sefer takdir edersiniz ki komik görünecektir. Ama teorik bakarsak aynı şey İsa ve Zerdüşilik kıyası için de geçerli olacaktır. Bunun yanı sıra Nietzsche doğuda yaşasa belki Musa'yı kullanacaktı fakat Musa'nın da bir önemi olmayacaktı.

 

Bu yüzden iki ihtimal ön plana çıkıyor. Ya Nietzsche hakkında bir bilgi eksikliği - ki pek ihtimal vermiyorum- ya da Nietzsche'nin bahane edilişi. Konu bu bilgi ile meydan okumaya dönecek ise Nietzsche de bir bahaneye dönüşecektir çünkü Nietzsche felsefesi engin bir bilgi ve birikim barındırmaz. Hangi konu üstüne tartışılması gerektiği iyi tespit edilmelidir bana göre. Bu verimi ve kaliteyi yükseltecektir.

 

Edit: Ay başak geçişinde anca böyle bir entry girilebilirdi:D

Güzel yönlerin var, lakin bir konuda fikrine katılmıyorum. Batı felsefenin de derinliğinde metafizik vardır, lakin bu metafizik saf doğruyu değil belirsizliği gözlemek üzerinedir. Yani öyle ki, bütün fikirlerin temeli olan metafizik inancı batıda her zaman buğulu camlar arkasından gelir, bu yüzden madde de bu görecelilik üzerine yorumlanarak gerçekliğin sorgulanmasına, gerçeğin ne olduğunun anlaşılamamasına dönüşüyor mesele. Tabii bu belirsizlik anlamsızlığı, anlamsızlık ise en azından en belli şey olan hazza dönüşü temsil ediyor. Esasında maddenin her zaman haz veren bir yönü olduğu için, maddeyi anlamlandırmanın amacı da hazdır. Bu yüzden, her kültürde hazza çıkan bir yol görünür. Esas mesele, özündeki belirsizlik ilkesinin kesinlikmiş gibi kabul görmesi; bunun üzerine metafiziğin inşa edilmesi ve bu belirsizliğin saçmalığı anlaşılınca varlığın inkar edilerek hiçliğe saplanılmasıdır. İşte Batı felsefesi bu yüzden kendisini yok eden bir tuzaktır, fikrin batışıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Güzel yönlerin var, lakin bir konuda fikrine katılmıyorum. Batı felsefenin de derinliğinde metafizik vardır, lakin bu metafizik saf doğruyu değil belirsizliği gözlemek üzerinedir. Yani öyle ki, bütün fikirlerin temeli olan metafizik inancı batıda her zaman buğulu camlar arkasından gelir, bu yüzden madde de bu görecelilik üzerine yorumlanarak gerçekliğin sorgulanmasına, gerçeğin ne olduğunun anlaşılamamasına dönüşüyor mesele. Tabii bu belirsizlik anlamsızlığı, anlamsızlık ise en azından en belli şey olan hazza dönüşü temsil ediyor. Esasında maddenin her zaman haz veren bir yönü olduğu için, maddeyi anlamlandırmanın amacı da hazdır. Bu yüzden, her kültürde hazza çıkan bir yol görünür. Esas mesele, özündeki belirsizlik ilkesinin kesinlikmiş gibi kabul görmesi; bunun üzerine metafiziğin inşa edilmesi ve bu belirsizliğin saçmalığı anlaşılınca varlığın inkar edilerek hiçliğe saplanılmasıdır. İşte Batı felsefesi bu yüzden kendisini yok eden bir tuzaktır, fikrin batışıdır.

 

Metafizik ilk felsefedir, ilkin felsefesidir. Haliyle ondan bağımsız birşeylerin olması mümkün değilidr. Fakat Metafizik algısına yaklaşım asıl manayı ortaya çıkarandır. Batı haz kavramını ön plana çıkarmıştır. Ruhsal hiyerarşi denen bir sistem vardır. Bu hiyerarşiyi belirleyen de bakış açısındaki derinliktir. Bu derinlik senin ruhsal hiyerarşideki yerini belirler. Sembolizmden bahsetmiştik. İbn Arabi kendi ruhsal hiyerarşik yerini bir ağaçtaki dal olarak niteler. Kendisinin üstündeki dallara oturmamak için kendi dalını belirgin kılacak sembollerle doldurur vs.

 

Ruhsal temelli disiplinlerde haz kavramının önemi bir eşik ve farkındalık yükseltici bir unsur olmasıdır. Haz insan doğasının önemli bir özelliğidir, buna savaş açmak kişinin kendi içinde oturtamadığı şeyler olduğunu gösterir fakat asla ana unsuru değildir. Ana unsur olduğu noktalarda ruhsal derinlik ve felsefi derinlik sorgulanmaya açık hale gelmektedir. Bilgi de haz unsuruna dönüşebilir. Biz buna bilgisiz bilgili deriz:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...