vhercle Oluşturma zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 2, 2007 BABA BANA BAĞIRMA yol ıslanmasın diye şemsiye açanlara... baba bana bağırma bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler tenorlar kaçtı ses tellerinden çevreye saçıldı yavru diktatörler seni ne sopranolar istedi de vermedik baba baba bana bağırma bayrak direklerine konan kartalları anlat uzun uzadıya nasıl da göremediler avcıları o keskin gözleriyle vah hah ha şans yıldızlara özgü bir yalan baba yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna yalanları yazdım defterime hiç unutmadım radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların hiç unutmadım sakallarını yüzlerinde yüzlerini sakallarında unutan adamları ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın hiç unutmadım uzak yakın tüm tuzakları baba yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen bir gam ağacısın kar yüküne dayanamayıp kırılan ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin geri getirmediler güneşin başına gelenleri biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba baba bana bağırma bir kulağımdan giriyor sözlerin öbür kulağımı tıkıyor Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden Eva'nın peronunda karanlıktan kuşlar çalan bir tren bir bıçak kaçağı tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan burada bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde burada, tam karşında hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi yol alırdı saatler karılarının namuslarını dillerinde saklayan adamlar vardı bir taraflarda televizyon kanallarında yitirilen çocuklar gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı Sovyet Rusya'da kafandaki duvarları niye cebine koymuyorsun sen baba baba bana bağırma farkında değilsin arkasını ezilenlerin yaladığı bir posta puludur dünya bir karadelik yutana kadar uzayda bizi asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen söylemenin tam sırası ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin partiler getirdi baba ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan bir yaşamlık kaygı duruşundayım yakın tarihimiz için baba bana bağırma bacağından vurulursa bir şiir nereye kadar gidebilir bana bağırma baba kendine bağır yoksa her şey bitebilir Akgün AKOVA 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SpawN Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 :clapping::clapping::clapping:eline saglık abı diyecek söz yok her sey yukarıda anlatılmış zaten! tsk! saygı ve sevgilerimle!!! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
seven of spades Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 cidden çok hoşmuş.. .. tesekkurler vhercle.. .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Size de teşekkürler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tugcemgul Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 kafandaki duvarları niye cebine koymuyorsun sen baba tüm cümleler ayrı bir anlam ama benim en çok bu söz dikkatimi çekti...teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Akgün Akova ,1962 yılında Sakarya Akyazı'da doğdu. Lise öğrenimini Gebze'de, üniversite eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nü bitirdi. İlk şiiri 1984 yılında Milliyet Sanat Dergisi'nde yayımlandı. Ardından peşpeşe şiir kitapları geldi. Bazı şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Boşnakça'ya çevrildi. Ataol Behramoğlu, onun şiiri için, "1980'li yıllara özgü külhani bir edanın özgün, başarılı sentezi. Needeyse her dizeden taşan dizginsiz bir yaşama sevinci, gençlik ve enerji dolu şiirler" değerlendirmesini yapıyor. ikimiz de biliyoruz bir çözsem saçlarını bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan saatlerin saçları olsaydı sevgilim bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman ah sevgilim ne diyecektim ben sana aç pencereyi ve dışarıya bak son gecemizde kar altında kuğular Aşk ve Kuyruklu Yıldız gittiğim bütün hekimler aynı şeyleri söylediler söz birliği etmişcesine 'aşk hastalığıdır bunun adı ve çok sarsar insanı bu yaştan sonra' oysa ne yalan söyleyeyim, ben yalnızca bir kuyrukluyıldıza çarptığımı sanmıştım yaşamın çıkmaz sokaklarında yürürken yüreğim bir patlamayla aydınlanınca İçimde Bir Sıkıntı işin doğrusu önce sarıyı gördüm, sonra hepsini birden düşe dalmış bebekti gök oyuncağıyla ilerde adamla çocuk yürüyorlardı ikisi de tavşan uykusunda uzaktan yakından ilgileri yoktu gökkuşağıyla yemin ederim içimde bir sıkıntı o günden beri çocuğa yedi rengi bir arada işaret edemediğimden Kuş Bakışı senin bakışın sevgilim senin bakışın bulutlarla yanak yanağa gezen kırlangıç uçurumların anlamını bilen albatros yağmurlu günlerde güneş devrimi yapan güvercin senin bakışın telefon kulübesinde sesimle sevişen kumru gökgürültüsünün üstünden geçen turna emeğin kavgasına kanat veren kartal senin bakışın sevgilim senin bakışın "çok uzaklara gitmeliyim kendimi bulmak için" diyen leylek "uzaklara gidersen yitirirsin yakınındakileri" diyen serçe baştankara, içimdeki yazı bahçesine dadanan sevgilim senin bakışın kısa otlara uzun dalların öykülerini anlatan çalıkuşu çocukluğumun şeytan uçurtmalarıyla yarışan saka aynanın önünden yavaşça geçen tavuskuşu sevgilim ışığın yırtıldığı yerde gökyüzünü bekleyen ispinoz senin bakışın gökdelenin bodrumunda yuvasını arayan tarlakuşu odun kafalıları hırpalayan ağaçkakan sevgilim savaş gemilerinin üzerine yağan martı senin bakışın senin bakışın geceyi, seviştikçe kanadı kanayan geceyi boşluğun ıslığıyla aralayan yabankazı gerçeküstü pelikan, gökyüzünde su kanalları açan pelikan "yakaladığım en büyük balık sensin" diyen yalıçapkını senin bakışın sevgilim senin bakışın konduğu ağaçlara bir bir sarıldığım ardıçkuşu sürüden erken ayrılan bıldırcın cerenin sırtında uyuyan keklik sevgilim senin bakışın yağmurkuşlarının nem bolluğu yıldızların felsefesini bilen kukumav cennet papağanı, yatağımda gökkuşağını uyutan kuşların müzik öğretmeni bülbül senin bakışın ezilenler başkaldırdıkça sevinçle öten kızılgerdan sinema karanlığında dudak çırpan İstanbul kuşu, öyle bir kuş varsa eğer geceyle gündüzü tüylerinde eşitleyen saksağan sevgilim senin bakışın mutsuzluğa gagasıyla gülümseme biçen kayaşakrağı yapraktan çimene haber götüren ötleğen Van Gölü'ne gölgesi vuran atmaca Aladağlar'da iç geçiren şahin senin bakışın denizcilerin unuttuğu bahri gemicilerin unuttuğu suyelvesi sevgilim hiç unutmadığım yelkovankuşu senin bakışın yüzümdeki gökyüzü bakışlarındaki kuşlarla tanıdı kendini sevgilim senin yüzün senin yüzün eski kuşların yeni seyir defteri Nil saçını tarıyorsun, saçların uzun omzuna onlarla taşınmış Nil nehri Afrika'dan yolunu şaşırmamış, tıngır mıngır taşınmış görenler var görenler var koca nehri omuzunda uyurken ben bile gördüm daha ne ama ben her yerini gördüm az buz değil eh olsun artık o kadarcık fark cumartesi çarşını pazarını, dolmuş durağını pazar günü yumuşak G'ni pazartesi çantanın bulutlandığını gördüm deli oldum bana koştuğun tren istasyonları hiç eksik olmazdı çantandan güzelliğinden emin herkes gibi içinde ayna yoktu eskiydi meskiydi ama her an bir dilim şiir bulunurdu kıyı köşesinde içim sıkılırsa kalkar o şiire yanaşırdım, okurdu beni kuyrukluyıldız mevsimine girdi miydi sevdamız yanına varılmazdı beyazlığından ama sen esmersin ekşi sarışın ekşi kumral bir de saçların sevişirken Nil saçını tarıyorsun, saçların uzun omzuna onlarla taşınmış Nil nehri Afrika'dan aklını oynatmamış, bile bile taşınmış duyanlar var duyanlar var koca nehri omuzunda ağlarken ben bile ağladım omuzunda kime ne ağlamanın da bir zamanı vardır sevgilim örneğin haritalarda ağlanmaz Nil'e yağmur inerken benimkisi, gülüşüm ıslak olmasın diyedir ağlamadan sayılmaz kedi mırıltısı desek daha doğru sahi, salı günü kedilerin olsun mu çarşambayı enayilere verelim, perşembeyi sevişmelere haftanın yedi günü yedi perşembe demek senin hesabına göre gülersin di mi gül bakalım gül ben ne zaman şiir yazacağım peki ne zaman şarkı söyleyeceksin pencerelerde üzüm lekeleri neyle çıkacak, çiçekler kuruyor susuzluktan çamaşır derdi olmayacak, ya insanlar, ya gün ışığı ya salyangozlar yat kalkla yürür mü sanıyorsun bu hikaye ama sen şiirsin ekşi roman ekşi öykü bir de saçların sevişirken Nil Sevdan karanlığa Yaylım Ateşi üç-beş yıldızkaydı nöbeti on nisan sevdan karanlığa yaylım ateşte salyangoz saat tosbağa takvim ve gece dünyaya saplı kara kırık cam parçası kadınımsın uzaktasın beklersin çobanyıldızını yağmur siparişlerin pazar gününe gelir bulut mağazaları kapalı dökersin tüylerini göğüyaz inersin merdivenini kaygan kadınımsın kökü ay ışığında büyüyen özgürlük duygum gibi kokulu padişah mührü gibi siyam balığı gibi beni sorarsan sevdiğim gözümü hamamböceklerine diktim nükleer savaşta kavrulacakken homo sapiens türü parçalanacakken onca beyinle yürek böcek toplumunun sağ kalacak olması manzara onların canı can da bizimki radyasyonlu patlıcan akıl olsa insanda iğne deliğinden geçecek kadar övündüğü kadar farklı olsa hayvandan yazılmazdı tarihi kinle kanla ve olmazdı çocukların oyuncağı kurşun askerler yirmiüçonbeş otobüsü Van-İstanbul iki haziran sevdan karanlığa yaylım ateşte karagöz şoför hacıvat muavin ve gece kömür tozu yutturulmuş kör kuğu gökyumağım çaydaçıram kadınım dönüyorum sana kana bulamadan elimi dönüyorum dişlemek için memelerini dönüyorum işte Yavuz Sultan Selim'e inat "... seferden vazgeçip İstanbul'a dönmek isteyen durmasın dönsün karılarının sıcak koynuna beni sevenlerse bre sürsün atını mertçe peşimden " dönüyorum yağlı ipi tüysüz şehzadelerin boynuna dolamak mertlikse mertlikse Lale Devri Yedikule Zindanı jurnalciler sürüsü mertlikse darağaçları dönüyorum 'boş ol' diyerek kadınları tuz buz etmek mertlikse mertlikse bindirmek halkın sırtına vergiyi oturak alemlerinde boşaldıkça hazine mertlikse baştan sona Osmanlı tarihi dönüyorum dönüyorum genelevden çıkmış gelin acelesiyle kadınım kısa dalga cızırtım sevdan karanlığa yaylım ateşte Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2008 çok çok sevdiğim şair...ellerinize sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2008 SEN DE DENIZ MISIN BE MARMARA Sen de denizsen Marmara Otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden Ama bana deniz diyen yok o başka dava Sarıyer'in oralarda mavi bir nokta yok mesela Tuh ki atlaslara falan da gecmez adim Sen de deniz misin be marmara Senin istanbulun okula gider mi Çocuk felci nedir bilir misin Adalarindan herhangibirin bile kara midir bahti Sen de deniz misin be marmara Hic kizip kopurme ama Hic deniz gormesek yutardik belki marmara Yani iki bogaza bakiyorsun diye Deniz diyolarsa sana Canina okurum ben boyle isin Ben evde alti bogaza bakiyorum Hemde ay ortasi biten bi maasla AKGUN AKOVA 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
whiteladys Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2008 vayyy güzel olmus sen iki bogaza ben altı bogaza güzelll 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Eylül 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 14, 2008 Güzel paylaşım olmuş dep. Güzel şiir. Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Eylül 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 14, 2008 bende çok beğenmiştim.. sağolun ilginize.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashriel Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2008 Güzel şiirmiş tşkler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2009 Saçıma Dokunma "saçıma dokunma" diyorsun masal saçan bir sesle ekmek gibi dilimlediğimiz yatak sarılmış bize, bırakmak istemiyor kasıklarını öperken "saçıma dokunma" diyorsun dilimde gezdirirken seni, "saçıma dokunma, n'olur" kapısı açılan bahçene girerken bir daha, bir daha anılar dökülüyor göksarmaşıktan ikimiz de biliyoruz bir çözsem saçlarını bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan saatlerin saçları olsaydı sevgilim bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman ah sevgilim ne diyecektim ben sana aç pencereyi ve dışarıya bak son gecemizde kar altında kuğular. Akgün Akova Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 SEVDİGİM KADIN ADLARI GİBİ 35 - RÜYA sevgilini gece dağıttın kahvaltıdan önce toplamalısın saatlerdir ötüp duran şu çil horoz kıskançlıktan tüy tüy çatlayacak yoksa aşk dediğin ne ki yatakta yanşan milyonlarca spermden sonra kahvaltıda birbirine çarpıp kınlan iki yumurta yasakmeyve, Mayıs-Haziran 2004 Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 10 İrem bana şöyle bir bak diyorsun alıcı gözüyle, tepeden tırnağa yeni dalınmış uyku gibi bak çobanların söndürmeyi unuttuğu dağ ateşi kaleden kaleye uçurulan ak güvercin rüzgâra emanet edilen fısıltı gibi yazdan kalma bir gün gibi bak bana bana şöyle bir bak diyorsun posta kutusuna gece yarısı bırakılan bir mektup gibi kızağından kayıp bitmeden denize inen bir tekne gökyüzünün denizyıldızlarıyla dolduğunu gören bir dalgıç gibi bak akşam kırılmaya başlarken içimde dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana bana şöyle bir bak diyorsun bir ışın demetine sarılır gibi bak unuttuğum ve istesem de yüzlerini bir türlü anımsayamadığım çocukluk arkadaşlarım gibi kahve fincanına damlayan gözyaşı kara düşen kan damlası gibi diyorsun ki -evet, mavi gözlerinden bile ürpertici bu- kınından çıkarılan bir hançer gibi bak bana bana şöyle bir bak diyorsun yaşama sevincini sana ben veriyormuşum gibi sevgilin olmasam da sevgilinmişim gibi bak kumsalda bırakılan ayak izi kanadın üzerine değen bulut gibi kayalıklara sürüklenen bir gemiye yanıp sönen deniz feneri gibi bak bana çünkü unutmamanın eşiğidir ve anımsamanın kapısıdır bakmak sevgili İrem bunun için bile kibrit çakılabilir okyanusun kıyısında karanlıkta bir kedi gözü gibi pençeleriyle dolaşırken aşk Akgün Akova Varlık Dergisi Ocak 2000 sayısı Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 11 Ebru sen kar topuna tutulan bir yıldızsın Ebru duvarlara karşı çalınan ıslıksın beyaz bir bulutsun çamaşır makinesine atılan metal yığınlarının dağıttığı bir duygu bahçesiyken yüreğin ipliğe tutunmaya çalışan kırık düğmesin çok güzel bir kadınsın da, bunu niye saklamalı niye saklamalı tutkulu aşkların masallarda kaldığına inandığını ve aradığını yine de avuçlarını yangına verecek elleri rüzgârda açılan saçın güzelliğisin sen Ebru gülüşünü çalmak için hırsızların pusu kurduğu bir yüz batan bir geminin ambarındaki kuyruklu piyanosun İstanbul'un boğazında sallanan bir diş gibi dururken deprem coğrafya kitabısın en kaygan fay çatlağının esrik bir kadınsın da, bunu niye saklamalı niye saklamalı gözlerinde mavi, uysal kediler yürürken birden gözbebeklerinden kaplanlar fırladığını ve yıktığını geceleri âşıklarının üstüne boşlukta salınan bir tüyü andırsan da sevgili Ebru aramızdan kuşlar geçer, kanatları kırılmaz hem niye saklamalı uçuldukça uzayan bir göç yoludur aşk Akgün Akova Adam Sanat Dergisi Nisan 2000 sayısı -------------------- Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 12 Aslı karanlıktan korkan ay sıyrılınca bulut ordusundan gördüm gerçeğe düş dolduran yüzünü yanan bir deve kervanı geçiyordu alnından saçlarından bir adam düşüyordu bir Doğu kentinin adını bağırarak: İsfahan! gözlerin dağlardaki su söylenceleri ki az sonra martılar deniz sanıp inecekler ve ezgiler başlayacak kaçıp kovalamaları anlatan tavşanlarla tazıları hükmedenlerle köleleri anlatan çatlayan atları yakılan kapıları köpeklerle efendilerini anlatan ezgiler peşimdeydiler ve havlıyordu iz süren köpekleri dünyanın kanadığını otların kaçıştığını duyuyordum dağıldığını duyuyordum sözcüklerdeki anlamın ayışığı gözümü biçiyordu karanlıklar gölgemi yeryüzünün canı acıyordu Aslı peşimdeydiler ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin bağırabilirdin sana rastladığımda beni ele verebilirdin söyleyebilirdin nasılsa bir gün sözcüklerim ağzımdan göç edeceğini ve diz çökeceğimi ölümün kalesi önünde yenik bir şövalye gibi peşimdeydiler ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin birden elimi tuttun Aslı bir uçurumun ucundan tuttun sonra yükselmek için açarken kanatlarını fısıldadın gecenin kulağına duysun diye bütün avcılar "ölüme yetişmiş olsa da birçok kurşun hiçbir kurşun yetişememiştir aşka" Akgün Akova Varlık Dergisi Mayıs 2000 sayısı Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 13 Deniz "Beyaz Güller Hastanesi'nde yaşamın elini ilk kez tuttuğun zaman Tanrı oyuncaklarını yüzünde unuttu senin ve mavi bir uçurum ekledi gözlerine günü gelince düşmem için" bu dizeleri yazmıştım 8.30 vapurunda unuttuğum anı defterine sana geri vermeden önce ama neylersin sevgili Deniz tüylerini fırtınanın döktüğü bir martı gibi herkese yakışmıyor aşk ve gözlerine gitmiyor artık bindiğim hiçbir vapur hay allah Akgün Akova Adam Sanat Dergisi Mayıs 2000 sayısı Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 14 Berna sonra gittik bir kır kahvesine oturduk bizimmiş gibi bütün güneşler bahçelere gelincik döşüyordu ilkbahar takmış baca temizleyicilerini koluna çay bardaklarına değirdik yenilemek için dudaklarımızı eski aşklarımızdan söz ettik, yitik kuş seslerinden kapının yanında bekleyen bavullardan "kanatlara inanmak için çok geç," dedin "bu kadar kırılıp dökülmüşken yatak odaları, hızla soğuyan bir çorbaya benziyor yaşam, bazı geceler zamanın kokusunu duyuyorum birden uyandığımda bazı sabahlar ayın çatladığını, yalnızlığın bembeyaz gözleri var çalar saatimin üstünde uyuyor şimdi görülmeyen bir düş gibi" sözden çok yazıyı sevdiğin için kendimi şiir bilip sustum ve yeniden okudum karda koşan atların sırtında dolaştırdığın sözcükleri: "Eşyalarım yerleştirilmişti otobüse, yolcular yerlerini çoktan almıştı. Uğurlamaya gelen güzel insanlarla da konuşmuyorduk o sırada, bir sondu yaşadığımız an. Bense seni bekliyordum; bir yaşama, bir kente ve hepinize veda ederken en çok seninle kucaklaştığımda anlayacağımı biliyordum, geri dönüşsüz bir yolculuğa çıktığımı. Gözyaşlarımı bekliyordu, şimdi değildi sırası, biraz sonraydı. Oturduğum koltuktan, akıp giden görüntülerin uzaklığında yüzümün anlamlarının yitip gittiğini seziyordum. Sevgiliye duyulan özlem kadar büyüktü seninle vedalaşmaya duyduğum da. Gelmedin, bilmeliydim... Ben de gelemezdim. O günden sonra, söz verdiğin mektubu bekler oldum, boşluğunu doldursun diye; yazmadın." mektup dağıtan bir postacıya rastladıktan sonra gittik bir kır kahvesine oturduk bizimmiş gibi bütün kuşlu zarflar kırıklarla dolu olsa da kanatlar sevgili Berna yeniden uçmak için küçük bir rüzgâr yeter ve fısıldar bize ilkbahar yürekten yüreğe savrulan bir çiçektozudur aşk Akgün Akova Varlık Dergisi Ağustos 2000 sayısı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2009 Yağmur Bizi İzliyor Sevgilim, Yalnızca Biz Anılarını Yerlerden Toplayanlar Derneği'nden dönüyorum Bir yanıp bir sönüyorum Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz Yalnızca biz geçmişi yaktık, yalnızca biz Bir şemsiyeye çarpıp batan bir teknedeydik, eğildik Eğildik ve iplerini çözdük Sonsuz ipli uçurtma şenliğine dönüştü birlikteliğimiz Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz Ağzımız sürükleyip götürüyor çalar saatleri En tehlikeli odalarındayız otellerin Anılarını Yerlerden Toplayanlar Derneği'nden dönüyorum Bir yanıp bir sönüyorum Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz Yalnızca biz bayrakları yaktık, yalnızca biz Gözyaşı şişelerine çarpıp kırılan bir ülkedeydik, sevdik Sevildik ve kire pasa direndik Yeniden sevdalanıyorum sana bunca kaçak günlerden sonra Yağmur bizi izliyor sevgilim Bir bardak yeryüzünde yeniden fırtına. Akgün Akova Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 27, 2009 - Ümit'e- işin doğrusu önce sarıyı gördüm, sonra hepsini birden düşe dalmış bebekti gök oyuncağıyla ilerde adamla çocuk yürüyorlardı ikisi de tavşan uykusunda uzaktan yakından ilgileri yoktu gökkuşağıyla yemin ederim içimde bir sıkıntı o günden beri çocuğa yedi rengi bir arada işaret edemediğimden Akgün Akova Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.