falco x Oluşturma zamanı: Ekim 14, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 14, 2006 Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir." Atilla İLHAN Kimi Sevsem Sensin kimi sevsem sensin/hayret sevgin hepsini nasil degistiriyor gözleri maviyken yaprak yesil senin sesinle konusuyor elbet yarim bakislari o kadar tehlikeli senin sigarani senin gibi iciyor kimi sevsem sensin/hayret senden nedense vazgecilemiyor her seyi terk ettim/ne ask ne sehvet sarisin basladigim esmer bitiyor anlasilmaz yüzü koyu gölgeli dudaklari keskin kirmizi jilet bir belaya cattik/nasil bitirmeli gitar kimildadi mi zaman deliniyor kimi sevsem sensin/hayret kapilarin kapali girilemiyor kimi sevsem sensin/senden ibaret hepsini senin adinla cagiriyorum arkamdan simarik gülüsüyorlar getirdikleri yagmur/sende unuttugum hani o simsicak iri cekirdekli senin gibi vahsi öpüsüyorlar kimi sevsem sensin/hayret in misin, cin misin anlamiyorum Elde Var Hüzün Söyleşir Evvelce biz bu tenhalarda Ziyade gülüşürdük Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha Kuşlarının Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler Zamanlar değişti Ayrılık girdi araya Hicrana düştük bugün Ah nerde gençliğimiz Sahilde savruluşları başıboş dalgaların Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller Elde var hüzün O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması Sırılsıklam âşık incesaz Kadehlerin mehtaba kaldırılması Adeta düğün Hayat zamanda iz bırakmaz Bir boşluğa düşersin bir boşluktan Birikip yeniden sıçramak için Elde var hüzün Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Düş Sokağı Sakini Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Çok klasik olacak ama gerçekten mükemmel bir şiir.... BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ASLI Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Ayrılık Sevdaya Dahil Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin En gorkemli saatinde yildiz alacasinin Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan Onu cok ariyorum onu cok ariyorum Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari Bir yerlere yildirim dusuyorum Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus Tedirgin gulumser Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili Hic bir ani tek basina yasayamazlar Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili Telasli karanlikta yumusak yarasalar Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte Yansimalar tutmus butun sahili Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil Cunku ayriliklar da sevdaya dahil Cunku ayrilanlar hala sevgili Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik Hava agir toprak agir yaprak agir Su tozlari yagiyor ustumuze Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani Karanlik coktu denize Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek ASKIMIZ ATTILA ILHAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ASLI Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 İstanbul Ağrısı kanatlari parca parca bu agustos geceleri yildizlar kaynarken sangir sungur ayaklarimin dibine dokulen sen eger yine istanbul'san yine kan kopuklu cehennem sarmasiklari buyutecegim pancak pancak siirler tukurecegim demek yine ben limandaki direkler ormaninda butun bandiralar ayaklaniyor kapi onlerinde boyunlarini bukmus tek tek kafiyeler yahudi sokaklarini aydinlatan telaviv sarkilari mavi asfaltlara cokmus diz bagliyor eger sen yine istanbul'san kirli dudaklarini bulut bulut dudaklarima uzatan sirkeci gari'nda tren cigliklariyle bicaklanip intihar dumanlari icindeki haydarpasa'dan anadolu ustlerine bakip bakip aglayan sen eger yine istanbul'san aldanmiyorsam yakalari karanfilli ibneler eger beni aldatmiyorsa kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani su bildigim atilla ilhan'i zehirleyebilirim sonbahar karanliklari tuttu tutacak tarlabasi pansiyonlarinda bekarlar bugulaniyor imtihan cigliklari yukseliyor universite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonlari sarhos direksiyonlarinin koynuna girmis bickin soforler uykusuz dalgalaniyor ulan istanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kurdan gibi dislerinin arasinda liman liman goturen ulan bu mazot tukuren bu dovmeli gemiler senin mi aksamlar yassildikca neden boyle devlesiyorlar neden durmaksizin imdat kivilcimlari fiskiriyor antenlerinden neden peki istanbul ya ben ya misralarini dort renkli duvar afisleri gibi boy boy gumruk duvarlarina yapistiran yolcu abbas ya benim kahrim ya senin agrin agir kabaralarinla uykularimi ezerek deliksiz yasattigin caresiz zehirle kusan cilgin bir yilan gibi burgu burgu icime bosalttigin o senin agrin o senin eger sen yine istanbul'san yanilmiyorsam koltugumun altinda eski bir kitap diye goturmek istedigim sicilyali balikcilara marsilyali dok iscilerine satir satir okumak istedigim sen eger yine istanbul'san eger senin agrinsa igneli besik gibi her tarafimda hissettigim ulan yine sen kazandin istanbul sen kazandin ben yenildim kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar yine emrindeyim olsem yalniz kalsam cuzdanim kaybolsa parasiz kalsam tenhalarda kalsam carpilsam hic bir gun hicbir postaci kapimi calmasa yanilmiyorsam sen eger yine istanbul'san senin isliklarinsa kulaklarima saplanan bu isliklar gozbebeklerimde gezegenler gibi donen yalnizligimdan bir tekmede kapilarini kirip ciktim demektir ulan bunu sen de bilirsin istanbul kac kere yazdim kimbilir kac kere kirpiklerimiz kasaturalara donmus diken diken 1949 eylul'unde birader mirc ve ben sokaklarinda mohikanlar gibi ates yaktik sana taptik ulan unuttun mu sana taptik Attila Ilhan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Düş Sokağı Sakini Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 AN GELİR an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet o eski heyecan ölür an gelir biter muhabbet çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır kan tutar / tutan ölür sokaklar kuşatılmış karakollar taranır yağmurda bir militan ölür an gelir ömrünün hırsızıdır her ölen pişman ölür hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını direkler çatırdar yalnızlıktan sehpada pir sultan ölür son umut kırılmıştır kaf dağı'nın ardındaki ne selam artık ne sabah kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları evvel zaman içinde kalbur saman ölür kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar sinan an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî süleyman ölür görünmez bir mezarlıktır zaman şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiir söyleyerek kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek- saatlı bir bombadır patlar an gelir attilâ ilhan ölür Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ASLI Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2006 Sen Benim Hiçbir Şeyimsin Sen benim hicbir seyimsin Yazdiklarimdan cok daha az Hic kimse misin bilmem ki nesin Luzumundan fazla beyaz Sen benim hicbir seyimsin Varligin yoklugun anlasilmaz Galiba eski liman uzerindesin Nasil karanligima bir yildiz olmak Dudaklarinla cama cizdigin En fazla sonbahar otellerinde Universiteli bir kiz uykusu bulmak Yalnizligi olduresiye cirkin Sabaha karsi olduresiye korkak Kulagi cabucak telefon zillerinde Sen benim hicbir seyimsin Hicbir sevismek yasamisligim Henuz bos bir roman sahifesinde Hic kimse misin bilmem ki nesin Ne cok cigliklarin silemedigi Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hicbir seyimsin Yabanci bir sarki gibi yarim Yagmurlu bir agac gibi islak Hic kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasinda cagirdigim Cocukluk sesinle aglayarak Sen benim hicbir seyimsin Attila ILHAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Düş Sokağı Sakini Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2006 AYSEL GİT BAŞIMDAN Aysel git başımdan ben sana göre değilim Ölümüm birden olacak seziyorum. Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Aysel git başımdan istemiyorum. Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün Dağıtır gecelerim sarışınlığını Uykularımı uyusan nasıl korkarsın, hiçbir dakikamı yaşayamazsın. Aysel git başımdan ben sana göre değilim. Benim için kirletme aydınlığını, hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Islığımı denesen hemen düşürürsün, gözlerim hızlandırır tenhalığını Yanlış şehirlere götürür trenlerim. Ya ölmek ustalığını kazanırsın, ya korku biriktirmek yetisini. Acılarım iyice bol gelir sana, sevincim bir türlü tutmaz sevincini. Aysel git başımdan ben sana göre değilim. Ümitsizliğimi olsun anlasana hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. Sevindiğim anda sen üzülürsün. Sonbahar uğultusu duymamışsın ki içinden bir gemi kalkıp gitmemiş, uzak yalnızlık limanlarına. Aykırı bir yolcuyum dünya geniş, Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki. Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş. Sakın başka bir şey getirme aklına. Aysel git başımdan ben sana göre değilim, ölümüm birden olacak seziyorum, hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. Aysel git başımdan seni seviyorum... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Ocak 28, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 28, 2007 SİSLER BULVARI elinin arkasında güneş duruyordu aylardan kasımdı üşüyorduk ağacın biri bulvarda ölüyordu şehrin camları kaygısız gülüyordu her köşe başında öpüşüyorduk sisler bulvarı'na akşam çökmüştü omuzlarımıza çoktan çökmüştü kesik birer kol gibi yalnızdık dağlarda ateşler yanmıyordu deniz fenerleri sönmüştü birbirimizin gözlerini arıyorduk sisler bulvarı'nda seni kaybettim sokak lambaları öksürüyordu yukarda bulutlar yürüyordu terkedilmiş bir çocuk gibiydim dokunsanız ağlayacaktım yenikapı'da bir tren vardı sisler bulvarı'nda öleceğim sol kasığımdan vuracaklar bulvar durağında düşeceğim gözlüklerim kırılacaklar sen rüyasını göreceksin çığlık çığlığa uyanacaksın sabah kapını çalacaklar elinden tutup getirecekler beni görünce taş kesileceksin ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı ıslak kaldırımlar parlıyordu durup dururken gözlerim dalıyordu bir bardak şarapta kayboluyordum gece bekçilerine saati soruyordum evime gitmekten korkuyordum sisler boğazıma sarılmışlardı bir gemi beni afrika'ya götürecek ismi bilmiyorum ne olacak kazablanka'da bir gün kalacağım sisler bulvarı'nı hatırlayacağım kırmızı melek şarkısından bir satır lodos'tan bir satır yağmur'dan iki senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım seni hatırlatanın çenesini kıracağım limanda vapurlar uğuldayacak sisler bulvarı bir gece haykırmıştı ağaçları yatıyordu yoksuldu bütün yaprakları sararmıştı bütün bir sonbahar ağlamıştı ağlayan sanki istanbul'du öl desen belki ölecektim içimde biber gibi bir kahır bütün şiirlerimi yakacaktım yalnızlık bana dokunuyordu eğer sisler bulvarı olmasa eğer bu şehirde bu bulvar olmasa sabah ezanında yağmur yağmasa şüphesiz bir delilik yapardım hiç kimse beni anlıyamazdı on beş sene hüküm giyerdim dördüncü yılında kaçardım belki kaçarken vururlardı sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm yağmurun altında yalnızım ağzım elim yüzüm ıslanıyor tren düdükleri iç içe giriyorlar aklımı fikrimi çeliyorlar aksaray'da ışıklar yanıyor sisler bulvarı ayaklanıyor artık kalbimi susturamıyorum BATAN BU KÖHNE ŞİLEB.. garson masa iyi manzarayı değiştir sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun bu gece yalnızım onlar gelmeyecek sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman eğer bulabilirsen ölü bir kar getir beyazlığı kalın bir su gibi uzayan bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şilebde ne işleri var çünkü battım kasa boş ne para ne çek çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı bu gece yalnızım onlar gelmeyecek hani o sarışın kirpikleri saçaklı yanağını viski bardağıyla serinleten sonra nilay hani kafayı buldu mu ağlar cam yeşili yasemin cıgara dumanı nursen batan bu köhne şilebde ne işleri var garson masa iyi manzarayı değiştir büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur köpek havlamaları bulut karanlığından zehir bulabilir misin çabucak öldürecek artık arsenik mi olur siyanür mü olur hangisi olursa olsun hepsi işime yarar yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şilebde ne işleri var YASAK SEVİŞMEK öteki kapımdan gel bunu açamazsın eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel hem tetik bulun ardında biri olmasın hanidir ben bu evde saklanıyorum adımı değiştirdim başka bir adla yaşıyorum gece gündüz siyah gözlük kullanıyorum öteki kapımdan gel bunu açamazsın sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel pancurların gerisinde kararıyorum içime belalar doğuyor sonbahar doğuyor telefonda sesini tanıyamıyorum yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor böyle hep bir şey kopuyor bir şey kırılıyor sabaha karşı gel eski gözlerinle gel öteki kapımdan gel bunu açamazsın hem tetik bulun ardında biri olmasın artık hiç kimse beni yaşamıyor aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler korkularım oldum bittim kimsesizdiler yalnız bir mısra mıyım ıslanıyorum bir revolver romanımı tamamlıyor oyun bitti ışıklarımı söndürdüler yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel öteki kapımdan gel bunu açamazsın üzerime kilitleyip mühürlediler hem tetik bulun ardında biri olmasın Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu, ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdüm, içim ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu, ağlardım -------------------- geçen yıl bir hocamız gözlerimizi kapattırıp sisler bulvarını okumuştu herhalde attila ilhan dan en çok o zaman etkilenmiştim.... ---------- seni kim çizebilir şubat yolcusu yalnız akşam olsun dağınık olsun ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu geceleyin dörtte bir ölüm korkusu dörtte dört sabaha karşı yağmursun seni kim çizebilir şubat yolcusu bütün çizgileri bozuyorsun ----------- Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir Azıcık okşasam sanki çocuktular Bıraksam korkudan gözleri sislenir. ---------- vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım yağmur sönecekti yanacaktı sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracaktı kalbim kendiliğinden duracaktı ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidarta Yanıtlama zamanı: Şubat 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 17, 2007 3. şahsın şiirini beşiktaş vapur iskelesinin yanında denizin dibindeki çay büfesinin hasır tabureleri üzerinde sabah 6:30 da elinde bir bardak çay ve yarım simitle söylemeli insan...özlemeli...simitin diğer yarısını martılar ve balılarla paylaşıp...ikinci çay bardağına ortak etmeli parmaklarını yakan bir sigarayı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 kendi sesinden Üçüncü Şahsın Şiiri YouTube - attila ilhan - üçüncü şahsın şiiri - kendi sesinden. -------------------- Emperyal Oteli YouTube - attila ilhan - emperyal oteli - kendi sesinden Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2008 kadınlar sonbahar Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar Titrek dudaklarında sarışın bir keder Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar Sisli bir nebuloz gökte yazılmamış şiirler Dargın sevgililer yalnızlıklarına uzaklaşıyor Anlaşılmaz çocukluğun ortaokullarından ders zilleri Kilitli defterlerde kurutulmuş menekşeler Tehlikeli yolculukların kanat çırpan mendilleri Sazdan saza azalan hicranlı köçekçeler Dünkü delikanlıları yaşlılığa taşıyor Eylül şehirleri yağmurlu gürültülerle alır yerlerini Deniz kahvelerinde son kadehlerde bulutlar birikir Ilık bir aydınlıkla yıkayıp yorgun ellerini Görgülü ihtiyarlar bir bir ortalıktan çekilir Yaşlandıkça insan dünya başkalaşıyor. .......gerçekten mükemmel bir şair:confused: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 14, 2008 EMPERYAL OTELİ ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım yağmur sönecekti yanacaktı sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracaktı kalbim kendiliğinden duracaktı ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var emperyal otelinde bu sonbahar bu camların nokta nokta hüznü bu bizim berheva olmuşluğumuz bir nokta bir hat kalmışlığımız bu rezil bu çarşamba günü intihar etmiş kötümser yapraklar öksürüklü aksırıklı bu takvim ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sesleri liman sislerinde boğulur gemiler yorgun ve uykuludur sabahtır saat beş buçuktur sen kollarımın arasındasın onlar gibi değilsin sen başkasın bu senin gözlerin gibisi yoktur adamın rüyasına rüyasına sokulur aklının içinde siyah bir vapur kıvranır insaf nedir bilmez otelin penceresinde duracaktın şehri karanlıkta görecektin karanlıkta yağmuru görecektin saçların ıslanacak ıslanacaktı kış geceleri gibi uzun uzun tek damla gözyaşı dökmeksizin maria dolores ağlayacaktı istanbul'u yağmur tutacaktı bütün bir gün iş arayacaktım sana bir türkü getirecektim kulaklarımız çınlayacaktı emperyal oteli'nin resmini çektim akşam saçaklarından damlıyordu kapısında durmanı söylemiştim yüzün zambaklara benziyordu cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu tepebaşı'ndaki küçük yahudiler asmalımesçit'teki rum kemancı böyle rüzgarsız kalmışlığımız bu bizim çektiğimiz sancı el ele tutuşmuş geziyordu gazeteler cinayeti yazıyordu haliç'e bir avuç kan dökülmüştü emperyal oteli'nde üç gece kaldık fazlasına paramız yetmiyordu gözlerin gözlerimden gitmiyordu dördüncü gece sokakta kaldık karanlık bir türlü bitmiyordu sirkeci garı'nda sabahladık bilen bilmeyen bizi ayıpladı halbuki kimlere kimlere başvurmadık hiçbiri yüzümüze bakmıyordu hiç kimse elimizden tutmuyordu ben hiç böylesini görmemiştim vurdun. kanıma girdin.kabulümsün. BÖYLE BİR SEVMEK ne kadınlar sevdim zaten yoktular yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular bıraksam korkudan gözleri sislenir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir hayır sanmayın ki beni unuttular hâlâ arasıra mektupları gelir gerçek değildiler birer umuttular eski bir şarkı belki bir şiir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertir sanki gökyüzünde bir buluttular nereye kayboldular şimdi kimbilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir BELÂ ÇİÇEĞİ alsancak garı'na devrildiler gece garın saati belâ çiçeği hiçbir şeyin farkında değildiler kalleş bir titreme aldı erkeği elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler çantasını karısı taşıyordu hiç kimse tanımıyordu kimdiler gece garın saati belâ çiçeği üçüncü mevki bir vagona bindiler anlaşıldı erkeğin gideceği bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler bir türlü karısına bakamıyordu ayaküstü birer bafra içtiler gece garın saati belâ çiçeği şimdiden bir yalnızlık içindeydiler karanlık gelmişi geleceği birdenbire sapsarı kesildiler vagonlar usul usul kımıldıyordu PİA ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın ellerini bir tutsam ölsem böyle uzak uzak seslenmese ben bir şehre geldiğim vakit o başka bir şehre gitmese otelleri bomboş bulmasam içlenip buzlu bir kadeh gibi buğulanıp buğulanıp durmasam ne olur sabaha karşı rıhtımda çocuklar pia'yı görseler bana haber salsalar bilsem içimi büsbütün yıldız basar bir hançer gibi çıkıp giderdim ben bir şehre geldiğim vakit o başka bir şehre gitmese singapur yolunda demeseler bana bunu yapmasalar yorgunum üstelik parasızım pasaportsuzum ne olur sabaha karşı rıhtımda seslendiğini duysam pia'nın sırtında yoksul bir yağmurluk çocuk gözleri büyük büyük üşümüş ürpermiş soluk ellerini tutabilsem pia'nın ölsem eksiksiz ölürdüm YAĞMUR KAÇAĞI elimden tut yoksa düşeceğim yoksa bir bir yıldızlar düşecek eğer şairsem beni tanırsan yağmurdan korktuğumu bilirsen gözlerim aklına gelirse elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni geceleri bir çarpıntı duyarsan telâş telâş yağmurdan kaçıyorum sarayburnu'ndan geçiyorum akşamsa eylül'se ıslanmışsam beni görsen belki anlayamazsın içlenir gizli gizli ağlarsın eğer ben yalnızsam yanılmışsam elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pokin Yanıtlama zamanı: Nisan 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 26, 2008 Ağır Kan Kaybı Biz yalnızlıktan doğduk o dagdagalı sudan Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk Köy köy bucak bucak memleket memleket Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku Buzlu mehtap alçakca kesmişti yolumuzu Bütün kapılardan açıkca kovulmuştuk Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk Köy köy bucak bucak memleket memleket Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku Ne kadar korkmuştuk elimizden tutmadılar Doğrudur kendi içimizde daraldığımız Kim neyi savundu bilinmez nereye kadar Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet Başka bir yalnızlıkta boğulduk havasizliktan Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk Köy köy bucak bucak memleket memleket Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar Kimse bizi sevmedi ağır kan kaybıyız Atilla İlhan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 http://www.youtube.com/watch?v=lETIll6f0as&feature=related Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Ya ölmek ustalığını kazanırsın.... ya acı biriktirme yetisini... İkisini de kazandım zamanla ve bugün bu şiiri düşündüm. Git başımdan deseydi gider miydim en başından ? Git başımdan deseydi daha mı az yara alırdım ? Neden git başımdan demedi ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 ben git başımdan diyenlerdenim,ve hiçbirşey bu kadar acıtmamıştı.hele onu acı çekerken görmek nefret ettirdi kendimden.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
gizemystery Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Atilla İlhan'ın en güzel şiirlerinden biri olan ''Sisler Bulvarı''nı sizlerle paylaşmak istiyorum.Büyük şair Atilla İlhan'ı rahmet ve sevgiyle anıyorum.. SİSLER BULVARI Elinin arkasinda günes duruyordu Aylardan kasımdı üşüyorduk Ağacın biri bulvarda ölüyordu Şehrin camlari kaygısız gülüyordu her köşe başında öpüşüyorduk Sisler bulvarı'na aksam çökmüştü Omuzlarimiza çoktan çökmüştü Kesik birer kol gibi yalnızdık Dağlarda ateşler yanmıyordu Deniz fenerleri sönmüştü Birbirimizin gözlerini arıyorduk Sisler bulvarı'nda seni kaybettim Sokak lambaları öksürüyordu Yukarda bulutlar yürüyordu Terkedilmiş bir çocuk gibiydim Dokunsanız ağlayacakım Yenikapı'da bir tren vardı Sisler bulvarı'nda öleceğim Sol kasığımdan vuracaklar Bulvar durağında düşeceğim Gözlüklerim kırılacaklar Sen rüyasını göreceksin çığlık çığlığa uyanacaksın Sabah kapını çalacaklar Elinden tutup getirecekler Beni görünce taş kesileceksin ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! Sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı Islak kaldırımlar parlıyordu Durup dururken gözlerim dalıyordu Bir bardak şarapta kayboluyordum Gece bekçilerine saati soruyordum Evime gitmekten korkuyordum Sisler boğazima sarılmışlardı Bir gemi beni Afrika'ya götürecek İsmi bilmiyorum ne olacak Kazablanka'da bir gün kalacağim Sisler bulvarı'nı hatırlayacağım Kirmizi melek sarkısından bir satır Lodos'tan bir satır yağmurdan iki Senin kirpiklerinden bir satir hatırlayacağım Seni hatırlatanın çenesini kıracağım Limanda vapurlar uğuldayacak Sisler bulvarı bir gece haykırmıştı Ağaçları yatıyordu yoksuldu Bütün yapraklari sararmıştı Bütün bir sonbahar ağlamıştı Aglayan sanki İstanbul'du Öl desen belki ölecektim İçimde biber gibi bir kahır Bütün şiirlerimi yakacaktım Yalnızlık bana dokunuyordu Eger sisler bulvarı olmasa Eger bu sehirde bu bulvar olmasa Sabah ezaninda yagüğmur yağmasa Şüphesiz bir delilik yapardım Hiç kimse beni anlayamazdı On bes sene hüküm giyerdim Dördüncü yılında kaçardım Belki kaçarken vururlardı Sisler bulvarı'ndan geçmedigin gün Sisler bulvari öksüz,ben öksüzüm yağmurun altında yalnızım Agzım elim yüzüm ıslanıyor Tren düdükleri iç içe giriyorlar Aklımı fikrimi çeliyorlar Aksaray'da ışıklar yanıyor Sisler bulvarı ayaklaniyor Artik kalbimi susturamıyorum Attila Ilhan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 beni de kırdılar içimde kırdılar karanlık camlardan sular akıyordu şimşekli bir boşlukta saat vurdu beni de kırdılar belki yalnızdılar belki onların da çocukluğu yoktu bütün şarkılara kapalıydılar bir genç kız değmemişti saçlarına beni de kırdılar ben artık küsüm yağmurları yağmıyor ağaçlarıma sularından içmiyorum susadım ama beni de kırdılar soğuk bir ölüm çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm bütün şarkılara kapalıydılar ya hayat yazdırıyor insana,ya da herşey o böyle yazınca bu kadar ağır geliyor:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pancak pancak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlayan sen eğer yine İstanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırc ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Batan Bu Köhne Şilep Garson masa iyi manzarayı değiştir Sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek Sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun Hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman Eğer bulabilirsen ölü bir kar getir Beyazlığı kalın bir su gibi uzayan Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek Batan bu köhne şilep de ne işleri var Çünkü battım kasa boş ne para ne çek Çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek Hani o sarışın kirpikleri sırçalı Yanağını viski bardağıyla serinleten Sonra Nilay hani kafayı buldu mu ağlar Cam yeşili Yasemin cıgara dumanı Nursen Batan bu şilep de ne işleri var Garson masa iyi manzarayı değiştir Büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan Şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur Köpek havlamaları bulut karanlığından Zehir bulabilir misin çabucak öldürecek Artık arsenik mi olur siyanür mü olur Hangisi olursa olsun hepsi işime yarar Yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek Batan bu köhne şilepte ne işleri var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lorelei Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2009 Kirpi gibisin çocuk Her tarafın diken Kim elini uzatsa Delik deşik Üstelik sen de kan içindesin.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 11, 2012 Saygı sevgi ve hürmetle anıyoruz büyük üstadı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Zenan Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2012 Nöbet Değişimi istediğim yağmur hazır mı bakalım yerlerine konuldu mu soğuk katiller karanlığı ya gevşek dokudularsa öldürüleceğimden emin olmalıyım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.