felidae Oluşturma zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 9, 2007 MELİH CEVDET ANDAY http://www.toplumdusmani.net/resim/melih_cevdet_anday.jpg Bir çift güvercin havalansa.... Yanık yanık koksa karanfil.... 1915'te İstanbul'da doğdu. Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi (1936), Sosyoloji öğrenimini yapmaya gittiği Belçika'da iki yıl kaldı. İkinci Dünya Savaşı çıkınca yurda döndü. Ankara'da Millî Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde danışmanlık, Ankara Kitaplığı'nda memurluk ve gazetecilik yaptı (1942-1951), İstanbul'a gelerek Akşam gazetesinde çalışmaya başladı (1951), deneme yazarlığını bugün Cumhuriyet'te sürdürüyor. 1954'ten sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro bölümünde fonetik-diksiyon öğretmenliği yaptı, emekli oldu. İlk şiiri Varlık dergisinde çıkan (15 Kasım 1936) Melih Cevdet, derginin ertesi sayılarında, liseden arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte şiirler yayımlayarak Yeni Şiir'in üç öncüsünden biri oldu. Varlık, Ses, Yeditepe, Yaprak, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut vb. dergilerde çıktı şiirleri. Özellikle 1946'dan sonra sanatını romantik öğelerden kurtararak sosyal temellere yasladı. Çeviri kitaplarının sayısı 25 kadardır. Şiir kitapları: Garip (1941, Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifat'la birlikte), Rahatı Kaçan Ağaç (1946), Telgrafhane (1952), Yanyana (1956), Kolları Bağlı Odysseus (1963), Göçebe Denizin Üstünde (1970), Teknenin Ölümü (1975), Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981), Tanıdık Dünya (1984) ve Güneşte (1989). 1978 yılına kadar yazdığı bütün şiirleri Sözcükler adlı kitapta topladı. Deneme kitapları: Doğu-Batı (1961), Konuşarak (1964), Gelişen Komedya (1965), Yeni Tanrılar (1974), Sosyalist Bir Dünya (1975), Dilimiz Üstüne Konuşmalar (1975), Maddecilik ve Ülkücülük (1977), Yasak (1978), Paris Yazıları (1982), Açıklığa Doğru (ilk iki kitabının ilavelerle yeniden basımı, 1984), Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği (1990) Gezi yazıları: Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965; genişletilmiş yeni basımı Anadolu'da ve Sosyalist Ülkelerde adıyla) Oyunları: İçerdekiler (bas. ve oyn. 1965), Mikado'nun Çöpleri (bas. ve oyn. 1967), Dört Oyun (bas. 1972, Yarın Başka Koruda, Dikkat Köpek Var, Ölüler Konuşmak İsterler ve Müfettişler adlı oyunları), Toplu Oyunları I (1987), Toplu Oyunları II (1989) Romanları: Aylaklar (1965), Gizli Emir (1970), İsa'nın Güncesi (1974), Raziye (1975), Yağmurlu Sokak (1991), Meryem Gibi (1991) Anıları: Akan Zaman Duran Zaman I (1984). Melih Cevdet, Mikado'nun Çöpleri eseriyle 1967/68 tiyatro mevsiminde en başarılı oyun yazarı seçilerek İlhan İskender Armağanı'nı aldı. Ankara Sanatseverler Derneği de 1971-1972 mevsiminde aynı eserle şairi yılın en iyi oyun yazarı seçti. TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışması'nda roman türünde Gizli Emir ile başarı ödülünü (Şubat 1971), Tarjei Vesaas'tan çevirdiği Buz Sarayı romanıyla Türk Dil Kurumu 1973 Çeviri Ödülü'nü, Teknenin Ölümü ile 1976 Yeditepe Şiir Armağanı'nı, Sözcükler ile 1978 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış ile 1981 Türkiye İş Bankası Ödülü'nü ve Ölümsüzler ya da Bir Cinayetin Söylencesi oyunuyla 1984 Enka Sanat Mansiyon Ödülü'nü kazandı, bu oyunu Dört Oyun ile birlikte basıldı (1987). Ayşegül Yüksel'in Melih Cevdet Anday üzerine Yapısalcılık ve Bir Uygulama (1982) adlı çalışması vardır. Eserleri Garip (1941, Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte) Rahatı Kaçan Ağaç (1946) Telgrafhane (1952) Yanyana (1956) Kolları Bağlı Odysseus (1962) Göçebe Denizin Üstünde (1970) Teknenin Ölümü (1975) Sözcükler (1978, toplu şiirler) Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981) Tanıdık Dünya (1984) Güneşte (1989) Yağmurun Altında (1995) Şiir Çevirileri Annabel Lee - Edgar Allan POE Atlının Türküsü - Federico Garcia LORCA Ben de - Langston HUGHES Bir Zenci Kızın Türküsü - Langston HUGHES Çayhane - Ezra POUND Gece. Şehir Uyumuş. - Aleksandr BLOK Hürriyet - Paul ÉLUARD Kanun - Wystan Hugh AUDEN Pan Öldü - Ezra POUND Şiir Sanatı - Paul VERLAINE Şiir Üzerine Anlamın Anlamı Çağlar Geçiyor Şiir Üzerine Şiirin Vazgeçilmez Üç Dönemi Şiirin Anlamı Uzun Şiir - Kısa Şiir Yarın Düşüncesi Ödülleri 1976 Yeditepe Şiir Armağanı 1978 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü 1981 İş Bankası Büyük Ödülü 2000 Aydın Doğan Vakfı Şiir Ödülü SENİ DÜŞÜNÜYORUM.. Çocukluğunu düşünüyorum Emilia Deniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin Hani saçların, atkın uçuşurdu rüzgarda Kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin Seni kucağıma alıyorum Emilia Ben büyüttüm seni, ben yetiştirdim Bugüne bu sevdaya Toprağım ekmeğim kitabım şiirim Sen ne varsa iyiden doğrudan yana Gözümün nuru, başımın tacı, efendim M.C.A. BU KIRLANGIÇLAR GİTMEMİŞLER MİYDİ? Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu. Duragan fulyanın üstünde arı Bir diyapozon gibi titremekte. Kırlangıç Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde. Martı bir uçta kanat, bir uçta ses. Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut, Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede. Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz. Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle. M.C.A. RAHATI KAÇAN AĞAÇ Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın. Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı. Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin M.C.A. HER GECE BÖYLE DEĞİLİM Benim de öyle akşamlarım vardır. Kapıdan girince anama sarıldığım, Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim, Meyhaneye uğramadan çakır keyif, Düşmanım yok, Gündeliğim cebimde, Küfretmeden Öyle tasasız döndüğüm akşamlar.. Benim de öyle akşamlarım vardır. Her gece böyle değilim. M.C.A. Güvercin Pencerede kopan alkış... Melih Cevdet Anday 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 :clapping:braavvooo:clapping::clapping: ellerine saglık felii böle sabah erken kalkınca geceden kim neler yapmıs derken bi yazar konseyi karsıladı...+++ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 daha bir sürü yazar konseyi düşünüyorum bir sabah ansızın:) bilinmesi tanınması gereken isimler bunlar.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 bence bas ucu kitaplarııı olmalııı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
belfalas Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 ellerine kollarına sağlık feli...5 kişi engeli olmasa karmalara boğucam seni ama olmuyo işte:confused: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 BİR İLKBAHAR ŞİİRİNE BAŞLANGIÇ Hava ne kadar güzel öğretmenim Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar Hepsi hepsi ortada öğretmenim. Ne olur biz de gidelim Burda kalsın kitaplar Burda kalsın iğneli karafatmalar Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar Burda kalsın hepsi Bomboş kalsın hepsi Bomboş kalsın evler okullar Hapishaneler, hastaneler... Öğretmenim, sevgili öğretmenim Sırtımıza alırız hastaları Kim bilir ne özlemişlerdir kırları... Ya mahpuslar. Ne sevinirler kimbilir Sarılıp sarılıp öperler adamı. ÇOK GÜZEL ŞEY Yaşamak güzel şey doğrusu Üstelik hava da güzelse Hele gücün kuvvetin yerindeyse Elin ekmek tutmuşsa bir de Hele tertemizse gönlün Hele kar gibiyse alnın Yani kendinden korkmuyorsan Kimseden korkmuyorsan dğnyada Dostuna güveniyorsan İyi günler bekliyorsan hele İyi günlere inanıyorsan Üstelik hava da güzelse Yaşamak güzel şey Çok güzel şey doğrusu. ÇARE YOK Anladık ölüme çare yok Kazaya belaya çare yok Saç dökülmesine Yüz buruşukluğuna çare yok Anladık çare yok İşsizliğe de mi yok Açlığa da mı yok Anlamadık gitti Çare yok. http://img378.imageshack.us/img378/5360/melihcevdetandayfotograua7.jpg FOTOĞRAF Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi... Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar... Babası daha ölmemiş Oktay'ın, Ben bıyıksızım, Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış. Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 DÖNECEĞİM Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin, Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin. Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın, Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın, Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler HEP SONRASI Akşam sona ermek üzere. Akşam değil. Sonra? Sonrası gece. Koylar gördüm Tanınmamış resuller gibi. Ama ben geceyi Bilirim. Sonra? Sonrası düşleri, Bütün düşleri. Küçük bir kuş vurdum, Topal kaldı Temmuz'da. Sonra? Sonrası sabah, dağdan indim Günün yamacına. Baktım o değil, Değil küsken tanıyan beni. Komşuları gördüm sonra da, Bir bildikleri varmış gibi Akşama bakıyorlar ve geceyi bekliyorlar ANI Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma Nerdeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Bütün sevdiklerimin adları gibi Adınız geliyor aklıma Rahat döşeklerin utanması bundan Öpüşürken o dalgınlık bundan Tel örgünün deliğinde buluşan Parmaklarınız geliyor aklıma Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil, unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma TROYA ÖNÜNDE ATLAR I. koşu Kör bir ozan anlattı bunları, Atların da ruhu vardı Troya önünde, Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri, Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir, Köpeği deliye çevirirdi. Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi, Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan. O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına. Çünkü ölümsüz atları vardı, Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a, Peleus da oğluna armağan etmişti. Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a, Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri. Diomedes Tros atlarını koştu arabasına O atları savaşta Aineas' tan almıştı. Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı. Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu, Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at, Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u. Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına. Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı. Her yanında çifte kanat Bilmez yakını ırağı. Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra, Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu. Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan. Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'ye Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı, Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır, Gözleri iyi görmüyordu. Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'u Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı Güneyden yana bakayordu ikide bir, Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını. Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı Ağlayarak. Anlatma bana atları! Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu... Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?" "Sekili mi ayakları?" Anlatma bana atları! Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum! Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş, Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı. Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen, Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen Koşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Anlatma bana atları! Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma, Anlatma bana, görmedim Troya savaşını. II. Ağu Duydun mu? Bursalı oto tamircisi Mehmet'in duyduğunu? Katran, balık ve çam tahtası kokulu, Yatışmamış çayırsı kadın kokulu kentin Önceden bildi diye yakılacağını, Ağulu yılan sokmuş Laokoon'u. Kıvranıp duruyorlarmış çoluk çocuk Rüzgarlı İlion kıyısında. Kıyılarda birikir ölümün artıkları, Düşüncede yitirilen ve bulunan sözcük, Sonsuzluk, aranan kırık bir yontu gibi Kıyılarda birikir ün, yücelik ve düşman. Çünkü deniz daha bitmemiştir, uykusuz Ve yarı yarıyadır, çöker delikli fıçısında Tortulanarak eski ölülerden. "İzmir fuarından otobüle dönerken Gördüm, bir bulut sarmıştı İlion'u." Bütün kitapları gaz odalarına atmışlar, Dresden'de, Köln'de, Münich'de. Über allen Gipfeln ist Ruh "Gökte uçaklarla kuşlar çarpışıyor, Kanatlar, tüyler, gagalar yağıyormuş kente." Duydun mu? Hep yabancı kızlar çalışır bizim genelevlerde Adları La, Li Lu... "Pkei, Dağa bırakılan çocuk ne oldu? Şimdi herkesin ağzında bu konu. Kurda kuşa yem mi oldu dersin ormanda? Parçalarını olsun bulamaz mıyız? Parçalardan bir insan çıkmaz mı ortaya? Hem ne olur, olmaz mı, gövdesiz olsa? Olur, olmaz, olsa?" III. Düş "Sabaha karşı, Gecenin kırıntılarını bir anda toplayıveren Güvercin gibi aç bir saatta, Doğmamış çocuklar kurar düşlerin yayını, Kadın düşünde gördü çocuğu ve yangını." "Demek çocuğu dağa bıraktılar, düş ve yangın Kaldı. Keşke düşü bıraksalardı." "Evet korktuk düşten, gereği buydu, Elimizde değildi düşü yorumlamamak, Yorumun gereğini yapmamak da öyle. Çocuk büyüyünceye dek bekler yangın, Beklesin gelecek günün kötürüm yazıtı, Beklesin kuş gagalarının yaraladığı ayna, Şarap her zaman içilir ve bekletilir, Çünkü kırmızıdır sıçrayan kanın rengi, Gidip gelen günün ve uzayan şarkının rengi. Bölmedik mi günü yediye geceyi beşe? Bu uykusuz direncin suyunu mühürlemedik mi? Biz atmadık mı ayı bunca uzağa doğumdan? Biz uzatmadık mı uykunun ağır bacasını? Beklesin gizemli suda bekleyen kamış, Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu, Kent kurulmadan taşı kör eden kar bıçak, Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler, Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler, Sürer gider su, toprak, usun arsız otu, Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven, Sürer ölümsüz mutluluk , iç sıkıntısı, Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak." "Ah çok çekmiş yorumcu! Taşıyabilecek miyiz dersin birlikte Kim bilir kaç yıl sürecek kaygımızı? Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk Gene de bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk, Umutsuzluğumuzun umudu. Git bul ormanda onu." IV. Dönü Orman, çıplak yerlilerin attığı büyülü Bir ağdır ve sanki avlanmış, şaşkın Bir at gibi dağ, kurtarmak ister başını, Tırmandıkça tırmanır çukur sulara Göklerin. Aşağıda, Surlarla deniz arasında, dokuz kez yıkılmış Surlarla, yedi kez ıssız kalmış deniz arasında, Düşle yangının iki kanadı arasında, Hiçliğin tek kurşunu zamanı uzatan Ve acele söğütleri ölümün dilinden Konuşturan dayanıklı ırmak horonu ile Bitişin komşu duvarı Boğaz arasında Dönüyordu atlar...Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Bir yanda armağanlar bekliyordu : Bir kadın, Kulplu bir üçayak, altı yaşında bir kısrak, Ateşe değmemiş bir kazan, iki kulplu bir kap. Bağırmalar, nal sesleri, toz duman... Über allen Gipfeln ist Ruh "Peki, Dağa bırakılan çocuk ne oldu?" V. Fal "Şu mavi boncuğu gördün mü? Bir deveci Tuttu onu geçende. Tuhaf adamdı doğrusu, Hem fal baktırır, hem dövüşürdü yılmadan Falına karşı. Anlamam ben. Boğulmuş Geçerken Fırat'ı. Aç bir köpektir fal, Kovalarsın, döner gelir, bulur seni. Şu önümdeki kurşun ne bileyim kimin falı? Macbeth'e kral olcağını söyledim, Ama öldüreceğini söylemedim kralı. Zamanı uzatmak da elimde değil, Kısaltnak da. Yat sat tat ksanikam. Bak, gözümü kırptım, her şey geçti gitti, Yarın dündür, dünse daha gelmed,. Şu bakla, tuttuğun çocuk olsun, itiyorum, İniyor dağdan aşağı...Ne kadar zaman geçti? Bilemem. O mu, değil mi bilemem gene. Bir lamba yak, akşam başkadır ışığı, Gece yarısı başka, bambaşka sabaha karşı. Ama lamba aynı lamba. Santana ksana dbarmas.İnan, inanma." VI. Sevi Orman sen elimi tutunca başlardı, Yarılırdı bir incir gibi ortasından. Koşardıkyukarı iki büklüm, soluk soluğa. Alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri Keserdi hızımız, Elimi Bırakma, Elimi Bırakma... Sonra kayardık ta aşağılara. Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi Kök salardı sende ve bende, arayarak Toprağın sıraya dizilmiş suyunu. Ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa, Yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi, Yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında. Sonra gene başlardık koşmağa, Yukarı, daha yukarı, çukur sularına Göklerin. Öperdim seni, titrerdin, parçalanmış Anları birleştiren sevi düş görmez. Ey orman, Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın Aç güvercini! Falımız yok bizim. Yaktık onu göçmen kuşların gözlerindeki Benek, gagalarındaki tekçil dane gibi Daha gün doğarken. Falımız yok bizim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Seneca Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2009 garip akımını sevmem pek o yüzden okumadım onu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2009 döneceğim / her gece böyle değilim.. mükemmeller.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 21, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 21, 2016 Anadolu ırgatı'nın dilinden eksik olmayan şiiri ; Balıklar için deniz lazım, Sevişmek için işsiz olmak Ve geceleri yatakta Duymamak için tabanların sızısını Zengin olmak lazım. Halbuki ıslık çalmak için Birşey lazım değil. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.