Jump to content

Melih Cevdet Anday


felidae

Önerilen Mesajlar

MELİH CEVDET ANDAY

 

http://www.toplumdusmani.net/resim/melih_cevdet_anday.jpg

 

Bir çift güvercin havalansa....

Yanık yanık koksa karanfil....

 

1915'te İstanbul'da doğdu. Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi (1936), Sosyoloji öğrenimini yapmaya gittiği Belçika'da iki yıl kaldı. İkinci Dünya Savaşı çıkınca yurda döndü. Ankara'da Millî Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde danışmanlık, Ankara Kitaplığı'nda memurluk ve gazetecilik yaptı (1942-1951), İstanbul'a gelerek Akşam gazetesinde çalışmaya başladı (1951), deneme yazarlığını bugün Cumhuriyet'te sürdürüyor. 1954'ten sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro bölümünde fonetik-diksiyon öğretmenliği yaptı, emekli oldu. İlk şiiri Varlık dergisinde çıkan (15 Kasım 1936) Melih Cevdet, derginin ertesi sayılarında, liseden arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte şiirler yayımlayarak Yeni Şiir'in üç öncüsünden biri oldu. Varlık, Ses, Yeditepe, Yaprak, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut vb. dergilerde çıktı şiirleri. Özellikle 1946'dan sonra sanatını romantik öğelerden kurtararak sosyal temellere yasladı. Çeviri kitaplarının sayısı 25 kadardır.

Şiir kitapları: Garip (1941, Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifat'la birlikte), Rahatı Kaçan Ağaç (1946), Telgrafhane (1952), Yanyana (1956), Kolları Bağlı Odysseus (1963), Göçebe Denizin Üstünde (1970), Teknenin Ölümü (1975), Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981), Tanıdık Dünya (1984) ve Güneşte (1989). 1978 yılına kadar yazdığı bütün şiirleri Sözcükler adlı kitapta topladı. Deneme kitapları: Doğu-Batı (1961), Konuşarak (1964), Gelişen Komedya (1965), Yeni Tanrılar (1974), Sosyalist Bir Dünya (1975), Dilimiz Üstüne Konuşmalar (1975), Maddecilik ve Ülkücülük (1977), Yasak (1978), Paris Yazıları (1982), Açıklığa Doğru (ilk iki kitabının ilavelerle yeniden basımı, 1984), Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği (1990) Gezi yazıları: Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965; genişletilmiş yeni basımı Anadolu'da ve Sosyalist Ülkelerde adıyla) Oyunları: İçerdekiler (bas. ve oyn. 1965), Mikado'nun Çöpleri (bas. ve oyn. 1967), Dört Oyun (bas. 1972, Yarın Başka Koruda, Dikkat Köpek Var, Ölüler Konuşmak İsterler ve Müfettişler adlı oyunları), Toplu Oyunları I (1987), Toplu Oyunları II (1989) Romanları: Aylaklar (1965), Gizli Emir (1970), İsa'nın Güncesi (1974), Raziye (1975), Yağmurlu Sokak (1991), Meryem Gibi (1991) Anıları: Akan Zaman Duran Zaman I (1984). Melih Cevdet, Mikado'nun Çöpleri eseriyle 1967/68 tiyatro mevsiminde en başarılı oyun yazarı seçilerek İlhan İskender Armağanı'nı aldı. Ankara Sanatseverler Derneği de 1971-1972 mevsiminde aynı eserle şairi yılın en iyi oyun yazarı seçti. TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışması'nda roman türünde Gizli Emir ile başarı ödülünü (Şubat 1971), Tarjei Vesaas'tan çevirdiği Buz Sarayı romanıyla Türk Dil Kurumu 1973 Çeviri Ödülü'nü, Teknenin Ölümü ile 1976 Yeditepe Şiir Armağanı'nı, Sözcükler ile 1978 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış ile 1981 Türkiye İş Bankası Ödülü'nü ve Ölümsüzler ya da Bir Cinayetin Söylencesi oyunuyla 1984 Enka Sanat Mansiyon Ödülü'nü kazandı, bu oyunu Dört Oyun ile birlikte basıldı (1987). Ayşegül Yüksel'in Melih Cevdet Anday üzerine Yapısalcılık ve Bir Uygulama (1982) adlı çalışması vardır.

 

Eserleri

 

Garip (1941, Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte)

Rahatı Kaçan Ağaç (1946)

Telgrafhane (1952)

Yanyana (1956)

Kolları Bağlı Odysseus (1962)

Göçebe Denizin Üstünde (1970)

Teknenin Ölümü (1975)

Sözcükler (1978, toplu şiirler)

Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981)

Tanıdık Dünya (1984)

Güneşte (1989)

Yağmurun Altında (1995)

 

Şiir Çevirileri

 

Annabel Lee - Edgar Allan POE

Atlının Türküsü - Federico Garcia LORCA

Ben de - Langston HUGHES

Bir Zenci Kızın Türküsü - Langston HUGHES

Çayhane - Ezra POUND

Gece. Şehir Uyumuş. - Aleksandr BLOK

Hürriyet - Paul ÉLUARD

Kanun - Wystan Hugh AUDEN

Pan Öldü - Ezra POUND

Şiir Sanatı - Paul VERLAINE

 

 

Şiir Üzerine

 

Anlamın Anlamı

Çağlar Geçiyor

Şiir Üzerine

Şiirin Vazgeçilmez Üç Dönemi

Şiirin Anlamı

Uzun Şiir - Kısa Şiir

Yarın Düşüncesi

 

Ödülleri

 

1976 Yeditepe Şiir Armağanı

1978 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü

1981 İş Bankası Büyük Ödülü

2000 Aydın Doğan Vakfı Şiir Ödülü

 

SENİ DÜŞÜNÜYORUM..

 

Çocukluğunu düşünüyorum Emilia

Deniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin

Hani saçların, atkın uçuşurdu rüzgarda

Kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin

Seni kucağıma alıyorum Emilia

Ben büyüttüm seni, ben yetiştirdim

Bugüne bu sevdaya

Toprağım ekmeğim kitabım şiirim

Sen ne varsa iyiden doğrudan yana

Gözümün nuru, başımın tacı, efendim

M.C.A.

BU KIRLANGIÇLAR GİTMEMİŞLER MİYDİ?

Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.

Duragan fulyanın üstünde arı

Bir diyapozon gibi titremekte. Kırlangıç

Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde.

Martı bir uçta kanat, bir uçta ses.

Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut,

Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede.

Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz.

Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle.

 

M.C.A.

RAHATI KAÇAN AĞAÇ

Tanıdığım bir ağaç var

Etlik bağlarına yakın

Saadetin adını bile duymamış

Tanrının işine bakın.

Geceyi gündüzü biliyor

Dört mevsimi, rüzgarı, karı

Ay ışığına bayılıyor

Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim

Rahatını kaçırmak için

Bir öğrenegörsün aşkı

Ağacı o vakit seyredin

M.C.A.

HER GECE BÖYLE DEĞİLİM

Benim de öyle akşamlarım vardır.

Kapıdan girince anama sarıldığım,

Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim,

Meyhaneye uğramadan çakır keyif,

Düşmanım yok,

Gündeliğim cebimde,

Küfretmeden

Öyle tasasız döndüğüm akşamlar..

Benim de öyle akşamlarım vardır.

Her gece böyle değilim.

M.C.A.

 

Güvercin

Pencerede kopan alkış...

Melih Cevdet Anday

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR İLKBAHAR ŞİİRİNE BAŞLANGIÇ

 

Hava ne kadar güzel öğretmenim

Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel

Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim

Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın

Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya

Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar

Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar

Hepsi hepsi ortada öğretmenim.

Ne olur biz de gidelim

Burda kalsın kitaplar

Burda kalsın iğneli karafatmalar

Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar

Burda kalsın hepsi

Bomboş kalsın hepsi

Bomboş kalsın evler okullar

Hapishaneler, hastaneler...

Öğretmenim, sevgili öğretmenim

Sırtımıza alırız hastaları

Kim bilir ne özlemişlerdir kırları...

Ya mahpuslar.

Ne sevinirler kimbilir

Sarılıp sarılıp öperler adamı.

ÇOK GÜZEL ŞEY

Yaşamak güzel şey doğrusu

Üstelik hava da güzelse

Hele gücün kuvvetin yerindeyse

Elin ekmek tutmuşsa bir de

Hele tertemizse gönlün

Hele kar gibiyse alnın

Yani kendinden korkmuyorsan

Kimseden korkmuyorsan dğnyada

Dostuna güveniyorsan

İyi günler bekliyorsan hele

İyi günlere inanıyorsan

Üstelik hava da güzelse

Yaşamak güzel şey

Çok güzel şey doğrusu.

ÇARE YOK

Anladık ölüme çare yok

Kazaya belaya çare yok

Saç dökülmesine

Yüz buruşukluğuna çare yok

Anladık çare yok

İşsizliğe de mi yok

Açlığa da mı yok

Anlamadık gitti

Çare yok.

http://img378.imageshack.us/img378/5360/melihcevdetandayfotograua7.jpg

 

FOTOĞRAF

Dört kişi parkta çektirmişiz,

Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...

Anlaşılan sonbahar

Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli

Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...

Babası daha ölmemiş Oktay'ın,

Ben bıyıksızım,

Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.

 

Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;

Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?

Oysa hayattayız hepimiz.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

DÖNECEĞİM

 

Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan

Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,

Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan

Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin.

 

Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler

Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın,

Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın,

Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler

 

HEP SONRASI

 

Akşam sona ermek üzere. Akşam değil.

Sonra? Sonrası gece. Koylar gördüm

Tanınmamış resuller gibi. Ama ben geceyi

Bilirim. Sonra? Sonrası düşleri,

Bütün düşleri. Küçük bir kuş vurdum,

Topal kaldı Temmuz'da. Sonra?

Sonrası sabah, dağdan indim

Günün yamacına. Baktım o değil,

Değil küsken tanıyan beni.

Komşuları gördüm sonra da,

Bir bildikleri varmış gibi

Akşama bakıyorlar ve geceyi bekliyorlar

 

 

 

ANI

 

Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil bu anılacak şey değil

Apansız geliyor aklıma

 

Nerdeyse gün doğacaktı

Herkes gibi kalkacaktınız

Belki daha uykunuz da vardı

Geceniz geliyor aklıma

 

Sevdiğim çiçek adları gibi

Sevdiğim sokak adları gibi

Bütün sevdiklerimin adları gibi

Adınız geliyor aklıma

 

Rahat döşeklerin utanması bundan

Öpüşürken o dalgınlık bundan

Tel örgünün deliğinde buluşan

Parmaklarınız geliyor aklıma

 

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm

Kahramanlıklar okudum tarihte

Çağımıza yakışan vakur, sade

Davranışınız geliyor aklıma

 

Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil, unutulur şey değil

Çaresiz geliyor aklıma

 

 

 

TROYA ÖNÜNDE ATLAR

I. koşu

Kör bir ozan anlattı bunları,

Atların da ruhu vardı Troya önünde,

Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri,

Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir,

Köpeği deliye çevirirdi.

Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi,

Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan.

 

O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı

İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına.

Çünkü ölümsüz atları vardı,

Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a,

Peleus da oğluna armağan etmişti.

Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a,

Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri.

 

Diomedes Tros atlarını koştu arabasına

O atları savaşta Aineas' tan almıştı.

Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı.

Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu,

Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at,

Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u.

Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına.

Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı.

Her yanında çifte kanat

Bilmez yakını ırağı.

Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra,

Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu.

Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan.

Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'ye

Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı,

Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır,

 

Gözleri iyi görmüyordu.

Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'u

Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı

Güneyden yana bakayordu ikide bir,

Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını.

Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı

Ağlayarak.

Anlatma bana atları!

Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık

Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer

Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu...

Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?"

"Sekili mi ayakları?"

Anlatma bana atları!

Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık

Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan

Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum!

Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş,

Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı.

Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen,

Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen

Koşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç.

Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,

Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.

Anlatma bana atları!

Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup

Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma,

Anlatma bana, görmedim Troya savaşını.

 

II. Ağu

Duydun mu?

Bursalı oto tamircisi Mehmet'in duyduğunu?

Katran, balık ve çam tahtası kokulu,

Yatışmamış çayırsı kadın kokulu kentin

Önceden bildi diye yakılacağını,

Ağulu yılan sokmuş Laokoon'u.

Kıvranıp duruyorlarmış çoluk çocuk

Rüzgarlı İlion kıyısında.

Kıyılarda birikir ölümün artıkları,

Düşüncede yitirilen ve bulunan sözcük,

Sonsuzluk, aranan kırık bir yontu gibi

Kıyılarda birikir ün, yücelik ve düşman.

Çünkü deniz daha bitmemiştir, uykusuz

Ve yarı yarıyadır, çöker delikli fıçısında

Tortulanarak eski ölülerden.

"İzmir fuarından otobüle dönerken

Gördüm, bir bulut sarmıştı İlion'u."

Bütün kitapları gaz odalarına atmışlar,

Dresden'de, Köln'de, Münich'de.

Über allen Gipfeln ist Ruh

"Gökte uçaklarla kuşlar çarpışıyor,

Kanatlar, tüyler, gagalar yağıyormuş kente."

Duydun mu?

Hep yabancı kızlar çalışır bizim genelevlerde

Adları La, Li Lu...

"Pkei,

Dağa bırakılan çocuk ne oldu?

Şimdi herkesin ağzında bu konu.

Kurda kuşa yem mi oldu dersin ormanda?

Parçalarını olsun bulamaz mıyız?

Parçalardan bir insan çıkmaz mı ortaya?

Hem ne olur, olmaz mı, gövdesiz olsa?

Olur, olmaz, olsa?"

 

III. Düş

"Sabaha karşı,

Gecenin kırıntılarını bir anda toplayıveren

Güvercin gibi aç bir saatta,

Doğmamış çocuklar kurar düşlerin yayını,

Kadın düşünde gördü çocuğu ve yangını."

"Demek çocuğu dağa bıraktılar, düş ve yangın

Kaldı. Keşke düşü bıraksalardı."

 

"Evet korktuk düşten, gereği buydu,

Elimizde değildi düşü yorumlamamak,

Yorumun gereğini yapmamak da öyle.

Çocuk büyüyünceye dek bekler yangın,

Beklesin gelecek günün kötürüm yazıtı,

Beklesin kuş gagalarının yaraladığı ayna,

Şarap her zaman içilir ve bekletilir,

Çünkü kırmızıdır sıçrayan kanın rengi,

Gidip gelen günün ve uzayan şarkının rengi.

Bölmedik mi günü yediye geceyi beşe?

Bu uykusuz direncin suyunu mühürlemedik mi?

Biz atmadık mı ayı bunca uzağa doğumdan?

Biz uzatmadık mı uykunun ağır bacasını?

Beklesin gizemli suda bekleyen kamış,

Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu,

Kent kurulmadan taşı kör eden kar bıçak,

Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler,

Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler,

Sürer gider su, toprak, usun arsız otu,

Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven,

Sürer ölümsüz mutluluk , iç sıkıntısı,

Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak."

 

"Ah çok çekmiş yorumcu!

Taşıyabilecek miyiz dersin birlikte

Kim bilir kaç yıl sürecek kaygımızı?

Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk

Gene de bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk,

Umutsuzluğumuzun umudu.

Git bul ormanda onu."

 

IV. Dönü

Orman, çıplak yerlilerin attığı büyülü

Bir ağdır ve sanki avlanmış, şaşkın

Bir at gibi dağ, kurtarmak ister başını,

Tırmandıkça tırmanır çukur sulara

Göklerin.

Aşağıda,

Surlarla deniz arasında, dokuz kez yıkılmış

Surlarla, yedi kez ıssız kalmış deniz arasında,

Düşle yangının iki kanadı arasında,

Hiçliğin tek kurşunu zamanı uzatan

Ve acele söğütleri ölümün dilinden

Konuşturan dayanıklı ırmak horonu ile

Bitişin komşu duvarı Boğaz arasında

Dönüyordu atlar...Yaşlananı görmedim hiç.

Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,

Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.

Bir yanda armağanlar bekliyordu : Bir kadın,

Kulplu bir üçayak, altı yaşında bir kısrak,

Ateşe değmemiş bir kazan, iki kulplu bir kap.

Bağırmalar, nal sesleri, toz duman...

Über allen Gipfeln ist Ruh

"Peki,

Dağa bırakılan çocuk ne oldu?"

 

V. Fal

"Şu mavi boncuğu gördün mü? Bir deveci

Tuttu onu geçende. Tuhaf adamdı doğrusu,

Hem fal baktırır, hem dövüşürdü yılmadan

Falına karşı. Anlamam ben. Boğulmuş

Geçerken Fırat'ı. Aç bir köpektir fal,

Kovalarsın, döner gelir, bulur seni.

Şu önümdeki kurşun ne bileyim kimin falı?

Macbeth'e kral olcağını söyledim,

Ama öldüreceğini söylemedim kralı.

Zamanı uzatmak da elimde değil,

Kısaltnak da. Yat sat tat ksanikam.

Bak, gözümü kırptım, her şey geçti gitti,

Yarın dündür, dünse daha gelmed,.

Şu bakla, tuttuğun çocuk olsun, itiyorum,

İniyor dağdan aşağı...Ne kadar zaman geçti?

Bilemem. O mu, değil mi bilemem gene.

Bir lamba yak, akşam başkadır ışığı,

Gece yarısı başka, bambaşka sabaha karşı.

Ama lamba aynı lamba.

Santana ksana dbarmas.İnan, inanma."

 

VI. Sevi

Orman sen elimi tutunca başlardı,

Yarılırdı bir incir gibi ortasından.

Koşardıkyukarı iki büklüm, soluk soluğa.

Alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri

Keserdi hızımız, Elimi Bırakma, Elimi

Bırakma...

Sonra kayardık ta aşağılara.

Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi

Kök salardı sende ve bende, arayarak

Toprağın sıraya dizilmiş suyunu.

Ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa,

Yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi,

Yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında.

Sonra gene başlardık koşmağa,

Yukarı, daha yukarı, çukur sularına

Göklerin. Öperdim seni, titrerdin, parçalanmış

Anları birleştiren sevi düş görmez. Ey orman,

Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın

Aç güvercini! Falımız yok bizim.

 

Yaktık onu göçmen kuşların gözlerindeki

Benek, gagalarındaki tekçil dane gibi

Daha gün doğarken. Falımız yok bizim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...