felidae Oluşturma zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 9, 2007 WİLLİAM SHAKESPEARE http://www.ulg.ac.be/facphl/uer/d-german/images/shakespeare.gif 26 Nisan 1564’te Stratford-Upon-Avon’da doğan Şekspir’in yaşamı hakkında bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Hali vakti yerinde bir esnaf olan, aynı zamanda yerel yönetimde sulh hakimliği ve belediye başkanlığı gibi önemli görevler üstlenen John Shakespeare’in üçüncü çocuğu ve en büyük oğludur. Babasının maddi durumu daha sonraki yıllarda bozulsa da Shakespeare’in diğer eşraf çocukları gibi ilkokuldan sonra eğitim dili Latince olan King’s New School adlı ortaöğretim okuluna devam ettiğine ve burada Roma edebiyatının klasikleriyle tanıştığına kesin gözle bakabiliriz. Üniversiteye gitmeyen Shakespeare’in Latincesinin düzeyini tam olarak bilemediğimizden kaynak olarak kullandığı bazı eserleri asıllarından mı, yoksa çevirilerinden mi okuduğu hakkında bir şey söyleyemiyoruz. 1582’de on sekiz yaşındayken kendisinden sekiz yaş büyük Anne Hattaway ile evlenen Şekspir’in bu evlilikten beş çocuğu olmuş bu 5 cocuktan ıkızlerde var arada kızın adı judıth erkek hammlet. ancak oğlu Hammlet’i 1596’da kaybetmiştir. 1585 yılı ile 1590’ların başı arasındaki yaşamı hakkında elimizde güvenilir bilgi yok. Ancak Shakespeare’in bu yıllar içinde Londra’ya gelip aktör ve oyun yazarı olarak tiyatroculuk mesleğine başladığını ve kısa zamanda ün kazandığını biliyoruz. Londra’da yaşadığı yıllarda Stratford ve ailesiyle ilişkisini düzenli olarak sürdüren Shakespeare’in profesyonel yaşamı çok yoğun geçmiş. Soneleri (“Sonnets 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 http://img253.imageshack.us/img253/1016/kinglearpaintingbf8.jpg benim en sevdigim oyunlarından biri Kral Lear ben biraz daha bahsetmek istiyorum... Oyunda Lear'ın trajedisine paralel olarak Gloucester'ın hikayesi bulunmaktadır. İki hikayenin de teması evlatlarından kötü olanların etkisiyle, iyi evlatlarını haksız yere cezalandıran babaların kendilerini düşürdükleri zor durum ve trajik sonları anlatılır. Birinci hikaye oyunun baş kişisi Lear'ın yaşlandığı gerekçesiyle topraklarını üç kızı arasında paylaştırmaya karar vermesiyle başlar. Bu paylaşımın eşit ve adil olması için kızlarını sınava tabii tutmaya karar veren kral, onlardan kendisini ne kadar sevdiklerini söylemelerini ister. Büyük ve ortanca kızları süslü laflarla sevgilerini ifade edip kendilerini kanıtlar, fakat gerçek sevginin süslü laflarla anlatılamayacağına inanan Cordelia cevap vermez. Buna sinirlenen Lear, onu evlatlıktan reddeder ve topraklarını diğer kızları arasında böler. Cordelia'yı savunmaya kalkan Kent Kontu'nu da sürgüne gönderir. Babalarından toprakları alan Regan ve Gonoril mutlak hakimiyeti elde etmek için Lear'ın askeri ve idari gücünü kısıtlarlar. İki kızı tarafından kapı dışarı edilen Lear aklını kaçırır. İkinci hikayede ise Gloucester'ın gayrimeşru oğlu Edmund sahte mektuplar ve yalanlarla babasını Edgar'ın onu devirmek istediğine ikna eder. Edgar'ı da yalanlarıyla kandırarak uzaklaştıran Edmund idareyi eline alır. Gloucester, kızlarının Lear'a davranışlarına ve onu sokağa atmalarına dayanamayarak krala yardım eder. Edmund, Gloucester ile Regan ve Gonoril arasındaki gerginliği kendi çıkarları için kullanarak babasını hain ilan ettirir. Lear'ın kızları, Gloucester'ın gözlerini oydurarak onu sokağa atarlar. Cornwall Gloucester'ın hizmetlisi tarafından öldürülür. Bu arada Fransa kralı Cordelia ile birlikte Britanya'ya ordu gönderir. Amaçları Lear'ın öcünü almaktır. Kent Kontu Lear'ı, Edgar Gloucester'a güvenli bir yere aldırırlar. Lear ile Cordelia barışır, fakat savaşı kaybedince esir alınırlar. Gloucester, Edgar ona başından geçenleri anlatınca Gloucester heyecana ve mutluluğa dayanamayarak kalpten ölür. Daha sonra Edgar Edmund'ı düello ile öldürür. Fakat, ondan önce Edmund çoktan Cordelia'yı astırmak için emir vermiştir. Gonoril ile Regan ise Edmund'ı paylaşamayarak birbirlerini öldürürler. Cordelia'nın ölümüne dayanamayan Lear da ölür. Krallık Albany, Kent ve Edgar'a kalır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Wanda Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2007 Evrensel temalardır aslında işlediği. Bugün bile hala birçok şekilde yorumlanabilmesine olanak tanır. Söyleyeceğini nasıl söylemiş olmayı tercih edişi onu Shakespeare yapan en önemli şeylerden biri diye düşünüyorum. Gönül ister ki hakkında daha uzun uzun konuşabileyim ama Shakespeare bi çırpıda yutulacak bir yazar değil tabii:) Başlık için tebrikler Felidae:clapping: 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
LoreLai Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Bu kadar hoş hazırlanmış bir başlık gördüğüm için mutlu oldum. Okumaktan çok keyif alıyorum. Her okuduğumda farklı şeyler yakalıyorum. Shakespeare'in kelimelerle ustaca oynamasını izlemek gibi birşey. felidae ellerine sağlık diyorum. Ama keşke daha çok yorum alsaymış onları okumakta aynı ölçüde keyifli olurdu sanırım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nora Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 İmzandan belli oluyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Thanatos Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 macbeth. edebiyata meraklısın sanırım lorelai:) pek yazmıyorum bende sitede çok fazla edebiyat meraklısı olmadığı için. sitemini anlıyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
LoreLai Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 aa anlayan kişi hatta kişiler ne güzel güzel bir yere geldim sanırım:) teşekkür ederim ilginize Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nora Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Cadılar söyler... biz teşekkür ederiz yorumlarına... hoşgeldin;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 felidae bu aralar cok güzel seyler yapıyor ve bencede haklı olarak takdiri hakediyor.. konuya gelirsek aslında yazar hakkında pekte olumlu düşüncelerim cok az hatta yok denecek kadar az. fakat tarihe malolmus bi kişilik ve cogu insanı olusturdugu rüzgarla sürükleyebilen nadir yazarlardan. araştırma cok güzel tekrar tebrikler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
LoreLai Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Nedenini sorabilir miyim peki? merakımdan sadece Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 tabiki.. sir william shakespeare, leonardo da vinci, moleire.. bu yazarlar hakkında yaptıgım araştırmalar sonucu (genelde siyasi bi araştırma) haklarında pekte olumlu olmayan yazılar okudum belgeleri gördüm. tarih herkesi sadece yazar olarak bırakmıyor maalesef. bu yüzden düşüncelerim olumsuz.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
LoreLai Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Siyasi duruşlarının sanatlarında yer ettiğini düşünüyor musun ? -------------------- Bu arada teşekkürler yanıtın için.. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 siyasi duruşları yüzünden sevmiyorum dedim zaten sanatları hakkında farklı bir yorum yaptım ki bu pozitifti.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
LoreLai Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 ..... peki teşekkür ederim tekrar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda: İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. (yorumlarınız ve katılımınız için teşekkürler) 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 oldukça güzel bir konu açmışsın teşekkürler.herzaman takdire değer bir yazar olmuştur benim için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 öncelikle teşekkürler....ve hemen ardında....bu kadar mı shakespeare seven.....okuyup geçmeyin arkadaşlar...önemli bir isimle ilgili bilgi paylaşılıyor burada....bildiklerinizi dökün ortaya....yorumlarınızı...düşüncelerinizi....paylaşın....yazıyı okuyup kapatmak bizi çok fazla bir yere götürmeyecek....paylaşımlarınızı bekliyorum .... Shakespeare gibi bir yazar üstüne söyleyecek çok sözümüz olmalı.... Benim Günahım Aşktır Benim günahım aşktır, senin erdemin nefret: Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu. Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et, Görürsün siteminin ne haksız olduğunu. Haklıysa da, o sözler kızıl süsünü bozan Ve benimkiler kadar bol sahte aşk senedi Düzüp başkalarının yataklarını talan Eden dudaklarından işitilmemeliydi. Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de: Gözüm sırf sana düşkün, senin gözün onlara; Merhamet yüreğinde kök salıp boy versin de Acımanla hak kazan sana acınanlara. Aramaya kalkarsan kendi gizlediğini Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni William Shakespeare Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kuranes Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 for in that sleep of death what dreams may come . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 1, 2008 Sevgili Ofelya, ben vezin-mezin bilmem. Ben oflarımı sokamıyorum kafiyeye. Lakin seviyorum seni, sen, Ofelya’yı Of! Of! Of! Elveda! ... Hamlet Hamlet kaldıkça senin Hamletin olan Hamlet. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
karijma Yanıtlama zamanı: Ocak 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 3, 2008 slm arkadaşlar hepinizin yorumlarını okudum... iyi bir ortama geldiğimi düşünüyorum... tiyatro ve tiyatro yazarların oyunlarını düşüncelerini okuyup sizin yorumlrınızı da okuyunca çok şey kaptım.. çooookkkkk teşekkürlr.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Korkuyorum Yağmuru seviyorum diyorsun, yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun, güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun, rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun... William Shakespeare Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
wizardry Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2008 EDWARD DE VERE (WILLIAM SHAKESPEARE) Büyük İngiliz oyun yazarı ve şairi William Shakespeare genellikle gelmiş geçmiş en büyük yazar kabul edilir.Kimliği hakkında büyük anlaşmazlıklar vardır ama yazarın yetenekleri ve eserlerinin başarısı üzerinde herkes görüş birliği içindedir. Shakespeare, aralarında Hamlet, Macbeth, Kral Lear ve Julius Caesar gibi şaheserlerin de bulunduğu otuz altıdan fazla tiyatro oyunu, 154 muhteşem sone ve birkaç uzun şiir yazdı.Eserleri halk tarafından beğenilen ancak edebiyat eleştirmenlerince hafife alınan bazı yazarlar da vardır.Ama Shakespeare bunlardan değildir, edebiyatla uğraşanlardan her zaman bol bol övgü almıştır. Kuşaklar boyu bir çok oyun yazarı eserlerini incelemiş ve edebi yeteneğini taklit etmeye çalışmıştır.Diğer yazarlar üzerindeki muazzam etkisi ve dünya çapında sürekli beğeni toplamıştır.Ancak, bu isim altında yazan kişinin kimliği konusunda uzun zamanlardır süregelen bir anlaşmazlık vardır. Genel kabul gören görüş, bu kişinin 1564’te –Avon nehri kıyısındaki Stratford’da doğan ve 1616’da aynı yerde ölen Willam Shakespeare ile aynı kişi olduğudur. Ancak, bu konuda kuşkuları olanların ve belgelerdeki bilgilere karşı çıkanların görüşlerini dikkatle değerlendirerek, kuşkucuların bu konuda daha çok şey bildikleri ve savunmalarını mantıksal bir çerçeveye oturttuklarını görebiliriz. Ortaya konan yığınla kanıt, “William Shakespeare” in 17.Oxford kontu Edward de Vere’in kullandığı bir takma ad; William Shakespeare’in ise işleri nedeniyle Londra’da yaşayan, ancak yazarlıkla hiç ilgisi bulunmayan varlıklı bir tüccar olduğunu göstermektedir(Shakespere) Bu durumda Edward de Vere o dönemde yazdığı oyunlarla halkın beğenisini toplamış Shakespeare’in “hayalet yazarı” dır. Shakespeare sağlığında bu oyunların yazarı olarak düşünülmemişti, ayrıca hiç de böyle bir iddası yoktu! Shakespeare’in büyük oyun yazarı Willam Shakespeare olduğu fikri, Shakespeare’in oyunlarının ilk toplu basımının ortaya çıktığı 1623 yılına kadar(Shakespeare’in ölümünden 7 yıl sonra)öne sürülmedi. Shakespeare’in bu oyunların yazarı olmasının neden mümkün görünmediğini anlamak için, öncelikle bu kişinin genel kabul görmüş hayatını incelemek gerekir.o da şöyledir; Shakespeare’in bir zamanlar oldukça varlıklı bir kişi olan babası John, sonraları dara düşmüş ve genç Willam zor maddi koşullar içinde büyümüştür. Bununla birlikte Latince ve klasik edebiyat öğrendiği özel bir liseye, Stratford lisesine devam etmiştir. William, on sekiz yaşındayken Anne Hathaway adlı bir genç kadını hamile bırakmıştır. Yapması gerektiği şekilde O’nunla evlenmiş ve genç kadın birkaç ay sonra doğum yapmıştır. İki buçuk yıl sonra bir de ikizleri dünyaya gelince William daha yirmi bir yaşına varmadan, geçindirilmesi gereken bir eşe ve üç çocuğa sahip olmuştur. Shakespeare’in sonraki altı yıl boyunca neler yaptığı ya da nerelerde olduğu hakkında hiç bilgimiz yoktur, fakat 1590’ların başında bir tiyatro topluluğunun üyesi olarak Londra’dadır. Başarılı bir oyuncu olmakla birlikte tiyatro oyunları ve şiir yazmaya başlamıştır; 1598’e gelindiğinde, İngiliz yazarlarının en büyüğü olduğu çoktan kabul edilmiştir. Shakespeare Londra’da yaklaşık yirmi yıl kalmış ve bu sürede otuz altıdan fazla oyun, 154 sone ve birkaç uzun şiir yazmıştır.Birkaç yıl içinde refah düzeyi yükselmiş ve 1597’de Stratford’da pahalı bir ev alabilmiştir.Ailesi hep Stratford’da otumuş ama geçimlerini Shakespeare sağlamıştır. Tuhaf bir tutumla, yazdığı büyük oyunların hiçbirini yayımlamamıştır.Ama, eserlerin ticari değerinin farkına varan vicdansız yayıncılar, neredeyse yarısının korsan baskısını yapmıştır.Bu baskıların genellikle tahribata uğramış olmasına karşın, Shakespeare bu konuya müdahel etmemiştir. 1612 dolaylarında, kırk sekiz yaşındayken aniden yazmaktan vazgeçmiş, Stratford’a dönerek, yeniden karısıyla birlikte yaşamaya başlamıştır. Nisan 1616’da burada ölmüş, kilisenin avlusuna gömülmüştür. O’nun olduğu söylenen mezsar taşında ismi yazmamaktadır;ancak, bir zaman sonra mezarın yakınlarında bir duvarın üzerine bir anıt dikilmiştir.Ölümünden üç hafta önce, mirasının çoğunun büyük kızı Susanna’ya kalmasını sağlayan vasiyetini uygulamaya koymuştur. Susana ve ailesi;ailenin son üyesinin de öldüğü 1670 yılına kadar aynı evde yaşamıştır. Yukarda yazılanlar genel kabul görmüş hayat hikayesidir ve tahminlere dayalıdır. Örneğin, Shakespeare’in özel Stratford lisesinde okuduğuna dair bir kayıt yoktur. Bu okulun herhangi bir öğrencisi ya da öğretmeni ünlü yazarın sınıf arkadaşı veya öğretmeni oldukları iddasında bulunmamıştır. Benzer şekilde oyuncu olup olmadığı da belirsizdir. Bütün bunlara rağmen hikaye ilk bakışta akla yakın gelebilir. Ancak, dikkatle incelediğimizde, karşımıza vahim sorunlar çıkar. Birinci sorun –genel kabul görmüş hayat hikayesini kaleme alanların bile sözünü ettiği gibi- Shakespeare’in hayatı hakkında çok az, bu kadar önce çıkmış bir kişiliğin hayatı hakkında sahip olunması beklenenden çok daha az bilgimiz olmasıdır. Verilerdeki bu şaşırtıcı kıtlığa bir açıklama bir açıklama getirmeye çalışanlar bazen “neredeyse dört yüzyıl önce yaşadı. Kendisinin yazdığı ve hakkında yazılmış belgelerin çoğu, doğal olarak, kayboldu..” derler. Fakat bu görüş Shakespeare’in yaşadığı dönem hakkında elimizde bulunan fazla miktarda bilgiyi azımsamakta olduğumuz anlamına gelmektedir. Shakespeare geri bir ülkede ya da barbarlar çağında değil, Kraliçe Elizabeth’in saltanat sürdüğü ingiltere’de yaşıyordu. Yaşadığı dönem, baskı makinelerinin olduğu, yazı gereçlerinin kolay bulunabildiği ve okunması yazması olan birçok insanın yaşadığı, kayıtlarında gayet iyi tutulduğu bir dönemdi. Bir çok yazılı belgenin kaybolmuş olduğu muhakkatır; ama o çağdan kalan birkaç milyon özgün belge hala ayaktadır. William Shakespeare’e büyük ilgi duyulmasından dolayı, üç kuşağın edebiyatçılarından oluşan bir alim ordusu eldeki verileri didik didik ederek dünyanın en ünlü edebi dehası hakkında bilgi aramışlardır. Bu araştırmanın bir yan ürünü olarak; o günün belli başlı şairleinin neredeyse hepsi, daha az bilenenlerin de birçoğu hakkında sahifeler dolusu bilgi ortaya çıkarmışlardır. Ama Shakespeare hakkında bütün bulabildikleri üç düzine civarında yazıdır ve bunalrdan hiçbiri O’ndan bir şair ya da oyun yazarı olarak bahsetmemektedir! Shakespeare ile aynı dönemde yaşamış galile ve 89 yıl önce yaşamış Michelangelo,hatta (1313’te doğan) Boccaccio hakkında da daha fazla bilgimiz vardır. İlkiyle bağlantılı bir sorun,Londra’da geçirdiği yıllar boyunca büyük yazarın neredeyse görünmez olduğudur. Shakespeare’in Londra’da tahminen yirmi yıl geçirmiş olması gerekir(1592-1612)ama, bu yirmi yıllık süre içinde birilerinin büyük oyuncu ve oyun yazarının etten kemikten halini gördüklerine dair bir tane bile kayıt yoktur. İnsanlar ünlü oyuncu Richard Burbage’i gördüklerinde ya da oyun yazarı Ben Jonson’a rastladıklarında, bunu kayda değer görüp bir köşeye yazmışlardır. Londra’da; en gözde olduğu yirmi yıllık dönemde Shakespeare’i sahnede gören, O’nunla şiir hakkında konuşan, mektuplaşan ya da O’na bir toplantıda veya sokakta rastlayan birileri olmuşsa bile, anlaşılan bu karşılaşmaları sözü edilmeye değer bulmamışlardır! Yukarıda anlatılan durumun akla yakın tek açıklaması; “William Shakespeare”in yazarın kimliğini gizlemek için başarıyla kullandığı takma isim olduğu ve kendisiyle karşılaşanların büyük William Shakespeare ile tanışmış olduklarını bilmedikleridir.(bu isme çok benzeyen bir isim taşıyan “Shakespeare’in”,böyle bir takma ad altında gizlenemeyeceği açıktır) Resmi hikayenin belki de daha vahim lan bir yanı da –Avon nehri kıyısndaji – Stratford’da Shakespeare’e karşı takınılan tavırdır. Shakespeare’in İngiltere’nin en büyük yazarı sayılmasına –üstelik oyuncu da olmasına rağmen, doğup büyüdüğü yerlerde O’nun ünlü bir adam olduğunun ya da sıra dışı kişiliğinin sanki hiç kimse farkında değildir! Bu drum, Stratford’dan ayrıldığında parasız, döndüğünde ise zengin olduğu hatırlandığında iyice şaşırtıcıdır; çünkü bu değişiklik arkadaşlarının ve komuşularının doğal olarak merakını uyandırmış olmalıdır. Ancak gerçek şudur ki; yaşadığı sürece Stratford’daki arkadaşlarından ve komşularından bir teki –hatta kendi ailesi- bile Shakespeare’den aktör, oyun yazarı, şair ya da herhangi bir edebiyat dalıyla ilgili bir ikişi olarak söz etmemiştir. Peki ya Shakespeare’in kendi el yazısıyla yazılmış oyunları? Bunlar yazarın O olduğunu elbetteki kanıtlar. Ne yazık ki oyunlarının yazarının kendi el yazısıyla yazılmış kopyaları, müsveddeleri ya da bazı bölümleri ya da basılmamış, bitmemiş başka eserleri yoktur. Hatta, bazı resmi belgelerdeki altı adet imzanın dışında el yazısıyla yazılmış hiçbir şey yoktur. Notlar yoktur, defterler yoktur, birilerine iletilmiş mesajlar, tutulmuş günlükler yoktur. Tarafından yazılmış tek bir özel mektup ya da iş mektubu yoktur günümüze kadar gelebilen.(hayat hikayesini yazarlar kendi el yazısıyla yazılmış tek bir satır görmemiştir) Kayıtlara bakılırsa Shakespeare sanki; yazar olmak şöyle dursun, bir parça okuyup yazabilen, hatta okuması yazması olmayan bir kişidir! Anlatılanlarla bağlantılı bir nokta da Shakespeare’in anne-babasının, karısının ve çocuklarının okur –yazar olmamasıydı. Şimdi, insan anne-babasını seçemez, eşini seçerken de okuma bilmesinden başka özelliklerini göz önünde bulundurabilir ama, yazıya dökülmüş bir kelime kendisine bu kadar anlam ifade eden bir insan kızlarını okuyup yazamayan insanlar olarak yetiştirmesi pek inandırıcı görünmemektedir. Eğer Shakespeare’ gerçekten “Shakespeare” idiyse, o zaman tarihte çoçukları kör cahil olan tek seçkin yazardı! Şunu da belirtebiliriz ki, İngiliz şairlerinin bir üyeleri öldüğünde gösterişli –ama zevksiz- cenaze törenleri düzenlemek ve ölen hakkında uzun şiirsel methiyeler düzmek alışkanlığına sahip oldukları bir dönemde, Shakespeare’in 1616 yılında ölümü, İngiltere’deki hiçbir yazar tarafından konu edilmemiştir. Daha sonra William Shakespeare’in büyük hayranı ve dostu olduğunu iddia eden Ben Jonson bile, Shakespeare öldüğünde en ufak bir üzüntü belirtsi göstermemiş hatta olayın sözünü bile etmemiştir.Gününün diğer şairlerinin “Stratfordlu adam” ve büyük yazar arasında bir ilişki kurmadıkları açık. Not:Bu anlatılanların Willam Shakespeare’in büyük yazar “Shakespeare” ile sadece isimsel bir benzerliği olduğunun açıklanması için yeterli olduğunu düşünüyorum.Başka kanıtlarda var ancak bunları yazmıyacağım.Ve hemen Edward de Vere’in hayatına geçeceğim. Peki oyunların yazarı, Shakespeare değilse, kimdi? Bu sorunun cevabı olarak bir çok kişi öne sürülmüştür, aralarında en tanınmışı da ünlü filozof Francis Bacon dur. Ama geçtiğimiz yıllarda, eldeki kanıtların artması, bu kişinin Edwar de Vere olduğu görüşüne kuvvet kazandırmıştır. Edward de Vere hakkında çok şey biliyoruz: Maceralı bir hayatı vardı ve yaşantısındaki bir çok olay oyunlarına yansımıştır.1550 yılında doğmuştur, varlıklı ve üst düzeyde bir aristokrat olan 16.oxford kontunun oğlu ve varisidir. Genç Edward, ucu Norman Krallığına kadar dayanan bir ünvanın varisine yakışır şekilde, genç bir soylunun maharet göstermesinin adet olduğu bütün konularda; binicilik, avcılık, dövüş sanatları ve müzik, dans gibi daha hafif uğraş alanlarında eğitildi. Bu arada akademik eğitimi de ihmal edilmedi. Diğer konuların yanı sıra, hem Fransızca hem de Latince’yi özel öğretmenlerden öğrendi. Cambridge üniversitesinde lisans, Oxford üniversitesinde de yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Daha sonra Londra daki avukatlık kuruluşlarının en ünlülerinden birinde, Gray kuruşunda bir yıl hukuk tahsil etti. Babası Edward daha on iki yaşındayken öldü ve annesi bir süre sonra yeniden evlendi. Ancak Edward uzun süre annesinin yanında kalmadı. Sarayın vesayeti altına girdi ve kendisi için bir vasi atandı. Seçilen vasi, İngiltere’nin baş mabeyincisi ve kraliçe’nin özel konseyinin uzun yıllar üyesi olan bir kişi, William Cecil’di. Kraliçenin en eski ve en güvenilir danışmanı olmasından dolayı, Cecil İngiltere’nin en güç sahibi kişilerinden biriydi. Genç de Vere, bulunduğu yüksek konuma yaraşır şekilde, Cecil’in evinde ailesinin bir üyesi gibi muamele gördü.(Cecil’in hizmetkarlarından birini öldürdüğü biraz esrarengiz bir olaydır, vasisinin nüfuzu sayesinde mahkemeye intikal etmedi) yirmili yaşlarının başında saraya takdim edildi, burada ülkenin önde gelen kişilikleriyle ve bizzat kraliçeyle tanıştı.(kraliçenin çok sevdiği biri haline gelmiştir) Yirmi bir yaşına geldiğinde de vasisinin kızı Anne Cecil ile evlendi. Birlikte büyüdüklerinden ve kız neredeyse küçük kız kardeşi sayıldığından bu evlilik oldukça sıra dışı bir şeydi. “Cymbeline” in kahramanı Posthumus Leonatus da sarayın vesayeti altındaydı ve O da vasisinin kızıyla evlendi.Leonatus ile Edwar de Vere arasında daha bir çok benzerlik vardır. Yirmi dört yaşında avrupada uzun bir yolculuğa çıktı . Fransa ve Almanya yı ziyaret etti. İtalya ‘da on ay kaldı. Manş denizini geçerken gemisi, yolcuları rehin alıp fidye istemeye niyetlenen korsanların saldırısına uğradı. Fakat de Vere kraliçeyle özel bir dostluğu olduğunu söyleyince, korsanlar temkinli hareket etmye karar vererek O’nu derhal serbest bıraktılar.(Hamlet’in kahramanının başından da buna çok benzer bir olay geçmiştir) Bu arada karısı Anne bir kız doğurmuştur. Kız de Vere, ingiltereden ayrıldıktan sekiz ay sonra dünyaya gelmiştir. Ancak baba bu çoçuğun kendisinden olmadığından emindir ve Anne’in zina yaptığını öne sürerek O’nunla yaşamayı reddeder. (tarihçilerin çoğu bunun asılsız olduğunu düşünür) beş yıl sonra suçlamadan vazgeçer ve birlikte yaşamaya başlarlar.( Shakespeare’in oyunlarında günahsız bir genç kadının haksız yere zina yapmakla suçlanması sık rastlanan bir temadır.örn kış masalı, Othello, Yeter Ki Sonu İyi Bitsin) Karısından ayrı geçiridiği beş yıl da, saray kadınlarından biriyle hamilelikle sonuçlanan bir ilişki yaşadı. Bu duruma öfkelenen kraliçe,de Vere ’i tutuklatarak Londra kulesine gönderdi. Birkaç ay sonra serbest kaldı ama kadının bir akrabasının saldırısına uğradı ve ağır yaralandı. İki aile arasında sokak kavgaları, kraliçe kavgayı bitirmezlerse hepsini zindana attırmakla tehdit edinceye kadar devam etti.(Romeo ve Juliet’i anımsatıyor) Sonra karısından beş çoçuğu olur. Anne 32 yaşında ölür, dört yıl sonra de Vere yeniden evlenir.1586 yılında, otuz altı yaşındayken Kraliçe Elizabeth O’na yılda 1000 sterlin(şu an için 100.000 dolar civarında) tutarında ömür boyu gelir ihsan etti. Ve vergiden de muaftır. Özellikle Elizabeth ’in para konusunda çok eli sıkı olarak tanındığı düşünülürse, olağanüstü bir meblağ.(de Vere den önce kraliçe ölmüştür. Ancak deVere ölene kadar bu para aksatmadan ödenmiştir.) Edward de Vere küçüklüğünden itibaren şiire ve edebiyata meraklıydı. Ancak kraliçenin kendisine verdiği ödenekten sonra ise de Vere kendi adıyla tek bir satır bile yazmadı. Ama, bir iki yıl içinde görünmez yazarın, “William Shakespeare” ’in yazdığı şiir ve oyunlar ortaya çıkmaya başladı. Elizabeth bu olağanüstü cömert maaşı de Vere’e neden bağlamıştı? Bu konuda hiçbir zaman sebep belirtilmemiş olmaklabirlikte, bunun tek bir açıklaması vardır. Kendisinden önce bir çok monarkın yapmış olduğu gibi O da, eserleriyle saltanat dönemine şan kazandıracağını umduğu yetenekli bir sanatçıyı himayesi altına alıyordu. Eğer amacı buyduysa, parasının karşılığını almış olduğu muhakkak. Hatta bu durumda tarihteki en iyi seçimi yapmış gibi görünmektedir. Edwar de Vere Shakespeare ile tamamen uyuşmaktadır. Gerek aldığı eğitim gerek saray yaşantısı ile Shakespeare’in yazdıklarıyla büyük benzerlik gösterir. De Vere ‘in oyunların yazarı olduğunu kabul etmekte yaşanan tek sorun, kimliğini neden gizlediğidir. Buna da birkaç açıklama getirmek mümkün. 1) O günlerde, soyluların yayımlanmak üzere şiir yada ticari amaçlarla tiyatro eserleri yazmaları şiddetle yasaklanmıştı. 2) De Vere ‘in sarayda yaşadığı bilinmektedir. Oyunlarının birçoğu saray yaşantısıyla ilgili olduğundan, bunları kendisinin yazdığını itiraf etseydi; insanlar doğal olarak oyunlardaki çeşitli karakterleri, saraydaki gerçek kişilerin onları alaya alan taklitleri gibi düşüneceklerdi. Bugün bu tür eserler olağan kabul edilmekte, pek hoşgörüyle karşılanmasada, dava nedeni olarak görülmemektedir. Ama o günlerde en hafifinden kanuni kovuşturma için, ama daha büyük olasılıkla düello için gerekçe oluşturabilirlerdi. 3) William Shakespeare’in sonelerinden bir çoğu aşık olunan bir kadına yazılmıştır. Dolayısıyla yazarın kimliğinin bilinmesi karısı açısından utanç verici olucaktır. Bu cevapşar belki kendi başlarına yetersiz olabilir. Ancak hepsi birden ele alındığında de Vere ‘nin kimliğini gizlemesinin tam bir açıklamasını yapabilirler. Son bir soru: Shakespeare nasıl oldu da oyunların yazarı sanıldı? Bu inancın temelleri, her biri Shakespeare’in ölümünden birkaç yıl sonra ortaya çıkmış ve biraz şüpheli üç kaynağa dayanır. Olağanüstü bir rastlantı olduğu varsayılmazsa, snaki birisi yada birileri bile bile bir aldatmacaya kalkışmıştır. Neden yapılmıştır bu ve kimin fikridir? Bu sorunun cevabından emin olmayız ama akla en yakın açıklama, bu aldatmacanın de Vere ‘in ailesi tarafından yapılmış olduğudur. Aile, 1620’lerde yazarın bütün eserlerini yayınlatmaya karar vermiş ve kimliğindeki gizliliği korumayı tercih etmiştir. Bu davranışa yöneliş nedenleri muhtemelende de Vere ‘in nedenleriyle yakın benzerlik taşımaktadır. Skandal korkusu (belki de kraliçeye vermiş oldukları söz). Aldatmacayı daha inandırıcı hale getirmek içinde, bir başka kişiyi yazar olarak tanıtmaya karar vermişlerdir. İsimleri arasındaki benzerlikten dolayı da dublör Shakspere olmuştur. Ayrıca öleli birkaç yıl olduğundan bu sahtekarlığı açığa çıkaramayacaktır. Londra ‘da pek tanınmadığından hatırlanması da güç olacaktır. Bu kurguyu uygulamak muhtemelen oldukça kolaydı. Shakespeare oyunlarının ilk toplu basımına önsöz niteliğinde bir şiir yazan Ben Jonson, araya yazarın –Avon nehri kıysındaki- Stratford’da doğup büyüdüğünü ima eden bir iki müphem satır eklemesi konusunda ikna edilmişti. Ayrıca Shakespeare’in mezarının yakınlarına, üzerine güçlü övgü sözleri yazılılmış bir anıt dikilmesini sağladılar.William Shakespeare’in kimliği gizli tutulduğundan, O ‘nun “Stratfordlu Adam” olduğu hakkında birkaç ima, hikayeyi başlatmaya yetmişti. Bu hikayenin doğruluğunu o zamanlar kimse araştırmadı. Shakespeare’in ilk biyografisinin yazıldığı yıllara gelindiğinde ise (Willam Rowe 1709) gerçeği bilenler göçüp gideli çok olmuş ve Shakespeare’in yazarlık efsanesi çoktan kabul görmüştü. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 SHAKESPEARE ve I. ELİZABETH Nisan 1564’te Stratford-Upon-Avon’da doğan Shakspeare’in yaşamı hakkında bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Hali vakti yerinde bir esnaf olan, aynı zamanda yerel yönetimde sulh hâkimliği ve belediye başkanlığı gibi önemli görevler üstlenen John Shakespeare’in üçüncü çocuğu ve en büyük oğludur. Babasının maddi durumu daha sonraki yıllarda bozulsa da Shakespeare’in diğer eşraf çocukları gibi ilkokuldan sonra eğitimine dili Latince olan King’s New School adlı ortaöğretim okulunda devam ettiğine ve burada Roma edebiyatının klasikleriyle tanıştığına kesin gözle bakabiliriz. Üniversiteye gitmeyen Shakespeare’in Latincesinin düzeyini tam olarak bilemediğimizden kaynak olarak kullandığı bazı eserleri asıllarından mı, yoksa çevirilerinden mi okuduğu hakkında bir şey söyleyemiyoruz. 1582’de on sekiz yaşındayken kendisinden sekiz yaş büyük Anne Hathaway ile evlenen Shakespeare’in bu evlilikten beş çocuğu olmuştur. 1585 yılı ile 1590’ların başı arasındaki yaşamı hakkında elimizde güvenilir bilgi yok. Ancak Shakespeare’in bu yıllar içinde Londra’ya gelip aktör ve oyun yazarı olarak tiyatroculuk mesleğine başladığını ve kısa zamanda ün kazandığını biliyoruz. Londra’da yaşadığı yıllarda Stratford ve ailesiyle ilişkisini düzenli olarak sürdüren Shakespeare’in profesyonel yaşamı çok yoğun geçmiştir. Soneleri (“Sonnets”), konularını klasik mitolojiden alan iki uzun öyküsel şiiri (“Venus and Adonis” ve “The Rape of Lucrece”) ve oyunlarıyla tanınan Shakespeare, yazarlık ve aktörlüğün yanı sıra çalıştığı tiyatro kumpanyasının altı ortağından biriydi. Eline geçen paranın önemli bir kısmıyla emlak satın almış ve bu yatırımlar sayesinde 1610’da Stratford’a oldukça varlıklı bir kişi olarak dönmüştür. İşleriyle ilgili olarak ara sıra Londra’ya gitse de yaşamının son dönemini Stratford’da geçiren Shakespeare 23 Nisan 1616’da ölmüştür. Shakespeare, kendi gününde günün en güçlü oyun yazarlarından B. Johnson tarafından, “bir çağın değil, bütün zamanların adamı” olarak nitelendirildi. Elizabeth dönemi İngiliz tiyatrosunun başlıca temsilcisi olmanın yanı sıra, dünyada adından en çok söz edilmiş, en çok sahnelenmiş ve yorumlanmış, yabancı dillere en çok çevrilmiş oyun yazarı olarak tarihe geçti. Bu önemi, çağının kültürel ve sosyal bileşimini çok iyi yansıtabilmiş, yapıtlarıyla ulusal tiyatronun kuruculuğunu yapmış, kendinden önceki kültürel mirası özümseyen Rönesans hümanist düşüncesi doğrultusunda ürünler vermiş ve bütün bunların bir sonucu olarak, çok yönlü bir anlatım biçimine ulaşmış olmasından geldi. Ulusal bilinci yoğunlaştıran tarih oyunlarının yanı sıra, halk geleneğinin canlılığı ve gerçekliğinin Rönesans’ın evrensel değeriyle de bütünleşmesi sonucunda, yepyeni bir ulusal halk tiyatrosunu oluşturdu. Shakspeare’in yaşadığı dönem, büyük bir imparatorluğun Avrupa’yı titrettiği dönemdi. O dönem İngiltere I. Elizabeth gibi güçlü ve akıllı bir kraliçenin yönetimindeydi. Elizabeth’in hüküm sürdüğü dönem içinde İngiliz tiyatrosu büyük bir sıçrama yapmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere’de antik dönem yazarlarına parmak ısırtacak bir tiyatro eylemi doğdu. 8. Henry'in sarayında roma tiyatrosunun güzel örnekleri Latince oynanıyordu. Fakat diğer Avrupa ülkeleriyle oldukça önemli farklar vardı. 1- İtalya’daki gibi sadece saraylarda oynanmıyordu. 2-Fransa’daki gibi iç savaş yoktu. 3-İspanya’daki gibi dar görüşlü bir çevre yoktu. 4-Ve İngiltere kendi gücünün farkına vardı. Antik kültüre yönelen İngiliz tiyatrosu öte yandan da ulusal özelliklerinin dürtüsünü hissetmeye başladılar ve yıllar geçtikçe antik dönemden kopan İngilizler kendi kültürlerini bulma yoluna gittiler. 1493 yılında 'Lusores Ragis' (kralın oyuncuları) sarayda düzenli gösteriler sunmaya başladılar. Ama yıllar geçtikçe bunlar yetersiz gelmeye başladı ve kraliçe soylulara bağlı profesyonel kadrolar ortaya çıkardı. W. Shakespeare (1564-1616) sadece bu parlak dönemde yetişmiş bir yazar olmak dışında yüzyılların zaman aşımına uğrayarak değer kazanan bir yazardır. Yazarlığa komedyalarıyla başlamıştır. ilk yıllarında: Aşkın Emeği Boşa Gitti Yanlışlıklar Komedyası Hırçın Kız Fırtına adlı komedyaları yazmıştır. Romantik komedyada ilk başarılı çaba ve ilk önemli örneği Bir Yaz Gecesi Dönümü Rüyası'dır. Romantik komedyanın gelişim sürecindeki en önemli örnek ise, Veronalı İki Centilmen'dir. Centilmenleri Leydileri, eğlenceli haydutları romantik aşk serüvenleri ve İtalya dekoru içinde bu oyun romantik komedya geleneğinin bir basamağıdır. Shakespeare komedyalar yazdığı sırada İngiliz tarihine ilişkin oyunlarla da ilgilendi. Yazarın üçleme olarak yazdığı VI. Henry pek fazla övülmese de onun dehasını ve özelliklerini taşır. 2. tarihsel oyunu III. Richard ile yeni bir döneme girer. VI. Henry’de görülen dağınıklık bu oyunda yoktur ve yazar dikkatini tek bir karakter üzerinde toplamıştır. -------------------- Shakespeare'in başyapıtları tragedyalarıdır: Kral Lear Macbeth Atinalı Timon Romeo ve Juliet Romeo ve Juliet’teki trajik hava romantik bir konuyla süslenmiş ve dramatik şiirlerle desteklenmiştir. Bundan sonra daha değişik bir tragedya olan Julius Ceaser da dünyayı yönetme hırsı vurgulanmıştır ama bu oyun Caesar’ın değil onu vuran Brutus'un tragedyasıdır. Shakespeare, daha sonra hamlet ve 1604'te Othello’yu yazdı. Macbeth ve Kral Lear’ı da hemen hemen aynı tarihte yazmıştır. Bu tragedyalarında kötülüğü doğaüstü bir olay değil insanoğlunun davranışlarıyla yarattığı bir durum olarak işlemiştir. Son tragedyası da 1607 yılında yazdığı Coriolanus'tur. Kendi döneminde pek tutulmamıştır. Çünkü Elizabeth seyircisi için büyüleyici aşklar, soytarılar, heyecanlı dövüşler yoktur. Gerçek vardır. Bu tragedya halk ile aristokrasi arasında bölünmüş bir devletin tarihini yorumluyordur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
derin_ Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 evet kelimeleri iyi kullanan değerli bir yazar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Ağustos 17, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 17, 2009 asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde. birgün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde: Bil ki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.