KATA Oluşturma zamanı: Aralık 14, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 14, 2007 ne zaman okyacagım belırsız yenı aldıgım bır kıtabın arkakapağı... 'Biz' in arka planında,eğer iyi ararsanız,çoğalarak çatışan ve birleşen,yuvarlanıp giden belli bir sayıda 'onlar' ve 'bunlar'dan başka bir şey bulamazsınız.(...)Gerçekte bu tür açıklamalar yanıltıcıdır ve bunları yapanlar,kolektif bir kudreti,milyonlarca insanın üstelik bir takım ilişkiler boyunca bir benzerliğini postüla olarak ortaya attıkları zaman,en büyük zorluktan,yani bu gene yutulmanın nasıl olup bittiğini bilmeye çalışma zorluğundan kaçabildiklerini sanırlar Gabriel de Tarde belkı bir ön hazırlık en azından:rolleyes: birey toplumdakı yerı belırsız mı?bırey topluma nasıl bakıyor/bakıyor olabılmelı mı...vs vs bellı bır soru yok:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Biz'in arka planı ben'dir. Ben'lik duygusu, insanın var olma duygusudur ama bu duygu'da diğer duygular gibi, yaşadığı çevreyle beraber değişiklik gösterir. Birey, toplum içerisindeki, en önemli faktör olarak ortada durmaktadır, çünkü; toplumu var eden olarak duran ama, toplum içerisinde yok edilen birey, aslında toplumun kendisidir. Ya da şöyle diyeyim, "aile toplumun en küçük birimidir" sözü tamamen yalandan ibarettir, toplumun en küçük birimi birey'dir. Aile, sistemin ve devlet'in en küçük birimidir. Bu temelde bakıldığı zaman, birey toplum'un kendisidir ama yetiştiği çevre gereği bunun farkına vardırılmamıştır. Dikkat edilirse, ne kadar bireysel görüşlere önem veriliyor gibi gösterilse de, sonunda bu bütün bireysel görüşler yok edilip, yerine toplum'un ve doğal olarak devletin görüşleri kalmaktadır. Toplum'u var eden, toplum'un olmazsa olmazı olan birey, sadece bir süs bitkisi konumuna getirilmiş ve yok edilmiştir. Oması gereken; birey'i temel alan bir toplumken, olan toplum'u temel alan birey'dir ve bu da birey'in ölüm ilanıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
greyhuman Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Bi de anlasam:DZaten psikolojiden hep 1-2 le iki arası gidip gelirdim:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 birey toplum ıcınde ve dısında farklı davranabılıyorsa..toplum, bireylerin belkı belli hedefler dogrultusunda kosullandırılmıs totalidir ama toplumun kendısı oldugunu varsayamam su durumda...bir sosyolog fln degılım ama koca bir toplumun bir bireyın manasını tamamıyle karsılıyabaılcegı konusunda suphelıyım. toplumdan izole bir bireyin konusucak hala bir seyleri vardır ama ne kadar sıg ya da derındır? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Evet, birey toplum içinde ve dışında farklı davranabiliyor ama bunu sebebi birey değil, toplumun kendisidir. Toplum, birey'i kendi düşünce sitemine göre yetiştirirken - ki bu gelenekler, ideolojier vb.- birey her zaman kendi düşüncelerini içten içe yaşayacaktır. Birey, toplumun ta kendisidir ama, toplumdan ayrı bir yerdedir de, çünkü toplumu var eden herşey, birey'den doğmuştur. Burada şuna değinmek gerekli, birey yeni şeyler yaratırken bunun toplum içerisinde kabul görüp görmediğine göre yaşatılıyor. Dikkat edilirse toplumda birey yargılanırken, geçmişten gelen gelenek ve onların toplum tarafından kabul edilmiş şekillerine göre yargılanır. Yani yine birey, toplumun öznesi durumundadır ama bu sefer birey'in yarattığı sistem, kendisini yargılamaktadır. Zaten, tplumlar, kendilerini var etmek için, belli sistemler üretip, kendilerini o sistem ve kurallara göre şekillendirirler ve bunları yapan da, geliştiren de, işleten de birey'dir. Burada şunu sormak gerekir; Toplum'un istediği birey ile özgür birey arasında ne fark vardır? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Birey, toplumun ta kendisidir ama, toplumdan ayrı bir yerdedir de, çünkü toplumu var eden herşey, birey'den doğmuştur. dogaldan türeyen bir sey nasıl yabancı kalabılır özune?ben öznesını ınkar eden bir yüklem göruyorum sadece...toplumun ıstedıgı bırey dıye bırsey yok.. toplumun bireyı ısteyıp ıstemedıgı dahı mechul...toplum ıcınde kutuplasan toplumcuklar bıle kendını kabullenemzken... soru topluma ınat var olan bır bıreyın özgurlugü toplum tarafından ne kadar kısıtlanabılır olmalı monologdan dıaloga döndü bu felsefe bölümü... ıyı oldu varlıgın bu arada:Dtrialog fln olsa super olurdu hanı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Toplum'un istediği kadar, olabilir cevap. Çünkü, var olan bir toplum, kendi varlığını korumak için, elinden gelen herşeyi yapacaktır ve bu da sınırsızlık anlamına gelir. Birey, kendi özünde zaten aykırıdır ama, yaşadığı toplum bu aykırılığı her şekilde köreltmekle zorunludur, ki bu köreltme kendi varlığı içinde gereklidir. Bunda bir sınır aramak ya da bir kalıp'a hapsetmek ise yanlış olur. İnsalık tarihine bakıldığında, bunu sınırsızlığı çıplak bir şekilde ortada durmaktadır. Bir kaç örnek verirsek; Hitler faşizm'i, kendi varlıını korumak ve yaşatmak için, insanlık tarihinin en büyük katliamlarını yapmıştır. Amerika, kendi sistemini kurmak ve yaşatmak için, kıtanın yerlileri üzerinde bir soykırım gerçekleştirmiştir. Ki bunun gibi, çoğaltılacak olan örnekler aslında bir halk, bir topluluk üzerinde değil, birey üzerinde yoğunlaşmış, bireyi esir almak için çabalanmıştır. Dikkat edilirse, bütün asimilasyonlar, birey üzerinde yoğunlaşmakta, o esir alınmaya çalışılmaktadır. Benim sorduğum soruya gelirsek, bu da , senin sorduğun soru ile aynı ele alınabilir çünkü, toplum, kendi olan birey'i yok ederek, kendine ait birey'i var etmektedir. Soruyu şöyle değiştirebiliriz; Toplum'un kendine ait ettiği birey'in sınırları var mıdır?.. Sağol bu arada, ben de isterim çoğalmayı ama...bakcez artık:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 sınır olmasa her bırey birer tanrıcık olurdu alan ne kadar genıs/genişletılebılır problem bu degıl mıydı zaten:D bireyın topluma göre davranıslarında kısıtlıyken zıhnınde daha özgur oldugunu düşünürsek topluma yön vermek konusunda hala ıddalı bır tarafı var bıreyın...toplumun dogal olarak zihninde tasarlamadan akısında yön verdıgı akımlar kadar bir bireyın baskın karakterı ıle topluma yön verdıgı de olmustur...K.Ataturk uygun bır örnek olabılır... ama sonucta gene bır bıreyden bahsetmıs oluyorum bu örnekle de her bıreyın ortalama olarak belırlı bır duzenın ne kadar sınırına tastıgı tasması gerektıgını acıklayacak.....jkdshhdk..... kafa kalmadı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Aslında ortaya çıkan şey, görünürde bir kısır döngü gibi dursa da, analşılacak tek taraf birey'in toplumda ön planda olduğudur. Şimdi biz ne kadar örnek versekte - ki bu K.Atatürk, Lenin, Che Guevera, Hz Muhammed- kim olursa olsun tek başına bireydir ve sadece düşüncelerini hayata geçirmek için çaba harcamışlardır. Burda, şu da anlaşılabilir; birey, kendi düşünceleri veya idealleri için çaba harcıyorsa, toplumsallaşıyor, toplumsallaştıkça da gelişiyor ama burada sorun, birey'in toplumsallaşması değil, kendini toplumun gidişatına kaptırıp, kaptırmaması da olabilir... Neyse, gecenin orta yerinde, sana cevap vermek için kalkmış birinden ancak bu kadar cevap olabilir, kitap okyodum aklıma geldin, ancak bu kadar, artık başka zamana..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 :Dbirey özgun taraflarını korumalı hatta sıkıca sarılmalı onlara yoksa her sabah otobustekı suratsız sıluetlere katılmak kendı ölümünü de hazırlamak olur ama bunu mantıklı bır dusunceye dayandıramıycam:)ıcgudusel oldu bıraz:D tşk ler:)iyi okumalar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 doğru, kendi özgün yanalrını korumalı ama bunu yapması için de, kendi olmayı öğrenebilmeli ki bu yaşadığımız toplumda ya da sistemde bunun gerçekleşme oranı çok düşük bir ihtimal. Ama doğru bir tespit, sistem bizi o otobüsteki suratsız, itaatkar insanlara çevirmek için çabalıyor. Soru sorma... Merak etme... Düşünme!... Bunları senin için yapan bir devlet ve toplum var, sen itaat et ve zamanı geldiğinde öl!... Ölüm zamanını biz söyleriz:p Ya da; soru sor, merak et, düşün... Çünkü hayat senin ve kararlarda senin olmalı... Ne devlet, ne toplum, ne tanrı, hiç kimse değil, gerçek olan sensin, hayat sen varsan var, sen yoksan yok!... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 :)sıra geldi bırey ne zaman toplumu yadsıyamaz ıhtıyac duyara:D bitmez!!! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 artık o da akşam saatlerine kalsın, sabahın bu vakti, zaten kahvem yeni bitmişken, bu konuya da bir virgül koyalım. Bak kahve alırsan devam ederiz ama bence sonraya bırakalım. Dünden beri iki kavanoz kahve bitti ancak kendime geldim zaten. bak söz akşam ya da, sabah öğlen ne zaman kendime gelirsem bu konuya devam etcez.:p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 :Dgarıbım cıddıye aldı ok:) devam ederız tşk ler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 garip haa:) neyse, artık bi ara bakarız bu bölüme:p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 soru cıddı sımdı konusulması sakaydı bakarız:) iyi okumalar:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 yaşlılığıma ver, ne yaparsın, dört yıl sonra otuz olcez:rofl: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 :rofl:toplum baskısı mı yıprattı senı neyse öhöhöh konu geyıklenmesın görusurz aynı konuda:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 otobüs yolculukları yıprattı görüşürüz yine burada:) -------------------- Zaten, birey'in topluma bir ihtiyacı var, yani birey toplumu yadsımak gibi birşey yapamaz ama aslında soru, birey toplumu ne kadar yadsımalı olmalı, çünkü; birey toplumu yadsıdığı ölçüde toplumda bir değer bulur ama kendi içinde değerini kaybeder. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus ta, herşey'in birey'e bağlı olduğudur. Bütün düşünce sistemleri, bir birey'in aklından geçenleri söylemesi ve bunu savunmasıyla ilgilidir. Sorun, bu düşünce sisteminin toplumla bütünleştiği andan itibaren başlar. Toplumla bütünleşen, bir toplumsal düşünce haline gelen birey'in görüşleri, bununla beraber birey'i toplumun merkezine koyuyor. İlk önce, elinde sadece kendisinin bildiği bir görüş olan birey, şimdi ki haliyle bir güç haline dönüşür ve bu güç olma durumu, birey'deki en önemli zaafı gün yüzüne çıkarır. Güç olma durumu ile birşeyleri kaybetme konumuna ulaşan ve iktidar haline gelen birey, nu andan itibaren, kendisinin de yetiştiği toplumu ve özellikle birey'i kendi egemenliği altına almaya ve yeni görüşlerinin yetişmesini engellemeye çalışır. Bu temelde, birey hiçbir şekilde ne toplumu yadsıyabilir ne de topluma tamamen adapte olabilir, anarşizm de bile - ki birey'e en önemli vurguyu yapan düşünce sistemidir- birey, toplum'u tamamen yadsıyamaz ama yeteri kadar ihtiyaç duyar. Ya da, Nazım'ın bilinen bir sözü ile; "Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşcesine" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 okuyorm ama anlayamıyrm..baska zamn kusura bakma.... -------------------- şans..... .Kafesteki Adam Bir akşam sarayın bir penceresinden sokakta akıp giden kalabalığı seyreden bir kralın gözüne, o kalabalığın içinden bir adam takılmış. Sıradan bir insanmış bu. O akşam vakti, evine yürümekteymiş. Tıpkı, yıllardan beri haftada beş akşam yaptığı gibi... Kral, adamın evine vardığında yapacaklarını tahayyül etmiş: hanımı ve çocuklarıyla merhabalaşmak, hal hatır sormak, yemeğini yemek, televizyon seyretmek veya birşeyler okumak, uyumak, sonra da, ertesi sabah her zamanki saatinde uyanıp yine işe doğru yola koyulmak. Birden bir merak sarmış kralı: “Hayvanat bahçesindeki hayvanlar gibi, bu adamı da bir kafese kapatsak acaba ne olur? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Yani kıssadan hisse; inanç sahibi olup, onu özümseyerek savaşılmazsa, köle olunur ve yaşam olmaz. yazını başka zaman etraflıca değerlendiririm, anlıyorum ama, yoğunlaşamıyorum:) Beni affet:confused: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 :rofl:ben de dıger yazın ıcın aynı anlayısı ıstıorm Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 dünyanın bütün anlayışları senin olsun:p -------------------- Birey özgürleşmek için düşünürken, sistemlerin doğuşu ile birlikte özgür birey kendini kaybetmeye, onun yerine köleleşmiş bireyler ortaya çıkmaya başlamıştır. Yaşam kuralalrı değişen insan kendini değiştirir ya da şöyle diyelim, değişen kurallara uymak için çalışır. Konuya dönersek, dinin ortaya çıkışı ile ortaya çıkan ve bugüne kadar gelişerek gelen kadercilik (fatalizm) insan yaşamının değişmezi olmayı, kapitalist sistem içerisinde başarmıştır. Kafese atılan adamın ilk isyanı, doğal ortamından sökülüp alınmasınadır. Çünkü, zaten sistemin istediği koşullar üzerinden bir yaşam örgütleyen adamımız, bunun bile elinden alınmasını anlayamamanın verdiği şaşkınlıkla bu yeni konuma isyan etmektedir. Daha sonra yani ilk şaşkınlık evresi geçtikten sonra ise, bu sefer, bu ortamı tanımaya çalışmakta ama alışmakta çektiği zorluktan dolayı isyanı yüreğinde yaşamaktadır. Bu da, alışamamanın yanında eski yaşamını özlemesindendir. Alışkanlık haline gelen eski yaşam biçiminden, bir anda sökülüp atılmasını anlayamama durumu devam etmektedir. Bu olayda adamımızın aslında normal hayatında bir düşünceye sahip olduğunu gösterir. Ki zaten sistem onun bu düşünme sistemini bile öyle zayıf hale getirmiştir ki, bir anda silinebilmektedir. Sonraki adımda gelişen felsefe yapma durumu ise tabir- i caizse bir kaçış teorisidir. Belli bir yaşam biçiminden, tam zıt bir duruma geçen adamımız, bu duruma alışmaya başaldığı süreçte ilk olarak bunun teorisini yapmaya başlar, ki bu onun yeni yaşam alanında kabul görmesi için gereklidir ve ilk eylemidir. Yapılan bu teori, başkalarını ikna etmekten çokkendi iknası için önemli bir durumdur. Kaçış teorileri, insan yaşamında önemli bir yer kaplayan, etkisi olan olaylardan kopmak için gereken manevi gücü insana verir çünkü bu tür olaylar, zaten bir boşluğa düşmüş olan birey'in manevi anlamda bu boşluğu doldurma çabasıdır. Adamımızın yaptığı felsefik açılımda bundan ibarettir. Sonuç ise, tam anlamıyla bu sistemde yetişmiş, hiçbir şekilde varlık göstermemiş bir birey'in geleceği son noktadır. Kendisini inandırdıktan sonra, teoriden vazgeçmiş ve bu yeni hayatı yaşamaya başlamıştır. İlk etapta gösterdiği isyanı sürdürse, belki yine kurtulamayacaktı ama en azından birey olduğunu anlayacakken, o en kolay yolu seçmiş, bunu kendine ikna içinde bir teori üretmiştir. Zaten, sorgusuz itaat düşüncesi ile(din-kapitalizm birleşmesi) yetişen adamımız, son kertede anlamadığı, ama alıştığı bir yaşam biçimini seçmiştir - ki dinin olduğu konumlarda, kader çok önemli bir yer tutar ve din doğası gereği kader'i güçlendirmekte, beslemektedir.- Bu temelde, anlaşılan şudur ki, birey yaşama karşı belli bir duruşu olmadığı zaman, tek kelime ile sürüklenir. Zaten yaşadığımız sistemin ana özelliği de, bireyi kendi özgünlüğünden soyutlayıp, tek tipleştirme ya da hiçleştirmedir. Dikkat edersen şu an içinde bulunduğumuz toplumda bu normlara uygun bir şekilde hareket etmektedir. Kusura bakma uzun oldu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 tşk ler:)bu savunma mekanızmaı-akıl saglıgını korumak ıcın kabullenme- hayatın en kucuk ayrıntılarında dahı varken ne din ne devleti tek sorumlu olarak görmek yanlıs olur bence...degistırılmesı zor olaylar konusunda ruzgara karsı kum savurmak ters tepen kumlarla yavas yavas parcalanarak yok olmak olabılır... belkı artık somutlastırarak bıreyın özgurlugunden ne anlamak gerektıgı konusulmalı...dunya globallesırken tamamı ıle ınkarcı bır tutumla toplumu yadsımak artık nerdeyse olanaksız kaldı kı öncesınde de kendı varlıgının ıdamesı ıcın de toplum ve dolayısıyla toplumla ılıskısı sarttı...belkı dusturu önce kendı sonra toplum olmalı ama bu durumda habil-kabiln degısık versıyonları cekılmez mı.... bılemıorm ne bkm ıstır pes:p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.