birunsatan Oluşturma zamanı: Aralık 17, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 17, 2007 1958 yılında İstanbul'da doğdu,Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatınu bitirdi. Dergilerde şiirleri yayınlandı. 13 Ekim 1987 de kendi kararı ile yaşamını sonlandırdı. Tanıklara göre, kendisini balkondan aşağıya bıraktığında, hiç sesi çıkmamış, hiç bağırmamış, çığlık atmamış. BANA DOĞRU GELEN KİM?"YA DA ŞİMDİKİ ZAMANDA BİR MOBİL, BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş. Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme karşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm - kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol. Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelene karşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye ve devindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porte olmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam, nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra... Şimdilik, hava akımının istencine boyun eğmişim, sinekler ırzına geçerken uzantılarımın, sürdürüyorum dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden güne, ben tümünü ezip geçinceye ve "Bana doğru giden kim?" in yatay bilgisine ulaşıncaya dek! CAM KELEPÇEYE EVET Ilık bir süzülüşle Geri dön hayat, Bırakma yeryüzü salına tünemiş pek kara kuşlar Örtsün bakışımı, Görmek acısı sürsün pencere tutsağının Düşsün hayatı suya... DÜŞÜ (NE) BİLİYORUM Kimdi o kedi, zamanın eşyayı örseleyen korkusunda eğerek kuşları yemlerine, bana ve suçlarıma dolanan? Gök kaçınca üzerimizden ve yıldız dengi çözüldüğünde neydi yaklaşan yanan yatağından aslanlar geçirmiş ve gömütünün kapağı hep açık olana? Yedi tül ardında yazgı uşağı, görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o ve bağlanmıştır körler örümcek salyası kablolarla birbirine sevişirken, iskeletin sevincini aklın yangınına döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla. Yine de, o, zaman kedisi pençesi ensemde, üzünç kemiğimden çekerken beni kendi göğüne, bir kahkaha bölüyor dokusunu düşler maketinin, uyanıyorum küstah sözcüklerle: Ey, iki adımlık yerküre Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! TOZ-DEM Kısacıktı karşı yolculuklarımız kara ve deniz üzerinde- Şafağın bodrumuna inerken sen, Hançerin ivmesiyle yükselirdim dul pencerelere. Azıcıktı köpük boz denizde ve karada Koyu bir saatin içinden çıkılamadı bir an yine de! Belki gülden kalma bir iz yanağındaki, Eski sabahın sarı gülünden üzerine deli gözünü bıraktığın... Öldüğünde, çekmecemde duran bu göz, incelikle çıkarılacak, bir jiletin enginliğine, Çözülecek gizi O çarpık retinanın, ağ tabakanın... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
losteirosss Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Ah Nilgün .... O zaman beni tanısaydın şimdi yaşardın... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 CANIM SIKINTI SINIRI Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor. Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını. Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim. ÇOK GÜZEL Durma artık burada uysal âşık! Aydınlık milinin yatağında. Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı, Anlayamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde ağırbaşlılığının. Veda geliyor şimdi, öğretmek için sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen vakitte. Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını yüzün, kavisin beyaz yanağıyla? Bu aklıkta, minarem mavi benim. Işığım denize kayıyor, bir sayıklama izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz insanlığa! KUĞU EZGİSİ Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı bekçi gizleri. Ne zamandır ertelediğim her acı, Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, -bu şiir - Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, uykusunu bölen derin arzudan. Büyüsünü bir içtenlikten alırsa Kendi saf şiddetini yaşar artık, -bu şiir - Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, Sevda ile seslenir sizlere! Nilgün MARMARA Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2008 Pavor Nocturnus Ya Da Delikli Uykular Yüzü olmayan bir palyaço, elleriyle olmayan yüzünü örtüyor ve ağlıyor. İçerden ağlıyor ve ölüyor. Zaman yüzünü eskitemez çünkü yüzü yok! Yok yüzlü palyaçonun giysisi olması gerektiği gibi oysa, kabarık yakalar ve renk renk kareli tulumu. Yüzüyorlar, saydam ve ılık suyun içinde, şiddetle. Yukarıdan görülüyor bedenleri yarım, belden aşağıları yok. Hızla kayıyorlar sıvının içinden, adaya vardıklarında kollarıyla tırmanıyorlar kesik bedenlerini yukarı çekerek adamlar... Benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun? Nilgün MARMARA Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 GÖKKUŞAĞINDAN DARAĞACI Şimdi'nin bedeni yok, Yontuyor geçmiş bilgisiyle gelecek belki olur diye taşı, taşını kokluyor yontu dağılıyor... Şimdi'si yitik bundan boyuyor boyuyor evine aldığı ağacın üzerine tüneyip duvarını, tavanını, geçmişi ve geleceği ve her yanını; dal kırılıyor... Şimdi'si yitik diziyor diziyor notalarını, göğe ışık üzerine boncuklarını, ucuza getiriyor varlığını sonsuzun sessizliğiyle sonlunun gürültüsü arasında, O bitirince kıyısında gezindiği yol çöküyor... Şimdi'si yitik bundan yazıyor yazıyor enine boyuna içini ve dışını ve yeri ve göğü ve suyu, bindiği kadırga o inince batıyor Ağustos 87 -------------------- KAN ATLASI Emel'e "Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım." Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk her gün her gece eğer adasında, Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar sarmış bedenini çığlıklarken bunu su içinde... Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında uçar adımları. Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu İçinden karanlık, tekrar ve ilenç sızdıran hayret taşında. Soruyor hatırasında, "sırtımda ve sırtında gezinen bu ürperti kim, bir damla süt yerine bu ağu kim?" ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara -boy atmış da salgıları, cücelmiş sezgileri- bir yanılgı rehavetinde debelenenlere... Ey, yüzleri bir babakuş gölgesine çakılmış olanlar, Üzgün adım, ileri marş! Aralık, 86 -------------------- KUŞUM VE BEN Kuşum ve ben bir aynada uyuyoruz, kafesimiz yatağımız yüzlerimiz eşlerine baka baka sonsuz kar altında uyuyoruz kuşum ve ben. Eşim ve ben kızıl bir bağla bağlıyız birbirimize Çözülürse yoksulluk sevinir Aynamızın içinde tek bu bağ... Kızıl kıskanç eşim kuşum ve ben... Nilgün MARMARA -------------------- TOMORROW WILL BE ANOTHER DAY -sevim'e- Belki ona gideriz yarın, Belleksiz sevgiliye, Poplin elli korkak çocuğa, Duyarlığı, unutkanlığının kanı anaya- Ona belki gideriz yarın, Gören gözlü kör güzele, Çılgın gülüşlü bebeğe, Yüreği, sızlanan ruhunun göğü yavrucağa- Yarın gideriz belki ona, Unutuşun türküsü, bekleyiş tortusunda, Esnek kokulu çiçeğe, Kaynak bakışlı Venüs'e- Ya nasıl dönüş sonra? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 Ey, iki adımlık yerküre Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 ''bütün yalnızlıklarınızın ilenci korusun çoğulluklarınızı cinnet koyun erdemin adını maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın hepiniz mezarısınız kendinizin...'' -------------------- "Azimsanamayacak kadar ölmüsüm / Azimsanamayacak denli ölüyüm... Geliyorlar, bu evde dogan yeni bir ölümü görmeye; kosarak, düse kalka yuvarlanarak, sürünerek... Nasil olursa olsun; görmek için bu eski dostlarinin yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kivilcimlarini geliyorlar. Ölüm sessizligi, toz ve küf kokan evden ayrildiktan sonra seviniyorlar canliyiz diye." -------------------- http://nilgunmarmara.tripod.com/ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2009 yüzlerimiz eşlerine baka baka sonsuz kar altında uyuyoruz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2009 KAN ATLASI Emel'e "Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım." Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk her gün her gece eğer adasında, Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar sarmış bedenini çığlıklarken bunu su içinde... Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında uçar adımları. Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu İçinden karanlık, tekrar ve ilenç sızdıran hayret taşında. Soruyor hatırasında, "sırtımda ve sırtında gezinen bu ürperti kim, bir damla süt yerine bu ağu kim?" ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara -boy atmış da salgıları, cücelmiş sezgileri- bir yanılgı rehavetinde debelenenlere... Ey, yüzleri bir babakuş gölgesine çakılmış olanlar, Üzgün adım, ileri marş! Nilgün Marmara Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.