Jump to content

Enis Batur ; Zamanın Beni Sancıya Mıhladığı Yerdeyim Artık


birunsatan

Önerilen Mesajlar

Albino

kaç gece kaç gün geçti bilmem;

bembeyaz denizin üzerinden uçarı

bir kabuk, uzun, arşa yükselen

albino dalgaların savurduğu kör

bir lekeydim: yorgun, korkusunu

çoktan terketmiş, hem iki boşluk

duygusu arasında sonsuz kuş, hem

kuyunun dibinde soluksuz karanlık

hayvanı, bekledim, kaç gece kaç gün

geçti bilmeden çoktan geçmişken

kendimden an geldi koptum hepten,

çekildim uzaktaki bir noktaya doğru,

içimden geçen eksen mi kırılmıştı,

gövdemi tutan yay mı oynamıştı

kökündeki yerinden bilemedim:

kaçıncı gecenin sabahıydı doğmadı

güneş, bana gönderilen tufanın

ardından gelen siyah bir gündü, uyandım.

 

 

Aztek Yılı Biterken

Bırak, gelsin: ışık, ses, temas:

Sen sis nedir bilir misin?

Avlandığım ıssız akşamlar,

kıpırtısız binlerce yaprak

ve erketede bekleyen rüzgar

hatırlıyorum herşeyi bir

bir unutuyorum herşeyi:

Bu gam, bu dövme, Ave Maria

ve kuşların toparlanma çağı:

Güneş batarken başını kaldırıp

kısık gözleriyle gökyüzünü delen

kadından kalmış bir bakış

hızla akıyor içimden.

 

Karanlığın sonuna gittim ben.

Orada pencereler dilsiz

kapılar sürgülüyken bağırdım:

Yankı dönüp geldi ve vurdu

yüzüme: Çöktüysem, tortu, dibime

kimse sallanmasın artık.

 

 

 

Bekleyiş

Cehennem kimdir demiştiniz?

Keder kuşlarını ben de gördüm

Flütün ucundan bir oraya bir buraya

Evet, biliyorum, herşey benim düşgücüm

Şeyi, nasıl söylenebilir, bu kelimeler

Böyledir işte: Tam tutacakken...

 

Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün,

Unutmam ben ayrıntıları, kimdi

Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir

İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum

Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden

Biri, cehennem kimdir diyordunuz?

 

 

Rahim Meseli

Bir de gizli duyusu var Zaman'ın

orada sınırsız bir genlik kazanır anlam

ardı arkası yoktur çünkü oyun sonunun

ki yılgının önünde bir sar'a tutar insanı:

Orada, aralık bir gözden sızan, ilk, korkulu

ışıktır mermerin kof yüzüne düşüp dönüşen.

 

Bir tek yaralı köpek, dışarıda. Uğuldayan

sabahın gelip pencerede dövdüğü buharlı

kasidenin içinde kıvranıyor oda. Devriliyor

buhurdan, yayılıyor ağır ağır kokunun

koyu mührü, neşterin gözünde çakıyor

sarsıcı şimşek - damara doğru kararlı

adımı ölümün.

 

'Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye

katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık

evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki,

arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız

pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken

engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte

çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım

seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan

yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz

bir sarnıcın aldatı duyarlığının ortayerinde-

hep ve aralıksız burada, zamanın beni

sancıya mıhladığı yerdeyim artık'

 

Bir de ben. Ne kadar dışrak görünsem

o kadar içrek gözüm. Kırdığım kilitte, sızdığım

bir dilim çatlakta acımasız bir ezgi duydum

hep. Mesihli çörtenlerin altında tanrının kiriyle

yıkandım. Gün geldi bungun, çökelek, oradan oraya

savrulan dumanın içinde dural bir kimlik aradım.

Oysa kufi yazısı yazgının hep geleceğe erteledi

sesimi: Bir de orada, Zaman'ın gergin bir boyutu

işlediği öte-gövdede hızla aramak kaldı seyrek

kantaşını, seyirttikçe yaralarım derin derimden.

 

 

Yazma

Racine yirmibeş yıl susmuş, jean, kime

neden bu kadar küskün, kendisine

neden nasıl bunca kitli

tanrım nerede kırdığım kalem, bir uçtan ötekine yırttığım kağıdım

dokularında parça parça bütünlüğünü arayan

SESİM SÖZÜM

 

Rimbaud, Valery, Svevo, Saba: Bir daha yazmam, tek bir mısra

kelime hece daha yazmam artık, bir sonraki gelişimde mi,

yazmam ne şimdi ne sonra, bir daha yazmam, diyor bulutlardaki koroya dek

tek delen sesler, sözler, yastık sırılsıklam

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

GİZ SES

Bir rüzgârda buldu seni bir rüzgârda yitirdi, penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin,gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin perisinin -- çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu, uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Duman

Gümüş düşlerimin içinde dolaştı

geceden geceye

iri göğüslü Tatar kadınları

ve köpük köpük bir at,saçakları dövdü yağmur,saç damlarda

bir akordun merdiveninden

aşağı yukarı tırmandı

durdu piyano,

eylül müydü

yoksa eylül ile ekim arası

kimsenin henüz tanışmadığı bir ay mı:

Bir odada sigara dumanı ve sessizlik,

toplanmıştık Vladimir,Sergei ve ben,

ne anlamsızdı intihar etmek,

etmemek.

 

Dolaştım gümüş bir uykunun içinde

peşisıra yabanıl beyaz kısrakların,

geçtim hızla kundağımın

ve taşımın önünden,

gördüm:Bir odada yapayangın,

toplanmıştılar

deldiğim Zaman,sigara dumanı,

namludan çıkan mermi-

uyandım,durdurtacakken:

içimde çarpışan iki tren.

 

 

Sizin İçin Kestim Saçlarımı

I

 

Femme vous suis-je,et de grand sens.

Sizin için kestim saçlarımı.

Yıllardır uzattığım.

Sizin için durdum ilk, dinlendim.

Yıllardır yorduğum.

Açtım sizin için bekledim,

sizin için güldüm bir tek, sustum.

Yıllardır durduğum boşlukta

femme vous suis-je, et de grande songe

indiğim merdivende

gecelere tuttuğum ışıkta

sizin için umdum, umursadım.

 

Sizin için yaktım bu ateşi,

besledim yıllardır.

Esirgediğim zaman,

gizlediğim tortu

ve tortuda ayrışan bu hayat

sizin için

kamaştığım gün

titrediğim mum

aktığım yatak.

 

 

II

 

Sizin için hazırladım bu masayı,

iki kelimenin ortasında dinsin fırtına.

Sizin için hazırladım bu döşeği,

iki fırtınanın ortasında kuyu uyku.

Sizin için hazırladım bu yemeği,

iki açlığın ortasında körelmez açlık.

Sizin hazırladım bu bu bakışı,

bu sözü, bu sesizliği - sizin için

hazırlandım.

 

Sizin için uzattım saçlarımı,

kestiğim.

Sizin için söndürdüm bu ateşi,

yandığım.

Kurduğum bu çadır, bu saat

arındığım su

soyunduğum gece: Sizin için.

Devrilirken tutunduysam

tutuşurken susmam

zemberekte bu Eyyub

hem cellat hem kurban

sizin için

bir tohum.

 

 

Tılsım ve Trajedi

Bir ucunda Trajedi vardı bu kalemin,

Tılsım öteki ucunda. Uyuduğumda kim

uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu

gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu,

neden bir ucu seçip sivriltiyordum da

köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim,

kalemin bir ucunda Trajedi, Tılsım

benden yanaydı: Nereye çevirirsem çevireyim

öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke:

İki ucunda kalemin

ebabil kuşları taş topluyordu.

 

Gelecek ardımda kalmış bir melek:

Defterim dolmuş, bir tek hece taşım için

karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni.

Köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim,

oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi,

kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu,

bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan,

sönmüş fer. Bu kadını da: doyamadığım.

Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan,

tül gibi ölen. Yalnızım artık, nasıl yalnız

yaşamışsam gamlı bir şahinken.

 

Defterlerim dolu: Yaklaştım, erişemedim

Sancının ortasında, huzur kutbuna teğet,

varacağım noktaya doğru ilerlerken

ondan uzaklaştım belki de. Yandı canım

biricik olanı kendime ayırırken,

gün geldi içimde biriken ağu

çekti benden dışımda biriken uyumu:

Karanlık, sinsi, delici bir çağda

kırdım tek tek elimdeki kelimeleri.

 

Herşey geçti sonra, ben kaldım --

bir de bende bana direnen doğrular

ve yanlışlar: Hassas terazi, dik merdiven,

birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum

bir pusulayla gecelerimi paylaştığım

o tuhaf hayvanlar: Akrep ve örümcek,

semender ve şahin ve ebabil kuşları

taş topluyorlardı. Doğaya baktıkça

içimde dinlenen tufan insana baktıkça

kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım,

yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal

görsem, duydum ağızdan kaçırılmış

bir heceyi bile, bir tuzak kazıp

içinde salıvermek için mutlak bir av

bekledim.

 

Böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız

yokuş: Sandım ve inandırdım belki,

gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete

oysa inanmadım. Hazırdım her an

kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,

kaldım burada: İğne ve ağ, ipek ve masal,

sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden

deftere: Aradım bulamadım altın anlamı,

ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp

kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu

iyice:

 

Etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı

dolu: Dokunsam kendi dillerine çevirecekler

bende bildiklerini: Bu saatı ben durdurtmuştum,

ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım

fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden

içiçe geçirmiştim? İşte masam, kurutma kağıdım,

çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift

kemik zar. İşte duvardaki ölü resimler,

yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın

opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin

defterler: Dokunuyorum ve dile geliyor

yıldan yıla bu odaya sinen saf korku:

 

Biraz daha arınmış ışık gerek bana,

biraz daha koyu bir mürekkep,

biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,

biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:

Birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için

biraz daha cüret

ve korku,

Tılsım ve Trajedi gerek.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

çok güzel bir başlık olmuş...çok da sevdiğim bir şiire yer vermişsin.....emeğin için teşekkürler.....

 

'Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye

katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık

evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki,

arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız

pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken

engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte

çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım

seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan

yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz

bir sarnıcın aldatı duyarlığının ortayerinde-

hep ve aralıksız burada, zamanın beni

sancıya mıhladığı yerdeyim artık'

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Amazon

Gecemden uykuyu söküp aldılar,

yüzümden gamzeyi: Aynalara

durdum günden güne,

boy aynalarına serdim pozumu,

vitrinden vitrine bir cinnet,

gezdim: Mevsim sonu gelirken

mankenler bile çıplak, tamamdı.

 

Geceme uyku verdiler sonra,

göğsümdem söküp aldılar kem

yengeci: Gidip geliyordum ki

eksik

sisli aynaların içinde, duydum

Yengeç'in kirbaçsıi sesini:

'Neslihan bir Amazon şimdi'

 

 

Gönderi Mesajı

Seyrek başdaşlar,

hayatta ve / ya tefekkürde (âdemoğlu şiirde yalnızdır) :

Krisis bir sözcük değil.

Birinin içinde bir başkasını hem de birinden ötürü başkasını yaşıyoruz.

Bir değerler bunalımı, çünkü

bir yalpalanma içinde çalkalanan şu yarımadanın, eninde sonunda, Kakania'dan uzun uzadıya farkı kalmamıştır.

 

Bütün elimizde kalan: Uçuşu sürdürürken korunmak: Korunuyorum, öyleyse varım, olacak mıyım?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KIYIYA VURAN İÇİN SONE

 

Beni sev denizkızı,

beni gözle, tanı,kurgula,

kendine çevir ve aç, bir debeni ıslat,

düğümlerimden çöz, bırakuzaklaşayım açıklara doğru,

bana ulaşve dokun,

bana dik dalgaların verebileceği özgürlüğü ver,

içine al, içinde tut ve sal,

el değmemiş bir kıyı bulursam,

kimseninayak basmadığı bir ada,

döner seslenirim.

Ben ve sen:

Bir ten karmaşası kuralım,

tuzundan kaskatı kesilsin dilim,

hızımdan tutuş ve alevlerin ucundan uç,

gece gökyüzünde bir anlığına ağalım,

sessizliğimizden tiz bir boşluk kalsın:

Beni sev deniz kızı, beni bağla, bağışla

--------------------

NABIZ

 

"Ben ölümün teğmeniyim", diyordu

sonradan postalanan mektubunda,

BM'nin 25 Şubat tarihli müzakeresini

esas alan Güvenlik Konseyi'nin

bindörtyüzellibir sayılı kararına dayalı

biçimde altı gün önce bölgeye gönderilen

tabur sembolik bir nitelik taşıyacaktı

şehrin hemen dışındaki tampon bölgede,

miğferi iyice sıkışmış kulağıyla boynuarasında sımsıkı sızı

- onca kararlıparmağın tetikten yolladığı top mermisi

arasında kimse bilemez artık gerçekten

serseri bir kurşun mu sessizliği delen,

zihninin tam dibinde, son, gelmeden

genzinden göğsüne yayılan şarabın kanı,

"teğmenim öldü", diyor nabzı bekleyençocuk yüzlü asker.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sessiz Sinema

Yordu bütün yıl bizi işler

ve ilişkiler: Buraya ondan geldik.

Korkmuştuk korkularımızdan,

coskularımızdan bıkmıştık,

ne yavaşlıyor ne de hızlanıyordu

çarklar, kimseye rastlamıyorduk,

kendimize bile: Buraya ondan

gelmiştik.

 

Bulduk aradığımız yeni oyuncuları,

öğrendik ve öğrettik basit ve karmaşık

kuralları, neden böyle oldu pek

anlayamadık: Kağıtlar ve zarlar,

pullar ve kibrit çöpleri atıldı

tek tek bir köşeye: Bir gençlik

oyunuydu, benimsedik birden.

 

Kamera kontrol, döndü makaralar

geceden geceye: Rolden role girdik

gördüğümuz, görmediğimiz filmlerle;

güldük beceriksiz bir anlatıma, usta

bir kavrayışı içtenlikle alkışladık,

mimikler ve jestler arasında başka

durumlara ve kişilere öykündük:

Buraya ondan gelmiştik.

 

Kimbilir kim hatırladı piyanoyu

içimizden: Bıkmıştık sinemadaki

sessizlikten. Biraz buruk, çokca

esrik, kendimizden koparak yattık

sonra o gece. Buraya ondan mı

gelmiştik: Uyandık erkenden,

yeniden seslendirdiğimiz filimde:

Yabancıydık şimdi giyindiğimiz

kişiye, tıpkı gelmeden önce.

 

Ortak Bir Işık

 

Bekledik, gelmediler. Açtık

pencereleri, kulak kesildik seslere

gündüz ve gece, taradık tek tek

istasyona inen yorgun yüzleri,

ufuktaki lekelere ayarladık dürbünü:

Bekledik, kırık, gelmeyeceklerini

anladıktan sonra bile.

 

Görkemli geçmedi günler burada:

Sıradan, sade, dingin anlar kovaladı

sıradan, sade, kekre anları: Yoktu

büyük fırtınalar öyle, büyük büyüler

kurulup çözülmedi bu yaz: Her zamanki

nedensiz hüzünler, çocukların şaşkın

falı, biraz tatilde kasaba sosyalojisi,

biraz başi boş konuşmayla döndü takvimler.

Gözümüz yoldaydı gelmediler.

 

Odalara çekilip şiir okuduk

içimizden: Seferis ve Montale,

Akdeniz dolu dizeler, hepsi genizden.

Durup dururken yürüyüşe çıktık

akşamları, durup dururken sustuk

yakalamıs gibi seyrek bir anlamı,

dağ köylerine çıkıp bir gün

öyküsünü dinledik süngerci

oğulların, unutulmus bir kadınla

konuştuk bir başka gün, tansıklar

izledi birbirini sonra: Bir atmacaya

baktık uzun uzun avının gözünden,

sağanak indirdik kavruk mevsimin

ortasına, bir yangını söndürürken

bir başkasını başlattık: Durup

dururken gelebilirdiniz, bekledik.

 

Hazırdı sofra: Semizotu ve sarımsak,

elimizle topladığımız kekik, incir,

nane: Hazırdık sürdürmeye telaşı

ve coşkuyu bıraktığımız yerden.

Geçmişin nasıl geçtiğini, nasıl

geleceğini geleceğin soracaktık.

Dinmezdi ağrı üstüne gitmedikçe,

açılmazdı bu koyu sis

tutmadıkça kökünden ortak bir ışığı,

içinde olacaktık içimizdeki korkunun:

Bekledik gelmediniz.

 

Eksikti önemli bir şey, başladığında

dönüş, bavulu kapatamadık. Döndük

odalara baktık yeniden, aradık

taslık ve hayatta: Neydi yitirdiğimiz

anlayamadik. Yarım bir duyguydu belki,

belki sürüp giden bir gündüşü,

kendimizde beslenmiş,

ötekinde sönmüş bir ateşti belki de,

eşiğine dayanıp göremediğimiz:

Bekledik, gelseydiniz.

 

İçbükey Sancısı

 

Yüzüm aslında hangisidir? Daha çok hangi çehreme, çehremde oturmalıyım? Öte yandan, herkes başka bir yüz arayabilir yüzümde, aramıştır, arayacaktır.

 

Kaybolurken bulunuyordur asıl yüz.

Böbürlen, ufalan, diz çök, hiç oturma, farketmez.

Sen kendi dağınık hikayensin.

 

Bütün harflerimin ortasında böyle dolanıyorum.

Bir, yüksekte, ipin üzerindeyim, sanıyorum.

Bir, yerde, sürünüyorum. İki doğrunun arasında paramparça, ama sürekli, yol uzuyor.'

 

İçbükey bir dökümün 'içten' dolambacında ve sözün bütün uçlarında dolaşmak isteyenler için reddedilmesi güç bir davet.

 

Düşük Ninni

 

Beli bağlanmış anneler babalar

için de bir ninni düşmeli;

 

Abélard'dan Heloise'den sözetmeden

yumuşak, umutsuz bir nota bulmalı

Doğuma muska kurup karayazı kırmadan

çocuğun olması mı ölmesi mi diye sormalı;

 

Ey tohum tanrısı! Temsili bir çocuk

için de düş yatağında uykusuz kadınlar mı

olmalı ?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sümela

 

(bir kaç önsezi)

 

Trabzon: Yıllardır içime gömdüğüm

kaçak sevdaya hem büyütüp hem

korkarak yataklık eden nefti

düş: Sindiğin taşa bakıyorum da

inanılmaz, ürpertici bir duyarlığa

açılıyor kurumlu dünyam.

 

Hep yola çıksam, ara konakçılar gibi

biriktikçe düşsem kayıttan dilimdeki

yılgı ağusunu, sisli bir tren uzadıkça

uzasa iki tepe arası piyano çalsa

Alfred Brendel, bir bükülüp

bir kırılmasam.

 

Birlikte boğulurum içimdeki keşişle,

atsam ayağımdaki demiri erinçle:

Ben ki karşılarım kendimi indiğim

her tekneden, silinir mi durur mu

adresin.

 

1984

 

 

Ulak

 

Yıldan yıla geçerken

hikayeler topladım evlerde,

çıkından çıkına doldum taşırdım

hiç bir yere sığmayan

ölüm dirim haberlerini,

çıkamadığım yokuşları

bağışlıyorum giremediğim

çıkmazları. Doydum

gezdiğim caddelerde

kovandan kovana delik deşik

götürdüğüm uğultulara.

Bir kül ki boşuna: Ben

unutsam, kimse hatırlamaz.

 

Belki de yenilenmeli ağaçlar.

Boyalar devşirilmeli

mevsimin yapraklarından,

haşarı erguvandan.

Yepyeni fırçalar alınmalı çarşıdan,

insan eliyle germeli bezi tahtaya:

Herkes kendine görülmemiş

bir düş aramalı.

 

Sen, penceremdeki suskun kadın:

Hayatımda ol, kal, öl, istiyorum.

 

1987

 

 

 

 

Kırkikindiler

 

"Bu sarı, tok tütünü senin için

ayırdım; senin için soydum

domatesin kabuğunu, senin için

dildim, tuzladım".

 

"Senin için perdaha çektim içimdeki

hayvanı; gövdemi yaya, burguya

aldım senin için. Bu koku, bu kor,

bu gemsiz istek senin açlığın için".

 

"Toprak suya doydu bu yıl, ben sana

daha doyamadım", diye sürdürüyor

kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu

umutsuzlukla içimdeki doludizgin

kısrağa katıl".

 

1981

--------------------

Jean Dubuffet İçin Beş Şiir

 

Ferit Edgü'ye...

 

I

 

Sizi gördüm, el işi, düş izi, içim

boşluk kaplıymış, onu tamamladım.

 

Bir uçurtma çizin bana Jan, havaya

bir rüzgâr rengi katın, elimin ucundan

 

başka bir hayat seçin bana gökyüzünde,

sizi gördüm, neymiş eksiğim tam anladım.

 

II

 

Kış bahçenizde oturdum, bir zaman

bekledim benden bir zaman geçsin,

 

Yaz salonunuza düştü yolum, bir başka

mevsimdi aldırmadan size açıldım,

 

Jan benim için şimdi bir güz patikası

açın: Oradan ayaklarım yön seçsin.

 

III

 

Söyleyin Jan, nereden buldunuz yüzümü

onca yüz arasından, zamanı ve mekânı

 

aşan bu gize ışık tutun: Sakalım kıvılcım

dolmuş, ifademi alevler almış uzağa

 

yazmış, gözlerim birer pusu, alnım

kendi harflerinden şimdiden yorgun,

 

bilmiyorum hangi yaylaya sürgün çıkmış

tinim: Bilemedim gelmek bilmez anı.

 

IV

 

Bir dağdı aradığım, ayak basılmamış,

iki dağın arasında sessiz saklı kalmış,

 

bana burada bir köy kurun lütfen Jan,

hourloupe'lara komşu, sizin kapısını

 

açtığınız bir kulübede sürsün hayatım,

sizin elinizden bir duman tütsün bacası,

 

yalnız eşimi bağışlayın bana, bir de kedi

köpek keçi verin, gerisi size kalmış.

 

V

 

Bur sümesten geğerlen kaskı yaçar

tevlâ Jan, pesa veksil mayanor?

 

Farak ançı geğerlen bilga tener,

mayarız berbi tıtsın peçer vem:

 

Taranki lemi tervin, balabi bor tüs,

kerindirt oka cans pirçe kayanor.

 

Mart 2002 - Varlık

--------------------

SALKIM MESELİ

 

"Bir başınaysan, bütün bütüne

kendininsin."

Leonardo

 

Elmas bir tasarıdır aslında, tek düşleyelim

kömürü. Tutku da biter çünkü, an gelir gece de büyür

içimizdeki geceden:

sim korkumuz balkır derin gözümüzden.

 

Yaşam, atlasa ve ipeğe doladığımız kadırgada

sarıp çözdüğümüz Gün makarası

kalıba döksek ayrışır sise ve saydama,

biri doğrularsa çelişir öteki, sesimizle.

 

Ey kan ve ivme ilişkisi! Düşün ki hem izcidir gölge,

gövdedir hem avcı. Bu açılma yeri, dışavurduğumuz bu

yaramız, ki bir kapansa...

 

...de bir tasarıdır aslında - orada takvim çevirir za-

manı insan diline, pafta ayırır işte, ayırsa ayırsa sem ateşi

ender sudan

ve Alaşım: Yalım dilinin

şiir diline deydiği

kılpayında eriyen

has sınır bünyesi!

 

Çoğaltırken bir-leştirir salkım her gözünü;

Salkım ki gecel bir tasarıdır aslında

Aslından düşleyelim tek taneyi.

 

 

 

Slav Hüznü

 

Radyoda, Renaud'nun şarkısına kırık

piyano sesleri eşlik ediyor. Gece usulcana

deliniyor gökyüzünde, kalın bulutların

arasından sızan mavi ışığa karışıyor

sokak lambalarının sarısı: Yağmur

birikintilerinin içine düzensiz iniyor

damlalar, şemsiyesini açmış acelesiz

geçiyor kaldırımdan yaşlı bir kadın,

belli ki hafif uykusu ilk seslerle yırtılınca

günü herkesten önce başlatmak istemiş,

karşıda bir ışık yanıyor kör bir pencerede,

sonra bir başka ışık, piyanonun tuşları

söner sönmez radyoda kısa dalgadan

başlıyorum yeniden taramaya, kahve

kokusuna karışıyor duman: Boşlukta

yetkin bir halka süzülüp uzaklaşırken

hemen kırılıyor, o anda takılıyor gözüm:

Pencerenin camında lambanın ışığı vuran

yüzümden, uzaktan bir sanrı, Feyodr

geçiyor - içimde yabancısı olmadığım

slav hüznü.

 

 

Mizan sayı:1 Mayıs 1999

 

 

 

 

Fanus

 

I

Bu güller benim için mi açıldılar,

Bu güller sizden bana açıldılar –

delindi ufkumun karanlığı, günüm

gecemi eritti baştan uca, üstünde

bir fırtınaydı bana kanat geren,

tenimdeki bulutlar esmer, içimdeki

kem taş paramparça : Bu gülün

durmadan, elim yüzünüze görülmemiş

bir cennet çizsin : beni kendinize

Âdem seçin.

 

 

II

Pencereniz sıkısıkıya kapalı, kapınızda

Dilini kimsenin sökemeyeceği bir sürgü,

Kokunuz damarıma dayanmış kama, süngü

Bakışınız bana erişecek olsa, dilinizden

kan toplasam, göğsünüzden bahar ve yaz,

kasıklarıma sağanak, inin, kasıklarınız

loş inim, bir dokunsam : Açılsanız ağır

ağır : Hayat ağır, Ölüm uğrayıp doğru

zamanı kolluyor hep, ikisinin ortasından

çıkın gelin çıkagelin : Beni kendinize

bakır tenli at seçin.

 

 

III

Benim bahçem nicedir yekpâre çöldür,

Tohum olup düştünüz : Tek tek her kum

Tanesi rüzgârı denedi, döndüler havada,

rüzgâr onları savurdu, gittim kentlere

ektim ruhumu : Kederim tuttu topraklar.

Döndüm geldim buraya, sizden bir serap

doğmuş – ben gayrı ayrılmam kendimden,

güneşim akrepler için gurur, gecelerim

yıldız takımadaları, kapanırım üstünüze

derin fanus, soğuk sıcak kesilir : kendinize

beni büyük Prens seçin.

 

 

(Kitap-lık 38, Güz 1999)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Attarla Konuşma

 

dîvanım dîvaneliklerle dolu

diyordunuz, indim ağır ağır

dimdik merdiveninden zamanın,

bir ses verin bana, diledim,

bir başlangıç sesi verin dedim

ve dinledim: Bir tüy düşürün

kanadınızdan bu ülkeye, başka

ülkelere uçup gitsin ince usul

kurduğunuz nakış, dediydiniz,

bir tüy ki değdirsin şehirleri

birbirilerine, açsın sesleri

seslere bağlayan giz kilidini,

dağıtsın anlama bürünmüş tüm

anlamsızlıkları, sırrınız size

kalsın, sizde kalmasın sakın,

yaptığınız resimden artık sakının.

 

Kan kokusu, demiştiniz yüzünüz

yorgun hem dingin, işte bana verdiğiniz

son ses, son anahtar, son korkusuzluk;

söyledim ve hiçbir şey elde edemedim,

doğru; sustum ve kazandıklarımı

ayrı bir güneşe, ayrı bir geceye sakladım;

doğru: Benden kopan tüyün savrulduğu

ağır ağır çıktığım dimdik merdivenden

aşağı doğru. Yıkılacak bütün şehirler,

silinecek harflerim, parçalanacak taş

tabletlere kazılmış yüzüm, simsiyah

kalacak dîvane dîvanımın kâğıtları:

Kavruk, okunaksız, boşlukta şimdiden

külliyen külüm.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

LUT'UN KADINI

I

Torbamı açıyorum: Birkaç zar,

Bir kese altın ruhu, herkesten kaçırdığım

Uzun, gamlı bir düş, kendi dilimden

Unutulmuş sözcükler, unutulmaz sesler,

Aykırı bir vezin. Yorgunum dostum:

Dibinden geliyorum tarihi ve kürenin,

Sulardan ve gece çöllerinden geçtim

Kaz kez: Yolumu yitirmedim hiç:

Kentimden ayrıldığımdan beri O'nu

Hiç bulamadım. Aç değilim ama;

İstekli, çoşkulu değilim: Beklediğim

An gelmedi, daha doğmadı sanki

Sevmeye doyamadığım. Geldim geçiyorum

İşte: Vardım, varacağım.

II

"O'nun arkasından

geriye baktı ve bir tuz direği oldu"

diye yazmışlar, ben görmedim.

O'nun arkasından iki gözüme elimle

Mil çektim, O'nun görmediklerini

Ben görmedim. İki elimi kestim sonra,

İlk durduğumda, binlerce dönüm toprağı

aşıp: Ne saban tuttum o gün bu gün,

Ne kalem: Başkasının eli nedir, değmedim.

Vardım, olacak mıyım: Kocadım, doldum

artık. Gök tunç yer demirse

Bana okuduğu gibi: Bir yaz yağmuru

Kadar kalan vaktim, tek bir bakış için

hayatını veren kadınıma yaklaşıyorum.

 

YAZILAR VE TUĞRALAR \ Enis BATUR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...