birunsatan Oluşturma zamanı: Aralık 17, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 17, 2007 Albino kaç gece kaç gün geçti bilmem; bembeyaz denizin üzerinden uçarı bir kabuk, uzun, arşa yükselen albino dalgaların savurduğu kör bir lekeydim: yorgun, korkusunu çoktan terketmiş, hem iki boşluk duygusu arasında sonsuz kuş, hem kuyunun dibinde soluksuz karanlık hayvanı, bekledim, kaç gece kaç gün geçti bilmeden çoktan geçmişken kendimden an geldi koptum hepten, çekildim uzaktaki bir noktaya doğru, içimden geçen eksen mi kırılmıştı, gövdemi tutan yay mı oynamıştı kökündeki yerinden bilemedim: kaçıncı gecenin sabahıydı doğmadı güneş, bana gönderilen tufanın ardından gelen siyah bir gündü, uyandım. Aztek Yılı Biterken Bırak, gelsin: ışık, ses, temas: Sen sis nedir bilir misin? Avlandığım ıssız akşamlar, kıpırtısız binlerce yaprak ve erketede bekleyen rüzgar hatırlıyorum herşeyi bir bir unutuyorum herşeyi: Bu gam, bu dövme, Ave Maria ve kuşların toparlanma çağı: Güneş batarken başını kaldırıp kısık gözleriyle gökyüzünü delen kadından kalmış bir bakış hızla akıyor içimden. Karanlığın sonuna gittim ben. Orada pencereler dilsiz kapılar sürgülüyken bağırdım: Yankı dönüp geldi ve vurdu yüzüme: Çöktüysem, tortu, dibime kimse sallanmasın artık. Bekleyiş Cehennem kimdir demiştiniz? Keder kuşlarını ben de gördüm Flütün ucundan bir oraya bir buraya Evet, biliyorum, herşey benim düşgücüm Şeyi, nasıl söylenebilir, bu kelimeler Böyledir işte: Tam tutacakken... Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün, Unutmam ben ayrıntıları, kimdi Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden Biri, cehennem kimdir diyordunuz? Rahim Meseli Bir de gizli duyusu var Zaman'ın orada sınırsız bir genlik kazanır anlam ardı arkası yoktur çünkü oyun sonunun ki yılgının önünde bir sar'a tutar insanı: Orada, aralık bir gözden sızan, ilk, korkulu ışıktır mermerin kof yüzüne düşüp dönüşen. Bir tek yaralı köpek, dışarıda. Uğuldayan sabahın gelip pencerede dövdüğü buharlı kasidenin içinde kıvranıyor oda. Devriliyor buhurdan, yayılıyor ağır ağır kokunun koyu mührü, neşterin gözünde çakıyor sarsıcı şimşek - damara doğru kararlı adımı ölümün. 'Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki, arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz bir sarnıcın aldatı duyarlığının ortayerinde- hep ve aralıksız burada, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim artık' Bir de ben. Ne kadar dışrak görünsem o kadar içrek gözüm. Kırdığım kilitte, sızdığım bir dilim çatlakta acımasız bir ezgi duydum hep. Mesihli çörtenlerin altında tanrının kiriyle yıkandım. Gün geldi bungun, çökelek, oradan oraya savrulan dumanın içinde dural bir kimlik aradım. Oysa kufi yazısı yazgının hep geleceğe erteledi sesimi: Bir de orada, Zaman'ın gergin bir boyutu işlediği öte-gövdede hızla aramak kaldı seyrek kantaşını, seyirttikçe yaralarım derin derimden. Yazma Racine yirmibeş yıl susmuş, jean, kime neden bu kadar küskün, kendisine neden nasıl bunca kitli tanrım nerede kırdığım kalem, bir uçtan ötekine yırttığım kağıdım dokularında parça parça bütünlüğünü arayan SESİM SÖZÜM Rimbaud, Valery, Svevo, Saba: Bir daha yazmam, tek bir mısra kelime hece daha yazmam artık, bir sonraki gelişimde mi, yazmam ne şimdi ne sonra, bir daha yazmam, diyor bulutlardaki koroya dek tek delen sesler, sözler, yastık sırılsıklam Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2007 GİZ SES Bir rüzgârda buldu seni bir rüzgârda yitirdi, penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin,gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin perisinin -- çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu, uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 Duman Gümüş düşlerimin içinde dolaştı geceden geceye iri göğüslü Tatar kadınları ve köpük köpük bir at,saçakları dövdü yağmur,saç damlarda bir akordun merdiveninden aşağı yukarı tırmandı durdu piyano, eylül müydü yoksa eylül ile ekim arası kimsenin henüz tanışmadığı bir ay mı: Bir odada sigara dumanı ve sessizlik, toplanmıştık Vladimir,Sergei ve ben, ne anlamsızdı intihar etmek, etmemek. Dolaştım gümüş bir uykunun içinde peşisıra yabanıl beyaz kısrakların, geçtim hızla kundağımın ve taşımın önünden, gördüm:Bir odada yapayangın, toplanmıştılar deldiğim Zaman,sigara dumanı, namludan çıkan mermi- uyandım,durdurtacakken: içimde çarpışan iki tren. Sizin İçin Kestim Saçlarımı I Femme vous suis-je,et de grand sens. Sizin için kestim saçlarımı. Yıllardır uzattığım. Sizin için durdum ilk, dinlendim. Yıllardır yorduğum. Açtım sizin için bekledim, sizin için güldüm bir tek, sustum. Yıllardır durduğum boşlukta femme vous suis-je, et de grande songe indiğim merdivende gecelere tuttuğum ışıkta sizin için umdum, umursadım. Sizin için yaktım bu ateşi, besledim yıllardır. Esirgediğim zaman, gizlediğim tortu ve tortuda ayrışan bu hayat sizin için kamaştığım gün titrediğim mum aktığım yatak. II Sizin için hazırladım bu masayı, iki kelimenin ortasında dinsin fırtına. Sizin için hazırladım bu döşeği, iki fırtınanın ortasında kuyu uyku. Sizin için hazırladım bu yemeği, iki açlığın ortasında körelmez açlık. Sizin hazırladım bu bu bakışı, bu sözü, bu sesizliği - sizin için hazırlandım. Sizin için uzattım saçlarımı, kestiğim. Sizin için söndürdüm bu ateşi, yandığım. Kurduğum bu çadır, bu saat arındığım su soyunduğum gece: Sizin için. Devrilirken tutunduysam tutuşurken susmam zemberekte bu Eyyub hem cellat hem kurban sizin için bir tohum. Tılsım ve Trajedi Bir ucunda Trajedi vardı bu kalemin, Tılsım öteki ucunda. Uyuduğumda kim uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu, neden bir ucu seçip sivriltiyordum da köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim, kalemin bir ucunda Trajedi, Tılsım benden yanaydı: Nereye çevirirsem çevireyim öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke: İki ucunda kalemin ebabil kuşları taş topluyordu. Gelecek ardımda kalmış bir melek: Defterim dolmuş, bir tek hece taşım için karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni. Köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim, oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi, kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu, bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan, sönmüş fer. Bu kadını da: doyamadığım. Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan, tül gibi ölen. Yalnızım artık, nasıl yalnız yaşamışsam gamlı bir şahinken. Defterlerim dolu: Yaklaştım, erişemedim Sancının ortasında, huzur kutbuna teğet, varacağım noktaya doğru ilerlerken ondan uzaklaştım belki de. Yandı canım biricik olanı kendime ayırırken, gün geldi içimde biriken ağu çekti benden dışımda biriken uyumu: Karanlık, sinsi, delici bir çağda kırdım tek tek elimdeki kelimeleri. Herşey geçti sonra, ben kaldım -- bir de bende bana direnen doğrular ve yanlışlar: Hassas terazi, dik merdiven, birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum bir pusulayla gecelerimi paylaştığım o tuhaf hayvanlar: Akrep ve örümcek, semender ve şahin ve ebabil kuşları taş topluyorlardı. Doğaya baktıkça içimde dinlenen tufan insana baktıkça kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım, yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal görsem, duydum ağızdan kaçırılmış bir heceyi bile, bir tuzak kazıp içinde salıvermek için mutlak bir av bekledim. Böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız yokuş: Sandım ve inandırdım belki, gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete oysa inanmadım. Hazırdım her an kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya, kaldım burada: İğne ve ağ, ipek ve masal, sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden deftere: Aradım bulamadım altın anlamı, ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu iyice: Etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı dolu: Dokunsam kendi dillerine çevirecekler bende bildiklerini: Bu saatı ben durdurtmuştum, ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden içiçe geçirmiştim? İşte masam, kurutma kağıdım, çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift kemik zar. İşte duvardaki ölü resimler, yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin defterler: Dokunuyorum ve dile geliyor yıldan yıla bu odaya sinen saf korku: Biraz daha arınmış ışık gerek bana, biraz daha koyu bir mürekkep, biraz daha felç sağ elim ve parmakları için, biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek: Birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için biraz daha cüret ve korku, Tılsım ve Trajedi gerek. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 çok güzel bir başlık olmuş...çok da sevdiğim bir şiire yer vermişsin.....emeğin için teşekkürler..... 'Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki, arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz bir sarnıcın aldatı duyarlığının ortayerinde- hep ve aralıksız burada, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim artık' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2007 Amazon Gecemden uykuyu söküp aldılar, yüzümden gamzeyi: Aynalara durdum günden güne, boy aynalarına serdim pozumu, vitrinden vitrine bir cinnet, gezdim: Mevsim sonu gelirken mankenler bile çıplak, tamamdı. Geceme uyku verdiler sonra, göğsümdem söküp aldılar kem yengeci: Gidip geliyordum ki eksik sisli aynaların içinde, duydum Yengeç'in kirbaçsıi sesini: 'Neslihan bir Amazon şimdi' Gönderi Mesajı Seyrek başdaşlar, hayatta ve / ya tefekkürde (âdemoğlu şiirde yalnızdır) : Krisis bir sözcük değil. Birinin içinde bir başkasını hem de birinden ötürü başkasını yaşıyoruz. Bir değerler bunalımı, çünkü bir yalpalanma içinde çalkalanan şu yarımadanın, eninde sonunda, Kakania'dan uzun uzadıya farkı kalmamıştır. Bütün elimizde kalan: Uçuşu sürdürürken korunmak: Korunuyorum, öyleyse varım, olacak mıyım? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 KIYIYA VURAN İÇİN SONE Beni sev denizkızı, beni gözle, tanı,kurgula, kendine çevir ve aç, bir debeni ıslat, düğümlerimden çöz, bırakuzaklaşayım açıklara doğru, bana ulaşve dokun, bana dik dalgaların verebileceği özgürlüğü ver, içine al, içinde tut ve sal, el değmemiş bir kıyı bulursam, kimseninayak basmadığı bir ada, döner seslenirim. Ben ve sen: Bir ten karmaşası kuralım, tuzundan kaskatı kesilsin dilim, hızımdan tutuş ve alevlerin ucundan uç, gece gökyüzünde bir anlığına ağalım, sessizliğimizden tiz bir boşluk kalsın: Beni sev deniz kızı, beni bağla, bağışla -------------------- NABIZ "Ben ölümün teğmeniyim", diyordu sonradan postalanan mektubunda, BM'nin 25 Şubat tarihli müzakeresini esas alan Güvenlik Konseyi'nin bindörtyüzellibir sayılı kararına dayalı biçimde altı gün önce bölgeye gönderilen tabur sembolik bir nitelik taşıyacaktı şehrin hemen dışındaki tampon bölgede, miğferi iyice sıkışmış kulağıyla boynuarasında sımsıkı sızı - onca kararlıparmağın tetikten yolladığı top mermisi arasında kimse bilemez artık gerçekten serseri bir kurşun mu sessizliği delen, zihninin tam dibinde, son, gelmeden genzinden göğsüne yayılan şarabın kanı, "teğmenim öldü", diyor nabzı bekleyençocuk yüzlü asker. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 teşekkürler........ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kinyas Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 14, 2008 Sessiz Sinema Yordu bütün yıl bizi işler ve ilişkiler: Buraya ondan geldik. Korkmuştuk korkularımızdan, coskularımızdan bıkmıştık, ne yavaşlıyor ne de hızlanıyordu çarklar, kimseye rastlamıyorduk, kendimize bile: Buraya ondan gelmiştik. Bulduk aradığımız yeni oyuncuları, öğrendik ve öğrettik basit ve karmaşık kuralları, neden böyle oldu pek anlayamadık: Kağıtlar ve zarlar, pullar ve kibrit çöpleri atıldı tek tek bir köşeye: Bir gençlik oyunuydu, benimsedik birden. Kamera kontrol, döndü makaralar geceden geceye: Rolden role girdik gördüğümuz, görmediğimiz filmlerle; güldük beceriksiz bir anlatıma, usta bir kavrayışı içtenlikle alkışladık, mimikler ve jestler arasında başka durumlara ve kişilere öykündük: Buraya ondan gelmiştik. Kimbilir kim hatırladı piyanoyu içimizden: Bıkmıştık sinemadaki sessizlikten. Biraz buruk, çokca esrik, kendimizden koparak yattık sonra o gece. Buraya ondan mı gelmiştik: Uyandık erkenden, yeniden seslendirdiğimiz filimde: Yabancıydık şimdi giyindiğimiz kişiye, tıpkı gelmeden önce. Ortak Bir Işık Bekledik, gelmediler. Açtık pencereleri, kulak kesildik seslere gündüz ve gece, taradık tek tek istasyona inen yorgun yüzleri, ufuktaki lekelere ayarladık dürbünü: Bekledik, kırık, gelmeyeceklerini anladıktan sonra bile. Görkemli geçmedi günler burada: Sıradan, sade, dingin anlar kovaladı sıradan, sade, kekre anları: Yoktu büyük fırtınalar öyle, büyük büyüler kurulup çözülmedi bu yaz: Her zamanki nedensiz hüzünler, çocukların şaşkın falı, biraz tatilde kasaba sosyalojisi, biraz başi boş konuşmayla döndü takvimler. Gözümüz yoldaydı gelmediler. Odalara çekilip şiir okuduk içimizden: Seferis ve Montale, Akdeniz dolu dizeler, hepsi genizden. Durup dururken yürüyüşe çıktık akşamları, durup dururken sustuk yakalamıs gibi seyrek bir anlamı, dağ köylerine çıkıp bir gün öyküsünü dinledik süngerci oğulların, unutulmus bir kadınla konuştuk bir başka gün, tansıklar izledi birbirini sonra: Bir atmacaya baktık uzun uzun avının gözünden, sağanak indirdik kavruk mevsimin ortasına, bir yangını söndürürken bir başkasını başlattık: Durup dururken gelebilirdiniz, bekledik. Hazırdı sofra: Semizotu ve sarımsak, elimizle topladığımız kekik, incir, nane: Hazırdık sürdürmeye telaşı ve coşkuyu bıraktığımız yerden. Geçmişin nasıl geçtiğini, nasıl geleceğini geleceğin soracaktık. Dinmezdi ağrı üstüne gitmedikçe, açılmazdı bu koyu sis tutmadıkça kökünden ortak bir ışığı, içinde olacaktık içimizdeki korkunun: Bekledik gelmediniz. Eksikti önemli bir şey, başladığında dönüş, bavulu kapatamadık. Döndük odalara baktık yeniden, aradık taslık ve hayatta: Neydi yitirdiğimiz anlayamadik. Yarım bir duyguydu belki, belki sürüp giden bir gündüşü, kendimizde beslenmiş, ötekinde sönmüş bir ateşti belki de, eşiğine dayanıp göremediğimiz: Bekledik, gelseydiniz. İçbükey Sancısı Yüzüm aslında hangisidir? Daha çok hangi çehreme, çehremde oturmalıyım? Öte yandan, herkes başka bir yüz arayabilir yüzümde, aramıştır, arayacaktır. Kaybolurken bulunuyordur asıl yüz. Böbürlen, ufalan, diz çök, hiç oturma, farketmez. Sen kendi dağınık hikayensin. Bütün harflerimin ortasında böyle dolanıyorum. Bir, yüksekte, ipin üzerindeyim, sanıyorum. Bir, yerde, sürünüyorum. İki doğrunun arasında paramparça, ama sürekli, yol uzuyor.' İçbükey bir dökümün 'içten' dolambacında ve sözün bütün uçlarında dolaşmak isteyenler için reddedilmesi güç bir davet. Düşük Ninni Beli bağlanmış anneler babalar için de bir ninni düşmeli; Abélard'dan Heloise'den sözetmeden yumuşak, umutsuz bir nota bulmalı Doğuma muska kurup karayazı kırmadan çocuğun olması mı ölmesi mi diye sormalı; Ey tohum tanrısı! Temsili bir çocuk için de düş yatağında uykusuz kadınlar mı olmalı ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2008 Sümela (bir kaç önsezi) Trabzon: Yıllardır içime gömdüğüm kaçak sevdaya hem büyütüp hem korkarak yataklık eden nefti düş: Sindiğin taşa bakıyorum da inanılmaz, ürpertici bir duyarlığa açılıyor kurumlu dünyam. Hep yola çıksam, ara konakçılar gibi biriktikçe düşsem kayıttan dilimdeki yılgı ağusunu, sisli bir tren uzadıkça uzasa iki tepe arası piyano çalsa Alfred Brendel, bir bükülüp bir kırılmasam. Birlikte boğulurum içimdeki keşişle, atsam ayağımdaki demiri erinçle: Ben ki karşılarım kendimi indiğim her tekneden, silinir mi durur mu adresin. 1984 Ulak Yıldan yıla geçerken hikayeler topladım evlerde, çıkından çıkına doldum taşırdım hiç bir yere sığmayan ölüm dirim haberlerini, çıkamadığım yokuşları bağışlıyorum giremediğim çıkmazları. Doydum gezdiğim caddelerde kovandan kovana delik deşik götürdüğüm uğultulara. Bir kül ki boşuna: Ben unutsam, kimse hatırlamaz. Belki de yenilenmeli ağaçlar. Boyalar devşirilmeli mevsimin yapraklarından, haşarı erguvandan. Yepyeni fırçalar alınmalı çarşıdan, insan eliyle germeli bezi tahtaya: Herkes kendine görülmemiş bir düş aramalı. Sen, penceremdeki suskun kadın: Hayatımda ol, kal, öl, istiyorum. 1987 Kırkikindiler "Bu sarı, tok tütünü senin için ayırdım; senin için soydum domatesin kabuğunu, senin için dildim, tuzladım". "Senin için perdaha çektim içimdeki hayvanı; gövdemi yaya, burguya aldım senin için. Bu koku, bu kor, bu gemsiz istek senin açlığın için". "Toprak suya doydu bu yıl, ben sana daha doyamadım", diye sürdürüyor kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu umutsuzlukla içimdeki doludizgin kısrağa katıl". 1981 -------------------- Jean Dubuffet İçin Beş Şiir Ferit Edgü'ye... I Sizi gördüm, el işi, düş izi, içim boşluk kaplıymış, onu tamamladım. Bir uçurtma çizin bana Jan, havaya bir rüzgâr rengi katın, elimin ucundan başka bir hayat seçin bana gökyüzünde, sizi gördüm, neymiş eksiğim tam anladım. II Kış bahçenizde oturdum, bir zaman bekledim benden bir zaman geçsin, Yaz salonunuza düştü yolum, bir başka mevsimdi aldırmadan size açıldım, Jan benim için şimdi bir güz patikası açın: Oradan ayaklarım yön seçsin. III Söyleyin Jan, nereden buldunuz yüzümü onca yüz arasından, zamanı ve mekânı aşan bu gize ışık tutun: Sakalım kıvılcım dolmuş, ifademi alevler almış uzağa yazmış, gözlerim birer pusu, alnım kendi harflerinden şimdiden yorgun, bilmiyorum hangi yaylaya sürgün çıkmış tinim: Bilemedim gelmek bilmez anı. IV Bir dağdı aradığım, ayak basılmamış, iki dağın arasında sessiz saklı kalmış, bana burada bir köy kurun lütfen Jan, hourloupe'lara komşu, sizin kapısını açtığınız bir kulübede sürsün hayatım, sizin elinizden bir duman tütsün bacası, yalnız eşimi bağışlayın bana, bir de kedi köpek keçi verin, gerisi size kalmış. V Bur sümesten geğerlen kaskı yaçar tevlâ Jan, pesa veksil mayanor? Farak ançı geğerlen bilga tener, mayarız berbi tıtsın peçer vem: Taranki lemi tervin, balabi bor tüs, kerindirt oka cans pirçe kayanor. Mart 2002 - Varlık -------------------- SALKIM MESELİ "Bir başınaysan, bütün bütüne kendininsin." Leonardo Elmas bir tasarıdır aslında, tek düşleyelim kömürü. Tutku da biter çünkü, an gelir gece de büyür içimizdeki geceden: sim korkumuz balkır derin gözümüzden. Yaşam, atlasa ve ipeğe doladığımız kadırgada sarıp çözdüğümüz Gün makarası kalıba döksek ayrışır sise ve saydama, biri doğrularsa çelişir öteki, sesimizle. Ey kan ve ivme ilişkisi! Düşün ki hem izcidir gölge, gövdedir hem avcı. Bu açılma yeri, dışavurduğumuz bu yaramız, ki bir kapansa... ...de bir tasarıdır aslında - orada takvim çevirir za- manı insan diline, pafta ayırır işte, ayırsa ayırsa sem ateşi ender sudan ve Alaşım: Yalım dilinin şiir diline deydiği kılpayında eriyen has sınır bünyesi! Çoğaltırken bir-leştirir salkım her gözünü; Salkım ki gecel bir tasarıdır aslında Aslından düşleyelim tek taneyi. Slav Hüznü Radyoda, Renaud'nun şarkısına kırık piyano sesleri eşlik ediyor. Gece usulcana deliniyor gökyüzünde, kalın bulutların arasından sızan mavi ışığa karışıyor sokak lambalarının sarısı: Yağmur birikintilerinin içine düzensiz iniyor damlalar, şemsiyesini açmış acelesiz geçiyor kaldırımdan yaşlı bir kadın, belli ki hafif uykusu ilk seslerle yırtılınca günü herkesten önce başlatmak istemiş, karşıda bir ışık yanıyor kör bir pencerede, sonra bir başka ışık, piyanonun tuşları söner sönmez radyoda kısa dalgadan başlıyorum yeniden taramaya, kahve kokusuna karışıyor duman: Boşlukta yetkin bir halka süzülüp uzaklaşırken hemen kırılıyor, o anda takılıyor gözüm: Pencerenin camında lambanın ışığı vuran yüzümden, uzaktan bir sanrı, Feyodr geçiyor - içimde yabancısı olmadığım slav hüznü. Mizan sayı:1 Mayıs 1999 Fanus I Bu güller benim için mi açıldılar, Bu güller sizden bana açıldılar – delindi ufkumun karanlığı, günüm gecemi eritti baştan uca, üstünde bir fırtınaydı bana kanat geren, tenimdeki bulutlar esmer, içimdeki kem taş paramparça : Bu gülün durmadan, elim yüzünüze görülmemiş bir cennet çizsin : beni kendinize Âdem seçin. II Pencereniz sıkısıkıya kapalı, kapınızda Dilini kimsenin sökemeyeceği bir sürgü, Kokunuz damarıma dayanmış kama, süngü Bakışınız bana erişecek olsa, dilinizden kan toplasam, göğsünüzden bahar ve yaz, kasıklarıma sağanak, inin, kasıklarınız loş inim, bir dokunsam : Açılsanız ağır ağır : Hayat ağır, Ölüm uğrayıp doğru zamanı kolluyor hep, ikisinin ortasından çıkın gelin çıkagelin : Beni kendinize bakır tenli at seçin. III Benim bahçem nicedir yekpâre çöldür, Tohum olup düştünüz : Tek tek her kum Tanesi rüzgârı denedi, döndüler havada, rüzgâr onları savurdu, gittim kentlere ektim ruhumu : Kederim tuttu topraklar. Döndüm geldim buraya, sizden bir serap doğmuş – ben gayrı ayrılmam kendimden, güneşim akrepler için gurur, gecelerim yıldız takımadaları, kapanırım üstünüze derin fanus, soğuk sıcak kesilir : kendinize beni büyük Prens seçin. (Kitap-lık 38, Güz 1999) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Attarla Konuşma dîvanım dîvaneliklerle dolu diyordunuz, indim ağır ağır dimdik merdiveninden zamanın, bir ses verin bana, diledim, bir başlangıç sesi verin dedim ve dinledim: Bir tüy düşürün kanadınızdan bu ülkeye, başka ülkelere uçup gitsin ince usul kurduğunuz nakış, dediydiniz, bir tüy ki değdirsin şehirleri birbirilerine, açsın sesleri seslere bağlayan giz kilidini, dağıtsın anlama bürünmüş tüm anlamsızlıkları, sırrınız size kalsın, sizde kalmasın sakın, yaptığınız resimden artık sakının. Kan kokusu, demiştiniz yüzünüz yorgun hem dingin, işte bana verdiğiniz son ses, son anahtar, son korkusuzluk; söyledim ve hiçbir şey elde edemedim, doğru; sustum ve kazandıklarımı ayrı bir güneşe, ayrı bir geceye sakladım; doğru: Benden kopan tüyün savrulduğu ağır ağır çıktığım dimdik merdivenden aşağı doğru. Yıkılacak bütün şehirler, silinecek harflerim, parçalanacak taş tabletlere kazılmış yüzüm, simsiyah kalacak dîvane dîvanımın kâğıtları: Kavruk, okunaksız, boşlukta şimdiden külliyen külüm. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 12, 2009 LUT'UN KADINI I Torbamı açıyorum: Birkaç zar, Bir kese altın ruhu, herkesten kaçırdığım Uzun, gamlı bir düş, kendi dilimden Unutulmuş sözcükler, unutulmaz sesler, Aykırı bir vezin. Yorgunum dostum: Dibinden geliyorum tarihi ve kürenin, Sulardan ve gece çöllerinden geçtim Kaz kez: Yolumu yitirmedim hiç: Kentimden ayrıldığımdan beri O'nu Hiç bulamadım. Aç değilim ama; İstekli, çoşkulu değilim: Beklediğim An gelmedi, daha doğmadı sanki Sevmeye doyamadığım. Geldim geçiyorum İşte: Vardım, varacağım. II "O'nun arkasından geriye baktı ve bir tuz direği oldu" diye yazmışlar, ben görmedim. O'nun arkasından iki gözüme elimle Mil çektim, O'nun görmediklerini Ben görmedim. İki elimi kestim sonra, İlk durduğumda, binlerce dönüm toprağı aşıp: Ne saban tuttum o gün bu gün, Ne kalem: Başkasının eli nedir, değmedim. Vardım, olacak mıyım: Kocadım, doldum artık. Gök tunç yer demirse Bana okuduğu gibi: Bir yaz yağmuru Kadar kalan vaktim, tek bir bakış için hayatını veren kadınıma yaklaşıyorum. YAZILAR VE TUĞRALAR \ Enis BATUR Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.