Deaths_Expulsion Oluşturma zamanı: Aralık 23, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 23, 2007 Kendimizi aldatmayalım. Hiperborlularız biz,— pekâlâ biliriz ne denli kopuk yaşadığımızı. «Ne karadan ne de denizden bulabilirsin Hiperborlulara giden yolu» : bunu daha Pindaros bilip söylemişti bizim için. Kuzeyin ötesinde, buzun, ölümün ötesinde —bizim yaşamımız, bizim mutluluğumuz... Mutluluğu keşfettik biz, yolu biliyoruz artık, binlerce yılın labirentinden çıkışı bulduk. Başka kim bulabilirdi ki bu çıkışı? —Modern insan mı? —«Ne ettiğimi bilmiyorum; ne ettiğim bilmeyen herşeyim ben» diye iç geçirir modern insan... Bu modernlikti bizi hasta eden, —tembel barışlar, korkak tavizler, modern Evet ve Hayır'ın bütün erdemli kirliliğiydi. Herşeyi «kavradığından» dolayı herşeyi «bağışlayan» bu hoşgörü, bu manda - yüreklilik, bizim için scirocco'dur. Çağdaş erdemler ile öteki güney yelleri arasında yaşamaktansa, buzlar içinde yaşamak yeğdir!... Yeterince yürekliydik, ne kendimizi ne de başkalarını esirgedik: ama, uzun süre, yürekliliğimizi nereye yönelteceğimizi bilemedik. Karamsarlaştık, durgunlaştık; bize yazgıcı dediler. Bizim yazgımız —doluluktu, gerilimdi, güçlerin birikimiydi. Şimşeğe, eyleme açtık, zayıfların mutluluğundan, «boyuneğiş»ten uzaktık... Göğümüzde sağanak vardı; doğa, bizim doğamız, bulutlanıyor, kararıyordu — çünkü hiç yolumuz yoktu. Mutluluğumuzun formülü : Bir Evet, bir Hayır, düz bir çizgi, bir hedef ... İyi nedir? —İnsanda güç duygusunu, güç istemini, gücün kendisini yükselten herşey. Kötü nedir? —Zayıflıktan doğan herşey. Mutluluk nedir? —Gücün büyüdüğü duygusu —bir engelin aşıldığı duygusu. Doygunluk değil, daha çok güç; genel olarak barış değil, savaş; erdem değil, yetenek (Rönesans tarzı erdem, virtü, moralinsiz erdem). Zayıflar, nasibi kıtlar yıkılıp gitmelidir: bizim insan sevgimizin baş ilkesi. Ve onlara yıkılıp gitsinler diye de yardım edilmelidir. Herhangi bir günahtan daha zararlı olan nedir? —Nasibi kıtlara, zayıflara duyulan acımadan doğan eylem — Hristiyanlık Hristiyanlığı cicileyip bicileyip, allayıp pullamamalı: Hristiyanlık bu yüksek tip insana karşı ölümüne bir savaş vermiştir, bu tipin bütün temel içgüdülerini yasaklamış, bastırmış, bu içgüdülerden, kötüyü, kötünün ta kendisini imbiklemiş, süzüp çıkarmıştır, —üzerine suç atılan tipik insan olarak güçlü insan, «lanetli insan». Hristiyanlık bütün zayıfların, düşkünlerin, nasibi kıtların yanını tutmuş, güçlü yaşamın ayakta duruş koşullarının çelişiğinden bir ideal çıkarmıştır; tinselliğin en üst değerlerinin günahkârlık, sapıklık, ayartılma olarak duyulmalarını öğreterek, tinsel bakımdan güçlü doğalıların bile akıllarını yozlaştırmıştır. En sefil örnek —Pascal'ın yozlaşması, aklının kalıtsal ilk günahça yozlaştırıldığma inanan Pascal'ın; oysa Hristiyanlığından başka birşey değildi aklını yozlaştıran!— Hristiyanlığa, acımanın dini denir. —Acıma, yaşam duygusunun erkesini artıran gerilim verici duyguların karşıtı bir duygudur: çöküntü verici bir etkisi vardır. Kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir. Acıma yoluyla, zaten acı çekmenin kendisinin yaşama getirdiği güç eksilmesi, yoğunlaşır, çeşitlenir. Acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir; bazı durumlarda, acımayla, neden birimleri ile çarpık bir orantı oluşturan bir toplam yaşam eksilmesine, yaşam erkesi eksilmesine ulaşılabilir (— Felsefenin Tanrıbilimci kanıyla kirlendiğini söylediğimde, Almanlar tarafından hemen anlaşılır demek İstediğim. Protestan papaz, Alman felsefesinin büyükbabasıdır; protestanlığın kendisi de onun peccatum originale'si. Protestanlığın tanımı: Hristiyanlığın — ve aklın bir yanına inen inme... «Tubingen Darüşşafakası» sözünü söylemek yeter, Alman felsefesinin temelde ne olduğunu kavramak için — dolambaçlı bir tanrıbilim... Şvab'lar Almanya'nın en iyi yalancılarıdır, masumca yalan söylerler... Kant'ın ortaya çıkışının, dörtte üçü papazların, hocaların oğullarından oluşan Alman öğrenim dünyasında estirdiği şenlik havası nereden geliyor? Kant'la daha iyiye doğru bir gidişin başladığı yollu, bugün bile yankılanan Alman kanısı nereden? Alman öğrenimcilerinin tanrıbilimci içgüdüsü, bu noktada neyin yeniden olanaklı kılındığını sezinledi... Eski ideale varan bir gizli yol açılmıştı, «Hakiki Dünya» kavramı, ahlakın dünyanın özü olduğu kavramı (—yanlışlar içinde bu en berbat iki yanlış!), şimdi, sinsi-kurnaz bir skepsis sayesinde, yeniden, kanıtlanabilir kılınmış olmasa da, artık çürütülemez kılınmıştı... Akıl, aklın hakkı, ulaşamıyordu oraya... Gerçeklik «görünüştelik» haline sokulmuş; baştan aşağı yalandan bir dünya, varlıkların dünyası, gerçeklik haline sokulmuştu... Kant'ın başarısı, salt bir tanrıbilimci başarısıdır: Kant, Luther gibi, Leibniz gibi, kendi başına ayakta duramayan Alman dürüstlüğünün yeni bir payandasıydı — — Nerede güç istemi herhangi bir biçimde alçalıyorsa, her seferinde aynı zamanda fizyolojik bir gerileme, bir décadence vardır orada. Décadence'in tanrısı, en erkekçe erdemleri ve güdüleri budandığından, artık, zorunlukla, fizyolojik olarak gerilemişlerin, zayıfların tanrısı haline gelir. Hristiyan tanrı kavramı —hasta tanrısı olarak tanrı, örümcek olarak tanrı, tin olarak tanrı— yeryüzünde ulaşılmış en yoz tanrı kavramlarından biridir; belki de tanrı tipinin batış sürecindeki en düşük seviye işaretini temsil eder. Tanrının, yaşamın aydınlanması ve bengi Evet'i olmak yerine; yaşamı çelecek kadar yozlaşması! Tanrıda yaşamın, doğanın, yaşama isteminin düşman ilan edilmesi! Tanrının, «dünyevi»liğin her türlü yalanlanması için, her türlü «öte dünya»lık yalanı için, formül haline gelmesi! Tanrıda hiç'in tanrısallaştırılması, hiçlik isteminin tanrısallaştırılması!... Hristiyanlık bizi antik kültürün mirasından etti, daha sonra da, bir kez daha, Müslüman kültürün mirasından etti. İspanya'nın harika Mağribi kültür dünyası, bizim için, temelde, Roma ve Yunanistan'dan daha akraba, bizim duyum ve beğenimize daha yakın olan bu dünya, ayaklar altında ezildi (—bunların ne tür ayaklar olduğunu söylemeyeceğim—), niye? Çünkü soylu, erkekçe içgüdülerden kaynaklanıyordu, çünkü yaşama Evet diyordu; hem de Magrib yaşamının nadide ve rafine hoşluklarıyla!... Sonradan Haçlılar, önünde toza toprağa yatmaları onlara daha yaraşacak birşeyle savaştılar —bir kültürle, ki, daha bizim ondokuzuncu yüzyılımız bile onun karşısında pek fukara, pek «geç» kalsa gerek. —Tabiî, istedikleri, talandı : Doğu, zengindi... Yansız olalım en azından! Haçlı Seferleri —yüksek bir korsanlık, başka birşey değil! —Alman asilzadeliği, temelde Viking'ce olan bu asilzadelik, burada tam ortamını buldu: Kilise gayet iyi biliyordu Alman asilzadeliğinin ne işe yaradığını... Alman asilzadeleri, Kilise'nin «İsviçreli» bekçileri, Kilise'nin bütün kötü içgüdülerinin hizmetinde hep, —ama işin parası iyi...Kilise'nin yeryüzündeki bütün soyluluklara karşı ölümüne savaşını tam da Alman kılıçlarının, Alman kanı ve cesaretinin yardımıyla yürütmüş olması! Bu noktada bir sürü nahoş soru çıkıyor ortaya. Alman asilzadeliği yüksek kültürün tarihinde hemen hiçbir varlık göstermez: nedeni sezinleniyor... Hristiyanlık, alkol —yozlaşmanın iki büyük aracı... Kendi başına alındığında, Müslümanlık ile Hristiyanlık arasında bir seçim yapmak söz konusu bile değil, tıpkı bir Arap ile bir Yahudi arasındaki seçim gibi. Karar kendiliğinden verilir: burada seçmek, kimsenin elinde değildir. Kişi ya bir şandalsı'dır, ya da değildir... «Roma'yla bıçak bıçağa savaş! Müslümanlıkla barış, dostluk» : bu duyguyu duydu, öyle de yaptı, o büyük özgür tinli, Alman Kaiser'leri arasındaki o deha, İkinci Friedrich. Ne yani? bir Alman ilkin deha, ilkin özgür tinli mi olmak zorunda, dürüst duygular duyabilmek için? —Bir Alman'ın nasıl olup da Hristiyanc'a duygular duyabileceğini ise hiç kavrayamıyorum... Hristiyanlığın varolan en pis türü, en onmaz, en başedilemez türü, Protestanlık da onların vicdanına yazılı... Hristiyanlık işi bitirilemez birşey haline gelirse, bunun suçlusu da Almanlar olacak... Bununla sonuca varıyor, yargımı bildiriyorum. Mahkum ediyorum Hristiyanlığı; ona, şimdiye dek herhangi bir savcının ağzından çıkan en korkunç suçu yöneltiyorum. O benim için düşünülebilir yozlukların en yükseğidir, olanaklı en son yozluğun istemi olmuştur. Hristiyan Kilisesi yozluğunu bulaştırmadık hiçbir şey bırakmamıştır, her değeri bir değersizlik, her hakikati bir yalan, her dürüstlüğü bir ruh alçaklığı haline sokmuştur. Bir de tutup bana onun «insancıl» katkılarından söz açıyorlar! Herhangi bir zorluk, felaket durumunu ortadan kaldırmak, onun en derin çıkarına aykırıdır, —o, felaketlerle yaşar, kendini bengileştirmek için zorluklar yaratmıştır... Günah kurdu örneğin: bu felaketle katkıda bulundu Kilise insanlığa! —«Ruhların Tanrı önünde eşitliği», bu kalpazanlık, bütün aşağı duyumluların rancune'ları için bu perde, bu patlayıcı kavram, sonunda devrim, modern fikir ve bütün toplum düzeninin batış ilkesi haline gelen bu kavram— Hristiyan dinamitidir... Hristiyanlığın «insancıl» katkıları! Humanitas'dan bir çelişki, bir kendini aşağılama sanatı, ne pahasına olursa olsun yalan söyleme istemi, bütün iyi ve dürüst içgüdülere karşı bir isteksizlik, bir horgörü çıkarmak! Bunlar, bence Hristiyanlığın katkıları! —Kilise'nin biricik etkinliği olarak asalaklık; uçuk benizlilik, «kutsanmışlık» idealiyle, her kanı, her sevgiyi, her yaşam umudunu emip yutmak; her gerçekliği değilleme istemi olarak, öte dünya; şimdiye dek kurulmuş en yeraltı komplo'nun nişanesi olarak, haç — sağlıklılığa karşı, güzelliğe, nasipliliğe, yürekliliğe, tine, ruh iyiliğine karşı, yaşamın kendisine karşı... Hristiyanlığı mahkum eden bu sonsuz iddianameyi bütün duvarlara yazacağım, duvarı olan heryere,— körleri de görür kılacak harflerim vardır benim... Hristiyanlık, diyorum, tek büyük lanet, tek büyük içsel yozluk, hiçbir aracın yeterince zehirli, gizli, yeraltı, küçük gelmediği tek büyük intikam içgüdüsüdür, —diyorum, tek silinmez utanç lekesi insanlığın... Ve zamanlar da bu dies nefastus'a göre, bu kötü yazgının başlangıcına göre hesaplanıyor, — Hristiyanlığın ilk gününe göre! —Son gününe göre olsa, daha iyi olmaz mı? —Bugüne göre.? —Değerlerin yeniden değerlendirilmesi!... kitaptan bikaç alıntı ben kitabı okudum başlarda biraz zorluyor anlamda ama okudukça daha anlaşılır ve çok zevkli bir hale geliyor tavsiye ederim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2007 okumadığım bir kaç kitabından biri buydu. elimdeki kitaplar çıksın gidip alıp okuycam. Yeni baskısının çevirisi güzel diyolar zaten... paylaşımın için sağol sağol sağol:p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 24, 2007 teşekkürler güzel paylaşım.yazıyı bilgisayarıma alayım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.