Jump to content

Oyun Nedir; Oyunun Tanımı...


birunsatan

Önerilen Mesajlar

Oyun Nedir...

 

1933’de, Leyde Üniversitesi rektörü J. Huizinga, göreve başlarken verdiği söyleve tema olarak, Kültürümüzde oyunun ve ciddi olanın sınırları’nı seçti. Bu konuyu sonra yeniden ele aldı ve başlıca tezlerini, 1938’de yayımlanan orijinal ve güçlü bir çalışmada, Homo Ludens’te geliştirdi. Önermelerinin bir çoğu bakımından yadsınabilir nitelikteki bu eser, araştırma ve düşünümleme için alabildiğine verimli yollar açmaktan da geri durmamıştır. Her türlü şıkta, oyunun temel vasıflarından bir çoğunu yetkinlikle çözümlemiş ve bizatihi uygarlığın gelişmesi içinde üstlendiği rolün önemini kanıtlamış olmanın kalıcı onuru, J. Huizinga’nındır. 0 bir yandan, oyunun temel niteliğinin tastamam bir tanımını vermeyi düşünüyordu; öte yandan da, felsefeden sanatlara, yargısal kurumlardan şiire ve efendice savaşın (guerre courtoise) belli görünümlerine kadar, her kültürde rastlanan temel dışavurumlarda, oyunun bu dışavurumlardan ayrıl mayan ya da bunları canlandıran payını açığa çıkarmaya uğraşıyordu. Huizinga bu kanıtlamadan yüzünün akıyla çıkar, ama, her ne kadar, ondan önce kimsenin mevcudiyetini ya da etkisini göremedikleri yerde oyunu keşfederse de, bile isteye, san ki kendiliğinden belliymiş gibi, sanki hepsi de aynı gereksinmelere cevap verirler ve hiçbir fark taşımaksızın aynı psikolojik tavrı yansıtırlarmış gibi, bizatihi oyunların betimlenme sine ve sınıflandırılmasına boş verir. Eseri, oyunlar üzerine bir inceleme değil, ama kül tür alanında zihnin oyuncu yönünün verimliliği, daha doğru bir deyişle belli bir tür oyunu, kurallaştırılmış yarışma oyunlarını yöne ten zihnin verimliliği üzerine bir araştırmadır. Huizinga’nın çözümlemelerinin alanını çevrimlemek için yararlandığı başlangıç formülleri, esasen her noktasında dikkat çekici olan bir soruşturmanın taşıdığı tuhaf boşlukları kavramamıza yardımcı olmaktadır. Huizinga oyunu şöyle tanımlamaktadır:

 

 

Form açısından, demek oluyor ki oyunu, özetle, uyduru olarak hissedilmiş ve gündelik hayatın dışında konumlanmış, bununla birlikte oyuncuyu bütünüyle kendinde yoğunlaştıracak yetide, Özgür bir edim olarak tanımlamak mümkündür; her türlü maddesel çıkardan ve her türlü yararlılıktan kurtulmuş bir edim; özellikle çevrimlenmiş bir zamanda ve bir mekan içinde yerine getirilen, belirlenmiş kurallar uyarınca düzen içinde cereyan eden ve insan ilişkilerinde kendilerini bile isteye gizemlerle çevreleyerek ya da kılık değiştirerek alışılmış dünya karşısındaki tuhaflıklarını vurgulayan gruplar yaratan bir edim. Bütün sözcükleri değer taşıdığı ve anlamla dolu olduğu halde, böylesi bir tanım hem fazlasıyla geniş, hem de fazlasıyla dardır. Oyun ile giz ya da gizem arasında varolan yakınlığı kavramış olmak övülesi ve verimli olmakla beraber, bu ortaklık, yine de her zaman için seyirlik, değilse göstermelik olan oyunla ilgili bir tanıma gire bilemezdi. Şüphesiz, giz, gizem, nihayet kılık değiştiren kişi, bir oyun faaliyetine katılmaktadırlar, ancak bu faaliyetin ister istemez gizin ve gizemin zararına olarak işlediğini de hemen eklemek uygun olur. Oyun faaliyeti gizi, gizemi açığa çıkarır, yayımlar ve, bir tür, harcar onları. Tek keli meyle, oyun faaliyeti, gizi bizatihi doğasın dan saptırma eğilimindedir. Bunun tersine, giz, maske, kostüm kutsayıcı bir işlev taşıdıklarında, ortada oyun değil, ama kurum bulunduğundan emin olabiliriz. Doğası gereği gizem ya da uyduru olan her şey, oyuna yakın dır: yine de uydurunun ve vakit geçirmenin payını öne çıkmak gerekir, yani gizem yüceltilmeyecek ve uyduru da dönüşüm ve edinimin başlangıcı ya da işareti olmayacaktır. İkinci olarak, Huizinga’nın tanımında oyunu her türlü maddesel çıkardan arınmış bir edim olarak gösteren bölüm, bahisleri ve şans oyunlarını, yani, örneğin, kumarhaneleri, gazinoları, yarış alanlarını, lotaryaları düpedüz dışarıda bırakmaktadır; oysa bunlar, iyi ya da kötü, çeşitli ulusların ekonomilerinde ve gündelik hayatlarında, şüphesiz sonsuz sayıda değişkenlik göstererek, ama şans ve kar ilişki sindeki şaşmazlığı da o ölçüde etkileyici boyutlar taşıyarak, özellikle önemli bir yer işgal etmektedir. Aynı zamanda parayla oynanan oyunlar olan şans oyunlarına, Huizinga’nın eserinde hiç yer verilmemiştir. Böylesi bir tavır alışın ise birtakım sonuçları olacaktır.Ancak bu da açıklanamaz değildir. Şüphe yok ki şans oyunlarının kültürel verimliliğini saptamak, yarışma oyunlarınınkini saptamaktan çok daha zordur. Bununla birlikte, şans oyunlarının etkisi, bu etki bir şanssızlık gibi değerlendirilse bile, ötekilerden hiç de daha az olmamıştır. Kaldı ki, bu oyunları dikkate almamak oyuna, ekonomik bağlamda hiçbir ilgiye yol açmadığını öne süren ya da bunu demeye getiren bir tanım vermeye götürür. İmdi, şunları ayırmak gerekmektedir: Kimi somut durumlarda, oyun, tam tersine, aşırı derecede kazanç getirici ya da iflas ettiricidir ve böyle olmak üzere tasarlanmıştır. Yine de, kumar biçimindeyken bile, oyunun bu vasfı, baştan sona üretkenliğin dışında bulunduğu olgusuyla birlikte ortaya çıkmaktadır. En iyi durumda, kazananların kazançlarının toplamı, ancak öteki oyuncuların kayıplarının toplamına eşit olacaktır. Hemen her zaman ise, kazanç toplamı; genel giderler, vergiler, ya da kumarhane sahibinin, yani oyun oynamayan tek kişinin ya da büyük sayılar yasası uyarınca oyunu rastlantıya karşı korunmuş olan kişinin, oyundan zevk alamayacak tek kişinin sağladığı karlar yüzünden, kayıpların toplamından daha düşüktür. Ortada mülkiyetin yer değiştirmesi vardır, ama değer üretimi yoktur. Dahası, bu yer değiştirme sadece oyuncuları etkilemektedir ve bu da yalnızca, her elde yenilenen özgür bir kararla, böylesi bir yer değiştirmenin olasılığını kabul ettikleri ölçüde olur. Gerçekten de hiçbir zenginliğin, hiçbir yapıtın yaratılmasına yol açmayışı, oyunun belirgin bir vasfıdır. Bu yönüyle, oyun çalışma ve sanat ediminden ayrılır. 0 elin sonun da, herhangi yeni bir şey, ne yeni ürünler, ne imal edilmiş nesneler, ne başyapıtlar, ne de artmış bir sermaye, ortaya konmaksızın, her şey aynı noktadan yola çıkabilir, yola çıkmak zorundadır. Oyun en arı şekliyle harcamanın fırsatıdır: zamanı, enerjiyi, yaratıcılığı, mahareti ve çoğunlukla da, oyun gereçlerinin satın alınması ya da muhtemelen oyun mekanının kiralanması için gereken parayı harcamanın fırsatı... Boksörler, bisikletçiler, jokeyler veya sahne sanatçıları gibi hayatlarını ringde, pistlerde, hipodromda ya da sahnede kazanan ve alacakları primi, maaşı ya da ücreti düşünmek zorunda olan profesyonellere gelince, onların bu bağlamda oyuncu değil ama meslek adamı oldukları açıktır. Onlar oynadıklarında, daha başka türden bir oyun oynamaktadırlar.

 

 

Öte yandan oyunu, ancak özgür ve isteyerek yerine getirilen, neşe ve eğlence kaynağı bir faaliyet olarak tanımlamak gerektiğinden de şüphe yoktur. Katılmak zorunda kalınmayacak bir oyun, bir çırpıda oyun olmaktan çıkacaktır: bir yükümlülük, kurtulmak için sabır sızlanılan bir angarya haline gelecektir. Zorunlu kılındıkta ya da sadece tavsiye bile edil dikte, oyun başlıca vasıflarından birini kaybedecektir. Bu da, oyuncunun oyuna kendiliğin den, tümüyle kendi arzusuyla ve zevki için katılması, ve her kesinde oyun oynayacak yerde bir kenara çekilmeyi, sessiz kalmayı, kendini dinlemeyi, boş gezer yalnızlığı ya da verimli bir faaliyeti yeğleme konusunda tam bir yetkiyle davranabilmesidir. Valery’nin oyun için önerdiği tanım da buradan geliyor: İşte burada “can sıkıntısı canlılığın bağlamış olduğu şeyi bağlarından kurtarabilir

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...