Jump to content

Benden Sonra Tufan Olmasın : Muhsin Ertuğrul..


birunsatan

Önerilen Mesajlar

BEYNİNDEN ŞU PARA HIRSINI, ZENGİNLİK DELİLİĞİNİ, ŞÖHRET APTALLIĞINI, KENDİNİ BEĞENME BUDALALIĞINI ÇIKAR. ONDAN SONRA SENİ TANIYALIM, KAÇ DİRHEM GELİYORSUN? Muhsin Ertuğrul

 

1892

5 Mart 1892 (23 Şubat 1308) Pazartesi aksamı İstanbul'da doğdu Babası Hüsnü Bey (1848-1902)Babıali"de Hariciye Nezareti (Dış işleri bakanlığı veznedarıydı Ertuğrul ikisi üvey olan sekiz kardeşin en küçüğüydü Gedikpaşada ki Tefeyyüz Mektebinde Darul edebte soğukçeşme ve toptaşı rüştiyelerinde Mercan idadisi"nde okudu Babasının tiyatroya olan ilgisinin de etkisiyle küçük yaslarda tiyatro gösterilerini izledi daha okul sıralarındayken arkadaşlarıyla tiyatro oyunları oynamaya başladı

 

TİYATRO UĞRUNA EVDEN NASIL KOPTUM?

Ortanca ablam Saadet'in kocası, eniştem Rıfat Bey, Osman Paşa'nın torunu olmakla övünen, asalet yanlışı yaratılışı bulunan bir kişiydi. Üsküdar'da Valide Camisi yanında, o soyluluktan arda kalmış bir Osmanpaşa Sokağı vardı.Yıkılan konağın yerine, üçer dörder odalı küçük evler yapılmıştı. Kendisi de o evlerin birinde kiracıydı. İşi önemliydi. Kartının üzerinde "Sadaret Evrak Odası Hulefasından" diye yazardı. Bugünkü deyişle, Başbakanlık Bürosu'nda çalışırdı. Görevi nedeniyle her gün gelen yazışmalar dolayısıyla zamanın sadrazamıyla doğrudan doğruya ilişki içindeydi.Sadrazam Kamil Paşa'yı, Sait Paşa'yı, Tevfik (Okday) Paşa'yı ve daha sonrakileri de tanımıştı.

 

Görevi dolayısıyla yüksek düzeydeki kişilerle günlük ilişkileri, onun asalet yaşantısını ruhunda sürdürüyordu. kendisi ne kadar sıradan bir memur olsa da, ülke sorunlarıyla uğraşan bir ortamda çalışıyordu. Yaratılıştan terbiyeli ve dürüst oluşu, yüksek düzeydeki bakanlar, müsteşarlarla birlikte bulunuşu, içindeki aksoyluluk tutkusunu arttırıyordu.Ailemize damat olarak girdiği günden biride bize, özellikle biz küçüklere, babamın ölümünden sonra adeta bir ikinci babalık şefkatini sürdürüyordu.

 

" ERTUĞRUL MUHSİN SEN MİSİN?"

Sahneye çıktığım güne kadar boş zamanlarımı futbol oynayarak değerlendirmiştim. O sırada, Toptaşı futbol takımının da başkanı olmuştum. Haydarpaşa Çayırı o zaman en geniş, en düzgün sahasıydı. Biz orda oynardık.

 

Tiyatroya bir meslek olarak başladıktan sonra, seyircilere verilen el ilanlarında adimi, tanınmak için, başına "Ertuğrul" diye ekleyerek yazdırmıştım.Eskiden bu ilanlar, çeşitli semtlerde evlere de dağıtılırdı. Evdekiler bir zamanlar futbol oynamaktan dönüşümle, sahnede role çıktıktan sonraki dönüşüm arasındaki ayrılığı giderek sezmişlerdi. Böyle bir cuma akşamı yine matineden eve döndüğüm zaman, hem ablamın, hem eniştemin suratlarını allak bullak olmuş buldum.Evde, fırtınadan önceki suskunluk havası vardı. Akşam yemeği sessizce yendi. Sofradan kalkıp odadaki günlük yerimize oturduk. Çok geçmeden eniştem, elindeki ilanını göstererek,

 

-"Buradaki Ertuğrul Muhsin senmisin?"diye sordu.

- "Evet", dedim.

- "Gelip geçici bir hevesmi?"

-" Hayır, ömür boyu bu meslekte kalmak istiyorum.Çünkü tiyatroyu çok seviyorum."

-"Evet ama, ne bizim ailemizde, ne de rahmetli babanızın ailesinde "oyuncu" yok.Onun için ya bu "düşüncenizden vazgeçersiniz ya da ailenizden!"

-"Eğer bu keskin bir ültümatomsa şu halde ailemden vazgeçiyorum" sözleri ile ayağa kalktım ve "Allahaısmarladık" diyerek evden çıktık.

 

GECE YARISI YAPAYALNIZ BİR GENÇ

Gece bu saatten sonra, Üsküdar'dan vapur yok. Anadolu yakasındaki akrabalara gece karanlığında misafirliğe gidemem. Karşıya geçmem gerek. Hele bir iskeleye doğru yürüyeyim.

 

O çağlarda geceleyin Anadolu yöresiyle karşı yaka arasında, iki ucu sivri, hafif kayıklar çalışırdı. Nöbetçi kayığa atladım ve karşı yakaya geçtim.

 

Beşiktaş'tan Karaköy'e, Köprü'yü geçerek Çemberlitaş'a doğru yürüyorum. Gidecek bir yerim yok. Bir yere gitmeyi de düşünmüyorum. Kafamda, "Bundan sonra ne olacak", onun planlamasını kuruyorum ve boyuna hedefsiz yürüyorum. Gün ağardı. Sultanahmet'teyim. Bir Belediye Bahçesi vardı. Onun çevresinde oturacak sıralar bulunurdu. Onlardan birine iliştim. Karşımda Alman Çeşmesi var. Hani açıldığı gün bizi bütün okul çocuklarıyla birlikte karşısına dizmişlerdi, biz de ne olup bittiğini anlamadan "Padişahım çok yaşa" diye bir kaç kez bağırmıştık. Hani, okulun sakallı mubaşiri, bir müzik öğretmeni edasıyla bize bir kaç okul şarkisi öğretmişti. Biz de o gün aralıklarla onu tekrarlamıştık.

 

O günü düşündüm. Sonra, Muvakkithane'nin karşısındaki büyük konağa gözüm dikildi. Yukarı kattaki odada küçük ablam Servet veremden ölmüştü. O gün ben, yandaki şu odanın buğulanmış camına parmaklarımla ablamı ne kadar sevdiğimi yazmıştım.

 

Aşağı köşedeki Kazasker Süleyman Sirri Efendi'nin odasında onu nasıl karyolada yatarken ilk kez yatarken gördüğümü anımsadım. Oğullarının koskoca delikanlı oldukları halde evin kâhyası "Aputte" diye çocukken taktıkları adla hala nasıl hitap ettiklerini hatırladım. Sonra fırından yeni çıkmış taze bir simit aldım, onu yiye yiye ilkokulun olan Tefeyyüz'ün bulunduğu Gedikpaşa yokuşuna doğru yöneldim, tekrar okulun yolunu tuttum.

 

Bundan sonra artık bir tiyatro tutkunu olarak tek başıma yaşayacaktım.

 

1910

30 Temmuz"da Erenköy'de Burhanettin Kumpayasında Conan Doyle romanında P. Decourcellein sahneye uyarladığı Sher- lock Holmes oyununda daha önce arkadaşı Selahattin'in oynadığı Bob rolüyle sahneye ilk adımını attı Reşat Rıdvan ve Burhanettin (Tepsi)beylerin Sahnei Milliye-i Osmaniye adı altında Beyoğlundaki Odeon Tiyatrosunda oynadıkları şu yapıtlarla rol aldı

 

Pierre Berton Napolyon Bonapart (Barral) rolünde Lorya Bey Dreyfus (Subay rolünde)Shakespeare Othello (Roderigo rolünde Chueca-Valverde, La Grande Via (Compererolünde Namık Kemal Gülnihal (Zeynel rolünde Hüseyin Rahmi Mürebbiye (Küçük Bey rolünde Özel bir topluluğun yine Odeon tiyatrosunda sahnelediği Shakespearenin Hamletinde de Laertesi oynadı

 

1911

Döneminin ünlü oyuncusu Vahram Papazyaının ve İstanbul'a gelen Fransız tiyatro toğluluklarının etkisiyle görgüsünü geliştirmek amacıyla Paris'e gitti. (bazı kaynaklar ise karıştığı bir siyasi olay nedeniyle sınırdışı edilince Fransa;ya gitti. Paris konservatuvarına tüm uğraşmalarına karşın giremedi, ancak oradaki tiyatrolar ve sinema stüdyolarında gözlemler yaptı.)Paris'e geldiği ilk Aksam Comedie-Française-de büyük Fransız oyuncusu Mounet-Sully"nin hiçbir oyununu kaçırmadı. Her gece tiyatro dönüşü, izlediği oyundaki rolleri ve oyuncuların makyajlarını, Quartier-Latin'de kaldığı küçük bir otelin çatı katındaki odasında baştan yaratmaya çalıştı.

 

PARİS GÜNLERİNİN DERSLERİ...

Paris'e yaptığı bu ilk gezi, zor koşullar içinde yaşayan genç Muhsin Ertuğrul için olağanüstü güç olmuştu. Üstünde çok az para bulunan sanatçı, o nedenle çoğu günlerini aç olarak geçirmişti. Öyle ki, Ertuğrul Paris'teyken "iki kez intahar etmeyi" düşünmüştü. Muhsin Ertuğrul bu konuda şunları ekler:

 

-"Paris'e ilk gidişimde parasızdım, kuru ekmek yiyerek yaşıyordum. Kestane yemek bir ziyafet oluyordu benim için. Ama dönemezdim; yapmak istediğimi yapmalıydım; tiyatro görmeliydim, tiyatro öğrenmeliydim. O sıralarda ümitsizliğe kapıldığım oldu. Birkaç defa Seine Nehri kıyısına gittim; intihar etmek için. iyi ki etmemişim..."

Muhsin Ertuğrul, sonraki yıllarda yapıtlarını tanıyacağı Sovyet yazarı Leonid Andreyev'i neden o kadar sevdiğini açıklarken de, intihar sorunu üstüne bir açıklamada daha bulunur:

-"Andreyev aç kalmış, intihar etmeye karar vermiş. Odasına gelmiş; bakmış bir pantalonu daha var. 'Satılabilecek bir pantolonu olan intihar eder mi? demiş, vazgeçmiş..."

 

YARIN KIYAMETİN KOPACAĞI KESİNLİKLE BİLSEM BİLE BU GÜN BİR ELMA AĞACI DİKERİM.

Muhsin Ertuğrul

İlk kez bir tiyatro oyunu yazmayı da aynı 1911 yılında denediğini belirten Muhsin Ertuğrul, bu konuda şunları söyler:

-"İntihar adında bir piyese başladım 1911'de. Hikaye de yazdım. Ertesi gün okuyunca tahammül edemedim yazdıklarıma. Çok bayağı şeylerdi."

 

HER ŞEYI TIYATRO OLAN BIR AVUÇ GENÇ

Paris dönüşümde, acemiliğin verdiği cesaretle birkaç arkadaş birleşip bir özel topluluk kurmaya kalktık ve adını da Ertuğrul Muhsin ve arkadaşları koyduk.

 

Topluluğunun başını, Mınakyan Efendi'nin Osmanlı Dram Kumpanyası'nda suflörlükle tiyatro yaşamına başlayan Cemal Bey çekiyordu.Ayda Hanım'la evli olan Cemal,yönetim işlerinden anlıyordu.Üstelik,oyuncu olmadığı için organizasyonla uğraşacak zamanı da vardı. Toplulukta Behzat'la Galip ve Sara Mannik'le Ayda Hanım'dan başka genç gönüllüler de çalışıyorlardı.

 

Piyes seçme işine Müfit Ratip'e bıraktım.Onun seçiş zevkine güveniyordum.Üstelik, oyunu Türkçe'ye çevireceğini ve bundan hiçbir maddesel çıkar beklemediğini de biliyordum. Gerçekten, bir birkaç oyun üstünde tartıştıktan sonra, Henri Bernstin'in La Griffe (Pençe)adli oyununu uygun bulduk.

 

Yaşlı oyuncusu Bulunmayan Topluluk ...

Kadro bakımından da topluluğumuzdaki oyuncu sayısı yeterliydi.Ancak, hepimiz çok genç olduğumuzdan başrol için gerekli yaşlı aktör aramızda yoktu.Tiyatroda oldum olası karakter rollerine heves duyduğumdan, bu yaşlı role yine adaylığımı koydum .Siyasal bir partinin başkanı , aynı zamanda parti organı gazetenin baş yazarlığını yapan, piyesin sonuna doğru başkanlığa da yükselecek olan Achille Cortelon rolünü üslendim.Oyunun konusu, yaşlı bir politikacının , genç ve görmemiş bir kızla evlenerek lüks bir yaşam sürdürmek için çıkar çevrelerine kayması ve sonunda genç karısının partideki rakibini sevmesi , bir gensoru önergesi ne yüzden yaşlı başkanın aklını yitirmesiyle biten , politik yanı ağır bir sosyal durumu içeriyordu.

 

Tiyatro yönü güçlü , insancıl duyguları iyi işlenmiş bir töre ve karakter incelemesi (etude de moers) niteliğini taşıyan piyes,seyirci katında da çok ilgiyle karşılandı.Yirmi yaşındaki bir aktörün,yaşlanmak için ne kadar makyaj ustalığı yaparsa yapsın ve oyun için ne kadar çalışırsa çalışsın,yaşın verdiği olguluğa erişemediğini;altından çıkan genç ve diri bir varlığın, olayları inandırıcı olmaktan alıkoyduğunu duyuyordum.

 

Ferah mevsimine başladığımız zaman elimizde, önceden hazırlanmış bir oyun dağarcığı yoktu. Sanat işlerini ben yüklendiğim için bu topluluğa özgü bir seçim düşünüyordum.

 

Ramazan yaklaştıkça, yapıtları seçme ve hazırlama çalışmaları üstünde kafa yormak gerekiyordu. Dar bir kadromuz vardı. Arkadaşlarımız paranın yüzüne tükürmüş, sanata varlıklarını adamış, sözcüğün tam anlamıyla idealist sanatçılardı. Dar bir kadro; sonra ne kadar süreyle sığınacağımız belli olmayan bir Ferah Tiyatrosu! Bütün güvencemiz kendi gücümüzdü. Aramızda ortak bir yön var: Hepimiz oyuncuyuz. Bunun dışında hepimizin bir görevi var: Herkes ağır bir sorumluluk altında, üstüne aldığı işi başarıyor.! Toplulukta baş, kıç diye bir şey yok.

 

Hiç Oynanmamış Yapıtlar

Dağarcığa seçilecek piyesler için de şöyle bir çizgi çekmeyi düşünmüştüm: O güne kadar Türk sahnesine girmemiş bulunan uluslararası tiyatro yapıtlarından karışık örnekler vermek. Bir Andreyev'den, biri Tolstoy'dan olmak üzere iki Rus, İki Moliére, bir Shakespeare, bir Norveç, bir İsveç, bir Danimarka, bir Macar, bir Alman, beş Fransız ve dört Türk oyunu...

 

O güne kadar Türk Tiyatrosu genellikle Fransız tiyatrosunun duygusal komedileriyle, gülünç vodvilleriyle beslenmişti. Avrupa'da çıraklık yıllarımın da etkisiyle Türk seyircisine birazda başka ulusların kalbur üstü yapıtlarını tanıtmak istiyordum: ama bu oyunların hiçbiri o güne kadar Türkçe'ye çevrilmiş değildi. Şu halde yapılması gereken ilk şey, oynatmayı tasarladığımız oyunların çevirilerini sağlamaktı.

 

Çeviriler Nasıl Yapılıyordu?

Elde edilen gelir, bir çeviriye yetecek kadar olmadığı için çeviri işide bize kalmıştı.

Sahne katında en küçük oda benimki. Tek bir kişinin güçlükle kımıldayacağı kadar küçük. Burayı yalnız makyaj odası diye değil, provam olmadığı saatlerde, piyes çevirmek için çalışma odası biçiminde de kullanıyorum. Odanın içinde iki kişi olunca kapı açılıp kapanmıyor.....

Gösteriler arasında metinleri Almanca olanları ben, Fransızca olanlarıda Galip Arcan üstüne aldı. Bir yanda oyun oynarken, öte yandan da onları boş bulduğumuz gecelerde çevirmeye koyulduk. Sıkı bir çalışmayla , bir yapıtın çevirisi, on günün gece yarısına sığıyordu.

 

Gece Yarıları M.Ertuğrul ve Muammer Karaca...

Gece yarısından sonra suyu çekilmiş bir değirmene benzeyen, seyircisiz, oyuncusuz kalmış bir tiyatronun küçücük sahne odasında çalışmanın büyülü bir zevki vardı. Sanki bütün gün prova yapan, akşam oyun oynayarak gece yarısına kadar yorgun düşen sanki siz değilmişsiniz gibi, yeni bir uğraşa dipdiri sarılıyorsunuz ve kalem,büyük boy kağıtlar üstünde izler bırakarak kayıyor. Bu büyük boy kağıtlardaki yazılar, Muammer tarafından hemen temiz bir deftere mürekkeple yeniden yazılıyordu. Hazır olanları da sahne defterine geçiriyorduk.

 

Muammer o yıl aramıza yeni katılmıştı.Kendisine henüz sahne üstünde rol verilmediği için sahne gerisinde yararlı oluyordu. Kış geceleri boş tiyatronun Okmeydanı gibi rüzgar üfüren yüzü gözü atkılarla sarılı, bacakları beylik bir battaniye, sırtı paltoyla örtülü bu genç, sabaha kadar bir oyunun birinci perdesini böyle temize çekecektir. Ara sıra üşüyen elinin buz kesmiş parmaklarını hohlayarak ısıtacak, sonra yine yazmaya koyulacaktır.

 

Odama bir ayaklı elektrikli ısıtıcı koyduğum için soğuktan pek o kadar yakınmam yoktu. Böylece yapıtları çevirmeye giriştik ve Ramazan tiyatro mevsimi boyunca bu çalışmayı yürüttük.

 

FERAH TİYATROSUNDA NELER OYNANDI?

Tolstoy'un Kreutzer Sonat oyununu Türkçeye çevirdim.Oyun kişileri bakımından da bizim oyuncu kadromuza uygun düşüyordu. Kreutzer Sonat'ı, Bir Macera adıyla çevirdim. Tolstoy'un La Puissance des Tenébres oyununu da ağabeyim Dr. Rasih, Almanca'dan Karanlığın Kudreti adıyla çevirdi.

 

Benim payıma, ayrıca, Hans Müller'in Die Flamme (Renkli Fener), Leonid Andreyev'in Der Gedanke (Düşünce) ve İbsen'in Bir Halk Düşmanı, A.Strindberg'in Cehennem (Baba) yapıtları düşmüştü. Andreyev'in yapıtını İhtililal adılayla oynamıştık.

 

Galip Arcan ise Fransızca'dan Charles Méré'nin Vertige (Humma), Danimarkalı yazar Karen Branson'un Professeur Klenow (Yaradan, Seni Affettim), Emile Erkmann ve Alexsandre Chatrian'ın birlikte yazdıkları L'Ami Fritz (Bekar Ali Bey), Birabeau-Dolley ikilisinin yazdıkları La Fleur d'Oranger (Sırat Köprüsü) ve Melcihor Lengyel adlı Macar yazarının Le Typon (Tayfun) adlı oyunlarını Türkçeye kazanmıştır.

 

Mahmut Yesari de G.Feydau'nun 1+1=1'ini Türkçeye uyarladı. Bu arda A.Vefik Paşa'nın Moliére'den uyarladığı L'Avare (Azarya) ile Georges Dandin (Yorkgaki Dandini) gibi iki Fransız kalsiğini ve Shakespeare'in Othello'sunu dağarımıza ekledik. Kemal Ragıp'da A.Dumas Fils'in Kamelyalı Kadın'ını çevirmişti.Ayrıca, ait Derviş'in uyarladığı Arkadaş, Reşat Nuri'nin uyarladığı Kızıl Şenlik ve Romain Roland'ın Danton'u sahnelenmişti.

 

Faruk Nafiz'den Vedat Nedim'e...

Aynı yıl, Faruk Nafız'ın Canavar, Vedat Nedim'in ilk piyesi olan İşsizler, Sermet Muhtar'ın Duvar Aslanı, Vedat Örfi'nin Vefaen Ferağ, Münire Eyüb'ün Kaşif Efendi, Saibe İbrahim Necmi'nin Ölümden Sonra ve Osman Cemal'in İstanbul Revüsü adlı yapıtlarını da oynadık.

 

Bu oyunlar Türk tiyatrosunda o güne kadar el uzatılmamış diyarların başyapıtlarıydı.Amacımız, alışılmış oyunların dışına çıkarak, Türk sahnesine içerikleri daha özlü yapıtları sunmaktı.

 

KİŞİSEL SORUNLARIN GİRMEDİĞİ SAHNE

Tiyatroya ne ailemizin, ne de kendimizin kişisel sorunları girebiliyordu. Bütün konuşmalarımızı çıkaracağımız yeni oyunun daha iyi, daha kusursuz, daha olgun bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlayacak yolları araştırmak üstüneydi.Çalışmayı aksatacak, genel sanat havasına ters düşen hiçbir sorun gelmedi ortaya. Aramızda da tiyatrodan, oyunlardan ayrı özel bir konu olmadı.

 

Cumhuriyet'in Yeni Ufuklarında....

Böylece Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türk tiyatrosu yeni ufuklara yöneliyor, yeni yeni yapıtları ve konuları sahneye çıkararak, Türk seyircisinin görüş açısını genişletmek yoluna giriyordu.

Oyunların dekorlarını bile kendimiz yapıyorduk. Öyle diyebilirim ki, dünyanın hiçbir yerinde böylesine birbirine kenetlenmiş bir topluluk, böylesine insanüstü çalışmayla tiyatro tarihinde adıyla anılan dönem gibi bir ortamı kolay yaratmamıştır.

 

1912

Türkiye'ye döndükten sonra, 29 Şubat'ta İstanbul'da ilk kez sahneye konulan Paul Hyacinthe Loyson'un Müçtehi (L'Apôtre) oyununda Octave Baudouin rolünü oynadı. 6 Mayıs'ta Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları topluluğu adına Ertuğrul ilk kez Hamlet'i yönetip oynadı ve olumlu eleştiriler aldı.

 

1913 Kemal Emin (Bara), İ. Galip (Arcan), Behzat Hâki (Butâk) gibi sanatçıların da içinde bulunduğu bir topluluk oluşturarak bu kez Brieux'nün Simone (Edouard de Sergeac rolünde), P. Autier'nin Fener Bekçileri ve Mark Twain'in Şikago Çiftçisi adlı oyunlarını yönetti. Bu topluluk Bursa'ya düzenlediği turnede Millet Tiyatrosu adıyla; Türk Ocağı'nda gösteriler verirken ise Yeni Turan Temsil Heyeti adı altında çalışmasını sürdürdü.

Şehzadebaşı'nda bir sinema salonu kiralayarak, Ertuğrul Sineması'nı açtı. Burara hem film gösterdi hem de oyunlar oynadı. Sinemada Donanma Cemiyeti yararına oynadığı tek bölümlük oyunlar, Georges Feydau'nun Canım, Böyle Çırılçıplak Dolaşma (Ventroux rolünde), Karanlıklar İçinde Buse (Henri dupley rolünde) ve Fener Bekçileri'nden bir uyarlama olan Vazife Uğruna (Rıza Rolünde) adlı yapıtlardı.

Yeniden Paris'e gitti. Thêâtre Antoine'da Lugnê-Poe'nun sahnelediği ve Suzanne Desprês'nin oynadığı Hamlet'in provalarını izledi. Yıllar boyunca ciltler dolduracak tiyatro yazılarının ilkini, söz konusu Hamlet gösterisi nedeniyle Şehbal dergisinde yayınladı.

Ayrıca, Jacques Copeau'nun Viex Colombier ve Antoine'ın Odêon tiyatrosundaki çalışmalarını yakından izledi.

Sarah Bernhardt, Rêjane ve Guitry gibi sanatçıların, ünlü Rus Balesi'nin gösterilerinde bulundu

1914

Paris dönüşü Ertuğrul Muhsin ve arkadaşları adını taşıyan bir topluluk kuran Ertuğrul'un yanında Behzat Haki İ. Galip Müfit Ratıp Sara Mannik tiyatronun yönetsel işleriyle uğraşan Cemal Bey ve eşi Ayda Hanım ilre bazı genç yetenekler vardı Müfit Ratıp oynanacak yapıtların seçimini üstlenmişti ilk oyun Henri Bernste-in"in La Griffe (pençe)adlı yapıtıydı :Ertuğrul oyunu Fahişe adıyla sahneledi ve Achille Cortelon rolünü üstlendi Oyunun İlk gösterisi Kadıköy'deki Hale sinemasında verildi. Çok beğenilince, Osman Bey Ortaköy, Üsküdar,Büyükada ve Şehzade Başı gibi Bütün semt Tiyatrolarında oynandı ikinci oyun olarak, Eugene Brieux,nün le Berceau adlı yapıtını M. Ertuğrul Büyük hata adıyla Türkçe'ye uyarladı ve sahneledi topluluk dağılınca Burhanettin Bey ile H. levadan"ın servir (Silah başında) oyununda M .Ertuğrul Teğmen Eulin rolünü oynadı İstanbul belediye başkanı DR Cemil Topuzlunun Darül bedai-iOsmaninin kurulması için görevlendirdiği Reşat Rıdvan Beyin çalışmalarına Ertuğrul da katıldı. 14 Temmuzda Darül Bedainin Açtığı eleme sınavlarına M Ertuğrul Hamletten bir parçayla girdi ve iyi bir notla sınavı kazandı giderek tiyatro bölümünde yardımcı Öğretmenliğe atandı 4 Ağustos da 1. Dünya savaşının çıkması ve Osmanlı imparatorluğunun Fransa karşısında yer almasıyla, Antoine Ülkesine geri dönmek zorunda kaldı.

 

İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANI Dr. CEMİL TOPUZLU İLK ÖDENEKLİ TİYATROYU KURUYOR.

"İstanbul'dan birkaç barakadan başka ne bir tiyatro binamız ve ne de sahneye çıkabilecek bir artistimiz yoktu. Bundan dolayı pek çok üzülüyordum. Sultanahmet Meydanı'nda bir tiyatro ve bir de Şehremaneti (Belediye) binası yapılmak üzere Şehremaneti Heyet-i Fenniye Müşaviri Mösyö Orik'e (M.Auric)bir proje hazırlattım. Diğer taraftan aktör ve aktris yetiştirmek üzere, pek çok tanınmış Fransız artistlerinden Paris'teki Odeon Tiyatrosu müdürü Müsyo Atuman'ı (M. Antoine) İstanbul 'a çağırarak Şehzadebaşı'nda Letafet Apartmanı'nda te'sis eylediğim ve Darülbedayi ismini verdiğim Tiyatro Mektebi'nin Müdüriyet'ine ta'yin ettim."

 

ÖDENEKLİ TİYATRODA HAFİF OYUNLAR MI, AĞIRBAŞLI YAPITLAR MI?

Aslına bakılırsa, Darülbedayi topluluğu içinde huysuzluk, baş kaldırılıcılık eden bir ben vardım...

 

Ara sıra oyunbozanlık edişimin başlıca nedeni, oynanmak üzere seçilen Fransız sahnesinin hafif bulvar komedilerinin Türkçe'ye uyarlanmış kötü örneklerini kapsayan repertuarımızdı. repertuar konusunda şöyle diyordum:

-yeni kurulmuş ve Belediye'den denek alan bir yarı kamusal kuruluş olan Darülbedayi'de adi vodvillere öncelik tanımamalı, seyirciye bir şeyler veren ciddi yapıtlar oynanmalıdır Edebi Kurul ise, şu kanıdaydı:

-

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...