KATA Oluşturma zamanı: Ocak 10, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 10, 2008 trajikomık:)ımla ve noktalama ıcın tekrar özur dılerım Ve sonra başıma cok komik bir olay geldi. Benim iyi kalpli,ihtiyar jandarmamın nöbet süresi bitmişti;onu almak için geldiler.Ona karsı öylesıne bencil ve öylesine nankör duygular içindeydim ki;onun elini bile sıkmadım.Sonra onun yerine alnı çökmüş,koca gözlü,alık suratlı bir başkası geldi Sonrasında hic dıkkat etmedim;masanın başına oturmuş arkamı kapıya dönmüstüm.Elimi yelpaze gibi sallayarak,kendimi serinletmeye çalışıyordum ve düşüncelerim birbirine karışıyordu Sırtıma dokunan hafif bir darbe,başımı çevirmeme neden oldu.Bu başbaşa kaldığım,bana eşlik edecek olan yeni jandarmaydı Bana aşağı yukaru şunları söyledi -Suçlu,temiz kalpli biri misin? ona 'hayır' dedim verdiğim cevabın sertliği onu şaşırtmıştı.Biraz duraksamama rağmen,yine de sözlerini sürdürdü -Zevk için kötü olmaz insan 'niye olmasın?' diye cevapladım onu.'Eger bana bunu söyleyecekseniz,lütfen beni yalnız bırakınSözü nereye getirmek istiyorsunuz?' 'afedersin suçluyum' dıye cevap verdi'Sadece iki kelime.Zavallı bir adamı mutlu etmek elinizde.Üstelik hiçbir zahmete katlanmanız gerekmıycek' Omuzlarımı silktim. 'siz,Charenton dan mı geliyorsunuz?oldukça tuhaf bir yer seçmışsiniz mutluluğu aramak için?ben mi birini mutlu ediceğim?' Sesinin tonunu alçalttı ve aptal görünümlü suratına hiç de uymayan esrarengiz bir havaya büründü' -evet suçluyum evet,mutluluk;evet,servet;bunların hepsi de sizin sayenizde gelecek bana.Evt!ben fakir bir jandarmayım.İşim cok ağır,kazancım cok az.Şu bindiğim at kendi atım ve bana yük oluyor.Masraflarını karşılamak için piyangoya taktım kafamı.Bu iş bile ustalık istiyor.Şimdiye kadar doğru numaraları hep kıl payıyla kaçırdım.Durmadan arıyorum ama hep ya bir üstüne ya bir altına çıkıyor ikramiye.76 koyuyorum 75 çıkıyor.Ne kadar uşraşsam,doğru numara gelmiyor.lütfen biraz daha sabredin,söyleyeceklerim bitiyor şimdi.Oysa şimdi önümde iyi bir fırsat var.Affedersınız'Siz bugun öteki tarafa gidiyorsunuz galiba.Bu şekılde öldürülenlerin piyangoyu önceden bildikleri söylenir.siz yarın bana geleceğinize söz verir misiniz.Bana,sadece üç numara söylerseniz,isabetli olanından sadece üç numara.Ne dersiniz?Sakın olun,ben hortlaklardan korkmam.Adresim işte burada:Pppın court kışlası A merdıvenı no26 korıdorun sonunda.Artık beni tanıdınız degıl mi?Eğer sizin için daha kolay olucaksa bu akşam da gelebilirsiniz Delice bir umut dalgası aklıma hakım olmasaydı,bu salağa cevap bıle vermezdım.O an içinde bulunduğum bu çaresiz durumda bir an geliyor ki,insan,saçının bir teliyle bir zinciri kırabileceğini inanıyor 'Dınle benı!' dedim ona.Yakında öleceğini bilen birinin,becerebileceği kadar iyi rol yaparak.'Aslında seni,bir kraldan bile daha zengin yağabilir,milyonlar kazanmanı sağlayabilirim.ama bir şartla!' Gözlerini şaşkın şakın açtı ve -nedir?söyleyin nedir?Sizi memnun etmek için herşeyi yaparım suçlum. -sana istediğin üç numara yerine dört numara söylemek için söz vereceğim,sadece kıyafetini benimkiyle değiştirmeni istiyorum -Eğer benden istediğin sadece buysa! diye haykırarak,üniformasının ilk düğmesini çözmeye başladı Yerimden kalkmıştım.Kalbim müthiş bir hızla çarpıyor,onun her hareketini izliyordum.Üzerimdeki jandarma üniformasının karşısında bütün kapıların açıldığını,Greve Meydanı nın,sokağın ve Adalet Sarayı nın arkamda kaldığını görüyordum -Ah burdan kaçmak için istemiyorsunuz bunu degıl mı? artık herşeyin bittiğini anladım.O anda faydasız ve mantıksız bir çabayla son kez deneyerek ona: -Evet!öyle ama sen de servet sahibi olucaksın unutma...dedim Sözlerimi kesti ve -Elbette hayır!Bakınız!Numaralarımın isabet etmesi için sizin ölmeniz gerek Her zamnkı düşkırıklığı içinde tekrar sessizce yerime oturdum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 "uyandım, saat 06:30... Birazdan saymaya gelecekelr, dışarısı soğuk ve bizi maltaya çıkaracaklar.. Sayıldık, bir mal gibi sayıldık. Neden böyle kötü davranıyorlar bize? Onlarda insan değil mi? Onlarda bizim yaşadıkalrımız yaşamıyor mu? Saat:07:30 kahvaltı geldi; bir kaç zeytin, soğuk bi çorba, bayatlamış ekmek.... Zayıflıyorum burada gitgide, dışarı çıktığımda ne olacağım, annem ne diyecek bilmiyorum...Daralıyorum bu küçücük hücreden bozma koğuşta, bahçeye çıkıp biraz volta atıcam... Saat 11:05 Birazdan öğle yemeği gelecek, ne var acaba, ne verecekler bize... Bugün 31 Aralık, yılın son günü... Ben burada, bu 5 metre eninde, 4 metre boyunda bir odada, hayatım boyunca hiç görmediğim, burdan çıktıktan sonra da hiç görmeyeceğim tam 10 insanlar yılın bitimini göreceğim.. Ne kadar da kayıtsızlar öyle, dünya umurlarında değil, sanki buraya kendi istekleri ile geldiler, sanki buradan memnunlar... Saat:03:12 Berbat bir öğlen yemeğinden sonra, şimdi de oturmuş televizyndaki kadın proğramalrına bakıyoruz, yemekte olduğu gibi televizyonda da onların elindeyiz. Merkezi uydu sistemine bağlı ve onların istedikleri kanalları izlemekten başka çaremiz yok. Burda ıslah etmiyorlar bizi, yozlaştırıyorlar, yok ediyorlar... Yağmur yağıyor dışarda, bahçeye çıkıcam, burda ancak yağmur yağınca özgür olabilirsiniz o da hayallerinizde.. Göküyüzünü görmeyeli 31 gün oluyor bugün, 20 metre yüksekliğinde bir duvarın en dibinde durup, yukarıya bakıyoruz ama gördüğümüz elektrik verilmiş tellerin arasından bir kaç bulut parçası... Güneşe bakmayı özledim, dolunayın altında içki içmeyi... Aslında tamamen geceyi özledim, gece sokağa çıkmayı, amaçsızca dolaşmayı... Saat beşten sonra behçe yasak burda, kaçma tehlikesi varmış, sanki burdakiler süpermen de.... Saat:19:40 biraz önce sayıldık, şimdi de heyecanla(!) yeni yılın gelmesini bekliyoruz, sanki kutlama yapcaz... Saat:01:00 yen yıl, burdayım, bu küçücük hücreden bozma koğuşta bulunan 4 ranzanın bir tanesinin üst katında... Umarım gelecek yıl burda kalmam... Mutlu Yıllar..." Bir Mahkumun Günlüğünden.. gerçek bir günlük.. Teşekkürler kata.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 ....Geçmiş hayatımda herhangi bir anı düşlediğim an,hemen aklıma birazdan o düşleri bitirecek giyotın darbesi geliyor,sankı yeni bir şey görmüşüm gibi ürperiyorum.Güzel çocukluğum!güzel gençliğim!Kenarı kanlanmış altın kumaş.O zaman ile bugün arasında,bir kan deresi,başka birinin ve benim kanım var. Birgün gelip insanlar şayet benim bu hikayemi okurlarsa,birçok masum ve mutlu onca yıldan sonra bir cinayet ile başlayıp bir idamla sonuçlanan bu korkunç senenin yaşandığına inanmak istemeyecekler ve hikayemin eksik kaldığını sanacaklar. Buna rağmen,ey sefil yasalar,sefil insanlar,ben asla kötü biri olmadım! Ah!Bir kaç saat sonunda ölümle karşı karşıya gelmek ve bir yıl önce,aynı gün,özgür ve günahsız olduğumu,sanbahar gezintileri yaptığımı,ağaçların gölgesinde ve yapraklar arasında dolaştığımı düşünmek! -------------------- ben tşk ederim.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
reaper_orkun Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 etkileyici Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mole Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2008 Su Çürüdü / Ahmet Telli 1 Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?) Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıyla yaktım, jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül edip savurdum. Adımdan gayrısını bilmiyorum. 2 Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktan kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü. Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri, peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar... Adımdan gayrısını bilmiyorum. 3 Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi? Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi... Adımdan gayrısını bilmiyorum. 4 Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtar deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış. Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Ne beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının, vebalının bir rengi vardır. Irinin bir rengi... Ölünün bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın... Adımdan gayrısını bilmiyorum. 5 Kıllı, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık. Soyumun neye benzediğini unuttum. "Insana benziyorlardi" diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun halkasında insanlık... Adımdan gayrısını bilmiyorum. 6 Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böcek sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru bir yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca. Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. Ince bir kan şeridi sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah... Adımdan gayrısını bilmiyorum. 7 Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık. Küstü, öldürdü kendini su... Su çürüdü... Adımdan gayrısını bilmiyorum… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adamKadmon Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2018 Akın ALTAN youtube kanalında sesli kitap olarak okuyor bunu kesin tavsiye ederim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.