birunsatan Oluşturma zamanı: Ocak 11, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 11, 2008 Latin Amerika Anarşizmleri Anarşizmin Latin Amerika'daki gelişimi hem bölge içerisindeki her ülkenin eşsiz doğası, hem de birçoğunda ortak olan etkenler tarafından şekillendirilmiş bir süreçti. Tüm bu ülkelerin arasındaki bir ortak nokta da, "Amerikaları", kendisinden küstahça tek Amerika olarak söz eden bir ülkenin -bu da Birleşik Devletlerdir- himayesi altına alan 1823 Monroe Doktrini'yle olan bağlantılarıdır. Aslında, İspanya ve Portekiz'den bağımsızlığın kazanılmasından kısa bir süre sonra Batı Yarıküre hızla -gayri resmî bir şekilde- ABD'nin çıkarları doğrultusunda tekrar sömürgeleştirildi. Bu bağlamda, Latin Amerika’daki ilk anarşist hareketler El Norte'de, diktatörlerin yukarıdan zorla kabul ettirilen demir yumruğu altında ortaya çıktı. Buna ek olarak, Latin Amerika idari bağlamının, Anglosakson demokrasilerindeki en büyük felsefi etki olan liberalizmden çok, Aristoteles ve St. Thomas Aquinas düşüncesinin tesiri altında kaldığına dikkat etmek önemlidir (Erickson 1977, sf.3). Burada, korporatizm, Kuzey Amerika'da olduğu gibi toplumdaki değişik politik güçlere "hakemlik" yapan bir devlet anlayışından çok, insanların ahlaki iradelerini "organik olarak" yansıtan bir devlet görüşünü destekleyen en büyük felsefi güçtü. Bunun yarattığı ironik sonuç, tüm karşıt güçlerin, toplumun çoğu tarafından temelinde özgürlük karşıtı olarak görülmesiydi. Korporatizmin ideolojik süreci, devrimci hareketlerin resmiyetçi işbirliğinin ve bu hareketleri kabul etmeyenlerin şiddetli baskısının sinsi bileşimini içeriyordu. Roma kanunu geleneğiyle birlikte Roma Katolik Kilisesi'nin toplumda hüküm süren rolü, Latin Amerika toplumlarını Kuzey'in büyük kısmından ayıran diğer iki temel faktörü oluşturdu. Bu elbette, burada gelişen anarşizmlerin, kayda değer derecede farklı bir politik çevrede gerçekleşmeleri nedeniyle nitelik açısından birbirlerinden farklı oldukları anlamına geliyordu. Latin Amerika'da anarşist hareketin en güçlü olduğu yer hiç şüphesiz Güney Amerika'ydı ve Güney Amerika'da anarşizmin en güçlü olduğu yerlerde hiç şüphesiz "güney konisi" ülkelerinden Arjantin, Brezilya ve Uruguay'dı. 1885’ten, devletçi sosyalistlerin büyük sendika federasyonlarının kontrolünü ele geçirdikleri 1917'ye kadar, anarşizm Arjantin'de en geniş toplumsal hareketti (Joll 1971, sf.218). Hareket, birkaç ailenin neredeyse tüm toprağı kontrol ettiği latifundiya sistemi nedeniyle aşırı derecede çekişmeliydi. Toplumdaki bu aşırı tabakalaşma, eski elit ailelerin yeni gelen göçmen kitleleri son derece aristokratik bir tarzda tüm yasalardan muaf bir biçimde yönettiği bir sistem olan Peronizme geçiş için bir basamak oluşturdu. Bu toplumda etkili bir değişimin yasal tek aracı oy kullanma olduğundan beri, şehirli nüfusun %70 kadarının yasal olarak oy kullanma hakkının olmaması gerçeği, sistemi bir çoğuna sevdirmedi, aslında bu anarşizmin gelişmesi için toplumsal bir durum yarattı. Anarşizm, en çok Arjantin'in işçi sınıfı kesiminde popülerdi: Gerçekte hiçbir zaman köylüler arasında yüksek derecede bir organizasyon elde edemedi. Bununla birlikte, işçi sendikalarının yanında öğrenci birliklerini örgütlemek için bazı girişimler vardı (Joll, sf.222). Stirnerci bireyci anarşizm burada hiçbir zaman izleyici bulamadı ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi hareket, Kropotkin'in geleneğindeki anarşist-komünistler ile Bakuninci gelenekten anarşist-kolektivistler arasında bir dengeydi; ama iki akım arasında çok az anlaşmazlık vardı. İtalyan anarşist-komünist Errico Malatesta 1885'te buraya göç etti ve iki yıl içerisinde ülkenin ilk fırıncılar sendikasını örgütledi. Bu hareket, 1904'te FORA'ya dönüşen FOA'nın belkemiğini oluşturan işçi örgütlenmesine benzer bir gurup olan Direniş Cemiyetleri'nin organize edilmesi aşamasına ön ayak oldu. 1905'ten 1910'a kadar anarşist hareketin popülaritesi, halk hareketi şeklinde yaygınlaştırılması ve Buenos Aires ile diğer yerlerde birçok genel grev başarılmasıyla patladı. Toplum o kadar istikrarsız hale geldi ki, askeri kanunlar kısa periyotlarla rutin bir şekilde uygulanıyordu. İşçiler Mayıs gösterilerinde vuruldular, diğerleri Tierra Del Fuego'da hapsedildi ve işkence alıp başını yürüdü. Polis şefinin arabasını bombalayan genç Simon Radowitsky, hapiste ölüme mahkum edildiğinde tanınmış bir şehit oldu. Aslında, o kadar popülerdi ki, kararlı yoldaşları onu hapisten başarıyla kaçıracak bir plan organize etmişlerdi (sf.219). La Semana Tragica- Trajik Hafta, 1919'da meydana gelen çok önemli bir hadisedir. Genel grev deklare edilmiş, fakat Albay Varela tarafından vahşice bastırılmış ve olay Varela'ya suikastla sonuçlanmıştır. 1931'de ordu yönetimi ele geçirdi ve anarşist hareket, ölüm mangalarının, hapis mahkumiyetlerinin ve genel yıldırma politikalarının ortaklığıyla bastırıldı. İki yıl sonra askeri kanun kaldırıldığında, önceden araları açık olan tüm anarşist gazeteler ve organizasyonlar, geçmişi bir kenara bırakıp ‘Ordu Terörünün On Sekiz Haftası’ adında ortak bir deklarasyon yayınladılar. Arjantin'deki şiddetli baskı, farklı anarşist guruplar arasında, farklı ideolojilerin sınırlarını aşan birçok ortak yayın ve eylem doğuran büyük bir dayanışmaya ve karşılıklı yardımlaşmaya yol açtı. Hem FORA'nın hem de diğer anarşist organizasyonların Franco'ya karşı İspanya İç Savaşı için Uluslararası Tugay'a birlikte delegasyon göndermeleri bu dayanışmanın ürünüdür. Fakat kısa sürede Arjantin’in mücadele edeceği kendi faşist yönetimi olacaktı. General Peron 1943'te resmi olarak iktidara el koydu ve FORA'yı La Protesta Humana ile birlikte, tekrar yeraltına çekilmeye zorladı. Sonunda Peron rejimi düştüğünde, tüm anarşist eğilimleri içeren diğer bir ortak yayın Agitacion adıyla ortaya çıktı. Diğer yayınlar arasında, El Descamisado, La Battalla ve Max Nettlau ve Errico Malatesta'nın da içinde bulunduğu La Protesta Humana gazetesi bulunuyordu. Baskının karşısında nüfusun çoğu, popüler hareketlerin Peronist devletle yaptığı stratejik işbirliğini kabul etti; bunu kabul etmeyenler, anarşizmin artık varolabilecek bir düşünce olmadığının kanıtı olarak sık sık Rusya'daki Bolşevik Devrimini gösterdi. İspanya İç Savaşı'nın nihai kaybı da işleri kötüleştirdi ve sonuç olarak anarşizmin etkisi marjinalleşti (sf. 230). Arjantin'de olduğu gibi Uruguay anarşist hareketi de, sanayileşmiş toplumlardan gelen Avrupalı göçmen işçilerden oluşuyordu. Bu da anarşizmin ilk yıllarda köylü hareketinden çok bir işçi sınıfı hareketi olduğu anlamına gelir. Burada da anarşizm, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde en yaygın devrimci hareketti. Hareket daha çok 1905'te oluşturulmuş FORU'ya bağlı benzer guruplardan oluşan Direniş Cemiyetleri temelinde şekillenmişti. Malatesta kısa sürede FORU'ya da katıldı ve onu Bakuninist kolektivist anarşizmden Kropotkinist komünist anarşizme doğru etkiledi. FORU iş sendikalarının faaliyet alanı dışında da birçok farklı konu üzerine çalışmalar yürüttü. Örneğin kooperatif okullar ve kütüphaneler için inisiyatifler oluşturulduğu gibi alkolizme karşı büyük bir kampanya da başlatıldı. Tüm bu gelişmeler, paralel bir anarşist kültür yaratılmasının önemi üzerine odaklanılmasından dolayı ortaya çıkmıştı. Tüm bunlar FORU'dan çıkarken, oyunları, şiir okumalarını ve dönemin diğer etkinliklerini içeren anarşist kültürün birçoğu da Montevideo'daki Uluslararası Toplumsal Araştırmalar Merkezi'ne bağlı (CIES) olanlar tarafından oluşturuldu. CIES on beş yıldan fazla bir süre devamlı olarak çıkan La Batalla - ismini tahminen daha önceden çıkan aynı adlı Arjantin gazetesinden almış- gibi yayınlarıyla anarşist basınla da ağırlıklı olarak uğraşıyordu. Pek çoklarının söyleyeceği gibi, diğer anarşist hareketlerin dinamik olmadığı birçok alanda hareket eden Uruguaylı anarşistler, aynı zamanda kapsam olarak oldukça enternasyonalistlerdi. Meksika devrimi 1910'da küresel safhada patlak verdiğinde Uruguay anarşist hareketi, Magonistas'a yardım amacıyla delegasyonlar gönderdi; ayrıca CNT-FAI'ye de Uluslararası Tugay askerleriyle İspanya İç Savaşı'nın en şiddetli döneminde yardım etti (sf. 226).Uruguay'da anarşizmin nihai düşüşü, öncelikle başarılı Bolşevik devriminden ve harekette ortaya çıkan FORU ile USU arasındaki ideolojik-sadakat temelli büyük ayrılıklardan kaynaklandı. Güney konisi ülkelerinde inceleyeceğimiz son anarşist hareket, büyük ulus-devlet Brezilya'da gelişen olacaktır. Büyük toprak sahiplerinin, ordunun ve devletin desteği ile nüfusun büyük çoğunluğunun yazgısına egemen olduğu Brezilya latifundiyası, korporatizmi ve otoriter geleneği bağlamı içerisinde, karşılıklı yardımlaşma cemiyetleri ve kooperatifleri, kabul edilen tek yasal organizasyon biçimiydi. Ama, Arjantin ve Uruguay'da olduğu gibi ilgi grubu temelli Direniş Birlikleri, anarşistleri baskılardan koruyarak militan Brezilya sendikacılığının belkemiğini oluşturdular. Fakat bu anarşist sendikacılık usta zanaatkarlar ve benzeri işçilerle sınırlıydı. Göçmenler ve kadınlar gibi diğer işçilerin çoğunluğunu, sendika temsilinin dışında bırakıyordu. Çin'de ve Güney Afrika'da olduğu gibi Brezilya Komünist Partisi (BKP) de bir zamanların patlamaya hazır anarşist hareketinin yıkıntıları içinden yükseldi (Chilcote, sf.11, 1974). Bununla birlikte anarşizm Brezilya'da en büyük etkisine aslında 1906'dan 1920'ye kadar, daha çok kentteki göçmen işçiler arasında sahip oldu. Bu bağlamda, aslında devlet sosyalizminden çok daha fazla öneme sahip olarak, 1906'da işçi hareketleri içindeki en etkin akım oldu. COB'de (Congresso Operario do Brasil - Brezilya İşçi Kongresi) aktif olan anarşist işçi militanlar, Brezilya işçi sınıfına günde sekiz saat çalışma sistemine geçilmesindeki ve tüm çalışanları aynı derecede etkileyen kayda değer maaş artışlarındaki katkılarıyla hatırlanırlar. 1917'deki Sao Paolo Genel Grevi işçi sınıfı içindeki üç yıllık militan anarşist faaliyetin ilk yılını gösterir. Bu yıllar boyunca, işbirliğiyle birleşmiş bir baskı korporatif devletin stratejisi haline geldi. Genel Grev'in çağrısını yapanların başında anarşistler yoktu, grevi daha çok anarşist örgütleyicilerin görmezden geldiği kadın tekstil işçilerin oluşturduğu kitleler başlattı. Başlangıçta, çalışan kadınların ve endüstriyel işçi sınıfının diğer kollarının bu kendiliğinden etkinliğinin başına, bu duruma karşı savunma halinde olan erkek anarşist liderler getirildi. Fakat sonunda anarşistler kadın öncülüğünü kabul ettiler ve onlara karşı olmak yerine kadınlarla birlikte çalışmayı seçtiler. Brezilya'daki anarşist hareketin çöküşü birçok nedenden dolayı başladı; bunlardan biri, nüfusun kırsal kesimde yaşayan çoğunluğuna ulaşmakta başarısız olunmasıydı. Bir diğer neden ise, Bolşevik devriminin başarısının anarşist ideolojik üstünlüğünün sonunun geldiğini söylemesiydi. Arjantin'de ve Uruguay'da olduğu gibi anarşist hareket iki kampa ayrıldı: Bolşevik taraftarı ve Bolşevik aleyhtarı. Çok geçmeden, aktif anarşistlerin birçoğu, bu ayrılmanın bir sonucu olarak BKP'nin faaliyetlerinde ağırlıklı olarak yer alacaklardı. Parti bu yolu seçmeyenlerden uzak duracak ve anarşist sempatilerini kaybetmeyenler iç tasfiyelerle kovulacaktı (sf.33). Brezilya anarşizminin tabutuna son çivi, “korportarizm Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.