vhercle Oluşturma zamanı: Ekim 24, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 24, 2006 Hayatı 13 Nisan 1914 günü İstanbul'da doğdu. Babası orkestra şefi Mehmet Veli, annesi Fatma Nigar Hanım'dır. Adnan Veli (mizah yazarı) ve Füruzan Yolyapan isimli iki kardeşi vardır. Çocukluğu İstanbul'un Cihangir ve Beykoz semtlerinde geçti. İlkokulu Galatasaray Lisesi'nde yatılı olarak okudu. Babasının Cumhurbaşkanlığı Bando Şefi olması üzerine dördüncü sınıfta iken ailesi İstanbul'dan ayrılınca Ankara Gazi Okulu'na geçti ve ertesi sene Ankara Erkek Lisesi'ne başladı. En yakın arkadaşlarından Oktay Rıfat ile 13 yaşında, Melih Cevdet ile 16 yaşında tanıştı. Bu iki arkadaşıyla birlikte lise yıllarında hazırladığı Sesimiz dergisinde ilk yazılarını yayınladı. 1933 yılında liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne başladı. Ancak 1935 yılında okuldan ayrılarak yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Şair, 1936’da Ankara’ya döndü. Askere gidene kadar PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yaptı. Bu arada ilk şiirlerini 1936 yılı Aralık ayında Varlık Dergisi'nde Mehmet Ali Sel adı ile yayınladı. 1941’de lise arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Garip adlı şiir kitabını çıkartarak Garip Şiir Akımının öncülerinden oldu. Şiirlerinde yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdi. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle askerlik uzatıldığı için 4 yıl askerlik yaptı. Askerlkten döndükten sonra 2 yıl kadar Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalıştı. Azra Erhat, Oktay Rıfat, Erol Güney ile ortak çeviriler yaptı. Ancak 1947’de bakanlıktaki “antidemokratik hava” nedeniyle Tercüme Bürosu’ndaki görevinden istifa etti. Mehmet Ali Aybar’ın yayımladığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştiriler, kültür ve sanat üzerine yazılar yazdı. La Fontaine’in masallarını şiirsel bir dille Türkçeleştirdi. Nasrettin Hoca öykülerini de şiire dönüştürdü. 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren on beş günde bir yayımlanan Yaprak dergisini çıkarmaya başladı. 28 sayıyı tamamen kendi çabası ile çıkardı. 15 Haziran 1950'ye kadar yayımlanan bu dergiyi parasal güçlükler nedeniyle yayımlayamaz olunca Ankara'dan ayrılıp, İstanbul'a döndü. 1950 sonbaharında, bir haftalığına geldiği Ankara'da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura düşerek ayağından yaralandı. İstanbul'a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü. Ölümü, Türkiye'de o güne kadar hiç bir şairin ölümünde görülmemiş bir yankı buldu. Geniş katılımlı bir cenaze ardından Rumelihisarı Mezarlığı'nda toprağa verildi. http://www.mmo.org.tr/mmo/yayinlar/bulten/bulten57/yitirdiklerimiz_dosyalar/image004.jpg ESERLERİ Şiir kitapları: Garip (Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le beraber, 1941), Garip (yalnız kendi şiirleriyle, genişletilmiş 2. baskı,1945), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949). Sağlığında bu altı kitaba aldığı şiirleriyle, bu kitaplara girmemiş başka şiirleri, ölümünden sonra tek kitap halinde basıldı: Orhan Veli, Bütün Şiirleri (1951). Düzyazıları, eleştiri ve hikayeleri: Orhan Veli, Nesir Yazıları (1953, 2. b. Denize Doğru adıyla, 1970) adlı kitapta toplandı. La Fontaine’nin 49 fable’ini nazımla Türkçe’ye çeviren şair (La Fontaine Masalları, 2 kitap, 1943), aynı şekilde Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949) adlı kitabında da Hoca’nın 72 fıkrasını nazma çevirdi. Çeviri kitaplarının sayısı 12’dir İSTANBUL’U DİNLİYORUM İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Kuşlar geçiyor, derken Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda Bir kadının suya değiyor ayakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Serin serin Kapalıçarsı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Los kayıkhaneleriyle bir yalı Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Bir yosma geçiyor kaldırımdan Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere Bir gül olmalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Bir kuş çırpınıyor eteklerinde Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vurusundan anlıyorum İstanbul'u dinliyorum. ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sensizim Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 24, 2006 Ayrılış Bakakalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize, dünya güzel; Serde erkeklik var, ağlayamam. Orhan Veli Kanık buda orhan velinin ilk şiiriymiş.......... ANNEM'E Fakir yatağının kıyıcığında, Bir ölü lambanın kör ışığında, Sararmış yüzünün kırışığında, Beliren kederi okudum anne! Dışarda inliyen rüzgâr kudurmuş, Ruhumu okşıyan nefesin durmuş... Bir ümit: Göğsüne uzandı elim; Heyhat ki o müşfik yürek te durmuş. paylaşım için saol... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hebefrenik Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2007 vesikalı yarim Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden tabakam senin yadigarın iki elin kanda olsa gel diyor telgrafın Ben seni nasıl unuturum vesikalı yarim İstanbuldan ayva gelir nar gelir Döndüm baktım bir edali yar gelir gelir dersem dar gelir gün asırı alacaklılar gelir anam dayanamam bu iş bana zor gelir... insanın içini sökerek söylettiği şarkının muhteşem sözleri. mükemmel bir orhan veli eseri... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2007 ağaca bir taş attım düşmedi taşım düşmedi tasım agaç taşımı yedi taşımı isterım taşımı ısterim ya orhan veli yazdı ya onuun ölümü için baska ünlü bir saır yazdı net hatırlamıyorum ama içinde orhan veli vardı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2007 SERE SERPE Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; Entarisi sıyrılmış hafiften; Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; Bir eliyle de göğsünü tutmuş. İçinde kötülüğü yok, biliyorum; Yok, benim de yok ama... Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki! İNTİHAR Kimse duymadan ölmeliyim Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı. Beni tanımayanlar ''Mutlak birini seviyordu'' demeliler. Tanıyanlarsa, ''Zavallı, demeli, Çok sefalet çekti...'' Fakat hakikî sebep bunlardan hiçbiri olmamalı. -------------------- ? Neden liman deyince Hatırıma direkler gelir Ve açık deniz deyince yelken? Mart deyince kedi, Hak deyince işçi Ve neden ihtiyar değirmenci Allaha inanır düşünmeden? Ve rüzgarlı havalarda Yağmur eğri yağar? Başağrısı I Yollar ne kadar güzel olsa Gece ne kadar serin olsa Beden yorulur Başağrısı yorulmaz II Şimdi evime girsem bile Biraz sonra çıkabilirim Madem ki bu esvaplarla ayakkaplar benim Ve mademki sokaklar kimsenin değil Bir Şehri Bırakmak Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri. Bu şehrin sokakları çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarında.. Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir. Bu şehirdedir Valsler, foksrotlar altında Suman'dan, Bramsdan Parçalar çaldığı zaman dönüp Bana bakan ihtiyar piyanist. Doğduğum köye müşteri taşıyan Şirket vapurları bu şehirdedir. Hatıralarım bu şehirdedir. Sevdiklerim, Ölmüşlerimin mezarları. Bu şehirdedir işim gücüm, Ekmek param. Fakat bütün bunlara mukabil Yine budur başka bir şehirdeki Bir kadın yüzünden Bıraktığım şehir. Gölgem Bıktım usandım sürüklemekten onu, Senelerdir, ayaklarımın ucunda; Bu dünyada biraz da yaşayalım, O tek başına, Ben tek başıma. Yaşıyor Musun? Takmaya çalışırken kuyruğunu Birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin. Hatırımdan bile geçmezdi Sana duyduklarımı söylemek. Acaba hala yaşıyor musun? Ölüme Yakın Akşamüstüne doğru, kış vakti; Bir hasta odasının penceresinde; Yalnız bende değil yalnızlık hali; Deniz de karanlık, gökyüzü de; Bir acaip, kuşların hali. Bakma fakirmişim, kimsesizmişim; -Akşamüstüne doğru, kış vakti- Benim de sevdalar geçti başımdan. Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış; Zamanla anlıyor insan dünyayı. Ölürüz diye üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada Kötülükten gayrı? Ölünce kirlerimizden temizlenir, Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz. Kapalı Çarşı Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin, Sandık odalarında; Senin de dükkanın öyle kokar işte. Ablamı tanımazsın, Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı; Bu teller onun telleri, Bu duvak onun duvağı işte. Ya bu çamurdaki kadınlar? Bu mavi mavi, Bu yeşil yeşil fistanlı... Geceleri de ayakta mı dururlar böyle? Ya bu pembezar gömlek? Onun da bir hikayesi yok mu? Kapalı Çarşı diyip geçme; Kapalı Çarşı, Kapalı kutu 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2007 ANNEM'E Fakir yatağının kıyıcığında, Bir ölü lambanın kör ışığında, Sararmış yüzünün kırışığında, Beliren kederi okudum anne! Dışarda inliyen rüzgâr kudurmuş, Ruhumu okşıyan nefesin durmuş... Bir ümit: Göğsüne uzandı elim; Heyhat ki o müşfik yürek te durmuş. (Gençleryolu dergisinin 15 Mayıs 1929) BİR GÜNÜM DAHA Bir günüm daha geçti sevdiğimi görmeden Kederliyim bu günüm bir zehir içti diye Bir günüm daha onu görmeden geçti diye Bir günüm daha geçti sevdiğimi görmeden Neşe yaktım içimde bugünü aştım diye Göreceğim o güne bir gün yaklaştım diye (İnkılâp, Sayı 2, s.15, Ankara 1933) SU VE SUSUZLUK Elimde bir bardak su… bardak cam, su berrak… dudaklarım yanıyor susuzluktan. Gözlerimi ve dudaklarımı camın parlaklığında görüyorum. Su… Renksizlik, suda renkten renge giriyor. Su renksiz.. Su berrak, su renkli, su parlak.. Gölgeler, çizgiler düz ve keskin.. Bardakta su.. Bir umman görüyorum bardakta, dudaklarım yandıkça susuzluktan.. Bir ırmak, bir çağlıyan.. Renksizlik içinde renklerin ahengi var.. Su, renkler kadar efsaneli. Su, ondokuzuncu asır şairinin seferi kadar hulyalı.. Su, hakikî sevgilinin kalbi kadar saf, gözlerinin rengi kadar berrak.. Su, rüya kadar tatlı.. rüya kadar.. rüya.. rüya gibi canlanıyor gözümde su. Çizgiler kayboluyor. Buğu rengi bir hayâl.. Su canlı bir hayal oluyor. Cam bardağın parlaklığında bir şahsiyet görüyorum. Susuzluk, suyun ıslak ve kırmızı dudaklarında kıvranıyor.. Kendi iştiyakımı, hayal olan suyun hislerinde duyuyorum. Susuzluktan yanan çatlak dudaklarıma onun ıslak ve kırmızı dudaklarından bir damla hayat aksın diye. Hayâlî.. içiyorum.. - Dudaklarımda serinlik, damarlarımda alev.. Sinirlerim yanıyor.. Dudaklarımın ıslaklığını ve yumuşaklığını bütün uzviyetimle doya doya.. Hayali.. içiyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Kırık taşlara bakıp Işıklı bir asfalt düşünmek Acaba yalnız Şairlere mi mahsus? YALNIZLIK ŞİİRİ Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler. YAŞAMAK I Biliyorum, kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... -Bin türlü mavi akar Boğaz'dan- Her şeyi unutabilmek maviler içinde. II Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte Bir ölünün hala yatağı sıcak, Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, Ölmek de değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak KARMAKARIŞIK Bir okla yaralı kalbim, Boyacının sandığında; Güvercinim kâğıt helvasında; Sevgilim kayığın burnunda; Yarısı balık, Yarısı insan; İn miyim? Cin miyim? Ben neyim? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 NE KADAR GÜZEL Çayın rengi ne kadar güzel, Sabah sabah, Açık havada! Hava ne kadar güzel! Oğlan çocuk ne kadar güzel! Çay ne kadar güzel! -------------------- GÜN OLUR Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; Çiçekler gürültüyle açar; Gürültüyle çıkar duman topraktan. Hele martılar, hele martılar, Her bir tüyünde ayrı bir telaş!.. Gün olur, başıma kadar mavi; Gün olur, başıma kadar güneş; Gün olur, deli gibi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 BİRDENBİRE Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu. Birdenbire, Birdenbire; Her şey birdenbire oldu. Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar... Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 HÜRRİYETE DOĞRU Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, İçinde bir iş görmenin saadeti, Gideceksin Gideceksin ırıpların çalkantısında. Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin. Ağları silkeledikce Deniz gelecek eline pul pul; Ruhları sustuğu vakit martıların, Kayalıklardaki mezarlarında, Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; Bayramlar seyranlar mı dersin, Şenlikler cümbüşler mi? Gelin alayları, teller, duvaklar, Donanmalar mı? Heeey Ne duruyorsun be, at kendini denize: Geride bekliyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 BAHARIN İLK SABAHLARI Tüyden hafif olurum böyle sabahlar Karşı damda bir güneş parçası, İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar; Bağıra çağıra düşerim yollara; Döner döner durur başım havalarda. Sanırım ki günler hep güzel gidecek; Her sabah böyle bahar; Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum. Derim ki: 'Sıkıntılar duradursun!' Şairliğimle yetinir, Avunurum. DAYANILIR ŞEY DEĞİL Bilmem ki nasıl anlatsam; Nasıl, nasıl, size derdimi! Bir dert ki yürekler acısı, Bir dert ki düşman başına. Gönül yarası desem... Değil! Ekmek parası desem... Değil! Bir dert ki... Dayanılır şey değil DENİZ Ben deniz kenarındaki odamda, Pencereye hiç bakmadan Dışardan gecen kayıkların Karpuz yüklü olduğunu bilirim. Deniz, benim eskiden yaptığım gibi, Aynasını odamın tavanında Dolaştırıp beni kızdırmaktan Hoşlanır. Yosun kokusu Ve sahile çekilmiş dalyan direkleri Sahilde yasayan çocuklara Hiçbir şey hatırlatmaz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 PAZAR AKŞAMLARI Şimdi kılıksızım, fakat borçlarımı ödedikten sonra ihtimal bir kat da yeni esvabım olacak ve ihtimal sen yine beni sevmeyeceksin. bununla beraber pazar akşamları sizin mahalleden geçerken, süslenmiş olarak, zannediyor musun ki ben de sana şimdiki kadar kıymet vereceğim ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Demian Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 DEDİKODU Kim söylemiş beni Süheyla'ya vurulmuşum diye? Kim görmüş, ama kim, Eleni'yi öptüğümü, Yüksek kaldırımda, güpe gündüz? Melahat'i almışım da sonra Alemdara gitmişim, öyle mi? Onu sonra anlatırım, fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Güya bir de Galataya dadanmışız; Kafaları çekip çekip Orada alıyormuşuz soluğu; Geç bunları, anam babam, geç; Geç bunları bir kalem; Bilirim ben yaptığımı. Ya o, Mualla'yı sandala atıp, Ruhumda hicranını söyletme hikayesi? ORHAN VELİ KANIK Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2008 http://www.orhanveli.net/resimler/sergi/elyazilari/eskilerkucuk.jpg Eskiler Alıyorum Eskiler alıyorum Alıp yıldız yapıyorum Musiki ruhun gıdasıdır Musikiye bayılıyorum Şiir yazıyorum Şiir yazıp eskiler alıyorum Eskiler verip Musikiler alıyorum Bir de rakı şişesinde balık olsam Orhan Veli Kanık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2009 OKTAY'A MEKTUPLAR 1 10.12.37 Ankara Saat 21 Kış, kıyamet Macar lokantası'nda yazıyorum İlk mektubumu. Oktay'cığım Bu gece sana Bütün sarhoşların selamı var. 2 12.12.37 Ankara Saat 14.30 Şu anda dışarda yağmur yağıyor Ve bulutlar geçiyor aynadan Ve bugünlerde Melih'le ben Aynı kızı seviyoruz. 3 6.1.38 Ankara Saat 10 Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz. Ne üstte var ne başta. Onu sevmeseydim Belki de beklemezdim İnsanlar için öleceğim günü. ( Varlık, 15.1.1938 ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2009 EFKARLANIRIM Mektup alir, efkarlanirim; Raki icer, efkarlanirim; Yola cikar, efkarlanirim. Ne olacak bunun sonu, bilmem. "Kazim`in" turkusunu soylerler, Uskudar`da; Efkarlanirim. İNTİHAR Kimse duymadan ölmeliyim Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı. Beni tanımayanlar ''Mutlak birini seviyordu'' demeliler. Tanıyanlarsa, ''Zavallı, demeli, Çok sefalet çekti...'' Fakat hakikî sebep bunlardan hiçbiri olmamalı. 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2009 İNTİHAR Kimse duymadan ölmeliyim Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı. Beni tanımayanlar ''Mutlak birini seviyordu'' demeliler. Tanıyanlarsa, ''Zavallı, demeli, Çok sefalet çekti...'' Fakat hakikî sebep bunlardan hiçbiri olmamalı. Ne kadar naif ve ne kadar Orhan Veli'ye yakışır bir ölüm tarifi. 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Typhon Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2009 SEVDAYA MI TUTULDUM? Benim de mi düşüncelerim olacaktı, Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım, Sessiz sedasız mı olacaktım böyle? Çok sevdiğim salatayı bile Aramaz mı olacaktım? Ben böyle mi olacaktım? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2014 Müşfik Kenter.. dinlenilesi... http://www.youtube.com/watch?v=Wii3lMBDk3g Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 13, 2014 şimdi kılıksızım, fakat borçlarımı ödedikten sonra ihtimal bir kat daha yeni esvabım olacak ve ihtimal sen yine beni sevmiyeceksin. Tam 100 Yaşında büyük üstad ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.