vhercle Oluşturma zamanı: Ekim 24, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 24, 2006 Fuzuli'nin Yaşami: Fuzûlî'nin yaşamı üzerine çok fazla bilgi yoktur. Bağdat yakınlarında Hille veya Kerbela'da doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Mehmet'tir. Toplum bilimcilere göre Oğuz'ların Bayat aşiretindendir. Doğum tarihinin bilinmemesine karşın, ölüm tarihi 1556 yılıdır. Türkçe divanının önsözünden öğrendiğimize göre, yaşamı boyunca Irak dışına çıkmamıştır. Bazı Farsça kaynaklara göre ömrünün büyük bölümünü halife Ali'nin Necef'deki mezarına hizmet ederek geçirmiştir. Bu hizmetinden dolayı Safevi hükümdarları tarafından ona bir aylık bağlanmıştır. Fakat günün birinde bilinmeyen bir sebeple bu aylığı kesilmiştir. Irak Safavi'lerin elindeyken şah İsmail ve Safavi ileri gelenlerine şiirler sunan Fuzûlî, Irak'ın Osmanlı'ların eline geçmesiyle de Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı ileri gelenlerine şiirler sunmuştur. Osmanlı'lar döneminde de Fuzûlî'ye dokuz akçelik bir aylık bağlanmıştır. Fakat Fuzûlî'nin o dönemin Nişancı paşasına gönderdiği şikayet-nâme'sinden anlaşılıyor ki, Fuzûlî kendisine bağlanan bu aylığı hiçbir zaman alamamıştır. Her iki dönemde de değeri anlaşılamayan ve gereken önem verilmeyen şairin yaşamı yoksulluk içinde geçmiş, 1556 yılında Irak'ı kasıp kavuran veba salgınında ölmüştür. Farsça ve Türkçe divanlarının önsözlerinden anlaşıldığına göre daha çocuk yaşta şiirle uğraşan Fuzûlî genellikle şiirlerini Azeri lehçesiyle yazmış. Ona göre divan edebiyatındaki şiir türlerinin en önemlisi gazeldir. O nedenle kendi gönlüne de gazeli seçmesini önermiştir. Fuzûlî'nin şiirleri diğer divan şairlerinin şiirlerinden bambaşka bir özelliğe sahiptir. Onun şiirleri genellikle din dışı şiirlerdir. Bu şiirlerde çoğunlukla aşk teması işlenmiştir. şair bir anlamda aşkı şiirlerinde metalaştırmış ve aşk derdinden mutlu olduğunu söylemiştir. Hatta bu dertten hiç kurtulmak istemediğini vurgulamıştır. Ayrıca Fuzûlî divan şiirinin bir özelliği olan söz sanatlarını en ustaca kullanmış bir şairdir. O nedenle gazelleri ve diğer şiirleri hayli süslü ve anlaşılması çok zor şiirlerdir. iyi şiirin yalnızca bilimle elde edilebileceğine inanan Fuzûlî, bu düşüncesini Türkçe divanının önsözünde "ılimsiz şiir, temeli yok duvar gibi olur, temelsiz duvar da sonunda itibarsız olur" diye açıklar. Bu düşüncesini her zaman savunduğunu ve "ilimsiz şiirden ruhsuz kalıp gibi nefret ettiğini" vurgular. Fuzûlî, Eski Türk Edebiyatı'nda ünü ve etkisi en yaygın olan şairlerden biridir. Azeri ve Çağatay lehçeleriyle yazan şairler üzerinde olduğu gibi, Türkiye lehçesiyle yazan pek çok divan, tasavvuf, halk ve modern Türk edebiyatının ilk dönem şairlerine de büyük etkisi olmuştur. Yapıtları: Türkçe, Farsça ve Arapça üç divan, Leylivü Mecnun mesnevisi, Kerbela olayını anlattığı nesir ve nazım karışımı Hadıkat-üs-Suada ve şikayet -nâme adlı mansur mektuplardır. Yapıtlarının bugünkü Türkçe ile basılmış örnekleri; Abdulbaki Gölpınarlı tarafından hazırlanmış Fuzuli Divanı, K. Akyüz - S. Yüksel -M. Cumbur tarafından hazırlanmış Türkçe Divan'ları vardır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2006 Hayranım bu şaire çok büyük bir insandır kendisi: Türk Divan şairi olan Fuzuli'nin asıl adı Mehmettir.1556'da çıkan veba salgını nedeniyle kerbalada ölmüştür.Zamanın bütün bilimlerini öğrenmiştir.Türkçe'yi,Arapça'yı ve Farsça'yı çok iyi bilmektedir.Alçak gönüllü bir kişiliğe sahip olan bu şair,yoksulluk içinde yaşamıştır.XVI.y.y.'lın en iyi şairleri arasındadır ki bazıları tarafından(bence de) en iyi şairidir. Eserleri:Divan,Leyla ile Mecnun,Mektuplar,Hüsn-ü Aşk,Beng-ü Bade,Hadikatü's-sü'eda,Sakiname... Kanuni sultan süleyman Bağdat'ı aldığı zaman Fuzuli padişaha bir kaside sunar.Kanuni de Fuzuli'ye bir maaş bağlatır.Maaşı almaya giden Fuzuli memurlar yüzünden maaşını alamaz,çünkü memurlar Fuzuli'den rüşvet isterler.Fuzuli'de bu durumu Nişancı Celalzade'ye bir şikayet mektubu olarak yazar.Bu Fuzuli'nin ünlü mektuu Şikayetname'dir. Şikayetname'den bir kaç cümle: 'Selam verdim rüşvet değüldür deyü almadılar' 'Gördüm ki su'alüme cevabdan gayrı nesne vermezler ve bu berat ile hacetüm reva görmezler.Naçar terk-i mücadele kıldum ve me'yus u mahrum guşe-i uzletüme çeküldüm' Bugünki Türkçe'ye çavirirsem: 'Gördüm ki soruma yanıttan başka nesne vermezler ve bu berat ile isteğimi yerine getirmeye gerek görmezler.İster istemez uğraşmayı bıraktım,yaslı ve yoksun olarak yanlızlık köşeme çekildi.' *** Nazireler: Fuzuli: Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su Yahya Beg: Can verürken hançeründen sun bane bir pare su Halte-i nez'üzre gayet hoş gelür bimare su Hayali Beg: Dökse ger çeşmi hebabın sen semen-ruhsare su Kanlu yaşum gibi boyanmış kızıl kanlare su *** Fuzli'nin su kasidesinden bişeyler yazayım(su kasidesi Fuzuli'nin en ünlü ve en güzel kasidesidir,hz.peygamber adına adanmıştır): Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su ... Vehm ile söyler dil-i mecruh peykanın sözün İhtiyat ile içer her kimde olsa yare su ... Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su ... Ohşadabilmez gubarını muharrir hattına Hame tek bakmaktan inse gözlerine kare su ... Arızın yadiyle nemnak olsa müjganım nola Zayi olmaz gül temennasiyle vermek hare su *** Gerçekten de divan edebiyatının en önemli şairlerindendir,hatta bana göre en önemlisi -------------------- Bu eseri "Şah Beyitler" adlı kitaptan aynen alıyorum,bilenler hatırlasın bilmeyenler de bu şaheseri okumuş olsunlar.. Ayrıca belirtmek isterim ki burdaki "leyla vü mecnun" mesnevisi büyük şair Fuzuli tarından mesnevi haline getirilmiş biçimiyle ele alınıyor. "LEYLA VÜ MECNUN MESNEVİSİ'NDEN Fuzuli'nin bu çok tanınmış 3036 beyitlik mesnevisi,Klasik edebiyatımızın şaheseri sayılır.Görünüşte Leyla ile Mecnun arasındaki aşkın hikayesini anlatıyor olsa da,aslında Fuzuli'nin aşk anlayışını,mecazi aşktan ilahi aşka yönelişin faziletini dile getirmektedir. Eserin konusu kısaca şöyledir: Zengin bir Arap emirinin oğlu Kays,on yaşında iken gönderildiği okulda Leyla ile karşılaşır.Birbirlerine aşık olurlar.Bu aşkın haberi etrafa yayılır ve dedikodular başlar.Büyüklerin engellemeye çalışmaları ve öğütleri gençleri teselli etmez.Leyla'yı okuldan alırlar.Leyla'nın hasretine dayanamayan Kays;ağlar,inler,feryad eder,sonra da çöllere düşer.Çöllerde kuşlarla,ceylanlarla,vahşi hayvanlarla arkadaşlık etmektedir.Artık Mecnun diye anılmaya başlamıştır. Babası,Mecnun'u önce tabiplere sonra da Kabe'ye götürür,dua eder. Bu arada Leyla'yı bir başkasıyla evlendirmişlerdir.İki aşık dünya ölçüleri içinde ebedi ayrılığa mahkumdurlar artık. Aradan zaman geçer.Birbirlerini iştiyakla aramaktadırlar.Leyla kendini tanıtır fakat artık mecnun leyla'yı istemez. Bir mühdet sonra Leyla ölür;bu haberi alan Mecnun,sevgilisinin mezarı başına gelir ve orada ruhunu teslim eder.Mecnun'u da Leyla'nın mezarına gömerler. Derler ki: maddi varlıklarını yok edip,temiz bir aşkla birbirlerini sevdikleri için,bu iki genç şimdi cennet bahçelerindedir. *** Mecnun'un annesinden oğluna öğüt: Can verme gam-ı aşka ki aşk afet-i candır Aşk afet-i can olduğunu meşhur-i cihandır Aşkın gamına can verme;canı gönülden bağlanma,çünkü aşk,can için bir afettir,bir beladır.Aşkın can efeti olduğunu bütün cihanın bildiği bir hakikattir. Beyitte can kelimesi üç defa,aşk kelimesi üç defa,afet kelimesi iki defa ve gam kelimesi bir defa kullanılmış ve bu kelimeler zihni bir ameliye ile birbirne bağlanmıştır. Aşk,sevenden canını ister,bundan dolayı afettir.Sevilende ise vefa olmadığı için gam ile aşk bi aradadır. Aynı gazelde: Ger derse ki Fuzuli ki güzellerde vefa var Aldanma ki şair sözü elbette yalandır. Diyor.Eğer Fuzuli "güzellerde vefa var diyorsa,aldanma.Şair sözü yalandır gerçek değildir." Sevgili vefasızdır,onun için aşık gam ve keder içindedir.Fakat gamı da olsa bir afet de olsa Fuzuli,aşktan vazgeçmez. Mecnun babasının öğüdüne cevap verir: Taktir çü böyledir ne tedbir Takdiri eder mi kimse tağyir Madem ki Allah'ın takdiri böyledir,tedbirin ne manası var?Kim,tedbir alarak Allah'ın takdirini değiştirebildi? *** Babası,iyileşmesi için Mecnun'u Kabe'ye götürür. Mecnun,Kabe'de önce bu mukaddes binaya yalvarır,sonra da Allah'a... Ya rab bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem bela-yı aşkdan etme cüda beni Yarab,beni aşk belası ile tanıştır,aşk belasından bir dem bile uzak etme. Temkinimi bela-yı mahabbette kılma süst Ta dost ta'n edip demeye bivefa beni Aşk belasındaki tutkunluğumu sakın azaltma,ki sevgili benim aşk belasından uzaklaştığımı görüp de bana vefasız demesin Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkin ola yetirmek saba beni Ayrılık derdiyle tenimi öyle zayıf kıl ki,sabah rüzgarı-bir kuru yaprak gibi-beni sürükleyip sevgiliye kavuştursun. Bu son üç beyitte aşk ile bela kelimeleri bir araya getirilerek ezel zemindeki ikrar hatırlatılmaktadır.Aşkın tek ihtirası aşk belası içinde yanıp yakılmaktır.Dostun "vefasızdır" sitemine muhatab olmak aşık için en korkulan şeydir. Üçüncü beyit ise bir fenafillah-ölmeden önce ölmek- arzusudur.Rüzgarın,sürükleyip götürebileceği hale gelmek maddeden tecerrüt etmektir.Aşık maddi varlığından kurtularak,daha bu dünyada iken vuslata erer. *** Bu visale yuku ahvali demek mümkin idi Eğer olsaydı yuku dide-i giryanımıza Bu kavuşmaya bir uyku hali demek mümkün idi.Fakat ağlamaktan gözüme uyku girmiyor ki o sevigli rüyada görüp,ona kavuşmuş olayım. Bir hayal ola meger gördüğümüz yoksa nigar Mutlaka hatıra gelmez ki gele yanımıza Bu gördüğümüz bir hayal olmalı.Yoksa bizim yanımıza gelmek onun atırına bile gelmezdi. Beyit bsşks türlü de anlamlandırılabilir: a) Gördüğümüz bir hayal olmalı,yoksa sevgilinin gerçekten geleceği hatırımıza bile gelmez. b) Sevgilinin bizi yanımıza gelmesi,onun hatırına bile gelmez. c) Sevgili bizi hatırlamaz.Hatırına gelmeyiz ki o bizim yanımıza gelsin. Yar mihmanımız oldu gelin ey can u gönül Kılalım sarf nemiz var ise mihmanımıza Sevgili misafirimiz oldu,ey can ve gönül,gelin neyimiz var neyimiz yok hepsini misafirimize ikram edelim. Misafire hürmet edilir,ikramlarda bulunulur. Gönlünü vermek,sevmek demektir. Can vermek aşık için doyulmaz bir saadettir.Fuzuli bir başka gazelinde: Bin can olaydı kaş ben-i dil-şikestede Ta her biriyle bir kez olaydım feda sana Şu krırk gönnümde keşke bin tane can olsaydı da herbiryle bir kere feda olaydım,demişti. *** Mecnun,Leyla'ya seslenir: Küfr-i zülfün salalı rahneler imanımıza Kafir ağlar bizim ahval-i perişanımıza Zülfünün siyahlığı imanımıza yaralar açtığından beri,bizim perişan halimize kafir bile ağlar, merhamet eder Kafir;hem merhametsiz,hem inkarcı,hem de hakikati örten anlamlarına gelir.Zülf,kesrettir,yüzü yani vahdeti örter. Mecnu çöllerde dağ ile,çeşme ile,ahu le,güvercin ile,ay ile,güneş ile,saba ile konuşur ve sabaya yalvarır: El gaafil iken bu maceradan Sultana sena götür gedadan Ey sabah yeli,kimseler uyanmadan,kimsenin haberi olmadan o sultana kölesinden selamlar götür,çvgüler götür. Gör münis-i gamküsarı kimdir Bizden ki usandı yari kimdir Gör ki kiminle eğlenir,dert ortağı kimdir?Bizden usandığına göre bak bakalım yari kimdir? Gönlü kimin iledir teselli Yadına gelir mi hiç leyli Gönlünü kiminle avutuyor,Leyla'yı hiç hatırlamıyor mu? *** Zaman geçer,ayrılık sürer.Mecnun,kendini zincire vurdurur ev o haliyle Leyla'nın evine varır.Leyla der ki: Yar rahm etti meger nale vü efgaanımıza Ki kadem bastı bugün külbe-i ahzanımıza Sevgili inlemelerimize,feryatlarımıza acımış olmalı ki,bugün hüzünlerle dolu evimize ayak bastı Külbe-i ahzan,Yakup peygamberin,oğlu Yusuf'un hasretiyle gözyaşı döküp,feryat ettiği kulübenin adıdır.Edebiyattaiayrılık acısının timsali olarak kullanılır. Eşk baranı meger kıldı eser kim nageh Döktü bir şah-ı gül taze gülistanımıza Gözyaşı yağmuru,sonunda netice verdi.Çünkü bahçemizde taze bir gül dalı yetişti Gül sevgidir.Onun gelişinin sebebi,aşığın sel gibi döktüğü gözyaşlarına acımasıdır.Gül ağacının yetişmesi için de yağmur suyuna ihtiyaç vardır.Ayrıca gülün rengi ile gözyaşı arasında dailişki vardır.Eşk baranı,kanlı gözyaşıdır Mecnun Leyla'ya cevap verir: Seni görmek müteazzir görünür böyle ki eşk Sana baktıkta dolar dide-i giryanımıza Seni görebilmek mümkün değil.Çünkü sana baktığımda gözyaşlarım sel gibiakıyor ve seni göremez oluyorum[/i] Eksik olmaz gamımız bunca ki bizden gam alıp Her gelen gamlı gider şad gelip yanımıza Bizim gamımız hiç eksik olmaz.O derece ki şad olarak gelen herkes,bizden gam alıp gittiği halde yine de gamımız eksilmez,tükenmez Fuzuli,o engin zekası ve tasavvur kudretiyle kelimelerle oynuyor: a) Bizim gamımız hiç eksilmez.O derece ki bizden gam almaya gelen herkese yetecek kadar gam vardır bizde. b) Bizde o derece gam vardır ki şad olarak yanımıza gelen,bizim halimizi görüp bize acır ve gamlanır. c) Bazan bize gamlı insanlar da gelir.Fakat bizim halimizi görünce,kendi haline şükreder ve "iyi ki biz böyle değiliz" diye şad olarak dönerler. d) Bizde devamlı gam olduğu herkesçe bilinir; onun için bizden gam almaya gelenler hiç eksik olmaz. *** Mecnun aşktan ne anlıyordu: Aşık oldur kim kılur canın feda cananına Meyl-i canan etmesin her kim kıymaz canına Aşık olana derler ki canını hiç düşünmeden sevgilisine feda eder...Canını feda etmeyen,aşk yolunda canına kıymayan,sevgiliye kavuşmayı aklından bile geçirmesin. Canını canane vermektir kemali aşıkın Vermeyen can itiraf etmek gerek noksanına Aşkın olgunluğu,irfanı;canını savgiliye verdiği zaman belli olur.Eğer aşık bunu yapmıyorsa,aşkından şüphe etsin.Onda bir eksiklik var demektir Aşk resmin aşık öğrenmek gerek pervaneden Kim yanar gördükte şemin ateş-i suzanına Aşık,aşkın ne olduğunu öğrenmek istiyorsa pervaneye bakmalıdır.Pervane,nerede mumun yakıcı ateşini görse,kendini o ateşe atar. Fani ol aşk içre kim benzer fenası aşıkın Feyz-i cavid ile Hızrın çeşme-i hayvanına Aşk içinde kendini,nefsini terket.Çünkü aşığın kendini bu yolda tert etmesi,Hızır'ın çiçeği ab-ı hayata benzer Ab-ı hayat,ölümsüzlük suyudur. Mecazi aşktan kurtulan aşık,ebedi-manevi-aşka yükselir ki bu ebediyet,yani vuslattır. Aşk derdinin devası kaabil-i derman değil Terk-i can derler bu derdin muteber dermanına Aşk dermanı yoktur.Bu derdin tek dermanı olsa olsa canını terk etmektir.Eğer aşık bunu yapabilirse hakiki dermana kavuşmuş olur." Son cümle süper: "Aşk dermanı yoktur.Bu derdin tek dermanı olsa olsa canını terk etmektir" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 Türk Divan şairi. Temelini bireysel duygu ve sevgide bulan bir şiir anlayışını geliştirmiştir. Gerçek adı Mehmed b. Süleyman'dır. Kerbelâ'da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır. 1556'da Kerbelâ'da öldü. Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yoktur. Şiirde "Fuzûlî" adını, kendi şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, Farsça Divan'ının girişinde açıklar. Ama "işe yaramayan", "gereksiz" gibi anlamlara gelen "fuzûlî" sözcüğünün başka bir anlamı da "erdem"dir. Onun bu iki kaşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır. Fuzûlî'nin yaşamı konusunda bilgi veren kaynaklar birbirini tutmamakta, genellikle söylenceyle gerçeği ayırma olanağı bulunmamaktadır. Onunla ilgili güvenilir bilgiler, yapıtlarının incelenmesinden, kimi şiirlerinin açıklanışından kaynaklanmaktadır. Bunlardan anlaşıldığına göre Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle İslam bilimleri, tasavvuf, İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır. Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi amaçlayan "gizli bilimler"le ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır. İslam bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir. Yapıtları incelendiğinde İran şairlerinden Hâfız, Türk şairlerinden de Nesîmî, Nevâî ve Necati'yi izlediği, onların şiir anlayışını, duygu ve düşüncelerini benimsediği görülür. İnanç bakımından Fuzûlî, Şii mezhebine bağlıdır. On iki İmam'a karşı derin bir sevgisi vardır. Bütün yaşamını Kerbelâ'da, Şiiler'ce kutsal sayılan topraklar üzerinde geçirmesi, aşağı yukarı bütün şiirlerinde tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi, Kerbelâ olayıyla ilgili ağıtları, Şeriat'ın katılığına karşı çıkışı bu nedenlerdir. Ancak Ali'ye bağlılığı, Ali'nin tanrısal bir varlık olduğu görüşünü savunan ve İslam ülkelerinde Galiye (aşırılık) diye nitelenen inançla ilgili değildir. Ona göre Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu, olgun, yetkin bir kişidir ve Peygamber'den sonra imam (halife) olması gereken kimsedir. Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla (erdeme bağlı olma) denir. Fuzûlî de bu erdemden yana olanlar arasındadır. Ona göre Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve Peygamber'in yakınlarından (sahabe) üstündür. Bu konudaki inancını Hadîkatü's-Süedâ ("Mutluların Bahçesi") adlı yapıtında bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Türkçe ve Farsça divanlarında Ali ve onun soyundan gelen imamlara bağlılığını konu edinen birçok şiir vardır. Bir aralık Bağdat'ı ele geçiren İsmail Safevi'ye yazdığı övgünün kaynağı da bu sevgidir. Fuzûlî'nin, geçimini Kerbelâ, Necef ve Bağdat'ta bulunan On İki İmam'la ilgili vakıfların gelirlerinden sağladığı Farsça Divan'ındaki "Dürr-i sadef-i sıdk cenâb-ı mütevelli" (Doğruluk sedefinin incisi yüce görevli) dizesiyle başlayan şiirden anlaşılmaktadır. Fuzûlî, yaşadığı dönemin geleneğine uyarak, Bağdat'ı ele geçiren Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a ve Rüstem Paşa, Mehmed Paşa, İbrahim Bey, Cafer Bey gibi devlet büyüklerine övgüler yazmıştır. Fuzûlî'nin bütün yaratıcı gücü, yaşam ve evren anlayışını, insanla ilgili düşüncelerini sergilediği şiirlerinde görülür. Ona göre şiirin özünü sevgi, temelini bilim oluşturur. "Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" anlayışından yola çıkarak sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlar, bu nedenle "evrende ne varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur" yargısına varır. Sevginin yanında, şiirin örgüsünü bütünlüğe kavuşturan ikinci öğe üzüntüdür, sevgiliye kavuşma özleminden, ondan ayrı kalıştan kaynaklanan üzüntü. Üzüntünün, ayrılık acısının, kavuşma özleminin odaklaştığı başlıca yapıtı Leylâ ile Mecnun'dur. Burada seven insan, bütün varlığıyla kendini sevdiği kimseye adamıştır, ancak sevilen kimsede yoğunlaşan sevgi tanrısal varlığı erek edinmiş derin bir özlem niteliğindedir. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünüş alanına çıkan Tanrı, tek erektir. Fuzûlî, bu konuda Yeni-Platonculuk'tan beslenen tasavvufun insan-tanrı anlayışına bağlı kalarak, varlık birliği görüşünü işlemiştir. Ona göre gerçek varlık Tanrı'dır, bütün nesneler ve onları kuşatan evren Tanrı'nın bir görünüş alanıdır. Bu nedenle yaratılış, tanrısal varlığın görünüş alanına çıkışı, bir ışık (nûr) olan "Tanrı özü'nden dışa taşmasıdır (sudûr); "Zihî zâtın nihân u ol nihandan mâsivâ peydâ" (Senin özün gizlidir, bu görünen evren o gizli özünden var olmuştur). Fuzûlî'nin anlayışına göre insan "seven bir varlık"tır, bu sevgi Tanrı ile insan arasındaki bağın özünü oluşturur, ayrıca insanın Tanrı'ya yaklaşmasını sağlar. Bu nedenle de yalnız insan sevebilir. Varlık türlerinin en yetkini, en olgunu olan insan Tanrı'nın gören gözü, konuşan dili, duyan kulağıdır. İnsanda Tanrı istenci dışında bir eylemi gerçekleştirme olanağı yoktur. İnsan biri gövde, öteki ruh olmak üzere iki ayrı özden kurulu bir varlıktır. Gövdenin toprak, yel (hava), od (ateş) ve su gibi dört oluşturucu öğesi vardır. Ruh ise tanrısaldır, gövdede, gene Tanrı buyruğuyla bir süre kaldıktan sonra, kaynağına, tanrısal evrene dönecektir, bu nedenle ölümsüzdür. İnsanın yeryüzünde yaşadığı sürece ruhunun kutsallığına yaraşır biçimde davranması, doğruluk, iyilik, erdem, güzellik gibi değerlerden ayrılmaması, özünü bilgiyle süslemesi gerekir. Fuzûlî, "maarif" adını verdiği gönül bilgisini kişinin özünü ışıklandırması için bir kaynak diye yorumlar, "ey güzel zâtın maârif birle tezyîn edegör" dizesiyle bu konudaki görüşünü açıklar. Onun ahlâkla ilgili görüşlerinin temelini kuran doğruluk, iyilik ve erdem gibi üç öğedir. Bu üç öğenin karşıtı baskı (zulm), ikiyüzlülük (riyâ) ve bilgisizliktir (cehl). "Selâm verdim rüşvet değildir deyu almadılar" diye başlayan Şikayet-nâme'sinde çağının yolsuzluklarını, ahlaka, İslâm dininin özüne aykırı davranışları sergilenirken, Türkçe Divan'ında da "zalimin zulm ile akçe toplayıp yardım edermiş gibi başkalarına dağıttığını, oysa cennete rüşvetle girilmeyeceği" anlamındaki dizelere geniş yer verir. Ona göre bu yeryüzü bir alışveriş yeridir, herkes elindekini ortaya döker. Bilgiyi seven erdem ve beceriyi, dünyayı seven de altını, gümüşü sergiler: Dehr bir bâzârdır her kim metâın arz eder Ehl-i dünya sîm ü zer ehl-i hüner fazl u kemal Fuzûlî, inanç konusunda da erdemin, doğruluğun, Kuran'ın özüne bağlı kalmanın gereğini savunur. Ona göre oruç, namaz, zekât gibi görevler gösteriş için değil, kişinin özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir. Oysa içinde yaşanan çağın insanı İslâm dininin temel ilkelerini bir çıkar aracı olarak kullanmakta, gerçeğinden uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle İslam'ın özünden ayrılmak istemeyen bir kimsenin uygulaması gereken yöntem "namaz ehline uyma, onlar ile durma oturma" biçiminde özetlenebilir. Fuzûlî'nin dili Azeri söyleyişidir, özellikle Nevâî ve Nesîmî'yi anımsatan bir nitelik taşır. Şiirde uyumu sağlayan öğe genellikle, sözcükler arasında ses benzerliğinden kaynaklanır. Aruz ölçüsüne uymayan Türkçe sözcüklerde görülen uzatma ve kısaltmalar Arapça ve Farsça sözcüklerle uyum içine girer. Dilde biri ses uyumu, öteki anlam olmak üzere iki temel öğe dizeler arasında, ses uyumuna dayanan bağlantıdır. Farsça'nın şiire daha yatkın bir dil olduğunu, Türkçe şiir söylemenin güçlüğünü ileri sürmesine karşılık, Türkçe şiirlerinde daha çok başarılı olmuştur. Hadikatü's-Süedâ adlı yapıtında şiir söylemeye pek elverişle olmayan Türkçe'yi başarıyla kullanacağını, bu dili güçlü, elverişli bir şiir durumuna getireceğini ileri süren Fuzûlî'de halk dilinde geçen sözcükler, deyimler, atasözleri önemli bir yer tutar. Kimi şiirlerinde Kuran ve Hadisler'den alıntılarla dizenin anlamı güçlendirilir. Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan Fuzûlî'nin yaratıcı gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok gazellerinde görülür. Kerbelâ olayıyla ilgili şiirlerinde üzüntüyü çok geniş boyutlar içinde ele alarak şiirinin bütününe yayar, inanan, seven insanı bir "acı çeken varlık" olarak gösterir. Bu tür şiirlerinde sevgi ve aşk birbirini bütünleyen iki öğe niteliğine bürünür. Leylâ ile Mecnun adlı yapıtında işlenen derin özlem, ayrılıktan duyulan acı, ağıt özelliği taşıyan şiirlerinde ölüm karşısında duyulan derin sarsıntıya dönüşür. Şiir, Fuzûlî için, düşünceleri, duyguları ortaya koymaya, insanı anlatmaya, kimi sorunları sergilemeye yarayan bir yaratıdır. Şiir, yalnız şiir olsun diye söylenmez, bir varlık görüşünü dile getirmeyi amaçlar. Şiiri oluşturan özlü ve anlamlı sözdür, söz ile kişi kendini ortaya koyar. Öte yandan söz bir yaratma öğesidir:"Bû ne sırdır kim eder her lahza yoktan vâr söz". Söz, onu söyleyenle bağlantılıdır, onun bulunduğu bilgi ve duygu aşamasını, değer basamağını gösterir. Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz Dizelerinde sergilenen düşünceye göre sözün değerini artıran kendi değerini artırır, kişinin kendi neyse söylediği sözle açığa vurduğu da odur. Söz kişinin aynasıdır. Fuzûlî, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâilâ, Neşâti, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri etkilemiştir. Öte yandan kimi Alevi ozanlarca da bir "inanç ulusu" olarak benimsenmiş, saygı görmüştür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sensizim Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2007 cok saol paylaşımın için .... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Şubat 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 17, 2007 Bu başlık vardı: http://www.gnoxis.com/forum/fuzuli-t3542.html Ben de çok severim bu şairi,bana göre divan şairleri arasında en iyisi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 28, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 28, 2007 Konular birleştirildi burdan devam edebilirsiniz.ben de birşeyler ekleyeceğim. http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/turkey2005/content/english/images/457-1.gif GAZELLERİNDEN SEÇMELER 1- Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı 2- Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı 3- Yetti bîkesliğim ol gaayete kim çevremde Kimse yoh çevrile girdâb-ı belâdan gayrı 4- Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı 5- Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyen Ne temettu bulunur bende sadâdan gayrı Açıklama: 1-Senin sokağının başında beladan başka elde ettiğim (bir şey) yok -aşkının yolunda yok olmaktan (ölmekten) başka da bir amacım yok. 2-Ey ah! Gam (hüzün) meclisinin ney'iyim, ateşe yanmış kuru vücudumda arzudan başka ne bulursan yele ver (savur) dağıt. 3-Kimsesizliğim o dereceye vardı ki, çevremde -bela girdabından başka dönen kimse yok. 4-Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,-ne de tan yelinden başka kimse kapımı açar. 5-Fuzûlî! Aşk meclisinde nasıl ah etmeyeyim? -bende sesten başka ne kâr bulunur. -------------------------------------------------------------------------------- Gazel 1 bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var aşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var 2 kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın leylanin mecnunu şirinin eğer ferhadı var 3 ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var 4 öyle bed-halem ki ahvalim görende şad olur her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var 5 gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var 6 ey fuzuli aşk men'in kılma nasihten kabul akl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var Açıklama 1 bende mecnundan daha fazla aşıklık özellikleri var sadık olan aşık benim, mecnunun sadeece adı var 2 ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin nasıl leylanın mecnunu şirinin ferhadı var 3 aklım başımda ey gül beni bülbüle benzetme onun derde sabrı yok her an feryadı var 4 öyle kötü haldeyim ki halimi görenler mutlu olur zamanın çarkından kimin neşesiz bir gönlü varsa 5 ey gönlümün kuşu, aşk aleminde boş boş gezme cunku bu alemin her yolunda birçok avcısı var 6 ey fuzuli! aşkı yasaklayan nasihatçıya uyma o aklın tedbiridir sanmaki onun bir temeli var --------------------------------------- aşk men'i: aşkı menetme bünyad: temel dehr: zaman ehl-i temkinem: ağırbaşlıyım nasih: nasihatçı naşad: neşesiz tefahür: iftihar -------------------------------------------------------------------------------- Gazel ey firak-i leb-i canan ciğerim hun ettin çehre-i zerdimi hun-ab ile gul-gun ettin ciğerim kanını gözyaşına döktün ey dil vara vara anı Kulzüm bunu Ceyhun ettin nice hüsn ile seni Leyla'ya nispet kılayım bilmedin kadrimi terk-i ben-i mecnun ettin ahd kıldın ki cefa kesmeyesin aşıktan aşık-ı vade-i ihsan ile memnun ettin cüra cüra mey içip zib-i cemal artırdın zerre zerre gözümün nurunu efzun ettin ey fuzuli akıdıp seyl-i sirişk ağlayalı aşk ehline figan etmeği kanun ettin --------------------------------------- cüra: yudum efzun etmek: çoğaltmak hun: kan kulzüm: kızıldeniz seyl-i sirişk: gözyaşı seli zerd: sarı zib: süs -------------------------------------------------------------------------------- Gazel 1 hasılım yok ser-i kuyunda beladan gayrı garazım yok reh-i aşkında fenadan gayrı - 2 ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı - 3 perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk ki gözüm görmeye ol mah-likadan gayrı - 4 yetti bikesliğim al gayete kim çevremde kimse yok çevrile girdab-ı beladan gayrı - 5 ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı - 6 bozma ey mevc gözüm yaşı hababın ki bu seyl koymadı hiç imaret bu binadan gayrı - 7 bezmi aşk içre fuzuli nice ah eylemeyem ne temettu bulunur bende sadadan gayrı ------------------------------------------ 1 senin etrafında elde edebildigim bir sey yok beladan baska bir amacım yok aşkının yollarında kendimi kaybetmekten başka 2 uzuntu toplulugunun neyiyim, ne bulursan rüzgara ver ateşle yanmış kuru cismimde havadan başka 3 hicran günü yüzüme bir perde çek ey gözyaşı ki gözüm kimseyi görmesin o ay yüzlü güzelden başka 4 yetti artık kimsesizliğim, çevremde kim varsa al dönen hiç bir şey yok bela girdabından başka 5 ne yanar kimse bana gönül ateşinden özge ne açar kimse kapımı sabah rüzgarından başka 6 ey dalga! bu sel gözümün yaşının bir kabarcığıdır, bozma sağlam hiç bir şey bırakmadı bu binadan başka 7 aşk alemi içinde ah edip sızlanma ey fuzuli! ne kar bulabilirsin ki kendinde bu sedadan başka ------------------------------------------ bi-keslik:kimsesizlik çevrile: dönen habab: kabarcık mah-lika: ay yüzlü mevc: dalga reh: yol seyl: sel sirişk: gözyaşı temettu: kar -------------------------------------------------------------------------------- Gazel 1 ya rab belayı aşk ile kıl aşina beni bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni 2 az eyleme inayetini ehli derdden yani ki çok belalara kıl mübtela beni 3 oldukça ben götürme beladan iradetim ben isterim belayı çü ister bela beni 4 gittikçe hüsnün eyle ziyade nigarımın geldikçe derdine beter et muptela beni 5 öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim vaslına mümkün ola yeürmek saba beni 6 nahvet kılıp nasib fuzuli gibi bana ya rab mukayyed eyleme mutlak bana beni ----------------------------------------- 1 tanrım, aşk belasıyla beni tanıştır bir an bile aşk belasından uzak tutma beni 2 elinin bolluğunu dert isteyenlerden esirgeme yani bir sürü belalara müptela et beni 3 ben olduğum sürece beladan dileğimi çevirme çünkü ben belayı istiyorum, bela ister beni 4 sevgilimin güzelliğini gittikçe artır bela geldikçe derdine daha beter müptela et beni 5 vücudumu onun ayrılığında öyle hafif kıl ki hafif esen sabah rüzgarı bile ulaştırabilsin ona beni 6 kibirlilik edip fuzuli gibi bana ey tanrım, bir an bile başbaşa bırakma kendimle beni ----------------------------------------- iradet: dilek nahvet: kibirlilik nigar: sevgili -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Ey gönül yârı iste candan geç Ser-i kûyun gözet cihandan geç Yâ tama' kes hayat zevkinden Yâ leb-i lâl-i dil-sitândan geç Mülk-i tecrîddir ferâgat evi Terk-i mâl eyle hân-ü-mandan geç Lâ-mekan seyrinin azîmetin et Bu harâb olacak mekandan geç ı'tibar etme mülk-i dünyâya ı'tibar-i uluvv-i şandan geç Ehli dünyanın olmaz ahireti Ger bunu ister isen andan geç Meskenin bezm-gâh-i vahdettir Ey Fuzûlî bu hâk-dandan geç -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Ey bî-vefa ki âdet oluptur cefâ sana Bi'llah cefadır olma demek bî-vefa sana Geh nâz ü geh kirişme vü geh işvedir işin Cânın sevenler olmasa yiğ âşnâ sana Bin cân olaydı kâş men-i dil*şîkestede Tâ her biriyle bir kez olaydım fidâ sana Aşkından mübtelalığımı ayb eden sanır Kim olmak ihtiyâr iledir mübtelâ sana Ey dil ki hecre düzmeyip istersin ol mehi şükr et bu hâle yoksa gelir bir belâ sana Et gül gâmımda eşk ruh-i zerdim etti âl Bildirdi ola sûret-i hâlim sabâ sana Düşmez çü şâh kurbu Fuzûlî gedâlara Ol şehden iltifat ne nisbet bana sana -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Ol ki her sa'at gülerdi çeşm-i giryânım görüp Ağlar oldu hâlime bî-rahm cânânım görüp Eyleyen ta'yin-i cezâ-yi müdâvâ derdime Terk edip cem' etmedi hâl-i perîşânım görüp Lâle-ruhlar göğsümün çâkine kılmazlar nazar Hiç bir rahm eylemezler dâğ-i hicrânım görüp Tut gözün ey dûd-i dil çerhin ki devrin terk edip Kalmasın hayrette çeşm-i gevher efşânım görüp Pertev-i hur-şîd sanmam yerde kim devr-i felek Yere urmuş âf-tâbın mâh-i tâbânım görüp Suda aks-i serv sanmam kim koparıp bağ-bân Suya salmış servini serv-i hırâmânım görüp Ey Fuzûlî bil ki ol gül-'ârızı görmiş değil Kim ki ayb eyler benim çâk-i girîbânım görüp -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Gönülde bin gâmım vardır ki pinhân eylemek olmaz Bu hem bir gam ki il ta'nından efgân eylemek olmaz Ne müşkil derd olursa bulunur âlemde dermânı Ne müşkil der imiş aşkın ki dermân eylemek olmaz Fena mülküne çok azm etme ey dil çekme zahmet kim Bu tedbîr ile def'i derd-i hicrân eylemek olmaz Sakın gönlüm yıkarsın pendden dem urma ey nâsih Hevâ-yi nefs ile bir mülkü vîran eylemek olmaz Dehânın üzre lâ'lin istemiş dil def-i müşkildir Görünmez hiç cürmü yok yere kan eylemek olmaz Du'âlar eylerim benden yana bir dem güzâr etmez Ne çâre sihr ile servi hırâman eylemek olmaz Fuzûlî âlem-i kayd içre sen dem urma aşkından Kemâl-i cehl ile da'vây-i irfân eylemek olmaz -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyadır halkı efgânım gara bahtım uyanmaz mı Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı Gâmım pinhan dutardım ben dedîler yâre kıl rûşen Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil Bana ta'n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Ya Rab, belâ-yı aşk ile âşinâ kıl meni Bir dem belâ-yı ışkdan kılma cüda meni Az eyleme inayetini ehl-i derdden Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtela meni Oldukça men götürme belâdan irâdetim Men isterem belâyı çü ister belâ meni Temkinimi belâ-yı mahabbetde kılma süst Tâ dost ta'n edüp demeye bî-vefa meni Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Geldikçe derdine beter et mübtelâ meni Öyle zâif kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ meni Nahvet kılub nasîb Fuzûlî gibi mana Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak mana meni -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Eyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünya nedür Men kimem sâkî olan kimdür mey ü sahba nedür Gerçi cânândan dîl-i şeyda içün kâm isterem Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dîl-i şeyda nedür Vasldan çün âşıkı müstağnî eyler bir visal Âşıka mâşukdan her dem bu istiğna nedür Hikmet-i dünya vü mâfiha bilen ârif degül Ârif oldur bilmeye dünya vü mâfiha nedür Âh u feryâdun Fuzûlî incidübdür âlemi Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Hansı gülşen gülbün-ü serv-i hırâmânunca var Hansı gülbün üzre gonca la'l-i handânunca var Hansı gülzâr içre bir gül açılur hüsnün kimi Hansı Gül bergi leb-i lâl-i dür-ebşânunca var Hansı bâgun var bir nahli kadün teg bâr-ver Hansı nahlün hâsılı sib-i zenahdânunca var Hansı hûnî sen kimi cellâda olmuşdur esîr Hansı cellâdun kılıcı nevk-i müjgânunca var Hansı bezm olmuş münevver bir kadün teg şem'den Hansı şem'ün şu'lesi ruhsâr-ı tâbanunca var Hansı yerde tapılır nisbet sana bir genc-i hüsn Hansı gencün ejderi zülf-i perîşânunca var Hansı gülşen bülbülün derler Fuzûlî sen kimi Hansı bülbül nâlesi feryâd ü efgânunca var -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Ney kimi her dem ki bezm-i vaslünı yâd eylerem Tâ nefes vardur kuru cismümde feryâd eylerem Rûz-ı hicrândur sevin ey murg-ı rûhum kim bugün Bu kafesden men seni elbette azâd eylerem Vehm edüp tâ salmaya sen mâha mihrin hiç kim Kime yetsem cevr-ü zulmünden ana dâd eylerem Kan yaşum kılmaz vefâ giryân gözüm isrâfına Munca kim her dem ciğer kanından imdâd eylerem ıncimen her nice kim ağyâr bî-dâd eylese Yâr cevri içün gönül bî-dâda mutâd eylerem Bilmişem bulman visâlinlik bu ümmîd ile Gâh gâh öz hatır-ı nâ-şâdumı şâd eylerem Levh-i âlemden yudum eşk ile Mecnûn adını Ey Fuzûlî men dâhi âlemde bir ad eylerem -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Bilmez idüm bilmek ağzun sırrını düşvâr imiş Ağzunı derlerdi yoh dedüklerince var imiş Âciz olmuş yakmağa âhı ile kûhu Kûh-ken Neylesün miskin anun 'ışkı hem ol mikdâar imiş Daşa çekmiş halk içün Ferhâd şîrîn suretin 'Arza kılmış halka mahbûbun 'aceb bî-'ar imiş Ka'be ihrâmına zâhid dediler bel bağladı Eyledüm tahkîk anun bağlanduğı zünhâr imiş 'Ömrlerdir eylerem ahvâl-i dünyâ imtihân Nakd-i 'ömr ü hâsıl-ı dünyâ hemün bir yar imiş Zevk-i dîdârı ile dir-dârun yoh etdüm varumı Devlet-i bâkî ki derler devlet-i dîdâr imiş Dün Fuzûlî 'ârızun görgeç revân tapşurdu cân Lâf edüp derdi ki cânum var emânet-dâr imiş -------------------------------------------------------------------------------- Gazel Kad enâr el-aşk-ı li'l-'uşşâkı minhâci'l-hüdâ Salik-i râh-i hakikat aşka eyler iktida Aşktır ol neş'e-i kâmil kim andandır müdâm Meyde teşvir-i hararet neyde te'sir-i sadâ Vâdi-i vahdet hakikatte makâm-i aşktır Kim müşahhas olmaz ol vadide sultândan geda Eylemez alvet-sarây-i sırr-i vahdet mahremi Âşıkı ma'şuktan ma'şuku âşıktan cüda Ey ki ehl-i aşka söylersen melâmet terkin et Söyle kim mümkin midir tağyîr-i takdîr-i Hudâ Aşk kilki çekti hat levh-i vücûd-i âşıka Kim ola sâbit Hak isbâtında nefy mâ'ada Ey Fuzûli intihâsız zevk buldun aşktan Böyledir her iş ki Hak adiyle kılsan ibtida -------------------------------------------------------------------------------- Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib! Kılma derman kim, helakim zehri dermanındadır -------------------------------------------------------------------------------- Ol yire varanı eylesun Hak cennetmekan Anın meni her daim şen olasız duada Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2007 "söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil" kendisine ait çok anlamlar içeren bir söz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2007 BERCESTELER Döğülmeye söğülmeye koğulmaya billâh Hep râzıyım ammâ ki efendim senin olsam * * * Eylesen tûtîye tâlim-i edâ-yı kelîmât Sözü insan olur ammâ özü insan olmaz * * * Ey dil ki hecre doymayıp istersin ol mehi Şükr et bu hâle yoksa gelir yüz belâ sana * * * Cevr odı yaktı beni yanımda durma ey gönül Bir tutuşmuş âteşem kurb-ı civârımdan sakın * * * Edemem terk Fuzûlî ser-i kûyın yârin Vatanımdır vatanımdır vatanımdır vatanım * * * Ey Fuzûlî câna yetmişem gönülden şükr kim Bağladım bir dil-bere kurtardım ancan cânımı * * * Cân u dil kaydını çekmekten özüm kurtardım Cânı cânâneye ettim dili dildâra fedâ * * * Ah eylediğim serv-i hırâmânın içindir Kan ağladığım gonce-i handânın içindir * * * Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana Gam değil zîrâ yetersin dost ancak sen bana * * * Esîr-i gurbetiz biz senden özge âşinâmız yok Ayağın kesme başınçin bizim mihnet-serâlardan * * * Kıldı zülfün tek perişan hâlimi hâlin senin Bir gün ey bî-derd sormazsın nedir hâlin senin * * * Ne yanar kimse bana âteş- i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı * * * Cân u ten oldukça menden derd ü gam eksik değil Çıksa can hâk olsa ten ne can gerek ne ten bana * * * Avâreler felekzedeler mübtelâlarız Alemde bir muhabbete kalmış gedâlarız * * * Hâlî etmiştir mahabbet beni benden dostlar Ayb kılman âlemde görseniz bî-pervâ beni * * * Demen kim adli yok yâ zulmü çok her hâl ile olsa Gönül tahtına andan özge sultân olmasın yâ Rab * * * Tutuştu gam oduna şâd gördüğün gönlüm Mukayyed oldu ol âzâd gördüğün gönlüm En sevdiğim eserlerindendir....bu konuyu paylaştığınız için teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.