Dolunay Oluşturma zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 21, 2007 Ölüm, bir canlı varlığın (insan, hayvan ve bitkinin) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesi. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir. Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır. Zira boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi geçiren ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çok kere mümkün olmaktadır. O halde kalp ve solunumun bir süre durması ölüm demek değildir. Biyolojik ölüm Ölümden evvel, kısa veya uzun olmak üzere agoni ismi verilen bir can çekişme devresi sözkonusudur. Bu devre, müzmin hastalıklarda uzun, ani ölümlerde ise kısa olur. Bu devrede, dolaşım ve solunum sistemlerinde iyileşmesi mümkün olmayan değişiklikler meydana gelir. Agoni devresi birkaç dakikadan, birkaç güne kadar uzayabilir. Bu devredeki bir şahıs, tam olarak sessizlik ve hareketsizlik içinde bulunur, dış uyarılara karşı tepki çok azalmış veya kaybolmuştur. Bütün sistemlerin çalışması bozulmuştur. Bazan, bozukluklar düzelir gibi olur, şahıs kendini çok iyi hissettiğini bile söyleyebilir. Bu durum, ölüm öncesi görülebilen geçici bir iyilik halidir. İlk önce görme, son olarak işitme duyusu kaybolur. Gözler yukarı ve dışa tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri genişler. Göz akı ve göz kenarlarında yapışkan bir sıvı toplanır. Göz parlaklığını kaybeder, arkaya doğru çöker. Refleksler ortadan kalkar. Alından soğuk iri taneli terle birlikte son bir gözyaşı damlası gelebilir, şahıs ağlıyor gibidir. Nabız oldukça zayıflar. Kalp sesleri güçlükle ve çok hafif duyulur, el ve ayaklar soğur, fakat şahsın iç harareti bazan 42-43° dereceye kadar yükselir. Salya, sümük, idrar, pislik, meni dışarı çıkar ve neticede ölüm husule gelir. Bazı agoni durumlarında şuur kapalı olmakla birlikte akli melekeler, zeka ve şuur bozulmaz. Ölümün birinci dönemi, fonksiyonel, klinik veya formatik ölüm dönemidir. Bu dönemde kişilik kaybolur. Ölümün ikinci dönemiyse hücrelerin ölümü veya moleküler ölüm dönemidir. Kalp nakli ameliyatlarından önce klinik ölüm; dolaşım, solunum ve sinirle ilgili organların faaliyetlerinin son bulması şeklinde kabul ediliyordu. Kalp nakli ameliyatlarından sonra ölümün tarifindeki fikir ve araştırmalar değişik bir yön almıştır ve neticede beyin ölümü terimi ortaya çıkmıştır. Beyin ölümü yani klinik ölüm, beynin bütün faaliyetlerinin durması ve bütün tedavilere rağmen geri dönmeyecek şekilde kesilmesidir. Bu ölümde, dolaşım ve solunumu çalıştıran cihazlar çıkarılınca, solunum ve dolaşımın durmaları da esas alınmaktadır. Beyin faaliyetlerinin durması, elektroansefologramda düz bir çizginin görülmesiyle anlaşılır. Ölüm teşhisinde kullanılan çeşitli metodlar sözkonusudur. Hekimlerce göz önünde bulundurulan ölüm belirtilerinden bazıları şunlardır: Solunumun durması Ölünün göğsüne bir bardak su konur. Canlıda solunum dolayısıyla su yüzeyi titrer. Ölünün ağzına ayna tutulur. Solunum varsa ayna buğulanır; fakat bu yol, eski bir usuldür. Cesetteki kokuşma dolayısıyla da ayna buğulanabilir. Kalbin durması Vücudun hiçbir yerinden nabız hissedilemez, kalp sesleri işitilmez, elektrokardriyogramda düz bir çizgi görülür ki, ölüm teşhisi metodlarının en doğru netice vereni budur. Kan dolaşımının durduğu da çeşitli deneylerle tespit edilebilir. Kanın tetkiki Uzun süren hastalıklarda ölümden sonra pıhtılaşma olur, boğulma şeklinde ve ani ölümlerde ise, kan sıvı halinde kalır. Canlıda kan bazik reaksiyon verir. Ölümden 2-3 saat sonra ise, kan asidik reaksiyon verir. Ölümden sonra deri elastikiyetini kaybeder soluk beyaz ve sarımtrak bir renk alır. Deride yara açılırsa, yaranın dudakları genişlemez, yakılırsa kan ve su toplanması görülmez. Gözdeki bütün refleksler kaybolur Gözbebekleri genişlemez olup, ışığa cevap vermez. ABD'deki bir kanun maddesine göre ölümün tarifi: Dolaşım ve nefes alma fonksiyonları, geriye döndürülmez bir şekilde durduğu zaman, Beyindeki (beyin sapı dahil) bütün fonksiyonlar durduğu zaman ilgili şahıs ölü kabul edilir. Bitkisel hayatta ise beynin kortikol faaliyeti durmuş, ama beyin sapı faaliyetleri devam etmektedir. Yani şahıs görmez, konuşmaz, işitmez, hareket edemez, fakat dolaşım, solunum ve bazı otomatik hareketler (uyuma, sindirim...) devam etmektedir. Ölünün yüzünde, durumunda, ölümünden sonra görülebilen değişiklikler başlar. Ölünün yüzünde, ölüm halindeyken gördükleri sebebiyle, korkunç veya gülüyormuş gibi bir şekil husule gelebilir. Ölümden sonra bütün kaslarda gevşeme olur. Göz kapakları kasları gevşediğinden kapaklar arası açık, yarı açık veya kapalı olabilir. Bazan bu açıklık devamlı kalır, bazan açık olan gözkapakları arası birkaç saat sonra daralır. Ölümden hemen sonra ağız açılır, çene aşağıya düşer, ölü katılığı husule gelince, ağız bir santimetre kadar kapanır. Ölümden sonra kişi, yer çekimi kanununa uyarak yere düşer. Ölüm nerede vuku bulursa kişi orada kalır. Ölü katılığı halinde ise kişi, ölüm anında bulunduğu pozisyonu muhafaza eder. Mesela su içerken bir eli bardakla ağzında, oturur vaziyette bulunabilir. Ölü katılığı çözülünce bu durum da bozulur. Isısı 5-15 derecede olan bir yerde, yeni ölen bir şahıs saatte 1 derece soğuyarak 24 saat sonra bulunduğu yerin ısısıyla aynı dereceyi bulur. Ölen şahıs, çevre ısısına bağlı olarak su kaybeder ve neticede ağırlığı azalır. Gözün üstünde göz salgısı toplanmasından dolayı örümcek ağı meydana gelir. Ölümden sonra yer çekimi etkisiyle damarlardaki kan, cesedin alt kısımlarında toplanır ve koyu mor renkte ölü lekeleri meydana gelir. Ölü lekeleri vücudun yere dokunan kısımlarında husûle gelmez. Ölümden sonra kaslarda sertleşme olur ki, buna ölü katılığı ismi verilir. Ölü katılığı halk arasında iyi bilindiğinden cesedin çenesi ve iki ayağı biçimsiz şekil almasın diye bağlanır. Ölü katılığı bazan hafif ve kısa zamanda geçen şekilde olmak üzere her ölende meydana gelir. Çok nadiren görülmeyebilir. Ölü katılığı, genellikle önce alt çenedeki adalelerden başlar. Sonra sırasıyla boyun, yüz ve gövdedeki adalelerde meydana gelir. Ölümden genellikle 2-3 saat sonra başlar, ölü katılığı 30 saat içinde tam bir şekilde meydana gelip, kokuşmanın başlamasıyla 48-72 saat sonra çözülür. Yalancı ölüm Hayati faaliyetlerin durması aniden olmayabilir. Bir veya birkaçı yavaş yavaş durabilir ki bu durmada gerçek ölüme benzeyen yalancı bir ölüm durumu sözkonusu olabilir. Yalancı ölümler, iç ve dış kanama, zehirlenmeler, kafa travmaları, donma, yıldırım, elektrik çarpması ve sinir sistemiyle ilgili durma hallerinde görülebilir. Yalancı ölüme karşı korunmak ve kişiyi canlı olarak gömmemek için; 1900 senelerinde İngiltere'de eski Roma adetlerinde olduğu gibi, ceset kokuşuncaya kadar birkaç gün bekletilip sonra gömülüyordu. Yalancı ölümler en çok yeni doğan çocuklarda görülür. Ölüme kanaat getirdikten sonra, cesetler bir an önce kaldırılır. Hukuktaki ölüm İnsan hayatının tamamen tükenmesi olan ölümle hukuki şahsiyet (kişilik) sona erer. Ölen kimse herhangi bir borç altına giremez ve hak sahibi olamaz. Ölen kimseye karşı veya onun adına dava açılamaz. Kaide olarak ölümün ispatı, nüfus sicilindeki kayıtlarla yapılır. Bir kimse nüfus sicilinde ölü görünüyorsa, bunu ileri süren tarafın sırf bu kayıtları delil olarak göstermesini adli makamlar yeterli görüyor. Aksini iddia eden kimse çeşitli delillerle iddiasını ispat etme hakkına da sahiptir. Ölüm sicilleri nüfus memurluklarınca tutulur. Ölen her kimsenin ölüm sicilinin tutulması için, en geç on gün içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi lazımdır. Bundan başka hakim tarafından gaib kararı verilmiş veya ölümüne muhakkak nazarıyla bakılan bir tehlike içinde kaybolan ve ölüsü bulunmayan kimse de (mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle) ölüm siciline ölü olarak kaydedilir. Spritüalizmde ölüm Spiritüalizm’de ölüm dezenkarnasyon terimiyle ifade edilir ve “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz. Dezenkarnasyon Dezenkarnasyon, sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon, ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma kaydırmasıdır. Ölümün spritüalistlere göre anlamı Spiritüalist görüşe göre, her ölüm aynı zamanda bir doğumdur; çünkü fiziksel bedenini terk etmek spatyumda doğmak demektir. Ruh’un amaç ve etki sahibi, şuurlu ve madde-dışı bir varlık olduğunu kabul eden pek çok düşünür, deneysel spiritüalistler gibi, dünya yaşamını geçici bir rüya, ölüm olayını ise rüyanın bitmesiyle uyanma ve ruhun asli vatanına dönüşü olarak yorumlamıştır. Spritüalistlere göre dezenkarnasyonun oluşumu Spiritüalist görüşe göre, ölüm aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma geçişi başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül aşamasına benzer. İlk aşama Teşevvüş adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren, gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir geçiş dönemi geçirir. Bu geçiş aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan (bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya “kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir. Teşevvüş Teşevvüş, neo-spiritüalist terminolojideki bir terim olup, kısaca, bir realiteden diğerine geçilirken içine düşülen bocalama veya karışıklık hali olarak tanımlanır. Teşevvüş terimi neo-spiritüalizm’de iki durumu belirtmek üzere kullanılır: 1- Bedenin terk edilmesiyle yaşanılan teşevvüş: Bu, kısaca, ölüm denilen olayla spatyum’a göçmüş varlığın spatyuma derhal uyum gösterememesi sonucunda yaşadığı teşevvüştür. Varlığın spatyumda olduğunu idrak edememesine, dünyevi alışkanlıklarını bırakamamış olmasına, hala dünyevi realitesine ait imaj ve sembollerin anı ve izleriyle hareket etmesine bağlı olarak içine düştüğü bocalama ve şaşkınlık hali olarak açıklanır. Bu aynı zamanda kendisine yabancı, yeni bir ortamı kavrayamayan ve bu ortama alışamayan varlığın geçirdiği doğal bir uyumsuzluk dönemidir. Varlık imajinasyonunu şuurlu olarak sevk ve idare edemediği gibi, çevresindeki olayların kendi imajinasyonunun ürünü olduğunun idrakinde de değildir. Kendiliğinden imajinasyon aşaması denilen bu aşamada, varlık kendi imajinasyonuyla yarattığı yapay dünyada, imajinasyonunun ürünü olan olayların içinde yaşar durur. (Buradaki yapay dünyadan kasıt, spatyumun süptil maddelerinin düşünceyle şekil alabilme özelliğine sahip olmasından dolayı, varlığın farkında olmadan kendi imajinasyonuyla çevresinde oluşturduklarıdır.) 2- İnsanın realite değiştirmesi sırasında yaşadığı teşevvüş: Ruhsal gelişimin sıçramalar tarzında olmayıp, tedriç ilkesine uygun olarak yavaş yavaş, derece derece gerçekleşmesinden dolayı her insan yeni realitesine birdenbire ve tümüyle uyum gösteremez, bir geçiş dönemi yaşar. Teşevvüş adı verilen bu geçiş dönemindeki insan ne yeni realitesine birdenbire ve tam anlamıyla uyum gösterebilir, ne de eski realitesini birdenbire ve tam anlamıyla terk edebilir. Teşevvüş dönemine yeni realitesine uyum göstermeye çalışan insanın uyumsuzluk dönemi de denebilir. Teşevvüşteki kişi yeni realitesinin bilgi ve prensiplerini henüz hazmedememiş ve eski realitesinin düşünme alışkanlıklarını, bakış açılarını vs. tam olarak terk edememiş durumdadır. Teşevvüş adı verilen bu bocalama, şaşkınlık ve karışıklık hali, bireyler için sözkonusu olduğu gibi, toplumlar için de sözkonusudur. Yani toplumsal gelişimde de her iki realite arasında bir teşevvüş dönemi olur ki, teşevvüşü atlatamayan toplumlar çöküş sürecine girerler. Kaynak: vikipedi 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
RANUNA Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 güzel olmuş ama insanın tüyleri ürperiyor sonuçta herkes ölücek birgün. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 nes..... bunları ölüm hakkında sunumumu yapmadan öönce verseydin keşke kesin 100 alırdım.. +1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 nes..... bunları ölüm hakkında sunumumu yapmadan öönce verseydin keşke kesin 100 alırdım.. +1 Sen ne okuyordun ki.....Bu arada adımı nese çıkardın ben de sana kay mı desem kaya mı desem dep mi desem ne desem... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 ne istiyorsan onu de artık :D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 http://www.gnoxis.com/forum/olum-t2406.html Daha önce paranormal olaylarda varmış bu başlık..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 seninki biraz daha kapsamlı olmus ama.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boogee Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2007 saol ya okudukca ölesim geldi guzel paylasım 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tek_burak Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2007 bana da bi bardak su şaka bi yanada ölüm konusu açıldıda ölen bi kaç arkadaşım geldi aklıma birinin cenazesine katılmıştım o hali gözümden gitmedi ama tuhaf ruh ile ilgili duyduklarım diğer alem falan geçiş dönemi rahatlattı bi an içimi ya harbi garip oldu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Vampirella Yanıtlama zamanı: Aralık 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 31, 2007 ölmek..eninde sonunda öleceğiz tabi ama sonsuzluğun ellerimde olmasını isterdim:devil: neyse cnm. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
alev Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Off be abicim yaa evet herkez ölecektir bu bir gerçektir ecelin gelgise ölürsün ister boğularak ister yanarak yada vs. Ama hep cani azrail alirrrr Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Safira Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaşım için teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
EmilioDeCarro Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 güzel paylaşım çok klasik olucak ama ölüm sadece yeni bir başlangıç gibi geliyor bana ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
defans Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 ölümsüz olmayı istemek insana özgü bir duygudur belki ge3netik bir durumdur aslolan nerede aradığın ve bulup bulamadığındır Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 9, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 9, 2009 TIP’ta ÖLÜM KAVRAMI Beyin ölümü, Travma ya da Hastalık nedeniyle Komada bulunan bir hastanın beyin ödemi (beynin su toplaması) ya da hipoksi (dokuların oksijensiz kalması) nedeniyle beyninin nekrozu (hücre ölümü, doku çürümesi) halinde beynin fonksiyonlarını yapamaz hale gelmesidir. Bilinç kaybolur, vücutta felç gelişir, refleksler büyük oranda kaybolur ve ek olarak beyin sapının da hasarı ile kendiliğinden solunumun durur, göz bebekleri büyür ve benzer belirtiler ile yapılacak diğer destekleyici testlerin (elektriksel aktivitelerin kaybı, kanda barbütürat düzeyinin 0 olması, apne testinin pozitifliği haline BEYİN ÖLÜMÜ denir. genel olarak başa ya da kalp gibi hayati organlara gelen ağır darbeler, yaralanmalar, kan kaybı şok, oksijensizlik , ödem vb durumlarda gerçekleşir. Beyin ölümü tanısını esas olarak nörologlar koyar. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan bir ölüm sürecinin başladığı anlamına gelir. O sırada kalp çarpıyor solunum makineler yardımıyla sürdürülüyor olsa bile beynin kalıcı hasar gördüğü ve kişinin yaşama geri dönme olasılığının kalmadığı kabul edilmiş olunur. Solunum desteği sağlayan vantilatörlerden hasta ayrıldığı anda kalbin de durması kaçınılmazdır artık. Yeterince bir süre izlenmiş ve gerekli testler tekrarlanmış ise beyin hasarı kalıcı ise beyin sapı işlev göremeyecek kadar tahrip olmuşsa, artık kalbin de er geç duracağı bellidir. İşte bu haldeki birinin eğer kendi rızası da varsa ve yakınlarının da itirazı yoksa organları başka bir insana hayat verebilir. Beyin ölümü tanısı ve buna bağlı olarak organ bağışı dünyada bir çok ülkede yasalarla standardize edilmiş, kesin kurallara kanıtlara dayalı kurul kararlarına bağlanmıştır. Fakat halk arasında konu iyi bilinmediği için bir çok spekülasyonlara konu olmaktadır. Oysa tamamen bilim dünyasının bilim adamlarının belirlediği prensiplere bağlı olarak işleyen bir tanı süreci söz konusudur. her türlü süistimal de kesin cezai yaptırımlara tabidir. TANIM Beyin sapını da içine alan beyin fonksiyonlarının tam ve geri dönüşümsüz kaybı beyin ölümü olarak tanımlanmaktadır . FİZYOPATOLOJİ Beyin ölümünde temel fizyopatolojik olay travma ya da serebrovasküler nedenlerden olabildiği gibi yaygın hipoksi sonucu meydana gelebilir. Tüm bu olaylar genelde beyin ödemi ile sonuçlanmaktadır. Beyin ödemi intrakraniyal basınç artışına neden olur. İntrakraniyal basınçtaki artış çok fazla olursa arteriyel kan basıncını aşacaktır. Böyle bir durumda artmış intrakraniyal basınç total beyin enfarktına neden olmaktadır. Sonuçta serebral kan akımı durduğunda beynin aseptik nekrozu gelişecektir BEYİN ÖLÜMÜ TANISI İÇİN ÖN KOŞULLAR 1-Hasta derin komada olmalı ve komanın nedeni ayırt edilebilmedir 2-Şiddetli elektrolit, asit baz ve endokrin bozukluklar gibi klinik tabloyu taklit edecek tıbbi durumlar olmamalıdır . 3-Hipodermi santral siniri sistemi fonksiyonunu suprese ettiğinden ve hatalı beyin ölümü tanısına neden olduğundan santral vücut ısısı 32 C’ in üzerinde olmalıdır . BEYİN ÖLÜMÜ TANISINDA KULLANILAN TESTLER 1-Glascow Koma Skalası (GKS) skoru 3 olmalıdır. 2-Ağrılı uyarana karşı ekstremite veya yüz kaslarında motor yanıt olmamalıdır. 3-Işığa direkt ve indirekt yanıtın olmadığı fikse ve dilate pupillerin varlığı. Pupillerin genişliği 4-9 mm arasında değişmektedir. 4-Okülosefalik refleks olmamalıdır. Bu reflekse başın her iki tarafa orta hattan 90 derece hızla çevrilmesi ile bakılır. Normalde başın çevrildiği tarafın aksi yönüne göz deviasyonuyla sonuçlanır. Göz hareketinin olmaması bu refleksin olmadığını gösterir. 5-Okülovestibüler refleks olmamalıdır. Bu test, baş 30 derece elevasyondayken her iki timpanik zarın 50 ml buzlu su ile irrigasyonuyla gerçekleştirilir. Uygulayıcı injeksiyondan sonra 1 dk beklemelidir. Ve her iki taraf için de uyarılar arası en az 5 dakika süre geçmelidir. Normalde gözlerin soğuk kalorik uyarıya doğrı tonik deviasyonuyla sonuçlanır. Göz hareketinin olmaması bu refleksin de olmadığını gösterir. 6-Kornea refleksi olmamalıdır. Kornea köşesine ucunda pamuk bulunan bir çubukla yeterli uyarı oluşturarak yapılır. 7-Öğürme refleksi olmamalıdır. Posterior farinksin uyarılmasıyla yanıt alınmaz. 8-Öksürük refleksi olmamalıdır. Endotrakeal tüp içerisinde yapılan bronş aspirasyonuyla bu refleks alınmaz. 9-Apne testi sonucu pozitif olmalıdır. Hasta %100 oksijenle 10 dk olarak ventile edilirken PaCO2 40 mmHg olacak şekilde mekanik ventilasyon ayarlanır. İlk kan gaz örneği alındıktan sonra hasta ventilatörden ayrılarak hipoksiyi önlemek amacıyla O2 6 L/dk olacak şekilde trakeal kateter yardımıyla insüfle edilir. Hastanın ventilatörden ayrılmasından 10 dk sonra ikinci kan gazı örneği alınır ve hasta ventilatöre bağlanır. PaCO2 ‘deki artış 20 mmHg’nın üzerinde ise apne testi pozitif olarak yorumlanır. Apne testi sırasında hipotansiyon, kardiyak aritmi ve desatürasyon geliştiği halde PaCO2’deki artış 20 mmHg’nın altında ise apne testine son verilip destekleyici test uygulanmalıdır. Aşağıda bulunan durumlar beyin ölümü tanısını ekarte ettirmez. a) Derin tendon reflekslerinin alınması, b) Yüzeyel reflekslerin alınması, c) Babinski refleksi alınması , d) Solunum benzeri hareketler alınması, (omuz elevasyon ve adduksiyonu, önemli tidal volum değişikliği olmaksızın interkostal genişleme) e) Patolojik fleksiyon ve ekstensiyon cevabı dışındaki spontan ekstremite hareketleri DESTEKLEYİCİ TESTLER 1-Elektrofizyolojik Ölçümler: Elektroensefalografi, sabit potansiyeller, sensoriyel uyarılmış potansiyellerin. 2-Serebral Kan Akımı Ölçümleri: Anjiografi, ekoensefalografi, transkranial doppler ultrasonografi, intrakraniyal basınç ve serbral perfüzyon basıncı ölçümü. 3-Serebral Metabolizma Ölçümleri: Oksijenin serebral metabolik hızı, juguler venöz oksijen saturasyonu, pozitron emisyon tomografi. 4-Patomorfolojik ölçümler: Bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntüleme, beyin omurilik sıvısı sitolojisi. 5-Atropin testi:Beyin sapı fonksiyon bozukluğunu ve vagal tonusun yokluğunu göstermek için 2 mg atropin sülfat’ın intravenöz olarak verilmesinden sonra kalp atım hızında artış olmaması testin pozitif yani beyin sapı fonksiyonlarının bozulduğunu gösterir BEYİN ÖLÜMÜ TANISINDA ÜLKELER ARASINDAKİ FARKLAR Wicdicks tarafından beyin ölümü tanısında ülkeler arasındaki farklı uygulamaları ortaya koymak amacıyla yapılan çalışma 80 ülkeyi kapsamaktadır. Bu çalışmaya göre beyin ölümü ile ilgili yasası bulunan % 69, protokolü bulunan %80, destekleyici testin zorunlu olduğu %35, zorunlu olmadığı %58, herhangi bilgi olmayan %7, apne testi zorunluluğu olan %52, iki değerlendirme arasındaki süre belirlenmiş olan %53, belirlenmiş süre 24 saat içinde olan %48 ülke bulunmaktadır 11. Yine aynı araştırmada beyin ölümü tanısı için oluşturulan kuruldaki hekim sayısı 1 olan %44, 2 olan %34, 3 olan %13, 4 olan %3 ülke bulunmaktadır Türkiyede ise beyin ölümü ile ilgili 2238 numaralı yasa ve oluşturulmuş protokol yürürlüktedir. Bu düzenlemelere göre beyin ölümü tanısı anesteziyoloji, kardiyoloji, nöroloji ve nöroşirurji uzmanlarından oluşan 4 kişilik bir kurul tarafından konulabilmektedir. Beyin ölümü tanısı konan hastalarda daha önce tanısı konulmuş bir nedenle hasta irreversibl koma tablosuna girmişse en az 12 saat,etyolojisi bilinmeden gelişen tablolarda en az 24 saat bu koşulların değişmeden devamlılığı gözlenmesi yasa gereğidir. Bununla birlikte apne testi ve destekleyici test de zorunludur Sonuç olarak özellikle transplantasyon cerrahisinde alınan başarılı sonuçlar nedeniyle organ donörü sağlanması açısından beyin ölümü tanısının oldukça önemli hale geldiği, beyin ölümü tanısında kullanılan kriter ve testlerin uygulanmasında görüş birliği olmasına karşın ülkeler arasında yasal düzenlemeler, oluşturulan kurullar, gözlem süreleri gibi bazı uygulamalarda ülkeler arasında farklılıklar olduğu saptanmıştır. Sayın Y. Doç. Dr. Murat GÜNDÜZ, Prof. Dr. Dilek ÖZCENGİZ Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Ağustos 9, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 9, 2009 eklemek istediklerim var: ölüme dair bilgileri en çok dinsel kaynaklardan bulabiliyoruz, çünkü bilim sadece yaşayan insan ve yeni ölmüş beden hakkında bize bilgi verebiliyor. HAYAT EVRESİ 5 TANEDİR: 1. HAYAT: Bizim şu yaşantımız, 2. HAYAT: hz. hızır ve hz. ilyas hayatlarıdır, bir derece serbest bir hayattır bunlarınki. bazen bize görünebilirler, bizimle yolculuk yapar, bizimle yer içerler (ama mecbur değillşerdir.) hz.hızır ve musa kıssasını biliyoruz ve bir çok hızır dosyası da kaynaklara geçmiş 3. HAYAT: hz. idris ve hz.isa 'nın hayatlarıdır ki, ölmüşlerdir ama etkileri bu dünyada bulunur. 4. HAYAT: şehitlerin hayatıdır, ölü olduklarını bilmezler, yaşadıklarını düşünürler o sebeble ölüm acısını duymazlar. kıyamet gününde öldüklerini anlarlar. 5. HAYAT: kabir ehlinin ruhani hayatıdır ki öldüklerini bilirler, dünyadaki yaptıklarını hatırlarlar. bu bir insanın hayatıdır diyor kaynaklar... tabi bunların deneysel ispatları 1.hayat dışında pek mümkün görünmüyor ancak 2.hayat'a dair bir çok yazı okudum. 4.hayata dair de, şehitlerle ilgili epey bi haber mevcut. 2.ve 3. hayat evresi kalıyor, 5. hayat evresini de herkes bir gün görecek. saygılar... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.