Kinyas Oluşturma zamanı: Ocak 19, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 19, 2008 1 Ocak Günün kapıları açılır dilin kapıları gibi, bilinmeyene. Dün gece anlattın bana: Yarın imleri düşünmek zorunda olacağız, görünümü çizmek, planı tasarlamak çift katlı sayfası üzerine kağıdın ve günün. Yarın, yaratmak zorunda kalacağız, yeniden bu dünya gerçeğini. Gözlerimi geç açtım. Saniyenin bir anı için Aztek'in duyumsadıklarını duyumsadım, uzanıp beklerken dağlık durunun kıvrımında ufuktaki çatlaklar arasından zamanın kesin olmayan dönüşünü. Fakat hayır, yıl geri dönmüştü. Bütün odayı doldurdu ve bakışım neredeyse dokundu ona. Zaman, bizden yardım almadan, yerleştirmişti tıpkı dünkü düzen içinde boş cadde üzerine evleri, evler üzerine karı kar üzerine sessizliği. Yanımdaydın, hala uykuda. Gün yaratmıştı seni fakat henüz onaylamamıştın gün tarafından yaratılmayı. -Benim yaratılmamı da belki. Bir başka gündeydin. Yanımdaydın ve gördüm seni, kar gibi, görünüşler arasında uyuyan. Zaman, bizden yardım almadan, evleri yaratır, caddeleri ağaçları uyuyan kadınları. Gözlerini açtığında yürüyeceğiz, bir kez daha, saatler ve yarattığı şeyler arasında. Görünüşler arasında yürüyeceğiz zamana ve birleştirdiklerine tanık olacağız. Belki günün kapılarını açacağız. Ve sonra bilinmeyene gireceğiz. Cambridge , Massachusetts, 1 Ocak 1975 Dokunuş Ellerim varlığının perdelerini açar seni daha derin bir çıplaklıkla giydirir gövdenin gövdelerini ortaya çıkarır ellerim gövden için başkabir gövde yaratır (Türkçesi: Ali Cegizkan, V yayınları) Unutuş Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta göz kapaklarının kırmızı yaprakları altında. Gömül vızıldayan sesin düşen sesin halklarına ve uzaklarda yankılanan dilsiz bir çağlayan gibi, davulların çalındığı yerde. Bırak kendini karanlığa, kendi etine gömül, kendi yüreğine; kemik, o mor şimşek, kamaştırsın gözlerini, kör etsin, mavi göğsünü göstersin akşam ışığı körfezler ve gölgeli koyaklar arasında. O sıvı karanlığında uykunun ıslat çıplaklığını; kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni, o köpek danteli unut. Sonsuz kadın, yitir kendini kendi benliğinin sonsuzluğunda, bir başka denizde buluşan bir deniz gibi unut kendini, beni unut. Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey yeniden doğar o ölümsüz, o yalın unutuşta: gecenin kızlarıdır yıldızlar. (Türkçesi: Ülkü Tamer) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Gitmekle Kalmak Arasında Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün, katı bir saydamlık kalıbı. Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor, ufuk dokunulamayacak bir yakınlık. Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo: nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde. Damarlarımdaki kan giderek daha ağır yükseliyor ve yineliyor inatçı hecesini şakaklarımda. Işık kayıtsızca biçimini bozmakta donuk duvarın, tarihi olmayan bir zaman. Öğle sonrasının yayılışı; şimdiden bir körfez usul dalgalanışı sarsmakta dünyayı. Ne uykudayız, ne de uyanık: biziz, başka bir şey değil işte. An ayrılmakta kendi kendinden ve duraksamaların oluşturduğu geçite dönüşmekte. Çeviri: Ali Cengizkan Alev , Konuşma Okurum bir şiirde: Konuşmak kutsaldır. Ama konuşmaz tanrılar yaratır ve yıkarlar dünyaları insanlar konuşurken. Onlar, sözsüz oynar en tehlikeli oyunları. Tin iner, ve gevşetir dilleri ama söz çıkmaz: Konuştuğu alevdir. Dil yakılınca bir tanrı tarafından bir öngörü olur alevden ve bir kule dumandan ve çöküşü yanmış hecelerin: Anlamı kalmayan kül. İnsanın sözü ölümün kızı. Konuşuruz çünkü ölümlüyüz: Sözler im değildir, yıldır. Söylediklerini söyleyerek söylediğimiz sözler zamanı söyler: Bizi adlandırırlar. Biz zamanın adlarıyız. Suskundur, ölüler de ama söylerler sözleri yaşayanların söylediği. Dil evidir herşeyin ve açacak gibi durur uçurumun kıyısında. Konuşmak insana özgü. Çeviri: Ali Cengizkan İki Gövde İki gövde yüzyüze bazen iki dalga ve okyanustur gece. İki gövde yüzyüze bazen iki taş ve bir çöldür gece. İki gövde yüzyüze bazen iki kök dantellenmiş geceye. İki gövde yüzyüze bazen iki bıçak ve kıvılcım çakar gece. İki gövde yüzyüze iki yıldız düşen boş bir gökyüzünde. Çeviri: Ali Cengizkan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 KANITLAR Ey sevda, taparlar senin gölgelerden dansına hayaller ve ışıktan harabelikler, özlemlerimle sürüklenen gölgelerden, şimşeklerde yeşermiştir bu can taşıyan ağaç, şu hayal meyal görüntüler belirmeden. Bir tanrıdır sevda, çılgın ve karanlık, canlı bir tanrı, adsız ve sözcüklerden arınık, geçirir o karanlık sessizliği şarkılarla, çaresiz dilime çığlık çığlığa, battal everen bir alev demetiyle, ateş gömülü sinesinden bir yandan öbürüne, kanmak bilmez, sırrına erilmez, zulmünden kaçılmaz; ah çeker bu alevle ateşböcekleri, geçip gider gece çocuklar üzerinden hayaller, tohum kasırgaları, ağlayış, bağrış çığrış, köpüklerin seliyle taşkın çilesi toprağın sınırlarını kırana kadar; öldürür dünyayı bu canlı ateş arşa çıkmış o görkemli sevdalarla, ve kadınlar koşar durur yeryüzünde deli atlar suya hasret dere yataklarınca özlemle koşturan bahtı karalar gibi, örtülünceye etime saplanmış sabah yıldızı onun kahreden soluğuyla. Kuşatır kanı bu tutkulu ateş, bir fırtına patlar kulaklarımda, lâl eder kireçli dilimi, koşar dururuz özlemlerden bir köprüde ölüme ve hiçliğe dokununcaya; derinlerdeki bu küllenmiş ateşle dünyaya, yıkarım sevdasız geçen ömürleri, tanırım gölgeler arasındaki şeklini ve garkolurum kanına, ezelden beri. Çeviri: Adnan ÖZER 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.