Jump to content

Turgut Uyar Şiirleri


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Denge

 

Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Tanrınız büyük âmenna

Şiiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

 

Bütün ağaçlarla uyumuşum

Kalabalık ha olmuş ha olmamış

Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum

Ama ağaçlar şöyleymiş

Ama sokaklar böyleymiş

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

Yangelmişim dizboyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle döğüşemem

Siz ne derseniz deyiniz

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım

Sizin morunuz mor inandım

Ben tam dünyaya göre

Ben tam kendime göre

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

--------------------

Kankentleri

 

Kan akıyor penceresi karanlık evlerden

Ölü kadınların üstüne tuğlaların üstüne

Denizse aydınlık ve incili mavili taşrada

Kana doğru ürkek en güzel yaban balıklar

Bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda

Üst üste yergökyüzüne içki şişelerine

 

Kan içinde elleri ve obur parmakları

Boşnak değil çocuklar dondurmacılarda

Mezarlı eyüplerde ve deniz kenarlarında

Sarışın kafaları ama analı babalı

Kan akıyor ahşap yapılardan sokaklara sokaklara

Mavi ülkeleri tatsız kısa pantolonlarda Kan akıyor oluklardan öyle kan

Boyanır batmış gemiler perşembesi

Bir tesbih bir zımba bir yazı makinesi

Çektikçe böyle katil kıralları

 

 

Çokluk Senindir

özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir

özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

suya giden adam meselâ omuzunu eğri tutsa

güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın

kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır

bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir

bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın

ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir

çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi

her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir

senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi

tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın

aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir

--------------------

Acının Coğrafyası

 

kente kapandık kaldık tutanaklarla belli

sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden

yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar

ve her köşe bir tuzaktır

birer darağacıdır her meydan saati

öğle vaktini kesinlikle gösteren

oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır

 

çığlığım uzun uzun kalır içimde

yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde

rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde

ve gece duruşmasından yeni çıkmışken

sabahın terazisi eksik tartar gölgemi

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok

kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır

tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde

örneğin çukurova ve mekong köylerinde

acıdır ağacın gölgesini yapan

bunu herkes bilir

kutsal acı beslegen acı sütünü emiyoruz

yatıyoruz seninle terli döşeklerde

saati seninle kuruyoruz bir çalar saati

sen donatıyorsun kalbimizi

kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek

kendi çoğunluğunu kendi üreterek

kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat

mutsuzluk acıya varana kadar

artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi

öyle bir gölge ki belki çok dardır

kısa vakitlerinde aceleci akşamın

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok

acıya hep yer vardır aramızda

dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi

bozuk paraları da umutsuzluğu da

aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum

güneşin yedi renk ayasını biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır

şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum

ya da üst üste silah atsan

kent tepinir belki bütün kuşlar uçar

belki değil mutlaka

ama

bir tanesi mutlaka kalır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ölümlü Yaşamaya Hergünkü Çağrı

 

 

 

Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Yadsınırdı örneğin.Ben vurmadım denirdi.Yalvarırıdı, kaçadrdı hiçdeğilse insan.Türkü bile çağırabilirdi.Herif sokağın ortasında yatıyordu.Kan içimde yatıyordu.Tıpkı ölmüş gibi.Öldüyse eğer sinemalara gidemeyecekti.Sıkıldı mı oturup ağlayamıyacaktı.Saçları kandan yapış yapıştı.Hem geceydi hem karanlıktı.Bir direkte bir lamba yanıyordu.Bildiğimiz lambalardan.Bir de bulut.Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Polis dirseğimi sıktı.Ama hiç acımadı.Artık rahattım.Ayaklarım yerdeydi.Eller tutulurdu yaşadığım.Bir korkuyordum, bir korkuyordum. Titremek geliyordu içimden.Üstelik korkmaktan hoşlanıyordum.Birşeyler özlüyordum korktuğum zaman.Muz gibi, tüylü tüylü şeftali gibi, sıcacık kadın gibi.Ama değildi, bunlar değildi. Neydi bilmiyorum.En iyisi bir duvara yaslanıp sigara içmekti.Polis dirseğimi sıktı.Birçok şey söylenebilirdi.Denilebilirdi ki, herifin parası vardı benim yoktu, karıma sulanıyordu namussuz, anama avradıma sövdü durup dururken, senin geçmişini...dedi.Ama ben tutum ne dedim oysa.

 

İnce Zincir

Herif düpedüz beni aldattı

Beni mi ya hepimizi

Ense traşı uzamaıştı inandım

Günlerden cumartesiydi iyi buldum

Bir ben yoktum başka herşey vardı.

Dedim ki kendime hatırlar arada bir

Bir selam versem bütün ışıkları yanar gözbebeklerinin

Kopmuş gemilerin birer birer rıhtıma bağlar

Merhaba dedim yüzüme baktı

Çektim herifi vurdum.

 

Halbuki sarhoş olmasaydım vurmazdım

Adamakıllı ağlasaydım yahut

Mavi tulumbalar gibi

Bir ışık boydan boya yolu donattı

Ortada ben yoktum şaşırdım

Paltosu eskiydi sevindim

Merhaba dedim yüzüme baktı

Cebinde gazeteleri vardı.

Çektim herifi bir daha vurdum.

 

Adamın kanı aktı şaşırdım

Dünya öyle güzel ki

Sevişmek var ölmek var

İç çekmeleri var şaraplarla

Bir kadının oh demesi var içinden

Koptuğu yerden başlamak

Yaşamak için herşey

Merhaba dedim yüzüme baktı

Çektim herifi vurdum.

 

Aslında bir ben vardım sokakta birde polis.Beni yeni olmuştum.Önce yoktum elbet.Bir de sokak lambası ile o bulut.Bir de vurduğum o adam vardı.Tamam birde ağustos gecesi.Elbette geceydi ne sandınız.Gündüz adam vurmak için sebep yok zaten.Polis benim savunmamı yeter buldu belki.Ama ille tanık gerekiyordu.Öyle dedi polis.Tanık olmadan olmaz dedi.Doğruydu ya.Tanık olmadan olmaz.Tanık kimse ne yaşar ne ölebilir, ne sarhoş olabilir, ne aşık olabilir, ne yankesici olabilir.Bakındım.Sokak lambasını gördüm, gösterdim, bulutu gördüm gösterdim.Hem başka kimseciklere inanamazdım.Zaten kimse de yoktu.O sokak lambasının dedikleri bir bir hatırımda.Işığı da.Gidip birgün hatırını soracağım nokta.

 

Işığın Boğulduğu

Bu adamın(benim yani) aklında dumanı tüten çorbalar vardır

Üç beş kişi hatırlıyodu biri kendisi

Kendi elini üç defa öptü başına götürdü

Saçlarını düzeltti kravatının düğümünü çekti

Sislerin kötümser kokusunu ben bile duyuyordum.

Sokaklar meydanlar tüm boş tüm zehir kalabalıkta

Gümüş bukağılar vurulmuş bir beygir ikide bir uykusunu bölüyor

Bir bağırsa sesi bütün sokaklara yeter biliyorum.

Beni bu işe katmayın

Ben durur şuracıkta gelen geçeni aydınlatırım

Gece böceklerini gönenirim

Bu işi sevgiyle öptüm başıma koydum

 

Bunları bırak dedi, polis.İşin içyüzünü anlat biliyorsan.

Sokak lambası tıkandı baktım.Dokunsalar ağlayacaktı.Benim dedi, tıpkı böyle dedi, kendimden konuşturulmayan yerlerde sözüm yok.Bütün diyeceğim bu kadar.Ama yok yok bir türküm daha var onu da söylemek isityorum.Sen bırakmasanda söyleyeceğim zaten.

 

Rahat Ayrılıklar İçin Giriş.

.

 

Turgut Uyar

--------------------

Göğe Bakma Durağı

 

 

 

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalim

Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından

Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarindan

Durmadan harcadigim su gözlerimi al kurtar

Su aranip duran korkak ellerimi tut

Bu evleri atla bu evleri de bunlari da

Göge bakalim

 

Falanca duraga simdi geliriz göge bakalim

Inecek var deriz otobüs durur ineriz

Bu karanlik böyle iyi afferin tanrıya

Herkes uyusun iyi oluyor hoslaniyorum

Hirsizlar polisler açlar toklar uyusun

Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam

Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalim

Nasil olsa sarhosuz nasil olsa öpüsürüz sokaklarda

Beni birak göge bakalim

 

 

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göge bakalim

Tuttukça güçleniyorum kalabalik oluyorum

Bu senin eski zaman gözlerin yalniz gibi agaçlar gibi

Sularim isinsin diye bakiyorum isiniyor

Seni aldim bu sunturlu yere getirdim

Sayisiz penceren vardi bir bir kapattim

Bana dönesin diye bir bir kapattim

Simdi otobüs gelir biner gideriz

Dönmiyecegimiz bir yer begen baska türlüsü güç

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin

Seni aldim bana ayirdim durma kendini hatirlat

Durma kendini hatirlat

Durma göge bakalim

.

 

Turgut Uyar

--------------------

hazırladım hazıra durdum giydirdim gölgemi

kuş çığlığı senin bölgen sorma benim bölgemi

Aşklar telef olup gider sokak köpeği gibi

Gitsin! harcansın bazı şeyler sen dur e mi

 

T. UYAR

--------------------

KIYIDAKİ ELMAYA BİR SES

 

ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra

bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra

 

hatırla denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık

bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra

 

bir kıyı ikindisiyle bir elma öyle kendiliğinden

büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra

 

bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama

elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra

 

bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir

elbet küfelerle sandıklarla hüzünlerle ardısıra

 

ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut

yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına

 

ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla

tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra

 

elmanın topraktan süzdüğü gemilerin denizlerde gezdiği

bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura

 

neydi, ne doğruydu, nerden vardık yakışmıyor konuşmak bize

öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara

 

ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın

bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra

 

bu söylediğim iyi bir şarkıdır elle bile hatırlanır

yani şu, ateş ve deniz buluşurlar bir limanda arasıra

 

yani şu, elma yenir ve balık durmaz kaçar

ama yenilmezler artık buluştukları sıra

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

TERLEYEN’E

 

Senin baktığın tez olsun, sen aşkını belirleyen

Kış ortasında her şeyden yanar gibi terleyen

 

Andın gizli kapaklı kaç yüzyıldır sürüyor

Gizlisin güçlüsün, kar altında bahar gibi terleyen

 

Aşkın derin sularda batmış bir geminin anısıdır

Uzak doğudan, kanlı sudan, çölden döner gibi terleyen

 

Hüseyinin hasanın ateşini bir humma gibi duyup

Bir çöl susuzluğunu ve aşkı anar gibi terleyen

 

Sarardın kaç yazlar geçti bütün olanların üstünden, sen

Dorukta terleyen deniz dibinde bir fener gibi terleyen

 

Terledin, aşkın sularla su gibi aktı ama tükenmedi

Ey ölümsüz utku, ey yaban atlara biner gibi terleyen

 

Kim bakar çeltiklere kim bakar küçük çocuklara, sen olmasan

Her damarından teker teker kanar gibi terleyen

 

Yeni insan sensin, eski kanların her şeye alışık çünkü

Kırk bir basamaklı bir merdivenden iner gibi terleyen

 

Turgut Uyar

 

 

 

 

SULFATA’YA

 

Acım sessiz bir güneş batmasıdır ölsün

Eksik ve kötü bir güneş batmasıdır ölsün

 

Her yerlerim bir yaşlık gibidir denizden

Bulantım yanlışlıktan bir deniz tutmasıdır ölsün

 

Sulfata karnımı avuçla güneşimi ver sulfata

Ham zerdaliler ve kavunlar ve bataklar ölsün

 

Ay çıkar dağlara vurur ey Mustafa

Bu gece Mustafa’nın sanki son yatmasıdır ölsün

 

Sulfata acımı dindir acını kat bana

Eksik ve kötü gemilerin gitmesidir ölsün

 

Ben ki çarşılara giderim armut kokarım

Kavuniçi duygular ve yataklar ölsün

 

Toysun adın deliye çıkar birgün bilsene

Saat beşleri düşün yalnız öbürleri ölsün

 

Sulfata hatırla acımı sen bir haziransın

Sulfata öbürleri bir bayram haftasıdır ölsün

 

Ben dağlara çıkarım dağlarda bağırırım

Bütün çalgılar bir şeyin uzatmasıdır ölsün

 

 

 

 

TOMRİS UYAR İÇİN BİR ŞİİR KURMA ÇALIŞMASI

 

Seni sonsuz biçiminde bulmuştum o biçimi almıştın

Sandviçlerle, kötü şehirle, terle baş başa kalmıştın

 

Yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi

Herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi

 

Yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın

Ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın

 

Perdeler uzundu, rüzgâr kısa, masalar üç bacaklı

Masalar dört bacaklı, rüzgârlar uzun, perdeleri kısalttın

 

Sen bir atmacanın en uzun çığlığısın her türlü gökte

Göğü büyülttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın

 

Yıkılan bir kedi bir süre olarak doldurur sesini

Seversin bir kanaryanın sesinden çok kendisini

 

Denizi ve ormanı, açlığı ve başkaldırmayı ayırmadın

Bırakılmış bir köşe başının en güzel tanıdır adın

 

Seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun

Çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun

 

Gel ellerini ver en güzel ellerini öyle

Ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle

--------------------

SADABAD’A KASİDE

 

 

 

Hazır bulunanların hepsi bahar mevsimini tanıdı

Lale uzun boylu nazdan, gül kendi ismini tanıdı

 

Su güneye yöneldi hazdan, çiçekle birlik aktılar

Hazır bulunanlar pişmanlıkla kalubelasını tanıdı

 

Bahar bir nisan olarak geldi, gönderi renk renk dolu

Umut öylece umutsuzluk biçiminde hasmını tanıdı

 

Yakınmalar bitti, elpençe durdular gelişen şeye

Aşklar aşkları, otlar otları yani ki herkes hımsını tanıdı

 

Kimin aklı bir bahardan daha çok olabilir sorarım

O yeşili ve pembeyi birlikte görünce resmini tanıdı

 

İstanbul’un öyledir baharı, çaresiz alkış tuttular

Ten uyandı, herkes kendi olan cismini tanıdı

 

Ne denmiş akıp giden her suyla akıp giderim

Çünkü sevdim çünkü bu yüzden güçlü bileklerim kanadı

 

Sahici mi elinde tuttuğun o kartal kanadı

Sen tuttun acıdan benim ellerim kanadı

 

Bir geceyi geçirmek için bin türlü kalp ilaçla

Dövündüm çırpındım bilsen nerelerim kanadı

 

Hazır bulunanlar davranıp saatlerini kurdular bahara

Ey diriliş sana kurulmuş saatlerim kanadı

 

Avlananlar, ağaç budayanlar sularınız bir ırmakta

Yavaşça geldim durdum beklediklerim kanadı

 

 

Ey yaz güneşine bıraktığın alnın bana gel

Alnımdan damla damla süzülen terlerim kanadı

 

Yüreklerimiz bir dağ serinliği taşırken birlikte

Birden boşta bırakılan bir yerim kanadı

 

Kanasın varsın ne varsa biraz kanamalıdır

Benim bunca yıldır günlerim gecelerim kanadı

 

Hazır bulunanların hepsi evet dediler el bağladılar

Benim hepsinin üstünde iliklenmeyen düğmelerim kanadı

 

Ey yaz gecesi gel artık gidelim suya girelim

Çünkü biliyorum sahici elindeki o kartal kanadı

 

Ey güzel bahar gökü seni her şeyle birleştiriyorum

Çünkü ey yaz gecesi çünkü her yerlerim kanadı

 

Bahar hep bir anı sanılır nerde olsa gerçektir aslında

İstanbul mesirelerinde ve Muş’ta aynıdır tadı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Umuttur

 

"sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima”

çünkü beni sevsen de

güvenmezsin bana bilirim

ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar

mesela her su gözyaşı olur

her dönem bir hazin geçiş

suya boşversem yanılsama

aya baksam bir bulut

sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar

 

bir düşün kaç kişiyiz bildirilerde

şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca

bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki

gene de soluğumuz

bir orman yangını sanılır oralarda buralarda

ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın

mutlaka hatırlarsın bunu

tut ki enver bırakır tehdidini

ethem başlar

 

çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim

apoletim sırmasız hatta hiç yok

su içsem ağzımın kenarlarından dökerim

neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım

bilirim

aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz

ölüme direnerek şimdilik

şimdilik alımlı bir başka mutluluklara özenerek

aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz

bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz

ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar

 

sev beni, alış bana

kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu

sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev

şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını

bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi

zorlayarak her bir yanı

çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar

 

aslında bir alıştırmadır umut

öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı

-baharı beklemeye benzer-

hain ve olmayanadır çünkü

umutsuzluğu taşır yanında

oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih

önüne durulmaz mantığıyla doğanın

yeşilden olma birim

sudan gelme itmeyle

 

umut yoktur

kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek

çünkü umut kaçınılmaz gelecektir

bütün gümbürtüsüyle

umut kaçınılmaz gerçektir çünkü

biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

MÜNACAT

 

Birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri

Gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri

 

Kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına

Kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri

 

Olsun daha da tutarız sen varsan düşüncelerimizde ama gel

Tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri

 

Kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere

Yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri

 

Bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin

Nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri

 

Hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden

Hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri

 

Hatırla, karada büyük taşları üst üste kodun, hatırla

Yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri

 

Büyüksün artık büyük dirimine beni inandır

 

Bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa

Bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki…>>

 

Gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır

Ki sen emzirirsin her duyguyu, sen beslersin kalemleri

 

Sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız senden

Ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri

 

Artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla

Ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli

 

Seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım

Çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri

 

Biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz

Ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri

 

 

 

Turgut Uyar

--------------------

İYİMSER BİR SONUÇ’A

 

Ben bir gün giderim ki neyim kalır

Eksik bıraktığım her şeyim kalır

 

Yaz günü kim ister ki öldüğünü

Eksik bıraktığım her şeyim kalır

 

Yaşamam bir beyazlık gibi sanki

Eksik bıraktığım her şeyim kalır

 

Genişlerim dağılırım beyazım

Ben bir gün giderim ki neyim kalır

 

Ben bir gün giderim ki ey diri at

Elbette benim de bir şeyim kalır

 

Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir Gün Sabah Sabah

 

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,

Uykudan uyandırsam seni:

Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.

Vapur düdükleri ötmededir.

Etraf alacakaranlık,

Köprü açıktır henüz.

Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

 

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça

Gece demir köprülerden geçmiştir tren.

Dağ başında beş on haneli köyler,

Telgraf direkleri yollar boyunca

Koşuşup durmuş bizle beraber.

 

Şarkılar söylemişim pencereden,

Uyanıp uyanıp yine dalmışım.

Biletim üçüncü mevki,

Fakirlik hali.

Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,

Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..

 

Ver elini Haydarpaşa demişiz,

Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,

Hava hafiften soğuk,

Deniz katran ve balık kokulu

Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,

Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

 

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,

-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.

Saçların dağınıktır, mahmursundur.

Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,

Uykudan uyandırsam seni,

Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.

Fabrika düdükleri ötmededir.

 

 

 

Hızla Gelişecek Kalbimiz

 

hızla gelişecek kalbimiz

kalbimiz hızla.

Sürgünlerin umutsuzluğunda

kirik kalpler, yaralılar, onulmazlar

farksız çarpanların umutsuzluğunda

ve köprübaşlarının umutsuzluğunda

ve köprübaşlarının umudunda.

Sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara

temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda

ve eski dağlarda, eski dağlarda kış

kovalarken ülkesini

hızla gelişecek kalbimiz.

Kendi öz hüznümüzün öz tarlasında

bozkır dayanıklılığımızın tarlasında

kalbimiz

ellerimiz ayaklarımız arasında

ve kimsenin bölemediği şarkiyi

güllerin, buğdayların ve acının şarkisini

bir haziran uygulayacak sesimize.

Sütçünün sesiyle birlikte

erkenci işçilerin sesiyle birlikte

söförün sesiyle birlikte

sabah başlamış sarhoşların sesiyle birlikte

yaman sarhoşların sesiyle birlikte

ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların

ve herkesin ve herkesin

sesleriyle birlikte

bir haziran uygulayacak

kimse bölemeyecek ve kalbimiz

hızla gelişecek.

 

Yıkıntılara karışan eski bir bahar

büyük olmaya elverişli bir bahar

eskiden yaşanılmış ve her şeye rağmen

insanlara göre bir bahar

suların kana kestiği yahut

suların kana kestiği bir bahar.

Hızla gelişecek kalbimiz

bir mavilik kalıbında

bir odada, en olağan bir odada

en sade, en insanca bir odada

bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada

bir kadın bir erkeğin

bir kadınla bir erkek olduğu

ellerin ve omuz başlarının

birbirini bulduğu.

Birden gerçekliğini algılayarak

saat çalınca ve görünce güneşi

birden vazgeçilmezliğini algılayarak

önemli ve gerekli buluşunu kendini

birden hatırlayarak

geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini

ve her şeye ve ölüme. Kalbimiz

hızla gelişecek

çağımıza pek uygun bir hızla

gelişecek kalbimiz

(...)kalbimiz

yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu

tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz.

Kalbimiz

kalbimiz hızla gelişecek.

--------------------

ACIYOR

 

 

Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun

Sevgim acıyor

 

Biz giz dolu bir şey yaşadık

Onlarda orada yaşadılar

Bir dağın çarpıklığını

bir sevinç sanarak

 

En başta mutsuzluk elbet

Kasaba meyhanesi gibi

Kahkahası gün ışığına vurup da

öteden beri yansımayan

Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi

Öbürünün bir kadından aldığı verem

Bütün işhanlarının tarihçesi

sevgim acıyor

 

Yazık sevgime diyor birisi

Güzel gözlü bir çocuğun bile

O kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor

Gemiler gene gelip gidiyor

Dağlar kararıp aydınlanacaklar

Ve o kadar

 

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

İlkbahar geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi dünyanın

Bazen yaz ortasında gündüzün

sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

 

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filanda gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar "

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kimbilir

I

Böyle,bu sazlı bahçe neresi?

Nasıl da içiyorum,ölürcesine.

sahnede bir bezgin kadın,

Bir gariplik vermiş sesine.

o niçin şarkı söylüyor şimdi,

Ben neye ağlıyorum?...

II

Elbet hep böyle geçmeyecek ömrüm,biliyorum

Bu çeşit yaşamak, zor.

Kimbilir tanrım,kimbilir

Hangi güzel yerde beni,

Hangi ölesiye sevda bekliyor?..

 

Cinayet

 

Gözbebeklerinde bir tutam yapıştı kaldı

Gökyüzünde eyleşen bir buluttan

 

Payı kalmadı uzun gecelerde

Şaraptan,kadından ve umuttan

 

Kanı yayıldı çimenlere

Birazı fasulyeden birazı nohuttan

 

 

 

Turgut UYAR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Karışık Saatler'e

 

soyluluğumu anımsıyorum. Bir gece farkettim

sinemada mıydı bir şehirde mi bilmiyorum

 

önce her şeyi ben hazırlıyorum sonra geliyorlar

saat ikide mi, içkide mi, on birde mi bilmiyorum

 

karışıklık! Keçileri seviyorum tuz gibi

susuzlukta mı, şöyle akşamlarda mı bilmiyorum

 

her şey bozuktur bir öğle yürüyüşünde

günlerin akıttığı ırmaklardan mı bilmiyorum

 

ben tutunurum saatsiz bir yelkovana

saat ikide mi, kırılmada mı, on birde mi bilmiyorum

 

adın bir güzelliğe yakışır elbet yakışır

bir intiharda mı, bir şiirde mi bilmiyorum

 

 

 

Şurdan Burdan Hazırlanmaya

 

sanırım hazırlandık artık yeter

örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter

 

alanlar daraltılsa ve duvarlar da

örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter

 

benim sonsuz tirenim at başlı kedi

ağlayanlar ağlamadı gülenler gülmedi

 

çözdüm bir uzak bakışı güllere bakan

güller soldu o bakış kaldı ötelere akan

 

dövüldük nasırlandık artık yeter

örneğin her şeylere bir karanlık yeter

 

seni taşırım artık bir gül gibi beyazsın

oh becerikli parmakların en doğru şeyleri yazsın

 

bulurum bilirim en solgun anını bir gülün

suların yaptığı beyaz kanını bir gülün

 

su bitti gül susadı her şey bitti

bir kurt ihtiyarladı ve soğuk bölgelere gitti

 

sonsuz haziranı bir ormanın durma bana gel

örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter

 

ey büyük aşk sultanı kara zeytin dönemi

yine mi hazırlanmak yine mi hazırlanmak yine mi

 

sanırım hazırlandık artık bu kadar yeter

şuralardan buralardan hazırlananların hepsi geldiler

 

 

Bahar Hastalığı

 

Şimdi katar katar trenler Anadolu'da

Bahardan bahara dolaşmaktadır.

Biri Sivas'tan kalkar, biri Malatya'ya varır

Gurbetçiler Ardahan'dan, Posof'tan

Yayan yapıldak dağları aşmaktadır.

Bilmem bu delişmen sevda içinde halim

Nereye varır.

 

Nereye varırsa varsın umurumda mı

Hiçbir şey tutamaz beni artık.

Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk

Bir su ıslatır, bir sıcak kurutur

Denizlerde gemiler göklerde bulutlar

Pırıl pırıl sevdalardadır çağım

Hiçbir şey tutamaz beni artık

Bu bahar, bu ağaçlar, bu rüzgâr

Hoşça kalsın en eskisi en yenisii aşklarımın

Gitmek mi, gitmek ne demek kaçacağım.

 

Kalbim bu rahatsızlık içinde bir bakarsınız

En güzel türküsünü söyleyebilir.

Benim gözüm yollarda sulardadır

Yıldızlara karşı bomboş uykulardadır.

Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk

Eylese eylese beni kararımdan -olmaz ya-

­Bir kadın eyliyebilir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SENFONİ

Önce sesin gelir aklıma

Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm

Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli

Sonra cumartesi günleri gelir

Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum

Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.

Kırk kere söyledim bir daha söylerim

Savaşta ve barışta, karada ve denizde,

Düşkünlükte ve esenlikte

Zamanımız apayrı bize göre

Yanyana olduk mu elele

Aç kalsak ağlamayız biliyorum.

İçim güvercinleri okşamış gibi rahat

Sen yanımdayken ister istemez

Geniş meydanlarda akşam üstleri

Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.

Sen yanımdayken ister istemez

Uzak ırmakları hatırlıyorum.

Arasıra düşmüyor değil aklıma

Yabancı kadınların sıcaklığı

Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım

Yanında ihtiyarlamak istiyorum...

Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Terziler Geldiler / Turgut Uyar

 

Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle

daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere

Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.

Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. Sonra

sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.

Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de

Duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle...

Yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular

O çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler

Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler

Bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,

 

"Tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler

piyangocular, çiçek satın alanlar,

balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını

zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar.

Sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler."

 

Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler

Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,

Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler

Şarkılara başladılar ölmüş bir at için

Makaslarını bırakmadılar

Bekleniyorlardı.

 

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!

Sen açardın,

Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!

Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,

-kokulu yağlarla ovulup parlatılan-

nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.

 

Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!

Toynaklarını liflerle ovardık

Senin karaya boyanırdı koşuşun

Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.

Çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından

Ne güzel gözlerin vardı Kara at!

Binlerce kişi,

-çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut

darmadağın giysileriyle herkes

körler ve cüzzamlılar,

bütün kutsal kitaplar kalabalığı,

ermişler, kargışlılar ve günahlılar

gebe kadınlar, vâz edenler

ve dondurmacılar ve at cambazları ve

tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle

Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve

yalvaçlar...-

ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş

senin mutlu ovanı doldurup

haykırırlardı.

Büyük sesler içinde sen, geçerdin..."

 

Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.

Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde

Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik

Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar

Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan

Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları

Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler

Beğenip gülümsediler.

 

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

Senin eyerin ne güzeldi.

Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü

Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna

Seninle öteleri ansırdık.

Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı

Kedinin varlığı erişilmez kişilik

Güneşli bir damda

İçimizden gemiler kaldırırdın,

Suyunu büyük şölenlerle tazelerdik

Bayramımızdın. Kuburlukların

bütün kişniş ve badem doluydu.

Şimdi dar dünya

Ölümün büyük hızı kesildi."

 

Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler.

Hüzünleri kan ve ateşti ama. Uğultulu bir şey

Ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar

Kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok

Bütün odalara dağıldılar. Sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş

yerlerde kırpıntılar,

 

"oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar

vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,

düğmeler, ilikler

iplik döjküntüleri, kumaş parçaları,

karanlık akşamüstleri ve sabahlar,

dükkân tabelâları, kartvizitler..."

 

kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok.

Tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda

Mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler,

 

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

Koşuşun büyütürdü dünyayı senin!

Sen nasıl da koşardın.

Biz güneyde yatardık, sen koşardın

Hangi at güzelse ondan da güzeldin

Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi

bir karaya göğü

ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.

Gemin güzel sesler çıkarırdı güzel

ağzında,

herkesi sevinçle haykırtan.

Başın yaraşırdı düşüncemize ve

gözlerine saygıyla bakardık..."

 

Terziler geldiler. Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri

Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar. Toplu odalarını sevdiler.

Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.

Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular

Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,

iğnelerine iplik geçirip beklediler;

 

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

En güzeli oydu işte, yüzünün

savaşla ilişkisi.

Boydanboya bir karşıkoyma, denge

ve istekli bir azalma. Onu bilirdik.

O ağaç senin kanınla beslenirdi,

hepimizi besleyen.

Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız

senin karşında,

alışveriniş, alfabenin, iplik döküntülerinin ve

her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne Söylenmişse Sevmek Üstüne

 

Ne söylenmişse sevmek üstüne sanki sizedir

Bütün güzel şiirlere uygun her yeriniz

Çekip götüren saçlarınızdır o saatleri bir bir

Dünyaya sizinle baktığımı bilmelisiniz.

 

Benim bu evlere düşkünlüğüm sizin yüzünüzden

Şiirlerim bu yüzden aşklara aşklara doğru

Nasıl hazırlanırım sizin gecenize gündüzden

Siz olmasanız ekmekler sular ne olurdu.

 

Sizin yolunuzdur başlayan nereye düşse ayaklarım

Run ateşleriyle oymalı koç başlarıyla tunç kapılarda

Sizin içindir durup durup kentleri kuşatmalarım.

 

Söylediğim sizseniz ne denli geniş olsa yerim

Korkarım harcamaktan sözlerimizi boş kalıplarda

Çirkin bir şey diyecek olsam elleriniz durur önüme düzeltirim.

 

Turgut UYAR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hadi İzmir'e

 

Yorgunsuz hoş gelmişsin

Kara gece nöbetlerinden hoş gelmişsin

Yat uyu yerin hazır

Hak etmişsin uykuyu

Helal olsun uykun, bahtiyar sağlığın

Ama bir uzak iskelede başka olurken deniz

Sakla uykunu biraz o uzak iskeleye

 

Bak sakın telaşlanma

Bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi

Bir şey değil , bir çocuğun iki aylık Tanrı'sı

Bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi

Haydi kalk sakla biraz , haydi kalk haydi dedim

Açıp sonsuz bir camı bir uzak iskeleye

Şimdi tam sırasıdır herşey hazırken böyle

Şimdi bunu görelim

 

Nasılsa girdi bu karaşakak aramıza

Haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda

Ölüm ki bir olağan acının anısıdır

Şimdi anıya yer yok aramızda

 

Ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz

Bir yara bile olsa şuramızda buramızda

Sular gibi karışık olan uykumuzda

 

Senin kara gecen paslı , benim çocuğum ölü

Birr uzun yaşamayı beygirler gibi koştuğumuzda

Hatırlarsın uzakta koştuğumuzda

Sayılara vurdular bizi haydi kalk

 

Haydi kalk yoruldum bir patlıcan nasıl büzülürse

Bostanda durupda olmayı beklerken haydi kalk

Haydi kalk dedim senden aldım kendimden

Ölümü bir güzel ezberledim

Anladım yorgunsun kara gece nöbetinden

Çocuk öldü , ben yoruldum ölüm nöbetinden

Saatini kurdum , saatini de kurdum haydi kalk haydi kalk

Şimdi bunu gömelim

 

Neden öldü ben buradaydım sen oradaydın

Belki de bahar filan vardır Erzincan'da ne bilelim

Hadi kalk trenler kalkıyor duyuyorum , biliyorum

Yorgunsun her geceden , birlikte her geceden

Haydi kalk şimdi bunu gömelim

Haydi kalk bitiverdi

Haydi kalk yorgun güzelim haydi kalk

Hadi artık öldüm biliyor musun ?

Hadi kalk İzmirler'e gidelim.

 

Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kırlara Gitmeye

 

İşte ben buna aşk derim herkes durur

Sonsuzluğun and'ı durur son ses durur

 

Atarım savaş artığı madalyaları giderim

Çünkü sivil bir askerdi rahmetli pederim

 

İşte ben buna aşk derim sakallarım vardır

Dünya bir orman kadardır bir su kadardır

 

Ki aşılır korkunç köprüsüzlüğü bir çavlanın

Temmuzun gülünçsüzlüğü ve hüznü haziranın

 

Ey kim bakar kısa boyuma kim bakar pirinçlere

Rıhtımlarda insanlarla aşk yapan vinçlere

 

Yatarım akasyaların altında bütün bir gün

Ey ne olur alın beni alın buralardan götürün

 

Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sibernetik

 

üç kere üç dokuz eder

bilirsin

birin karesi birdir

kare kökü de

bilirsin

"mutlu aşk yoktur"

bilirsin

 

 

ama baharda ya da dışarda

sonsuz göğün altında

aşkın aşkla çarpımı

nedendir bilinmez

garip bir biçimde

hep sonsuzdur

 

kare kökü de yoktur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Islak Çeltikler'e

 

Benim bir sevincim var yüzün artık akşam

Bir çocuğun gülüşünü görüyorsun nereye baksam

Kıyımız uzak ve kuytuda ellerimiz sanki yok

Ellerimiz yok ama senin ellerini bir tutsam

 

Bazı çocuklar doğar bilirim bazı çocuklar doğmaz

Doğmayan çocuklar için bilmem ne yapsam

 

Ey çavlan. bitmeyen temmuz güneşi. ey aslan

Silkin. sakla harmanını. çocuğunu sakla

 

Ey aslan. suya kaptır kendini ellerin sanki yok

Bir güzel günde mızıkalarla bir alanda dursam

 

Sen yoksun gazeteler yok geçmişin razı değil

Bilmem ki doğmayan çocukları ben mi doğsam

 

 

Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

şiir kitaplarını okumak daha mantıklı... böyle mavsı aşağıya kaydıraraktan, kopyalanıp yapıştırılmış şeyleri okumak keyif vermiyor internet sitelerinde. yani gogıla herhangi bir şairin adını yazsam; neredeyse bütün şiirleri çıkıyor yüzlerce sitede... o siteden kopyalanıp öbürüne, ondan kopyalanıp öbürüne derken; kitapların da bir kıymeti kalmadı arkadaş.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...