schizophrana Oluşturma zamanı: Ocak 20, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 20, 2008 Denge Sizin alınız al inandım Morunuz mor inandım Tanrınız büyük âmenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız Bütün ağaçlarla uyumuşum Kalabalık ha olmuş ha olmamış Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum Ama ağaçlar şöyleymiş Ama sokaklar böyleymiş Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız Aşkım da değişebilir gerçeklerim de Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı Yangelmişim dizboyu sulara Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum Hiçbirinizle döğüşemem Siz ne derseniz deyiniz Benim bir gizli bildiğim var Sizin alınız al inandım Sizin morunuz mor inandım Ben tam dünyaya göre Ben tam kendime göre Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız -------------------- Kankentleri Kan akıyor penceresi karanlık evlerden Ölü kadınların üstüne tuğlaların üstüne Denizse aydınlık ve incili mavili taşrada Kana doğru ürkek en güzel yaban balıklar Bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda Üst üste yergökyüzüne içki şişelerine Kan içinde elleri ve obur parmakları Boşnak değil çocuklar dondurmacılarda Mezarlı eyüplerde ve deniz kenarlarında Sarışın kafaları ama analı babalı Kan akıyor ahşap yapılardan sokaklara sokaklara Mavi ülkeleri tatsız kısa pantolonlarda Kan akıyor oluklardan öyle kan Boyanır batmış gemiler perşembesi Bir tesbih bir zımba bir yazı makinesi Çektikçe böyle katil kıralları Çokluk Senindir özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir suya giden adam meselâ omuzunu eğri tutsa güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir -------------------- Acının Coğrafyası kente kapandık kaldık tutanaklarla belli sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar ve her köşe bir tuzaktır birer darağacıdır her meydan saati öğle vaktini kesinlikle gösteren oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır çığlığım uzun uzun kalır içimde yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde ve gece duruşmasından yeni çıkmışken sabahın terazisi eksik tartar gölgemi artık öyle açık ki kuşkuya yer yok kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde örneğin çukurova ve mekong köylerinde acıdır ağacın gölgesini yapan bunu herkes bilir kutsal acı beslegen acı sütünü emiyoruz yatıyoruz seninle terli döşeklerde saati seninle kuruyoruz bir çalar saati sen donatıyorsun kalbimizi kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek kendi çoğunluğunu kendi üreterek kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat mutsuzluk acıya varana kadar artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi öyle bir gölge ki belki çok dardır kısa vakitlerinde aceleci akşamın artık öyle açık ki kuşkuya yer yok acıya hep yer vardır aramızda dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi bozuk paraları da umutsuzluğu da aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum güneşin yedi renk ayasını biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum ya da üst üste silah atsan kent tepinir belki bütün kuşlar uçar belki değil mutlaka ama bir tanesi mutlaka kalır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Ölümlü Yaşamaya Hergünkü Çağrı Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Yadsınırdı örneğin.Ben vurmadım denirdi.Yalvarırıdı, kaçadrdı hiçdeğilse insan.Türkü bile çağırabilirdi.Herif sokağın ortasında yatıyordu.Kan içimde yatıyordu.Tıpkı ölmüş gibi.Öldüyse eğer sinemalara gidemeyecekti.Sıkıldı mı oturup ağlayamıyacaktı.Saçları kandan yapış yapıştı.Hem geceydi hem karanlıktı.Bir direkte bir lamba yanıyordu.Bildiğimiz lambalardan.Bir de bulut.Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Polis dirseğimi sıktı.Ama hiç acımadı.Artık rahattım.Ayaklarım yerdeydi.Eller tutulurdu yaşadığım.Bir korkuyordum, bir korkuyordum. Titremek geliyordu içimden.Üstelik korkmaktan hoşlanıyordum.Birşeyler özlüyordum korktuğum zaman.Muz gibi, tüylü tüylü şeftali gibi, sıcacık kadın gibi.Ama değildi, bunlar değildi. Neydi bilmiyorum.En iyisi bir duvara yaslanıp sigara içmekti.Polis dirseğimi sıktı.Birçok şey söylenebilirdi.Denilebilirdi ki, herifin parası vardı benim yoktu, karıma sulanıyordu namussuz, anama avradıma sövdü durup dururken, senin geçmişini...dedi.Ama ben tutum ne dedim oysa. İnce Zincir Herif düpedüz beni aldattı Beni mi ya hepimizi Ense traşı uzamaıştı inandım Günlerden cumartesiydi iyi buldum Bir ben yoktum başka herşey vardı. Dedim ki kendime hatırlar arada bir Bir selam versem bütün ışıkları yanar gözbebeklerinin Kopmuş gemilerin birer birer rıhtıma bağlar Merhaba dedim yüzüme baktı Çektim herifi vurdum. Halbuki sarhoş olmasaydım vurmazdım Adamakıllı ağlasaydım yahut Mavi tulumbalar gibi Bir ışık boydan boya yolu donattı Ortada ben yoktum şaşırdım Paltosu eskiydi sevindim Merhaba dedim yüzüme baktı Cebinde gazeteleri vardı. Çektim herifi bir daha vurdum. Adamın kanı aktı şaşırdım Dünya öyle güzel ki Sevişmek var ölmek var İç çekmeleri var şaraplarla Bir kadının oh demesi var içinden Koptuğu yerden başlamak Yaşamak için herşey Merhaba dedim yüzüme baktı Çektim herifi vurdum. Aslında bir ben vardım sokakta birde polis.Beni yeni olmuştum.Önce yoktum elbet.Bir de sokak lambası ile o bulut.Bir de vurduğum o adam vardı.Tamam birde ağustos gecesi.Elbette geceydi ne sandınız.Gündüz adam vurmak için sebep yok zaten.Polis benim savunmamı yeter buldu belki.Ama ille tanık gerekiyordu.Öyle dedi polis.Tanık olmadan olmaz dedi.Doğruydu ya.Tanık olmadan olmaz.Tanık kimse ne yaşar ne ölebilir, ne sarhoş olabilir, ne aşık olabilir, ne yankesici olabilir.Bakındım.Sokak lambasını gördüm, gösterdim, bulutu gördüm gösterdim.Hem başka kimseciklere inanamazdım.Zaten kimse de yoktu.O sokak lambasının dedikleri bir bir hatırımda.Işığı da.Gidip birgün hatırını soracağım nokta. Işığın Boğulduğu Bu adamın(benim yani) aklında dumanı tüten çorbalar vardır Üç beş kişi hatırlıyodu biri kendisi Kendi elini üç defa öptü başına götürdü Saçlarını düzeltti kravatının düğümünü çekti Sislerin kötümser kokusunu ben bile duyuyordum. Sokaklar meydanlar tüm boş tüm zehir kalabalıkta Gümüş bukağılar vurulmuş bir beygir ikide bir uykusunu bölüyor Bir bağırsa sesi bütün sokaklara yeter biliyorum. Beni bu işe katmayın Ben durur şuracıkta gelen geçeni aydınlatırım Gece böceklerini gönenirim Bu işi sevgiyle öptüm başıma koydum Bunları bırak dedi, polis.İşin içyüzünü anlat biliyorsan. Sokak lambası tıkandı baktım.Dokunsalar ağlayacaktı.Benim dedi, tıpkı böyle dedi, kendimden konuşturulmayan yerlerde sözüm yok.Bütün diyeceğim bu kadar.Ama yok yok bir türküm daha var onu da söylemek isityorum.Sen bırakmasanda söyleyeceğim zaten. Rahat Ayrılıklar İçin Giriş. . Turgut Uyar -------------------- Göğe Bakma Durağı İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalim Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarindan Durmadan harcadigim su gözlerimi al kurtar Su aranip duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunlari da Göge bakalim Falanca duraga simdi geliriz göge bakalim Inecek var deriz otobüs durur ineriz Bu karanlik böyle iyi afferin tanrıya Herkes uyusun iyi oluyor hoslaniyorum Hirsizlar polisler açlar toklar uyusun Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalim Nasil olsa sarhosuz nasil olsa öpüsürüz sokaklarda Beni birak göge bakalim Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göge bakalim Tuttukça güçleniyorum kalabalik oluyorum Bu senin eski zaman gözlerin yalniz gibi agaçlar gibi Sularim isinsin diye bakiyorum isiniyor Seni aldim bu sunturlu yere getirdim Sayisiz penceren vardi bir bir kapattim Bana dönesin diye bir bir kapattim Simdi otobüs gelir biner gideriz Dönmiyecegimiz bir yer begen baska türlüsü güç Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin Seni aldim bana ayirdim durma kendini hatirlat Durma kendini hatirlat Durma göge bakalim . Turgut Uyar -------------------- hazırladım hazıra durdum giydirdim gölgemi kuş çığlığı senin bölgen sorma benim bölgemi Aşklar telef olup gider sokak köpeği gibi Gitsin! harcansın bazı şeyler sen dur e mi T. UYAR -------------------- KIYIDAKİ ELMAYA BİR SES ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra hatırla denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra bir kıyı ikindisiyle bir elma öyle kendiliğinden büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir elbet küfelerle sandıklarla hüzünlerle ardısıra ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra elmanın topraktan süzdüğü gemilerin denizlerde gezdiği bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura neydi, ne doğruydu, nerden vardık yakışmıyor konuşmak bize öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra bu söylediğim iyi bir şarkıdır elle bile hatırlanır yani şu, ateş ve deniz buluşurlar bir limanda arasıra yani şu, elma yenir ve balık durmaz kaçar ama yenilmezler artık buluştukları sıra Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sepia Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız tek kelimeyle super (: teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 28, 2008 TERLEYEN’E Senin baktığın tez olsun, sen aşkını belirleyen Kış ortasında her şeyden yanar gibi terleyen Andın gizli kapaklı kaç yüzyıldır sürüyor Gizlisin güçlüsün, kar altında bahar gibi terleyen Aşkın derin sularda batmış bir geminin anısıdır Uzak doğudan, kanlı sudan, çölden döner gibi terleyen Hüseyinin hasanın ateşini bir humma gibi duyup Bir çöl susuzluğunu ve aşkı anar gibi terleyen Sarardın kaç yazlar geçti bütün olanların üstünden, sen Dorukta terleyen deniz dibinde bir fener gibi terleyen Terledin, aşkın sularla su gibi aktı ama tükenmedi Ey ölümsüz utku, ey yaban atlara biner gibi terleyen Kim bakar çeltiklere kim bakar küçük çocuklara, sen olmasan Her damarından teker teker kanar gibi terleyen Yeni insan sensin, eski kanların her şeye alışık çünkü Kırk bir basamaklı bir merdivenden iner gibi terleyen Turgut Uyar SULFATA’YA Acım sessiz bir güneş batmasıdır ölsün Eksik ve kötü bir güneş batmasıdır ölsün Her yerlerim bir yaşlık gibidir denizden Bulantım yanlışlıktan bir deniz tutmasıdır ölsün Sulfata karnımı avuçla güneşimi ver sulfata Ham zerdaliler ve kavunlar ve bataklar ölsün Ay çıkar dağlara vurur ey Mustafa Bu gece Mustafa’nın sanki son yatmasıdır ölsün Sulfata acımı dindir acını kat bana Eksik ve kötü gemilerin gitmesidir ölsün Ben ki çarşılara giderim armut kokarım Kavuniçi duygular ve yataklar ölsün Toysun adın deliye çıkar birgün bilsene Saat beşleri düşün yalnız öbürleri ölsün Sulfata hatırla acımı sen bir haziransın Sulfata öbürleri bir bayram haftasıdır ölsün Ben dağlara çıkarım dağlarda bağırırım Bütün çalgılar bir şeyin uzatmasıdır ölsün TOMRİS UYAR İÇİN BİR ŞİİR KURMA ÇALIŞMASI Seni sonsuz biçiminde bulmuştum o biçimi almıştın Sandviçlerle, kötü şehirle, terle baş başa kalmıştın Yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi Herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi Yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın Ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın Perdeler uzundu, rüzgâr kısa, masalar üç bacaklı Masalar dört bacaklı, rüzgârlar uzun, perdeleri kısalttın Sen bir atmacanın en uzun çığlığısın her türlü gökte Göğü büyülttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın Yıkılan bir kedi bir süre olarak doldurur sesini Seversin bir kanaryanın sesinden çok kendisini Denizi ve ormanı, açlığı ve başkaldırmayı ayırmadın Bırakılmış bir köşe başının en güzel tanıdır adın Seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun Çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun Gel ellerini ver en güzel ellerini öyle Ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle -------------------- SADABAD’A KASİDE Hazır bulunanların hepsi bahar mevsimini tanıdı Lale uzun boylu nazdan, gül kendi ismini tanıdı Su güneye yöneldi hazdan, çiçekle birlik aktılar Hazır bulunanlar pişmanlıkla kalubelasını tanıdı Bahar bir nisan olarak geldi, gönderi renk renk dolu Umut öylece umutsuzluk biçiminde hasmını tanıdı Yakınmalar bitti, elpençe durdular gelişen şeye Aşklar aşkları, otlar otları yani ki herkes hımsını tanıdı Kimin aklı bir bahardan daha çok olabilir sorarım O yeşili ve pembeyi birlikte görünce resmini tanıdı İstanbul’un öyledir baharı, çaresiz alkış tuttular Ten uyandı, herkes kendi olan cismini tanıdı Ne denmiş akıp giden her suyla akıp giderim Çünkü sevdim çünkü bu yüzden güçlü bileklerim kanadı Sahici mi elinde tuttuğun o kartal kanadı Sen tuttun acıdan benim ellerim kanadı Bir geceyi geçirmek için bin türlü kalp ilaçla Dövündüm çırpındım bilsen nerelerim kanadı Hazır bulunanlar davranıp saatlerini kurdular bahara Ey diriliş sana kurulmuş saatlerim kanadı Avlananlar, ağaç budayanlar sularınız bir ırmakta Yavaşça geldim durdum beklediklerim kanadı Ey yaz güneşine bıraktığın alnın bana gel Alnımdan damla damla süzülen terlerim kanadı Yüreklerimiz bir dağ serinliği taşırken birlikte Birden boşta bırakılan bir yerim kanadı Kanasın varsın ne varsa biraz kanamalıdır Benim bunca yıldır günlerim gecelerim kanadı Hazır bulunanların hepsi evet dediler el bağladılar Benim hepsinin üstünde iliklenmeyen düğmelerim kanadı Ey yaz gecesi gel artık gidelim suya girelim Çünkü biliyorum sahici elindeki o kartal kanadı Ey güzel bahar gökü seni her şeyle birleştiriyorum Çünkü ey yaz gecesi çünkü her yerlerim kanadı Bahar hep bir anı sanılır nerde olsa gerçektir aslında İstanbul mesirelerinde ve Muş’ta aynıdır tadı 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2008 Umuttur "sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima” çünkü beni sevsen de güvenmezsin bana bilirim ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar mesela her su gözyaşı olur her dönem bir hazin geçiş suya boşversem yanılsama aya baksam bir bulut sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar bir düşün kaç kişiyiz bildirilerde şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki gene de soluğumuz bir orman yangını sanılır oralarda buralarda ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın mutlaka hatırlarsın bunu tut ki enver bırakır tehdidini ethem başlar çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim apoletim sırmasız hatta hiç yok su içsem ağzımın kenarlarından dökerim neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım bilirim aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz ölüme direnerek şimdilik şimdilik alımlı bir başka mutluluklara özenerek aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar sev beni, alış bana kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi zorlayarak her bir yanı çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar aslında bir alıştırmadır umut öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı -baharı beklemeye benzer- hain ve olmayanadır çünkü umutsuzluğu taşır yanında oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih önüne durulmaz mantığıyla doğanın yeşilden olma birim sudan gelme itmeyle umut yoktur kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek çünkü umut kaçınılmaz gelecektir bütün gümbürtüsüyle umut kaçınılmaz gerçektir çünkü biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2008 MÜNACAT Birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri Gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri Kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına Kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri Olsun daha da tutarız sen varsan düşüncelerimizde ama gel Tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri Kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere Yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri Bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin Nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri Hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden Hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri Hatırla, karada büyük taşları üst üste kodun, hatırla Yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri Büyüksün artık büyük dirimine beni inandır Bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa Bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki…>> Gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır Ki sen emzirirsin her duyguyu, sen beslersin kalemleri Sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız senden Ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri Artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla Ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli Seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım Çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri Biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz Ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri Turgut Uyar -------------------- İYİMSER BİR SONUÇ’A Ben bir gün giderim ki neyim kalır Eksik bıraktığım her şeyim kalır Yaz günü kim ister ki öldüğünü Eksik bıraktığım her şeyim kalır Yaşamam bir beyazlık gibi sanki Eksik bıraktığım her şeyim kalır Genişlerim dağılırım beyazım Ben bir gün giderim ki neyim kalır Ben bir gün giderim ki ey diri at Elbette benim de bir şeyim kalır Turgut Uyar 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 11, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 11, 2008 Bir Gün Sabah Sabah Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni: Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten. Vapur düdükleri ötmededir. Etraf alacakaranlık, Köprü açıktır henüz. Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam... Yolculuğum uzun sürmüş oldukça Gece demir köprülerden geçmiştir tren. Dağ başında beş on haneli köyler, Telgraf direkleri yollar boyunca Koşuşup durmuş bizle beraber. Şarkılar söylemişim pencereden, Uyanıp uyanıp yine dalmışım. Biletim üçüncü mevki, Fakirlik hali. Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş, Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım.. Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu... Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten. Fabrika düdükleri ötmededir. Hızla Gelişecek Kalbimiz hızla gelişecek kalbimiz kalbimiz hızla. Sürgünlerin umutsuzluğunda kirik kalpler, yaralılar, onulmazlar farksız çarpanların umutsuzluğunda ve köprübaşlarının umutsuzluğunda ve köprübaşlarının umudunda. Sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda ve eski dağlarda, eski dağlarda kış kovalarken ülkesini hızla gelişecek kalbimiz. Kendi öz hüznümüzün öz tarlasında bozkır dayanıklılığımızın tarlasında kalbimiz ellerimiz ayaklarımız arasında ve kimsenin bölemediği şarkiyi güllerin, buğdayların ve acının şarkisini bir haziran uygulayacak sesimize. Sütçünün sesiyle birlikte erkenci işçilerin sesiyle birlikte söförün sesiyle birlikte sabah başlamış sarhoşların sesiyle birlikte yaman sarhoşların sesiyle birlikte ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların ve herkesin ve herkesin sesleriyle birlikte bir haziran uygulayacak kimse bölemeyecek ve kalbimiz hızla gelişecek. Yıkıntılara karışan eski bir bahar büyük olmaya elverişli bir bahar eskiden yaşanılmış ve her şeye rağmen insanlara göre bir bahar suların kana kestiği yahut suların kana kestiği bir bahar. Hızla gelişecek kalbimiz bir mavilik kalıbında bir odada, en olağan bir odada en sade, en insanca bir odada bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada bir kadın bir erkeğin bir kadınla bir erkek olduğu ellerin ve omuz başlarının birbirini bulduğu. Birden gerçekliğini algılayarak saat çalınca ve görünce güneşi birden vazgeçilmezliğini algılayarak önemli ve gerekli buluşunu kendini birden hatırlayarak geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini ve her şeye ve ölüme. Kalbimiz hızla gelişecek çağımıza pek uygun bir hızla gelişecek kalbimiz (...)kalbimiz yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz. Kalbimiz kalbimiz hızla gelişecek. -------------------- ACIYOR Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun Sevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlarda orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını bir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi Kahkahası gün ışığına vurup da öteden beri yansımayan Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi Öbürünün bir kadından aldığı verem Bütün işhanlarının tarihçesi sevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile O kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün İlkbahar geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi dünyanın Bazen yaz ortasında gündüzün sevgim acıyor Kimi sevsem Kim beni sevse Eylül toparlandı gitti işte Ekim filanda gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar " Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
teiresias Yanıtlama zamanı: Nisan 11, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 11, 2008 Kimbilir I Böyle,bu sazlı bahçe neresi? Nasıl da içiyorum,ölürcesine. sahnede bir bezgin kadın, Bir gariplik vermiş sesine. o niçin şarkı söylüyor şimdi, Ben neye ağlıyorum?... II Elbet hep böyle geçmeyecek ömrüm,biliyorum Bu çeşit yaşamak, zor. Kimbilir tanrım,kimbilir Hangi güzel yerde beni, Hangi ölesiye sevda bekliyor?.. Cinayet Gözbebeklerinde bir tutam yapıştı kaldı Gökyüzünde eyleşen bir buluttan Payı kalmadı uzun gecelerde Şaraptan,kadından ve umuttan Kanı yayıldı çimenlere Birazı fasulyeden birazı nohuttan Turgut UYAR 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2008 Karışık Saatler'e soyluluğumu anımsıyorum. Bir gece farkettim sinemada mıydı bir şehirde mi bilmiyorum önce her şeyi ben hazırlıyorum sonra geliyorlar saat ikide mi, içkide mi, on birde mi bilmiyorum karışıklık! Keçileri seviyorum tuz gibi susuzlukta mı, şöyle akşamlarda mı bilmiyorum her şey bozuktur bir öğle yürüyüşünde günlerin akıttığı ırmaklardan mı bilmiyorum ben tutunurum saatsiz bir yelkovana saat ikide mi, kırılmada mı, on birde mi bilmiyorum adın bir güzelliğe yakışır elbet yakışır bir intiharda mı, bir şiirde mi bilmiyorum Şurdan Burdan Hazırlanmaya sanırım hazırlandık artık yeter örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter alanlar daraltılsa ve duvarlar da örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter benim sonsuz tirenim at başlı kedi ağlayanlar ağlamadı gülenler gülmedi çözdüm bir uzak bakışı güllere bakan güller soldu o bakış kaldı ötelere akan dövüldük nasırlandık artık yeter örneğin her şeylere bir karanlık yeter seni taşırım artık bir gül gibi beyazsın oh becerikli parmakların en doğru şeyleri yazsın bulurum bilirim en solgun anını bir gülün suların yaptığı beyaz kanını bir gülün su bitti gül susadı her şey bitti bir kurt ihtiyarladı ve soğuk bölgelere gitti sonsuz haziranı bir ormanın durma bana gel örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter ey büyük aşk sultanı kara zeytin dönemi yine mi hazırlanmak yine mi hazırlanmak yine mi sanırım hazırlandık artık bu kadar yeter şuralardan buralardan hazırlananların hepsi geldiler Bahar Hastalığı Şimdi katar katar trenler Anadolu'da Bahardan bahara dolaşmaktadır. Biri Sivas'tan kalkar, biri Malatya'ya varır Gurbetçiler Ardahan'dan, Posof'tan Yayan yapıldak dağları aşmaktadır. Bilmem bu delişmen sevda içinde halim Nereye varır. Nereye varırsa varsın umurumda mı Hiçbir şey tutamaz beni artık. Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk Bir su ıslatır, bir sıcak kurutur Denizlerde gemiler göklerde bulutlar Pırıl pırıl sevdalardadır çağım Hiçbir şey tutamaz beni artık Bu bahar, bu ağaçlar, bu rüzgâr Hoşça kalsın en eskisi en yenisii aşklarımın Gitmek mi, gitmek ne demek kaçacağım. Kalbim bu rahatsızlık içinde bir bakarsınız En güzel türküsünü söyleyebilir. Benim gözüm yollarda sulardadır Yıldızlara karşı bomboş uykulardadır. Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk Eylese eylese beni kararımdan -olmaz ya- Bir kadın eyliyebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 SENFONİ Önce sesin gelir aklıma Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli Sonra cumartesi günleri gelir Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak. Kırk kere söyledim bir daha söylerim Savaşta ve barışta, karada ve denizde, Düşkünlükte ve esenlikte Zamanımız apayrı bize göre Yanyana olduk mu elele Aç kalsak ağlamayız biliyorum. İçim güvercinleri okşamış gibi rahat Sen yanımdayken ister istemez Geniş meydanlarda akşam üstleri Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar. Sen yanımdayken ister istemez Uzak ırmakları hatırlıyorum. Arasıra düşmüyor değil aklıma Yabancı kadınların sıcaklığı Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım Yanında ihtiyarlamak istiyorum... Turgut Uyar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Terziler Geldiler / Turgut Uyar Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle. Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. Sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin. Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de Duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle... Yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular O çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler Bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi, "Tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler piyangocular, çiçek satın alanlar, balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar. Sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler." Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler Patron çıkardılar, karşılaştırdılar, Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler Şarkılara başladılar ölmüş bir at için Makaslarını bırakmadılar Bekleniyorlardı. "Ey artık ölmüş olan at! -dediler- Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı! Sen açardın, Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen! Tüylerin karaparlaktı. Koşumların, -kokulu yağlarla ovulup parlatılan- nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke. Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at! Toynaklarını liflerle ovardık Senin karaya boyanırdı koşuşun Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri. Çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından Ne güzel gözlerin vardı Kara at! Binlerce kişi, -çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut darmadağın giysileriyle herkes körler ve cüzzamlılar, bütün kutsal kitaplar kalabalığı, ermişler, kargışlılar ve günahlılar gebe kadınlar, vâz edenler ve dondurmacılar ve at cambazları ve tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve yalvaçlar...- ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş senin mutlu ovanı doldurup haykırırlardı. Büyük sesler içinde sen, geçerdin..." Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık. Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler Beğenip gülümsediler. "Ey artık ölmüş olan at! -dediler- Senin eyerin ne güzeldi. Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna Seninle öteleri ansırdık. Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı Kedinin varlığı erişilmez kişilik Güneşli bir damda İçimizden gemiler kaldırırdın, Suyunu büyük şölenlerle tazelerdik Bayramımızdın. Kuburlukların bütün kişniş ve badem doluydu. Şimdi dar dünya Ölümün büyük hızı kesildi." Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler. Hüzünleri kan ve ateşti ama. Uğultulu bir şey Ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar Kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok Bütün odalara dağıldılar. Sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş yerlerde kırpıntılar, "oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar, düğmeler, ilikler iplik döjküntüleri, kumaş parçaları, karanlık akşamüstleri ve sabahlar, dükkân tabelâları, kartvizitler..." kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok. Tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda Mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler, "Ey artık ölmüş olan at! -dediler- Koşuşun büyütürdü dünyayı senin! Sen nasıl da koşardın. Biz güneyde yatardık, sen koşardın Hangi at güzelse ondan da güzeldin Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi bir karaya göğü ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu. Gemin güzel sesler çıkarırdı güzel ağzında, herkesi sevinçle haykırtan. Başın yaraşırdı düşüncemize ve gözlerine saygıyla bakardık..." Terziler geldiler. Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar. Toplu odalarını sevdiler. Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar. Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler, iğnelerine iplik geçirip beklediler; "Ey artık ölmüş olan at! -dediler- En güzeli oydu işte, yüzünün savaşla ilişkisi. Boydanboya bir karşıkoyma, denge ve istekli bir azalma. Onu bilirdik. O ağaç senin kanınla beslenirdi, hepimizi besleyen. Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız senin karşında, alışveriniş, alfabenin, iplik döküntülerinin ve her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 9, 2008 Daha başlamamıştık. bu ne hız? Güzel şiirdi yazanın eline sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ekim 6, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 6, 2008 Ne Söylenmişse Sevmek Üstüne Ne söylenmişse sevmek üstüne sanki sizedir Bütün güzel şiirlere uygun her yeriniz Çekip götüren saçlarınızdır o saatleri bir bir Dünyaya sizinle baktığımı bilmelisiniz. Benim bu evlere düşkünlüğüm sizin yüzünüzden Şiirlerim bu yüzden aşklara aşklara doğru Nasıl hazırlanırım sizin gecenize gündüzden Siz olmasanız ekmekler sular ne olurdu. Sizin yolunuzdur başlayan nereye düşse ayaklarım Run ateşleriyle oymalı koç başlarıyla tunç kapılarda Sizin içindir durup durup kentleri kuşatmalarım. Söylediğim sizseniz ne denli geniş olsa yerim Korkarım harcamaktan sözlerimizi boş kalıplarda Çirkin bir şey diyecek olsam elleriniz durur önüme düzeltirim. Turgut UYAR Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2008 Hadi İzmir'e Yorgunsuz hoş gelmişsin Kara gece nöbetlerinden hoş gelmişsin Yat uyu yerin hazır Hak etmişsin uykuyu Helal olsun uykun, bahtiyar sağlığın Ama bir uzak iskelede başka olurken deniz Sakla uykunu biraz o uzak iskeleye Bak sakın telaşlanma Bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi Bir şey değil , bir çocuğun iki aylık Tanrı'sı Bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi Haydi kalk sakla biraz , haydi kalk haydi dedim Açıp sonsuz bir camı bir uzak iskeleye Şimdi tam sırasıdır herşey hazırken böyle Şimdi bunu görelim Nasılsa girdi bu karaşakak aramıza Haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda Ölüm ki bir olağan acının anısıdır Şimdi anıya yer yok aramızda Ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz Bir yara bile olsa şuramızda buramızda Sular gibi karışık olan uykumuzda Senin kara gecen paslı , benim çocuğum ölü Birr uzun yaşamayı beygirler gibi koştuğumuzda Hatırlarsın uzakta koştuğumuzda Sayılara vurdular bizi haydi kalk Haydi kalk yoruldum bir patlıcan nasıl büzülürse Bostanda durupda olmayı beklerken haydi kalk Haydi kalk dedim senden aldım kendimden Ölümü bir güzel ezberledim Anladım yorgunsun kara gece nöbetinden Çocuk öldü , ben yoruldum ölüm nöbetinden Saatini kurdum , saatini de kurdum haydi kalk haydi kalk Şimdi bunu gömelim Neden öldü ben buradaydım sen oradaydın Belki de bahar filan vardır Erzincan'da ne bilelim Hadi kalk trenler kalkıyor duyuyorum , biliyorum Yorgunsun her geceden , birlikte her geceden Haydi kalk şimdi bunu gömelim Haydi kalk bitiverdi Haydi kalk yorgun güzelim haydi kalk Hadi artık öldüm biliyor musun ? Hadi kalk İzmirler'e gidelim. Turgut Uyar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2009 Kırlara Gitmeye İşte ben buna aşk derim herkes durur Sonsuzluğun and'ı durur son ses durur Atarım savaş artığı madalyaları giderim Çünkü sivil bir askerdi rahmetli pederim İşte ben buna aşk derim sakallarım vardır Dünya bir orman kadardır bir su kadardır Ki aşılır korkunç köprüsüzlüğü bir çavlanın Temmuzun gülünçsüzlüğü ve hüznü haziranın Ey kim bakar kısa boyuma kim bakar pirinçlere Rıhtımlarda insanlarla aşk yapan vinçlere Yatarım akasyaların altında bütün bir gün Ey ne olur alın beni alın buralardan götürün Turgut Uyar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2009 Sibernetik üç kere üç dokuz eder bilirsin birin karesi birdir kare kökü de bilirsin "mutlu aşk yoktur" bilirsin ama baharda ya da dışarda sonsuz göğün altında aşkın aşkla çarpımı nedendir bilinmez garip bir biçimde hep sonsuzdur kare kökü de yoktur Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2009 Islak Çeltikler'e Benim bir sevincim var yüzün artık akşam Bir çocuğun gülüşünü görüyorsun nereye baksam Kıyımız uzak ve kuytuda ellerimiz sanki yok Ellerimiz yok ama senin ellerini bir tutsam Bazı çocuklar doğar bilirim bazı çocuklar doğmaz Doğmayan çocuklar için bilmem ne yapsam Ey çavlan. bitmeyen temmuz güneşi. ey aslan Silkin. sakla harmanını. çocuğunu sakla Ey aslan. suya kaptır kendini ellerin sanki yok Bir güzel günde mızıkalarla bir alanda dursam Sen yoksun gazeteler yok geçmişin razı değil Bilmem ki doğmayan çocukları ben mi doğsam Turgut Uyar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
teletabikamil Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2009 şiir kitaplarını okumak daha mantıklı... böyle mavsı aşağıya kaydıraraktan, kopyalanıp yapıştırılmış şeyleri okumak keyif vermiyor internet sitelerinde. yani gogıla herhangi bir şairin adını yazsam; neredeyse bütün şiirleri çıkıyor yüzlerce sitede... o siteden kopyalanıp öbürüne, ondan kopyalanıp öbürüne derken; kitapların da bir kıymeti kalmadı arkadaş. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2021 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2021 “bütün çalar saatlerin derin ve güzel bir suyu vurduğu zamanda hızla gelişecek kalbimiz. bütün başeğmelere ve bütün kötü kış akşamlarına karşı, ama” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.