semuel Oluşturma zamanı: Ocak 23, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 23, 2008 şiirde bir kelimeye bin anlam yükleyebilen filozof şair.bazı şiirlerini paylaşmak istedim. YAZILAMAYAN ZAMAN Herşeyi yazarım da zamanı yazamam - o yazar çünkü beni. Yazar beni yavaş yavaş özenli - azalta azalta görkemli - sanki dolduracakmış olduracakmış gibi. Halbuki sıyırıp düşürmüştür tırnağımdaki çürüğü parmağımdaki yarayı kabuk kabuk geçirmiştir - geçerken, sanki çoğalta çoğalta yazarak beni: özenli görkemli. O. ARUOBA BURADA "Şimdi buradayım biraz önce yoktum" hiç bir şey yok Önce, oldu: kıpırdandı belirsiz - bir şiddetli boşluktan tatlı bir özleme doğru. Belirsiz. Sonra, oluştu: devindi kesik kesik sabırsız - bir sevinçli duyumdan ılık bir beklentiye doğru. Kesik kesik sabırsız. Derken, doldu: yayıldı güçlü güçlü kocaman aldırmasız - bir gerilimli doygunluktan dingin bir sancıya doğru. Güçlü güçlü kocaman aldırmasız. Şimdi, doğdu: patladı çığlık çığlığa nefessiz yırta yırta acımasız - bir tatlı özlemden şiddetli bir boşluğa doğru. Çığlık çığlığa nefessiz yırta yırta acımasız. Şimdi burada: biraz önce yoktu. GÜNDÜZ YARASALARI I. Neyiz ki biz? İlk ışınları görününce güneşin, Kaparız tepenin gözkapaklarını Çam değiliz ki, kollarımız açık Ürpererek karşılayalım donuk ışığı. Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya, Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız, Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz. Tanımayız alacakaranlığı delen, Tepelerin arasından seçen bakışı. Kör olmuş ışıktan gözlerimiz. Gündüz yarasalarıyız biz. II. Geceyi düşleriz gündüzken, Geceyken de gündüzü, Yitirebileceklerimiz yitiktir Onlardan uzaktayken ama Özleriz, döneriz yeniden Yitirmeden Yitirebileceklerimizi Yitiremediklerimize. Yitirebilirdik, deriz; Ama yalnızca bir fiil çekimi bu Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü. Gündüz yarasalarıyız biz. III. Sağlamdır düşünce temellerimiz, Ama altlarında kist vardır, sonra kum Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın Taştan duvarlarımızla, dimdik Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı Kaydırır temellerimizi hemen. Duyarız yerçekimini hemen, Titreriz. Sımsıkı, gergin Bağlar vardır Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama, Ya temelsizse temeli Bütün bu bağları Bağlayan Bağın? Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı. Gündüz yarasalarıyız biz. -------------------- DALDA Buradayım: Uyurum belki bir gün. Belki bitiririm bir gün delik deşik kozamı dökülüp gitmeden bütün dut yaprakları bir gün bir güç bulur içimde son bir gayretle son salgılarımı gezdirir deliklerimde tırtılım tıkar gediklerimi. O zaman büzülür, dalarım uykuya - eski beni yokedecek yeni beni varedecek: Bomboş, dopdolu seslerden, esintilerden uzak içinde gittiğim oluştuğum. O uyku: Bembeyaz. Benden önce de uyunmuş benden sonra da uyunacak. Simsiyah. Korkulacak, özlenecek - eskileri geride bıraktıracak yenileri geri getirecek o uyku. O uyku: Verimsiz, çiçek dolu. Grilerden, renklerden uzak içinde yittiğim oluştuğum - olduğum o uyku. Uyanışı var mı, olacak mı belli olmayan: Belki çürüyüp kuruyup içinde yiteceğim belki kanat takıp içinden çıkacağım o uyku. Herşeyi, herkesi geride bırakabileceğim - yalnızca yeni ben, onun yeni gökyüzü yeni kanatları, rengarenk geniş, gergin. Neleri, kimleri bırakıp ilerlediğim - neleri, kimleri anımsadığım, özlediğim belli olmayan: hiç olmadığım, hiç olmayan o uyku. Hiç olmadı, belki hiç olmayacak o renkli güçlü kanatlar o hafif esintili uçuş o aldırmaz bakış - olmadı hiç: olmayacak. Zaten tırtılım da kozam da olmadı benim hiç - kelebeğim, hiç: Ben zaten hiç olmadım. Hep vardım oysa ki. O uyku: yokolmam ile varolmam arasındaki köprü beni en baştan yaratacak dürtü - hiç olmadı. Hep vardım oysa ki: Hep arayarak dingin seslerden çıkıp gelecek bir tınıyı: Beni varedecek kanat olacak açılacak, yayılacak acılı olacak sevinçli bir tını. Hep olan Hep olacak. O tını: Uykum boyu beni oluşturacak sonra bırakacak varolmayı bana uyandıktan sonra: Yoktu olmayacak. Uyuyamadığım uyanamadığım o uyku: olmadı yoktu olmayacak. ARUOBA 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Semuel beni sasirtmaya devam ediyorsun bu ne güzel bir baslik su an yoldayım eve gidince ben de paylasacagim bir kac siir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 bekliycem lady Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Denizde.. Aldanma orada yağmur bekliyor seni: şimşek, yıldırım, fırtına soğuk. Burada ılık güneş, dingin deniz, serin rüzgar aldatmasın seni: Tufan bekliyor orada seni. Aldatma kendini: olmayacak Nuh'un gemisi kurtaracak seni - uçacak güvercini getirecek yaprağı olmayacak. Sular akacak çağlayacak, kabaracak dolduracak her yerini sürükleyip götürecek seni Aldanma orada yıkım bekliyor seni gürültü, çöküntü, göçük deprem. Burada sakin ses, sıcak taş, sağlam duvar aldatmasın seni: Ölüm bekliyor orada seni. Aldatma kendini: olmayacak İbrahim'in koçu kurtaracak seni - indirtecek bıçağını sağaltacak yüreğini olmayacak. Acılar akacak çağlayacak, kabaracak dolduracak her yerini sürükleyip götürecek seni Aldanma aldatma kendini aldatmasın seni burada boşluk - yokluk bekliyor orada seni Özlediğin Gidip Görmediğindir.. Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin Özlem, gidip görememendir; ama gidip görmek istemen Özlediğin, gidip görmek istediğin- ama gidip göremediğin Özlem, gidip görmek istemen- ama, gidememen, görememen; gene de, istemen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 yaşama dair: "yaşam hep, birlikte yapılabilceklerin hayallerinin, yalnız kalmalarının kıyılarında parçalanışının sürecidir-bazı kişiler için böyledir bu, en azından; belki de sen de onlardan birisin... yaşam, hep, birliktelik umutları -vermeyecek- umduracak sana -sonra,onları alacak, yalnızlık kuyusuna atıp, boğacak. -o kuyudan nasıl çıkabilirsin- ya da, orada yaşamayı nasıl öğrenebilirsin- -allah bilir!... -ki, "yaşamakta olman bile bir önyargıdır belki"... " bazı şeyleri (belki her bir şeyi) yaşayıp bitirmek gerekir: yoksa, yaşayıp durdukça bayatlarlar." ozlem, özleyenin özlenen ile yeniden buluşma olasılığı arttıkça ya da zamanı yaklaştıkça -garip ya işte- azalacağı yerde çoğalır. Özlemi azaltabilecek tek şey, özlenenin kendisidir. Özleyenin kollarında, kanlı canlı orada olması... Özleme tek çare, özlemin artık olamamasıdır. Yoksa özlem hep vardır... halvet, eskilerin tasarımlarında şu yüzden o kadar önemli bir yer tutar ki özlemin temel koşulunu içerir: Hasret, içindeki özleyenin, özlenen ile birarada olamazken Vuslat umarak, onunla birarada olmayı, Halveti kurmasının koşulu... iş, aslında şöyle bir üçlü içinde yürür: hasretvuslathalvet ozlem, şimdi özlenen ile birarada olamamaktır. kavusma, şimdi özlenen ile yeniden biraraya gelmektir. birlesme, şimdi özlenen ile birarada olmaktır. Bu üçlünün oluşturduğu, aslında geçmişte tersinden işlemiş olan bir süreçtir. şimdi özleyen ile özlenen olan iki kişi, geçmişte önce birarada olmuş, sonra hep biraraya gelmiş, sonra da ayrılmışlardır. şimdi özleyen süreci gerisin geriye yürür geleceğe doğru... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 23, 2008 Teşekkürler Lady:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Cogito -Öldürülme Terminolojisi ( Radikal Gazetesi 04-03-2008 ) Biz öldürünce, 'etkisiz hâle getirmiş'; öldürülünce de 'şehit olmuş' oluyoruz. Devlet ikiyüzlüdür, en temelde; toplum da zaten yalanlar üzerine kuruludur, kendi kendine ürettiği uydurma söylemler aracılığıyla işler. Ama biz bütün bu işi biraz fazla ileri götürmüyor muyuz acaba? Kendimizi aldatacak kadar ileri?... * * * Eskiden devletler biraz daha mı dürüstlerdi acaba? Örneğin bugün 'Savunma Bakanlığı' adını kullanan makam, kendisine 'Savaş Bakanlığı' (bizde 'Harbiye Nezareti') derdi. Bugün 'Silahlı Kuvvetler' ('Armed Forces'ın çevirisidir) adını kullanan kurumun adı 'Ordu'ydu. Bu 'Ordu' da, bir yerlere gidince, savaş etmek için giderdi, 'işgal eder', 'muharebe eder'; 'hücum eder' ve 'zayiat verdirir', 'telefat verir'di. Bugünlerdeyse, 'harekât düzenleni'yor, 'tesisler tahrip edili'yor, 'sıcak temas sağlanı'yor ve 'teröristler etkisiz hâle getirili'yor. Bütün bu 'terminoloji', 'insanlar öldürülüyor' dememek için. İnsanların öldürüldüğünü hepimiz biliyoruz; ama 'dilimiz varmıyor' herhalde, bunu açıkça dile getirmeğe. Üstelik 'şehitler ölmez' diye de bağırıyoruz, oysa pekâlâ biliyoruz ki, 'şehit' olmak 'ölmüş olma'yı gerektirir. Zaten de öyle oluyor: İnsanlar ölüyorlar, çünkü öldürülüyorlar. Öldürülüyorlar, çünkü kendileri de öldürmeğe çalışıyorlar. Hiç değilse, "Terör örgütü üyesi olmak, bile isteye insan öldürme amaçlı bir işe girişmektir; dolayısıyla, insan olmaktan çıkmayı ve kendi öldürülmesini de hak etmeyi içerir" diyebilsek, yapılan işin öldür(ül)me olduğunu daha açık olarak teslim edebileceğiz, kendimize de başkalarına da. Ama öyle de demiyoruz. Biz öldürünce, 'etkisiz hâle getirmiş'; öldürülünce de 'şehit olmuş' oluyoruz. Devlet ikiyüzlüdür, en temelde; toplum da zaten yalanlar üzerine kuruludur, kendi kendine ürettiği uydurma söylemler aracılığıyla işler. Ama biz bütün bu işi biraz fazla ileri götürmüyor muyuz acaba? Kendimizi aldatacak kadar ileri?... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KARAMANLI Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Hiç denk gelmemişim ...Aruoba'ya ..Çok teşekkürler.. Samuel... paylaştığın için.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 GELDİM Oraya geldim - oradan gittim: Öylesine yakındık ki. Dalından kopardığım yeşil elmanın iki yarısı değil hepsini yediğin kendisi gibi. İçinden geçtiğimiz kokulu karanlığı delip geçen parlak ışığım gibi. Koyu yeşillikler içindeki evin gözümüze çarpıveren sarı sıcak penceresi gibi. Ayaklarımızın altında kıpırdanan serin denizin parıltıları gibi. Öylesine yakınız ki oraya geldim - orada olacağım. Yorgun musun? Yattın mı? Uyu - düşünme beni. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Demian Yanıtlama zamanı: Ağustos 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 18, 2008 Semuel harikasın O.A. sanırım Türkiye de ki en sağlam Filozoftur. En azından bu benim böyle. Bir sayfa da ben açmıştım ama yalnızca de ki işte'den aktarmalar yapmıştım. eğer ilaveler yapacak olursan hangi kitabından yaptığını belirtirsen daha aydınlatıcı olur. Ben de bi düzine kadar kitabı var. O.A. hep ruhuma ayna tutmuştur ve okurken sanki ben yazmışım gibi bir izlenime kapılmışımdır. Kitapları uzun yıllar başucumda kutsal kitabım gibiymişcesine durmuştur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
EMOS_EMOS Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 harika çokk beğendim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 RENKLERİM Aklaşan grilikte duruyorum - yeşilleşen mavilik kararan saydamlık azalan tirşe: o mor hiç olmadı mı? O tek renk bulunmadı mı? Kızıltılı kahve rengi Siyah Beyaz. Ah, az - hiç olmadım mı? Bulunamadım mı? Oruç Aruoba 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 Su Set çek seline yavaş yavaş ilerle damla damla birik. Ak geç ıslattığın kayalardan: duraksama - uçurur güneş seni. Atla takıldığın çavlanlardan: duraksama - savurur rüzgar seni. Aldırma kumlara, çakıllara: çöker onlar dibe nasılsa - ilerle yavaş yavaş birik damla damla set çek seline. -------------------- Havada Burada duvar ile direk arasında asılı sallanıyorum. Kenarlarım yırtık parçalarım sarkık içim patlak. Burada geçmiş ile gelecek arasında gerili sallanıyorum. Saatlerim çarpık günlerim çatlak yılım yitik. Sözcükler gelip geçiyor içimden anlamsızlığa doğru eylemler geçip gidiyor elimden çaresizliğe doğru. Boşalıyorum burada hiçlik ile yokluk arasında. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Jessica Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 :rofl: Of başlığı "Oruç Baba" diye okudum... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 12, 2008 Havada Burada duvar ile direk arasında asılı sallanıyorum. Kenarlarım yırtık parçalarım sarkık içim patlak. Burada geçmiş ile gelecek arasında gerili sallanıyorum. Saatlerim çarpık günlerim çatlak yılım yitik. Sözcükler gelip geçiyor içimden anlamsızlığa doğru eylemler geçip gidiyor elimden çaresizliğe doğru. Boşalıyorum burada hiçlik ile yokluk arasında. Siteye ilk geldiğimde profilimde vardı bu şiir. Çok severim. Hatırlatman çok iyi oldu yeniden ekliyeceğim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2008 Biliyor musun nereden geliyorum ? Oradan: senin gideceğin yerden- en dibinden acıların en içinden sevinçlerin: ikimizin gideceği yerden. Oradan: ikimizin olduğu yerden- çevremizden gelen etkilerden sıyrılıp, kendiliğimizden oluştuğumuz yerden. Oradan: bizim yerimizden- ikimizin de geldiği yerden: yenilgiden üzüntüden yeşillikten mavilikten. Biliyor musun nereden? Yaşamın en dibinden. İçtenliğin en içinden. Sen ve ben neden gelmişsek ve gideceksek o yere, o yerden kendiliğimizden, gideceğiz ve geleceğiz o yere yeniden- Sen ve ben yeniden ve yeniden. senin elin serin elin benim elim derin elim senin elin benim elim benim elim senin elin senin elim benim elin dingin elin suskun elim Gidiyorsun: Bütün ışıklarımı göndersem seninle aydınlanır mısın? Gidiyorsun: Bütün sevinçlerimi göndersem seninle mutlanır mısın? Gidiyorsun: Bütün hüzünlerimi göndersem seninle üzülür müsün? Gidiyorsun: Bütün acılarımı göndersem seninle yıkılır mısın? Ben üzüntülü ve yıkık kalırken sen aydınlık ve mutlu git ışıklarımla ve sevinçlerimle: üzülme yıkılma aydınlan mutlu ol. ışık ol aydınlık ol sevinç ol mutluluk ol. Bırak bana hüzünleri, üzüntüleri acıları, yıkımı- al götür ışıkları, aydınlığı sevinçleri, mutluluğu. Gidiyorsun: Bütün kendimi göndersem seninle götürür müsün? Bak, denizdeyim diyecektim: bir serin ürperti yaladı geçti dalgaları- diyemedim. Zaten yoktun ki. Kim bilir nasıl kuru, nasıl tozlu nasıl gürültülü- ama, belki nasıl da renkli, nasıl canlı nasıl dingin bir yerdeydin günboyu. Şimdi son pırıltılar çekilirken suların üstünden sen, belki nasıl kuru, nasıl cansız nasıl boğucu bir yerdesin- ama, belki de nasılsa renkli, canlı, dingin- yerliyerindesin. Ama yoksun ki. Bak, denizdeyim diyeektim- diyemedim. Oraya senin olduğun yere baktım. Bir serin ürperti gibi yaladı geçti dalgaları o eski deyiş: How do I love thee? Let me count the ways- Gördüm seni. Geldin gözümün önüne: nasıl da duru, nasıl arı nasıl canlı- kuru, cansız, boğucu yerinde, bütün bezginliğinin içinde denizde gibiydin. Ama yoktun ki. Bak, denizdeyim diyecektim: bir ıslak esinti düştü dalgaların üstüne- diyemedim. Zaten yoktun ki. Yokum ben sensiz yoksun sen bensiz benimle sen seninle ben Var mısın? Yok musun? Yok musun? Var mıyım? Orada beni düşünüyorsun Hissettim bunu: Bir şiddetli rüzgar gibi aşarak tepeleri geçerek boğazları ulaştı buraya geldi dokundu bana düşünmen beni. Orada beni düşünüyorsan hissetmelisin bunu: Bir rengarenk ışın gibi aşarak tepeleri geçerek boğazları ulaşmak oraya gelip dokunmak istiyor sana düşünmem seni. . -------------------- EGO Ben: nerelere, ne zaman ne zamanlardan bu yana boyuna çabalayan. Ben: kimlere kimlerden ne acılardan bu yana boyuna çırpınan. Ben: çiçekli baharında gençliğimin yüreğim umut dolu yürüyen. Ben: çelenkli güzünde geçmişliğimin yüreğim hüzün dolu duran. Neler, kimler - çabaladığın, çırpındığın: ne zamanlar, ne acılar - ben - ben dediğin? Veni, veni, venias - Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2008 Ben: kimlere kimlerden ne acılardan bu yana boyuna çırpınan. Ben: çiçekli baharında gençliğimin yüreğim umut dolu yürüyen. Ben: çelenkli güzünde geçmişliğimin yüreğim hüzün dolu duran. Neler, kimler - çabaladığın, çırpındığın: ne zamanlar, ne acılar - ben - ben dediğin? Bunu okummışım. Çok güzel dizeler. Kısa cümlelerde derin derin anlamlar. Teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2015 Özleneni özlendiğini bilen olarak, öyle şeyler yapar ki, tam da kendisini özleyenin özlemi çoğalmasın diye yaptıklarıyla, özlemi, harlandırır. Özlemin kaçınılmaz sonuçlarındandır bu: özleyen de özlenen de, birbirlerini düşündüklerinden, özlemi sürekli hesaba katarlar - ona göre davranmaya çalışırlar; ama, işte, garip bir biçimde 'geri tepe'bilir bu 'hesaba katma'... Özlem, kendini azaltması gereken çabalarla bile, kendini çoğaltır. Örneğin, 'başına bir şey gelen' (diyelim, uzaktayken bir kaza geçirerek hastaneye kaldırılan) özlenen, bunu özleyenden gizlemeye çalışır - ama, bunu yapmaya çalışırken yaptıkları (diyelim, telefon ederek uzaktalığının uzayacağını; yeni bir geziye çıkacağını söylemesi), özlemi -'gerçek durum' olarak da, özleyenin 'bilgi' durumu açısından da- harlar. Böyle bir durumda başına geleni artık açıklamak zorunda kaldığı konuma gelince de, özlenen özleyene, "Sen benim yanımdaydın" diyebilir -Canetti'nin temellendirmesiyle: "Seni bekleyen birisi varsa, gerçekte yalnız değilsindir."... ------ Özlem, istemenin en temel biçimlerinden biri olduğu halde, kendisi, istenmeyen bir duygudur; kendisinin olmamasını isteyen duygudur- özleyenin özlerken istediği, özlemin -artık / şimdi / bir daha / yeniden - olmamasıdır. Özlem, kendi yok oluşunu ister - özlem yok olmadıkça, vardır. Özlemin varlığı, yok oluşu içindir; ama yok olamadığı için, var olur. Özlem öyleolur ki, kendisini silmek istediği kadar, nesnesini de silmek ister: özlenen, özleyenin en temelden istediğidir - ama ona, en temel acısını da verendir: nesnesi olmasa, özlem de olmazdı, acısı da... Ama, kendi yokluğunu istemekle özlenenin sürekli varlığını da ister aynı zamanda; çünkü ancak o var olursa öteki yok olabilir- Rig Veda'larda evrenin kuruluşundan önceki durumla ilgili şuna benzer şeyler söyleniyor; Yokluk da yoktu, varlık da- Ne yokluk vardı, ne varlık- Varlık da yoktu, yokluk da- Bunlar özlemin de olmayacağı -daha doğmadığı ve artık olmak zorunda olmayacağı- bir durum için uygun nitelemeler olurdu. Bu böyleyse, bundan, özlemin, evren var oldukça hep var olacağı -hatta yok olsa bile yok olamayacağı- sonucu çıkabilirdi... --- Özlem öyle olur ki, sanki dünyanın ortasında, her şeyi anlamsız kılan bir boşluk uzanmakta; gelip, özleyenin de içinden, bir kesit gibi, geçmektedir. Özleyen, bunu duyduğunda, bütün dünyaya sanki bir sisin ardından bakar gibi olur: bir şeylerin olması ne gereklidir ne de anlamlı -boşluk, uzanır, her şeyin- dünyanın, özleyenin- içinde... Özlem her şeyi kaplayan boşluktur. Oruç Aruoba Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
EnfeksiyoN Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2015 (düzenlendi) “Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir." "Özgürlük budur belki de – sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol.” “Yerinden huzursuz olan kişi, yola düşer - yeni bir yer bulmak için olmasa bile, biraz yürümek, yol almak için.” “Yer de, yön de, yol da, bilinçtir.” “Önemli olan, bir yerde bulunmak değil, bulunduğu yerin bilincinde olmaktır; aynı şekilde, yolda olmak değil, yürüdüğü yolun bilincinde olmak.” “Bir yaşam, bir yönün bir yol olup olamayacağının deneme sürecidir.” “Yol, iki yer arası değildir - yer, iki yol arasıdır.” “Mutlak yeni yol yoktur, fakat yola çıkacak kişi açısından yeni yol çoktur." "Yola çıkan kişi nereye ulaşabileceğini, ancak yürüyüp, yolu aşıp, vararak bilebilir - yol, yürünmeden, bilinmez…” “Yolcuya, yürünmeden, `yardım` edilemez.- Duran, yürüyeni anlayamaz. Yol üstünde tek `yardım` yolu, yürümektir.” “Yolu, yürüyen bilmez; açan bilir.” Oruç Aruoba, Yürüme Ağustos 3, 2015 EnfeksiyoN tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2020 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2020 Türkiye' nin önemli düşünürlerinden Oruç Aruoba'yı 31 Mayıs 2020 tarihinde kaybettik. "Yol, kendine bir yer bulamamışkişinin özlemidir. Kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi, onu yolculukta arar. Nasıl, bir yer, bir yolun başı ya da sonu; bir yol da, bir yerden önceki ya da sonraki bir durumsa — kişinin durumu da, hep, öyle, ya da, böyledir... Yerini yitiren kişi, yola çıkmak zorundadır." Yolu ışık olsun... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.