boogee Oluşturma zamanı: Ocak 25, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 25, 2008 YAZI: ŞEBNEM ERAŞ Portresi çekilecek kişi kaygılıdır; en ideal pozu verebilmek için çabalar. Fotoğrafçı ise doğal halin peşindedir. Kamerayı tutan ile objektifin önündeki arasında, bu kaygıların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar. İyi bir portre, sözlere dökülmese de, karşınızdaki insanla bu dilde ne kadar iyi anlaştığınıza bağlıdır. http://img223.imageshack.us/img223/9812/imperiaflex0200jq0.jpg Portre fotoğrafı hem model hem de fotoğrafçı için zordur. İnsan, yüzünün fotoğrafı çekilirken tuhaf bir rahatsızlık hisseder. Mimikler değişir, bakışlar yerini bulamaz, belirsiz bir tarafta odaklanacağı noktayı arar, yüzüne sabit bir ifade vermeye çalışır. O iki boyutlu görüntü nasıl olsun isteniyorsa, öyle durulmaya çalışılır. Çünkü yüzümüz hiçbir zaman tam anlamıyla sabit kalamaz. Kameranın arkasında duran fotoğrafçı ise karşısındakinden bu türde huzursuz bir hazırlık beklemez. Sonunda elde edilecek iki boyutlu görüntüyü fotoğrafçı deklanşöre basarak alacaktır; o yüzden kadrajdaki kişi sonucu düşünmemelidir. Fotoğrafçı ile fotoğrafı çekilen arasındaki gizli gerilim ve çekişme bu noktada başlar. Hiç kimse yüzünün görüntüsünü, kendi istemediği bir ifade ile çekilmesini istemez. Fotoğrafın idealize edilmiş bir kare olması gerektiği düşünülür. O yüzden insanlar birine sinirlendiği, öfkeden damarları şişerek bağırdığı, yüz hareketlerine hâkim olamadığı bir anda, herhangi bir işle uğraşırken, üstü başı kirliyken ya da iştahla yemek yerken fotoğrafı çekilsin istemez. Kendince ideal bir görüntüsü vardır ve bu hale gelmek için çaba göstermelidir. Fotoğrafçılar ise 'doğal hal' denilen şeyin peşindedir. Portre fotoğrafının en ürkütücü tarafı da buradadır. Biri gelip sizi, aslında gerçekte olmayan bir ifadenizle fotoğraflar ve sizi bu kareyle tanıtırsa ne yaparsınız. 'O ben değilim' ya da 'Ben hep öyle değilim' diyemezsiniz. Bu tür bir olayı belki hiç yaşamasanız da aynı tedirginliği mutlaka hissedersiniz. Kamerayı elinde tutanla, objektifin önünde duran arasında tüm bu korkuların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar ya da başlamalıdır. İyi bir portre fotoğrafı, sözlere dökülmese de karşınızdaki insanla bu dili ne kadar iyi paylaştığınıza bağlıdır. Hızlı kurulan bir iletişimdir aslında bu; tabii ki bilene. Kimi insan fotoğraf konusunda çok katıdır; bakışı, davranışları ve sesinin tonuyla: 'O makineyi sadece benim istediğim poz için kullanacaksın, yoksa güle güle' der gibidir. Bazıları sürekli fotoğrafının çekilmesinden çok hoşnuttur, hatta her halini çekmeyip atladınız diye gücenir size. Bu iki uçtaki davranış biçiminin arasında, türlü türlü insanlık haliyle karşılaşırsınız. Bu noktada, tüm bunları iyi tartabilmek ve ölçüyü bulmak önem kazanır. Her işin özünde saklı bazı erdemlerin olduğuna inanırım. Ancak o eylemi yapanın erişeceği gizli bilgiler hayatın içine yerleştirilmiştir. Bunlar iyinin bilgisi de olabilir, kötünün bilgisi de. Hangi yoldan gidileceğini gösteren pusulalarımız günümüzde biraz karışsa da bazı şeyleri tartmak için hâlâ sağlam terazilerimiz var. Onları kullanmak ve fotoğrafını çekmek için karşı karşıya olduğumuz insanla gerçek bir sohbet kurmak da bizim elimizde; hırsla ve açgözlülükle ondan bir şeyleri çalıp uzaklaşmak da. İnsan fotoğrafı çekmenin zorluğu bu çok temel iletişimi kurarken kullandığınız tarzla aşılabilir. Fotoğraf, tabii ki her zaman ürkütücü ve rahatsız eden bir eylem değil. İlk andaki gerginlik aşılabilirse güzel, hoş ve eğlenceli tarafı da vardır, hatta bu yönü çoğu zaman daha ağır basar. Hemen herkes güzel bir fotoğrafı olsun, hayata ondan bir anı kalsın ister. Benim en sevdiğim fotoğraflarım, insanların bu duygularla, gönülden verdikleri pozlardan çıktı. Portre fotoğrafı çekerken, ipleri fotoğrafını çektiğiniz kişinin eline vermek, herhangi bir beklenti içinde olmadan beklemek en güzeli. Bazen teknik sıkıntılar yaşanabilir; ışık uygun değildir ya da bir adım ileri veya geri çekilse sonuç mükemmel olacaktır gibi istisnalarda kadrajdaki kişi yönlendirilebilir. Yine de bu teknik konulara fazla takılmadan onun hareketini takip etmek ve sabretmek çok daha iyi sonuç verir. Samimi bir duruşun veya yüz ifadesinin fotoğrafını çekebilmek; en başta fotoğrafçının yüz ifadesinin samimi olmasına bağlı. Her ne kadar araya kamera girse de aslında portre fotoğrafı, yüz yüze kurulan bir ilişkinin sonucunda ortaya çıkıyor. Fotoğrafçının kafasındaki konu, yöneltilen sorular, konuşulanlar ve o temanın duygusu yüzlere yansıyor. Bu fotoğrafın tamamen sübjektif oluşunun bir sonucu. Neyi görürseniz ve ne anlarsanız, onun fotoğrafını çekersiniz. Sonuçta çekilen fotoğraf da fotoğrafçının zihninden bir şeyler taşır. Onun konuyu algılayışı, kendi anlam dünyasındaki yeri ortaya çıkacak fotoğrafları büyük ölçüde belirler. Bu yüzden sonuç, fotoğrafı çekilen kadar fotoğrafçıya da ait bir karedir. Örneğin 'Ergenlik' konusunu çalışırken, ergendeki hüzün, ağır basan duygu olmuştu. Konu bu izlek üzerinde gelişiyordu. Yazı da fotoğraflar da bu temayı anlatıyordu. Portrelerini çektiğim gençlerin hüzünlü ifadelerini görebiliyor; kendi ergenliğimi düşündükçe benzer duygularımı hatırlıyordum. Bu düşüncelerin hiçbiri olmasaydı veya konuyu başka açıdan ele alsaydık, örneğin 'ergenin hırçınlığı' deseydik, fotoğraflar da bunu yansıtırdı. Oysa ergen için tüm duygulardan daha baskın olan duygu hüzündü. Konuya rengini veren duygu o olmalıydı. Bu duyguyu ben ya da yazar değil hayatın kendisi belirlemişti. Biz onu keşfe çıkıyorduk. Portre fotoğrafında, tüm yazıda bahsettiğim konuyu ele alış tarzı ve insanla kurulan ilişki dışında, teknik detaylara da dikkat edilir. Burada objektif seçimi, ışık kullanımı gibi başlıklar önem kazansa da bunlar en temel bilgilerdir. Örneğin kullanılan objektif, işin en önemli teknik kısmı sayılır. İdeal portre için 50 ile 80 milimetre arası objektifler önerilir. Bu aralık, gözün gördüğü açıya en yakın olanıdır. Çok geniş açı kullanarak yakın portre çekilmesi pek iyi sonuç vermez. Bunun nedeni, teknik olmakla birlikte, aslında yukarıda sözünü ettiklerimle ilgili. İnsan yüzlerini deforme edecek biçimde geniş açı kullanmak rahatsız edici görüntüler ortaya çıkarabilir. Bu da kişilerin tedirginliğini haklı çıkarır. Bu tür bilgiler elbette mutlak kurallar değil. Hatta düzgün kullanıldığında 28 ve 35 milimetre de portre için mükemmel olabilir. Dediğim gibi bu teknik detaylar bakış açımızdan sonra geliyor. Teknik kurallar uygulandıkça öğreniliyor ve her fotoğrafçının kendi tarzı zamanla oturuyor. İnsan ve kültür kategorisinde çalışan fotoğrafçıların, genellikle gösterişsiz ve sade bir teknik donanıma yönelmeleri ortak bazı deneyimleri gösteriyor. Zaten ürkütücü bir şey olan fotoğraf makinesinin ve objektifin bir de dikkat çekecek derecede gösterişli olması büyük bir dezavantaj. Yine de ilk fotoğraf hocamın söylediğini yazmak istiyorum: 'Kuralı tam olarak öğren, ondan sonra yık.' (!!!ALINTIDIR!!!) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.