Jump to content

Oyun Tanıtımları...


Rimmon-ex

Önerilen Mesajlar

rica ederim. esas ben teşekkür ederim bendeki unuttuğum hevesleri canlandırdığın için. bugün ocak ayı içerisinde Aziz Nesin Sahnesinde oynanacak iki oyunu daha yazmıştım. birisi benim en sevdiklerimden olan Ben Ruhi Bey Nasılım ? onlara da bir yorum yaz göz at istersen.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aşk-ı Memnu

 

eser1459afis.jpg

 

Yazan : Halit Ziya Uşaklıgil

Uyarlayan : Tarık Günersel

Yöneten : Mehmet Atay

Yönetmen Yardımcısı: Filiz Yiğitbaşı

Dekor Tasarım: Sertel Çetiner

Giysi Tasarım: Sevgi Türkay

Işık Tasarım: Zeynel Işık

Danslar: Alpaslan Karaduman

 

Sahne Amiri: Pınar Güldü

Kondüvit: Yusuf Sağlam

Işık Kumanda: Zekai Göksu

Suflöz: Şenay Kantarcı

Rol Dağılımı:

Selçuk Özdoğan, Elvin Beşikçioğlu, Emine Semra Gökalp, Tolga Tekin,

Serap Sağlar, Edip Tümerkan, Yasemin Karataş, Meltem Keskin,

Deniz Gökçe Kayhan, Çağrıl Atay, Hakan Güngör

Özet:

“Yaratılışımızın soluk alıp vermek kadar doğal refleksi aşk… ve erdem. Nereden ve nasıl doğdukları, sınırları ve ölçüleri belli olmayan iki kavram. Büyük yeminler, sözler; erdem ve aşk kavramlarının birbirlerine sundukları cennetin yoluna döşenmiş süslü mücevherleri, bir an için gözlerimizi kamaştıran heyecanların şiirsel tezahürleridir. Ancak, daha önce verilmiş sözler kabuslu bir uykuya, bizi ayakta tutan yalanlar kendi cehennemimize dönüşebilir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Harika bir oyun...

Ben gittim ve iyi ki gitmişim,inanılmaz zevk veriyor,herkese öneririm :)

Güncel bir konu işleniyor,özelliştirmeler.

Eminim çok gittiğinize pişman olmayacaksınız

 

Bir Mahalle ki

 

eser1468afis.jpg

 

Yazan: Münir Canar

Yöneten: Münir Canar

Dekor Tasarım: Güven Öktem

Giysi Tasarım: Sevgi Türkay

Işık Tasarım: Zeynel Işık

Müzik: Kemal Günüç

Dans Düzeni: Hakan Odabaşı, Nilgün Bilsen

Asistan: Çağman Pala Özdever

 

Sahne Amiri: Mustafa Yazar

Işık Kumanda: Ahmet Erdem

Rol Dağılımı:

Fikret Ergin, Aydın Uysal, Sabri Özmener, Neşet Erdem, Levent Şenbay,

Nejat Armutçu, İsmet Numanoğlu, Volkan Duru

Fikriye Musluoğlu, Göktürk Arıkan, Hasan Ataman, Seda Özgiş, Erengül Öztürk, Halil İbrahim Yaman, Murat Kavas, Sinan Hürkardeş, Sinem Çekerek,

Fahrettin Ünal, Fikri Özdemir, Mertol Aytekin, Tolga Ünsal, Hakan Şenlik,

Fırat Erdoğan

Özet

"Bir nefeste yüzyılları aştık ta geldik,

Öyle bir mahalle ki a dostlar, evlere şenlik.

Tellallar çıkarıp bir güzel sattık,

Alan, niye aldı acaba diye hiç sormadık.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aslında bu oyun Dostoyevski'nin bi romanından oyunlastırılmıs...Dostoyevski'nin yaşamının sonlarına doğru hasta haliyle yazdığı yaşamındaki anılarını anlatan bir roman...:D...tsk...:D

 

bu arada ali cem köroglu tasarımlarına hasta oldugum bi tasarımcıdır...:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben ruhi bey nasılım....

"Korkmuyorum artık solmaktan

Solmaktan ve solgunluktan

Gelmişim nerelerden böyle

Kurumuş bir dere yatağı gibi

Ya da pek kurumamış da

Baygın, hasta ya da cançekişen

Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında

Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini

Yorgun düşerek taşımaktan

Ve ne çıkar ayırmasam kendimi

Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan. "

 

 

çok güzel ve sevdiğim bi şiirdir, oyunu daha izlemedim ama...

benim içinde izle lady...

zira o vakıtlarda buralardan göçer olcem, artıkın bir yıla yakın...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

birinci bölümden ;

 

Bekler mi beni

Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen

Bir sürü yaz gününün içinde

Acaba bekler mi beni

Uykularım, o sonsuz uykularım

Yanmış bir limonluktaki

- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde

Sesini hiç eksiltmeyen -

Ama bilmez miyim ben

Bilmez miyim hiç

Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine

Kısacık bir zaman olmalıydı elimde

Turfanda meyva gibi bir zaman

Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği

Geçerek erguvanların dönemecinden

Leylakların dörtyol ağzından

Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına

Acının dudaklarına ve geçmişin

Bir yaban gülü yaprağı gibi beni

Ama ne gezer.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

pitch :) bahsettiğin kitap hatta katatonik de kitap eleştirileri bölümüne açmıştı.;)

 

Yeraltından Notlar, Dostoyevski'nin edebiyat dilinde varoluş üzerine ifade ve imgelemini net olarak ortaya koyduğu eseridir. Başta Camus olmak üzere birçok Batılı insanı varoluşçu anlamda etkilemiş bir klasiktir.

Pek çok eleştirmen tarafından, Dostoyevski'nin Rus aydınına duyduğu öfke, Batılı olmaya karşı oluşu, fakat işlerin ancak Batılılaşma ile çözülebileceği konusundaki farkındalığı ekseninde değerlendirilmiştir. Kitabın büyük bölümünü, Dostoyevski'nin diğer yapıtlarında da görülen karakter yapıları ve kitabın kahramanının durumu üzerine (özellikle de Dostoyevski'ye has o asosyal, insanlardan korkan, tiksinen, nefret eden yeraltı adamı üzerine) anlatımları oluşturur. Orhan Pamuk'un yazdığı bir önyazı da ilk okuyuşta bu fikre yoğunlaşıldığının bir göstergesidir. Ne var ki entellektüel bir bakışla sosyo-ekonomik yorumlar yapma çabası kitabın asıl konusundan uzaklaşılmasına yol açmıştır denilebilir

Dostoyevski'nin kendisini bulmaya başladığının ilk kanıtı olan kitap olarak görülmektedir. Suç ve Ceza'daki karakter tahlilinin nereden geldiğini burada anlayabilirsiniz. Bir siyasî görüş olarak asla değerlendirilmemelidir. Tamamen insanın beyninin içindeki öz düşünceleri anlatmaktadır Dostoyevski bu kitabında. Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" ve " Karamazov kardeşler " kitabı ile birlikte muhakkak okunması gereken kitabıdır

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

o halde buyrun :)

 

YERALTI

 

Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir

 

adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu

 

isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin

 

ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı

 

duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan

 

sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları

 

olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Oldukça

 

iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama

 

inanıyorum işte.) Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi

 

olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var,

 

ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi

 

açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir

 

şey varsa, o da tedaviden kaçmakla hekimlere bir "zarar

 

veremeyeceğim", olsa olsa bütün zararı kendimin çekeceğidir.

 

Yine de hıncımdan tedavi olmuyorum! Karaciğerim ağrıyormuş,

 

varsın daha beter ağrısın!

 

Epeydir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şimdi

 

kırkımdayım. Eskiden çalışırdım, şimdi görevi bıraktım. Ters

 

bir memurdum. Kabaydım, kabalığımdan zevk alırdım. Rüşvet

 

yemediğime göre, demek oluyor ki kendimde, kaba olma hakkını

 

görüyor, bununla kendimi ödüllendiriyordum. (Kötü bir nükte,

 

ama olsun, karalamayacağım. Yazarken güzel olacağını

 

sanmıştım, şimdi bakıyorum da çirkin bir böbürlenmeden öteye

 

geçememişim. Böyle olduğunu bile bile karalamayacağım işte!)

 

Masama gelenlerin işini, dişlerimi gıcırdata gıcırdata yapar,

 

birinin kırıldığını görsem, bundan büyük bir zevk alırdım.

 

Hemen hemen her zaman da gücenen biri çıkardı. Çoğunlukla

 

korkak kimseler olurlardı. Ricacı milleti değil mi?.. Yalnızca

 

kendini bilmez bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola

 

gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak, karşımda iğrenç bir

 

gururla dikilirdi. Kılıcı yüzünden bu adamla tam bir, bir

 

buçuk yıl savaştım. Sonunda da yendim onu. Kılıcını

 

şakırdatmaktan vazgeçti. Hoş, bu olay gençliğimde olmuş bir

 

şey. Ama sevgili okuyucularım, asıl hıncımın nereden geldiğini

 

biliyor musunuz? Durumumun püf noktası, bütün rezilliği de

 

burada ya... Benim asıl kızdığım şey, en sinirli anlarımda

 

bile içimde bir öfke ya da hıncın bulunmaması, bütün

 

cartcurtları yalnızca gönlümü hoş tutmak için yapmamdı.

 

Öfkeden ağzım köpürmüşken biri biraz gönlümü alsa ya da önüme

 

bir bardak çay sürse hemen yelkenleri suya indirirdim. Bununla

 

da kalmaz, ona karşı bir yakınlık duyardım; ama sonra kendime

 

kızar, utancımdan birkaç ay uykularımdan olurdum. Yaratılışım

 

böyleydi işte.

 

 

Yukarıda ters bir memur olduğumu söyledim ya, yalan! Hırsımdan

 

öyle söyledim. İş sahiplerine de, subaya da caka satardım;

 

gerçekte hiçbir zaman ters biri olamamışımdır. Her an içime

 

bunun tam karşıtı bir sürü duygunun dolduğunu hissederdim. Bu

 

duygular içimde kıpır kıpır eder dururlardı. Bunların yaşamım

 

boyunca böyle kaynaştıklarını, dışarı taşmak için fırsat

 

kolladıklarını bilirdim, ama bırakmazdım, bile bile

 

bırakmazdım. Utancımdan yerin dibine girecek durumlara mı

 

düşmedim, beni çarpıntılar mı tutmadı bu yüzden: bıktım,

 

canımdan bezdim! Bunları yazarken sanki bir şeylere pişman

 

olmuşum, sizden özür diliyormuşum gibi bir halim mi var

 

beyler?.. Kalıbımı basarım, öyle düşünüyorsunuzdur. Bununla

 

birlikte sizin ne düşündüğünüz vız gelir bana...

 

Benim nasıl bir adam olduğum da belli değil: Ne ters bir

 

adamım, ne uysal; ne alçağım, ne onurlu, ne kahramanım, ne de

 

korkak... Kendi köşeme çekilmişim; zeki insanların önemli bir

 

iş tutamayacakları, tutanlarınsa aptal oldukları gibi kin

 

dolu, hoş bir avuntuyla günlerimi doldurup gidiyorum. Evet

 

efendim, 19. yüzyıl insanı en başta iradesiz olmalıdır, böyle

 

olmak onun boynunun borcudur; iş beceren, iradeli adam aptal,

 

dar kafalıdır. İşte benim kırk yıllık yaşamımda vardığım

 

sonuç! Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir

 

ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır,

 

aşağılıktır, ahlaksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi,

 

bana açıkça, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin! İsterseniz

 

size ben açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından

 

sonra. Bütün ihtiyarların, o ak saçlı, güzel kokular sürünmüş

 

saygıdeğer ihtiyarların yüzüne karşı söylerim bunu! Hatta

 

çıkar, sokaklarda haykırırım! Buna hakkım var, çünkü kendim de

 

altmış yaşına kadar yaşayacağım! Üstelik yetmişimi, seksenimi

 

bulacağım! Öf! İzin verin, biraz soluk alayım!..

 

Beyler, sizi güldürmek istediğimi sanıyorsunuzdur belki de.

 

İşte bunda da yanıldınız. Ben sizin düşündüğünüz ya da

 

düşünebileceğiniz gibi şakacı bir adam değilim; ama bütün bu

 

gevezeliklerime sinirlenerek (sinirlendiğinizi epeydir

 

hissediyorum), benim ne biçim bir adam olduğumu sormak

 

istiyorsanız yanıt vereyim: Küçük bir memurdum. Yalnız karnımı

 

doyurmak için (yalnız bunun için) çalıştım; geçen yıl uzak

 

akrabalarımdan biri bana altı bin ruble miras bırakınca hemen

 

istifamı bastım ve oturduğum şu köşeye yerleştim. Eskiden de

 

burada otururdum, ama şimdi iyice yerleştim. Kentin kıyısında

 

kötü mü kötü bir oda burası. Hizmetçim, ahmaklık derecesinde

 

hırçın, yaşlı bir köylü karısı; ondan pis bir kokunun

 

yayılması da her şeye tuz biber ekiyor. Petersburg ikliminin

 

sağlığıma zararı dokunmaya başladığını, ufacık gelirimle

 

başkentte yaşamamın güç olacağını söylüyorlar. Bu deneyimli,

 

akıllı, evet efendimci öğütçülerden daha iyi bilirim ben ne

 

yapacağımı. Yine de burada, Petersburg'da oturacağım, buradan

 

bir yere adım atmam! Niçin mi gitmek istemiyorum? Hiç...

 

Gitmişim ya da gitmemişim, ne fark eder?

 

Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı

 

konu nedir, bilir misiniz?

 

Yanıt: Yine kendisi...

 

Öyleyse ben de kendimden söz edeyim biraz...

 

 

Fiyodor DOSTOYEVSKİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi : Shakespeare Sahnede...

 

Bütün zamanların en iyi oyun yazarı William Shakespeare'in ünlü kahramanları aynı sahnede buluşuyor. Tiyatro Om'un kuruluşunun 10'uncu yılı nedeniyle hazırladığı Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi: Shakespeare Sahnede adlı oyun, Romeo ve Juliet, Sezar ve Kleopatra, Kral Lear ve Lady Macbeth'in de aralarında bulunduğu bir çok kahramanı Hamlet'in düzenlediği bir maskeli baloda buluşturuyor. Shakespeare’in 17 karakterini bir araya getiren bu kolaj sayesinde, örselenmiş meşhur ruhlar aynı sahnede birbiriyle ilk kez konuşma fırsatı buluyor. Oyun 22 Ocak'ta Aya İrini'de perde açacak.

 

Romeo ve Juliet, Sezar ve Kleopatra, Kral Lear ve Lady Macbeth gibi isimlerden oluşan Shakespeare’in başrol karakterlerinin Hamlet’in sarayında bir maskeli baloda ilk kez bir araya gelmesiyle beraber, aşk, entrika, intikam, hırs, iktidar tutkusu, tutkuya olan zaaflar, oyunun seyrini değiştiriyor.

Shakespeare’in 17 karakterini bir araya getiren bu kolaj sayesinde, örselenmiş meşhur ruhlar aynı sahnede birbiriyle ilk kez konuşma fırsatı buluyor. Orijinal metinler bozulmaksızın, incelikle birleştirilen oyunun seyirciye aktaracağı mesaj ise antik çağdan beri değişmedi: Her şey gelir geçer, insan kalır. Aslolan hayata bakışımızdır

 

Suna Selen, Billur Kalkavan ve Gizem Bentürk Cadı rolünde yer alırken, Yunus Günçe Soytarı, Merih Akalın Kleopatra, Metin Balay Kral Lear, oyunu uyarlayan ve yöneten Dilek Şahzade’de aynı zamanda Lady Makbeth olarak rol alıyor.

Shakespeare’in eserlerine modern bir uyarlama yapan Dilek Şahzade, ‘Gotik yanımı rahatlatmak için Barok ürünler veriyorum’ diyerek Gotik anlayışın karanlık ve dumanlı çekiciliğine, Barok dönemin aydınlık ve gücüyle karşı koyuyorum açıklamasında bulunuyor. Şahzade; ‘İyi ve kötü merhametli ve acımasız her daim cenk halinde. Hem bende, hem sizde hem de Shakespeare’in yüzyıllardır yaşlanmayan her zamana ait karakterlerinde. Bir dâhi Shakespeare; bir duygu sihirbazı, entrika simyacısı, bir insan sarrafı, biraz kadın düşmanı. Ürkütecek kadar iyi yansıtıyor kahramanlarını. Entrika, tüm eserlerinin ortak paydası.Böyle tanımlayabilirim bendeki Shakespeare’i, sahneye getireceğim eseri. Söyleyecek bir sözünüz varsa, o sözün gerçek bir değeri varsa, perdenizi açarsınız’

 

Dilek Şahzade’nin sahneye koyduğu 41. oyun olan “Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi: Shakespeare Sahnede

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

5. Sokak Tiyatrosu'ndan Garajistanbul' da bir şölen .

 

Garajistanbul'da sahnelenen Ashura adlı müzikli oyun, Türkçe, Rumca, İbranice, Kürtçe, Lazca şarkılarla Anadolu topraklarında yaşanan göç hikâyelerini anlatıyor.

 

Türkçe, Ermenice, Rumca, İbranice, Süryanice, Zazaca, Kürtçe, Lazcanın da olduğu 12 ayrı dilde 25 şarkının söylendiği Ashura'nın şarkılarını Sema, İhsan Kılavuz, Harun Ateş seslendiriyor. 16 akşam aralıksız devam edecek oyun, Aleviler, Rumlar, Museviler, Süryaniler ve Ermenilerden gelen talep üzerine farklı dini gruplar için özel gecelerde sahnelenecek. İlk olarak 2004 yılında İstanbul Tiyatro Festivali'nde sahnelenen Ashura, Hollanda, Danimarka, İsviçre ve İtalya'da da çeşitli festivallere konuk oldu ve büyük ilgi gördü.

 

 

Geleneksel anlamda dramatik yapısı olmayan gösterimde bir yandan Anadolu halklarının ve Anadolu'da konuşulan dillerin yakın tarihteki ve bugünkü durumları bilimsel denebilecek bir yolla, 1927'den 1965'e kadarki Umumi Nüfus Tahriri Neticeleri'ne göre verilirken, öte yandan yok olmaya doğru giden bir dilsel zenginlik de sırasıyla İbranice, Ermenice, Arapça, Türkçe, Zazaca, Pontus dili, Rumca, Kıptice, Kürtçe, Lazca, Sefarat dili, Süryanice çevirileri fonda verilen, her biri hüzün dolu türkülerle, seyircileri gözyaşlarına boğarak seslendiriliyor.

 

 

www.garajistanbul.com

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şizofreni, bu hastalığı çeken kişilerin ve ailelerinin yaşamlarını olumsuz etkileyebilecek ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Genellikle ergenleri ve genç erişkinlere indirdiği darbeyle onların eğitimsel ve mesleki amaçlarına yönelik uğraşılarını altüst eder ve yaşam kalitelerini şiddetle düşürür. Bütün dünya ülkelerinde görülür ve 18 ile 44 yaş arasında yeti yitimine yol açan önde gelen on hastalıktan biridir (Murray ve Lopez 1996).

 

Şizofreniye bağlı ciddi boyutlardaki damgalama ve ayırımcılık hasta ve aileleri üzerindeki yükü daha da arttırır. Şizofrenisi olan bireyler çoğu zaman toplumsal yalnızlığa itilip barınma, eğitim ve iş olanakları konusunda ayırımcılığa ve diğer önyargılara maruz kalırlar. Damgalama çoğu kez aile bireylerine ve şizofrenisi olan hastalara sağlık hizmeti veren kişilere kadar uzanır.

 

 

 

 

1998 yılında Ankara’da hastalar, hasta yakınları ve doktorların çabasıyla Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği kuruldu. Kurucuları arasında doktorlar, psikologlar, hemşireler,hasta ve hasta yakınları bulunmaktadır. Dernek hastaların birbirleriyle olan iletişimini arttırmak, hasta yakınlarının birbirlerini tanıyarak birlikte hareket etme olanağını sağlamak, hastalar, hasta yakınları ve doktorlarla beraber toplumda şizofreni hastalığı ile ilgili olan damgalamayı ortadan kaldırmak için 1998 yılından bu yana çeşitli çalışmalarda bulunmakta.

 

 

Dernekte hastalar şiir dinletileri, söyleşiler, resim, müzik ve tiyatro gibi etkinlikler yapıyorlar. Tiyatro yaparken aynı zamanda oyun metinlerini yine içlerinden biri yazıyor. Şizofrenleri ve tiyatroyu düşünürken aslında tiyatroyla aralarında çok sıkı bir bağ olduğunu düşünüyorum. Onlar nasıl zaman zaman gerçekle düş olanı karıştırıyorsa, sahnede oyuncular da gerçekliklerinden sıyrılıp oynadıkları oyuna bırakıyorlar kendilerini, sonuçta sahnenin üzerindeki her şey bir oyun. Bunları söylüyorum Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneğinde ki tiyatro çalışmalarını yöneten ODTÜ Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Sayın Prof. Dr. Nuray KARANCI’ya. O ise burada yaptıklarının daha farklı bir şey olduğunu söylüyor, biz tiyatroyu kendilerine güven kazanımları için, dikkatlerini toplamaları için, özgüven kazanmaları için, sosyalleşmeleri için yapıyoruz, bu yüzden bu çalışmaların sürekliliği bizim için önemli diyor.

 

 

Prof. Dr. Nuray Karancı tarafından Psikoloji Lisans öğrencilerine açılan “Saha Çalışması

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sivas 93 Dostlar Tiyarosu ve Genco Erkal tarafından sahneye konan bir belgesel tiyatro. Sivas ’93, Madımak Oteli’ndeki yangının öyküsünü anlatıyor.

 

http://img526.imageshack.us/img526/4979/afissivashe2.jpg

 

 

Yönetmen : Genco Erkal

Müzik : Fazıl Say

Oyuncular : Genco Erkal , Meral Çetinkaya , Yiğit Tuncay , Nilgün Karababa

 

 

M.Karaca Tiyatrosu

 

13 Ocak Pazar -15.00

19 Ocak Cumartesi -20.30

20 Ocak Pazar-18.30

26 Ocak Cumartesi-20.30

27 Ocak Pazar- 18.30

 

M. Karaca Tiyatrosu Tel : 252 59 35

 

ayrıca Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde 15 Ocak saat 20.30 ve Caddebostan Kültür Merkezi 26 Ocak 20.30

 

 

herkese iyi seyirler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kocaeli Şehir Tiyatrosu

Mehmet Sait KARAÇORLU ( Mevlana'nın Mesnevisinden Oyunlaştıran )

Yolcu

Yöneten: Ali DÜŞENKALKAR

Dekor : Tayfun ÇEBİ

Kostüm: Funda ÇEBİ

Dramaturg : Dilek TEKİNTAŞ

Hareket Düzeni : Ali Düşenkalkar- Murat İskenderoğlu

Işık: Erol DİNÇDEMİR- Cafer YİĞİTER

Prömiyer ( ilk Oyun ) : 17 Aralık 2007 ( Şeb-i Arus özel gösterimi )

 

 

http://img212.imageshack.us/img212/1888/yolcukoc1fy0.jpg

 

Oynayanlar:

Veysel Sami BERİKAN,

Zuhal GENCER ERKAYA,

Melih DÜZENLİ ,

Mehmet SERİMER,

Erdem IRMAK,

Zeynep ÖZAN,

Serhat GÜZEL,

Nurcan TURAL,

Bülent BAYTAR,

İrem KAHYAOĞLU,

Memet Sefa ÖZTÜRK

 

http://img518.imageshack.us/img518/3350/yolcukoc2vn6.jpg

 

“Anlatımın maksadı ile dinleyenin çıkardığı anlam birbirinden farklı olur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...