schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2008 rica ederim. esas ben teşekkür ederim bendeki unuttuğum hevesleri canlandırdığın için. bugün ocak ayı içerisinde Aziz Nesin Sahnesinde oynanacak iki oyunu daha yazmıştım. birisi benim en sevdiklerimden olan Ben Ruhi Bey Nasılım ? onlara da bir yorum yaz göz at istersen. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Aşk-ı Memnu Yazan : Halit Ziya Uşaklıgil Uyarlayan : Tarık Günersel Yöneten : Mehmet Atay Yönetmen Yardımcısı: Filiz Yiğitbaşı Dekor Tasarım: Sertel Çetiner Giysi Tasarım: Sevgi Türkay Işık Tasarım: Zeynel Işık Danslar: Alpaslan Karaduman Sahne Amiri: Pınar Güldü Kondüvit: Yusuf Sağlam Işık Kumanda: Zekai Göksu Suflöz: Şenay Kantarcı Rol Dağılımı: Selçuk Özdoğan, Elvin Beşikçioğlu, Emine Semra Gökalp, Tolga Tekin, Serap Sağlar, Edip Tümerkan, Yasemin Karataş, Meltem Keskin, Deniz Gökçe Kayhan, Çağrıl Atay, Hakan Güngör Özet: “Yaratılışımızın soluk alıp vermek kadar doğal refleksi aşk… ve erdem. Nereden ve nasıl doğdukları, sınırları ve ölçüleri belli olmayan iki kavram. Büyük yeminler, sözler; erdem ve aşk kavramlarının birbirlerine sundukları cennetin yoluna döşenmiş süslü mücevherleri, bir an için gözlerimizi kamaştıran heyecanların şiirsel tezahürleridir. Ancak, daha önce verilmiş sözler kabuslu bir uykuya, bizi ayakta tutan yalanlar kendi cehennemimize dönüşebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Harika bir oyun... Ben gittim ve iyi ki gitmişim,inanılmaz zevk veriyor,herkese öneririm Güncel bir konu işleniyor,özelliştirmeler. Eminim çok gittiğinize pişman olmayacaksınız Bir Mahalle ki Yazan: Münir Canar Yöneten: Münir Canar Dekor Tasarım: Güven Öktem Giysi Tasarım: Sevgi Türkay Işık Tasarım: Zeynel Işık Müzik: Kemal Günüç Dans Düzeni: Hakan Odabaşı, Nilgün Bilsen Asistan: Çağman Pala Özdever Sahne Amiri: Mustafa Yazar Işık Kumanda: Ahmet Erdem Rol Dağılımı: Fikret Ergin, Aydın Uysal, Sabri Özmener, Neşet Erdem, Levent Şenbay, Nejat Armutçu, İsmet Numanoğlu, Volkan Duru Fikriye Musluoğlu, Göktürk Arıkan, Hasan Ataman, Seda Özgiş, Erengül Öztürk, Halil İbrahim Yaman, Murat Kavas, Sinan Hürkardeş, Sinem Çekerek, Fahrettin Ünal, Fikri Özdemir, Mertol Aytekin, Tolga Ünsal, Hakan Şenlik, Fırat Erdoğan Özet "Bir nefeste yüzyılları aştık ta geldik, Öyle bir mahalle ki a dostlar, evlere şenlik. Tellallar çıkarıp bir güzel sattık, Alan, niye aldı acaba diye hiç sormadık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 daha önce şehir ytiyatrolarında izlemiştim, iyiydi..Kitabı fazla sevmemiştim ama, oyun güzeldi.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 yasak aşk demek sanıyorum. aynı zamanda ilk çekilen diziydi. teşekkürler paylaştığın için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2008 Nette biraz bakındım, iyi eleştiriler almış ama ya ben ankara'ya gidince izliycem, ya da oyun turneye çıkınca...Ama izlemek isterdim kesin... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 7, 2008 hmm izlenebilitesii var...tsk hex... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 7, 2008 aslında bu oyun Dostoyevski'nin bi romanından oyunlastırılmıs...Dostoyevski'nin yaşamının sonlarına doğru hasta haliyle yazdığı yaşamındaki anılarını anlatan bir roman......tsk... bu arada ali cem köroglu tasarımlarına hasta oldugum bi tasarımcıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 ben ruhi bey nasılım.... "Korkmuyorum artık solmaktan Solmaktan ve solgunluktan Gelmişim nerelerden böyle Kurumuş bir dere yatağı gibi Ya da pek kurumamış da Baygın, hasta ya da cançekişen Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini Yorgun düşerek taşımaktan Ve ne çıkar ayırmasam kendimi Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan. " çok güzel ve sevdiğim bi şiirdir, oyunu daha izlemedim ama... benim içinde izle lady... zira o vakıtlarda buralardan göçer olcem, artıkın bir yıla yakın... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 okumustm ve gıtmek ıstıyorum:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 birinci bölümden ; Bekler mi beni Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen Bir sürü yaz gününün içinde Acaba bekler mi beni Uykularım, o sonsuz uykularım Yanmış bir limonluktaki - Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde Sesini hiç eksiltmeyen - Ama bilmez miyim ben Bilmez miyim hiç Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine Kısacık bir zaman olmalıydı elimde Turfanda meyva gibi bir zaman Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği Geçerek erguvanların dönemecinden Leylakların dörtyol ağzından Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına Acının dudaklarına ve geçmişin Bir yaban gülü yaprağı gibi beni Ama ne gezer. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 pitch bahsettiğin kitap hatta katatonik de kitap eleştirileri bölümüne açmıştı. Yeraltından Notlar, Dostoyevski'nin edebiyat dilinde varoluş üzerine ifade ve imgelemini net olarak ortaya koyduğu eseridir. Başta Camus olmak üzere birçok Batılı insanı varoluşçu anlamda etkilemiş bir klasiktir. Pek çok eleştirmen tarafından, Dostoyevski'nin Rus aydınına duyduğu öfke, Batılı olmaya karşı oluşu, fakat işlerin ancak Batılılaşma ile çözülebileceği konusundaki farkındalığı ekseninde değerlendirilmiştir. Kitabın büyük bölümünü, Dostoyevski'nin diğer yapıtlarında da görülen karakter yapıları ve kitabın kahramanının durumu üzerine (özellikle de Dostoyevski'ye has o asosyal, insanlardan korkan, tiksinen, nefret eden yeraltı adamı üzerine) anlatımları oluşturur. Orhan Pamuk'un yazdığı bir önyazı da ilk okuyuşta bu fikre yoğunlaşıldığının bir göstergesidir. Ne var ki entellektüel bir bakışla sosyo-ekonomik yorumlar yapma çabası kitabın asıl konusundan uzaklaşılmasına yol açmıştır denilebilir Dostoyevski'nin kendisini bulmaya başladığının ilk kanıtı olan kitap olarak görülmektedir. Suç ve Ceza'daki karakter tahlilinin nereden geldiğini burada anlayabilirsiniz. Bir siyasî görüş olarak asla değerlendirilmemelidir. Tamamen insanın beyninin içindeki öz düşünceleri anlatmaktadır Dostoyevski bu kitabında. Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" ve " Karamazov kardeşler " kitabı ile birlikte muhakkak okunması gereken kitabıdır Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 hadi yaa olabilir insanlık hali göremeyebilirim...:whistling::p Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 hadi yaa olabilir insanlık hali göremeyebilirim...:whistling::p alıngan gördüm seni Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 lutfen forumları karıstırmayalım burası gnoxis cafe diil...:D:D:D:D:D:D:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2008 o halde buyrun YERALTI Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte.) Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, o da tedaviden kaçmakla hekimlere bir "zarar veremeyeceğim", olsa olsa bütün zararı kendimin çekeceğidir. Yine de hıncımdan tedavi olmuyorum! Karaciğerim ağrıyormuş, varsın daha beter ağrısın! Epeydir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şimdi kırkımdayım. Eskiden çalışırdım, şimdi görevi bıraktım. Ters bir memurdum. Kabaydım, kabalığımdan zevk alırdım. Rüşvet yemediğime göre, demek oluyor ki kendimde, kaba olma hakkını görüyor, bununla kendimi ödüllendiriyordum. (Kötü bir nükte, ama olsun, karalamayacağım. Yazarken güzel olacağını sanmıştım, şimdi bakıyorum da çirkin bir böbürlenmeden öteye geçememişim. Böyle olduğunu bile bile karalamayacağım işte!) Masama gelenlerin işini, dişlerimi gıcırdata gıcırdata yapar, birinin kırıldığını görsem, bundan büyük bir zevk alırdım. Hemen hemen her zaman da gücenen biri çıkardı. Çoğunlukla korkak kimseler olurlardı. Ricacı milleti değil mi?.. Yalnızca kendini bilmez bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak, karşımda iğrenç bir gururla dikilirdi. Kılıcı yüzünden bu adamla tam bir, bir buçuk yıl savaştım. Sonunda da yendim onu. Kılıcını şakırdatmaktan vazgeçti. Hoş, bu olay gençliğimde olmuş bir şey. Ama sevgili okuyucularım, asıl hıncımın nereden geldiğini biliyor musunuz? Durumumun püf noktası, bütün rezilliği de burada ya... Benim asıl kızdığım şey, en sinirli anlarımda bile içimde bir öfke ya da hıncın bulunmaması, bütün cartcurtları yalnızca gönlümü hoş tutmak için yapmamdı. Öfkeden ağzım köpürmüşken biri biraz gönlümü alsa ya da önüme bir bardak çay sürse hemen yelkenleri suya indirirdim. Bununla da kalmaz, ona karşı bir yakınlık duyardım; ama sonra kendime kızar, utancımdan birkaç ay uykularımdan olurdum. Yaratılışım böyleydi işte. Yukarıda ters bir memur olduğumu söyledim ya, yalan! Hırsımdan öyle söyledim. İş sahiplerine de, subaya da caka satardım; gerçekte hiçbir zaman ters biri olamamışımdır. Her an içime bunun tam karşıtı bir sürü duygunun dolduğunu hissederdim. Bu duygular içimde kıpır kıpır eder dururlardı. Bunların yaşamım boyunca böyle kaynaştıklarını, dışarı taşmak için fırsat kolladıklarını bilirdim, ama bırakmazdım, bile bile bırakmazdım. Utancımdan yerin dibine girecek durumlara mı düşmedim, beni çarpıntılar mı tutmadı bu yüzden: bıktım, canımdan bezdim! Bunları yazarken sanki bir şeylere pişman olmuşum, sizden özür diliyormuşum gibi bir halim mi var beyler?.. Kalıbımı basarım, öyle düşünüyorsunuzdur. Bununla birlikte sizin ne düşündüğünüz vız gelir bana... Benim nasıl bir adam olduğum da belli değil: Ne ters bir adamım, ne uysal; ne alçağım, ne onurlu, ne kahramanım, ne de korkak... Kendi köşeme çekilmişim; zeki insanların önemli bir iş tutamayacakları, tutanlarınsa aptal oldukları gibi kin dolu, hoş bir avuntuyla günlerimi doldurup gidiyorum. Evet efendim, 19. yüzyıl insanı en başta iradesiz olmalıdır, böyle olmak onun boynunun borcudur; iş beceren, iradeli adam aptal, dar kafalıdır. İşte benim kırk yıllık yaşamımda vardığım sonuç! Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır, aşağılıktır, ahlaksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi, bana açıkça, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin! İsterseniz size ben açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra. Bütün ihtiyarların, o ak saçlı, güzel kokular sürünmüş saygıdeğer ihtiyarların yüzüne karşı söylerim bunu! Hatta çıkar, sokaklarda haykırırım! Buna hakkım var, çünkü kendim de altmış yaşına kadar yaşayacağım! Üstelik yetmişimi, seksenimi bulacağım! Öf! İzin verin, biraz soluk alayım!.. Beyler, sizi güldürmek istediğimi sanıyorsunuzdur belki de. İşte bunda da yanıldınız. Ben sizin düşündüğünüz ya da düşünebileceğiniz gibi şakacı bir adam değilim; ama bütün bu gevezeliklerime sinirlenerek (sinirlendiğinizi epeydir hissediyorum), benim ne biçim bir adam olduğumu sormak istiyorsanız yanıt vereyim: Küçük bir memurdum. Yalnız karnımı doyurmak için (yalnız bunun için) çalıştım; geçen yıl uzak akrabalarımdan biri bana altı bin ruble miras bırakınca hemen istifamı bastım ve oturduğum şu köşeye yerleştim. Eskiden de burada otururdum, ama şimdi iyice yerleştim. Kentin kıyısında kötü mü kötü bir oda burası. Hizmetçim, ahmaklık derecesinde hırçın, yaşlı bir köylü karısı; ondan pis bir kokunun yayılması da her şeye tuz biber ekiyor. Petersburg ikliminin sağlığıma zararı dokunmaya başladığını, ufacık gelirimle başkentte yaşamamın güç olacağını söylüyorlar. Bu deneyimli, akıllı, evet efendimci öğütçülerden daha iyi bilirim ben ne yapacağımı. Yine de burada, Petersburg'da oturacağım, buradan bir yere adım atmam! Niçin mi gitmek istemiyorum? Hiç... Gitmişim ya da gitmemişim, ne fark eder? Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir, bilir misiniz? Yanıt: Yine kendisi... Öyleyse ben de kendimden söz edeyim biraz... Fiyodor DOSTOYEVSKİ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 11, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 11, 2008 Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi : Shakespeare Sahnede... Bütün zamanların en iyi oyun yazarı William Shakespeare'in ünlü kahramanları aynı sahnede buluşuyor. Tiyatro Om'un kuruluşunun 10'uncu yılı nedeniyle hazırladığı Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi: Shakespeare Sahnede adlı oyun, Romeo ve Juliet, Sezar ve Kleopatra, Kral Lear ve Lady Macbeth'in de aralarında bulunduğu bir çok kahramanı Hamlet'in düzenlediği bir maskeli baloda buluşturuyor. Shakespeare’in 17 karakterini bir araya getiren bu kolaj sayesinde, örselenmiş meşhur ruhlar aynı sahnede birbiriyle ilk kez konuşma fırsatı buluyor. Oyun 22 Ocak'ta Aya İrini'de perde açacak. Romeo ve Juliet, Sezar ve Kleopatra, Kral Lear ve Lady Macbeth gibi isimlerden oluşan Shakespeare’in başrol karakterlerinin Hamlet’in sarayında bir maskeli baloda ilk kez bir araya gelmesiyle beraber, aşk, entrika, intikam, hırs, iktidar tutkusu, tutkuya olan zaaflar, oyunun seyrini değiştiriyor. Shakespeare’in 17 karakterini bir araya getiren bu kolaj sayesinde, örselenmiş meşhur ruhlar aynı sahnede birbiriyle ilk kez konuşma fırsatı buluyor. Orijinal metinler bozulmaksızın, incelikle birleştirilen oyunun seyirciye aktaracağı mesaj ise antik çağdan beri değişmedi: Her şey gelir geçer, insan kalır. Aslolan hayata bakışımızdır Suna Selen, Billur Kalkavan ve Gizem Bentürk Cadı rolünde yer alırken, Yunus Günçe Soytarı, Merih Akalın Kleopatra, Metin Balay Kral Lear, oyunu uyarlayan ve yöneten Dilek Şahzade’de aynı zamanda Lady Makbeth olarak rol alıyor. Shakespeare’in eserlerine modern bir uyarlama yapan Dilek Şahzade, ‘Gotik yanımı rahatlatmak için Barok ürünler veriyorum’ diyerek Gotik anlayışın karanlık ve dumanlı çekiciliğine, Barok dönemin aydınlık ve gücüyle karşı koyuyorum açıklamasında bulunuyor. Şahzade; ‘İyi ve kötü merhametli ve acımasız her daim cenk halinde. Hem bende, hem sizde hem de Shakespeare’in yüzyıllardır yaşlanmayan her zamana ait karakterlerinde. Bir dâhi Shakespeare; bir duygu sihirbazı, entrika simyacısı, bir insan sarrafı, biraz kadın düşmanı. Ürkütecek kadar iyi yansıtıyor kahramanlarını. Entrika, tüm eserlerinin ortak paydası.Böyle tanımlayabilirim bendeki Shakespeare’i, sahneye getireceğim eseri. Söyleyecek bir sözünüz varsa, o sözün gerçek bir değeri varsa, perdenizi açarsınız’ Dilek Şahzade’nin sahneye koyduğu 41. oyun olan “Örselenmiş Ruhlar Resmi Geçidi: Shakespeare Sahnede Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2008 5. Sokak Tiyatrosu'ndan Garajistanbul' da bir şölen . Garajistanbul'da sahnelenen Ashura adlı müzikli oyun, Türkçe, Rumca, İbranice, Kürtçe, Lazca şarkılarla Anadolu topraklarında yaşanan göç hikâyelerini anlatıyor. Türkçe, Ermenice, Rumca, İbranice, Süryanice, Zazaca, Kürtçe, Lazcanın da olduğu 12 ayrı dilde 25 şarkının söylendiği Ashura'nın şarkılarını Sema, İhsan Kılavuz, Harun Ateş seslendiriyor. 16 akşam aralıksız devam edecek oyun, Aleviler, Rumlar, Museviler, Süryaniler ve Ermenilerden gelen talep üzerine farklı dini gruplar için özel gecelerde sahnelenecek. İlk olarak 2004 yılında İstanbul Tiyatro Festivali'nde sahnelenen Ashura, Hollanda, Danimarka, İsviçre ve İtalya'da da çeşitli festivallere konuk oldu ve büyük ilgi gördü. Geleneksel anlamda dramatik yapısı olmayan gösterimde bir yandan Anadolu halklarının ve Anadolu'da konuşulan dillerin yakın tarihteki ve bugünkü durumları bilimsel denebilecek bir yolla, 1927'den 1965'e kadarki Umumi Nüfus Tahriri Neticeleri'ne göre verilirken, öte yandan yok olmaya doğru giden bir dilsel zenginlik de sırasıyla İbranice, Ermenice, Arapça, Türkçe, Zazaca, Pontus dili, Rumca, Kıptice, Kürtçe, Lazca, Sefarat dili, Süryanice çevirileri fonda verilen, her biri hüzün dolu türkülerle, seyircileri gözyaşlarına boğarak seslendiriliyor. www.garajistanbul.com Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2008 Şizofreni, bu hastalığı çeken kişilerin ve ailelerinin yaşamlarını olumsuz etkileyebilecek ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Genellikle ergenleri ve genç erişkinlere indirdiği darbeyle onların eğitimsel ve mesleki amaçlarına yönelik uğraşılarını altüst eder ve yaşam kalitelerini şiddetle düşürür. Bütün dünya ülkelerinde görülür ve 18 ile 44 yaş arasında yeti yitimine yol açan önde gelen on hastalıktan biridir (Murray ve Lopez 1996). Şizofreniye bağlı ciddi boyutlardaki damgalama ve ayırımcılık hasta ve aileleri üzerindeki yükü daha da arttırır. Şizofrenisi olan bireyler çoğu zaman toplumsal yalnızlığa itilip barınma, eğitim ve iş olanakları konusunda ayırımcılığa ve diğer önyargılara maruz kalırlar. Damgalama çoğu kez aile bireylerine ve şizofrenisi olan hastalara sağlık hizmeti veren kişilere kadar uzanır. 1998 yılında Ankara’da hastalar, hasta yakınları ve doktorların çabasıyla Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği kuruldu. Kurucuları arasında doktorlar, psikologlar, hemşireler,hasta ve hasta yakınları bulunmaktadır. Dernek hastaların birbirleriyle olan iletişimini arttırmak, hasta yakınlarının birbirlerini tanıyarak birlikte hareket etme olanağını sağlamak, hastalar, hasta yakınları ve doktorlarla beraber toplumda şizofreni hastalığı ile ilgili olan damgalamayı ortadan kaldırmak için 1998 yılından bu yana çeşitli çalışmalarda bulunmakta. Dernekte hastalar şiir dinletileri, söyleşiler, resim, müzik ve tiyatro gibi etkinlikler yapıyorlar. Tiyatro yaparken aynı zamanda oyun metinlerini yine içlerinden biri yazıyor. Şizofrenleri ve tiyatroyu düşünürken aslında tiyatroyla aralarında çok sıkı bir bağ olduğunu düşünüyorum. Onlar nasıl zaman zaman gerçekle düş olanı karıştırıyorsa, sahnede oyuncular da gerçekliklerinden sıyrılıp oynadıkları oyuna bırakıyorlar kendilerini, sonuçta sahnenin üzerindeki her şey bir oyun. Bunları söylüyorum Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneğinde ki tiyatro çalışmalarını yöneten ODTÜ Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Sayın Prof. Dr. Nuray KARANCI’ya. O ise burada yaptıklarının daha farklı bir şey olduğunu söylüyor, biz tiyatroyu kendilerine güven kazanımları için, dikkatlerini toplamaları için, özgüven kazanmaları için, sosyalleşmeleri için yapıyoruz, bu yüzden bu çalışmaların sürekliliği bizim için önemli diyor. Prof. Dr. Nuray Karancı tarafından Psikoloji Lisans öğrencilerine açılan “Saha Çalışması Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Sivas 93 Dostlar Tiyarosu ve Genco Erkal tarafından sahneye konan bir belgesel tiyatro. Sivas ’93, Madımak Oteli’ndeki yangının öyküsünü anlatıyor. http://img526.imageshack.us/img526/4979/afissivashe2.jpg Yönetmen : Genco Erkal Müzik : Fazıl Say Oyuncular : Genco Erkal , Meral Çetinkaya , Yiğit Tuncay , Nilgün Karababa M.Karaca Tiyatrosu 13 Ocak Pazar -15.00 19 Ocak Cumartesi -20.30 20 Ocak Pazar-18.30 26 Ocak Cumartesi-20.30 27 Ocak Pazar- 18.30 M. Karaca Tiyatrosu Tel : 252 59 35 ayrıca Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde 15 Ocak saat 20.30 ve Caddebostan Kültür Merkezi 26 Ocak 20.30 herkese iyi seyirler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 tesekkurler lady...ellerine saglık...herkesin izlemesini tavsiye ederim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2008 genco erkal.... zorla tuttukları bi sahnede dostlar tiyatrosu ayakta kalmaya çalışıyor.... izleyelim, izletelim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2008 sayısız ödül ve sanata adanmış bir ömür. karşısında kimsenin kayıtsız kalamayacağı adam ; genco erkal. ve içimide hala kanayan bir yara olan Sivas Katliamı . tiyatro sahnesinden daha ne bekleyebiliriz ki ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2008 Kocaeli Şehir Tiyatrosu Mehmet Sait KARAÇORLU ( Mevlana'nın Mesnevisinden Oyunlaştıran ) Yolcu Yöneten: Ali DÜŞENKALKAR Dekor : Tayfun ÇEBİ Kostüm: Funda ÇEBİ Dramaturg : Dilek TEKİNTAŞ Hareket Düzeni : Ali Düşenkalkar- Murat İskenderoğlu Işık: Erol DİNÇDEMİR- Cafer YİĞİTER Prömiyer ( ilk Oyun ) : 17 Aralık 2007 ( Şeb-i Arus özel gösterimi ) http://img212.imageshack.us/img212/1888/yolcukoc1fy0.jpg Oynayanlar: Veysel Sami BERİKAN, Zuhal GENCER ERKAYA, Melih DÜZENLİ , Mehmet SERİMER, Erdem IRMAK, Zeynep ÖZAN, Serhat GÜZEL, Nurcan TURAL, Bülent BAYTAR, İrem KAHYAOĞLU, Memet Sefa ÖZTÜRK http://img518.imageshack.us/img518/3350/yolcukoc2vn6.jpg “Anlatımın maksadı ile dinleyenin çıkardığı anlam birbirinden farklı olur Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2008 eğer bigün kocaeline gelirsem ya da oyun bu taraflara turneye çıkarsa kesin izliycem.... saol pithc... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.