ESULA Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2008 nsanın yapısı tüm zıtların sentezi, insan ki! İnsanlığın en büyük bilinmezi İlk insanın yeryüzü serüvenine koyulmasından bu güne binlerce yıl geçtiği muhakkaktır. Ancak değişmeyen bir şey vardır ki ilk insandan bugüne değin inanç, insanlık için bir ihtiyaç olmuştur ve olmaya devam edecektir. Judaik din anlayışı Adem’le başlattığı insanlık tarihinde tek tanrı yaratıcı Allah’ın elçiliği misyonunu da ona verir ve akabinde çoğalan neslinin zamanla bu gerçek inançtan sapmaya başladığını kabul eder. Zaman ve şartlar değiştikçe yaratıcı yeni bir elçi göndererek insanları tekrar uyarır ve hak dine çağırır. Bu yeni elçiler geldikleri zaman diliminin ve toplumun şartları gereği muamelata, yani gündelik yaşama ilişkin konularda yeni şeriat getirebilir. Ancak akaide yönelik konularda değişiklik olmamıştır. İşte bu elçiler zinciri İbrahim A.S. ile yepyeni bir boyut kazanmış onun neslinden gelen Musa A.S’den sonrasında ise yazının da icat edilmiş olması avantajı ile kutsal kitaplar devri başlamıştır. O tarihten sonra insanlar tek tanrıya inanan ve puta tapan (pagan-çok tanrılı) )olarak ikiye ayrılmış 610. yılında Hz. Muhammed S.A.V. Efendimizin risaletiyle nebi ve peygamberler dönemi kapanmıştır. 'Bugün size dinimi tekmil ettim ve nimetimi tamamladım ve İslam'ın sizin dininiz olmasına razı oldum.' (Mâide, 3) ayeti kerimesi ile de bu gerçeğe son nokta koyulmuştur. Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar kaç peygamberin gelip geçtiğini hiç kimse bilemez. Kuran'da sadece 25 peygamberin adı anılmıştır. Nisa Suresi'nin 164. ve Mümin Suresi'nin 78. ayetinde, Hz. Muhammed'e bütün peygamberlerin değil, sadece bazılarının anlatıldığı belirtilmektedir. Yüce Allah, peygamber göndermedikçe hiçbir kavme azap etmeyeceğini, her ümmet içerisinde mutlaka bir uyarıcı çıktığını bildirmiştir. (Fâtır Suresi: 24) Gerçekten peygamberlerin sayısı hakkında rivayet edilen hadislerin hepsi zayıf olmasına rağmen 124.000 rivayeti en çok kabul görenidir. Ama göz ardı ettiğimiz bir şeyler de hep olmuştur. Yahudilerin kendilerini esirlikten kurtaran, kendilerine insan olma şerefini yeniden kazandıran Musa A.S. Tur dağına çıktığında Samiri’nin yaptığı altın buzağıya tapmalarını, İbrahim A.S. kıssasının babasının yaptığı putları kırması ile başlamasını, Hz.Muhammed’in Mekke’yi fethettiğinde yaptığı ilk işin Kabe’de bulunan 365 putu kırmasını biliriz hepimiz. Biliriz de bu insanlar bu kadar mı akılsız da kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağı açık olan kendi eli ürünleri cisimlere taptıklarını kabul ederiz. Ve bir de bunca hak elçisinin getirmiş olduğu öğretilerin bozulmuşluğunu kabul etmemize rağmen nereye gittiklerini ya da neye dönüştüklerini merak etmeyiz. Amiyane bir öykü ile devam edelim, hayatında hiç fil görmemiş dört kişiyi karanlık bir ahır içerisindeki fili el yordamıyla bulup tanımlamalarını istemişler. Birisi (Anlaşılan filin bacağını tutmuş) fil kalınca bir sütundur demiş, bir diğeri fil uzunca bir hortumdur, diğeri kocaman bir yapraktır (herhalde kulağı oluyor bu) demiş, sonuncusu da inekten de büyük bir gövdesi varmış demiş. Bizimkisi sadece varsayım. Galiba paganizm yani putperestlik denilen şey aslında bu fil tariflerine benziyor. İbrahim süresi 3-4. ayetlerinde buyrulduğu gibi: “Onlar ki ahiret hayatına karşı dünya hayatını severek tercih ediyorlar, Allah’ın yolundan saptırıyorlar. Onu eğri büğrü görmek istiyorlar. İşte onlar çok büyük bir sapıklık içerisindedirler. Bütün peygamberleri ancak kendi toplumlarının diliyle gönderdik ki onlara hakikatleri açıklasınlar. Bu şekilde Allah istediğini saptırır, istediğini doğru yola iletir. O, güç, izzet ve hikmet sahibidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
belfalas Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2008 merak ediyorum da hangi akıl, hangi mantıkla bir dini başka bir dinin kriterlerine göre ve oldukça sığ olarak inceleyerek paganizmin modern dünyada etnik ayrımların baş sebebi olarak gösterebiliyorsunuz? dahası sizin kopyala yapıştır yapmaktan başka bir bilginizin veya becerinizin olduğunu da merak etmekteyim. bir yazınızda büyüyü yerden yere vururken bir bşka yazınızda "gerekmedikçe kimseye zarar vermeyin" öğretisine göndermede bulunarak büyücülerin zararsız olduklarını anlatıyorsunuz. diğer yazılarınızda sessiz kaldım ancak bu yazınız haddini fazlasıyla aşmış bir yazı olmuş. moderatörlük hayatımın ilk cezası size kısmetmiş bir daha başka inançları "nifak tohumu" gibi tasfir etmezseniz forumumuzda daha uzun kalırsınız. normalde uygunsuz yazılar hemen silinir ancak ben bu yazının ve bu cevabın ibret-i alem olması amacıyla bir süre silmeyeceğim. size vereceğim ceza süresince de inançlara saygılı olmayı iyice düşünürseniz sevinirim. iyi günler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Aslında her şeyden önce, artık terim haline gelmiş bir sözcüğün yarattığı yanlış çağrışımları düzeltmek adına, küçük ama önemli bir kavramsal düzeltmeyle girmek lazım konuya. "Pagan" sözcüğü, içeriği ve sınırları belli, homojen bir inanç sistemini tanımlamak üzere üretilmiş bir terim değil. Belli bir kurumsal inanç geleneğine bağlı grupların, “kendilerinden olmayana” verdikleri, olumsuz bir ad olarak beliriyor literatürde. En kısa anlatımıyla, bu. Sözcük olarak "Pagan", beşinci yüzyıl ve sonrasında bilinen Antik Dünya'nın kent merkezlerinde değil, kırsal kesiminde yaşayan insanları tanımlıyor. Tam karşılığı, "köylü". Kurumsal tektanrılı dinlerin ilk "global" temsilcisi Hıristiyanlık, beşinci yüzyıldan itibaren Roma'nın resmi ve egemen dini haline geldiğinde, eski inanç kültlerine karşı sistematik bir baskının devreye girmesine tanık oluyoruz. Büyük kent merkezlerinde resmi din, zaman içinde denetimi bütünüyle eline alsa da merkezlere uzak kırsal kesimdeki insanları baskı altına almakta zorlanan otorite, "eski inançtan vazgeçmeyen köylüleri" kastetmek için "Pagan" sözcüğünü kullanıyor. Etimolojik olarak da Pagan'ın anlamı, köylülük zaten; tıpkı bugün Fransızca'da halen kullanılan "paisan" gibi. Ancak resmi otoritenin egemen dini kabul ettirme süreci içinde sözcük farklı bir "felsefi" anlam da kazanıyor yavaş yavaş. Artık sosyal ya da demografik bir tanım olmaktan çıkıp, "tektanrıcı dogmatizme direnen ve eski inanca bağlılığı sürdüren grupları" nitelemekte kullanılır oluyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 en ufak bir bilgi sahibi olmadığın halde bir inanışın temsilcilerini savaş çığırtkanlığı yapan bozulmuş inanç sahibi bir topluluk olarak ifade ediyorsun senin için sadece üzülmüyorum içinde bulunduğun sevgi-nefret zıtlığından yansıyan hakarete varan davranışlarınla bilmediğin halde bildiğini sandığın konular üzerinden ahkam kesen kibirinle kalbinde nefretle bütünleşmiş bir insan olarakmı bir inanışın temsilcilerini zan altında bırakıyorsun? yeryüzünde savaşlar farklı inanç sistemlerinin fazlalığından değil! zaman içerisinde kalbinde eğrilik olan sahtekar(kalbi başka dili başka) insanlarca bu dini konumun gücünü kendi menfaatlari doğrultusunda hizmet edebilmesine yönelik aslına uygun olmayan yanlış yorumlamaların kabulünü sağlayarak toplumu kendi kişisel ihtiraslarına kurban etmeleri sonucunda inanç içindei iki temel zıt kavram ortaya çıkmıştır takva ve takiye!! eski romada barış içinde yaşayan farklı kültürlerin inanışların ardından yeni roma insanlık tarihinin en büyük zulmüne tanıklık etmiştir. hristiyanlığın isasından çok nemasıyla ilgilenlerin nemaya olan bağlılıklarından en ufak bir teredüt göstermeksizin nemaya karşı bir şeyin hakikatini araştıran hırıstiyanlıkla ile daha eski gelenekleri kaynaştıracak yeni topluluklar oluşturmaya çalışanlar safhasında bulunanları devletlerin ve kiliselerin bu olaylara karşı tepkisi acımasız oldu. Kendilerine karşı gelen ya da farklı düşüneneleri kafirlikle suçluyarak yakalanıp işkence ile öldürdüler. paganlılar tüm kafirlerle birlikte kilisenin baş düşmanları ilan edildiler!! cadıların şeytanla işbirliğine girdiklerini ve hıristiyanlığa karşı savaşan kafirler olduğunu açıklanmasıyla o dönemde. özel olarak kadınların ifade edilmemesine rağmen kadınların maruz kaldıkları bu suçlamalarla birlikte doğal afetler ve veba hastalığının başlıca sebebi görülen cadılar kadınlar kilise karşıtları yakılarak işkenceyle öldürüldüler özellikle de kadınlar çünkü cinsler arasındaki ayrım nedeniyle suçlanıyordu kiliseye göre erekekleri günaha sevk ettiren kadınların dişiliğiyle büyü yapmasıydı. oysa kadınlara zülmeden erkeklerdi kendi utançlarını gizlemek için ırzına geçtikleri baskı altına aldıkları kadınları yada buna izin vermeyenleri cadıcılıkla suçluyorlardı yakıyorlardı. oysa isa sapık hahamlarca taşlanan kendilerinin yarattığı kötü kadından kurtulmak için taşladıkları bir sırada isa o kadına sahip çıkarak "hanginizin hiçbir günahı yoksa ilk taşı o atsın dememişmiydi" bu isanın diniyse bu romada katliam yapan hangi din? firavuna karşı duran musadan sonraki hahamların firavunlulukları hangi din? muhammetten sonra cihat adı altında kan çığırtkanlığı yapanlar hangi din? bu kadar nefret hangi dinin öğretisidir? paganlılar ne yapsaydı yanmaktan kurtulmak için bu çarpıtılmış ve üzerinden zulüm yapılan bir cehalete inancım budurmu deseydi? şimdi kimmiş savaşların baş piyonları? birey iç dünyasındaki huzurdan(sevgiden) hakikatın gerçeğin(bilgi) aydınlığından yoksun ise cehaletin nefret ve öfkesi altında hangi takımı tuutğundan hangi dinin mensubu olduğunun bir önemi olabilirmi? tüm bu mazlum fakir insanlar feodalizmin kurbanıdır. burada özellikle dikkatini çekmek istediğim konu; senin neye inandığından çok kalbinin seni ne kadar inandığıdır ESULA:) fanatikçe tarafını tutarak farklı inanç sistemlerine hakaret etmen karşılığında bak senin bahsi geçen inanç sistemin ne diyor:Bakara Suresi 256. ayetinde "dinde zorlama yoktur" daha en başından kendi akaidlerine aykırı bir davranışta bulunuyorsun.. aynı zamanda övgüye layık bulduğun peygamberinin "Müslüman, insanların DİLİNDEN ve elinden emin olduğu kişidir" sözüne uygun davranışlarda bulunmuyorsun.. şimdi sen inandığın dinin akaidlerinden farklı davranışlarda ve idda üzerinde bulunman hangi dinin kurallardır? o halde bu iki dinden biri putpereslik olmuyormu özünden değerlendirince bunu anlayabiliyormusun? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.