semuel Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2008 Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu. 1917'de İstanbul’da doğdu, 1985'te yine İstanbul’da öldü. Eyüp Ortaokulu'nden sonra 1936’da girdiği Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. 1939'da Ankara Harp Okulu son sınıf öğrencisiyken, Nazım Hikmet’in okulda propaganda yaptığı gerekçesiyle açılan davada yargılandı, 10 aya hüküm giydi, okuldan uzaklaştırıldı. Cezaevinden çıkınca 1941'de İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalıştı. Arkadaşlarıyla "Yürüyüş" dergisini çıkardı. 1943'te savaş karşıtı şiirlerini içeren ilk kitabı Tebliğ toplatıldı, sıkıyönetim tarafından İstanbul dışına sürgün edildi. 1943-1947 arasında Muğla, Balıkesir, Konya, Adana ve Kırşehir’de sürgünde yaşadı. 1947'de İstanbul'a döndü. Bir bisküvi fabrikasında çalıştı, yayınevlerinde düzeltmenlik, çevirmenlik yaptı. 1965’ten sonra şiir çevirileri ve kitaplarının yayınıyla uğraştı. 12 Eylül 1980 sonrasında da bir ay gözetimde tutuldu. İlk şiirleri 1930'da "Ali Karasu" imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Ankara Cezaevi'nde Nazım Hikmet’le kalınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirlerinde Nâzım Hikmet etkisi açıkça bellidir. Yurt sevgisini dile getiren ilk kitabı "Tebliğ"de bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da yoksul Türk insanını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldı. Olgunluk dönemi şiirlerinde konuşma diline yakın bir dil kullandı, türküler, halk şiiri ve gelenekleri motiflerinden yararlandı. Savaş, yoksulluk, sürgünlük, hapislik acılarını yaşayan insanın duygularını, iyiye, doğruya, eşitliğe olan özlemini yalınlık, gerçeklik ve lirizmle yansıttı. Çarpıcı bitişler, yinelemeler, iç uyaklar ve ses uyumları belli başlı şiirsel biçimleri. 1940'lı yılların toplumsal gerçekçi şiirinin ortak temaları ve biçimleriyle, Orhan Veli kuşağının bazı söyleyiş özelliklerini kaynaştırarak sentezci bir şiire ulaştı. "Şiire Nazım Hikmet etkisinde başlamasına karşın, zamanla 1940 toplumcu, gerçekçi kuşağının özgün isimlerinden biri oldu. İçten bir anlatımla toplum sorunları ve yenik hayatların acılığını yansıttı.'' (Eray Canberk, 1993) -------------------- Ayrılık Tüm umut yollarını kapayan Aşk da bir isyandır. Nerede kimbilir o fırtına, Beni yüzyıllara savuran Yüzü yırtık kan. İşlediğim zamansız sevdanın Cılız kemiklerini sayıp, Özgürlük adına soyunuyorum Uykunun karesine aşk kafesimde. Ey duru bestesini dinlediğim yökyüzü! Kiminle o ihtiras denizi, Kimi boğuyor dalgalarıyla, Nedir bu uğultu, Kimdir tanık? Sussun sularını aşınmış yatağımdan Alıp götüren deli yel, Umarsız dalgaların uzandığı hiçbir kuyuyu bağlamayan Köprünün üstünde Kral Lear gibi güçsüz ve deli Düşsün elime ayrılık AÇILIR KAPILAR Alır seni korum damla damla suyuma, ekmeğime, aşıma, kaygıma, sevincime, acıma, umuduma, sabrıma, gücüme. Alır seni bölerim parça parça, dağıtırım topraklara, denizlere, geceye. Açılır her sabah kapılar gözlerinde, girerim ışıltılı, yemyeşil bir bahçeye. ÇİLE Bizim hiç bir hürriyetimiz yok, Hiç bir hürriyetimiz, Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek, Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi, Ben burda en büyük çileyi doldurayım, Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç. Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur, Ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım. -------------------- DAĞ BAŞINDA Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular, rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın, senin etinden, tırnağından ayrı, senin kokundan uzak. Benim güzelim, benim ceylan bakışlım, benim kafamın ateşi, ve yüreğimdeki. Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak, şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana, sana tuzlu badem, kabakçekirdeği. Şu anda hiç bir şey mümkün değil. Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzak ve her şeyden mahrumum ben. Şu anda sadece yalnızlık ve kahır. Hayır, güzelim. hayır, ceylan bakışlım, hayır, kafamın ateşi, hayır, hayır, yüreğimdeki. Şu anda mümkün ve güzel olan tek şey vardır: Yanarak sevmek seni. Gittin İçimde Kaldı Ayrılık Gittin Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı Dudaklarımızda sıradan sözcükler Vedalaşmayı bile beceremedik Son bir bakış kaldı arkanda Kalabalığa karışan Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü Gittin. İçimde Yığınlarca kitap kaldı uçuşan Sözcükler beynimin köşelerinden Çıkıp korkuttular gecelerimi Peşimden geldi gölgeler Aynalara bakamaz oldum Hiçbir oyun avutmadı beni Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı İçimde. Kaldı Yeni bir kent işkenceye hazır Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle Belleğimi silkeleyip anılardan Tik tak çaldın uzun zaman Alışamadım yarımlığa Düşlerimde intihar tutkuları Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk Kaldı. Ayrılık Çoğalarak giriyor günlerime Senden başka kim bilebilir Geçmişin dökümünü yaptığımı Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler Sonbahar hüznüne benziyor pencerede Artık konuk beklemeyen gözlerim Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı Ayrılık. -------------------- KORU KENDİNİ Kaldırınca tabancasını Nişan almak için sarı saçlıya Parıldayıverdi gözleri Koru kendini Kırlangıçlar uçuştular Korkudan çığrışıp Kanat çırparak koru kendini. Hadi söyle bana müziği seversin sen Nasıl çalar insan hapishanede Ağrılardan, sızılardan sonra Romatizmanın zincirlerin kemirdiği elleriyle. İşte nişan aldı tam Kemanının üstüne Iskalamaz iyi nişancıdır Koru kendini Ama teller gene şakıdılar Doldular havayı titrek titrek hiç umursamadan. Hadi söyle bana müziği seversin sen Nasıl çalar insan hapishanede Ağrılardan, sızılardan sonra Romatizmanın zincirlerin kemirdiği elleriyle. "Havasız bir delikte Gıcırdayan somya üstünde yatakta Yakalanmışsın berbat bir öksürüğe Gel de şarkı söyle. Ama yine de sarı saçlı adam Devam etti kemanı çalmaya Dirildi içimizde ölü düşler." OLUR BİTER ama şunu da aklına ko: başımıza gelen bütün bu şeyler dünyada olmamaktan daha iyi. hem bizim için hasret falan da neymiş ki, sen orda yıldızlara bakar dalarsın, ben burda cıgaramı yakar dalarım, işte olur biter. -------------------- Sana Geliyorum I. Benim sabah keyfim yeni açmış bir gülü insanların gülücüklerine yerleştirmektir. II. Sana karlı bir günde geleyim saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan sobanın çıtırtılarına dalalım sana küçük törenlerimizde şarki söyleyeyim içki içelim güneşle başbaşa saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar bir gece şelalesi gibi damarlarıma akıp yankılan yüreğimde. III. Sana yağmurlu bir günde geleyim parkta ıslanalım birlikte gürültüler toprağın kokusunda erisin kentin görüntüsü değişirken bulutlarla duraksamadan parlayan gözlerin ve ıslaklığınla sar beni en koyu kızıllığında dudaklarının kıralım demir parmaklı pencereleri önlerine ortanca saksıları yerleştirelim ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza. IV. Sana güneşli bir günde geleyim ışıklı yollara halılar serelim birlikte aşkınlığa yükselelim, okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla mücevher gibi parlayan adada, ben hep iskeleye demir atmış beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm tuzlu dudaklarını yakmak için sana kendi yaptığım güneşleri getireyim. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 "Pınarından özgürlügün al bir yudum , cek bir soluk rüzgarindan sevdamizin" -------------------- "Seni benden ne bu kapi ne bu duvar ayiracak,ne bu kara kara gelen ölüm" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 başımıza gelen bütün bu şeyler dünyada olmamaktan daha iyi. tşk. payaşım için semuel. bende kitabı yok, ekleme yapamadım kusura bakma.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 rica ederim birun:) -------------------- Gelen Benim Sözüm Filistinlilere Pınarından özgürlüğün al bir yudum, çek bir soluk rüzgârından sevdamızın. Seni benden ne bu kapı, ne bu duvar ayıracak, seni ne bu kara kara gelen ölüm. Al bir yudum pınarından özgürlüğün. Rüzgârından sevdamızın çek bir soluk. Seni benden ne bu kapı, ne bu duvar ayıracak, seni ne bu kara kara gelen ölüm. Asıl benim gelen, ölüm değil, yıkmaya gelen bu kanlı duvarları. Çırpa çırpa ak kanatlar. Yürür dupduru kanım benim aydınlıktan aydınlığa bir düş gibi. Dağı taşı kıra eze kıra eze gelen benim, geceleri, korkuları, cellâtları biçe eze biçe eze gelen benim. Gelen benim, gelen benim, zincirinden kopmuş gibi. Asıl benim gelen, ölüm değil. Benim gelen, benim gelen. Ben geldim mi kalkacak sabahları bütün çocuklar karınları aç; uyuyacak geceleri bütün çocuklar karınları tok, ben geldim mi. A. Kadir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Çile siiri cok etkiler beni hele de son iki mısrası...tesekkürler semuel. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur, Ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım. ben de en çok Çile ve Olur Biter i severim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Buluşursak Sizinle aynı yemeği yedim senelerce, aynı türküyü söyledim talim dönüşü, ve aynı rüyaları gördüm geceleri, ot yatakta. Gün oldu cömerttim, canımı verecek kadar. gün oldu esirgedim tek asker cıgarasını sizden. Fakat bir akşam buluşursak eğer herhangi bir yol ağzında, namusum hakkı için öpeceğim toprak kokan ellerinizden! Dön Geri Bak Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç, insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın, kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç. At denize kendini, git boğul. Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama. Bir kere dön ama, bir geri bak, şu kolu gör bir kere, şu kolu, pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu, durur dimdik, bembeyaz havada, budaklı bir ağaç gibi güzel. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 28, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 28, 2008 DÖN, GERİ BAK Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç, insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın, kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç. At denize kendini, git boğul. Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama. Bir kere dön ama, bir geri bak, şu kolu gör bir kere, şu kolu, pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu, durur dimdik, bembeyaz havada, budaklı bir ağaç gibi güzel. İNSAN İnsan kuş kanadında gelen yazı. İnsan arı su, insan ak süt. İnsan yemyeşil uzanan bahçe. İnsan kum, insan çakıl taşı. İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı. İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele. İnsan kocaman, dağ gibi. İnsan parmak kadar, küçücük. İnsan alın teri, insan lokma, insan kan. İnsan solucan, insan sülük. İnsan kuş kanadında gelen yazı. İnsan gül fidanında yanan konca. İnsan umutların kapısı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2009 İhtiyaç Bu akşam içimde Tuhaf bir sıkıntı var Dünyada sanki bir ben kalmışım. Sanki herkes nerde keder varsa bırakmış Ben nerde bulduysam toplamış almışım. Önümde söğüt ağacı Her zamanki haliyle, çaresiz Havuzda su rahat İnsanlar susmuş Sessiz bir yağmur gibi başladı bende Konuşmak ihtiyacı A.Kadir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
antiPAticKq Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2009 sen orda yıldızlara bakar dalarsın, ben burda cıgaramı yakar dalarım, qüzeL paylaşım eLine saaLık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.