Altinay Oluşturma zamanı: Şubat 9, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 9, 2008 İnsan Gönlü Olan Canlıdır!... Gönlün bitkisel temeli... İnsanın meditasyon yapması, bitkisel yaşama geri dönme isteğidir. İnsan inorganik, organik, ruhsal ve tinsel dediğimiz safhaları bünyesinde barındıran bir canlıdır. İnorganikler cansızlar, organikler canlıların ön safhası bunlara bitkilerde dahil, ruhsal safhası hayvansal safha, tinsel safhası ise insansal safha. Yeni insan felsefesi insanların bu dört safhayı bünyesinde barındırdıkları ve birbirleriyle içiçe olup, etkileşimlerinin nasıl olduğu bilinememekle beraber, inorganik bir madde olan tuzun ya da suyun bünyemizde eksilmesi, ruhsal ve tinsel yapılarımız üzerinde etkileri hemen görünmektedir. Ama bu dört safhanın cansızdan canlıya ve ruhu olan canlıdan, ruhu gelişmiş hali olan tini olan canlıya yani insana geçişi, hayvanlarında ruhu vardır ama tini yoktur, insan ruhsal yaşamdan tinsel yaşama geçiş yapmıştır. Konumuza dönecek olursak, canlı safha buna bitkisel safha diyelim, ruhsal safhanın bir ön safhası, insanların duyguları bitkisel safhada oluşmuştur, bitkilerin ağladıkları, sevildiklerinde daha çok geliştikleri açıldıkları artık bilinen bir gerçek, duygu bitkisel safhada vardır, ruhsal dinginlik ve sukunet arayışı, ruhsal safhamızdan önceki safhaya geri dönüş özlemi, meditasyon burada insanın bitkisel haline dönme özlemi ve çalışmasıdır ama ruhsal safhaya geçmiştir, dönüş olamıyacaktır. Bitkisel safhada ses ve duygu vardır. Burada insanın gönlünün oluşması ses ve duygunun haronemisidir. Sesin içe dönük ve derin etkisinin olması, gözle beraber gelen ruhsal safhadan daha derin ve etkileyici olmasıdır. Göz insanın ruhsal safhasına geçişinin göstergesidir ama ses ve duygunun etkisiyle nesnel gözün oluşumunun bir ön safhası olan gene nesnel gönül gözüdür. gönül gözünü öznel olarak bilmemiz bir yanılgıdır ki gönülle ilgili hiç bir şeye nesnel ve öznel diye yaklaşamayız, zaten bu nesnel ve öznel ikircikliği yanlış bir yaklaşımdır, insanı ruh ve beden diye bölmesi gibi gerçekliği var olan bir şey değildir, sanal bir yaklaşımdır.Gönül gözünün nesnel-öznelliğini anne karnındaki çocukta tespit edebiliriz, çocuğun önce gönül gözü açılmaktadır. Annesini sesinden bilir, okşamasıyla da duygusal olarak anne karnındayken hisseder. Öznel-nesnel gönül gözü önce açılmaktadır, dış dünyaya çıktığında baş gözü gönül gözünün bir ileri safhası olarak işlev yapmaktadır. Görmekle bakmak arasındaki fark aslında baş gözü ile gönül gözü arasındaki farktır. Baş gözü doğal görme işlevi görür, gönül gözü ise baş gözüne egemen baktırandır. doğal görme işlevini anlamlandırandır. Materyalist ve pozitivist felsefeler baş gözünü temel alarak hareket eden felsefelerdir, dolayısıyla eksik felsefelerdir ve içsellikten yoksundurlar. Varolan felsefeler bu derinliği kavradıkça, insanın gerçek boyutunu kavrayacaktır, felsefede doğuya dönüş aslında bu derinliği aramaya dönüştür, akılla her şeyin açıklanamıyacağı, aklın sadece insanın özelliklerinden bir tanesi olması ve akılla bütün özelliklerini açıklamaya çalışması, batı aklıyla her şeyi anlamaya çalıştı ama olmadı, doğu aklı hepten yok saymaya çalıştığı için üstünlüğü batıya kaptırdı, ama batının eksikliği ayan beyan çıktı ortaya ve doğuya dönüş başladı, batı akıldan hareket etme alışkanlığını terkedemez ama doğuda akılı yok saymaması gerektiğini artık öğrenmiştir ya da batı ona öğretmiştir çektirdiği acılar ve yaptığı katliamlarla. Süreç doğudan yanadır, Nietzche'de bunu görebiliriz, batının en son büyük filozofunu büyük yapan doğudan ilham almasıdır, Zerdüşt böyle buyurduyla, doğulu zerdüştü rehber almasıdır ve de demiştir ki gene aynı Nietzche... " Akılsız yaşam olur ama yaşamsız akıl olmaz." Aklı yok saymadan yaşamı temel alarak gidersek, yaşamı temel alan felsefelerin doğuda olduğunu bilirsek, devşiren batıya bu değerlerimizi kaptırmazsak güneş gene doğunun üstüne döner, neden Mevlana dünya gündeminde, neden sözde islam düşmanı batı mevlana'yı neden baş tacı ediyor, bütün dinler ve insani değerler doğuya aittir ve sezar'ın hakkı sezar'ın olacaktır, bütün dinleriyle ve felsefesiyle doğu gene dünyanın egemen felsefesi olacaktır, hemde sonsuza, çünkü doğu batıya hor bakmamıştır, insan olarak kabul etmiştir ama batı onu insan olarak görmemiş, yok etme felsefesiyle hareket etmiş ve dediğimiz gibi "doğu" bir coğrafi terimle numaralı bir mahkum haline sokulmuştur. Fars, Arap,Çin, Hint, Japon ve adı şu anda aklıma gelmeyen bir sürü medeniyeti yok saymakla kalmamış, yok etmeye çalışmıştır, batı bu medeniyetlerin üsütünlüğünde ve onlara çektirdiği acıların bedelini doğunun yanında başı eğik yaşıyarak, egemenliği ona teslim ederek yaşamasına devam edecektir, doğu gene de onu yok etmeye çalışmıyacaktır, doğunun büyüklüğü buradadır, bir doğu milleti olan Türk milleti de kendini her fırsat bulduğunda soykırıma uğratan batıya hoşgörü ve yaşam hakkı tanıyarak insan olmanın erdemini öğretmiştir evet... gönlümce yazdım ve baş ve gönül gözümüzle gözle insanlığa baktım.... Mustafa Altınay Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.