Jump to content

IV. Henry ; Oyun Üzerine....


birunsatan

Önerilen Mesajlar

IV. HENRY VE FALSTAFF

 

Shakespeare’in, IV. Henry’yi 1596-7 yıllarında yazdığı sanılıyor. Yazarın, II. Richard’la başlayan tarihsel oyunlar dizisinin en önemli oyunlarından biri olan IV. Henry, özellikle Falstaff sayesinde her zaman beğenilen bir oyun olmuş.

 

Bu oyun için Shakespeare’nin yararlandığı kaynaklar arasında başlıcaları, tarihçi Holinshed’in İngiltere, İrlanda ve İskoçya Tarihi ile Samuel Daniel’in epik yapıtı Lancaster ve York Hanedanları Arasındaki İç Savaşın İlk Dört Kitabı. Shakespeare’in, Prens Hal’in başıbozuk davranışları ile ilgili ayrıntıları, yazarı belli olmayan V. Henry’nin Büyük Zaferleri adlı oyundan aldığı; Falstaff karakterini ise, yine bu oyundaki kişilerden biri olan Sir John Oldcastle’dan esinlenerek oluşturduğu, hatta, başlangıçta Falstaff yerine bu adı kullandığı anlaşılıyor. Ancak, yazarın bu yüzden başı derde girmiş. Gerçek Sir John Oldcastle’ın ailesi, soylu atalarının bir serseri rolünde sunulmasından hoşlanmamışlar ve etkilerini kullanarak bu karakterin adının değiştirilmesini sağlamışlar.

 

IV. Henry, Shakespeare’in “şaşırtarak düşündüren” sanatının belirgin örneklerinden biri. Okur/seyirci, bir kez daha insan yaşamının belli bir zaman dilimi içinde damıtılarak, en can alıcı yönleriyle sunulmasını irkilerek ve neden irkildiğini kendine hep sorarak izliyor her gün yaşadığımız, dünya tarihinden bildiğimiz, bildiğimizi sandığımız olaylar, insanoğlunun davranış biçimleri bu oyunda yine o gizemli, çarpıcı, tılsımlı özüne indirgeniyor. Zaman zaman, “Evet, evet, yaşam işte bu!” diyor okur/seyirci; daha sıkça ise “Demek buymuş, demek böyleymiş!” dediğini duyuyor kendi kendine, nerdeyse farkında olmadan.

 

Oyunun başlıca temaları arasında, savaş ve savaş ortamının insanlar üzerindeki etkisi, genel olarak ahlak, insanoğlunun kişisel çıkarını kollayarak yaşamını sürdürme içgüdüsü, değişik düzlemlerde çıkar çatışmaları, politika (özellikle politikada “çarketme” olgusu), cesaret ve korku, öfke ve haset, sevgi ve hırs, onur ve ikiyüzlülük; varoluşun bakış açısına göre komik veya acıklı olabilen yanları; insan yaşamında değişim/dönüşüm görünümleri, nedenleri, sonuç ve etkileri ve çok genel anlamda insanlık komedyası sayılabilir.

 

Sir John Falstaff, ya da kısa adıyla Falstaff, Shakespeare’in yarattığı en ilginç komik karakterlerinden biri. Dünya tiyatro tarihinin de dikkate değer oyun kişilerinden biri olan Falstaff henüz Türkiye’de tanınmıyor. Bu, değişik açılardan büyük bir kayıp: Türk seyircisi böyle çok yönlü bir kişiyi tanıyarak onu değerlendirme ve değişik yön ve seyircinin gözünde beğenilir kılan bir rolle zenginleştirmemişler; pek çok aktör belki de kendilerine ün kazandırabilecek bir rolü oynama fırsatı elde edememiş.

 

IV. Henry ve Windsor’un Şen Kadınları oyunlarında Falstaff’ın Shakespeare’in çağında da seyirciler tarafından çok sevildiği anlaşılıyor. Hatta, Shakespeare, “istek üzerine,” Falstaff’a başka oyunlarda da yer vermeyi düşünmüş, ancak daha sonra, bilinmeyen nedenlerle (belki de rolü oynayan aktör öldüğü veya kumpanyadan ayrıldığı için) vazgeçmiş.

 

IV. Henry’nin önemli karakterlerinden biri, belki de en önemlisi, olan Falstaff zevk, sefa ve seks düşkünü, zeki ve kurnaz, dilli ve hazırcevap, bencil ve utanmaz, yalancı ve palavracı, işini bilen ve düzenbaz, kendine olan teveccühü sınırsız bir kişi. En belirgin özelliği ise, benzeri az bulunur bir komedi unsuru olmasında yatıyor: Kendisi bir güldürü ustası; bilinçli olarak güldürmeyi amaçlamadığı zamanlarda da son derece komik olabiliyor. Aynı zamanda, başka insanlardaki komedi potansiyelinin de açığa çıkmasına yarayan bir ayıraç. Kendi hakkında şöyle diyor:

 

 

 

Herkesin derdi benimle. Harcı ahmaklıkla karılmış bu insan denen varlığın beyni, benim yarattığımdan ya da benimle yaratılandan öte, güldürüye yakın bir şey yaratabilmekten aciz. Kendim zeki olmaktan başka, herkesteki zekânın da kaynağı ve nedeniyim…

 

 

 

 

Falstaff aynı zamanda yaşam sevinciyle ve yaşama isteğiyle dolup taşan; ama zaman zaman ürkütücü ve sevimsiz de olabilen yanlarıyla “insanlığı”da ortaya çıkan bir kişi. Belki bir “masal bukalemunu” gibi pek çok kalıba girebilen yapısında, varlığın her koşulda sürdürebilmesine elveren gizemli bir mekanizmaya sahip olan Falstaff, okur ve seyircilerini nerdeyse ölümsüzlüğe inandıracakken, beklenmedik bir anda ve şekilde dönen talihi yüzünden yediği darbelerle sonuçta derin bir “insanlık komedyası” sergiliyor.

 

Falstaff rolünü İngiltere ve dünya tiyatro tarihinde pek çok ünlü aktör oynamış. Rolü oynayan İngiliz ve Amerikalı aktörlerden başlıcaları şunlar: Thomas Betterton (1700), James Quin (1722’den 1751’e kadar oynamış), J.P. Kemble (1803-4), Beerbohm Tree (1896), Robert Atkins (1920-1950), Ralph Richardson (1945) ve Orson Welles.

 

 

 

 

 

OYUNUN ÖZETİ

 

 

 

Türk okurunun İngiltere tarihine aşina olmadığı düşünülerek, olayların daha kolaylıkla izlenebilmesi için, oyunun her iki bölümünün de kısa birer özeti verilmiştir.

 

 

 

IV. Henry, I. Bölüm

 

Bu bölüm IV. Henry’nin hükümdarlığının ilk yıllarını konu alır. Güçlü Northumberland Kontu’nun oğlu Henry Percy, öteki adıyla ünlü Hotspur, başkaldıran İskoç Baronlarını yenilgiye uğratır. Ancak, Gali asi Owen Glendower tarafından tutsak alınan akrabası Edmund Mortimer fidye ödenerek kurtarılmadıkça, kendi aldığı tutsakları Kral’a bırakmayı reddeder.

 

Mortimer da Krallık tahtının varislerinden olduğu için, kendisine karşı tehdit oluşturabileceği düşüncesiyle, Kral Henry onu kurtarmayı kabul etmez. Bu duruma öfkelenen Percy ailesi asilere katılır.

 

Bu arada, Kral’ın oğlu ve tahtın varisi Veliaht Prens Hal, Falstaff’ın önderliğindeki bir başıbozuk takımıyla birlikte serkeşlik ederek babasını sürekli kızdırmaktadır. Ancak, Prens Hal ayaklanma haberini alınca babasının kuvvetlerinden bir kısmının komutasını üstlenir ve asilerin Shrewsbury muharebesinde (1403) yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olur; ayrıca, muharebe sırasında babasının hayatını kurtarır ve Hostpur’ü öldürür.

 

 

 

IV. Henry, II. Bölüm

 

Asilerin en ünlü komutanlarından olan Hostpur öldüğü halde, ayaklanma Kont Northumberland’in önderliğinde sürmektedir. Bu arada Hal yine, Falstaff ve öteki başıbozuklar takımının yanına dönmüştür.

 

Northumberland davadan vazgeçerek asileri terk edince, öteki önderler Kral’ın küçük oğlu John Lancaster’le barış görüşmesi yaparlar. Lancaster asilere, dağılırlarsa sorunlarının ele alınacağına ve haksızlıkların giderileceğine ilişkin söz verir. Asi önderler Prens John’un sözü üzerine ordularını dağıtırlar. Prens sözünden dönerek hepsinin öldürülmesi emrini verir.

 

Düşmanın yenildiği haberi Kral Henry’ye ölüm döşeğinde ulaşır. Kral’ın ölümünden sonra yerine V. Henry olarak Prens Hal geçer. Prens Hal’in ilk işi geçmişine bir çizgi çekmek ve bu arada Falstaff’ı yanından kovarak cezalandırmak olur.

 

 

 

 

 

ÇEVİRİYE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

 

 

 

Bu çeviride “sahne dili” kullanılmaya özel bir öncelik vermedim. Söylenmesi kolay, sahnede etkili olacak ifadelerden çok, biraz dolaşık ve karmaşık da olsa, oyundaki kişilerin söylediğine en yakın ifadeler seçtim. Ancak, çevirinin küçük düzenlemelerle sahne için de uygun bir şekle sokulabileceğini sanıyorum.

 

Yine çeviride, elden geldiğince, yorumdan, açıklamadan, özetlemeden, uyarmalardan ve “Türkçeleştirme”den kaçındım. İngilizce deyiş, deyim ve ifadeler yerine, en çok anlamsız ve biçimsiz karşılıklar çıkmıyorsa, Türkçe deyiş ve deyimler kullanmadım. Bu uğurda, gerektiğinde “güzel”, “akıcı”, “şiirsel” ve hatta kolay anlaşılır anlatımı da feda etmekten çekinmedim. Sözgelimi, oyunda Falstaff, Poins için “Aklı Tewkesbury hardalı kadar koyu kıvamlı,” diyor; bu ifadeyi “et kafa,” “aklı kıt,” v.b. olarak da çevirebilirdim. Ancak, oyundaki bir kişinin ne dediği, dediği biçimde anlaşılıyorsa, ne demek istediğini “Türkçeleştirerek” açıklamadım. Yine de, bütün bunlar, iyi ve güzel bir çeviri ortaya çıkarmak için her türlü çabayı harcamadım anlamına gelmez. Kötü çevirinin de hiçbir savunması ve gerekçesi olamaz.

 

İyi ve güzel çeviriden anladığım, Shakespeare’nin Shakespeare olduğunu (yabancı bir kültürün, yabancı bir anlatım biçimleri, yabancı kavramlar kullanan, yabancı çağrışımlarla düşünen bir temsilci olduğunu), bir Türk yazarı veya tiyatro adamı olmadığını akıldan çıkarmadan, sanatını, onun ustalığına en yakın biçimde aktarmak oldu.

 

Burada elbette, Shakespeare’den uyarlama yapılamaz. Veya uyarlamanın değeri olmaz gibi bir imada bulunmuyorum. Ben yalnızca, neyi amaçladığımı ve çevirinin hangi ölçütlerde değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorum. Shakespeare’den uyarlamalar da yapılabilir ve uyarlama olarak değerlendirilir. Shakespeare’in kendisinin de son derece usta bir uyarlamacı olduğu bilinmektedir.

 

Metinde bazı bölümlerin anlamı karanlık veya bulanıksa, buraları netleştirmeye, açıklamaya çalışmadım; ancak, notlar vasıtasıyla bu noktalardan bir bölümüne dikkat çektim.

 

Shakespeare’in kullandığı dildeki “ritmi” ve “müzikalite”yi benzer yöntemlerle oluşturmaya çalışmadım. Çünkü, Türkçe’de benzer yöntemler olduğu inancında değilim. Eğer sonuçta herhangi bir “ritm” ortaya çıktıysa, bu tümüyle Türkçe’nin kendi ritmi olmuştur. İngilizce, Türkçe’den çok daha ağırlıklı olarak vurguya dayanan bir dildir. Shakespeare de vurgu ve ses öğelerinin büyük bir ustalıkla, zaman zaman nerdeyse bir senfoniden bölümler yaratıyormuşçasına, kullanır. Kullandığı temel “ritm” ise, birbirini izleyen bir vurgusuz hece ile bir vurgulu heceden oluşan “iamb” kalıbının tekrarlanması esası üzerine kurulmuştur. Türkçe’de böyle bir kalıp -ve İngilizce’deki ile kıyaslanabilecek bir ses ve vurgu düzeni- olmadığından, benzeri bir etki yaratmaya çabalamadım. Böyle bir çabanın da başarılı olacağı kanısında değilim.

 

Şiirle düzyazıyı ayıran özelliklerden birisi de, şiirde anlam biriminin dize, düzyazıda ise cümle olmasıdır. Ben de, biraz bu noktadan hareketle, oyunun şiir niteliğindeki bölümlerini dizeler şeklinde aktardım. İfadelerin alt alta yazılması tabii ki ortaya şiir çıkması için yeterli değil; ancak şiir görünümü vermesi, kaynak metinin şiir olduğunun okur tarafından sürekli bilinmesi açısından yararlı. Ayrıca, Shakespeare gibi bir yazarın sahne dilindeki anlam birimlerinin ve önemliyle önemsizin birbirinden daha kolay ayrılmasına yardımcı olabiliyor.

 

Kaynak metinde sık sık geçen “cousin” terimi, yerine göre kuzen, yeğen anlamı taşıdığı gibi, yalnızca yakınlık ifade eden bir söz olarak da kullanılmıştır. Türkçe’de aynı esnekliğin korunabilmesi için bu terim “kuzen” olarak karşılanmıştır.

 

Dipnotlarda da açıklandığı gibi, oyunda geçen çeşitli para birimlerinin Türkçe karşılığı (lira, kuruş, v.b.) karışıklığa yol açabileceğinden, verilmemiş, bu birimler (pound, mark, groat, penny, v.b.) aynen korunmuştur. Çoğu yerde, kullanılan para birimlerinin ne ifade ettiği aşağı yukarı anlaşılmaktadır.

 

Shakespeare, bu oyunda olayların geçtiği yere ilişkin bilgi vermez. Ayrıca oyunun orijinal “Quarto” baskısında sahne düzenine, aktörlerin giriş ve çıkışına v.b. ilişkin fazla bir açıklama da yoktur. Oyunun günümüz basımlarında verilen bilgiler, oyun içindeki ipuçlarına ve günümüze ulaşan bilgi ve belgelere dayanarak çeşitli editörlerce yapılan tahminleri yansıtıyor. Çeviride bu konuda genel olarak “(New) Arden Shakespeare” esas alınmıştır.

 

 

 

 

IV. HENRY

 

William SHAKESPEARE

 

Çevirmen; Bülent BOZKURT

 

Remzi Kitabevi

 

Aralık 2000, 3. Basım, Sf. 7-12

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...