Jump to content

Ataturk'e yazilmis bir yazi


biggang

Önerilen Mesajlar

Reha Muhtar, 10 yıl önceki 10 Kasım yazısını yeniymiş gibi sununca, yazının sahibi ses verdi: Üniversite ve askerlik bitti!

 

İSTANBUL - Kerem Türkman, 1994'ün 10 Kasım'ında Atatürk için bir yazı yazdı. Mizahi bir dille yazılan yazı, çeşitli gazetelerdeki köşe yazarlarının '10 Kasım anımsatmasına' döndü, internette efsane oldu.

Efsaneye göre, bu yazı bir ortaokul öğrencisi tarafından okulunun duvar gazetesi için yazılmıştı. Yazıyı son olarak Reha Muhtar, Sabah gazetesindeki köşesinde bu yıl 'Minik bir yüreğin sesi' diye verince, Türkman ses verdi: "Ben artık büyüdüm."

 

Saat dokuzu beş geçe...

Kerem Türkman, 1994'te liseyi bitirmiş, aynı yılın 10 Kasım'ını üniversite öğrencisi olarak, ilk kez okuldaki törene katılmadan anmıştı. O gün, babasının Haznedar' daki işyerindeydi. 'Saat dokuzu beş geçe' saygı duruşu için ayağa kalktı. Büronun penceresi caddeye bakıyordu. Dışarıda hayat durmamıştı. Türkman, şaşkındı: "Bizi yıllarca okulda topladılar, tam o saatte İstiklal Marşı'nı okuttular, şiirler söylettiler, O'nu andık. Demek, tüm bunlar yalandı."

Türkman, aldatıldığını düşündü. Oturdu ve yazdı. Yazısında, Atatürk'ün kurtuluş mücadelesi verirken sahip olduğu koşullarla bugünü mizahi bir dille karşılaştırdı.

 

Yazı büyük ilgi çekti

Türkman, o tarihte yayın hayatını sürdüren, 'Avni' adlı mizah dergisinde mizah yazıları yazıyordu. İş başvurusu için Hürriyet gazetesi dergi grubuna başvurmuş, 10 Kasım'da görüşmeye çağrılmıştı. Yazısını bitirince gazetedeki görüşmeye gitti.

Görüşme sonucunda, o tarihte yayımlanan 'Top Pop' adlı dergiye kabul edildi. Gazeteden ayrılırken, yazısını bir muhabire vererek, 'Belki değerlendirirsiniz' deyip uzaklaştı. Altına, yalnızca adını yazdığı yazı, aynı yıl Hürriyet'te Yalçın Bayer'in köşesinde, 13 Kasım'da yayımlandı.

Yazı öyle ilgi çekti ki, dönemin ANAP Milletvekili Bülent Akarcalı, Bayer'e, yazının sahibiyle görüşmek istediğini iletti. Yazara ulaşamayan Bayer, bu isteğe köşesinde yer verdi. Meçhul yazar, bunun üzerine ortaya çıktı. Türkman, çok uzakta değil, Bayer'le aynı binada, altıncı kattaydı.

Bayer, yazıyı 1995'in 10 Kasım'ında da yayımladı. 1996'da Gözcü gazetesinin köşe yazarı Necmi Tanyolaç yazıya yer verdi. Bayer, 1997 ve 1998 yıllarının 10 Kasım' ında da Türkman'ın yeni yazılarını yayımlarken, yazı artık internette dolaşıyordu.

Yazı, sanal ortamda 'anonimleşirken', Türkman da sanal efsaneye dönüştü. İnternetteki efsaneye göre, Türkman, bir ortaokul öğrencisiydi ve yazıyı okulunun duvar gazetesi için yazmıştı. Elden ele dolaşırken orijinali de bozulan yazının 'sanal versiyonu' ilk olarak Melih Aşık'ın Milliyet gazetesindeki köşesinde yayımlandı.

 

Reha Muhtar klasiği...

Beş yıl geçti. 2004'ün 10 Kasım'ı, Atatürk'ün ölümünün 66. Türkman'ın yazısının 10. yıldönümüydü. Reha Muhtar, Sabah gazetesindeki 11 Kasım tarihli köşesini, 'Minik bir yüreğin sesi'ne ayırdı. Reha Muhtar, köşesinde, 'bir ortaokul öğrencisinin okulunun duvar gazetesine yazdığı' bir yazıya yer verdiğini belirterek, "Belki tek başına yazmadı bu satırları, annesi babası yardım etti" diye de eklemişti.

Türkman, yazıdan iki gün sonra ortaya çıktı. Bayer'in köşesine bir açıklama göndererek, hâlâ 'o minik yürek' olmadığını belirtti: "Yıllardır internet sitelerinde dolaşır bu yazı. Yazdığımda liseyi yeni bitirmiştim. Şimdi üniversiteyi ve askerliğimi bitirdim. Muhtar'ın sandığı gibi, annem babam yardım etmedi, ben yazdım."

 

'Atatürk yazısı vardı ya'

Yaşananlar, ancak dün düzeltilebildi. Türkman'ın yanıtını öğrenen Reha Muhtar, "Hani önceki gün yayımladığım müthiş bir Atatürk yazısı vardı ya. İşte o yazının sahibi beni aradı" diye başlayan dünkü yazısını, Türkman'ın şu cümleleriyle bitirdi: "Eğer bizim yaşadığımızın adı hayatsa, Atatürk hiç yaşamadan ölmüş demektir..."

Kerem Türkman, şu an tam 29 yaşında. Bir halkla ilişkiler şirketinin Ankara temsilcisi olarak görev yapıyor. Mizah yazarlığını ve yazı yazmayı bıraktığı için üzgün.

Sanal efsaneye dönüşerek, anonimleşen 'minik yürek' yazısından da büyük gurur duyuyor. Türkman, o günden beri hiç eksilmeyen Atatürk sevgisi ve hâlâ mizah dergileri okuyarak giderdiği mizaha olan bağlılığıyla yaşamına devam ediyor.

 

Türkman'ın 10 Kasım yazısının orijinali

"Bu ülkede yaşayan herkesin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: Atatürk. Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup, hasılat rekorları kıran bir filme gidememiş...

Trablusgarp Cephesi'ne, lüks uçak şirketinin 'First class' koltuğunda viskisini yudumlayarak gidememiş. Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için, kortej eşliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...

19 Mayıs'ta Samsun'a basan ayağında, ışıklı spor ayakkabısı yokmuş. Kazandığı her savaştan sonra, savaş sahasına fırlayıp moral veren, mini etekli ponpon kızları da yokmuş. Tarihi kayıtlara bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...

Ülkesinde yapacağı devrimleri, inkılapları unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacaklarını da cep telefonundan öğrenememiş.

Atatürk için üzülüyorum.

Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Paşa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti...

Vatanın bağımsızlığını müjdelediği Meclis kürsüsünde şöyle ağzına layık bir mercimek çorbası içip, kuru fasulyenin suyuna ekmek bandıramadı... 20. yüzyılın bu dehasının, çerçeveletip duvarına asacak bir ihalesi bile yoktu. Yazık ki, hayatta bir reposu veya hisse senedi de olmadı.

Lozan zaferi veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp, sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı... Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Deşarj olamadan gitti Ulu Önder!..

Atatürk'e acıyorum... Sen, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel. Sonra değerini bilemeyip, tek kadınla evlilik sistemini getir. Sen kalk, bugün yine kapanmaya başlayan Türk kadınına sosyal haklarını ver, çağdaş yaşama kavuştur... Çılgın fasıllara katılmak, sabahlara kadar içki içip, vals yapmak, babasının faytonunu alıp şöyle bir Emirgan yapmak varken...

Bunları yapamazdı Atatürk... Ne korna çalıp dolaşacak bir arabası vardı, ne balkonuna çıkıp silah atacak bir evi. Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra, hayatını yaşayabilirdi değil mi? Bizim bu yaşadığımız hayatsa, Atatürk yaşamadan ölmüş demektir."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Albert Einstein'nin Ataturk'e yazdigi mektup

 

Cumhuriyet rejiminin henuz on yasinda oldugu

gunlerdeki Turkiye ile 83 yasindaki

Cumhuriyet Turkiyesi'nin farki :

 

Alman fizikci Albert Einstein’in

Mektubunda belirlenmistir

 

Dunyanin gelmis gecmis en buyuk dáhilerinden

olan Alman fizikci Albert Einstein,

17 Eylul 1933'te Ankara'ya,

basbakanliga gonderdigi ve

"Sadik hizmetkáriniz olmaktan seref duyuyorum"

sozlerinin yeraldigi mektubunda,

Hitler'in iktidara gelmesinden sonra

Almanya'da calismalarina imkán kalmayan

degisik meslek gruplarindan 40 bilim adami icin,

Turkiye'den is talebinde bulunuyor.

 

Einstein'in ricasi Ataturk tarafindan kabul edilmis

ve bu bilim adamlarinin tamami Turkiye'ye gelerek

Universite Reformu'nda gorev almislardi.

Almanya'da 1932 sonbaharinda yapilan

genel secimleri, Adolf Hitler'in Nasyonal

Sosyalist Partisi, yani Naziler kazandi ve Hitler,

1933'un 30 Ocak gunu basbakanliga getirildi.

 

Naziler'in hedeflerinden biri, Yahudiler'in,

oncelikle de Almanya'daki Yahudiler'in

koklerinin kazinmasiydi.

O tarihten birkac sene once baslamis olan

Yahudi karsiti hareketler Naziler'in iktidari

elde etmelerinden sonra daha da artti ve

cok sayida Yahudi, Almanya'yi terketti.

Ayrilma hazirligi yapan Yahudiler arasinda

dunyanin onde gelen bilim adamlari da vardi

ve Albert Einstein da onlardan biriydi.

 

Berlin Universitesi' nde hocalik yapan ama

kisa bir muddet sonra artik ders veremeyecegini

farkeden Einstein, 1933 ilkbaharinda Almanya'dan

ayrildi, Fransa'ya gecti ve Paris'teki

"College de France"da hocalik etmeye basladi.

Bu sirada, Nazi tehdidi altinda bulunan

Museviler'in himayesi maksadiyla

"Yahudi Nufusu Koruma Gruplari Birligi"

ismini tasiyan ve kisa adi "OSE" olan bir kurum

olusturulmustu.

Birligin merkezi Paris'te idi ve

seref baskanligina da Albert Einstein getirilmisti.

 

Albert Einstein, 1933'un 17 Eylul'unde

Ankara'ya iste bu sifatla,

yani "OSE'nin seref baskani"

olarak bir mektup gonderdi.

Einstein, "Turkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu

Baskanligi"na, yani Basbakanliga hitaben son derece

nazik bir dille yazdigi mektubunda Almanya'daki

bazi kanunlar dolayisiyla cok sayida Alman bilim

adaminin mesleklerini icra edemez hále geldiklerini

soyluyordu.

Bilim adamlarinin calisabilecekleri

bir ulke aradiklarini da anlatan Einstein,

40 kisilik bir uzman listesi hazirladiklarini yaziyor,

bu kisilerin hicbir karsilik beklemediklerini anlatiyor

ve Turk Hukumeti'nin sozkonusu bilim adamlarini

kabul etmesi halinde sadece insani bir faaliyette

bulunmus olmakla kalmayacagini,

Turkiye'nin bu kabulden buyuk kazanc saglayacagini da

ifade ediyordu.

 

Einstein, simdi Basbakanliga bagli olan

"Cumhuriyet Arsivi"nde muhafaza edilen

17 Eylul 1933 tarihli mektubunu yazdigi sirada,

basbakanlik makaminda İsmet Bey (İnonu) vardi.

Belgenin uzerinde yeralan ve İsmet İnonu'nun

elyazisiyla olan nottan anlasildigina gore,

İnonu, 9 Ekim gunu mektubu "Maarif Vekáleti'ne",

yani Milli Egitim Bakanligi'na havale etti.

Milli Egitim Bakani, o tarihte Resid Galip Bey idi.

 

Albert Einstein'in mektubunun alt kisminda ve

yan tarafinda elyazisiyla uc madde halinde

yazilmis bazi notlar bulunuyor.

Resit Galip Bey'e ait bu notlarda gecen

"Teklif, mevzuat-i kanuniyemizle ...degildir" ,

"Bunlari bugunku seráite (sartlara) gore

kabule imkán yoktur" seklindeki ifadelerden,

teklifin bakanlik tarafindan ilk asamada

kabul edilmedigi anlasiliyor.

 

Ancak, Turkiye'nin bu tarihten hemen sonra

40'tan fazla Alman bilim adamini davet edip

universitelerde gorevlendirmesi ve

Universite Reformu'nun da bu sirada yapilmasi,

Milli Egitim'in karsi ciktigi teklifin kabulunde

cok daha yuksek bir makamin,

yani bizzat Reisicumhur Mustafa Kemal'in

devreye girmesinin etkili oldugunu dusunduruyor.

 

Bu konudaki bir diger kanit da,

Princeton Universitesi' nde 1949 yilinda Einstein ile

gorusen İstanbul Teknik Universitesi' nin emekli

hocalarindan Prof. Dr. Munir Ulgur'un gectigimiz hafta

Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim Teknoloji Dergisi'ne

yaptigi aciklama.

 

Prof.Munir Ulgur, aciklamasinda Einstein'in

gorusme sirasinda Ataturk'u kastederek :

"Dunyanin en buyuk liderine sahipsiniz.

1933'teki universite reformunuz sirasinda beni de

ulkenize davet etmisti" dedigini naklediyor.

 

Bu ifadeler, Alman bilim adamlarinin Turkiye'ye

dogrudan dogruya Ataturk'un talimatiyla gelmis

olduklarini gostermektedir.

 

Albert Einstein'in 73 seneden buyana arsivimizde

durmasina ragmen kimselerin farketmedigi

bu mektubunu bulma serefi, dostum Mesut İlgim'a ait.

Uzun seneler devam eden profesyonel yoneticilik

faaliyetinden sonra emeklilik gunlerini arastirmacilikla

geciren Mesut Bey,

simdi Hitler'den kacarak İstanbul'a

gelen profesorlerden olan maliyeci Fritz Neumark'in

Turkiye gunlerini anlattigi "Bogazici'ne Siginanlar"

isimli eserini Almanca'dan Turkce'ye cevirmekle mesgul.

Mesut İlgim, Einstein'in mektubunu daha once de yayinlanan

ama az sayida basilan bu hatiralardan hareketle,

genis bir arastirma yapmaya basladigi sirada bulmus.

 

iste, Cumhuriyet rejiminin henuz on yasinda

oldugu gunlerdeki Turkiye ile 83 yasindaki Cumhuriyet

Turkiyesi'nin arasindaki fark...

 

ilki, Einstein'in dostlari icin is talebinde bulundugu,

buyuk gelecek vaadeden genc bir devlet;

 

Digeri ise gundemini sadece kadinlara mahsus parklarin,

cuppeli namazlarin yahut kadin eli sikmanin gunah olup

olmadiginin tartisilir hále getirildigi bir ulke...

 

Einstein, Ataturk'un davetini bir Turk bilim adamina aciklamisti

 

ALBERT Einstein ile gorusen az sayidaki Turk bilim

adamlarindan biri, İstanbul Teknik Universitesi' nin

elektrik-elektronik bolumunun emekli hocalarindan

olan Prof. Dr. Munir Ulgur idi.

Profesor Ulgur, Einstein ile 1949 yilinda,

Birlesik Amerika'daki Princeton Universitesi' nde biraraya

gelmisti.

 

Prof. Munir Ulgur, Cumhuriyet Gazetesi'nin

Bilim Teknoloji Dergisi'ne gectigimiz gunlerde

verdigi mulákatta, Einstein'in 1933 yilindaki Universite

Reformu sirasinda Ataturk tarafindan Turkiye'ye

davet edildigini soyledigini anlatmisti.

 

Einstein, bundan 57 sene onceki gorusme sirasinda

Ulgur'e "Biliyor musunuz, dunyanin en buyuk liderine

sahipsiniz" demis ve daveti kabul etmemesinin sebebini de

"İmkánlar cok fazla oldugu icin burayi tercih ettim"

sozleriyle aciklamisti.

Mektup söyle :

 

'Ben, sadik hizmetkáriniz

Prof. Albert Einstein'

 

"Ekselánslari,

 

'OSE' Dunya Birligi'nin seref baskani olarak,

Almanya'dan 40 profesorle doktorun bilimsel ve

tibbi calismalarina Turkiye'de devam etmelerine

musaade vermeniz icin basvuruda bulunmayi

ekselanslarindan rica ediyorum. Sozu edilen kisiler,

Almanya'da halen yururlukte olan yasalar

nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler.

Cogu genis tecrube, bilgi ve ilmi liyakat sahibi

bulunan bu kisiler, yeni bir ulkede yasadiklari

takdirde son derece faydali olacaklarini ispat edebilirler.

 

Ekselanslarindan ulkenizde yerlesmeleri ve calismalarina

devam etmeleri icin izin vermeniz konusunda basvuruda

bulundugumuz tecrube sahibi uzman ve seckin

akademisyen olan bu 40 kisi, birligimize yapilan

cok sayida basvuru arasindan secilmislerdir.

Bu ilim adamlari, bir yil muddetle,

hukumetinizin talimatlari dogrultusunda

kurumlarinizin herhangi birinde bir yil boyunca

hicbir karsilik beklemeden calismayi arzu etmektedirler.

 

Bu basvuruya destek vermek maksadiyla,

hukumetinizin talebi kabul etmesi

halinde sadece yuksek seviyede bir insani faaliyette

bulunmus olmakla kalmayacagi, bunun ulkenize de

ayrica kazanc getirecegi umidimi ifade etme

curetini buluyorum.

 

Ekselanslarinin sadik hizmetkari olmaktan seref duyan,

 

Prof. Albert Einstein"

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Exclamation Bu yazıyı Bir Ortaokul Öğrencisi Okul Gazetesine Yazmış

 

Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini

borçlu olduğu insan:

 

ATATÜRK...

Gençliğinde kot pantolon giyememiş.

Sevgilisinin elinden tutup

hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş... Padişah

ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak

şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev

yerine gidememiş...

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde

Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini

başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında

spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...

Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren

mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...

Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize

döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...

Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not

alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde

bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!

Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks

çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden

gitti . Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra

arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla

sokaklarda tur atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.

Atatürk'e acıyorum...

Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel,

sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir.

Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip

rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu

çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk...

Keyif çatmadı...

Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...

ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O

ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.

BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI

O KADAR.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Nedense yapamadık.. Asil kanımızı kirlettiler karşı çıkmadık.. Gençliğe hitabeni bile ezberlemedi çoğu. Şimdi üzülmüyorsun bizim için biliyorum. Biliyorum Türk milleti hep bıçak kemiğe dayanıncaya kadar sabreder. Birgün asil kanımızın bu vatan için akacağını biliyorsun. Uygun koşulları bekliyoruz Ata'm. Sana söz veriyorum bizim kalacak bu vatan! Türk olduğum için gurur duyuyorum. Biliyorum 2 günde kazanılmadı bu topraklar. Senin gibi olamam ama söz veriyorum sana ölürüm de vermem bu vatanı. Yedirmem çiftçimin emekçimin hakkını! Biliyorum bıçak kemiğe dayanmadan direnmedi o zamanlar kimse. Sen de o kargaşada doğdun biz de .. Biliyordun ta başından beri yoksa bu toprakları boşuna korumazdın . Bize bırakmazdın boşuna. Hala biliyorsun ki hiçbir yere gitmeyecek bu vatan. Ölürüm de vermem kimseye ..

 

Üzülmüyorum üzülmeyin.. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR. O asil kanın kirlendiği yalan.. Biliyorum milletim öyle kolay kolay vermez bu vatanı. Vermeyiz değil mi? Tutamayacağımız sözler değil ki bunlar. Yalan hepsi yalan ileri görüşlüydü Ata'm. Bilirdi bıçak kemiğe dayanana kadar susarız. Dayandığı an bütün nefretimizi kusarız... Umarım..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben böyle bir şey hatırlıyorum

 

ingilizler yada italyanlar Mustafa Kemale haber gönderiyorlar;

 

''antalyayı alıcaz''

 

Paşa sinirlenir ve;

 

''antalya sigara pakedi mi alıyosun söyleyin o deyyusa bana çizmelerimi giydirmesin''

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ.

 

 

Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan:ATATÜRK...Gençliğinde kot pantolon giyememiş.Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin,first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denizedöktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacaklarıda cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, faks çekemeden, bir radyo programını dinlemeden.İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti..Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah..Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek

 

dururken... Bunları yapmadı Atatürk..Keyif çatmadı.Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTIO KADAR....

 

 

Alıntıdır..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu güzeller güzeli yazıyı Atatürk'ü sevmeyen bütün o kişilere özelliklede bahaneleri Atatürk içki içiyor diyen bir zümre varya esas onlara okutmak gerekli...

Bir insanın vatanı ve milleti için nelerden vazgeçtiği ama değerini tam anlamıyla bilinmemesi kadar kötü bir şey yoktur herhalde... Sen neler neler yap sonrada sana birileri gelsin kötü şeyle yakıştırsın... Taksimde sallandırmak gerekli onları ibret-i alem olsun diye...

 

Ah Atam ah..... Kesinlikle bir yerlerden görüyosundur bu durumu ve ne kadar çok üzülüyorsundur..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...