biggang Oluşturma zamanı: Şubat 13, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 13, 2008 Reha Muhtar, 10 yıl önceki 10 Kasım yazısını yeniymiş gibi sununca, yazının sahibi ses verdi: Üniversite ve askerlik bitti! İSTANBUL - Kerem Türkman, 1994'ün 10 Kasım'ında Atatürk için bir yazı yazdı. Mizahi bir dille yazılan yazı, çeşitli gazetelerdeki köşe yazarlarının '10 Kasım anımsatmasına' döndü, internette efsane oldu. Efsaneye göre, bu yazı bir ortaokul öğrencisi tarafından okulunun duvar gazetesi için yazılmıştı. Yazıyı son olarak Reha Muhtar, Sabah gazetesindeki köşesinde bu yıl 'Minik bir yüreğin sesi' diye verince, Türkman ses verdi: "Ben artık büyüdüm." Saat dokuzu beş geçe... Kerem Türkman, 1994'te liseyi bitirmiş, aynı yılın 10 Kasım'ını üniversite öğrencisi olarak, ilk kez okuldaki törene katılmadan anmıştı. O gün, babasının Haznedar' daki işyerindeydi. 'Saat dokuzu beş geçe' saygı duruşu için ayağa kalktı. Büronun penceresi caddeye bakıyordu. Dışarıda hayat durmamıştı. Türkman, şaşkındı: "Bizi yıllarca okulda topladılar, tam o saatte İstiklal Marşı'nı okuttular, şiirler söylettiler, O'nu andık. Demek, tüm bunlar yalandı." Türkman, aldatıldığını düşündü. Oturdu ve yazdı. Yazısında, Atatürk'ün kurtuluş mücadelesi verirken sahip olduğu koşullarla bugünü mizahi bir dille karşılaştırdı. Yazı büyük ilgi çekti Türkman, o tarihte yayın hayatını sürdüren, 'Avni' adlı mizah dergisinde mizah yazıları yazıyordu. İş başvurusu için Hürriyet gazetesi dergi grubuna başvurmuş, 10 Kasım'da görüşmeye çağrılmıştı. Yazısını bitirince gazetedeki görüşmeye gitti. Görüşme sonucunda, o tarihte yayımlanan 'Top Pop' adlı dergiye kabul edildi. Gazeteden ayrılırken, yazısını bir muhabire vererek, 'Belki değerlendirirsiniz' deyip uzaklaştı. Altına, yalnızca adını yazdığı yazı, aynı yıl Hürriyet'te Yalçın Bayer'in köşesinde, 13 Kasım'da yayımlandı. Yazı öyle ilgi çekti ki, dönemin ANAP Milletvekili Bülent Akarcalı, Bayer'e, yazının sahibiyle görüşmek istediğini iletti. Yazara ulaşamayan Bayer, bu isteğe köşesinde yer verdi. Meçhul yazar, bunun üzerine ortaya çıktı. Türkman, çok uzakta değil, Bayer'le aynı binada, altıncı kattaydı. Bayer, yazıyı 1995'in 10 Kasım'ında da yayımladı. 1996'da Gözcü gazetesinin köşe yazarı Necmi Tanyolaç yazıya yer verdi. Bayer, 1997 ve 1998 yıllarının 10 Kasım' ında da Türkman'ın yeni yazılarını yayımlarken, yazı artık internette dolaşıyordu. Yazı, sanal ortamda 'anonimleşirken', Türkman da sanal efsaneye dönüştü. İnternetteki efsaneye göre, Türkman, bir ortaokul öğrencisiydi ve yazıyı okulunun duvar gazetesi için yazmıştı. Elden ele dolaşırken orijinali de bozulan yazının 'sanal versiyonu' ilk olarak Melih Aşık'ın Milliyet gazetesindeki köşesinde yayımlandı. Reha Muhtar klasiği... Beş yıl geçti. 2004'ün 10 Kasım'ı, Atatürk'ün ölümünün 66. Türkman'ın yazısının 10. yıldönümüydü. Reha Muhtar, Sabah gazetesindeki 11 Kasım tarihli köşesini, 'Minik bir yüreğin sesi'ne ayırdı. Reha Muhtar, köşesinde, 'bir ortaokul öğrencisinin okulunun duvar gazetesine yazdığı' bir yazıya yer verdiğini belirterek, "Belki tek başına yazmadı bu satırları, annesi babası yardım etti" diye de eklemişti. Türkman, yazıdan iki gün sonra ortaya çıktı. Bayer'in köşesine bir açıklama göndererek, hâlâ 'o minik yürek' olmadığını belirtti: "Yıllardır internet sitelerinde dolaşır bu yazı. Yazdığımda liseyi yeni bitirmiştim. Şimdi üniversiteyi ve askerliğimi bitirdim. Muhtar'ın sandığı gibi, annem babam yardım etmedi, ben yazdım." 'Atatürk yazısı vardı ya' Yaşananlar, ancak dün düzeltilebildi. Türkman'ın yanıtını öğrenen Reha Muhtar, "Hani önceki gün yayımladığım müthiş bir Atatürk yazısı vardı ya. İşte o yazının sahibi beni aradı" diye başlayan dünkü yazısını, Türkman'ın şu cümleleriyle bitirdi: "Eğer bizim yaşadığımızın adı hayatsa, Atatürk hiç yaşamadan ölmüş demektir..." Kerem Türkman, şu an tam 29 yaşında. Bir halkla ilişkiler şirketinin Ankara temsilcisi olarak görev yapıyor. Mizah yazarlığını ve yazı yazmayı bıraktığı için üzgün. Sanal efsaneye dönüşerek, anonimleşen 'minik yürek' yazısından da büyük gurur duyuyor. Türkman, o günden beri hiç eksilmeyen Atatürk sevgisi ve hâlâ mizah dergileri okuyarak giderdiği mizaha olan bağlılığıyla yaşamına devam ediyor. Türkman'ın 10 Kasım yazısının orijinali "Bu ülkede yaşayan herkesin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: Atatürk. Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup, hasılat rekorları kıran bir filme gidememiş... Trablusgarp Cephesi'ne, lüks uçak şirketinin 'First class' koltuğunda viskisini yudumlayarak gidememiş. Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için, kortej eşliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... 19 Mayıs'ta Samsun'a basan ayağında, ışıklı spor ayakkabısı yokmuş. Kazandığı her savaştan sonra, savaş sahasına fırlayıp moral veren, mini etekli ponpon kızları da yokmuş. Tarihi kayıtlara bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, inkılapları unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacaklarını da cep telefonundan öğrenememiş. Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Paşa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti... Vatanın bağımsızlığını müjdelediği Meclis kürsüsünde şöyle ağzına layık bir mercimek çorbası içip, kuru fasulyenin suyuna ekmek bandıramadı... 20. yüzyılın bu dehasının, çerçeveletip duvarına asacak bir ihalesi bile yoktu. Yazık ki, hayatta bir reposu veya hisse senedi de olmadı. Lozan zaferi veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp, sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı... Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Deşarj olamadan gitti Ulu Önder!.. Atatürk'e acıyorum... Sen, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel. Sonra değerini bilemeyip, tek kadınla evlilik sistemini getir. Sen kalk, bugün yine kapanmaya başlayan Türk kadınına sosyal haklarını ver, çağdaş yaşama kavuştur... Çılgın fasıllara katılmak, sabahlara kadar içki içip, vals yapmak, babasının faytonunu alıp şöyle bir Emirgan yapmak varken... Bunları yapamazdı Atatürk... Ne korna çalıp dolaşacak bir arabası vardı, ne balkonuna çıkıp silah atacak bir evi. Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra, hayatını yaşayabilirdi değil mi? Bizim bu yaşadığımız hayatsa, Atatürk yaşamadan ölmüş demektir." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DevilSpew Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2008 teşşekkürler paylaşımın için hakikatten güzel yazıymış tylerim ürperdi:thumbsup: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
biggang Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2008 Albert Einstein'nin Ataturk'e yazdigi mektup Cumhuriyet rejiminin henuz on yasinda oldugu gunlerdeki Turkiye ile 83 yasindaki Cumhuriyet Turkiyesi'nin farki : Alman fizikci Albert Einstein’in Mektubunda belirlenmistir Dunyanin gelmis gecmis en buyuk dáhilerinden olan Alman fizikci Albert Einstein, 17 Eylul 1933'te Ankara'ya, basbakanliga gonderdigi ve "Sadik hizmetkáriniz olmaktan seref duyuyorum" sozlerinin yeraldigi mektubunda, Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Almanya'da calismalarina imkán kalmayan degisik meslek gruplarindan 40 bilim adami icin, Turkiye'den is talebinde bulunuyor. Einstein'in ricasi Ataturk tarafindan kabul edilmis ve bu bilim adamlarinin tamami Turkiye'ye gelerek Universite Reformu'nda gorev almislardi. Almanya'da 1932 sonbaharinda yapilan genel secimleri, Adolf Hitler'in Nasyonal Sosyalist Partisi, yani Naziler kazandi ve Hitler, 1933'un 30 Ocak gunu basbakanliga getirildi. Naziler'in hedeflerinden biri, Yahudiler'in, oncelikle de Almanya'daki Yahudiler'in koklerinin kazinmasiydi. O tarihten birkac sene once baslamis olan Yahudi karsiti hareketler Naziler'in iktidari elde etmelerinden sonra daha da artti ve cok sayida Yahudi, Almanya'yi terketti. Ayrilma hazirligi yapan Yahudiler arasinda dunyanin onde gelen bilim adamlari da vardi ve Albert Einstein da onlardan biriydi. Berlin Universitesi' nde hocalik yapan ama kisa bir muddet sonra artik ders veremeyecegini farkeden Einstein, 1933 ilkbaharinda Almanya'dan ayrildi, Fransa'ya gecti ve Paris'teki "College de France"da hocalik etmeye basladi. Bu sirada, Nazi tehdidi altinda bulunan Museviler'in himayesi maksadiyla "Yahudi Nufusu Koruma Gruplari Birligi" ismini tasiyan ve kisa adi "OSE" olan bir kurum olusturulmustu. Birligin merkezi Paris'te idi ve seref baskanligina da Albert Einstein getirilmisti. Albert Einstein, 1933'un 17 Eylul'unde Ankara'ya iste bu sifatla, yani "OSE'nin seref baskani" olarak bir mektup gonderdi. Einstein, "Turkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Baskanligi"na, yani Basbakanliga hitaben son derece nazik bir dille yazdigi mektubunda Almanya'daki bazi kanunlar dolayisiyla cok sayida Alman bilim adaminin mesleklerini icra edemez hále geldiklerini soyluyordu. Bilim adamlarinin calisabilecekleri bir ulke aradiklarini da anlatan Einstein, 40 kisilik bir uzman listesi hazirladiklarini yaziyor, bu kisilerin hicbir karsilik beklemediklerini anlatiyor ve Turk Hukumeti'nin sozkonusu bilim adamlarini kabul etmesi halinde sadece insani bir faaliyette bulunmus olmakla kalmayacagini, Turkiye'nin bu kabulden buyuk kazanc saglayacagini da ifade ediyordu. Einstein, simdi Basbakanliga bagli olan "Cumhuriyet Arsivi"nde muhafaza edilen 17 Eylul 1933 tarihli mektubunu yazdigi sirada, basbakanlik makaminda İsmet Bey (İnonu) vardi. Belgenin uzerinde yeralan ve İsmet İnonu'nun elyazisiyla olan nottan anlasildigina gore, İnonu, 9 Ekim gunu mektubu "Maarif Vekáleti'ne", yani Milli Egitim Bakanligi'na havale etti. Milli Egitim Bakani, o tarihte Resid Galip Bey idi. Albert Einstein'in mektubunun alt kisminda ve yan tarafinda elyazisiyla uc madde halinde yazilmis bazi notlar bulunuyor. Resit Galip Bey'e ait bu notlarda gecen "Teklif, mevzuat-i kanuniyemizle ...degildir" , "Bunlari bugunku seráite (sartlara) gore kabule imkán yoktur" seklindeki ifadelerden, teklifin bakanlik tarafindan ilk asamada kabul edilmedigi anlasiliyor. Ancak, Turkiye'nin bu tarihten hemen sonra 40'tan fazla Alman bilim adamini davet edip universitelerde gorevlendirmesi ve Universite Reformu'nun da bu sirada yapilmasi, Milli Egitim'in karsi ciktigi teklifin kabulunde cok daha yuksek bir makamin, yani bizzat Reisicumhur Mustafa Kemal'in devreye girmesinin etkili oldugunu dusunduruyor. Bu konudaki bir diger kanit da, Princeton Universitesi' nde 1949 yilinda Einstein ile gorusen İstanbul Teknik Universitesi' nin emekli hocalarindan Prof. Dr. Munir Ulgur'un gectigimiz hafta Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim Teknoloji Dergisi'ne yaptigi aciklama. Prof.Munir Ulgur, aciklamasinda Einstein'in gorusme sirasinda Ataturk'u kastederek : "Dunyanin en buyuk liderine sahipsiniz. 1933'teki universite reformunuz sirasinda beni de ulkenize davet etmisti" dedigini naklediyor. Bu ifadeler, Alman bilim adamlarinin Turkiye'ye dogrudan dogruya Ataturk'un talimatiyla gelmis olduklarini gostermektedir. Albert Einstein'in 73 seneden buyana arsivimizde durmasina ragmen kimselerin farketmedigi bu mektubunu bulma serefi, dostum Mesut İlgim'a ait. Uzun seneler devam eden profesyonel yoneticilik faaliyetinden sonra emeklilik gunlerini arastirmacilikla geciren Mesut Bey, simdi Hitler'den kacarak İstanbul'a gelen profesorlerden olan maliyeci Fritz Neumark'in Turkiye gunlerini anlattigi "Bogazici'ne Siginanlar" isimli eserini Almanca'dan Turkce'ye cevirmekle mesgul. Mesut İlgim, Einstein'in mektubunu daha once de yayinlanan ama az sayida basilan bu hatiralardan hareketle, genis bir arastirma yapmaya basladigi sirada bulmus. iste, Cumhuriyet rejiminin henuz on yasinda oldugu gunlerdeki Turkiye ile 83 yasindaki Cumhuriyet Turkiyesi'nin arasindaki fark... ilki, Einstein'in dostlari icin is talebinde bulundugu, buyuk gelecek vaadeden genc bir devlet; Digeri ise gundemini sadece kadinlara mahsus parklarin, cuppeli namazlarin yahut kadin eli sikmanin gunah olup olmadiginin tartisilir hále getirildigi bir ulke... Einstein, Ataturk'un davetini bir Turk bilim adamina aciklamisti ALBERT Einstein ile gorusen az sayidaki Turk bilim adamlarindan biri, İstanbul Teknik Universitesi' nin elektrik-elektronik bolumunun emekli hocalarindan olan Prof. Dr. Munir Ulgur idi. Profesor Ulgur, Einstein ile 1949 yilinda, Birlesik Amerika'daki Princeton Universitesi' nde biraraya gelmisti. Prof. Munir Ulgur, Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim Teknoloji Dergisi'ne gectigimiz gunlerde verdigi mulákatta, Einstein'in 1933 yilindaki Universite Reformu sirasinda Ataturk tarafindan Turkiye'ye davet edildigini soyledigini anlatmisti. Einstein, bundan 57 sene onceki gorusme sirasinda Ulgur'e "Biliyor musunuz, dunyanin en buyuk liderine sahipsiniz" demis ve daveti kabul etmemesinin sebebini de "İmkánlar cok fazla oldugu icin burayi tercih ettim" sozleriyle aciklamisti. Mektup söyle : 'Ben, sadik hizmetkáriniz Prof. Albert Einstein' "Ekselánslari, 'OSE' Dunya Birligi'nin seref baskani olarak, Almanya'dan 40 profesorle doktorun bilimsel ve tibbi calismalarina Turkiye'de devam etmelerine musaade vermeniz icin basvuruda bulunmayi ekselanslarindan rica ediyorum. Sozu edilen kisiler, Almanya'da halen yururlukte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Cogu genis tecrube, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kisiler, yeni bir ulkede yasadiklari takdirde son derece faydali olacaklarini ispat edebilirler. Ekselanslarindan ulkenizde yerlesmeleri ve calismalarina devam etmeleri icin izin vermeniz konusunda basvuruda bulundugumuz tecrube sahibi uzman ve seckin akademisyen olan bu 40 kisi, birligimize yapilan cok sayida basvuru arasindan secilmislerdir. Bu ilim adamlari, bir yil muddetle, hukumetinizin talimatlari dogrultusunda kurumlarinizin herhangi birinde bir yil boyunca hicbir karsilik beklemeden calismayi arzu etmektedirler. Bu basvuruya destek vermek maksadiyla, hukumetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yuksek seviyede bir insani faaliyette bulunmus olmakla kalmayacagi, bunun ulkenize de ayrica kazanc getirecegi umidimi ifade etme curetini buluyorum. Ekselanslarinin sadik hizmetkari olmaktan seref duyan, Prof. Albert Einstein" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nightmore Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Exclamation Bu yazıyı Bir Ortaokul Öğrencisi Okul Gazetesine Yazmış Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: ATATÜRK... Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş... Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş... Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti . Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı. Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk... Keyif çatmadı... Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı... ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI. BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR..... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
CleanSaw Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Seni Cok Ozluyoruz Ata'm! Ozur Dileriz . Cumhuriyete Sahip Cikamadik. Basa Gecenlere Engel Olamadik. Affet Bizi Ata'm. Sana Dil Uzatanlarin Dilini Koparamadik. Ama Her Zaman Kalbimizdesin Ata'm. Seni Seviyoruz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
darkjeanne Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Nedense yapamadık.. Asil kanımızı kirlettiler karşı çıkmadık.. Gençliğe hitabeni bile ezberlemedi çoğu. Şimdi üzülmüyorsun bizim için biliyorum. Biliyorum Türk milleti hep bıçak kemiğe dayanıncaya kadar sabreder. Birgün asil kanımızın bu vatan için akacağını biliyorsun. Uygun koşulları bekliyoruz Ata'm. Sana söz veriyorum bizim kalacak bu vatan! Türk olduğum için gurur duyuyorum. Biliyorum 2 günde kazanılmadı bu topraklar. Senin gibi olamam ama söz veriyorum sana ölürüm de vermem bu vatanı. Yedirmem çiftçimin emekçimin hakkını! Biliyorum bıçak kemiğe dayanmadan direnmedi o zamanlar kimse. Sen de o kargaşada doğdun biz de .. Biliyordun ta başından beri yoksa bu toprakları boşuna korumazdın . Bize bırakmazdın boşuna. Hala biliyorsun ki hiçbir yere gitmeyecek bu vatan. Ölürüm de vermem kimseye .. Üzülmüyorum üzülmeyin.. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR. O asil kanın kirlendiği yalan.. Biliyorum milletim öyle kolay kolay vermez bu vatanı. Vermeyiz değil mi? Tutamayacağımız sözler değil ki bunlar. Yalan hepsi yalan ileri görüşlüydü Ata'm. Bilirdi bıçak kemiğe dayanana kadar susarız. Dayandığı an bütün nefretimizi kusarız... Umarım.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aleimsema Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 özledik seni atam şimdi burda olsaydın keşke o politikacı bozmalarına gösterseydik kim olduğumuzu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 ben böyle bir şey hatırlıyorum ingilizler yada italyanlar Mustafa Kemale haber gönderiyorlar; ''antalyayı alıcaz'' Paşa sinirlenir ve; ''antalya sigara pakedi mi alıyosun söyleyin o deyyusa bana çizmelerimi giydirmesin'' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nextime Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 24, 2008 Yazıyı okuduktan sonra kendimden utanmaya başladım, ne yalan söyleyeyim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
atiay89 Yanıtlama zamanı: Mart 9, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 9, 2009 AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ. Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan:ATATÜRK...Gençliğinde kot pantolon giyememiş.Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin,first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denizedöktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacaklarıda cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, faks çekemeden, bir radyo programını dinlemeden.İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti..Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah..Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk..Keyif çatmadı.Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTIO KADAR.... Alıntıdır.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Client_code Yanıtlama zamanı: Mart 9, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 9, 2009 bu güzeller güzeli yazıyı Atatürk'ü sevmeyen bütün o kişilere özelliklede bahaneleri Atatürk içki içiyor diyen bir zümre varya esas onlara okutmak gerekli... Bir insanın vatanı ve milleti için nelerden vazgeçtiği ama değerini tam anlamıyla bilinmemesi kadar kötü bir şey yoktur herhalde... Sen neler neler yap sonrada sana birileri gelsin kötü şeyle yakıştırsın... Taksimde sallandırmak gerekli onları ibret-i alem olsun diye... Ah Atam ah..... Kesinlikle bir yerlerden görüyosundur bu durumu ve ne kadar çok üzülüyorsundur.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
karkanya Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 keşke böyle yazıları bütün orta okullarda görsek... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.