semuel Oluşturma zamanı: Şubat 16, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 16, 2008 Altmışlı yılların ikinci yarısı... Kar altında bir kış gecesi. Bir rastlantı sonucu karşılaşan bir kadın ile bir erkeğin kendilerinden bile sakladıkları dünyaları sahnede bir yandan ilmek ilmek çözülürken, bir yandan da çözülen gizler birer dantel gibi diyaloglar içinde sıkı ve narin bir biçimde yeniden örülüyorlar... Önceleri birbirini hiç tanımayan kadın – erkek ikilisi, bir süre sonra anlattıkları hikâyeler sayesinde birbirini tanıyıp (tabii her zamanki gibi kadın, veriler ışığında erkeği kolayca çözerken, erkeğin kadınla ilgili sadece kafası karışıyor) tıpkı bir karı-koca gibi kavga etmeye başlıyorlar. Melih Cevdet Anday, ödüllü eseri “Mikado'nun Çöpleri”nde, insanların boşa çıkmış yaşam beklentilerini, burukluklarını, aykırılıklarını, çekinmelerini, kırılmışlıklarından oluşan mutsuzluklarını, hüzünlerini, yerli yersiz öfke patlamalarını, ender neşe anlarını, bilinçli olarak kurguladıkları oyunlardan oluşan kendi dünyalarını bizlere yansıtmaya çalışmış. Kişiliklerin derinliklerinde yatan çatışmaları, “öteki”yle ilişkilerde yaşanan karşılıklı kaypaklıkları, yalanları inandırıcı kılmak için takınılan maskeleri oyunun yapısına özgü bir mantıkla yüzeye çıkarıp bunu çok iyi bir şekilde de başarmış. Oyunda değişik düzeylerdeki bu psikolojik sorgulamalar, özel adları konmamış, dolayısıyla da her biri, her birimiz olabilecek konumdaki, birbirlerini önceden tanımayan, bir rastlantı sonucu karşılaşan bir kadın ile bir erkek aracılığıyla karakterlerle bütünleşme imkanı sağlamış. Kadın’ın bir sözünde veya erkeğin bir bakışında kendimizden birşeyler bulabilmek mümkün... “Mutluluk nedir diye sorsanız bana, kaşıntıdır derim. Bir gün az kaldı mutlu oluyordum. Bir sancı saplandı belime, kıvrana kıvrana yatağa düştüm. Böbrek taşı imiş. Sancıdan öleceğim. Sabaha karşı idi, doktor geldi, morfin yaptı. Derdemez o korkunç sancı kesiliverdi, çok güzel bir dünya başladı birdenbire... İnanamıyordum... Mutlu idim, tam anlamı ile mutlu... Mutluluğumu doya doya tatmak istiyordum... Ama o ara, kulağımın arkası kaşındı azıcık. Şöyle sinek ısırmış gibi. Bense kolumu kıpırdatmak istemiyordum, mutluluğuma ara vermemek için. Ama o kaşıntı bozuyordu mutluluğumu. Çaresiz kaldırdım kolumu, kulağımın arkasını kaşıdım, tam olsun mutluğum diye. Kolumu gene yanıma uzattım. Biraz sonra... Biraz sonra gene o kaşıntı... Kaşıdım, biraz sonra gene... Gene kaşıdım. Bitmedi, bitmedi namussuz kaşıntı, iğneledi durdu ve berbat etti mutluluğumu. O günden beri, ne zaman şöyle mutluluğa benzer bir şey duyacak olsam, bakalım bunun kaşıntısı nerden başlayacak diye beklerim. Beklediğim de gelir başıma." diyor oyunun erkek karakteri gerçekten de öyle olmaz mı? Çok gülme, ağlarsın dememiş mi atalarımız ya da birileri... Tam mutlu oldum derken, birdenbire dünyalar başımıza yıkılmaz mı? Mikado’nun Çöpleri Oyunu Olaylar Dizisi ve Şiirsel Adalet Melih Cevdet Anday’ın, ilk kez 1967 yılında yayınlanan, Mikado’nun Çöpleri adlı oyunu iki perdedir. Oyun kişileri, Kadın ve Erkek’tir. Melih Cevdet Anday, bu oyunda da oyun kişilerine isim vermeyerek, kişilerini herhangi bir zamana veya mekana bağlı kılma eğilimini kırmıştır. Böylelikle bu oyunlar kurgulamanın başlangıcından itibaren, oyun kişilerini “özgür ve bağımsız” kılma çabasına hizmet etmektedir. Anday, Mikado’nun Çöpleri oyunu ile ilgili olarak, Akan Zaman Duran Zaman başlıklı eserinde yer alan, ancak yazılış tarihi belirtilmeyen, “Türler Arasında” başlıklı makalesinde: “Bir kış gecesi, kar kapıları tutmuş durumda iken, sokak ortasında, kucağında bir çocukla gördüğümüz yersiz yurtsuz bir kadını eşimle evimize götürdüğümüz gece; Mikado’nun Çöpleri adlı oyunumun temelleri atılmıştı” demektedir. Mikado’nun Çöpleri oyunu aynı evin tek bir odası içerisinde ve tek gecelik bir sürede geçmektedir. Anday, Yiten Söz başlıklı eserinde yer alan, 1983 yılında yazdığı “Ne Biçim Felsefe” makalesinde, Mikado’nun Çöpleri oyunundan şöyle söz etmektedir: [. . .] Mikado’nun Çöpleri’nin ikinci bölümünde felsefe görenler, merak ediyorum, [. . .] düşünce türlerinden ona hangisini yakıştırdılar dersiniz? Ben felsefe yapmayı bilmem, beceremem; felsefe yapar görünmekten ise hiç mi hiç hoşlanmam. Felsefe açık seçik çıkarımlar gerektirir; sanat da kuşkusuz bir anlıksal etkinliktir, onun soyutlamaları felsefe niteliğinde değildir. Bizde felsefi düşünce geleneği olmadığı için, her soyutlamayı felsefe sanma alışkanlığı usumuzda yer etmiştir sanıyorum. Sanat yapıtlarında bir takım temel düşünceler vardır elbet, ama bunlar daha çok sanat anlayışlarını içeren düşüncelerdir ve belki de felsefecilerin yorumlarında kullanılabilir Mikado’nun Çöpleri oyununda; kötü tecrübelerin getirdiği umutsuzlukla, mutluluğa inancını yitiren bireyin, eyleyemeyen ve ikili bir iletişim kurmakta zorlanan hali yansıtılır. Gerçek yaşamdaki umutsuzluk tiyatro sahnesindeki yerini alır. Bu durum, Sevda Şener’in, Oyundan Düşünceye başlıklı eserinde yer alan, “Tiyatroda Gelenekten Modern Sonrasına “Oyun İçinde Oyun”” makalesinde sözünü ettiği: “Tiyatro hayata ayna mı tutar, yoksa onu oyuna mı çevirir, sorusu yerini, hayatla oyun ne hayatın içinde, ne de tiyatroda birbirinden ayrı düşünülebilir” (102) yaklaşımının bir devamıdır. Mikado’nun Çöpleri oyununda; Erkek, soğuk bir gecede sokakta rastladığı Kadın ve bebeğini evine alır. Erkek ve Kadın gece boyunca hem birbirlerine kendi hikâyelerini anlatırlar, hem de oyun içerisinde oyun kurgusu geliştirerek sarmal bir döngü ile hikâyelerini izleyiciye ve okuyucuya aktarırlar. Sevda Şener, yukarıda sözü geçen makalesinde, oyun içinde oyun kurgusunun, modern oyunlarda, yaşamın bir ikilemi olarak sunulduğundan söz etmekte ve eklemektedir: Artık oyunla gerçek, oyun içinde oyunla oyunun kendi arasındaki sınırlar belirsizleşmektedir. [. . .] Çünkü oyun kişisi böyle bir uzak açı üstünlüğünü kazanmamıştır. Oyunun içinde olduğunu bilmeyen kişinin dramıdır yansıtılan. Çünkü eylemi ile ilişkilere yön veren tragedya kahramanın da yerini, içinden çıkamadığı oyunlar içinde yiten sıradan insan almıştır. Modern oyunlarda gerçek yanılsamanın, yaşama ile düşlemenin bazan yanyana, bazan içiçe verildiğini görürüz. Oyun kişisi iki durumu birden yaşar. Bu onun karıaşık ruhsal durumunun gereğidir (Oyundan Düşünceye 94). ________________________________________ Ancak, başlangıçta Kadın ile Erkek arasında oynanan oyuna hakim olan düşünce, aynı kelimeleri kullanarak konuştukları halde, başka anlamları kast etmeleri ile belirir. Eve geldikten hemen sonra Erkek, Kadın’a aç olup olmadığını sorar. Kadın ise bu soruyu: “Hayır. Evliyim ben...” diye cevaplandırır. Erkek, aslında farklı algılamaya açık olmayan bir kodlama ile, Kadın’a açlığını sormaktadır. Kadın ise bu soruyu, “Aç mısın, açıkta mısın, sana sahip çıkan birileri var mı?” türünde bir kodlama ile algılamaktadır. Mehmet Ergüven, sanatta kuralları bozmaya ilişkin özgürlük istencinin kaynağını şu sözlerle açıklamaktadır: “Dil ile oynamanın bittiği yer, iletişim olanağının tükendiği noktada başlar; kurallara, yeni içerikleri temsil etmekte yetersiz olanı aşıp, farklı iletişim şeklini hayata geçirmek üzere bakarız” . Mikado’nun Çöpleri oyununda Erkek gündelik dilin gerçekleri ile cümleler kurarken, Kadın’ın kurduğu cümleler daha çok oyun diline yakın, gerçek hayatta rastlanmayacak türden iyi kurulu cümlelerdir. Bu durum, Kadın ile Erkek arasında devam eden oyun içinde oyun kurgusunun bir diğer göstergesidir. Kadın ve Erkek sürdürdükleri bu kimlik değişimi oyununda hikâye anlatma sıralarını belirlemek için Mikado’nun Çöpleri adlı denge ve strateji oyununu oynarlar. Başlangıçta serimlenen, kelimeleri farklı kodlamalar ile algılamaları durumu oyun ilerledikçe çözülecektir. Ancak bu aksaklığın giderilmesi için Kadın ve Erkek’in yapması gereken, aralarında sürdürecekleri oyunun kurallarını dengeli bir biçimde belirlemektedir. Mikado’nun Çöpleri oyunu, bu gelişimi serimlemek için kullanılmış bir simgedir. Mikado’nun Çöpleri oyunu, iletişim olanaklarının tükendiği noktadan başlar ve bir iletişim ortaklığının bulunması ile son bulur. Bu ortaklığın sağlanması için Kadın ve Erkek istedikleri rollere bürünebildikleri bir oyun oynamaya başlarlar. Oyunun içeriği birbirlerine anlattıkları hikâyelerdir. Ancak bu hikâyelerde geçen kişilerden istediklerini kendileri olarak seçerler. Örneğin Erkek’in anlattığı; evlatlık olduğunu bir sınıf arkadaşından alaycı bir biçimde öğrenen çocuk hikâyesinde, Erkek kendisini alay eden çocuk olarak anlatırken, aslında kendisi bu hikâyede evlatlık olduğunu öğrenince bunalıma giren çocuktur. Erkek anlattığı bir başka hikâyede kendisini gruba katılan yeni genci cüzdan çalmakla itham eden kişi olarak tanıtırken, aslında hikâyedeki yeni çocuk kendisidir. Sevda Şener, Gelişim Sürecinde Türk Tiyatrosu başlıklı eserinde konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Kadının öyküleri ezilmişliğini, hırpalanmışlığını canlandırır. Erkek ise güçlünün, ezenin rolünü benimsemiş görünür. Fakat onun öyküleri de insanların, özellikle güçlü durumda olanların acımasızlığı üzerinedir” . Bütün Anday oyunlarında olduğu gibi, Mikado’nun Çöpleri oyununda da oyun ve gerçek ayrımını yapabilmek güçtür. Çünkü Kadın ve Erkek’in nerede oyun oynadıkları ve nerede kendilerini anlattıkları belirsizdir. Kendi hikâyeleri olarak anlattıkları hikâyelerin, gerçekten de kendi geçmişlerine mi yoksa karşısındakinin geçmişine mi ait olduğunu belirlemek güçtür. Kadın ve Erkek, geceyi uyuyarak geçirmektense, birbirlerine hikâyeler anlatarak geçirmeyi tercih ederler. Çünkü her ikisi de yalnızdır ve bu yalnızlıklarını gidermenin bir yolunu bulmak zorundadırlar. “Elimizden ancak konuşmak gelir” (228) diyen Erkek, bir yandan mutlu olmaktan korkmakta, bir yandan da kendini anlatarak, arınmaya çalışmaktadır. Ancak böylelikle kendisine karşı bir uzak açı kazanabileceğini bilmektedir. Birbirlerine korkularını ve acılarını anlatırken yaptıkları sadece kendilerini anlatmak değil, karşısındakine de kendini anlatma şansı vererek, arınma hakkı sağlamaktadır. Kadın ve Erkek, oynadıkları oyunun onlara sağladığı özgürlük sayesinde, zaaflarından ve içinde bulundukları koşulların yarattığı baskılardan kendilerini arındırabilirler. Anday’ın üzerinde fikir yürütmesi zor oyunlarından birisi olan, Mikado’nun Çöpleri oyununda “iyi” veya “kötü”yü belirlemek mümkün değildir. Çünkü oyun karakterlerinin nerelerde kendi kimlikleri ile oyunda olduğunu veya oyunun hangi kısımlarında bir rol oyunu oynamaya başladıklarını belirlemek imkansız görünmektedir. Ancak kötülüğün nedenlerinden arınma şansı her iki karaktere de verilmiştir. Oyunun sonunda Kadın, Erkek’ten bir ayna ister ve aynadaki yüzünü inceledikten sonra: “Demin ki gibi değil” der (247). Ardından Kadın gitmek ister. Erkek, Kadın’dan sabahın alacasında odaya dolacak maviliği seyredebilmesi için kalmasını ister. Her gece sabaha doğru sızdığı için bu şansı hiç yakalayamamış olan Erkek, Kadın’la beraber bir süre bu maviliği seyreder. Odaya dolan mavilik arınma sürecinin tamamlandığının göstergesidir. Ardından Kadın uyumak üzere yatağa uzanır. Kadın bu arınmanın sonucunda göreceği rüyalardan korkmadan uyumaya hazırlanabilecek kadar güçlenmiştir. Kadın da, Erkek de gecenin sonunda anlattıkları hikâyelerle birbirlerinde kendilerini bulur, kendi kimliklerini tanır ve böylelikle geçmiş tecrübelerin onlara getirdiği öfke, tutku ve zaaflardan arınıp, daha anlayışlı ve insancıl olurlar. Oyunun geçtiği gece içinde, her iki karakter de bir arınma sürecini tamamlarlar. Böylelikle, Mikado’nun Çöpleri oyununda şiirsel adalet, Anday’ın “daha insanca bir dünya” görüşüne hizmet edecek şekilde kurgusunu tamamlamış olur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.