Jump to content

Yuşiva ile Fumi / İskender Pala


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Derler ki, denizin mavisi içinde, berrak havası, yeşil vadileri, mor dağları olan büyükçe bir adada bir karı koca yaşardı. Yuşiva ile Fumi. Birlikte mutlu yıllar geçirirken bir oğulları olmuştu.

Herkes imrenirmiş bu aileye, sonsuz mutluluk dağıtırlarmış çevrelerine. İyilikte, fazilette parmakla gösterilirlermiş.

 

 

 

Oğulları delikanlılık çağında iken bir gün denize açılmışlar birlikte. Sonra bir fırtına, sonra bir dalga, derken delikanlı düşmüş denize, kaybolmuş. Yuşiva Fumi'yi teselli ederek geçirmiş geri kalan yılları. Yaşlandıkça birbirlerine daha çok bağlanmışlar, yıllar geçtikçe oğullarını karşılıklı kendilerinde görür ve hisseder olmuşlar. Evlerinden çıkmayan sakin ihtiyarlar imişler. Çook uzun yıllar geçip de ölümün yaklaştığını anladıklarında, bir gün, Yuşiva, karısından izin alıp gençliğinde gidip odunlar topladığı ormana bir kez daha gitmeyi ve dünyayı o haliyle yeniden görmeyi istemiş. Fumi izin vermiş elbette. Yuşiva çok dolaşmış, gezinmiş, yorulmuş ve nihayet bir pınar görüp oturmuş başına. Karnı acıkmışmış, sudan birazcık içmiş. Eve dönerken ne görsün, saçları simsiyah olmada, dizlerine taze bir kuvvet geliyor, yüzündeki buruşuklar gidiyor, bedeni tazeleniyor.

 

Yuşiva, anlamıştı gençlik pınarından su içtiğini. Derhal eve koştu. Fumi eve gelen bu genç adama ne istediğini sordu. Yuşiva'nın anlattıklarına bir yandan gülüyor, bir yandan onun gençliği karşısında kendi yaşlılığına ağlıyordu. Ertesi gün Fumi, erkenden, daha Yuşiva uyurken onun anlattığı pınara doğru yola koyuldu. Yuşiva uyandığında onu, pınara götürmek için evin her yerinde aradı, ama bulamadı. Aradan saatler geçti. Akşam olurken Yuşiva onun pınara gittiğini anlayıp endişe ile doğru ormana koştu. Bir de ne görsün; pınarın başında neredeyse bebek denecek yaşta, ağlayan, bulunduğu yerde debelenip duran bir kız çocuğu. Bu, gözlerinden uzun bir ömrün tecrübelerinin okunduğu bir bebekti... Yuşiva onu kucağına aldı ve eve götürdü. Bir vakitler hayat yoldaşı olan eşini bir baba gibi büyütmek zorundaydı artık.

 

Suyu israf eden kişi ab-ı hayata kavuşsa ne!?..

 

[sUYA ECEL GELMEZ]

 

Dünya dilleri ele alınıp su üzerine deyimler, mecazlar ve anlam aktarımları incelense, suyun hayattan ibaret olduğu, hayatın da suya vabeste olduğu derhal anlaşılır. Her şeyden evvel su, bilge tabiatlıları temsil eder. Hiçbir şeyle yarışmaz ama her şeyi geçer. Tıpkı kendi yolunda azimle giden kemal ehli gibi.

 

Türk kültüründe "Su küçüğün, söz büyüğün"dür. Su ile ekmek (ab u nân) cömertlik sembolüdür. Toprak ile su, faniliğin işaretidir. Bunun için başını yere koyarak akar. Büyüklenmez. Kendisine itibar edene de etmeyene de ortak bir nimet sunar. Tıpkı Allah'ın Rahmeti gibi. Zaten gökten yağarken adı rahmet oluverir. Kendisi cansız olsa da can verir. Su içene yılan bile dokunmaz. Suyun azizliğinden ve suya hürmetten dolayı.

 

Korkut Ata "Suya ecel gelmez." buyurur. Çünkü Türk mitolojisi suyu ölümsüz kabul etmekle kalmaz, onu yaratıcı erkin başat aktörü sayar. Pek çok kültürün mitolojik bilgilerinde Allah'ın önce suyu yarattığı bilgisi mevcuttur. Belki bu yüzden Türk efsanelerinde ilk önce Dirilik Suyu vardı ve bu su, deniz misali varlığı kuşatıyordu. Tıpkı ana rahminde bebeğin su içinde gelişip hayat bulması gibi.

 

Suyun gizlenen, utangaç haline bizim dilimizde pınar derler. Pınar sanki on dördünde bir Karacaoğlan güzelidir de peçesini açmaya erinir. Ama açınca da çevresinde susuzlar kanar. Belki de bu yüzden pınar kelimesi sudan gayrı her güzel şey hakkında bir ilk çıkış noktası olarak kullanılır. Aşk pınarı, sevgi pınarı, güzellik pınarı... Yani pınar bir baştan binlerce başa ayrılıp yeryüzüne yayılır.

 

Divanu Lugati't-Türk'te kayıtlı en eski ata sözlerinden biridir: Ağılda oglak togsa arıkta otu öner. Yani ağılda oğlak doğsa ırmakta otu biter, demeye gelir. Irmak, suyun hareketli adıdır. Çeşitli coğrafyalarda çeşitli boyutlarla bütün dünyanın çevresini dolaşır. Dur durağı yoktur; koşar, yürür, düşer, atılır, varır, yetişir... İyi bir şeyler yapmak için durmadan çalışan ehl-i diller gibidir; enerji üretmek ister, rızık yetiştirmek ister, hayat sunmak ister. İçinden sunar, kıyısından sunar. Hayatı devşirmek üzere kol kol ayrılıp toprağa uzanır, kavrar, kucaklar. Orada kendini yitirir, yeniden doğmak için ölür. Hayat için fena bulur. Üstad "İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su" der.

 

Su ki yeryüzünde hayatı harmanlayan nimettir, kıymetini hayatla ölçmek gerekir. Suyu yeryüzünden alınız geriye yalnızca ölüm kalır.

 

İnsan düşünmez mi ki kirli su yoktur da, kirletilmiş su vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...