Kinyas Oluşturma zamanı: Şubat 18, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 18, 2008 Nadja Kimim ben? Pek yapmadığım bir şey ama bir atasözüne göndermede bulunabilirim: Gerçekten de, her şey, dönüp dolaşıp şuna varır: Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. İtiraf etmeliyim ki bu ifade kafamı karıştırıyor, çünkü bazı varlıklarla aramda düşündüğümden de öte, daha özel, daha az kaçınılabilir, daha etkileyici, allak bullak edici ilişkiler oluşturmaya çalışıyor. Bu ifade söylemek istediğimden de fazlasını söylüyor, ben daha yaşarken bana bir hayalet rolü oynatıyor ve besbelli ki, neysem o olmam için, var olmaktan vazgeçmem gerektiğini ima ediyor. Bu anlamda, biraz daha aşırılıkla ele alındığında, varlığımın nesnel tezahürü olarak algıladığım şeylerin, az çok kesinleşmiş tezahürlerin, aslında, bu yaşamın sınırları içinde, hakiki alanını hiç mi hiç tanımadığım bir faaliyette cereyan ettiğini anlatmak istemektedir bana. Zamansal ve yersel kimi olasılıklara körü körüne boyun eğmesi ve dış görünüşü gibi ortak kabul gören bazı yanlarıyla "hayalet"e dair kafamdaki temsili imge, benim için, her şeyden önce, ebedi olabilecek bir iç sıkıntısının, bir acının sonlu imgesiyle eşdeğerdedir. Yaşantım bu tür bir imgeden başka bir şey olmayabilir ve bir şeyler keşfetmekte olduğum kuruntusu içindeyken, gerisin geri başladığım noktaya dönmeye, aslında çok iyi tanımış, bilmiş olmam gereken şeyi tanımaya çalışmaya, unutmuş olduklarımın küçük bir bölümünü öğrenmeye mahkum olabilirim. Bana dair bu bakış açısı, benim kendi içimdeki varlığımı önceden kabullendiği ölçüde bana yanlış geliyor; düşüncemin tamamlanmış, dolayısıyla zaman içinde oluşması için hiç bir neden olmayan bir şeklini, önceki bir düzleme keyfi olarak yerleştirdikçe, ve bu aynı zamanın içine, telafi edilemez bir kayıp, bir ceza ya da bir düşüş düşüncesini kattıkça, bu bakış bana yanlış geliyor, bunun ahlaki temelden yoksunluğu, bence, tartışma götürmez biçimde açıktır. Önemli olan şu ki, bu fani dünyada, kendi içimde yavaş yavaş keşfettiğim özel beceriler, bana özgü olmakla birlikte bana verilmiş olmayan genel bir beceriyi arayışımda beni asla avutmaz. Kendimde gördüğüm her türlü beğeninin, kendimde hissettiğim eğilimlerin ve yakınlıkların, maruz kaldığım cazibelerin, başımdan geçen ve yalnızca benim başıma gelen olayların ötesinde, kendimi yaparken seyrettiğim bir sürü hareketin, yalnızca ve yalnızca benim hissettiğim heyecanların ötesinde, diğer insanlar karşısında, beni onlardan ayıran şeyin nerden kaynaklandığını değilse de, neden ibaret olduğunu öğrenmeye çaba gösteriyorum. Bu dünyaya, tüm diğer insanlar arasında ne yapmaya geldiğimi, alınyazıma yanıt verebilecek, yalnızca bana özgü, ne men'em bir mesajın taşıyıcısı olduğumu gözler önüne serebilmem, bu farklılığın ne ölçüde bilincinde olduğuma bağlı değil midir? Çev: İsmail Yerguz Olmak Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada, toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o. Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir şey işte umutsuzluk. Gerisinden, ondan hiç söz etmeyelim. Başlamışsak bitiremeyiz umutsuzluğu. Saat dört sularında avizeden umutsuzlanırım ben, gece yarısına doğru da yelpazeden umudumu keserim, tutukluların cigaralarından umutsuzlanırım. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk soluğa kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp ölmediklerini söyleyemezler. Beni büyüleyen umutsuzluğu gördüm ben. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde uçan bu mavi sineği seviyorum. Şaşılacak, o uzun dolu tanelerine benzeyen umutsuzluğu, o kendini beğenmiş o öfke küpü umutsuzluğu büyük çizgileriyle tanıyorum. Her gün herkesler gibi kalkıyorum, kollarımı çiçekli bir kâğıda uzatıyorum, hiçbir şeycikler hatırlamıyorum, ama hep umutsuzluğun yardımıyla o geceden koparılmış güzelim ağaçları görüyorum. Odanın havası davul tokmakları gibi güzel. Zaman içinde zaman bu. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Bana bir sırık uzatan perdenin rüzgârı gibi o. Böylesi bir umutsuzluk akla gelir mi! Yangın var! Ah yine geliyorlar... İmdat! İşte merdivenlere düştüler... Ve o gazete ilanları, o kanal boyunca ışıklı reklamlar. Kum yığını, git, pis kum yığını! Büyük çizgileriyle önemli değil umutsuzluk. Bir orman yapmaya giden angarya ağaçlar, bir gün daha yapmaya giden bir yıldız angaryası, ömrümü uzatan bir angarya günleri daha. Çeviri: İlhan Berk Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 Bu dünyaya, tüm diğer insanlar arasında ne yapmaya geldiğimi, alınyazıma yanıt verebilecek, yalnızca bana özgü, ne men'em bir mesajın taşıyıcısı olduğumu gözler önüne serebilmem, bu farklılığın ne ölçüde bilincinde olduğuma bağlı değil midir? tşk...:clapping::clapping: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kinyas Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 İlgi gösterip , okuduğun için ben teşekkür ederim.. .. İlk kez bu yazarın adını duydum ama gerçekten başarılı bir üslubu var.. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beyazkin Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 19, 2008 ben daha yaşarken bana bir hayalet rolü oynatıyor ve besbelli ki, neysem o olmam için, var olmaktan vazgeçmem gerektiğini ima ediyor. --.................. . Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk soluğa Soğuk kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp ölmediklerini söyleyemezler. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde uçan bu mavi sineği seviyorum. Teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kinyas Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 Ben teşekkür ederim beyazkin.. Bir de bunu ekleyelim.. Dada Bildirileri.. I Sorun’un tarihsel öyküsü ikinci derecede önemli. Dada’nın nerede ve ne zaman doğduğunu bilmek olanaksız. Aramızdan birinin ona vermekten hoşlandığı bu adın tam anlamıyla anlaşılmaz olmak gibi bir üstünlüğü var. Kübizm bir resim okulu olmuştu, fütürizm siyasal bir hareket: Dada ise bir anlayıştır. Birini öbürünün karşıtı olarak ileri sürmek cahilliği ya da kötü niyeti gösterir. Din konusunda özgür düşüncenin bir kiliseyle hiçbir benzerliği yoktur. Dada da sanat konusunda özgür düşüncedir. Okullarda metinlerle ve müzelere yapılan gezilerle ilgili açıklamalar dua gibi ezberletilip okutulduğu sürece bizler despotluk var diye bağırıp duracağız ve töreni bozmaya çalışacağız. Dada hiçbir şeye adamaz kendini, ne aşka ne de işe. Bir insanın yeryüzünden geçerken kendinden bir iz bırakması kabul edilemez bir şeydir. Dada yalnızca içgüdüyü benimsediğinden açıklamayı önsel olarak mahkum eder. Ona göre, kendi üstümüzde hiçbir denetimin bulanmasına izin vermemeliyiz. Ahlak ve zevk gibi dogmalar söz konusu bile olamaz. II Bizler gazeteleri tıpkı ölümlüler gibi okuruz. Hiç kimseyi üzmek istemiyoruz. Ama Dada sözcüğünün cinaslara kolayca konu olabileceği de rahatça söylenebilir. Hatta biz biraz da bu yüzden benimsedik bu sözcüğü. Biz, herhangi bir konuyu, öncelikle de şu ‘’biz’’ konusunu ciddi olarak ele alıp inceleme yolunu bilmiyoruz. Dada üstüne yasılan her şey bizim hoşumuza gitsin diye yazılıyor. Uğruna tüm sanat eleştirisini feda etmeyeceğimiz hiçbir önemsiz gazete haberi yoktur bizim için. Son olarak, savaş basını, mareşal Foch’un bir dalavereci, başkan Wilson’u da bir aptal olarak görmemizi engellemedi. Bizim istediğimiz de zaten görünüşümüze göre yargılanmak. Her yerde benim gözlük taktığım anlatılıyor. Size niçin taktığımı itiraf etsem bana kesinlikle inanmazsınız. Bir dilbilgisi örneğinin anısına takıyorum gözlüğü: ‘’Burunlar gözlükleri taşımak için yaratılmıştır; ben bu nedenle gözlüklüyüm.’’ Nasıl dersiniz? Ha! Evet! Bu bize yeni bir şey vermez. Pierre bir insandır. Ama Dada gerçekliği diye bir şey yoktur. Yapılacak tek şey bir tümce söylemektir, böylece karşıt tümce de Dada olur. Tristan Tzara’nın tütüncüde dili tutulmuş bir durumda bir sigara istediğini gördüm. Orada ne vardı bilmiyorum. Philippe Soupault’nun da ispirto ve temizlik malzemesi satılan dükkanlara girip ısrarla canlı kuşlar istemesi hala kulaklarımdadır. Ben de, şu anda, belki de düş görmekteyim. Kırmızı renkli bir mayasız ayin ekmeği sonuçta beyaz renkli bir mayasız ayin ekmeğinin yerini tutar. Dada sizi cennete göndereceğini vaat etmez. Önsel olarak yazın ve resim alanlarında bir Dada yaş yapıtının doğmasını beklemek gülünç olur. Biz özellikle tutuculuktan nefret etsek de doğal olarak, hiçbir toplumsal iyileş(tir)menin olabileceğine inanmayız. ‘’Ne pahasına olursa olsun barış’’ savaş döneminde Dada’nın parolasıydı, tıpkı barış döneminde ‘Ne pahasına olursa olsun savaş’ın Dada’nın parolası olması gibi. Çelişki hala görünüşten ve kuşkusuz en çekici görünüşten başka bir şey değil. Ben konuşuyorum ve söyleyecek hiçbir şeyim yok. En küçük bir tutkumun bulunduğunu düşünmüyorum: Bununla birlikte size canlılık kazanıyormuşum gibi gelir. Nasıl olur da sağ böğrümün sol, sol böğrümün de sağ böğrümün gölgesi olduğu düşüncesi beni tam anlamıyla hareket edemez bir hale getirmez? Sözcüğün en geniş anlamıyla, bizler şair geçiniyoruz, çünkü her şeyden önce, en kötü uzlaşma olan dile saldırıyoruz. İnsan pekala ‘’Merhaba’’ sözcüğünü bilebilir de bir yıllık ayrılıktan sonra yeniden kavuştuğu kadına ‘’Elveda’’ diyebilir. Sözlerimi bitirirken yalnızca pragmatik türden itirazları göz önüne almak istiyorum. Dada size karşı sizin kendi düşünme biçiminizi kullanarak savaşır. Eğer biz sizleri bütün güzellik, sevgi, gerçeklik ve adalet dinlerinin öğrettiklerine inanmanın inanmamaktan çok daha yararlı olduğunu iddia etmeye zorluyorsak, bunu kendi seçtiğimiz alanda, yani kuşku alanında, bizimle karşılaşmayı kabul ederek Dada’ya bütünüyle bağlı olmaktan korkmadığınız için yapıyoruz. Andre Breton Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beyazkin Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 hiç bişey anlamadım ...ya kafası güzelken falan sayıklamış bu yazıyı yada anlıyacak kadar ayık değilim.. teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.