birunsatan Oluşturma zamanı: Şubat 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 22, 2008 Karşı karşıya geçip karmaşık bir felsefi sorunu tartışan iki felsefeciyi dinleyen biri, bütün bu hengamenin sebebini merak edebilir. Kendi kendine bu kişilerin neden en basit açıklamayla yetinip konuyu kapatmadıklarını sorabilir. Bu duyarlılık birçok felsefecide bir karşılık bulacaktır. ilke Ockham’ın Usturası diye bilinir ve adını onu ateşIi savunucusu bir ortaçağ felsefecisi olan Ockham’lı William’dan almıştır. Ocham çok iyi bilindiği üzere hesapların gerekenden fazla karmaşıklaştırılmaması gerektiğini savunmuştur. Ustura formülasyonu hem bilim adamlarının hem de sokaktaki insanın hemen kabul edeceği bir formüldür: eğer belirli bir fenomeni açıklayan iki rakip teori varsa, bunlardan daha basit olanı tercih edilmelidir. Ocham 1285 Yılında ya Survey’in bir köyü olan Ockham’da ya da Yorkshire’daki aynı isimli başka bir köyde doğdu. Gençlik hayatı hakkında çok az şey bilinmektedir. Fransisken rahibi olarak eğitim aldıktan sonra Oxford Üniversitesi’nde bir teoloji kursuna başladığını biliyoruz. Peter Lombard’ın Sentences adlı kitabına -günün standart ders kitabıydı- getirdiği yenilikçi yorumlar dolayısıyla Oxford’ın teoloji fakültesinde rahatsızlığa sebep olmuştur. Hippo’lu Aziz Agustine’in (354-430) Hıristiyan Ayinleri sadece görünmez Tanrı’nın görünür işaretleri olarak yorumladığı yerde, Lombard’ın yazdıkları onları kutsal dörtlünün [Tanrı, Oğul, Kutsal Ruh ve Papa] fiili işaretleri mertebesine çıkarmıştır. Augustinci bakış açısını alıntılayan Ockham, Tanrı’nın kendi iradesini gerçekleştirmek için sıradan ölümlülerin katılımını beklediği görüşünü hiçbir şekilde kabul etmez. Sapkın yaftası yapıştırıldıktan sonra Ockham, üniversiteden doktorasını tamamlamadan ayrılmak zorunda kaldı Eğitimini Paris’te tamamladı. Fakat burada görüşleri tepkiler uyandırdı ve eğitim otoritelerinden resmi bir uyarı aldı. Sorun çıkaran kişiyi tespit eden Papa XXII. John, Ockham’ı Avignon’a celp etti. Filozof burada dört yıl boyunca bir manastırda hapis hayatı yaşadı Ockham burada da Fransiskenlerin dünyevi malları reddetme hakkına sahip olması gerektiğini savunarak muhalefetine devam etti. 1328 yılında kendi mezhebinden iki arkadaşıyla birlikte Paris’e kaçtı Bu itaatsizlik hareketinden dolayı Papa onu vakit kaybetmeden aforoz etti. Ockham Münih’te en az Papa kadar inatçı bir yaradılışa sahip olan imparator IV. Louis’in koruması altında yaşadı. İmparatora göre Ockham şöyle söylemişti. “Sen beni kılıcınla korudun, ben de seni kalemimle koruyacağım.” Burada skolastik siyasetle daha yakından ilgilendi ve imparatoru papayla olan iktidar mücadelesinde destekledi. Nihayet 1349 yılında muhtemelen Veba’dan ölmeden önce Ockham XXII. John’un fermanlarını baştan sona inceleyecek vakti buldu ve -hiç kuşkusuz büyük bir zevkle- onun bir sapık ve bir sözde papa olduğunu ilan etti. Ockham’ın en ünlü tezlerini ortaya atış sebebi, itiraf edilmeli ki, basitlikten ziyade başka sebeplere dayanıyordu: yaratıkların ve nesnelerin bağımsız olarak var olan bir öze sahip olmadıkları tezi örneğin. Zamana hakim olan (Platon’dan alınmış) görüşe göre Fido, Rover ve diğer köpek türlerinin yanında bir de Köpek diye bir nesne vardır’ ki, çeşitli boy ve biçimlerdeki köpekler bu imaja göre yaratılmıştır. Eğer Köpek yeryüzünde bulunamıyorsa, bu bir sorun oluşturmaz, çünkü Köpek, diğer bir sürü özle birlikte Yaratıcı’nın zihninde mutlu bir şekilde “Kedi”leri kovalayıp “Kemik” kemiriyordur. Bağımsız olarak mevcut özleri bir kenara atmak, kuşkusuz evrenin daha basit bir resmine ulaşmamızı sağlıyordu, fakat Ochkham’ın gerçek kaygısı bunların Tanrı’nın yaratıcı özgürlüğüne sınır getirecek olmalarıydı. “Tanrı” diye, i1eri sürüyordu, “dünyayı yaratırken daha önceden var olan kavramlara göre hareket etmedi, onu istediği şekilde biçimlendirdi.” Bununla birlikte belirli nesne grupları insanların “insan”, “Kedi” veya “Meşe Ağacı” gibi evrensel kavramları oluşturmasına yardımcı olacak şekilde birbirlerine benzeyebilir. İşte burada Ustura işe karışır, bu genellikler hakkında “Yaratıcı’nın zihnine gönderimde bulunmadan” konuşabiliriz. Ockham genel terimlerin, zihnin bir grup olağan nesneyi bir arada gruplandırma “niyetini” temsil eden semboller olduklarına inanıyordu. Fazladan bir nesne oluşturmaya gerek olmadığı için -Meşe ağacından bahsetmek için onun özünden bahsetmek zorunda olmak gibi- böyle bir nesnede yoktur. Bu görüş “nominalizm” adcılık diye bilinir ve Ockham’ın Ustura’yı kullanarak ulaştığı en büyük teorik başarıdır. Ne yazık ki Ockham bununla yetinmemiştir. 0 ayrıca hareketin varlığından kurtulmak için de kullanmıştır Ustura’yı. Hareketin uygun bir biçimde, bir şeyin başka bir yerde yeniden görünmesi olarak tanımlanabileceği görüşündeydi. En azından bu konuyla ilgili olarak Ockham kendi ilkesi için en iyi örneği oluşturmaz. En yalın halinde Ustura, dünyanın doğası hakkında bir görüş olmaktan ziyade bir çalışma yöntemidir. Bir karakteri yüzünden, en basit açıklamanın yanlış olduğunun kanıtlandığı örnekler tarafından çürütülemez. Bir olgular grubunu açıklayabilecek sayısız mümkün var olduğu için, ilk önce en basit hipotezi sınamak, başka hiçbir yarara sahip olmasa bile, en azından vakit kazandırır. Örneğin eğer bir kişi sizin çıkma teklifinizi sürekli olarak reddediyorsa, bu belki son altı aydır çok meşgul oldukları için, belki kabul edemeyecek kadar gergin oldukları için, belki de siz o kadar çekici gelmediğiniz içindir. Bununla birlikte en basit açıklama bu şartlarda normal varsayım- söz konusu kişinin sizi arzulamadığıdır. Bunun tersine duygusal açıklamalar yapmadıkları müddetçe, enerji tasarrufu yapmak istiyorsanız, bu neticeye varmak tavsiye edilir. Ockham’ın Usturası’nı sadece bir baş kural olmaktan alıkoyan daha yenilikçi uygulamalar da vardır. Felsefeci Ludwig Wittgenstein’ın söylediği gibi, “Bir teker dönüyorsa ve onunla birlikte hiçbir şey dönmüyorsa, teker mekanizmanın bir parçası değildir.” Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, belirli bir süreci anlamak için bir şeyin gereksiz olduğu yerde, o şeyin hiçbir rol oynamadığını iddia etmenin mantıklı bir yanı vardır. Örneğin davranışçı zihin felsefecileri sözlerimizin ve eylemlerimizin insanların psikolojik niyet, arzu ve duygu gibi psikolojik tecrübeleri olmadan açıklanabileceğini ileri sürerler. Bu maddeler olmadan insan eylemlerinin açıklaması çok daha basittir, bu yüzden Ockham’ın temiz bir ustura darbesiyle, davranışçılar bunlardan kurtulur. Sonuç olarak, bilincin varlığını inkar etmekle suçlanmışlardır. Aralarında en ateşlileri bu suçlamayı gururla kabul etse de, daha ılımlı davranışçılar bilincin (”her ne demekse”) nasıl eylemde bulunduğumuzu açıklama üzerinde hiçbir etkisi olmadığını iddia ederler. Bu şekilde kullanıldığında Ustura, gereksiz yere çoğalan maddeleri bir kenara atmak için gerekli bir alet olmaktan ziyade maddeleri ortadan ikiye kesip birbirinden ayıran ve bu sayede onları olmaları gerektiği yere yerleştiren bir baltadır. Örneğin Darwinciler evrimin bizim varoluşumuzu açıklamada yeterli olduğuna ve Tanrı’nın açıklama sürecine katılmasının gereksiz olduğuna inanır. Yine, amaçlarının Tanrı’nın varlığını inkar etmek olmadığını söylerler. “Tanrı var olsa bile,” diye iddia ederler”insanların yaratılmasında doğrudan hiçbir rol oynamamıştır.” Bu itiraf dindarları yatıştırmayabilir. Her zaman olduğu gibi Ustura’yı kullandığınızda, bir maddenin yeni statüsünün onun taraftarlarını kızdırmayacağının bir garantisi yoktur. Ockham’ın Usturası’nı yalnızca açıklamacı bir teorinin atılabilir unsurlarını budamak için kullanmak gerekir, yani, fenomeni açıklamada genellikle faydası olmayan unsurları. Bu ustura açıklanacak olan fenomenin kendisini kesip atmak için kullanılmamalı (öyle yapılsaydı işler gerçekten de çok daha kolay olurdu). En aşırı davranışçılar bile böyle bir suç işlememişlerdir (davranışlarımızı budamazlar). Ne var ki teorilerini kaygı duymamıza değecek başka bir fenomen pahasına budamışlardır: hayal kurma, acı hissetme gibi zihinsel durumların öznel doğası. İnkar etmiş oldukları zihinsel durumlar davranışlara herhangi bir katkıda bulunmuyorsa bile açıklamaya ihtiyaç duyarlar. Onların kaybı basitlik için ödenemeyecek kadar yüksek bir bedeldir. Ockham’ın ilkesinin içkin bir alt şarta sahip olduğunu unutmamamız gerekir: “Bütün diğer şartlar eşit almak üzere.” En basit açıklama karmaşık alana, ancak bu ikisinin açıklama güçleri eşitse yeğlenmelidir. Eğer karmaşık bir teori şeyleri basit bir teoriden daha iyi bir şekilde açıklarsa a zaman daha karmaşık olanı tercih etmeliyiz. Ockham için basitlik her şeyin üstünde değildi, o sadece Usturası’nın bize iki eşit uygun açıklama arasında tercih yapmak için sağlam bir zemin yarattığını düşünmüştü. Oturduğu yerden ahkam kesen tarihçileri üzecek ama, Ockham Usturası’nı o meşhur skolastik ikilemi çözmek için hiç kullanmadı: bir iğne ucunda kaç melek dans edebilir sorusu. Usturayı kullandığımız zaman en basit cevap -ve bu yüzden de en “doğru cevap -şudur: bir. Kaynak : Zeno ve Kaplumbağa - Bir Felsefeci Gibi Düşünebilmek Nıcholas Fearn - Güncel Yayıncılık - 190 sayfa alıntıdır.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2008 basit olan zaten kendı ıcınde yeterınce karısık söylekı bı durum ya da bıcım uzerınde bır yargı en nıhayetınde,cesıtlı perspektıflerden bakılan objenın görüntülerinden önce en basında karsımızda durdugunu var oldugunu düşünmek...ockham bu anlamda ıyı bir düşünce yöntemi sunmus.kompleks olanın ıyı bir acıklama olmadıgı sürece zıhnı bulanıklastırdıgını düşünüyorum ben de,kelebek etkısındekı soruna benzer bu da..parcaları ıncelemek bütünü kavramaktan öncelıklı bı yere mı sahıp?öncelıgı basite ve kaba hatlara vermek uygun görünüyor tşk ler:) bu arada edeb ve felsefedekı konuları geriden takıp etmek zorunda kalıyorum,durumu bılıyorsun zaten:Dpc vs vs Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.