Jump to content

in yer face akımı Tiyatro Dot


eyges

Önerilen Mesajlar

in yer face akımı Tiyatro Dot

İstanbul'un tiyatro hayatına 'Frozen' oyunuyla etkili bir giriş yapan Dot, hızla ikinci prodüksiyonunu da kotarıp sahneye taşıdı. Tiyatroya bambaşka bir enerji getiren '90'ların Britanyalı genç oyun yazarlarının önemli temsilcilerinden biri olan Joe Penhall'in 'Aşk ve Anlayış'ı ortasınıf, beyaz, heteroseksüel şehirlilerin hayatlarındaki çıkmazları masaya yatıran bir oyun. Ama bu çok işlenmiş, bildik temayı yepyeni bir yaklaşımla ele alıyor.

İkisi de Britanya'nın bozuk sağlık sisteminde doktor olan Neil (Murat Daltaban) ve Rachel (Almıla Uluer) bir apartman dairesinde beraber yaşarlar. Ödemekle yükümlü oldukları bir ipotekleri, birbirlerini görmeye çok fazla imkan tanımayan aşırı yoğun iş yaşamları ve iletişimsizlikle tanımlanabilecek, yerinde sayan bir ilişkileri vardır. Derken Neil'ın okul arkadaşı içkici, mitoman, serseri Richie (Erdal Beşikçioğlu) serbest gazeteci olarak çalıştığı Güney Amerika'dan çıkagelir ve kendini zorla Neil'le Rachel'ın hayatına sokar. Evlerine yerleşir, uyuşturucu, alkol gırla gider.

Kendilerini hayatın akışına kaptırmış, sorgulamaya zamanları bile olmadan yaşayıp giden çiftin kurduğu "yuva"nın temellerinden sarsılması, derme-çatmalığını gözler önüne sermesi için Richie'nin vurdumduymaz, aykırı varlığı yeterli olur ve işler sarpa sarmaya başlar.

http://img260.imageshack.us/img260/3783/bug02ne9.th.jpg http://img260.imageshack.us/img260/2623/2311472ea6.th.jpg http://img260.imageshack.us/img260/2474/bug04yo9.th.jpg

In-yer-face akımının amacı ise seyirciyi boğazından tutup, oyunu mesajını alana dek sarsmak. Bu yolda yasaklı olan hiçbir şey yok. Şaşırtıcı bir çok öğe kullanılmakta ve oyuncular büyük bir fiziksel güç sarfetmekte.

"In-yer-face"

Karakterlerin evde, barda, lokantada kah üçlü, kah ikili olarak didişip durduğu, kısa ve sert birçok sahneden oluşan, sahnede alışık olduğumuzdan daha yoğun dozda küfür, çıplaklık ve cinsellik içeren 'Aşk ve Anlayış' 1990'ların ortalarından itibaren Britanya Tiyatrosu'na damgasını vuran genç oyun yazarlarının yarattığı bir akım olan "in-yer-face"in en önemli değilse de iyi bir örneği. Seyircisinin suratına çarpan, tokat atan bir tiyatro olarak tanımlayabilecek bir akım "in-yer-face". Agresif ve provokatif. Ahlâki normları sorgulamasıyla, duygusal samimiyetiyle seyirciyi rahatsız eden bir tiyatro. Gösteren ve anlatan değil, deneyimleten ve hissettiren bir tiyatro. Dili küfürbaz, oyuncular gözünüzün önünde yatağa giriyor, şiddet ve aşağıla(n)ma var, tabular yıkılıyor, alışılmış dramatik formlar alaşağı ediliyor. Seyirciyi tepki vermeye zorluyor.

Akımın doğumunda en önemli iki etken Royal Court tiyatrosu ve 'Billy Elliot'la 'Saatler' filmlerinin yönetmeni olarak tanıyıp sevdiğimiz Stephen Daldry. 1956'da kurulan, Britanya'nın ilk ulusal tiyatrolarından Royal Court, yeni ve riskli oyunlar sahneleyen, Britanya'nın ilerici tiyatrolarından. Özellikle de 1969'da açılan 60 kişilik salonu Theatre Upstairs'de sıradışı yazarların içerik ve biçim anlamında yenilikçi, zorlayıcı metinlerini sahneliyor. Günümüzün en önemli kadın oyun yazarlarından Caryl Churchill ilk oyunu 'Owners'ı burası için yazmıştı. 92'de Royal Court'un genel sanat yönetmenliğini üstlenen Stephen Daldry 94-95 sezonundan başlayarak yeni, farklı genç yazarların oyunlarına özel bir ilgi gösterdi, onları Royal Court için yazmaya yüreklendirdi. Bu çabalar, modern tiyatronun en önemli yazarlarını ve metinlerini üretti. 'Kır'ı İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen Martin Crimp, 'Leanne'nin Güzellik Kraliçesi'si, beş yıldır yine İDT'de oynayan Martin McDonagh, 99'da intihar eden,'Blasted' ve '4.48 Psikoz' gibi vahşi, haşin ve kuralsız metinlerin büyücüsü Sarah Kane, Mark Ravenhill, Anthony Neilson, Joe Penhall ve daha birçokları hep Royal Court'un keşifleri. Türkiye'de ilk kez bir oyunu sahnelenen Joe Penhall, Britanya'nın psikiyatri ve sağlık sistemlerini ve ırkçılığı sorgulayan oyunlarıyla tanınan bir yazar. 'Aşk ve Anlayış' en popüler metni değil aslında, 1994'de Royal Court için yazdığı ilk oyunu 'Some Voices' ve psikiyatri sistemiyle ırkçılığı sorgulayan 'Blue/Orange' daha meşhur. Bizde de gösterilen 'Enduring Love/Dayanılmaz Aşk' filminin senaryosunu Ian McEwans'ın romanından adapte eden, bu akımla bağlantılı birçok kişi gibi tiyatro ve sinemayı bir arada götüren Penhall The Guardian'a verdiği bir röportajında, "Royal Court, genç yazarlar için Willy Wonka'nın çikolata fabrikasıdır" diyor.

Modern şehir insanları

Penhall'un 'Aşk ve Anlayış'ının üç karakteri de bütün zaafları ve aşırılıklarıyla çok tanıdık, modern şehir insanları; Neil nevrotik ve asabi, Rachel ne istediğini bilmiyor, Richie ise sert serseri dış görünüşünün altında yatan kırılganlık ve yalnızlıkla mücadelede beceriksiz, aşırı uçlara doğru sürükleniyor. Oyunun ikinci bölümünde üzümlerin birbirlerine bakarak karardığını, Neal'ın gittikçe Richie'ye, Richie'nin ise Neal'a benzediğini görüyoruz.

Dot, Murat Daltaban'ın rejisinde 'Aşk ve Anlayış'ı metnin özüne ve karakterlerin birbirleriyle ilişkisine odaklanan, doğaçlamaya bol imkan tanıyan bir yaklaşımla sahneye taşıyor. Richie'i canlandıran Erdal Beşikçioğlu, bu asla evde beslemek istemeyeceğiniz karakterden beklenen her türlü aşırılığı ve dış kabuğun altında yatan yalnızlığı, kırılganlığı mükemmel veriyor. Takıntılı, endişeli ama iyi kalpli Neal rolünde Murat Daltaban çok iyi. Almıla Uluer de Rachel karakterinin hakkını veriyor. Yine Daltaban'a ait dekor ve kostüm tasarımı gerçekçi ve minimalist. Cam bir masa ve üç sandalye kah evin yemek masası, kah restoranda bir masa, kah bir yatak başı oluyor, içinde bir sürü süt şişesinin durduğu cam dolaplar bazen doktorun ofisindeki ilaç dolabı bazen de bir bar tezgahı işlevini görüyor. Yere atılan bir örtü yatağa dönüşüyor. Karanlıktan ve loşluktan korkmayan, yer yer dramatik ışık tasarımı (Kemal Yiğitcan), sahneleri birbirine bağlayan müzik de (Tolga Çebi) oyunun genel atmosferiyle uyum içinde. Karakterlerin diyaloglarındaki sessizliklerini bile oyunun dramatik yapısına hizmette kullanan bu başarılı prodüksiyonun en etkileyici özelliklerinden biri, storların açılması ve ikinci perdenin Mısır Apartmanı'nın müthiş İstanbul manzarasına karşı oynanması. Hayatlarının ortasında, kafaları karışık ve mutsuz bu insanları bizim şehrimizin de insanları kılıyor.

http://img404.imageshack.us/img404/3407/bug09xb3.th.jpg http://img260.imageshack.us/img260/713/bug07md7.th.jpg http://img404.imageshack.us/img404/726/bug10cn6.th.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ellerine saglık eyges...bende ne zaman yeraltı edebiyatı tiyatroya tasınacak diye bekliyordum...

anladıgım kadarıyla bu akımda fahişeler , fahişeleri satanlar , sonra bunlara asık olanlar , sonra bunların sevgilileri var...belkide hem cinsleriyle olan ilişkileri var...gözle görülmeyen hayatların sahneye konması denilebilir kısaca...sahne üzerinde cinselligin ortaya konması sence seyircide ne gibi bi tepki verebilir...Türkiyede olsa kesin anneler veya kızların erkek arkadasları cocukların ve sevgililerinin gözlerini kapatır ayıp diye...sence Türkiye bunu kaldırabilirmi?...:D

 

tekrar tesekkurler yazıların için...:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye'de de uygulamaya konulan bir akım. Ama bildiğim kadarıyla antik çağda buna benzer bir uygulama vardı,köleler gerçekten sahnede öldürülebiliyor veya işkenceye uğrayabiliyordu,ne de olsa parayla satın alınan birer maldılar...

Gerçek bebek ölümleri de gerçekleştiriliyordu. Çok yeni bir tiyatro anlayışı sayılmaz :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet mesela yunan tiyatro mitolojisinde yerli kabileler avlarını nasıl öldürdüklerini ve neler yasadıklarını anlatmak amacıyla taklit yaparak anlatırlarmıs...yani avını nasıl öldürdüyse kabilenin önündede karsısındaki ayı postu giymiş yada hangi hayvanı canlandırıyorsa onun kılıgında kini de aynı sekilde öldürürlermiş sırf gerceklik saglınsın diye...fakat bu akım göstermeci tişyatro üzerinden gidiyor yani gercektende sahne üzerinde bi oyuncuyu bıcaklayarak öldürcek halleri yok...ama bu akımı türkiye kaldırabilirmi?...benim sorum burda...çünkü tiyatro denince akla gelen ilk sey komedi oyunları akla geliyor ve dram da yada politik tiyatro kuramları vs..vs göz ardı ediliyor...ve tiyatrodan sayılmıyor...:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...