locked_puppet Oluşturma zamanı: Mart 5, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 5, 2008 Geçen ay okumuş olduğum KEVIN BALES tarafından kaleme alınmış KULLANILIP ATILANLAR adlı kitapta dünyada şuan kalmadığına inanılan köleliğin hiç bilinmeyen ya da göz yumulan bir çok yönü anlatılmaktadır. Bu kitaptakileri birkaç alıntıyla sizlerle paylaşmak istedim. ''..... Yeni Köleliğin Yükselişi Binlerce yıldır insanlar tutsak edilip çalıştırılıyor. Tarih köleliğin izlerini taşıyan destanlarla örülü. Eski mısır'da Antik Yunan'da Roma İmparatorluğu'nda sosyal sistemin ayrılmaz bir parçasıydı kölelik. Bugün gelişmiş ülkeler olarak adlandırdığımız Amerika ve Brezilya'nın geçen yüzyılda uyguladığı köle ekonomisi boyunca da eski tarz kölelik yasal olarak varlığını sürdürdü. Kölelik asla ortadan kalkmadı, sadece kılık değiştirdi. Bir insanın diğeri üzerinde mutlak bir hakimiyet kurması esası sabit kaldı, ama çok önemli noktalarda da bir takım değişiklikler yaşandı. Eski köleliğin, üstelik muazzam bir hızla yerini yeni tarz köleliğe bırakması sürecinde iki unsur çok kritik bir önem taşıyor. Birincisi İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünya nüfusunun gösterdiği dramatik artış. 1945 yılından bu yana 2 milyardan, 5.7 üzerine çıkan dünya nüfusu neredeyse üçe katlanmış durumda. Bu artışın daha yoğun yaşandığı ülkeler de zaten köleliğin bugün hala hüküm sürdüğü ülkeler. Bu zaman dilimi içinde Güneydoğu Asya, başlı başına bir kıta olabilecek büyüklükteki Hindistan, Afrika ve Arap ülkeleri gibi nüfusun üç katından daha fazla artış gösterdiği yerler bugün çocuk kaynıyor. Bu ülkelerin bir çoğunda nüfusun yarısından fazlasını on beş yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Özellikle zaten yoksul olan ülkelerde bu rakamların ağırlığı, kaynak olarak elde avuçta ne varsa hepsini tüketiyor. İşsizlik ve ülkedeki kaynakların tükeneceğine dair sürekli artan korku insanların umudunu tüketirken, yaşamları da ucuzlatıyor. Özellikle köleliğin kültürlerinin bir parçası olduğu ya da bir biçimde hala yaşatıldığı yerlerde, nüfus patlaması potansiyel kölelerin arzını arttırıcı ve fiyatlarını düşürücü etki yapıyor. İkinci önemli unsur da nüfus patlamasıyla eş zamanlı olarak, bu ülkelerde çok hızlı sosyal ve ekonomik değişikliklerin yaşanması. Gelişmekte olan ülkelerin bir çoğunda modernleşme seçkin sınıfa muazzam servetler kazandırırken, çoğunluğu oluşturan yoksul kesimin sefaletini daha da arttırdı ya da en azından yoksulluklarının sürmesine zemin oluşturdu. Afrika ve Asya'nın birçok bölgesinde son elli yıldır hayat, iç savaş ve çoğunlukla süpergüçlerden biri tarafından desteklenen yerli malı diktatörlerin ülkeyi baştan başa yağmalaması korkusuyla geçti. Hakim sınıfı oluşturan kleptokratlar, ellerindeki iktidarı muhafaza edebilmek için, ülkelerini ipotek ederek silahlanmaya inanılmaz miktarda paralar yatırdılar. Aynı esnada en kestirmesinden kar elde edebilmek uğruna gelenek ve görenekleriyle bütün bir kültür de feda ediliyordu. Modernleşmenin özellikle sağlık ve eğitim alanında sağladığı gelişmelerle olumlu etkileri olsa da bütün toprakların bir seçkinin elinde toplanması ve o toprakların da sadece peşin para karşılığında ürün ihraç etmek için kullanılması, yoksulu daha da güçsüz hale getirdi. Siyasi seçkin sınıf da şahsi ilgilerinin ötesinde küresel iktisadi durumun gerektirdiği yönde, gözlerini sadece ekonomik gelişmelere diktiğinden, çoğunluğu oluşturan diğer kitlenin seçimlerini nasıl sağlıyacağını kimse umursamadı. Öyle ki gelişmekte olan ülkelerin zenginleri böylelikle daha da zenginleşiyor, yoksulların önündeki seçenekler ise bir bir azalıyordu. Hızlı sosyal değişimlerin neden olduğu parçalanmanın ortasında, insanlara kalan seçeneklerden biride kölelikti. Soğuk Savaş'ın sona ermesi sadece meselelerin büyümesine neden oldu. Williem Greider bunu çok güzel açıklıyor: Soğuk Savaş sonrasında yaşanan küreselleşmenin en çarpıcı özelliklerinden biri, kapitalist demokrasilerde devletlerin ve iş dünyasının komünizmle mücadele ettiği kırk yıl boyunca sözde benimsedikleri, bireysel özgürlükler ve serbest seçime dayalı siyasi meşruiyet gibi değerlerden bu kadar çabuk vazgeçmeleri oldu. Kendi adlarına konuşmak isteyen işçilere tanınacak temsil hakkı da dahil olmak üzere, bütün insan hakları ticari çıkarlar doğrultusunda bir kenara itiliverdi. Çokuluslu güçler, Vietnam'dan Çin'e kadar, kendi vatandaşlarını iyi denetleyen ve sömüren devletlerin bulunduğu yeni pazarlara balıklama dalarken kendilerinden çok fazla emindiler. Kaldı ki bu sözü edilen devletler kendi vatandaşlarını köleleştirirken, diğerleri için bu sahne karşısında gözlerini yummak da müthiş kazanç demek. Dünyada Kaç Tane Köle Var ? ...Köleliğin aslında karanlık ve yasadışı bir teşebbüs ve bu yüzden de konuyla ilgili bir istatistiğe rastlamanın ne kadar zor olduğunu unutmamak gerekiyor. Şu anda iyi bir tahminde bulunabilirim en fazla. Benim tahminlerime göre bugün dünyadaki kölelerin toplam sayısı 27milyon. Bu, 200 milyona ulaşan tahminler öne süren bazı eylemcilerindekinin yanında çok düşük kalsa da, benim şahsen güvenebileceğim ve yaptığım yeni kölelik tarifine de denk düşen bir rakam. Bu 270 milyonun aşağı yukarı 15-20 milyonunu, özellikle Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Nepal de görülen bağlı emek gücü oluşturuyor. Bağlı emek gücü ya da borç esareti, insanların borç teminatı olarak kendinlerini sundukları ya da akrabalarından miras olarak borç kaldığı durumlarda ortaya çıkıyor. Bunun dışında kölelik daha çok Güneydoğu Asya'ya, Kuzey ve Batı Afrika'ya ve Güney Amerika'nın bazı bölümlerine özgü bir sorun olarak değerlendiriliyor.(Kaldi ki Amerika, Japonya ve birçok Avrupa ülkesi de dahil, dünya üzerindeki hemen hemen her ülkede kölelik mevcut.) Bugün yaşayan kölelerin sayısı, Atlantık-ötesi köle ticaretinin yaşandığı dönemde Afrika'dan kopartılan insanların sayısından çok daha fazla. Başka bir yerden bakarsak, bugünkü köle nüfusu Kanada'nın nüfusundan daha fazla, İsrail'in nüfusunun da tam altı katı. Köleler daha çok basit, teknoloji gerektirmeyen, geleneksel işlerde çalıştırılıyor. Tarım alanında çalışanlar çoğunlukta. Ama bunun dışında tuğla yapımı, maden işçiliği, taş ocağı işçiliği, fahişelik, mücevher yapımı, giyecek ve kilim dokuma gibi işlerde de kullanılıyorlar; evlerde, dükkanlarda çalıştırılan, ormanları temizleyen, kömür yapan da onlar. Köleler daha çok yerel çapta satış ve tüketim amaçlı işlerde kullanılsalar da onların ellerinin değdiği mallar aslında dünyanın dört bir yanındaki bir sürü evin kapısından giriyor. Köle emeği ile üretilmiş halılar, havai fişekler, mücevherler, çeşit çeşit metal malzemeler ve de köleler tarafından ekilip biçilmiş tahıl, bakliyat, şeker gibi gıda ürünleri doğrudan Kuzey Afrika ve Avrupa'ya ihraç ediliyor. Buna ek olarak gelişmekte olan ülkelerde şirketler kuran uluslararası büyük ortaklıklar, köle emek gücü sayesinde maliyetlerini düşürüp hissedarlarının kar paylarını arttırıyorlar. Ama tabii onlar için kölelerin önemi ürettikleri mallarından çok mahvlarına sebep olan ter, yani emeğidir. Köleler çoğunlukla çalıştıkları tezgahın ya da tuğla fırınının dibinde kalmaya zorlanıyordu, hatta çalıştıkları masaya zincirlenenler bile var. Uyanık oldukları her saat onlar için masai saati. Küresel ekonomimizde çokuluslu şirketlerin, neden 'birinci dünyadaki' fabrikalarını kapatıp 'üçüncü dünyada' yenilerini açtıkların dair verdikleri en beylik cevap emek gücü maliyetlerini düşürmek. Ne kadar randımanlı olurlarsa olsunlar, ücretli işçiler hiç ücret almadan çalışanlarla yani kölelerle rekabet edemez. Eski köle Seba... Fransa'nın sayfiye bölgelerinde yazlar, şanına yaraşır bir biçimde geçiyor. Paris'den aşağı yukarı 160 km uzaklıktaki bu küçük köyde, açık havada oturuyoruz; meltem bize yan taraftaki meyve bahçesinden elma kokuları getiriyor. Buraya Seba ile özgürlüğüne yeni kavuşmuş bir köle ile buluşmak için geldim. Seba 22 yaşında, güzel, hareketli bir kadın, ama hikayesini anlatmaya başlar başlamaz kendi içine çekiliyor, hiddetle sigarasından bir nefes daha alıyor, titremeye başlıyor ve derken gözyaşlarına boğuluveriyor. Mali'de büyük annem büyüttü beni henüz daha küçük bir kızken, ailemin de tanıdığı bir kadın geldi ve büyükanneme çocuklarına bakmam için beni Paris'e götürüp götüremeyeceğini sordu. Ona beni bir okula yerleştireceğini ve Fransızca öğreneceğimi söyledi. Ama Paris'e geldiğimde okula yollanmadım, aksine her gün çalışmak zorundaydım. Evdeki bütün işler bana bakıyordu; evi temizledim, yemek pişirdim, çocuklarla ilgilendim, çamaşırları yıkadım, bebeği yedirdim, içirdim. Her gün işe sabah 7'den önce başlayıp gece 11'e kadar aralıksız çalışıyordum ve hiç boş günüm yoktu. Hanımım hiçbir şeye el sürmezdi. Geç kalkar sonra ya televizyon seyreder yada dışarı çıkardı. Bir gün ona okula gitmek istediğimi söyledim. Beni Fransa'ya okula gideyim diye değil çocuklarına bakayım diye getirdiğini söyledi. Çok yorgun ve halsiz düşmüştüm. Dişlerimde bir sorun vardı; bazen yanaklarım şişerdi, felaket bir ağrı olurdu. Bazen midem ağrırdı, ama hastalansam bile çalışmak zorunda kalırdım. Bazen çok ağrım çok ağrım olduğunda ağlardım, ama hanımım daha çok bağırırdı bana. Çocukların yatak odalarından birinde, yerde uyurdum; bütün yediğim onların artıklarıydı. Kendi çocuklarının yaptığı gibi buzdolabından yiyecek almam yasaktı, alırsam döverdi beni. Zaten sıksık döverdi. İkide bir tokat atardı. Süpürgeyle, değişik mutfak aletleriyle döver yada elektrik kablosuyla kırbaçlardı. Oramın buramın kanadığı olurdu; hala izleri duruyor. 1922'de bir kere çocukları okuldan almaya geç kalmışım; hanımla kocası bir delirdiler, bir dövdüler beni sonrada sokapa attılar. Gidecek hiçbir yerim yoktu; hiçbir şeyi idrak edemeyecek haldeydim, caddelerde boşboş dolandım. Bir süre sonra kocası beni buldu ve eve götürdü. Evde çırılçıplak soydular, ellerimi arkadan bağlayıp süpürge sopasına bağlı bir telle kırbaçladılar beni. İkisi aynı anda dövüyordu hem de. Her yanım kanıyor, çığlık çığlığa bağırıyordum, ama onlar devam ediyordu. Sonra kadın yaralarıma acı biber sürdü, acı biberden vajinamada soktu. Orada bilincimi kaybetmişim. Bir süre sonra çocuklardan teki gelip ellerimi çözdü. Yerde öylece yığılı kaldım, günlerce beni orada bıraktılar. Çok acı çekiyordum, ama yaralarıma pansuman yapacak kimse çıkmadı. Ayağa kalkmayı becerdiğim anda tekrar işlerin başına dönmem gerekiyordu, ama bu olaydan sonra artık evde kilitli tutuluyordum. Beni dövmeye sonra da devam ettiler. Seba, ancak bir komşunun evden gelen tekme tokat ve küfür seslerini duyup onunla konuşmayı başarmasından sonra özgürlüğüne kavuştu. Yaralarını ve çürüklerini gören komşu polisi ve daha sonra Seba'nın ev sahibi aleyhine dava açarak kızın bakımınıda üstlenen Modern Köleliğe Karşı Fransız Komistesi'ni (CCEM) aradı. Tıbbi tetkikler de Seba'nın işkence gördüğünü doğruluyordu. Bugün Seba kendisiyle ilgilenen gönüllü bir ailenin yanında yaşıyor. ...'' Ve daha niceleri.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sawneybeane Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 elıne saglık locked kolelılıgın bıtmedıgıne en onemlı kanıt gunumuzde sıgortasız ınsan calıstırmaktır mesela antık yunanda o kadar dusunur bılım adamı cıkmıs nıye cunku adamların kolelerı var ıslerı koleler halledınce ne oluyo kole sahıbının bol bol bos vaktı ortaya cıkıyo baslıyor dusunmeye gunde 15 16 calıssınca pekte ılım ıfran yapmaya vakıt kalmıyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
locked_puppet Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 Bilindik büyük firmaların yaptığı cironun o kadar yüksek olmasının sebebi kölelerden faydalanmalarıdır işte. İnsalık dışı sektöre ses çıkartmayan devletlerde, şirket sahipleride çok şey kazanıyor bu bedave insan gücünden. Çok üzücü... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 5, 2008 insanın zalimliğinin en önemli kanıtlarından biridir kölelik. Geçmişe göre şekil değiştirmiş, sistem değiştirmiştir ama özünde hep aynı kölelik durmaktadır. İnsanlar emeklerinin karşılığını alamadıkları sürece, hayatlarına kendileri değil, başkaları karar verdiği sürece kölelik her zaman devam edecektir... tşk.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.