Kinyas Oluşturma zamanı: Mart 6, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 6, 2008 SADİZMİN MARKİ'Sİ İlk günah, Adem ile Havva tarafından işlenmişti ve onların yeryüzüne gönderilmelerinden itibaren her gün, hesabını tutamayacağı kadar çok günahla yıkandı insanoğlu... Kimi zaman heyecanlı gecelerin başlangıcında soluk soluğaydı günah, kimi zaman büyük kıyım kararların alındığı uzayıp giden konuşmaların ortasında ya da yitirilen hayatların son anlarındaydı... Hep vardı o; yasaklanan her şey gibi hiç tükenmeden varlığını sürdüren, kutsal kitaplardaki kesin emirlere, çocukluğumuzdan başlayan yoğun eğitimlere rağmen, gizlenerek büyüyen, gizleyerek büyüttüğümüz tuhaf bir yaratık gibiydi adeta. Gölgesinden üremiş kısa bir karanlıkla ya da vaatkâr zevklerinin çağrısına kapılarak yaşadığımız bir anlık hatırayla da olsa, hayatlarımızın bir kenarına mutlaka buluşarak çoğaldı günah... Ahlakın ışığıyla yıkandığını gördüğümüz ilk sokağa girmeden önce, bu güvenli yere yaraşan, gülümseyen ve sürekli ne kadar da masum olduğumuzu anlatan artık oldukça buruşmuş olan maskemizi takıyoruz kızarmış yüzümüzü gizlesin diye `diğerlerinden`... Oysa bu çaba, bir komediden ibaret gibi geliyor bana. Hepimiz günah işliyoruz çünkü; hepimiz, birbirimizin günah işlediğini de biliyoruz üstelik ve kendi günahlarımıza sahip çıkmadığımız gibi, benliğimizi aklama isteğimizden gelen acıklı çabalarla başkalarını suçluyor ve kınıyoruz... Temize çıkma kaygısına kapılmadan, doğasındaki en kirli düşünceyi ve gerçekleştirdiği her türlü ahlaksız eylemi savunan, günahlarının tüm sorumluluğunu kabullenen kaç kişi tanıyorsunuz? Zehirli bir sarmaşık gibi, dikildiği toprağa kolayca uyum sağlayarak arsızca büyüyen,sarıldığı yerlerde bir daha asla silinemeyecek izler bırakan ve kendi zararına bile olsa hayran olduğu tüm o güzellikleri çok kısa bir süre sonra hırpalamaya başlayan, yatıştırılamaz bir erdem ve Tanrı düşmanı olan Marquis de Sade, günahlar söz konusu olduğunda , dürüstlüğüne inanılabilecek ender insanlardan biri... Onun hayat hikayesine ve yazdıklarına baktığımda, insan olduğunu söyleyen hiçbir yaratığın kolay kabul edemeyeceği inanılmaz iğrençlikler, fanteziler ve eylemler görüyorum. Büyük bir umursamazlıkla hesapsızca işlediği günahlarına nasıl bir cesaretle, böylesine kuvvetli bir biçimde sahip çıkabildiğini düşünüyorum ister istemez... Sayfalar arasından bir kahkaha duyar gibi oluyorum arada bir, gözlerimin önünden hızla akan kelimelerle irkiliyorum bazen, derin bir bulantıyla çalkalanıyor Marques de Sade’ı okuduğum oda ve ben her sayfada biraz daha karışıyorum o tiksindiren bulantıya... Koyu bir dindar olan ve İsa’yı kendisinden çok sevmekle suçladığı annesini , daha on dokuz yaşındayken Karmelitler tarikatına kaptıran Sade soylu bir ailenin çocuğu olarak 1740’da dünyaya gelmiş ve hayatı boyunca Tanrı’dan nefret eden iflah olmaz bir dinsiz olarak yaşamıştı. Dönemin aristokrat ailelerinin ateist yapısı göz önünde tutulduğunda, onun bu düşünceleri kabul edilebilirdi;o, şimdilik , çevresindeki koşullara uyum sağlayan normal biri bile sayılabilirdi. Sade, Louis-le-Grand Cizvitleri’nin yanındaki eğitiminden sonra, Krallık Süvari Koleji’ne devam etti. Yüzbaşı rütbesiyle yüzyıl savaşlarına katıldı. Savaşın bitmesini sağlayan Paris Antlaşması’ndan ardından terhis olduğunda , babasının ısrarları ve krallık ailesinin özel izniyle, aslında kız kardeşini sevdiği Renèe de Montreuil ile evlendi ve evlendiği yıl ilk suçunu işlediğinde henüz yirmi üç yaşındaydı. Bir fahişe tarafından, kilisedeki kutsal çanağa boşalmakla , “Tanrıysan öcünü al” diye bağırarak bir kızın vajinasına mayasız ekmek sokmaya çalışmakla ve kızdan “kutsal mahkeme huzuruna çıktığında, kendisine lavman yapmasını ve içindekilerin tamamını İsa’nın üzerine boşaltmasını istemekle” suçlanmıştı. Kısa süren ilk hapisliğinin ardından serbest bırakılmış, ancak bu özgürlüğünün ömrü de pek uzun olmamıştı. Çünkü, ancak pencereden kaçarak kurtulabilen, hizmetçilik vaadiyle kandırdığı dilenci bir kadının, Sade tarafından evde zorla alıkonularak kırbaçlandığını, vücudunun bıçakla çizildiğini, yaralarının üzerine kızgın mumlar damlatıldığını ve tecavüze uğradığını anlatarak kendisinden şikayetçi olması sonucunda yeniden hapse atılmıştı. Bundan sonra, “suç kariyerindeki önlenemez yükseliş” , siyasi otorite değiştikçe bir öncekinin kararlarının fesh edilmesi nedeniyle affedilerek hapishaneden her çıkışında ya da her firarında artarak devam etmişti. Sade, aralıklı olarak gençliğinin çok önemli bir kısmını hapishanelerin kirli, günaha açık ve onun gibi birini memnuniyetle barındıran duvarları arasında geçirmiş; dış dünyadaki gelişmeleri, savaşları ve değişimleri, XV. ve XVI. Louis dönemlerinin, Devrim’in ve Fransa İmparatorluğu’nun hapishanelerinde yattığı zamanlarda şansı yaver giderse bakabildiği küçük pencerelerden seyredebilmişti. Toplum tarafından “bir kafes hayvanı” yapılmaya çalışıldığını öne sürmüş ancak ne zaman affedilse yeni ve kabul edilemez aşırı bir suç daha işleyerek cezalandırılma isteğiyle yanıp tutuşan biri gibi davranmış; bu nedenle insanlara olamadık zararlar vererek sonradan adını alacak olan “sadizm” kavramını, hiç durmadan hak etmişti. Başkalarına acı verme arzusunu da , cinselliğin, insanın bildiği en güçlü duygu olan acı olmadan kişiyi beslemeyeceğini ve doyuma ulaştıramayacağını söyleyerek mantıklı göstermeye çalışmıştı. Kötülük ve suç kavramları ,onun kendine has dininin vazgeçilmez gerçekleriydi âdeta.Bu tuhaf dine göre, bu kavramlar, alınabilecek tüm zevklerin kaynağıydılar ve kişi, gerçekten iyi bir hayat sürmek istiyorsa içindeki hiçbir arzuyu bastırmaya çalışmayacak,bunların tamamını ortaya dökerek ve yaşayarak, sadece kendi tatminine giden, günahlarla güzelleşecek o büyülü yolu takip edecekti. Ona göre, kendisi, Diderot ve Rousseau’nun doğacılıklarını miras olarak o günlere taşıyan ve insanların gerçek mutluluğu öğrenebilmeleri, bu mutluluğun önünde duran Tanrı gibi engelleri reddedebilmeleri için kendi özgürlüğünden vazgeçmiş önemli bir şahsiyetti. Onun doğacılık anlayışını, yapıtlarından birinde verdiği bir kahraman şöyle anlatır: “Doğa, zevklerimizi kınıyor olsaydı, bizde bu zevkleri uyandırmazdı.” Sade için , insanların inandıkları Tanrı , zevklerimizi kısıtlayan, bizi kendi doğamıza düşman eden bir büyük saçmalık ;erdem sevdalılarının uydurduğu müthiş bir yalandı. Yoktu ve hiçbir zaman da var olmamıştı. Otuz iki yaşındayken uşağı Latour’la biseksüel bir hayat yaşadığı Marsilya’da , kırbaçlama, eş cinsellik ve zehirli ilaçlar kullanmakla suçlanarak yeniden hapishaneye kapatıldı. Uşağının ayarladığı genelevde kaldığı odaya onun ardından giren polisler, korkuyla birbirlerine sokulmuş, titreyerek ağlayan, kanlar içinde paçavra haline gelmiş olmalarına rağmen konuşmayan kadınlarla karşılaşmışlardı. Zehirlenen kadınlar Sade’dan şikayetçi olmamalarına rağmen Sade’ın , giyotine gönderilmesine ve ardından yakılmasına `gıyaben` karar verildi; çünkü o sırada Sade , Viyana’da , Madame de Sade’ın bir rahibe olan kızkardeşi ile balayındaydı. Kadınaların kendisinden şikayetçi olmamalarını, çektikleri acıdan hoşlanmalarına bağlıyordu. Paris sokaklarında ise kuklaları yakılıyordu artık... Yakalanışının ardından , edebi anlamda çok verimli olduğunu düşündüğü bu zamanında, dışarıda olması gerektiği düşüncesiyle , her nasılsa, hapishaneden kaçtı Sade, ve `Kont Mazan` adıyla İtalya’ya gitti. Burada da kuraldışı yaşamıyla dikkatleri üzerine çektiğinden iki yıl kadar sonra yeniden Fransa’ya dönmek zorunda kaldı. Ülkesine döner dönmez beklediği üzere tekrar tutuklandı. Kralın mühürlü buyruğunun ardından araya giren eşinin ailesinin çabaları sayesinde giyotin sehpasına gönderilmek yerine, Bastille Kalesi’ne kapatıldı. Burada dayalı döşeli bir daireye, değerli kitaplarla zenginleştirilmiş büyük bir kitaplığa ve çalışmak için sınırsız zamana sahipti. Geçen o uzun zamanda , yazdığı deneme yazıları , romanlar ve piyeslerle sayısız defter doldurdu. Yazdıklarının tamamı basılmaya hazırdı.Ama bunların hiç biri doğal olarak o sırada basılmadı. Bastille’e kapatıldıktan sonra, yaptığı değil yazdığı aşırılıklar için pek çok defa yargılandı ve hüküm giydi...Bu hapishanede, içindeki sapkınlıkların hiç birini gizlemeden düşündüğü, hissettiği ya da yapmak istediği ne varsa anlattığı , okuyanların ‘iğrenç’ diğe tanımladığı Sodome’un 120 Günü adlı eserini tamamladığında , mesleki anlamda yaşadığı en büyük acıyı kendi eliyle hazırlayacağını bilmiyordu. Çok değer verdiği bu eserini, incecik bir tüy kalemle , on iki metreye on santimlik bir şerit oluşturacak biçimde birbirine eklediği kağıtlara kopyalamıştı. Hemen o gece, Charenton Hapishanesi’ne sevk edilen Sade, akıl hastası olan suçluların kapatıldığı bu yeni yerde eşyalarının naklini beklemeye başlamıştı. Ancak o ayrıldıktan sonra, kaleye saldırarak buldukları her şeyi yağmalayan topluluk , Marquis’nin özel eşyaları da bu büyük yağmadan kurtulamamıştı. Sodome’un 120 Günü de bu yağmada yok olup gitmişti. Aslında bu el yazısı kopya kaybolmamıştı; Saint – Maximin adlı biri, bulduğu bu tuhaf ruloyu bir tarihçi olan Villeneuvve-Trans markisine vermişti. Bu olaydan yüz on yıl kadar sonra , markinin torunları tarafından satılarak Almanca olarak yayımlanan kitabının kurtulduğunu hiçbir zaman bilemedi Sade. 1790 yılında , Kurucu Meclis’in kralın tüm mühürlü buyruklarını feshetmesiyle serbest kalan Sade için dışarıdaki hayat muazzam bir şekilde değişmişti. O zamana dek kendisine yardım etmiş olan eşinin kendisinden boşanmak istediğini ve bir manastıra kapandığını öğrendi ilk olarak, sonra da çocuklarının kendisini görmeyi reddettiklerini... Soylu tanıdıkları, ülkeden kaçtıkları ya da sürgüne gönderildikleri için artık kimsesi kalmamıştı. Üstelik, varlığı yükselen enflasyon karşısında eriyip gitmiş ya da haczedilmiş ve sahip olduğu La Côte Şatosu da köylüler tarafından yağmalanmıştı. Beş parasızdı elli yaşındaki Sade, hapishane hayatının verdiği aşırı kilolarla ve romatizmalarıyla boğuşuyor, uzun öksürük nöbetlerinin ardından kan tükürüyordu. Devrim zamanında soyluluğu da başına dert olmuştu; aristokrat bir ailenin varisi olduğundan, Devrim yönetimi tarafından şüpheyle karşılanıyor ve zaman zaman rahatsız ediliyordu çünkü. Ancak Sade, yılmadı , öncelikle sınıfını belli eden yüzüğünün armasını avuç içine doğru çevirerek başladı kabuk değiştirmeye, sonra adının başında, soyluluğun simgesi olan ‘de’ ekinden vazgeçerek Devrim’e olan sempatisini ispatlamaya çalıştı. Yeni hayatına sağladığı şaşırtıcı uyum, her alanda sürüyordu. Henüz boşanması bile tamamlanmadan, ‘Sensible’ diye seslendiği, kendisinden yirmi altı yaş genç bir kadınla beraber yaşamaya başlamıştı. Fransız Devrimi’yle ortaya çıkan ve Jakobenlerin Lideri Robespierre’in de devam ettiği Piques Şubesi’nde, okumaya yazma bilmeyen ayak takımının arasında hızla yükselmiş ve yazışmaları hazırlayan, müzakerelere katılan bir adama dönüşmüştü. Sekreter olarak işe başladığı bu şubeden, Devrim Mahkemesi’nin saygın bir jüri üyesi olarak çıkmıştı. Özgür zamanlarının iş dışındaki kısımlarını da tiyatroların kulislerinde sıkıştırdığı kadınlarla , metresiyle ya da yazdığı eserleri yayımlatma, piyeslerini kabul ettirme çabalarıyla geçiyordu. Ancak yayımlattığı eserleri ve bunların arasında özellikle de Justine adlı eseri, Hristiyanlığı yeniden düzenleyerek, her türlü erdemi yücelten ve bu erdemleri çiğneyenlerin kellesini isteyen Komün’ün dikkatini çekmiş, sofu düşüncelerle uzun söylevler veren Robespierre’in, Sade’a düşman olmasını sağlamıştı. İnanç ve ibadet özgürlüğünün kanunen onaylanmasının hemen öncesinde, kiliselerin kapatıldığı ve dine karşı bir tutumun yayıldığı zamanlarda, Konvansiyon Mahkemesi karşısında okuduğu bildiri de Tanrı’nın nihayet öldüğünü ve felsefenin Tanrı’nın aldatmacalarına galip geldiğini belirten Sade , ateizmini belki de en çok saklaması gerektiği anda , adeta Robespierre ile inatlaşırcasına alenen ortaya sererek, yeniden cezalandırılmayı umuyor gibiydi. Bu anlaşılmaz çabasına cevap almakta gecikmedi. Hapishaneden çıkışının üstünden sadece üç yıl geçmişken, üstelik açıkça hiçbir suç işlememiş ve geçmişine kıyasla oldukça namuslu sayılabilecek bir hayat sürerken , yeniden tevkif edildi. Aristokrat kökenleri dolayısıyla eleştirilen ve samimiyetsiz bulunduğu açıkça belirtilen Sade’ın , kanunsuz yazışmalar yapmak ve Devrim Mahkemesi’nde, suçu ispatlanmış birinin özgürlüğü için çalışmış olmak gibi suçlarla hüküm giydiği belirtilse de, yayımlatmayı başardığı eserlerinin hatırlattığı sapıklıklarla dolu geçmişi ve dinin sorgulanarak aşırılıklardan arındırılmaya çalışıldığı o hassas dönemde, tüm sapkınlıklarını sonuna kadar savunması nedeniyle tutuklandığı konuşuluyordu. Yazdıkları yüzünden uğradığı kovuşturmalardan bunalmış ancak yine de yazdıklarından da hayvani duygularla beslediği düşüncelerinden de vazgeçmemişti. Onun için dışarıda ya da içerde olmak arasında fazla büyük bir fark da kalmamıştı zaten; hatta belki de istediği tek şey, her köşesini ve hilesini bildiği bir hapishanede, kalan yıllarını sorgulamadan, vicdanen ya da kanunen yargılanmadan ve rahatsız edilmeden geçirmekti. Metresinin devreye girmesiyle, Sade’nin hayatı tam olarak istediği biçimde değişti. Oldukça güzel bir kadın olan metresi Sensible, gerekli makamlarda gerekli kişilerle yakınlıklar kurarak ve sonunda bir milletvekilinin metresi olarak, o sıralarda bir hapishaneden diğerine nakledilip duran Sade’ın , Picpüs’e gönderilmesini sağlamıştı. Sade’ın bir yeryüzü cenneti olarak tanımladığı bu zenginler hapishanesinde kalanlar, kendisi gibi soylu mahkumlar ya da tanınmış kişilerdi ve burada kalabilmek için her ay yüklü bir kira ödüyorlardı.Bir bakımevi mantığıyla işletilen Picpüs’ten, kiralarını ödeyemedikleri için atılan mahkumların giyotine gittiklerini duyuyorlardı birkaç gün içinde. Sade, metresi Sensible’e buradaki masraflarını nasıl karşıladığını hiç sormuyor ancak kadının boynunda, ilişki kurduğu milletvekilinin belki de kasten bıraktığı izleri gördüğünde, kadını bahçedeki ahıra kapatıp kırbaçlıyordu. Sebsible, her şeyi kendisi için yaptığını ve tümüyle onun hizmetinde olduğunu defalarca söyleyerek Sade’ı yatıştırıyordu. Genç kadın, doğasına karşı gelme gücünden mahrum olarak gördüğü bu adama acıyor, bir yandan da çocuklu ve parasız, çok zor durumda olduğu o kötü zamanlarında, belli bir aylık bağlayarak kendini koruduğu için ona minnet duyuyordu. Sade’ı Picpüs’te tutabilmek için beraber yaşadığı milletvekili, Sensible’in Sade’a duyduğu sadakatin nedenini anlayamadıkça, bu rezil adamı kendisine tercih eden Sensible’i dövüyor, buna rağmen kadının bağlılığının sürdüğünü gördükçe de aylık aidatlarını ödediği Sade’dan daha fazla nefret ediyordu. Sade burada, genç bir kızla ve bahçıvanla oynaşıyor, metresini kabul ediyor, kısa sürede yolsuzluklarını öğrendiği müdüre ve diğer yetkililere şantaj yoluyla istediğini yaptırıyor ve içerdeki insanlar arasında, kendi tabiriyle `kaynaşmayı` sağlıyordu. Zekası, yaptığı uzun ve etkileyici konuşmaları, soyluluk ve hapishane dönemlerine ilişkin anlattığı eğlenceli hikayeleri, müthiş psikolojik tahlilleriyle çevresinde giderek artan bir hayran kalabalığı oluşmuştu ve Sade için Picpüs, mutluluğun anlamı haline gelmişti. Picpüs’teki son zamanlarında düzenlediği, bir toplu seks gecesi sonucunda, üç gün içinde idamına karar verildi. İdamının gerçekleşeceği gün, hatta girdiği sırada adı bile okunmuşken, Sensible’in çabalarıyla, idam edilmekten son anda kurtuldu. Robespierre’in giyotine çıkarılarak idam edilmesinden birkaç ay sonra Sade, aklanmış bir vatandaş olarak serbest kaldı. Sensible ile birlikte, yaşamanın daha kolay ve ucuz olduğu Versailles’e taşındılar. Satacak hiçbir şeyleri kalmadığında bir sığınma evine yerleştiler. Bundan sonra, 1801’de, yöcnetime gelen kralcıların, sade’in yayımcısına yaptıkları bir bskında, ahlaksız bir eserinin daha ele geçirilmesiyle yeniden ve son defa tutuklanan Sade son yıllarını hapishane duvarları arasında geçirdi. Ve 1814’te, geçmişte de kaldığı Charenton Hapishanesi’nde öld Vasiyetinde, cesedinin gömüleceği çukurun iyice düşleştirilmesini ve üzerine meşe palamudu tohumları atılmasını istemişti. Bunun nedenini, bu dünyada hiçbir iz bırakmama ve insanlık tarafından unutulma isteği olduğunu yazıyordu. “Ya beni öldürün ya da böyle kabul edin; çünkü ben buyum” diye haykırarak cürmün efendisi haline gelmiş olan Marquis de Sade, kendi isteğinin aksine bugün hala hatırlanıyor. Ve o zamanlarda yazdıklarının arasında özellikle biri, bugünlerde geçerliliğini hala koruyor: Bütün insanlar deli ve görmemek için hiçbirini/ Kapanmak gerek içeri, aynayı da kırıp odadaki.... Yelda CANER K Dergisi 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
turkuaz75 Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 6, 2008 paylaşım için teşekkürler....sadizmin isim babasının hayatı enteresanmış gerçekten. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2011 Donatien Alphonse François le Marquis de Sade (Fransızca okunuşu:maʁki: dəsad) (d. 2 Haziran 1740 - ö. 2 Aralık 1814), Fransız aristokrat ve felsefe yazarı. Erotik edebiyat'ın önemli yazarlarındandır, genellikle sert pornografik yazılar yazardı. Yaklaşık 29 yılını hapisanede, 3 yılını akıl hastanesinde geçirmiştir ve en önemli eseri Sodom'un 120 Günü'nü hapishanede yazmıştır. Bir diğer önemli eseri de Justine'dir. Sadizm'in kökeninin onun yazdıklarına dayandığı bilinir. Yazılarında ahlakı, yasayı, dini öğeleri dikkate almadan aşırı özgürlüğü (hatta ahlaksızlığı) ve en iyinin zevk olduğunu savunuyordu. Sade, 32 yıl farklı hapishanelerde ve akıl hastanesinde hapsedildi; onbir yıl Paris'te (on yılı Bastille'de geçti), bir ay Conciergerie'de, iki yıl kalede, bir yıl Madelonnettes'de, üç yıl Bicêtre'de, bir yıl Sainte-Pélagie'de ve 13 yıl Charenton akıl hastanesinde. Yazılarının çoğunu tutuklu olduğu dönemde yazdı. "Sadizm" kavramı adından türetilmiştir. Sade kitaplarında kişilerarası ilişkilerde insanın insansal yanı bir kez yitirildiğinde, neler olabileceğinin bilgisini verir. Kişilerarası ilişkilerde insanın sahip olduğu onur bir yana bırakıldığında, ortaya çıkan yeni ilke kendi yararını koruma sonuna kadar götürülecek olursa; zorunlu olarak "sadizm"e varılır. Yani insandaki insansal olan tek şey doğaysa, doğrudan doğa nedenselliği insan türünün yapıp etmelerini belirliyorsa, insan olmak cani olmayı da beraberinde doğal olarak taşır. Eserlerinde ahlaksal eylemin belirleyicisi olarak etik değerler değil de, içgüdüler ya da "koşullu buyruklar" eylemin "ilkesi" yapılırsa neler olacağını anlatır. Çocukluğu ve eğitimi Sade, Paris’te Condé Sarayında doğdu. Babası comte Jean-Bastiste François Joseph de Sade’dir. Annesi Condé prensesinin uzaktan kuzeni ve yardımcısı olan Marie-Eléonore de Maillé de Carman’dir. Çocukluğunda Katolik rahip olan amcası de Sade’nin yanında eğitim gördü. Daha sonra Jesuit lycée (erkekler okulu)na gidip askeri eğitim aldı. Yedi yıl savaşlarında süvari sınıfının komutanı olarak görev aldı. 1763’te savaştan döndü ve gönlünü zengin bir devlet adamının kızına kaptırdı ancak bu beraberlik aynı yılın kızın büyük ablası Renée-Pélagie de Montreuil ile evlenmesini düşünen babası tarafından reddedildi. Ömrü boyunca tiyatroya olan ilgisi 1766 yılında Provence’de Lacoste kalesinde inşa ettirdiği özel tiyatroyla açığa çıktı. Unvanı Ailesi comte ve marquis unvanlarını seçti. Büyükbabası, Gaspard François de Sade, ailede marquis unavını kullanan ilk kişiydi. Genellikle marquis de Sade olarak bilindi ancak bazı belgelerde marquis de Mazan olarak da bilinir. Ancak Donatien de Sade’nin yaşadığı yerde ne onun ne de atalarının hakkında bir belge bulunamadı ayrıca Provence parlamentosu tarafından marquis ya da comte unvanlarını onaylayan yasal bir belgeye ulaşılmadı. Soyluluk unvanını kullanabilmek için böyle legal bir onaylama gerekliydi. Noblesse d'épée’nin yani eski Fransız soylularının üyesi olan Sade ailesi soyluluklarının eski Avrupalılardan geldiğini iddia ediyordu. Aslında ailenin atası Laura de Noves’di. Verilen mağrur unvanların kral tarafından onaylanması gelenekseldi. Ailenin marquis ve comte unvanlarını farklı şekillerde kullanması Fransızların unvan hiyerarşisinin göreceli olduğunu yansıtır. Teoride marquis unvanı birkaç gemiye sahip olan soylular için uygundur. Ancak bu unvanın belirsiz kişilerce kullanılması itibardan düşmesine neden oldu. Mahkemede öncülük unvana değil soyluluğun kıdemine ve kraliyet onayına bağlıydı. Evliliğinden önceki yazışmalarda Sade, babası tarafından marquis şeklinde ifade edildi. Ancak ondan sonraki nesiller bu şerefli ama gayri resmi unvanı kullanmayı reddederek kendilerine comtes de Sade dediler. Olaylar ve tutuklanma Sade’nin olaylı ve ahlaksız bir yaşam sürdüğü ve fahişelere olduğu kadar Lacoste kalesindeki kadın ve erkek çalışanlara da kötü muamelede bulunduğu söylenir. Sade’nin bu davranışları arasında Lacoste kalesine gelen karısın kız kardeşi olan Anne-Prospere olayı da vardır. Sade’nin en önemli skandallarından biri Rose Keller adındaki bir kadını kendisine cinsel anlamda hizmet ettirmeye zorladığı 1768 yılı Paskalya Yortusu gününde meydana geldi. Kadını Arcueil’deki şatosunda zorla tutmasından, fiziksel ve cinsel yönden kötü muamele göstermesinden dolayı suçlandı. Ayrıca bu dönemde önemli bir suç olan hakaretten de yargılandı. Kadın ikinci kat penceresinden tırmanarak kaçtı ve gördüğü kötü muamelenin karşılığını alamadı. Sade’nin kayın validesi la Presidente, Sade’yi mahkemeye çıkarmamak için Kral’dan bir belge aldı (lettre de cachet). Bu belge (lettre de cachet) daha sonra marquis için felaket olacaktı. 1763 yılında Sade Paris yakınlarında yaşamaya başladı. Birçok fahişe onun kötü davranışlarından şikâyetçiydi ve polis tarafından gözaltına alındı, yaşanan olaylar hakkında detaylı raporlar tutuldu. Birçok kısa tutuklamadan sonra serbest bırakıldı ve 1768’de Lacoste kalesine geri döndü. 1772 yılında Marseille’de, uşağı Latour ile birlikte öldürücü olmayan, afrodizyak olarak kullanılan kurutulmuş kuduzböceği tozu ile zehirlemekten ve sodomi suçlarından yargılandı. Bu yıl içerisinde ölüm cezasına çarptırıldı. Karısının kız kardeşini de alarak İtalya’ya kaçtı ve kayınvalidesi bu suçu yüzünden onu asla affetmedi. Bu sefer lettre de cachet belgesini onu tutuklatmak için aldı. Sade ve uşağı 1772 yılının sonlarına doğru Latour Miolans kalesinde yakalanıp tutuklandı ancak dört ay sonra kaçtılar. Sade daha sonra suç ortağı olacak olan karısının yanına Lacoste kalesinde saklandı. Bir grup genç işçiyi burada hapsetti ve işçiler cinsel tacizlerinden şikâyet edip kaleyi terk ettiler. Sade tekrar İtalya’ya kaçmak zorundaydı. Bu süre içinde İngilizce'ye çevrilmemiş olan yolculuk maceralarını anlatan Voyage d'Italie adlı romanını yazdı. 1776’de Lacoste kalesine geri döndü ve yine çok sayıda hizmetçi kızı zapt etti ve birçoğu kaleden kaçtı. 1777’de hizmetçi kızlardan birisinin babası, kızına sahip çıkmak ve Sade’yi öldürmek için Lacoste kalesine geldi, silahın ateşlenmemesi Sade için büyük şans oldu. Sonraki yıl aslında bir yıl önce ölmüş olan annesini ziyaret etmek için Paris’e gitti. Burada tutuklandı ve Château de Vincennes’de hapsedildi. 1778’de ölüm cezasının verilmesi için başvurdu ancak tutuklu kaldı. Buradan da kaçtı ancak kısa bir süre sonra yakalandı. Yazmaya tekrar başladı ve burada kendisi gibi erotik yazılar yazan Comte de Mirabeau ile tanıştı ama birbirlerini hiç sevmediler. 1784’de Vincennes hapishanesi kapatıldı ve Sade Bastille’ye gönderildi. 2 Temmuz 1789 hücresinden dışarıdaki kalabalığa doğru yüksek sesle ‘burada tutukluları öldürüyorlar’ diye haykırdı. İki gün sonra Paris yakınlarındaki Charenton akıl hastanesine gönderildi. (Fransız İhtilali’nin başlangıcı sayılan Bastille Buhranı 14 Temmuz’da meydana geldi.) Sade başyapıtı Les 120 Journées de Sodome (Sodom’un 120 günü) için çalışıyordu. Nakil sırasında eserin müsveddesi kayboldu ancak yazmaya devam etti. Yeni Kurucu Meclis lettre de cachet(kraldan alınan belge) uygulamasını kaldırdıktan sonra 1790’da Charenton hapishanesinden salındı. Kısa bir süre sonra karısı Sade’den boşandı. Özgürlüğüne kavuşması, siyasette yer alması ve hapsedilmesi 1790’dan sonra özgürlüğüne kavuştuğu dönemde Sade birçok anonim eser yayımladı. Eşini terk etmiş, altı yaşında bir çocuk annesi olan eski oyuncu Marie-Constance Quesnet ile tanıştı ve hayatının sonuna kadar Marie-Constance Quesnet ile yaşadı. İhtilalden sonra kendini politikaya adadı, Cumhuriyeti destekledi ve kendini ‘Uygar Sade’ olarak tanımladı. Aristokratik geçmişine rağmen birçok resmi görev elde etmeyi başardı. 1789 yılındaki ayaklanmada Lacosta’daki birçok mülkünün zarar görmesinden dolayı Paris’e yerleşti. 1790’da Ulusal Delege olarak seçilerek liberal siyasi görüşü temsil etti. Radikal görüşlerinden dolayı dile düşmüş Piques mezhebinin üyesiydi. Doğrudan demokrasiyi öneren birçok siyasi kitap yazdı. Aristokrat geçmişinden dolayı devrimci arkadaşlarından tepki gördü. Sade oğlunu reddetmeye zorlandı ve bir sonraki yıl adı belki hatayla belki kasten Fransız İhtilali’nden kaçanlar listesine eklendi. Terörün hüküm sürdüğü 1793 yılında Jean-Paul Marat’a makamını koruması için takdire değer bir konuşma yazdı. Orta yolculukla suçlandı ve bir yıldan fazla hapsedildi ve büyük ihtimalle idareden kaynaklanan bir nedenle giyotinden kurtuldu. Bu deneyim onun tiranlık rejiminden ve ölüm cezasına olan nefretini pekiştirdi. 1794’te Maximilien Robespierre’nin devrilmesi ve infaz edilmesinden sonra serbest bırakıldı ve Terör Hükümdarlığı (Reign of Terror) sona erdi. 1796’da Lacoste kalesini yoksulluktan dolayı satmak zorunda kaldı. Kalenin kalıntıları moda tasarımcısı Pierre Cardin tarafından düzenlendi ve burada hala tiyatro festivalleri yapılmakta. Yazdıklarından dolayı tutuklanması ve ölümü 1801 yılında Napolyon Bonaparte Justine ve Juliette’nin anonim yazarını tutuklama emri verdi. Sade yayımcısının ofisinde tutuklandı ve yargılanmadan hapsedildi; ilk önce Sainte-Pélagie hapishanesinde kaldı ancak buradaki genç tutukluları baştan çıkardığı için katı kuralları olan Bicêtre kalesine gönderildi. Charenton’a Nakli Ailesinin de desteğiyle 1803 yılında deli olduğu ifade edildi ve bir kez daha Charenton akıl hastanesine gönderildi. Eski eşi ve çocukları da onun burada kalmasını destekliyorlardı. Constance’ın Sade’yle birlikte Charenton’da yaşamasına izin verildi. Kurumun merhametli idarecesi Abbé de Coulmier yazdığı oyunları sahnelemesi, Paris halkına sunması ve oradaki hastaları oyuncu yapması için Sade’yi yüreklendirdi. Coulmier’in psikoterapiye garip yaklaşımı pek çok tepki çekti. 1803 yılında yeni polis teşkilatı Sade’yi tek kişilik hücreye nakletti. Coulmier’in bu uygulamayı ılımlılaştırmaya çalışmasına rağmen kâğıt ve kalemden de yoksun bırakıldı. 1813 yılında Fransa hükümeti Colmier’e bütün tiyatro etkinliklerini durdurmasını emretti. Sade Charenton’da hizmetli olan 13 yaşındaki Madeleine Leclerc ile yeni bir maceraya başladı ve bu macera yaklaşık dört yıl, Sade’nin 1814’teki ölümüne kadar sürdü. Öldükten sonra yakılmayı ve küllerinin savrulmasını vasiyet etti ancak bunun yerine Charenton’da gömüldü. Daha sonra iskeleti frenolojik deneyler için mezarından çıkarıldı. Oğlu geniş kapsamlı çalısması Les Journées de Florbelle de dâhil olmak üzere yarım kalmış, basılmamış bütün müsveddelerini toplayıp yaktı. Değerlendirme ve eleştiri Özellikle cinsellikle ilgilenen sayısız yazar ve sanatçı Sade’a hem hayranlık duydu hem de karşı çıktı. Çağdaş karşıtlarından pornografik yazar Rétif de la Bretonne 1793 yılında Anti-Justine’ni yayımladı. Simone de Beauvoir (Must we burn Sade? - Sade’yi yakmalı mıyız? adlı makalesinde) ve diğer yazarların eserleri 150 yıl boyunca Sade’nin yazılarındaki radikal felsefi özgürlük anlayışından ve varoluşçu felsefesinden izler taşıdı. Ayrıca Sade Sigmund Freud’un psikanalizde ana konusu olan cinsellik ve şiddet dürtüsünün incelemesinde öncü olarak görülür. Sürrealistler (gerçeküstücüler) onu öncüleri olarak görür ve Guillaume Apollinaire onu ‘var olmuş en özgür ruh’ olarak değerlendirir. Pierre Klossowski 1947 yılında basılan eseri Sade Mon Prochain (Komşum Sade)’de Sade’ın felsefesini incelerken Hıristiyanlık değerleri ve maddeciliği reddettiği için onun nihilizmin (hiççilik) öncüsü olduğunu söyler. Max Horkheimer’ın ve Theodor Adorno’nin Aydınlanma’nın Diyalektiği adlı eserlerinde bir makale ‘Juliette ya da Aydınlanma ve Ahlak’ başlığıyla yazılmıştır ve Juliette’nin merhametsiz ve çıkarcı davranışarını aydınlanma felsefesinin ifadesi olarak yorumlar. Aynı şekilde psikanalist Jacques Lacan ‘Kant avec Sade’ adlı makalesinde etiğin Immanuel Kant tarafından oluşturulan kategorize edilmiş zorunlulukların tamamı olduğunu söyler. William E. Connolly’in 1988 yılında yayımladığı ‘Siyasi Teori ve Modernleşme’ adlı eserinde Sade’nin ‘Yatak Odası Felsefesini’ önceki siyasi filozoflara özellikle Rousseau ve Hobbes’e ve onların doğa, erdem ve neden kavramlarını toplumla bağdaştırma çabalarına karşı bir tartışma olarak görür. Angela Carter, "Sadeian Woman: And the Ideology of Pornography (1979)" (Sade’nin Kadınları: ve Pornografi Ideolojisi) adlı eserinde feminist bir yorum yapar ve Sade’ı ahlaklı ve kadınlara yer veren bir pornografi yazarı olarak niteler. Aynı şekilde Susan Sontag da "The Pornographic Imagination" (Pornografik İmgelem-1967) adlı makalesinde Sade ve Georges Bataille’yi haklı görür ve eserlerinin sansürlenmemesini söyler. Buna karşılık Andrea Dworkin Sade’ı ibret alınacak bir kadın avcısı olarak görür ve pornografinin kadınlara şiddete yol açacağını iddia eder. Pornography: Men Possessing Women (Pornografi: Kadınlara Sahip Olan Erkekler–1979) adlı eserinin bir bölümünü Sade’yi incelemeye ayırmıştır. Susie Bright Dworkin’nin çok sayıda şiddet ve kötü muamele öğesi içeren ilk romanı ‘Ice and Fire’ (Buz ve Ateş)’i Sade’ın Juliette romanının yeniden anlatılmış şekli olarak görülebileceğini iddia eder. Roman ve Hikâyeleri Justine, Les Infortunes de la Vertu (ou les Malheurs de la Vertu, or Good Conduct Well-Chastised) Juliette, or Vice Amply Rewarded (l'Histoire de Juliette, sa soeur [ou les Prosperites du vice]) The 120 Days of Sodom, or the School of Freedoms (Les 120 Journees de Sodome, ou l'Ecole de libertinage) Incest (Hesperus Classics) The Crimes of Love (Les Crimes de l'Amour, Nouvelles heroiques et tragiques) Vol. I Juliette et Raunai, ou la Conspiration d'Amboise, nouvelle historique La Double Epreuve Vol. II Miss Henriette Stralson, ou les Effets du desespoir, nouvelle anglaise Faxelange, ou les Torts de l'ambition Florville and Courval, or The Works of Fate (Florville et Courval, ou le Fatalisme) Vol. III Rodrigue, ou la Tour enchantee, conte allegorique Laurence and Antonio, An Italian Tale (Laurence et Antonio, nouvelle italienne) Ernestine, A Swedish Tale (Ernestine, nouvelle suedoise) Vol. IV Dorgeville, ou le Criminel par Vertu La Comtesse de Sancerre, ou la Rivale de sa fille, anecdote de la Cour de Bourgogne Eugenie de Franval Voyage d'Italie Le Portefeuille d'un homme de lettres (Destroyed / Lost) OEuvres diverses (1764 - 1869) Le Philosophe soi-disant Voyage de Hollande La Marquise de Gange (1813) Contes et Fabliaux du XVIII siecle, par troubadour provencal Historiettes Le Serpent La Saillie gasconne L'Heureuse Feinte Le M... puni L'Eveque embourbe Le Revenant Les Harangueurs provencaux Attrapez-moi toujours de meme L'Epoux complaisant Aventure incomprehensible La Fleur de chataignier Contes et Fabliaux L'Instituteur philosophe La Prude, ou la Rencontre imprevue Emilie de Tourville, ou la Cruaute fraternelle Augustine de Villeblanche, ou le Stratageme de l'amour Soit fait ainsi qu'il est requis Le President mystifie La Marquise de Theleme, ou les Effets du libertinage (Destroyed / Lost) Le Talion Le Cocu de lui-meme, ou les Raccommodement imprevu Il y a place pour deux L'Epoux corrige Le Mari pretre, conte provencal La Chatelaine de Longueville, ou la Femme vengee Le Filous Appendice Les Dangers de la bienfaisance Aline et Valcour, ou le Roman philosophique (1795) Adelaide de Brunswick, princesse de Saxe Les Journees de Florbelle, ou la Nature devoilee, suivies des Memoires de l'abbe de Modose et des *Adventures d'Emilie de Volnange servant de preuves aux assertions (Destroyed / Lost) Les Conversations du chateau de Charmelle (First Draft of Les Journees Florbelle, Destroyed / Lost) Les Delassements du libertin, ou la Neuvaine de Cythere (Destroyed / Lost) La Fine Mouche (Destroyed / Lost) L'Heureux Echange (Destroyed / Lost) Les Inconvenients de la pitie (Destroyed / Lost) Les Reliques (Destroyed / Lost) Le Cure de Prato (Destroyed / Lost) Histoire secrete d'Isabelle de Baviere, reine de France (1953) Tarihi Öyküleri [değiştir] La Liste du Suisse (Destroyed / Lost) La Messe trop chere (Destroyed / Lost) L'Honnete Ivrogne (Destroyed / Lost) N'y allez jamais sans lumiere (Destroyed / Lost) La justice venitienne (Destroyed / Lost) Adelaide de Miramas, ou le Fanatisme protestan (Destroyed / Lost) Makaleleri [değiştir] Reflections on the Novel (Idee sur les romans, introductory text to Les Crimes de l'Amour) The Author of Les Crimes de l'Amour to Villeterque, Hack Writer (1803) (L'Auteur de "Les Crimes de *l'Amour" a Villeterque, folliculaire) Oyunları Dialogue Between a Priest and a Dying Man (Dialogue entre un pretre et un moribond) Philosophy in the Bedroom (La Philosophie dans le boudoir) Oxtiern, The Misfortunes of Libertinage (1800) (Le Comte Oxtiern ou les Effets du Libertinage) Les Jumelles ou le /choix difficile Le Prevaricateur ou le Magistrat du temps passe Jeanne Laisne, ou le Siege de Beauvais L'Ecole des jaloux ou la Folle Epreuve Le Misanthrope par amour ou Sophie et Desfrancs Le Capricieux, ou l'Homme inegal Les Antiquaires Henriette et Saint-Clair, ou la Force du Sang (Destroyed / Lost) Franchise et Trahison Fanny, ou les Effets du desespoir La Tour mysterieuse L'Union des arts ou les Ruses de l'amour Divertissement (missing) La Fille malheureuse (Destroyed / Lost) Les Fetes de l'amitie L'Egarement de l'infortune (Destroyed / Lost) Tancrede (Destroyed / Lost) Siyasi Yazıları Adresse d'un citoyen de Paris, au roi des Français (1791) Section des Piques. Observations presentées à l'Assemblee administrative des hopitaux (28 octobre 1792) Section des Piques. Idée sur le mode de la sanction des Lois; par un citoyen de cette Section (2 novembre 1792) Pétition des Sections de Paris à la Convention nationale (1793) Section des Piques. Extraits des Registres des déliberations de l'Assemblée générale et permanente de la Section des Piques (1793) La Section des Piques à ses Frères et Amis de la Société de la Liberté et de l'Égalite, à Saintes, departement de la Charente-Inferieure (1793) Section des Piques. Discours prononcé par la Section des Piques, aux manes de Marat et de Le *Pelletier, par Sade, citoyen de cette section et membre de la Société populaire (1793) Petition de la Section des Piques, aux representants de peuple français (1793) Les Caprices, ou un peu de tout (Destroyed / Lost) Ölümünden sonra kitaplarında yayımlanan notları ve mektupları Letters From Prison Correspondance inédite du Marquis de Sade, de ses proches et de ses familiers, publiée avec une introduction, des annales et des notes par Paul Bourdin (1929) L'Aigle, Mademoiselle..., Lettres publiées pour la première fois sur les manuscrits autographes inédits avec une Préface et un Commentaire par Gilbert Lely (1949) Le Carillon de Vincennes. Lettres inédites publiées avec des notes par Gilbert Lely (1953) Cahiers personnels (1803-1804). Publiés pour la première fois sur les manuscrits autographes inédits avec une préface et des notes par Gilbert Lely (1953) Monsieur le 6. Lettres inédites (1778 - 1784) publiées et annotées par Georges Daumas. Préface de *Gilbert Lely (1954) Cent onze Notes pour La Nouvelle Justine. Collection "La Terrain vague," no. IV (1956) Sade üzerine yapılan çalışmalar Marquis de Sade: his life and works. (1899) by Iwan Bloch Sade Mon Prochain. (1947) by Pierre Klossowski Lautréamont and Sade. (1949) by Maurice Blanchot The Marquis de Sade, a biography. (1961) by Gilbert Lély The life and ideas of the Marquis de Sade. (1963) by Geoffrey Gorer Sade, Fourier, Loyola. (1971) by Roland Barthes De Sade: A Critical Biography. (1978) by Ronald Hayman The Sadeian Woman: An Exercise in Cultural History. (1979) by Angela Carter The Marquis de Sade: the man, his works, and his critics: an annotated bibliography. (1986) by *Colette Verger Michael Sade, his ethics and rhetoric. (1989) collection of essays, edited by Colette Verger Michael Marquis de Sade: A Biography. (1991) by Maurice Lever The philosophy of the Marquis de Sade. (1995) by Timo Airaksinen Sade contre l'Être suprême. (1996) by Philippe Sollers A Fall from Grace (1998) by Chris Barron Sade: A Biographical Essay (1998) by Laurence Louis Bongie An Erotic Beyond: Sade. (1998) by Octavio Paz (review) The Marquis de Sade: a life. (1999) by Neil Schaeffer At Home With the Marquis de Sade: A Life. (1999) by Francine du Plessix Gray Sade: from materialism to pornography. (2002) by Caroline Warman Marquis de Sade: the genius of passion. (2003) by Ronald Hayman Marquis de Sade: A Very Short Introduction (2005) by John Phillips Faut-il bruler Sade? 1966 Simone De Beauvoir (Sade'ı Yakmalı Mı?1997) Sociopath - In The Name Of Marquis De Sade Vikipedi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.