Jump to content

Heinrich Böll / Üzgün Yüzüm


Kinyas

Önerilen Mesajlar

Üzgün Yüzüm..

 

Martılara bakmak için rıhtımda durup dururken ,üzgün yüzüm bu semtte devriye gezen bir polisin dikkatine çarptı.Havada süzülen kuşların seyrine öylesine dalmıştım ki! Havalanıyor,sonra pike yapıp suda yiyecek arıyor, ama çabalan boşa gidiyordu.Liman ıpıssız,su yeşilimtıraktı,pis ve kalın bir yağ tabakası kaplamıştı üzerini.Kabuk bağlamış yüzünde kaldırılıp atılmış çeşit çeşit öteberiler yüzüyordu.Gemi falan yoktu görünürde.Vinçler pas tutmuş, depolar haraptı.Fareler bile rıhtımdaki,bu kara yıkıntılarda eğleşmiyordu anlaşılan; ortalıkta ses seda duyulmuyordu.Dışarıyla her türlü bağlantı kesileli yıllar olmuştu.

Bir martıyı gözüme kestirmiş, uçuşunu izliyordum.Havanın patlayacağını sezmiş bir kırlangıç kadar ürkek,çokluk suyun yüzüne yakın süzülüp duruyor, yalnız arada bir yolunu arkadaşlarının yoluyla birleştirmek üzere çığlık çığlığa yukarılara fırlamayı göze alıyordu.Bir şey dile deseler her şeyden önce martılara vermek için ekmek dilerim.Ekmekten (koparıp koparıp atar,martıların gelişigüzel uçuşlarını beyaz noktalarla bir düzene sokar,uçup uçup gelecekleri hedefler yapardım kendilerine.Karmakarışık yolların oluşturduğu bu çığlıklı örgüye,suya atacağım bir ekmek parçasıyla gerginlik verirdim;bir yumak iplik gibi, elimi atıp benden yana çekerdim örgüyü.Ne var ki, bende onlar gibi açtım;onlar

 

-1-

 

gibi yorgun; öyleyken mutluluk içindeydim;çünkü ellerim cebimde,olduğum yerde dikilip martılara bakmak ve üzüntü yudumlamak hoş bir şeydi.

Ama birden resmi bir elin omuzlarıma konduğunu duydum.dedi bir ses.El omuzumdan çekerek beni geriye döndürmeye çalıştı;ama yerimden kımıldamadım, bir silkinişte eli attım omzumdan.Serinkanlı: dedim.

O hala görünmeyen kişi:> dedi.

diye cevapladım ben.

O öfkeyle:>dedi.Bunun üzerine yan tarafıma geçerek,beni süzmeye başladı.Mutluluk içinde havada gezinen bakışımı boşluktan alıp,ister istemez onun uslu gözlerine daldırmak zorunda kaldım.Yıllar yılı ha babam işe koşulmuş bir manda kadar ciddiydi.

diye başlayacak oldum.

,diye cevap verdi.>

Güldüm.

dedi.Öfkesi, şaka değildi.İlkin tutuklayacağı vesikasız bir ******,yolda yalpa vuran bir gemici,bir hırsız ya da bir kaçak ele geçiremediğinden canı sıkılmış olabileceğini düşündüm.Ama şimdi anlamıştım ki niyeti ciddiydi,beni tutuklamak istiyordu.

dedi.

diye sordum sakin.

Göz açıp kapamama kalmadı,baktım sol bileğimde ince bir kelepçe.O anda anladım ki, halim gene dumandı.Son bir kez, havada uçuşan martılara çevirdim yüzümü,güzelim kurşuni göğe baktım,arkadan ansızın bir dönüşle kendimi suya atacak oldum;bir mahzende polisler tarafından boğulmaktan ya da deliğe tıkılmaktansa,bu kirli sularda öbür

 

-2-

 

tarafı boylamak daha güzel göründü gözüme.Gelgelelim polis birden beni öylesine bir güçle kendinden yana çekti ki, başaramadım diye sordum bir kez daha.,dedi.diye bağırdım.>dedi ve başını salladı.

, diye cevapladım.

dedi.

.ve sözün burasında küçümser bir edayla bana baktı,

Bunun üzerine çekip götürdü beni.İşte o anda havanın soğukluğunu ve sırtımda palto bulunmadığını fark ettim.O anda açlığım son kertesine ulaştı,birden guruldamaya başladı midem.Ancak o anda anladım ki,pisliğe bulanmış ve tıraşsızım,partallar içindeyim.Oysa her arkadaşın temiz pak,tıraşlı,mutlu ve karnı tok olmasını buyuran yasalar vardı.Hırsız olduğu kanıtlanıp,düşlerini kurduğu bostan kıyıcığına veda etmesi gereken bir korkuluk gibi,polis beni önüne katmış,ite kaka götürüyordu.Yollar boş, karakol yakındı.Hani çok geçmeden bir neden bulup, beni yine tutuklayacaklarını biliyordum,ama öyleyken kararı verdi yüreğim;çünkü polis çocukluğumun geçtiği,limanı gördükten sonra gidip dolaşmaya niyetlendiğim yerlerden geçiriyordu beni.Eskiden güzelliğini dağınıklığından alan çalılarla örtülü bahçeler,ağaçlardan geçilmeyen yollar şimdi düzenlenmiş,düzene sokulmuş,temiz pak dikdörtgenler halinde,

 

-3-

 

ulusal birliklerin pazartesi,Çarşamba ve cumartesi yürüyüşleri için hazırlanmıştı.Yalnız gökyüzü yine eskisi gibi,hava yüreğimin düşlerle dolup taştığı o eski günlerdeki gibiydi.

Önlerinden geçerken, kimi sevgi kışlalarında,bu Çarşamba sırası gelip beden sağlığı ile ilgili zevklerini giderecekler için resmi başlama işareti bulunan tabelaların asılmakta olduğu çarptı gözüme.Kimi meyhanelerde,ülkenin resmi renkleri açık kahverengi,koyu kahverengi,açık kahverengi ile çaprazlama boyanmış tenekeden bira kupalarını içkiye bağlama işareti olarak meyhanenin kapısından dışarı savurup atmaya yetkili kılınmıştı anlaşılan.Resmi listeye göre bugün içki sırası gelip,Çarşamba birasından paylarını alacakların yüreklerini kuşkusuz sevinç doldurmuştu.Kiminle karşılaşsak,açıktan açığa bir hamaratlık seziliyordu halinde.İnce bir hamaratlık havasına bürünmüşlerdi.Polisi görür görmez,hamaratlıkları kuşkusuz artıyordu.Hepsi hızlı hızlı yürüyor,görevlerinden başka bir şeycik düşünmeyen bir yüz takınıyorlardı.Mağazalardan çıkan kadınların,yüzlerine kendilerinden beklenen o sevinçli ifadeyi vermeye çalıştığı görülüyordu;çünkü akşamları önlerine nefis yemekler çıkararak devletin işçilerinin çanlarına taze can katmakla görevli ev kadınlarının,görevlerinden ötürü sevinmelerini,yüzlerinin gülmelerini buyuran yasalar vardı.

Ama bütün bu insanlar ustalıkla bizden kaçıyor,biri de çıkıp yakınımızdan geçmiyordu.Yolda canlı adına gördüklerimiz,kendilerine yirmi adım kadar kala yitiveriyordu gözden;herkes acele bir mağazaya girmeye ya da köşeyi kıvrılmaya bakıyordu.İçlerinde yabancı bir eve dalıp,ayak seslerimiz duyulmaz oluncaya kadar korkuyla kapı ardında bekleşenler de vardı sanırım.

Yalnız bir defasında,bir yol kavşağından geçerken yaşlıca bir adamla karşılaştık.Şöyle göz ucuyla bakınca,üzerindeki işaretlerden adamın öğretmen olduğunu çıkardım.

 

-4-

Artık bizden kaçabileceği gibi bir durum yoktu ortada;dolayısıyla önce yönetmeliğe uyup polisi selamladı(ki bunu da katıksız itaat işareti olarak elinin ayasıyla kendi başına üç kez vurarak yaptı),sonra görevinin gereğini yerine getirip,üç kez yüzüme tükürdü ve üç kez de

diye bağırdı.Tükürürken iyi nişan almıştı,ama herhalde o gün fazla sıcaktan boğazı kurumuş olmalıydı ki,yalnız ufak tefek bir iki parça bir şey geldi yüzüme.Ben de bunları,yönetmeliğe aykırı olarak,mihaniki bir davranışta bulunup kolumun yeniyle silmeye kalktım.O anda kıçıma bir tekme attı polis,belimin ortasına bir yumruk indirdi ve sakin bir sesle diye ekledi,ki bu bir polisin uygulama yetkisine sahip olduğu cezaların en yumuşağı ve ilki demekti.

Öğretmen, acele uzaklaşmıştı.Başka da herkes bir yolunu bulup bizden kaçıyordu.Yalnız bir kadına daha rastladık;uçuk benizli, şişko bir sarışın;gece zevklerinin eşiğinde bir sevgi kışlasının önüne çıkmış,yönetmeliğin buyurduğu havalandırma işini yapıyordu.Geçerken eliyle şöyle bir öpücük yolladı bana,ben de teşekkür yollu gülümsedim,polis bir şey fark etmemiş gibi yaptı.Aldıkları buyruk gereği söz konusu kadınların öyle hareketlerine göz yumuyorlar ki,aynı hareketleri başka bir arkadaş yapsa ağır cezalara çarpılmaktan hiç yolu yok kurtaramaz kendini.Nedeni de,genel çalışma şevkinin artmasına hatırı sayılır ölçüde yardımları dokunduğundan yasa dışı kimseler gözüyle bakılıyordu bu kadınlara.Bir hoşgörü ki, sonunun nereye varacağı devlet felsefesi filozofu Dr.Bleigoeth tarafından herkesin okuması gereken (Devlet) felsefe dergisinde ele alınıp,liberalizm başlangıcının bir belirtisi diye damgalanmış bulunuyor..Dün başkente gelirken uğradığım bir çiftliğin tuvaletinde elime bir öğrencinin,herhalde çiftlik sahibinin oğlunun pek zeki çıkmalarla donattığı birkaç sahife geçti,ondan biliyorum.Bereket versin, sirenler çalmaya başladığında karakola

 

-5-

 

varmıştık;çünkü sirenler, sokakların,yüzlerinde hafif mutluluk okunan kişilerle dolup taşacağını haber veriyordu.(Hafif bir mutluluk ;iş bitiminde pek sevinmek,işin bir yük olduğu anlamına gelebileceğinden yasaklanmıştı çünkü;oysa işe başlarken sevincinden bayram yapmak ,sevincinden şarkılar söylemek gerekiyordu.) Yani biraz daha geç kalsak,sokakları dolduracak bu binlerce kişinin yönetmelik gereği atacağı tükürüğe hedef olacaktım.Ama paydosa on dakika daha vardı,paydosa on dakika kala çalıyordu sirenler;çünkü herkes şimdiki devlet başkanının parolasına uymak ve işi bırakmadan on dakika adamakıllı yıkanıp temizlenmek zorundaydı.

Basit bir beton yığını olan semt karakolunun kapısında iki nöbetçi bekliyordu.Ben yanlarından geçerken,o adet haline gelmiş e başvurup,kasaturalarıyla şakaklarıma güçlü darbeler indirdiler,tabancalarının namlularıyla pat küt yapıştırdılar köprücük kemiklerime ve böylelikle 1 numaralı devlet yasasının giriş bölümünde söylenilen sözleri yerine getirdiler: 1 numaralı devlet yasasının kendisi ise şöyle der:

Derken, büyük büyük bir sürü penceresi bulunan uzun ve çıplak bir koridordan geçmeye başladık.Koridorun bitiminde bir kapı kendiliğinden açılıverdi, çünkü nöbetçiler gelişimizi içeriye bildirmişti.Herkesin mutlu bulunduğu,kimsenin kötü,yakışıksız bir davranışa kalkışmadığı,herkesin tüketimi emredilmiş yarım kilo sabunu harcama yolunda

 

-6-

çaba gösterdiği o günlerde yakalanmış bir kişinin(bir tutuklunun) gelişi büyük bir olaydı.

İçerisinde yalnız telefonlu bir yazı masasıyla iki koltuk bulunan,nerdeyse boş denecek bir salona girdik.Benim, salonun orta yerine gidip durmam gerekiyordu.Polis ise,miğferini çıkarıp oturdu.

İlkin ortalık sessizdi,olup biten bir şey yoktu.Hep böyle yaparlar,işin en berbat tarafı da budur zaten.Yüzümün giderek ufaldığını hisseder gibiydim,yorgun ve açtım.O üzüntü –mutluluğunun son zerresi de silinip gitmişti üzerimden.Çünkü biliyordum ki,hapı yutmuştum artık. Aradan birkaç saniye geçti.Üzerinde ön sorgu yargıcının üniformasıyla sarı yüzlü,uzun boylu biri,sessiz sedasız girdi içeri.Bir şey söylemeden oturup bana baktı.

diye sordu arkadan.

diye cevap verdim.

İki görevli bakıştı.

Cebimden tutukevinden çıkış belgesini alıp uzattım;verdiğim cevapların yazıldığı yeşil karta iğneledi belgeyi.

iki görevli bakıştı.

dedi ilk sorgu yargıcı.

,dedim,

 

-7-

 

 

yas tutması buyrulmuştu,yüzümdeki mutluluk bir polisin dikkatine çarptı.>>

>

Derken ön sorgu yargıcı ayağa kalktı,üzerime doğru geldi bir vuruşta tam ortadaki üç ön dişimi kırdı.Böylelikle sabıkalı damgasını yemiş oluyordum.Beklemediğim sert bir önlemdi, bu.Arkadan ön sorgu yargıcı odadan çıkıp,haki üniformalı şişman bir genç adam olan sorgu yargıcı içeri girdi.

Sorgu yargıcı,üst sorgu yargıcı,baş sorgu yargıcı,hazırlık yargıcı ve son yargıç,hepsi de pat küt indirdiler.Beri yandan da polis, yasaların buyurduğu bedensel cezaları uygulamakta gecikmedi.Beş yıl önce yüzümdeki mutluluktan ötürü nasıl beş yıl hüküm giydimse,şimdi de yüzümdeki üzüntü nedeniyle on yıl hüküm giymiş bulunuyorum.Şu önümdeki mutluluk ve sabun taşan on yılı bir atlatabilirsem,artık yüz diye bir şey taşımamanın yoluna bakacağım.

 

HEİNRİCH BÖLL

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...