AKHENATON Oluşturma zamanı: Mart 7, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 7, 2008 ESKİ TÜRKLERDE DİN SİSTEMİ VE KÜLTLER. Eski Türklerde toplum yapısında ve tabakalaşmada önemli yer tutan dini sistemler ve kültler, bizzat kendi görüşleri olan yazıtlar vasıtasıyla önem kazanmıştır.Türkler tarih sahnesinde yedi farlı inanç sistemi içine girmişlerdir ve asla diğer toplumlar gibi kültürel yapılarınındin tarafından bozulmasına imkan vermemişlerdir. Bu yedi inançtan ilki olan Gök-Tengri’ni ele alırsak ; Kül Tigin anıtında şöyle bir ifade geçer ‘’’Zamanı tanrı yaşar.İnsanoğlu hep ölmek için türemiş.Bu özlü söz Tanrının ölümsüz, insanın ise ölümlü olduğunu gösterir.Bu semavi olarak kabul edilen dinlerin gelmesinden yüzyıllarca önce söylenmiş bir sözdür. Bu söz ile Göktürk ler evrensel bir din anlayışına sahip olmuşlardır.Tanrı insanı ve evreni yaratmıştır.Göğe ve suya kutsallık verende odur.Proto-Türklerin ilk özgün inancı olan Gök-Tengri adını Altaylarda bilinen en eski sözcük olarak Bize Hiung-nu lar aktarmaktadır. Proto-Türklerde tanrı soyut bir kavramdır.İkinci derece kutsallaştırdık ları doğa parçaları tanrıya ilave olarak ele alınır.Bazı Türkologlar bununla ilgili farklı yorum yapmaktadırlar.Bu tanrıyı Türklerin kendi tanrısı olarak gösterme çabalarındadırlar. Türk tarihini tarihsel süreç içinde dikkatli bir şekilde tarafsızca sosyolojik saptamasını yapan bir kişi Türklerin inandığı Tanrıyı tekellerine almayıp tüm evreni kapladığını anlayacaklardır.Gök denmesinin sebebide budur.Tanrı her şeyin üstündedir.Yer tanrı denmesi ise tanrının heryerde olduğunu gösterir.Evren = Evir : Dönmek , kelimesi Galileodan yüzlerce yıl önce Türklerin evrenin hareket ettiğini bildiğinin bir kanıtıdır. Gök-Tengri inancının din adamına Kam denir.Bu inancın din biçimine dönüşememe- sinin sebebi mabetler yapılıp, ayinler yapılmamasıdır. Orhun yazıtlarının doğu yönüne bakarsak, ‘’Üstte mavi gök,altta yağız yer yaratıldıkta,ikisi Arasında insanoğlu yaratılmış,insanoğlu üstüne soyumun atası Bumin kagan,İstemi Kagan Taht’a oturmuş.’’’’ Burada evrenin yaradılıyla ilgili kozmogoni geliştirilmiştir.Tanrı her şeyi yaratmış ve toplumsal düzeni inşa etmiştir.Tanrı istemeden hiçbirşey olmaz.Tanrı buyurmadan kagan olunamayacağı gibi kaganlıktada kalamaz. Göktürklerde mezara Kurgan denir.Kahramanın hayattayken öldürdüğü düşmanlarının yontma heykelleri dikilir.Aynı zamanda eski Türklerde ve Macarlarda ölü ile birlikte atı veya sevdiği şeylerinde gömülmesi ölümden sonra farklı bir hayata olan inançlarının bir simgesidir. Eski Türklerin bir diğer İnancı olan Sha-Man, dini inançlarla ilgili olarak Sha-man bir külttür.Sosyolojik olarak Kült bir dinin ibadet ile birleşen uygulama ve merasimleridir.Sha-Man dil karşılığı olarak dişi ve erkeğin uyumu demektir.Tunguzca bir sözcüktür. Charles Winich Dictonary of Antropology.1961 tarihli yapıtında bu cümleyi, kaynak olarak sibiryada tıp adamı veya ilkel herhangi bir toplumda din adamı anlamına geldiğini yazmıştır.Şamanizm çinde çok yayıldığını bilmekteyiz.Amerikan Kızılderilileri,Rus Ortodoksları ve Hint kültürlerine sızarak çok geniş bir alana yayılmışlardır. Sha-Man güçlü bir ritm taşıyan müzik eşliğinde dans ederek esrimeye ulaşır ve sağaltımda bulunur.Sha-Man rahiplari hem erkeklerden hemde kadınlardan olusur.Sha-man gereksinmeye göre doğa parçalarını özelliklede hayvanları taklit ederek transa girer ve onların gücüyle birleştiğine inanılır.Türklerde şaman ateş karşısında taransa geçmeleri gelenekleşerek Ocak kültürünün doğmasına sebep olmuştur.Gökte güneş,yerde ateş, evde ocak şaman yaşamı için kutsal olmuştur.Sha-Man Ok-Uzlar, Selçukluların öncülüğünde iran ve anadoluya açılmışlardır. Ziya Gökalp, Şamanizmi tarihten önceki, anaerkil totemizmden doğmuş bir din sistemi olarak kabul eder.tarihi dönemde ise büyüsel bir sistem olarak yorumlar.Türk sosyoloğu Hilmi Ziya Ülken ise Şamanlığın bir büyücülük değil bir din sistemi olduğunu kabul eder.Buna Karşılık Gökalpte bir din olan Toyonizm Ülken de tartışma konusudur.E.Durkheim’e göre Dini Hayatın İlkel biçimleri adlı eserinde ayrıntılı olarak incelemiştir.Büyük bir ihtimalle Gökalp’in Türklerin ilk dini olarak bunu göstermesinin etkisi budur.Ayrıca Gökalp Şamanizm ve Totemcilik arasında bir ilişki kurarak, totemi bir yansıma bir sembol olarak düşünür. Rassoni şamanın kökünü totemizme bağlar. Gerek Gökalpçi gerek Rassonici bakış açısıyla bakılsın Şamanizm bir kült olarak Türk Toplumunun yapısında önemli bir yer tutar.Şamanizm bugün Sovyet rusyada yaşayan Türkler arasında hala özelliklerini sürdürmektedir.Kişinin doğumuyla ölümü arasında yapılan Merasimler hala yapılmaktadır.Sadece ayrıntılarında bazı değişiklikler olmuştur.Özellikle Kazaklarda ölüm törenlerinin islamiyetle hiçbir ilgisi olmayıp tamamen şamanisttir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
belfalas Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2008 ....Tanrı her şeyin üstündedir.Yer tanrı denmesi ise tanrının heryerde olduğunu gösterir.Evren = Evir : Dönmek , kelimesi Galileodan yüzlerce yıl önce Türklerin evrenin hareket ettiğini bildiğinin bir kanıtıdır.... güzel bir yazı olmuş akhenaton ancak buradaki kelimedeki evir bence evren hareketinin bir kanıtı olmaktan çok hayat döngüsünü anlatan bir kelimedir. sanırım buradaki döngü; hayatın döngüsüdür (ölüm-yaşam, yaz-kış vs.) bu kelimeden türklerin evrenin hareketlerini bildikleri çıkarılamaz bence...tabi benim görüşüm bu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2014 Eski Türklerin esas inancı Gök Tanrı = Kök Tengri inancıdır. Buna Tengricilik de denir. Tengri eski türkçede tanrı, gökyüzü, gök anlamına gelir. Göktürklerden kalan Orhun Yazıtlarında ilk çözümlenen sözcük Tengri olup yazılışı “http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/5/57/Old_Turkic_letter_I.svg/12px-Old_Turkic_letter_I.svg.pnghttp://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/49/Old_Turkic_letter_R2.svg/12px-Old_Turkic_letter_R2.svg.pnghttp://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/ab/Old_Turkic_letter_NG.svg/12px-Old_Turkic_letter_NG.svg.pnghttp://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/18/Old_Turkic_letter_T2.svg/12px-Old_Turkic_letter_T2.svg.png” şeklindedir. Orhun Anıtları’na göre Tanrı, evrenin ilk nedenidir, yani yaratıcısıdır. Göktürklerin bir kağanlık kurması O’nun isteği ile olmuş, Türk milletine kağanını O vermiştir. Yani, yazıtlara göre Tanrı, Türk milletinin yaşamı ile yakından ilgilenmektedir. Eskiden Kök olarak söylenen gök sözcüğünün Eski Türkçede üç anlamı vardı: Biri günümüzdeki gök, gökyüzü; yine günümüzdeki mavi renk; bugün kullanmadığımız anlamı ile ulu, yüce, kutsal. Kâşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divân-ı Lügati’t-Türk’de Tenğri üç anlamlıdır, bunlar: Tanrı, gök, sema (müslüman olmayanlarca), büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen her şey (müslüman olmayanlarca). Kök Tengri/Gök Tanrı deyiminde geçen kök/gök sözünün taşıdığı esas anlam ulu, yüce, kutsal’dır. Yaygın görüşe göre Eski Türklerin öz inançları, tek tanrıcılığa dayanır. Aynı görüşe göre tarihin hiçbir döneminde Türklerin öz dininde birden çok Tanrı olmamıştır. Eski Türklerden kalan arkeolojik buluntularda tanrı yontularına ve putlara rastlanmamıştır. Eski Türkler, tüm evreni içeren tek ve ulu yaratıcı Gök Tanrı’nın yontusunu hiçbir zaman yapmamışlardır. Eski Türklerden kalmış yazılı eserlerde, Tengri/Tanrı kelimesinin çoğul ekinin getirilmeden hep tekil biçimde kullanıldığı görülür. Bu da Eski Türk düşüncesinde Tanrının tek olduğu inancını göstermektedir. 10. yüzyılda daha müslüman olmamış Oğuz Türklerini halifenin elçisi sıfatıyla ziyaret eden İbn-i Fadlan’ın anlattığına göre, o çağlarda Türkler haksızlığa uğradıklarında ya da bir zorlukla karşılaştıklarında başlarını yukarı kaldırıp Bir Tengri demektedirler. İlginçtir ki aynı gelenek bugün de sürmektedir. Bugün de Türkler haksızlığa uğradıklarında benzer biçimde, “Yukarıda Allah Var” derler. Ayrıca Ebu Dülef’de (10. yüzyıl) Oğuzlarda put bulunmadığını kaydetmektedir. 13. yüzyıl Uygur Türkleri de Tanrı’nın, insan ya da başka herhangi bir varlık biçiminde tasvir edilemeyeceğini söylemekte idiler. Bunlardan dolayı, Eski ve milli Türk inancında putçuluk yer almamış, putları korumaya yönelik tapınaklar da yapılmamıştır. Gök Tanrı’nın özellikleri Öncelikle tektir, eşi ve benzeri yoktur. Yaratıcıdır; bilinen ve bilinmeyen her şeyi O yaratmıştır. Savaşlarda onun iradesi ile zafere ulaşılır. Buyurur, iradesine uymayanları cezalandırır. İnsanlara kut ve ülüg (kısmet) bağışlar ama bunları layık olmayanlardan geri alır. Canlılara yaşam verir. Ölüm onun iradesine bağlıdır. Varlıklara yaşam verdiği gibi, dilediğinde de geri alır. Bizanslı tarihçi Simokattes, Göktürklerin yir-sub’lara (yer-su’lar; ırmak, dağ, orman vb doğa varlıkları) saygı gösterdiklerini ama yalnızca yerin göğün yaratıcısı bildikleri tek bir Tanrı’ya taptıklarını bildirmektedir. 790 yıllarında Tiflis’li St. Abo, Hazar Türkleri’nin tek bir yaratıcı Tanrı tanıdıklarını söylemiştir. Yine Hazar İmparatorluğu’nun kağanı, Hıristiyanların teslis’e (Tanrı’yı üçleme) inanmalarına karşın kendilerinin tek bir Tanrı’ya inandıklarını kaydetmiştir. Gök Tanrı inancının esasları, eski Çin ve başka kayıtlardan, Orhun Yazıtlarından başka öteki Eski Türkçe belgelerden az çok belirlenebilmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Oğuz Han (Mete), M.Ö. 176 yılında Çin imparatoruna göndermiş olduğu mektubunda kendisini tahta Gök Tanrı’nın çıkardığını, zaferlerini Gök Tanrı’nın yardımıyla kazandığını belirtmektedir. Yine Büyük Hun İmparatorluğu kağanlarından olan Künçin (M.Ö. 160-126), M.Ö. 133′te Çin imparatorunun Ma-i’de kendisine hazırladığı tuzaktan kurtulunca Tanrı takdir buyurduğu için kendini koruyabildiğini söylemiş, bir başka başarısının ardından da Başarısının Tanrı’nın işi olduğunu belirtmiştir. 328 yılında başka bir Türk hükümdarı kazandığı zafer üzerine kollarını göğe kaldırarak Ey Gök Tanrı, Sana şükürler olsun diyerek Tanrı’ya şükretmiştir. Batı Avar Kağanı da, Bizans ile yaptığı bir antlaşmada Gök Tanrı adına and içmiştir. Göktürklerin savaştan önce zafer için Tanrı’ya dua ettiklerini belirten Çin kaynaklarına göre, Tardu Kağan 590 yılında bir savaştan önce atından inerek Tanrı’ya yakarmıştır. Tanrı sözcüğü, bütün Türk şive ve lehçelerinde ortak olarak vardır. Türkçenin temel sözcüklerindendir. M.Ö.’ki Çin yıllığı Shi-ki’de, Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Oğuz Han (Mete) nedeni ile anılan Türkçe Tengri/Tanrı sözcüğü Çince’ye T’ien olarak geçmiştir (Çinliler, Orta Asya’daki Tanrı Dağları’na bu yüzden T’ien-Şan derler). En aşağı 2500 yıllık bir geçmişi olan öz Türkçe Tanrı kelimesi, Moğolca ile birlikte kimi Asya dillerine de yerleşmiştir. Ayrıca Eski Sümer dilinde Tanrı kavramının karşılığı olarak kullanılan Dingir/Tingir sözcüğünün de Tengri sözcüğü ile bağlantısı olmalıdır. Bazı Türk Dillerinde Tengri Yakut: Tangara. Kuman: Tengre. Karaim Tangrı. Çuvaş: Tura. Hakas: Tigir. Tuva: Deer. Kırgız-Kazak: Tengri. Tatar: Tengre. Karaçay-Malkar: Teyri. Azerbaycan: Tarı/Tanrı. Türkiye: Tanrı. Tengri’ye İbadet Hiçbir kam, ritüel Gök Baba’ya, Toprak Ana’ya ve atalara atfetmeden başlamaz. Tengri’nin varlığı, günlük faaliyetlerde evrenin dengesiyle kişisel yaşamın ilintili oluşu açışında hep anılır. Yeni bir şişe içki açıldığında, üsten bir kısım alınıp bir kaba konulur, sonra da dışarıya çıkarılarak Gök Baba’ya, Toprak Ana’ya ve atalara sunulur. Tsatsah olarak bilinen bu ritüel, Moğolistan ve Sibirya dininde hâlâ önemli bir yer işgal eder. Ev hanımları ayrıca aynı şekilde süt ve çay sunarlar, ger ‘in etrafında yürürler ve sıvıyı üç kez dört yöne serperler. Tengri’nin kaderi tayin etmekteki rolü günlük konuşmalarda (mogol) Tengeriin boşig (Gök’ün taktiri) gibi sözlerle sürekli anılır. Kadınların, mutfağı ve mutfak eşyalarını temiz tutmaları tembih edilir, çünkü onların kirlenmesine meydan vermek Tengri’ye hakaret addedilir. Bayramlarda ve dağ ruhlarına kurban verildiğinde Tengri’ye adaklar verilir ve dua edilir. Ayrıca kişiye özel bir ritüel olarak acil durumlarda Tengri’ye yapılan özel bir kurban vardır. Yağmur yapma ritüelleri doğrudan Tengri’ye hitap etmektedir ve Tengri ile dağ ruhlarına adanmış Obalarda gerçekleşir. Herkesin Tengri’ye yardım için başvurma hakkı vardır, ancak bir felaket veya güçlü bir ruhun müdahalesiyle denge bozulmuşsa, hastasının Tengri ile bağlantısını veya evrendeki dengeyi tekrar tesis etmek üzere şaman, ruhların gücünü kullanır. Şamanizm Kimilerine göre Türklerin eski dini Şamanizmdir. Türkiye ve Türk dünyasında Şamanizmden kalan adetlerin yoğun şekilde yaşatılmakta olması (bu konudaki ayrıntılı yazımızı okumak için lütfen TIKLAYIN) bu görüşü doğrulamaktadır. Ancak bundan bütün eski Türklerin Şamanist olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Geç devirlerde Türkler arasında yayılan şamanlık Türklerin Gök Tanrı inancına dokunamamıştır. Şamanizm hakkında araştırmaları bulunan Mircea Eliade, Ulu Tanrı söz konusu olduğunda şamanlığın adeta sırıttığını söyler. Türkoloji ile ilgili araştırmaların Altay Türkleri arasında başlamasından ve Altay Türkleri’nin de şaman olmasından dolayı şamanlık, Türklerin eski ve esas dini sayılmıştır ama Altay Türkleri’nin yoğun dış etkiler yaşadığı ve Eski Türklerde şamanizmin bir din inancı olarak yer almadığı da öne sürülmektedir. Bu görüşe göre Altay ve Yakut inanışlarında varlıklarına şahit olduğumuz Bay Ülgen ve Arıı Toyon geleneksel Türk dininde yer alan Gök Tanrının kendisidir. Ayrıca içerisinde animizm, totemizm, fetişizm ve büyü ile ilgili birçok unsuru barından Şamanizmin bir din olup olmadığı da tartışmalıdır. Bu, konuya hangi ölçütleri esas alarak ve nereden bakılmasına bağlıdır zira Dünyada tek tür Şamanizm’den bahsetmenin mümkün değildir. Orta Asya Şamanizmine daha çok yaradılış, evren, dünya, ölüm, sevinç, keder gibi değişik konularda düşünce, inanç ve bunlarla ilgili geleneklerin tamamını kapsayan, Türklere has bir yol denebilir. Altay Türkleri tarafından bugün Şaman manasına “Kam” sözü kullanılmakta ve bu kelime bilindiği kadarıyla Altaylılar ve Tuvalılar sayesinde bugüne kadar kam kelimesi 5. yüzyıldan beri yaşamaktadır. Avrupa’da hakimiyet kuran Hunlar zamanında Ata-kam ve Eş-kam adlarında iki kişiden bahsedilmektedir. Yani Avrupa Hunlarının din adamlarına da Kam denilmekteydi. Yusuf Has Hacip ise, Kutadgu Bilig’de kamları “otacılar” olarak çevirmiştir. Uygurlarda kam sözü din adamı değil, “büyücü, sihirbaz” manalarında kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmud, “kam” sözünü kahin kelimesiyle açıklamıştır. Saha Türkleri erkek kama “oyun”, kadın kama “udagan” derler. Moğolcada erkek kam “bö” yahut “böge”, kadın kam da Sahalar gibi Udagan adını alır. Çuvaşlar da ise bu kelime “yum”dur. Eski Türk dini inanışına göre ateş, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu niteliği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme; evi, iş yerini, çarşıyı, pazarı vb.ni kötü ruhlardan korur. Ateşin yakıldığı ocak da kutsaldır ve su dökülerek söndürülmez. Yuğ-yoğ törenlerinde yani ölünün arkasından yapılan çeşitli uygulama şekilleri olan bulunan yas törenindeki ölünün ruhunu teskin ve onun kötülüklerinden korunmak amacı ile verilen ziyafet günümüzde özellikle Orta Asya Türk topluluklarında ve Doğu Anadolu’da yemek adeti olarak sürdürülmektedir. Mezarlara verilen önem kurgan, türbe, tekke, yatır, dede mezarları vs. ve bunlara ziyaretler Türk dünyasının olmazsa olmazlarıdır. Bütün Türk dünyasında ölüler güneş battıktan, hatta bazı yörelerde ikindi vaktinden sonra gömülmezler. Çünkü Türk toplulukları güneşin batımı ile birlikte yerlerin mühürlendiğine/kilitlendiğine inanmaktadırlar. Eğer bu vakitten sonra yer kazılır ve orada bir delik açılırsa yeraltında yaşadıklarına inanılan kötü ruhlar yeryüzüne çıkarak insanlara her türlü kötülüğü yapabilirler. Ayrıca bu inanışa bağlı olarak aile ile birinci dereceden kan bağı olanlar dışında, güneş battıktan sonra evden tencere, tuz, makas, iğne vb. dâhil olmak üzere hiçbir eşya komşulara verilmez ve onlardan da istenmez. Eski Türk dini inanışları içerisinde ruhlara inanış da büyük bir yer tutar. Orta Asya Türk toplulukları, Kazak, Kırgız, Altay vb.de çocukların koruyucusu olarak kabul edilen ve günümüzde bu topluluklarda bütün canlılığı ile varlığını sürdüren umay, ene/ ana inanışı vardır. Orta Asya Kazak, Kırgız, Özbek, Çuvaş vb. topluluklarda Ruh= Ervah inanışı oldukça güçlü bir biçimde varlığını hissettirmektedir. Şamanizm’de taassup, başka dinlere karşı düşmanlık olmadığından en eski çağlardan beri, türlü dinlerin tesirinde altında kalmış, yabancı dinlerden çok unsur almıştır. Zerdüşt’ün iyiliği temsil eden Hürmüz’tâsı, Budizm’in Maytarı Tengere’si Altaylı’nın “Panteonuna” Şaman tanrıları sıfatıyla yerleşmiştir. Bu nedenle Eski Türklerin bir dönem budizm ve mani inancından etkilendikleri de bilinmektedir. Günümüzde Turancıların bir bölümü Şamanizme inanmaktadır. Nihal Atsız’ın başını çektiği Şamanistlerin içerisinde güçlenmeye başladığı CKMP Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 1969 Adana kongresinde Alparslan Türkeş’in isteğiyle MHP Milliyetçi Hareket Partisi, adını almış ve başta Nihal Atsız olmak üzere Türkçü/Turancılar ile Şamanistleri yönetime almayarak tasfiye edilmişler ve Türk-İslam sentezi kabul edilmiş, “Tanrı Dağı Kadar Türküz” yanına “Hira Dağı kadar Müslümanız” sloganı monte edilmiştir. [h=3]Bülent Pakman [/h] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.