schizophrana Oluşturma zamanı: Mart 17, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 17, 2008 ÖZLENİRSİN SEVGİLİM Ne kaldı, ne kaldı son güzden geriye Sevgilim, beklemesini bilenim benim Kar yağdı kirpiklerine Kar sesi kuşattı çevremizi Umutlar gibi birikti kar Özlemler gibi birikti Biliyor musun acılardan örülü Sözcükler kaldı aramızda Acıları tersyüz ettik Yenildik, evet düpedüz yenildik İçimize bıraktık kar sesini Yeni bir ezgi üretecek olan Çığlıklardan, kurumuş gözyaşlarından Biliyor musun gülün kokması gecikecek Bir kuş sesi gömleğine işlenecek Çok eski bir gökyüzüyle birlikte Orda burda söylenecek Huma kuşunun göğsünde dinlendiği Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil Canımın yongası, sevgilim, bir tanem Ne kaldı, ne kaldı geriye acılardan Eski alınteri, aşksız kaldı birçokları Çocuklar kutup mavisi ağladı Kimse artık hüzünleri anlatmasın Ne vakti, ne yeri, ne bir anlamı kaldı Güzelim, bir tanem, canımın yongası Bir karanfilin suya eğilimi gibisin Öylesin, özlenirsin, gel artık kar yağdı Bize paylaşacak aldanmalar kaldı GÜL YENİSİ KÜÇÜK KIZ Bir park kanepesinde oturuyorum deniz kıyısındaki, burnumda tütüyor günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar suçsuzum onu sevmekle, bunun için ilgileniyorum kırgın çiçeklerle Baktıkça resmine gül açılıyor parmak uçlarımda, ne çok istiyorum onu gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara nasıl da yakıştırıyorum günebakanları gözlerine Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum ara sokaklardan, oyun oynuyor toz duman içinde çocuklar, geçiyorum içimde hüzne benzer bir duyguyla Şimdi şurdan koşuyorum kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan bir aldanış mı yaşadığım yoksa bilmiyorum ne kadar koşabilirim eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar nasıl da sendeliyor kalbim küçük bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü bir Akdeniz çiçeğine gömerek Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum YAZ BAŞLANGICI İÇİN BİR AŞK EZGİSİ Her şey bir başlangıçtı başaklar bile Kırlar dağlar deniz kenarları Denize inen sokakların kuşları. Durup baktım yapraklar başlangıçtı Sonra evler pencerelerinden fesleğen sarkıtan Akşamüstünün buğusu, bugünün sonu Kırgın bir kuşun denize doğru uçuşu Başlangıçtı sevgimize biliyor musun Vakit yoktu aşka nasıl bulmuştuk Ertelenmiş bir başlangıçtı efsane kıldık Leylak kokusu sızdıran evleri, sokakları Geçip gitmiştik bir gülümseme bırakarak Vakit yoktu açık denizleri özlemeye Fesleğen sulamaya pencere önünde Bir tenhalığı yaşamaktan bakışmaya bile Şaşırdım doğrusu nasıl bulmuştuk aşkı Her şey her zaman bir çığlıktı Tenha bir istasyonda okuduğun Bir suç işler gibi okuduğun öğlesonu Her şey bir başlangıçtı sevgimize Çılgın yaz çiçeklerine, yediveren güllere, Kalbinin hızla akışı bile sevgilim. Ah bir sevdaydı şurada çınlayan sesin Geceyarıları beni umarsız bekleyişin, Sanki bir çiçek sergisiydi karanlıkta gözlerin SEVGİLİ Gitsem, gitsem, dargın ayrıldığım Sevgilime bir mendil kiraz götürsem Mutluluğun nice rengini Yitirip de aradığım Gençlik günlerimi RESİM. . Denize çıkan sokak soğuktur üşürsün Ey ince gömlekli Akdenizli çocuk Yaz geride kaldı yetişirsin sonbahara Bütün ömrün yok olan mavi bir bakış Gibi geçiyor bir solukta bilmiyor musun Yağmura yakalanmış bir kuş gibi üşürsün Ey parke taşların ağarttığı çocuk Kalbin deniz üstü yağmur, saçların uykulu Gülerken güz resmini çekmiş sanki Yaprağı sapsarı yaprakla bitiştiren Yaprağı hüzünle değiştiren güz Bir çarkıfelek otunu değiştiren güz Önünde çakıl taşları deniz kıpırtısız Bir park kanepesinin akışında unutulmuş Güller de birdenbire sızar kalbine Avlulara girersin: karşında güz Mor bir gölge şurda ve sonyaz kokusu Tam öyle işte yıkılmış bir atın duruşu. USULDAN TÜRKÜ Yürüdüm usuldan bir sonbahar hüznüyle Çocukların her akşamüstü ayrıldığı yere Sararan yaprakların savrulduğu yere Bir türlü buluşamadığımız o lacivert yere Şuramda bir çiçek ordusuydu sevdan Yürüdüm ağaçlı yoldan bir başıma Bütün kuşlarını gökyüzüne uçuran Ağaçlar düş kurmayı unutmuştu çoktan Bir öndeyiş gibi okudum uçurumları Denizi dağları bozkırı sevgilim Ne de olsa ben buldum son kuşları Kuş sürülerinden örülmüş bir kıyıda Ey akşamsefasının tazelenen vakti Bırakıp bir kitap gibi pencere önünde seni Yürüdüm usuldan uyanmış yollarda İçimde serseri ilişkilerin son izi Suçlu bir eylül bozup gitti Kimsesizliğimi acemiliğimi Saçlarımı kestiler asi sesimi Sesim bir suçsuzun sesinde şimdi NE KALDI sokağı gökyüzüyle ilişkilendiriyorum izinli askerlerin şapkalarından asker şapkalarından bir gökyüzü nasılsa her gün yaşıyor içimde acılardı yaban otlardı az az kanıyor ayrılıklardı mektuplardı az az kanıyor hazirandı o hepten kanıyor bak, bir ormanı seçiyoruz, işte yerini bulmuş ağaçlar içimizde sarnıçtan suluyoruz ağaçları ağaçlar fısıltıyla yağmurdan konuşuyor yağmuru senin yanına iliştirmeliyim bir sinema günü dinmesini bekledikti bir süre kül rengi çatılarda yağmurdu az az kanayan içimde çoğu aşk sonu kederleriyle ilgilidir kederleri güz başlangıcına iliştirmeliyim ben ne zamandır yalnızım herkes ne kadar yalnız güz ne kadar büyütüyor yalnızlığı ben kaçar gibi yaşamalıyım kırlangıçları, ağaçları, telâşlı sesleri güz biriktiriyor yaşlılığı bakışlarım bir noktaya çoğalıyor sağlıktı hastalıktı ölümdü belki de her şey eskisi gibi biz hepimiz yeniden doğuyoruz ağacın ağaç olduğu bir yanılsama belki suyun su, kuşun kuş belki de her şey hiç yaşanmadı deniz kabukları, masamdaki yeşil sürahi sözcükler, sözcükler anlamını yitiriyor bir kök biberiyle, tuzlu çakıl taşları hepsi bir yanılsama belki neye dokunsam çözülüyor çünkü şu kadarcık yeşilliğe yer kalmıyor dünyada çoğu hayatı bir aşk gibi yaşamakla ilgilidir azar azar eksiliyor farkına varmıyorum derken geceyi gündüzü bilmiyorum ağaçlar kapı aralıklarından görünüyor annemdi hayal oluyor içerlerde odalardan odalara geçtikçe sonra o erken vakitlerde perdeleri aralardı gün girsin diye komşunun balkonunda çiçekler çiçekler rüzgârda kokuyor kokuyor ya her bir o kadar güzel ki belki de hepsi bir yanılsama çiçeklerdi ağaçlardı az az kanıyor güzel insanlar erken ölüyor mahzun sayılır çocuklar seni çocukların yanına iliştirmeliyim çocuklar seni daha güzelleştiriyor içimize yağmur yağıyor yağmur seni daha güzelleştiriyor belki her güzellik bir yanılsama belki de ayan beyan her şey herkesin çocukluğu işaret fişeği ben hepsini yaşıyorum azar azar kim bilir aşk bitti de bu bendeki derviş türküleri Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 SEVDAYA İLİŞKİN Yüzünü bana döndür Böyle bakışımın nedenini sorma Uzun tümceler ezberletirim sana Kalın kitaplar getiririm o zaman Dakikalar tükenir. Birazdan Bir ömür tamamlanır Yaşanır olur yaklaşan ayrılıklar Otobüs şöyle bir sarsılır da Yaslanır birden Sevgilimin gurbet aklına Bir su olur giderim Gittiğim yerlerden alır Esmerliğini yüzüm Emekçilerin yaşamına karışırım sonra Ter kokar gömleklerim Bu bitmez yolculukta Camdan bakarak Görkemli, aşılmış mı bilemem Akşamları gerginleşen dağlar görürüm Uzun bir - Ah... Gibi Düşersin aklıma Yolcular bir bir uyur Bırakıp bu dünyayı giderler Yedeğimdeki sevdalar uyanır Kavga aşk olur bana Ömür bitmez yol bitmeyince Bir ezgi çalınır Sazın ucu gökyüzünü kanatır şimdi VEDA ... içimdeki kırık dökük camdan kule yıkıldı, sokak aralarında kar tozuttu, geçtim bir daha bu yollardan yüreğim kederle dolu ah! elimde olsa toplardım yine içimdeki cam kulenin parçalarını yeniden kurardım özleyerek incelik taşıyan sözcükleri geçti, ah geçti aşk duraklardan suya kar taneleri düşüyordu ben bir otobüsteydim camlar buğulanıp üşüyordu O !... odur üç gül üç köpük yaza uzanır kim bilir nereden gelir ne kadar kalır gelin ağlatma havasını başlatır kederi zurnanın ucundadır oradadır gül de gül köpüğü de kırık bir hüzündür hem güler hem ağlar bir geyiktir dağlarda ince uzun bacakları gezer bahçelerde, iz bırakır kışın karda, kar gibi yağar... odur kara taşa yazılı ince yazı odur gelinlerin duvağı odur mahzun bakan göz odur kalbine sokulan hançer odur kanatlarını tutuşturan ateş üç gül köpüğüdür o kırılgandır çıdamdır sevgisi kutludur açılıverir dağlar sürgünden çıkagelir eşyaya dokunsa acısı tazelenir öfkesi kar gibi erir yola çıkan birini andırır yalnızlığı hiçliğe bırakılmışlığın rüzgârını estirir odur çiçek tozu rüzgârla serpilen gül bahçelerinden sokaklara bulvarlara odur ipek kar beyazı gecelerde yataklardan kayan ve yayılan dünyaya ipeğin sesidir o, gülün köpüğü -ya siz kimlersiniz? -------------------- İYİMSER BİR AŞK TÜRKÜSÜ Bağlardan inen patikalardayım Cebimde mis gibi şiirler, kuş cıvıltıları Sokağınızdan geçiyorum öğle üstü Sokağınızda sararan yaprakların kokusu Şuramda ince bir sızı, serseri bir acı Senden öncesi olmayan bir acı Yalnız senin mecnunun olan bir acı Her pazar geçtiğin yollarında bir yaprak Yeşeriyor kuşanmış bütün cesaretini Göğsünün içinde yaşatmak için aşkı Bir yaprak da senin konuşkan elinde Sevecen becerikli çalışkan elinde Her zaman biraz olsun gecikirsin Aşka yalnızlığa sevdaya Yine de özlenirsin güzelim sevgilim Bir çiçek de böyle özlenir Su dolu bir testinin yanındaki bir çiçek Desem öyle alaycı gülümser yürürsün Sessizce yağan yağmur altında Aşkı kendine anlata anlata Yine akşam oldu sevgilim sensiz Bırakıp gidiyorum içim aşkla dolduğu zaman Durakları buğulu otobüs camlarını Yağmur çiseleyen kirli sokakları Gide gide hüzünlü bir türkü gibi dokunan Yağmurun sesini ne çok seviyorum Seni ne kadar çok seviyorum İpek bir mendil diye Ayrılığı katlayıp koyuyorum çiçekle masama Bir de senin için yazdığım sevda şiirlerini Kendi anlamlarını aşıp giden Tozlu yollar sıra dağlar patikalar boyunca Ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını Katlayıp koyuyorum çiçekli masama Seni ne kadar çok seviyorum Bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 Ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını Katlayıp koyuyorum çiçekli masama Seni ne kadar çok seviyorum Bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman sımsıcak satırlarla anlatıyor aşkı Ahmet Ada. bu yüzden çok seviyorum şiirlerini.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mart 25, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 25, 2008 aynı zamanda da çalışkan bir şair.özelliklere edebiyat dergilerine çok şiir yazar.şiirlerinin yanında şiir üzerine kuramsal yazılarda yazmakta ve son zamanlarda kanto formunda şiirleri ile şiirde bir başka biçemin izini sürmekte.tıpkı Ezra Pound gibi... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2008 BEGONYALI PENCERE Senin bu küsümser yüz Bir ağlar bir gülersin Seninle ayakta duruyor Hercai sözcüğü. Seninle biçim - bozuma Uğruyor Türkçe. Günübirlik değerleri ters yüz ede ede Döküntü değeri kazanıyor Her sevgili. Yüzün göğe açılmış Gündeş yazı Begonyalı pencere -------------------- Biliyor musun gülün kokması gecikecek Bir kuş sesi gömleğine işlenecek Çok eski bir gökyüzüyle birlikte Orda burda söylenecek Huma kuşunun göğsünde dinlendiği Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil Canımın yongası, sevgilim, bir tanem Ne kaldı, ne kaldı geriye acılardan Eski alınteri, aşksız kaldı birçokları Çocuklar kutup mavisi ağladı Kimse artık hüzünleri anlatmasın Ne vakti, ne yeri, ne bir anlamı kaldı Güzelim, bir tanem, canımın yongası Bir karanfilin suya eğilimi gibisin Öylesin, özlenirsin, gel artık kar yağdı Bize paylaşacak aldanmalar kaldı ........ kimse artık hüzünleri anlatmasın ne vakti ne yeri ne anlamı kaldı ..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2008 Bahar Kantosu Bu sabah baharla durulanmış yüzün Görüyorum iyilikçi bir gökyüzü Gözlerine bakıyorum, konuşamıyoruz Portakal çiçeklerinin kokusunu Büyüyen otlarda güneşin ısısını Bahar gelmiş ışık ağacı pırıl pırıl Koşuyoruz kavuşmak için denize Zambaklar sokaklarla dolu Sokaklar zambaklarla dolu Salyangoz iziyle dolu bahçe Denize yakın oturuyoruz, sessizliğe Değiyor elimiz, adalar oldukça uzakta, Suya değiyor elimiz, yaprağa, Kuşlar ağaçlarla dolu, ağaçlar Kuşlarla, ışığa koşuyor nar ağacı Güneşin oltası uzanıyor Ölümsüz yapıtlarına denizin Güz Kantosu Yağmur çiseliyor sözcüklere camlardan Bütün çiçekler yağmurun altında Bütün kuşlar rüzgârın ardında Soluk soluğa kalıyor bir köpek Sokağı boydan boya geçince Fısıltıyla konuşuyoruz eşyaya av Olan insandan. Yapraklar titriyor. Sivri yapraklı ağaçlardan rüzgâr Getiriyor serpintili yağmuru. Kent Soluk aldıkça biliyoruz uyumadığını Sonra çırılçıplak buluyoruz kendimizi Bize dinginliği bağışlayan yağmuru Dinleyerek yürüyoruz eski bahçeye. Deniz çağırıyor kıyıları döven dalgalarla Kapıların sürgülerinden geçiyor sesi Rüzgâr kunduralarını yitiriyor Denizin kıyısında yalınayak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Kanto V Silifke Caddesi’nde bir yağmur Kevser Bekledik gözlerimizi kısarak dinmesini Gözlerimizi kısarak baktık pencereleri açık evlere Deniz gören balkonlara, balkon çiçeklerine Mersin ne yapacağını bilmediğinden uykudaydı Deniz kim bilir kaç bin yıldır oradaydı Evleri büyük yapmışlardı yüksek mi yüksek Yağmur dinerse anlaşılırdı denizin orada durduğu Yağmur dinerse anlaşılırdı varoluşumuz Saçlarımız tırnaklarımız gözlerimiz anlaşılırdı Anlaşılırdı peşimiz sıra gelen pars Sınırsız sözcükler sayılar “Biz buraya ne zaman gelmiştik? Uzun süren bir gecenin sonunda mıydı? “İyi ki geldiniz” diyen olmadı Kevser “Siz bir başlangıçtınız” diyen olmadı Kevser Deniz az ötemizdeydi Yadırgadık insanı yadsıyan kadırgaları Biz buraya ne yapmaya gelmiştik Uzun şeyleri konuşmaya gelmiştik Trenleri otobüsleri yolları denizleri Anısı olan her şeyi. Ah işte Çatılardır hecelediğimiz yalnızlık” Silifke Caddesi’nden denize doğru Çatılardan kuşlar havalanmaktaydı, oradaydık, Oradaydık ey sabahçı kahveleri, ey balıkçılar, Duyuyorduk denizin iç çekişini Biliyorduk boşluğa bölündüğümüzü Biliyorduk tozlu ağaçların Ve çocukların uykuda olduğunu Annelerinse kırgınlıklardan hüzne döndüğünü Hüzün varsa yerleşen bir şey olduğunu Yağmur dinince oturduk denizin eşiğine Görünmezi gördük bu da oldu işte -------------------- Kanto XXXII Gecenin küçük kırıntıları vurmuş yüzüne Bir su berraklığı, yalınlık belki Kevser Kavakları geçince bekle beni Şöyle bir durup bakayım yüzündeki Gece gündüz derin değişmeler denizine Kevser bu savaşlar ne çok insanın yıkımı Yılgıyı mutsuzluğu çoğaltıyor yüzünde Kevser dur bekle ben yoruldum yıkıldım Gözleri pars gözleri insanlar gördüm Ürperip uzaklaştım boğuldum kaldım Bağırasım geliyor sesim yırtıcı kuş sesi Kimse yaşamın anlamından söz etmiyor Kevser dur bekle, insanlık parıltısını yitirmiş Dur bekle yeniden tutunalım insana Kevser bu gök katları çiçeklere karışmış Deniz denizce kokuyor, kavaklar ürperiyor, Kevser bir gülümse, gülümseyişin ferahlatacak içimi Üstüne üstüne gideceğim solan yıldızın Kevser bölük pörçük acıları kaldır at Geceyi arıt, buluttan buluta su taşı Şöyle bir durup bakalım dünyaya Başkasının acısı nasılsa yara sende Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2008 İnsanın içine içine işleyen dizeler, bir o kadar samimi. Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2009 Toprak Bu yeğni ses incir ile narın söyleşisi Denizin yanı başında, kentin ucunda Bir köpek havlamasına karışıyor Bahçenin upuzun erinci Dinledim bir yalnızlık ağacından Denizin düşlerini geçen yılki Bu yıl incir ağacı daha dinç Çözemedim bilgeliğinin gizemini Akşam koyların girişinde kabuğuna çekiliyor Ağaca tutunan akşam Boru çiçekleriyle konuşuyor Ana tanrıça ay Nerede dinleniyor çılgın rüzgâr Ağaç bilmiyor, yaprağın kımıltısız Duruşundan anlıyorum, belki Rüzgâr diye bir şey yok Geçen çanıyla yaz toprağı Toprak ki eşitliyor insanı Evdeyiz Günlerin isi elmaları kararttı Kenti de rüzgârı da gökyüzünü de O odadan o odaya gittim geldim Gelirler, dedim, evdeyiz Deniz az ötemizde, balkonda otururuz, Gelseler bir, kimin geleceği belli değil, Asfaltın yırtığında Pars adımları Kaldırımlar geyik ormanı Pencereye diktim gözümü Elmaların yerini değiştirdim Gelseler evdeyiz - temmuz akşamı Evdeyiz, bir kapı kapanıyor Açılıyor öbürü, ruhumuzu saklıyoruz Duvarlardan içeri, dışarıda çitimizi Aşan kırlangıçlar uçuyor Kanatları is Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.