Jump to content

Harold Pınter – “Git Gel Dolap”


pithc

Önerilen Mesajlar

HAROLD PINTER – “GİT GEL DOLAP” VE “BİR TEK DAHA”

 

Bu çalışmada, Harol Pinter’ın Gitgel Dolap ve Bir Tek Daha oyunlarının karşılaştırılması yapılacaktır. Bu çalışmaya başlarkan elizdeki malzemelere baktığımızda bu karşılaştırmayı iki açıdan yapabileceğimiz ortaya çıkıyor. İlki Pinter’in, 1973’ten önce ve sonra diye ayırabileceğimiz iki farklı dönemi ve bu dönemlerin karşılaştırılması, diğeri de oyunların biçimsel olarak karşılaştırılması. Öncelikle “değişen” Pinter’ı ele almakta fayda vardır çünkü hernekadar bütün oyunlarında (daha sonra da üzerine durulacağı gibi) “Pinteresk” öğeler açıkça kendini gösterse de politik ortamın değişmesiyle farklılaşan Pinter’ın duruşu, oyunlarının biçimini de etkilemiştir. Bu duruş politik bir duruştur.

 

Bu noktada sorulması gereken en önemli soru Pinter’ın ’73 öncesi yazdığı oyunların politik olup olmadığıdır. Bu konuda Pinter şöyle der:

 

“Bir anlamda ilk oyunlarım politik değildir. Çünkü 20’li yaşlarımda sanatın herşeyi anlatacağını, tek yapılması gerekenin insanların sanat yapıtını anlamaya çalışmaları olduğunu düşünürdüm. Bir kürsüye çıkıp bu konuda nutuk atmayı tercih edebilirdim ama bu sanatımdan kaybettirirdi. Oyunlarım kendilerini anlatmalıydı ve insanlar anlamıyorsa cehenneme kadar yolları vardı. Fakat oyunlarımın sadece biçimsel olarak değerlendirildiğini ve içeriğinin gözardı edildiğini farkettim. Bunu farkettikten sonra yazdığım oyunlar politiktir. Aslında daha önce yazdığım oyunlar da politikti ama ben bunun farkında değildim çünkü 18’imde ben sadece vicdanlı bir protestocuydum. Şimdiyse diyebilirim ki yazdığım bütün oyunlar politiktir.”1

 

 

 

 

1) Harold Pinter,The Progressive Interview by Anne-Marie Cusac.

 

Pinter’ın bütün oyunları politiktir. Bu iki ayrı dönemde yazdığı oyunların bu anlamdaki tek farkı artık politik duruşunun netleşmesi ve oyunlarındaki dozunun artmasıdır. Pinter’daki bu değişimin sebebi nedir peki? Pinter kendisi şöyle açıklıyor bunu:

 

“Kendimi değiştirdim. Artık ne hissettiğim ve düşündüğüm hakkında daha ağzı sıkı davranmaya ve bu sayede de oyunlarım konusunda daha farklı şeyler söylemeye başladım. Aynı zamanda 1973’te Pinhochet’nin Allende’yi devirmesiyle çok büyük bir sarsıntı yaşadım. Bu işin arkasında CIA olduğunu da biliyordum. Bu sayede çok farklı bir politik düzeye geçtim.”1

 

Bu politik düzey ışığında ürettiği oyunların propagada tiyatrosu içine dahil edilebileceği eleştirilerine karşılık da, propaganda yapmadığını sadece olup biteni gözler önüne sermek istediğini söyler Pinter.

 

Gerçekten de Pinter’ın 50’lerde yazdığı Gitgel Dolap da, 80’lerde yazdığı Bir Tek Daha da yaklaşık olarak aynı şeyleri yani sistemi, gizli güçleri -ya da siz buna ne derseniz onu- ve onun kurbanlarını merkeze almış, düzeni eleştirmiştir. Fakat bunu yaparken tarzında bir fark vardır. Artık daha “Pinteresk”tir.

 

Geldiğimiz noktada ele alınması gereken çok önemli bir değişim de Pinter’in “Absürd Tiyatro”dan, bu absürd öğeleri çok da kaybetmeden “Politik Tiyatro”ya kaymasıdır. Belki burada biraz Absürd tiyatrodan bahsetmeliyiz. Camus:

 

“Uslamlama yoluyla açıklanabilen bir dünya, ne denli kusurlu olursa olsun, bildik bir dünyadır. Ancak birdenbire görüntülerden ve ışıktan yoksun kalan evrende bir yabancı oldu-

 

 

 

1) Harold Pinter, The Progressive Interview by Anne-Marie Cusac.

 

nu duyumsar. O, umarsız bir sürgündür, çünkü kendisine söz verilen ülke umudunu taşımadığı gibi, yitik bir yurdun anılarından da yoksundur. İnsan ve yaşamı ve oyuncu ile sahne arasındaki bu ayrılık gerçekte absürdlük duygusunu oluşturur.”1

 

Martin Esslin ise şöyle tanımlar: Absürd tiyatro, insanlığın durumunun anlamsızlığı duygusunu ve akılcı yaklaşımı, akılcı araçların ve gidimli düşüncenin terk edilmesiyle açıklamaya çalışır.2

 

II. Dünya Savaşı sonrasında kurumsal tiyatroya biçimi ve içeriği açısından karşı çıkılmaya başlanmıştı. Bu Absürd tiyatronun ortaya çıkışını belirler. Bu hareket, içinde pekçok ismi barındırmasına rağmen bu insanlar kendilerini ortak bir hareketin parçaları olarak görmemişler, daima bağımsız hareket etmişlerdir. Hatta böyle bir kollektivizmi reddedip, birey merkezli bir yaratım sürecini savunmuşlar ve herbiri kendi sanat anlayışı dahilinde tamamen öznel eserler ortaya koymaya çalışmıştır

 

Avrupa tiyatrosunu çok uzun süre etkisi altına alan bu akım birdenbire ortaya çıkmış bir akım değildir.

 

I. Dünya Savaşının yarattığı dinsel inançlardaki çöküş, ilerleme, milliyetçilik ve çeşitli bütüncül safsatalara inanılan dinlerin yerine geçmesiyle ancak II. Dünya Savaşına sonuna kadar maskelenebilmişti.3 II. Dünya Savaşıyla artık saklanamaz hale gelmişti. Endüstri devriminin yarattığı yıkıcılık tüm Avrupa’da hissediliyordu. Bu durum avant-garde sanatçıların politikleşmesini doğurdu ve bu insanlar yeni bir soluk arayışına girdiler. Birçok avant-garde akım ortaya çıktı. Bu akımlar da

 

 

 

1)Albert Camus, Le Mythe de Sisyphe.

2)Martin Esslin, Absürd Tiyatro.

3)Martin Esslin, Absürd Tiyatro.

 

hızla politize oldu fakat bu durum ancak II. Dünya Savaşına kadar sürdü. Savaşla birlikte muhalif öğeler taşıyan sanatsal hareketlerin önü kesildi ve sanat propagandanın aleti oldu. Savaş sonrasında ise artık Amerika’nın hegemonyası altında yeniden yapılanan Avrupa’da kalmak istemeyen, kendilerine daha özgür olabilecekleri bir alan yaratmaya çalışan sanatçılar Amerika’ya gittiler, kimileri ise ülkelerinde kalıp geçmişle yüzleşmeye karar verdiler ve Absürd tiyatroyu varettiler.

 

Savaş sonrası, inanç sistemlerinin çöküşü, bunun yerini alan akılcılığın aksamaya başlaması , teknolojiye duyulan inancın nükleer silahlanma sonucu yıkılışı, Stalin’in bir diktatöre dönüşmesiyle birlikte sosyalizme olan inancın sarsılması, Hitler Almanyası’nda yaşananlar sonucu ırkçılıkla karşı karşıya kalınması büyük hayal kırıklıkları yarattı, insanların dünyayı anlamlandırma çabasını boşa çıkardı ve yaşamanın anlamsızlığına inanan, ilerleme fikrine inanmayan, nihilist bir aydın tipi ortaya çıkarmıştı. Savaşın tüm acılarını yaşamış olan sanatçılar bu nihilizmi sahneye yansıttılar. Hemen savaş sonrasında ellerinde sadece öznellikleri kalmış, politik mücadeleyi reddeden bu kuşak ancak Genet, Adamov ve Pinter gibi yazarlarla zamanla tekrar politize olabildi.

 

Kısaca Absürd tiyatrodan bahsettikten sonra yine Pinter’a dönecek olursak oyunlarının ortak özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

 

Bir tehdit ve gizem havasında gelişen sıradan, günlük durumlar, açıklanamayan, açığa vurulmayan belirsiz güdüler ya da geçmişe ait bilgiler ve otantik, görünüşte doğal ve dikkatlice, incelikle işlenmiş bir konuşma düzeni. Pinter’da sessizlik konuşma düzeninin ayrılmaz bir parçası haline gelir. Pinter, tüm konuşmayı, karakterin kendi ruhsal çıplaklığını örtme çabasının sonucu olan bir strateji biçimi olarak işler. Böylece “konuşulmayan bir altmetin” de konuşma düzeni kadar önemli olur. Oyunlarda baştan herşey belirsiz görünür ama oyun tam anlamıyla adım adım kaygıya, pathos’a, karakterin kimi kötü durumlarla karşılaşmasıyla oluşan korkuya ve kendilerini genellikle dışarıdan gelecek ya da oyunun geçtiği ortamda ortaya çıkacak, genellikle tanımlanamayan tehlikeye karşı koruma arayışına döner.

 

Pinter Çehov ve Beckett arasında bir yere düşer. Beckett gibi karakterlerini yalıtılmış bir biçimde, kaygılarıyla boğuşmaya bırakırken, Çehov gibi de geçmişe ait gerçekçi bir yapı ve daha derin çatışmaların ve belirsizliklerin gizlendiği ya da sıklıkla kaçamak cevaplardan oluşan, eylemleri önceleyen konuşma düzeni yaratır.1

 

Gitgel Dolap’ta ilk göze çarpan şey karakterler arasındaki alışılmadık konuşmalardır. Birbirlerini dinlemeyi anlamayı istemez ya da beceremezler. Bu da gerilimi arttırır. Karakterlerin duygu ve düşüncelerine göre aralarındaki konuşma tahkir edicidir. Bu durum konuşmada bir parçalanma ya da çöküşe sebep olur. Herhangi birisi ortamdaki bu saçmalığı farkeder ama bunun neye karşılık geldiğini anlaması zor olur. Kelimelerin daha deri anlamları varmış gibi görünür, normal bir konuşmanın öğeleri değilmiş gibidirler. İşte bu “pinteresk” denilen şeydir.2

 

Biraz daha genellersek, “pinteresk”, Pinter’ın günlük konuşmadaki başıbozukluğu ve değişimleri yaratmasının akıl almaz acımasızlıktaki doğruluğu, tehdit, korku ve gizemle yavaş yavaş sokuşturulan genel durum, eylem için bir açıklama ya da güdünün bilinçli atılımıdır.3

 

 

 

1)Oscar G. Brockett, Tiyatro Tarihi.

2)The term "pinteresque" and Harold Pinter's The Dumb Waiter.

3)Martin Esslin, Absürd Tiyatro.

 

Şimdiye kadar anlattıklarımız ışığında tekrar iki oyunun karşılaştırılmasına dönecek olursak ve ortak noktalarından bahsedecek olursak; her iki oyunda da sistemin ona biçtiği şekilde katili ya da işkenceciyi ve kurban ya da kurbanlarını neresi olduğu belli olmayan, içerde olup bitecek kötü şeylerin (çekilecek acıların, işlenecek cinayetlerin, tecavüzlerin) önlenmesi için dışarıdan asla yardım alınamayacağını hissettiğimiz, bu yüzden de bir çeşit ürküntü yaratan kapalı bir mekanda görürüz. Bu mekan aynı zamanda tarafların birbirine karşı ya da birinin diğerine açtığı iktidar savaşına da ev sahipliği yapar. Bir baskın ya da baskın olmak isteyen, bir ezilen taraf vardır. İletişimsizlik had safhadadır. İmalar, çift anlamlı konuşmalar oyunlar boyunca sürer. En önemli benzerlik ise sürekli tırmanan ve oyunla birlikte sona ereceğini umduğumuz ama sona ermeyen ve hatta oyunun sonundaki miktarı bütün oyundakinden daha fazla olan gerilimdir. Ve her iki oyun da kelimelerden daha açık bir sessizlikle ve gerginlikle biter.

 

Oyunların tek farkı Pinter’ın Bir Tek Daha’yı yazarken politik açıdan çok daha net, keskin ve protest oluşudur. Bu durum oyunu daha kısa ve dolayısıyla daha çarpıcı, şaşırtıcı hatta şok edici kılar. Çünkü anlatılanlar dolaysızdır. “Pinteresk” öğeler kendini daha çok belli eder. İşte bu yüzden de minyatür bir şahaser olarak nitelendirilmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

1)Harold Pinter, Gitgel Dolap, De Yayınevi, İstanbul, 1962,

 

2)Harold Pinter, Bir Tek Daha, Kavram Yayınları,

 

3)Jak Deleon, Çağdaş Tiyatroda Harold Pinter Geleneği, Turyağ Yayınları, İzmir, 1984,

 

4)Martin Esslin, Absürd Tiyatro, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999,

 

5)Oscar G Brockett, Tiyatro Tarihi, Dost Kitabevi Yayınları,Ankara, 2000,

 

6)Fırat Güllü, Absürd Tiyatro, Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi, Sayı:6, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları,

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...