Jump to content

Mustafa Kemal Atatürk


Deaths_Expulsion

Önerilen Mesajlar

ORDU KUMANDANI OLARAK MUSTAFA KEMAL

1906 yılında Şam'a gönderilen Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da

"Vatan ve Hürriyet" adında bir dernek kurmuşlardır. 1911 yılında İtalya

ile yapılan savaş esnasında, kendi isteğiyle Trablus'a gitmiş, Derne ve

Tobruk'un savunmalarında görev almıştır. Mustafa Kemal henüz Libya'da

iken başlayan Balkan Savaşında da, başarılı bir kumandan

olarak (1912 - 1914) hizmet vermiş ve savaş sonunda Sofya'ya askeri ataşe

olarak atanmıştır.

 

Mustafa Kemal'in Sofya'da bulunduğu sırada 1. Dünya Savaşı çıkmıştır.

8 Ağustos 1915 tarihinde Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal,

kritik bir zamanda Anafartalar'daki Türk kuvvetlerine kumanda etmiştir.

Bu sırada İngilizler, Fransızlarla birlikte Çanakkale Boğazı'na çıkarma yapmış,

savaş esnasında, Mustafa Kemal'in kalbinin üzerine bir şarapnel parçası

isabet etmiş ise de, göğüs cebinde bulunan saati onun hayatını

kurtarmıştır. Mustafa Kemal o anda içinde bulunduğu ruh halini üstlenmiş olduğu

büyük sorumluluğa bağlamış ve : "Aslında, bu tür bir

sorumluluğu üstlenmek hiç de kolay değildi, ancak yurdumun parçalandığını

görmektense ölmeyi tercih etmiş olmam nedeniyle, bunu gururla kabul

ettim." sözleriyle duygularını ifade etmiştir. Düşman saldırısının püskürtülmesinde Mustafa Kemal’in üstün cesareti, askeri bilgisi, yeteneği ve uzak görüşlülüğünün büyük bir rolü olmuş, genel olarak Çanakkale, özel olarak Anafartalar savunması, dünya siyasi ve askeri tarihine onun adıyla yazılmıştır.

Mustafa Kemal daha sonra Kafkaslarda ve Suriye'de hizmet etmiş ve 1918 Mondros Mütarekesi’nden hemen önce Suriye'de bulunan Yıldırım Orduları

grubunun kumandanlığına getirilmiştir. Mütarekeden (ateşkes) sonra,

İstanbul'a dönmüştür.

İSTİKLAL SAVAŞI

Mondros Mütarekesinden sonra, anlaşmayı imzalamış olan ülkeler anlaşmanın

öngördüğü koşullara uymamışlardır. Çeşitli bahaneler öne süren İtilaf Devletlerinin ( Fransa,

İngiltere ve İtalya ) Donanmaları İstanbul'a gelmiş, Adana vilayeti Fransızlar tarafından,

Urfa ile Maraş vilayetleri ise, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Antalya ve Konya'da

İtalyan askerleri, Merzifon ve Samsunda ise İngiliz askerleri, hemen her yerde yabancı subaylar, yetkililer ve ajanlar vardır. Yine İtilaf Devletlerinin onayıyla Yunan Ordusu'nun 15 Mayıs 1919'da

İzmir'e çıkması üzerine, Mustafa Kemal Anadolu'ya gitmeye karar vermiş ve 16 Mayıs 1919'da, "Bandırma" isimli küçük bir tekne ile İstanbul'dan ayrılmıştır. Mustafa Kemal, Anadolu'ya yapacağı bu yolculuğu esnasında düşmanlarının bu gemiyi batırmayı planladıkları konusunda uyarılmıştır. Ama o bundan korkmamış ve 19 Mayıs 1919 Pazartesi tarihinde Samsuna ulaşarak Anadolu toprağına ayak basmıştır.

İşte bu tarih, Türk İstiklal Savaşının başlangıcıdır. Mustafa Kemal bu tarihi daha sonra kendi doğum tarihi olarak da seçmiştir.

Böylece, Anadolu'da bir ulusal direniş dalgası oluşmuş, Doğu’da Erzurum'da da bir hareketlilik başlamıştır. Mustafa Kemal hızlı bir biçimde hareket ederek tüm organizasyonun başına

geçmiştir. 1919 yılının yazında yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde ulusal bir sözleşme ile ulusal hedefler ilan edilmiştir.

 

İstanbul'un, İşgal kuvvetlerince işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, 23

Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini açarak merkezi Ankara olan yeni ve

geçici bir hükümet kurmuştur. Mustafa Kemal aynı gün Meclis Başkanlığına getirilmiştir.

Bu sırada Yunan Ordusu da, Çerkez Ethem'in ayaklanmasından yararlanarak ve onunla işbirliği

içerisinde Bursa ve Eskişehir yönünde harekete geçmiştir. Ancak 10 Ocak 1921

tarihinde, düşman kuvvetleri Batı Cephesi Kumandanı Albay İsmet İnönü ve orduları tarafından

çok ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. 10 Temmuz 1921 tarihinde ise, Yunan Ordusu beş tümen ile Sakarya'ya bir cephe saldırısı başlatmıştır. 23 Ağustos tarihinden 13 Eylül tarihine kadar aralıksız olarak

süren büyük Sakarya Savaşı sonrasında, Yunan Ordusu yenilmiş ve çekilmeye zorlanmıştır.

Bu savaş sonrasında, Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Gazi ve Mareşal unvanlarını vermiştir. Düşmanlarını ülkesinden kovmaya kararlı olan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922 sabahında, ordularına saldırıyı başlatma emrini vermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde, tüm düşman kuvvetleri Dumlupınar'da ya öldürülmüş ya da esir edilmiş, düşman ordularının Kumandanı General Trikupis esir alınmıştır.

9 Eylül 1922 tarihinde Atatürk’ün “ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ!...” emriyle, kendilerini kovalayan ordularımızdan kaçmakta olan düşman kuvvetleri İzmir yakınlarında denize dökülmüşlerdir.

Olağanüstü askeri bir yeteneğe sahip olan Mustafa Kemal komutasındaki Türk kuvvetleri yurdu

işgal etmiş olan Müttefik kuvvetlere karşı bir İstiklal mücadelesi vermişler ve sonunda bütün cephelerde zaferler kazanmışlardır. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasının imzalanmasıyla, hem bu zafer hem de bu zaferin ürünü olan yeni Türk devleti tüm dünyaca tanınmıştır. Mustafa Kemal, yeni, sağlam ve dinç bir devlet kurmuştur. 29 Ekim 1923 tarihinde, yeni Türk Devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğunu ilan etmiştir. Ve Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir

ATATÜRK'ÜN GÖRÜŞLERİ

 

Ekonomi üzerine

 

Atatürk Devrimlerinin sonucunda, Türkiye'nin ekonomik yapısı tümüyle iyi

yönde bir gelişme göstermiştir. Kapitülasyonların kaldırılması ile

birlikte, ulusal bir ekonomi için gerekli olan temel

atılmıştır. Atatürk'ün ülke ekonomisi hakkındaki düşüncesini, "Memleketin

efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür" sözlerinde bulmak mümkündür.

 

Dış Politika üzerine

O dönemde birçok

ülke yöneticisinin izlediği iç çatışma politikalarına, polis devleti taktiklerine ve nihayet

uluslararası ihtilaflara yönelmelerine rağmen, Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözüne

sıkı bir biçimde, bağlı kalan Türkiye, bu dönemde ülke içerisindeki devleti ve

onun kurumlarını içten çökertme girişimlerini engelleyebildiği gibi,

savaşlara da bulaşmamayı başarmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK DEVRİMLERİ

Atatürk askeri bir dahi ve karizmatik bir lider olduğu gibi, aynı zamanda

büyük bir devrimcidir. O dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş

medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumların

aktif bir üyesi olabilmesi için, modernize edilmesi gerekmektedir.

Mustafa Kemal de bunu yapmış,

1924 ile 1938 yılları arasında, insanlarının kurtuluşu ve hayatta

kalabilmesi için yaşamsal öneme sahip olan devrimleri hayata

geçirmiş; bu devrimler, Türk halkı tarafından büyük bir coşku ile

karşılanmıştır.

 

Harf Devrimi

 

Atatürk'ün gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden birisi de, 3 Kasım 1928 tarihinde

Arap alfabesinin kaldırılması ve Latin alfabesinin kabul edilmesi olmuştur.

Kıyafet Devrimi

 

Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar dinsel geleneklerden kaynaklanan çarşafı atıp,

modern giysiler, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başlamışlardır.

 

Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi

 

1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk

sistemine de ihtiyacı olduğunu bilen Atatürk, Mecelle, yani din esaslarına dayalı

Medeni Kanun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza

yasasını ise İtalyan Ceza Yasası ile değiştirmiştir. Kısacası Türk Hukuk Sistemi tüm çağdaş

gereksinimler ışığında modernize edilmiştir.

 

Öğrenimin Laikleştirilmesi

 

19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri

uygulanmıştır. Atatürk, İslami eğitim veren medrese sisteminin, yeni toplumun

ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini; bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim

sisteminin oluşturulması gerektiğini görmüş, böylece önce öğretimin birleştirilmesi

(Tevhid-i Tedrisat) kanunu çıkarılıp dini eğitim veren tüm öğrenim kurumları kapatılarak,

bütün eğitim işleri Milli Eğitim Bakanlığı çatısında birleştirilmiş,

1933 yılında da bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.

 

Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar

 

Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına

yeni haklar tanınmış; kabul edilmiş olan yeni Medeni Kanun gereğince kadınlar da

erkeklerle eşit haklara sahip olmuş, resmi görevlere atanmaları, oy vermeleri ve

Millet Meclisine seçilmeleri mümkün kılınmış; tek eşlilik ilkesi ve

kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK İLKELERİ

Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:

 

Cumhuriyetçilik:

 

Atatürk devrimleri siyasi nitelik taşır. Çok uluslu bir

İmparatorluktan ulus devlete geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece

modern Türkiye'nin ulusal kimliği oluşturulmuştur. Bu kimliğin oluşmasında, kul nitelikli insanların yurttaş-birey niteliği kazanması önemli bir noktadır. Atatürk bunun yolunu, kısaca halkın kendi kendisini idaresi, yani demokrasi demek olan Cumhuriyet’te görmüştür.

 

Halkçılık:

Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Cumhuriyet Devrimi

ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşır. Başta İsviçre Medeni Kanunu

olmak üzere, Batı kanunlarının Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla birlikte

kadınların statüsünde köklü değişiklikler olmuş, 1934

yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını almışlardır.

Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye'nin gerçek yöneticilerinin köylüler

olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan

çok bir hedef niteliğindedir. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf

farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin,

sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul

etmemek demektir. Halkçılık, Türk vatandaşlığı olarak ifade

edilen bir fikre dayanır. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri,

halkın daha fazla çalışması için gerekli psikolojik teşviki

sağlar, birlik fikrinin ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olur.

 

Laiklik:

Laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına

gelmez ayrıca eğitim, kültür ve yasama alanlarının da dinden bağımsız olması

anlamını taşır. Laiklik, devletin dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız

olması, ve genel olarak düşünce özgürlüğü anlamına gelmektedir.

Devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğerleri

ise laikliğe ulaşılmış olması sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Laiklik ilkesi

akılcı ve dini siyasetin dışında tutan bir ilkedir.

Osmanlı döneminde matbaanın geciktirilmesinde olduğu gibi dinin yenilikler karşısında nasıl tutucu bir silah haline geldiğini yaşamış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucuları açısından dinin din dışı sivil yapı üzerinde yaratabileceği baskıları önlemenin bir aracıdır.

Devrimcilik:

 

Atatürk'ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de devrimciliktir. Bu ilkenin anlamı

Türkiye'nin devrimler yaparak geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlarla değiştirmiş olmasıdır.

Geleneksel kavramların bir kenara itilip modern kavramların benimsenmesi demektir.

Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınıp kabul edilmelerinin çok ötesine geçmiştir.

 

Milliyetçilik:

 

Cumhuriyet devrimi ayrıca milliyetçi bir devrimdir. Bu milliyetçilik

ırkçı bir yapıda değildir; yurtseverlikle sınırlıdır. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesidir.

Bu milliyetçilik, tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılıdır; sosyal içeriklidir;

yalnızca anti - emperyalist olmayıp, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine,

gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır ve nihayet bu milliyetçilik

Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.

 

Devletçilik:

 

Mustafa Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye'nin

bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı

olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, devletçilik ilkesini de devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi anlamında yorumlamaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜ

Atatürk ülke içerisinde sık sık seyahat etmektedir.

Gemlik ve Bursa gezileri esnasında Atatürk soğuk alır. Tedavi olmak ve dinlenmek üzere

İstanbul'a geri döner. Ama, ne yazık ki hastalık ciddidir.

10 Kasım 1938 tarihinde saat 9.05'te tüm çabalara rağmen çok sevdiği halkından

ayrılmak zorunda kalır. Ama insanlarının gözünde ölümsüzlük kazanmıştır. Öldüğü andan

itibaren, çok sevilen ismi ve hatırası, çok sevdiği halkının kalbinde

yerini almıştır. O bir kumandan olarak birçok savaş kazanmış, bir lider

olarak kitleleri etkilemiş, bir devlet adamı olarak başarılı bir yönetim

sergilemiş ve nihayet bir devrimci olarak bir toplumun sosyal, kültürel,

ekonomik, politik ve hukuki yapısını kökten değiştirmeyi başarmış; dünya tarihindeki

en üstün şahsiyetlerden birisi olmuştur.Tarih onu Türk ulusunun en şerefli evlatları ve

insanlığın en büyük liderleri arasında sayacaktır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE

ATATÜRK'ÜN NUTKU - ORİJİNAL

 

Türk Milleti!

 

Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün

cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

 

Kutlu olsun!

 

Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın

en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

 

Yurttaşlarım!

 

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, Temeli, Türk

kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki

muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber

olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi

göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve

azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri

seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve

kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet

seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş

asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket

mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok

çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da

muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri

yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk

milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve

çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda,

elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.

 

Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti

olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda

yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz

çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara

sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve

tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine

çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda,

kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

 

Büyük Türk Milleti,

 

On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok

sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin

hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı

iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle

yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem,

az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün

unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki

inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi

doğacaktır.

 

Türk Milleti!

 

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük

şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

 

Ne mutlu Türküm diyene!

 

Ankara, 29 Ekim 1933

 

 

 

CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE

ATATÜRK'ÜN NUTKU - YENİ TÜRKÇE

 

Türk Ulusu!

 

Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün

cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

 

Kutlu olsun!

 

Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın

en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.

 

Yurttaşlarım!

 

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk

kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki

başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak

azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli

görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve

azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine

çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip

kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne

çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici

görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre

düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da

başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri

yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu,

ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk

Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve

kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim

ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği

de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki

ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan

zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik

duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek

geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu,

bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca

vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan

beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin.

Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini

sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle

söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk

Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha

tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar

niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile,

geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

 

Türk Ulusu!

 

Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük

onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

 

Ne mutlu Türküm diyene!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK'ÜN BAZI ÖZDEYİŞLERİ

 

- Ne mutlu "Türküm" diyene.

 

- Geldikleri gibi giderler.

 

- Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak

Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

 

- Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı

bir türlü öğretemedim.

 

- Yurtta sulh, cihanda sulh.

 

- Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum.

 

- Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür.

 

- Doğruyu söylemekten korkmayınız.

 

- Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir.

Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve

hissediyorsanız bu yeterlidir.

 

- Türkiye Cumhuriyeti mutlu, zengin ve muzaffer olacaktır.

 

- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

 

- Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri !

 

- Büyük hedefimiz, milletimizi en yüksek medeniyet seviyesine

ve refaha ulaştırmaktır.

 

- Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.

 

- Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden

sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler

kazanmaya devam edeceğiz.

 

- Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise,

"Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım"

diyebilenindir.

 

- Egemenlik verilmez, alınır.

 

- Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.

 

- Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

 

- Öğretmenler: Yeni nesiller sizlerin eseri olacaktır.

 

- Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

 

- Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının

yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır.

Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz

ve yaşamayacaktır.

 

- Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.

 

- Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir

bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR

 

1881

Mustafa'nın Selanik'te dünyaya gelmesi.

 

1893

Mustafa Selanik'teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni

tarafından kendisine ikinci ismi "Kemal" verilir.

 

1895

Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.

 

1899

Mustafa Kemal İstanbul'da Harbiye'nin hazırlık sınıfına başlar.

 

1902

Mustafa Kemal Harbiye'den mezun olur ve buradan sonra Harp Akademisine

devam eder.

 

11 Ocak 1905

Mustafa Kemal Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun

olur ve Şam'da bulunan Beşinci Orduda görev almak üzere Şam'a gönderilir.

 

Ekim 1906

Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adıyla gizli bir

dernek kurarlar.

 

 

Eylül 1907

Mustafa Kemal Üçüncü Orduya tayin edilir ve Selanik'e gönderilir.

 

13 Eylül 1911

Mustafa Kemal İstanbul'daki Genel Kurmaya tayin edilir.

 

 

9 Ocak 1912

Mustafa Kemal Libya'daki Tobruk taarruzunu başarılı bir şekilde yönetir.

 

25 Kasım 1912

Mustafa Kemal Hareket Başkanı olarak Akdeniz Boğazları özel Kuvvetlerine

atanır.

 

27 Ekim 1913

Mustafa Kemal Sofya'ya Askeri Ataşe olarak atanır.

 

25 Nisan 1915

İttifak Devletleri Arıburnuna çıkarma yaparlar ve Mustafa Kemal Tümeni

ile ilerlemelerini durdurur.

 

9 Ağustos 1915

Mustafa Kemal Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilir.

 

1 Nisan 1916

Mustafa Kemal Tuğgeneralliğe terfi eder.

 

6-7 Ağustos 1916

Mustafa Kemal Bitlis ve Muş'u düşmandan geri alır.

 

31 Ekim 1918

Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olur.

 

30 Nisan 1919

Mustafa Kemal Erzurum'da bulunan Dokuzuncu Orduya geniş yetkilerle

Müfettiş olarak atanır.

 

16 Mayıs 1919

Mustafa Kemal İstanbul'u terkeder.

 

19 Mayıs 1919

Mustafa Kemal Samsun'a ayak basar.

 

8 Temmuz 1919

Mustafa Kemal gerek Üçüncü Ordu Müfettişliği görevinden gerekse

ordudan istifa eder.

 

23 Temmuz 1919

Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Başkanlığına getirilir.

 

4 Eylül 1919

Mustafa Kemal Sivas Kongresi Başkanlığına getirilir.

 

27 Aralık 1919

Mustafa Kemal İcra Heyeti ile Ankara'ya gelir.

 

23 Nisan 1920

Mustafa Kemal Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisini açar.

 

11 Mayıs 1920

Mustafa Kemal İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkum edilir.

 

5 Ağustos 1921

Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandan olarak atanır.

 

23 Ağustos 1921

Türk birliklerinin Mustafa Kemal tarafından yönetildiği Sakarya savaşı başlar.

 

19 Eylül 1921

Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ile Gazi

unvanını verir.

 

26 Ağustos 1922

Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu Kocatepe'den yönetmeye başlar.

 

30 Ağustos 1922

Gazi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar savaşını kazanır.

 

10 Eylül 1922

Gazi Mustafa Kemal İzmir'e girer.

 

1 Kasım 1922

Büyük Millet Meclisi, Gazi Mustafa Kemal'in Hilafetin kaldırılması

Yönündeki önerisini kabul eder.

 

14 Ocak 1923

Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım İzmir'de vefat eder.

 

29 Ekim 1923

Türkiye Cumhuriyetinin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal'in

ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi.

 

24 Ağustos 1924

Gazi Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu'nda ilk kez şapka giyer.

 

9 Ağustos 1928

Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu'nda yeni Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapar.

 

12 Nisan 1931

Gazi Mustafa Kemal Türk Tarih Kurumunu kurar.

 

12 Temmuz 1932

Gazi Mustafa Kemal Türk Dil Kurumunu kurar.

 

16 Haziran 1934

Büyük Millet Meclisi bir yasa geçirerek Gazi Mustafa Kemal'e "Atatürk"

soyadını verme kararı alır.

 

10 Kasım 1938

Atatürk vefat eder

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ - ASIL METİN

 

Ey Türk Gençliği!

 

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza

ve müdafaa etmektir.

 

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en

kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek

isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve

Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde

bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve

şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve

Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir

galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın

kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları

dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün

bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde

iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde

bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,

müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru

zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

 

Ey Türk istikbalinin evladı!

 

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve

Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil

kanda mevcuttur.

 

Ankara, 20 Ekim 1927

 

-o-

 

ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ - YENİ TÜRKÇE

 

Ey Türk Gençliği!

 

Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin

korumak ve savunmaktır.

 

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en

değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu

kaynaktan yoksun etmek isteyen kötücüller bulunacaktır. Bir gün,

bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve atılmak

için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını

düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir.

Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada

benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı

düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele

geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman

girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere,

yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde

olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Daha kötüsü, iş başında

bulunan kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların

siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde

ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

 

Ey Türk geleceğinin gençliği!

 

İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve

Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu

kanda vardır!

 

Söylev' den 20 Ekim 1927

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...